PANZER VE KÜRT İSYANI, PKK NIN AVRUPADA SİYASALLAŞMA ÇABALARI BÖLÜM 8
Yeni Muhalif Grupların Ortaya Çıkışı
Teröristbaşının yakalanması ve mahkeme safahatında dile getirdiği yeni söylem, kendi içerisindeki bazı kadrolar ve terör örgütü PKK dışındaki diğer örgütleri arasında şaşkınlık yaratmıştır. Çünkü bu kesimler Abdullah
Öcalan'dan devlete karşı o güne kadar yürüttüğü silahlı faaliyetlere uygun bir tavır takınması, bunun idam cezası kararında ve infaz aşamasında dahi değişmemesini beklemiştir.
Etnik Kürtçü kesimlerin beklentileri bu şekilde olmasına rağmen, Öcalan’ın ‘teslimiyetçi’ tavrı karşısında 1999 yılı sonlarında Avrupa'daki bazı örgüt kadroları ile Çanakkale E Tipi Kapalı Cezaevi'nde yatan terör örgütü kadroları belirtilen sürece tepki göstermiştir.
PKK yönetimi, Avrupa alanındaki tepkilerin yaygınlaşabileceği endişesi ile muhalif şahısları tehditle sindirme yoluna gitmiştir. Belirtilen olaya maruz kalan örgütün cephe örgütlenmesi ERNK’nin alt örgütlenmelerinden Kürdistan Gazeteciler Birliği üyesi Selahattin Çelik, Şükrü Gülmüş ve Baran Fundermann isimli yazarlar etrafında muhalif bir grup oluşmuştur.
Adı geçen şahıslar sonradan birlikte hareket ettikleri eski PKK'lı ve diğer bölücü örgüt mensubu şahıslarla birlikte Almanya'da 'Navend-Kültür Araştırma Merkezi' adlı bir oluşum çevresinde toplanmıştır.
Grup içerisinde sonradan yer alan şahıslar arasına; Öcalan’ın eski avukatlarından M. Selim Okçuoğlu, eski DEP milletvekili ve SKP üyesi Mahmut Kilınç, SKP üyesi Necdet Buldan, gazeteci Günay Aslan, PSK örgüt mensubu Sertaç Bucak ve Bayram Ayaz, PŞ/KÂWA örgüt mensubu Halil İbrahim Akyol ve Metin İncesu ile Osman Aydın'ın da katılmıştır. "Kürt-Kürt Diyaloğu" ismini de alan oluşumun ilerleyen süreçte basın-yayın alanında aktif faaliyet yürüttüğü ve PKK gerçeğini gün yüzüne çıkardığı görülmüştür. Bu çerçevede oluşturulan nasname ve serçavan isimli internet siteleri önemli bir okur kitlesine ulaşmıştır.
Devrimci Çizgi Savaşçıları ve Diğer Muhalif Hareketler
Abdullah Öcalan’ın yeni söylemlerine karşı, örgüt içerisinde en etkili ve sert tepki, 1999 yılı sonlarında Çanakkale Cezaevi'ndeki sorumlu kadrolardan gelmiştir.
Sözde Merkez Komite ve örgütün cezaevi yönetim organı olan İç Koordinasyon üyesi Mehmet Can YÜCE, o tarihte Çanakkale Cezaevi'ndeki örgüt mensuplarının çoğunluğunu çevresine toplayarak hizip grup
oluşturmuştur. M. Can YÜCE, PKK'nın yasadışı Sol örgütlenmesi olan DHP-Devrimci Halk Partisi Eski Genel Sekreteri olan ve aynı cezaevinde bulunan Meral KIDIR vasıtasıyla bazı DHP kadrolarının desteğini de sağlanmıştır.
Bu grup Öcalan’ın öngördüğü yeni stratejiye karşı "PKK-Devrimci Çizgi Savaşçıları" adıyla bir örgüt kurarak kuruşlunu açıklamıştır.
Devrimci Çizgi Savaşçıları örgütü yaptıkları açıklamalarda; PKK’nın mirasını sahiplendiklerini, silahlı mücadelenin devam etmesi gerektiğini, Devrimci çizginin illegalitede çalışmalarına hız vereceğini, Öcalan’ın çözüldüğünü ve devletle işbirliği yaptığını ifade etmişlerdir198.
Devrimci çizgi savaşçılarının yönetici M. Can YÜCE bir süre sonra cezaevinden çıkarak, İstanbul Gazi mahallesindeki yakınlarının evine yerleşmiş, akabinde de Avrupa’ya kaçarak Almanya’ya sığınma talebinde
bulunmuştur. Yüce, Öcalan’ın durumunu anlatan “Bir Yanılsamanın Sonu” adlı bir kitap yayınlamış ve örgütün içerisinde bulunduğu çelişkileri ortaya koymaya çalışmıştır. Yine Almanya üzerinden örgüt adını alan internet sitesi oluşturularak kitle elde etmemeye çalışılmıştır. Yüce son olarak http://www.sosyalist-kurd.net isimli bir internet sitesi oluşturarak, yayınlarına buradan devam etmiştir.
PKK terör örgütü birkaç defa ayrılanların yeniden örgüte dönmesi teklifinde bulunsa da, bu teklif muhaliflerce kabul edilmemiştir. 08 Ağustos 2001 tarihli Öcalan ve avukatları arasındaki görüşmede, Öcalan kaçanların durumunu sormuş, avukatları ise kaçanlardan Dr. Süleyman, Yılmaz, Zeki ve Can Yüce’nin Almanya’ya gittikleri ve diğerleriyle beraber hareket ettiklerini aktarmışlardır. Öcalan 11 Ağustos 2000 tarihinde ki avukatlarla olan görüşmesinde, kaçanlarla ilgili olarak; ”…15 Ağustos vesilesiyle bir çağrıda bulunuyorum: Kaçanlar dahil, Avrupa’da olanlar Can ve diğerleri KONGRA-GEL çizgisi temelinde gelirlerse, özeleştirilerini yaparlarsa
affedilebilirler. Ama halkımızın temel değerlerine saldırıları devam ederse bu suçtur. Af esprisi ile gelirlerse kabul edilebilir, yoksa direniş sonuna kadar devam eder. Bunun hesabını halkın önünde vermek zorunda kalırlar…199” şeklinde sözde af çıkardığını ilan etmiştir. Fakat bu gruplar Öcalan’ın çağrıya uymayarak, Ö’nu ve ekibini işbirlikçi olmakla suçlamaya devam etmişlerdir.
Aslında DÇS örgütünün kuruluşu, PKK açısından büyük önem arz etmese de, mezkûr muhalif grup tehlikeli telakki edilerek, her şeye rağmen büyümesi ve genişlemesi engellenmek istenmiştir. PKK örgütü daha sonra
Devrimci Çizgi Savaşçılarına ilhak olmasından dolayı, meydana gelen boşluğu doldurmak adına yeniden DHP örgütü benzeri bir yapı oluşturmaya çalışsa da başarılı olamamıştır.
Öcalan’ın yakalanmasından sonraki ortaya koyduğu tavır örgütün kırsal alanında bulunan kadrolarınca da şaşkınlıkla karşılanmıştır. Birçok örgüt mensubu Öcalan’a ilaç verilmiş olabileceğini, bu nedenle bu tarz açıklamaları yaptığını dahi düşünmüşlerdir. Fakat geçen zamanda Öcalan’ın tavrında bir değişiklik olmayınca çok sayıda militan kaçarak PDK ve KYB’nin bölgesine sığınmış, Suriye ve Ermenistan kökenliler ülkelerine dönmüşlerdir.
1Eylül 1999 tarihinde ise Öcalan’ın talimatıyla Türkiye içerisindeki militanların önemli bir ölümü Irak ve İran’daki kamplara geri çekilmişler dir200. Bu geri çekilmelerde örgütün kaynaklarına göre 500, gerçekte ise 650–700 civarında örgüt militanının öldürüldüğü bilinmektedir.
Öcalan kendi hayatı söz konusu olunca yıllarca yürüttüğü mücadeleyi bir anda yok ederek, hemen itiraflara başlamış, hayatını ilk planda ela almıştır. Hayatı için bu kadar çaba içerisine giren Öcalan, sadece geri çekilmelerde
ölen 700 civarındaki militanını ise hiçbir şekilde umursamamıştır. 2 Ağustos 1999 tarihinde yaptığı avukat görüşmesinde;
“Avukat: Çekilirken kayıplar olabilir,
Öcalan: Çekilirken kayıp vermeme, birimlerin yeteneğine bağlı. Birimler bu işi bilir…” 201 diyerek avukatların bu yönlü bilgilendirmelerini dahi umursamamıştır. Öcalan’ın ortaya koyduğu yeni durum bazı militan grupların Öcalan’ın talimatlarını dinlemeyerek örgütten kopmalarına neden olmuştur.
Bu zamanda Örgüt içerisinde silahlı faaliyet yürüten İsa (K) Orhan İlbay sorumluluğunda 12 ve Kazım (K) Hamili Yıldırım sorumluluğundaki 18 örgüt mensubunun, 13-15 Ocak 2000 tarihleri arasında, sözde Amed Eyaleti Şehit Remzi Alanından gelerek kış şartları nedeniyle Bingöl merkez Aşağıköy Hasar Tepe mevkiinde üslenmiş ve faaliyetlerine PKK’dan ayrı olarak devam etme kararı almışlardır.
Bu gruplara yönelik TSK’nin 10 Mart 2000 tarihindeki operasyonunda, İsa (K) Orhan Ilbay, beraberindeki 8 örgüt mensubuyla birlikte ölü olarak ele geçirilmiştir. Kazım (K) Hamili Yıldırım ise yanında bulunan 18 teröristle birlikte çatışma bölgesinden kaçıp, Mart ayı içerisinde Tunceli kırsalına geçiş yapmıştır. İsa Kod Orhan İlbay ve grubunun yerinin PKK tarafından ihbar edildiği ise daha sonra ortaya çıkan iddialardandır.
Nitekim terör örgütü PKK yayın organlarından Medya-Tv ve Özgür Politika isimli gazetenin 07 Ocak 2000 tarihli yayınlarında, örgütçe Dersim eyaleti olarak adlandırılan bölge içerisinde sorumlu düzeyde faaliyet gösteren İSA (K) Orhan İlbay ve Kazım (K) Hamili Yıldırım isimli örgüt mensuplarının geri çekilme sürecine karşı çıktıkları, dönem itibariyle söz konusu şahısların örgütle herhangi bir bağlarının kalmadığı, gerçekleştirecekleri eylemlerden örgütün sorumlu tutulamayacağı şeklinde açıklamalarda bulunulmuştur.
İlerleyen zamanda ise Hamili Yıldırım yeniden örgüte dönüş kararı alarak, İran üzerinden Kandil alanına varmıştır. Her ne kadar Hamili Yıldırım yeniden örgüte dönse de bu durum örgütün diğer Konsey Üyelerince
kabul edilmemiş, bu kişiyi tasfiye edebilmek amacıyla planlar yapılmıştır. Örgüte dönüşünün akabinde yeni bir kararla sözde Amanos (Hatay) bölgesine görevlendirilmiştir. Yıldırım, Amanos bölgesine giderken bizzat örgüt tarafından Suriye’ye ihbar edilerek yakalanması sağlanmış ve Suriye devletince Türkiye’ye iade edilmiştir.
Hamili Yıldırım’ın yaşadığı bu olayların örgüt içi çekişmeden kaynaklandığını Öcalan’da çok iyi görmüş fakat bir şey yapamayacağından, olayı kapatmak zorunda kalmıştır. 15 Ağustos 2004 tarihli görüşme notlarında bu konu işlenmiştir.
“Avukatlar: Suriye, Hamili Yıldırım'ı 6 arkadaşı ile birlikte Türkiye'ye teslim etti
Öcalan: Ben Cemal’in yanında kalsın demiştim. Orada ne arıyordu, Rusya' dan mı oraya geldi?
Avukatlar: Hayır, önce arkadaşların yanındaydı
Öcalan: Dürüst müydü, çalışmak istiyor muydu, kim onu oraya gönderiyor, Suriye'den nereye geçecekti
Avukatlar: Grupla Türkiye'ye geçmek üzere Suriye'deymiş, Amanoslar’a geçecekmiş,
Öcalan: Kim bu kararı vermişse tarihi bir hatadır, gönderen de suçludur, daha öncede böyle bir şey oldu. Denizlerin meselesinde, ben kaldı ki orada kalsın dedim, anlayamıyorum kim bunları yapıyor? Bunların sorumlusu kim? Türkiye'ye giriş kararı yanlış, kendisinin bu kararı büyük bir sorumsuzluktur, kararı kendisi mi verdi yoksa onu gönderdiler mi? 202 “şeklinde devam etmektedir.
Suriye tarafından yakalanan Hamili Yıldırım daha sonra Türkiye’ye teslim edilmiş ve cezaevine konmuştur. Hamili Yıldırım örgütün kendisini aldatmasına oldukça içerlendiğinden ifadesinin son bölümünde “…dönüp yaşadıklarıma bakınca yıllardır yaptığım hatalar karşıma çıkıyor. Çocuk denecek yaştan itibaren Örgüt için çalıştım. Tüm yaşantımı ona adadım. Ama beni yıllarca mücadele ettiğim devlet değil kendi arkadaşlarım aldattı, kimsenin değil kendileri için yıllardır savaştığım insanların ihanetine uğradım…” ifadelerini kullanarak, içine girdiği hayal kırıklığını beyan etmiştir.
Özgürlük İnisiyatifi İsimli Hizip Hareketinin Ortaya Çıkışı ve Niteliği
Abdullah Öcalan’ın yakalanarak Türkiye'ye getirilmesi aşamasında kamuoyuna yansıyan görüntü ve beyanlarından başlayarak mahkeme aşamasındaki savunmalarıyla devam eden süreçte, örgüte karşı çok sayıda
muhalif kitle ortaya çıkmıştır. Örgütün yeni dönem stratejisi ve uygulama larına Avrupa alanında ve cezaevlerinde ortaya çıkan muhalif grupların yanı sıra, Irak'ın Kuzeyindeki örgüt mensupları arasında da muhalif bir grup
oluşmuştur.
Kendilerine "Özgürlük İnisiyatifi" ismini vererek mevcut örgüt strateji ve uygulamalarını kabul etmedikleri için örgütten ayrıldıklarını belirten, öncülüğünü Doktor Süleyman (K) Sait Çürükkaya, Yılmaz (K) Yıldırım Kaya ve Küçük Zeki (K) Ayhan Çitçi’nin yaptığı (23) kişilik PKK grubu, 19 Mayıs 2000 tarihinde örgütten kaçmışlardır. Söz konusu grup kendileri gibi muhalif tutum takınmakla birlikte örgütten kaçamayan (28) örgüt mensubu nun hayatlarından endişe duyduklarını ifade eden bir bildiriyi 10 Temmuz 2000 tarihinde internet ortamında kamuoyuna açıklamıştır.
Kamuoyuna açıklanan metinde; Dr. Süleyman (K) Sait Çürükkaya, Küçük Zeki (K) Ayhan Çiftçi ve Yılmaz (K) Yıldırım Kaya'nın beşi bayan olmak üzere 15-20 kişilik bir grupla birlikte 19 Mayıs 2000 tarihinde örgütten
kaçtıkları, söz konusu grup içerisinden KYB ile irtibat kurmakla görevlen dirilen iki kişinin örgüt tarafından yakalanarak sorgulamaya alındığı belirtilmiştir.
Örgüt avukatlarının Öcalan’a yaptığı değerlendirmelerde, bu grupların etkili olamayacakları, bu süreçte sadece Avrupa’da ve Türkiye’de bazı kişi ve güçlerce görüşecekleri ama güçlerinin yetersiz olduğu vurgulanmıştır 203.
Öcalan yaptığı değerlendirmede ise kaçışların KYB (Talabani) tarafından Almanya adına organize edildiğini, Sait Çürükkaya’nın Yeşilden daha tehlikeli olduğu ifade edilmiştir204. Bu kaçışla birlikte örgüt içerisinde Bingöllülere ve Zazalara yönelik düşmanlık geliştirilmiş ve tüm Zaza kökenliler hain ve işbirlikçi olarak görülmüştür. Örgütün önemli isimlerinden Dr. Ali kod Hüseyin Turhallı’nın 2008 yılında örgütten kaçışıyla birlikte Zaza karşıtlığı daha da yükselmiş olup, günümüzde Zazalar örgütten tamamen dışlanmıştır.
2001 yılı içerisinde ise Özgürlük İnisiyatifi sorumlularından Yılmaz (K) Yıldırım Kaya, Dr. Süleyman (K) Sait Çürükkaya ve Küçük Zeki (K) Ayhan Çiftçi isimli örgüt mensupları illegal yollardan Almanya'ya geçiş yapmışlar dır.
Kırsal alandaki kopuşların yanı sıra, terör örgütü PKK'nın sözde Cezaevleri Genel Sorumlusu olup, Bursa E Tipi Kapalı Cezaevinde kalan Sabri OK ile Bayrampaşa Cezaevi Sorumlusu olan Ferhan GÜLLÜ arasında, İstanbul'daki örgütsel faaliyetlerin kimin tarafından yönetileceği konusundaki kişisel çekişmeden başlayıp, diğer örgüt mensuplarının da katılımıyla giderek örgütsel konulara farklı bakış açılarına yol açan tartışma ortamı sonucunda ayrılıklar yaşanmıştır.
Bu çerçevede Bayrampaşa ve Bakırköy Cezaevlerindeki (35) örgüt mensubu adına yakınları tarafından 04 Temmuz 2001 tarihinde bazı internet sitelerinde PKK ile ilişkilerinin koptuğu şeklinde bir açıklamada yayınlan mıştır.
Kopmalarla ilgili bilgi 25 Temmuz 2001 günü avukatları tarafından Öcalan’a bilgi aktarılmıştır. Öcalan ise yıllarca kendisi uğruna çalışmış, cezaevlerinde hayatını bitirmiş Ferhan Güllü’nün istifasının nedenini anlama yerine ,”Biz onunla hiçbir zaman uyuşamadık. Hepsinin şu sıra yöneldiği nokta Bingöl’dür. Doktor Süleyman, Ferhan Güllü, Yeşil, Melik Fırat’ın yöneldiği bölge Bingöl’dür. Oraya dikkat etmek gerekir. Yeşil’ in yeridir. (HADEP’li
arkadaşa) sizin bu sıra Bingöl üzerinde durmanız gerekiyor”205 Şeklinde açıklama yaparak yıllarını örgüt adına cezaevinde geçiren kişilere verdiği önemi/önemsizliği göstermiştir. Bu beyan aslında örgütte meydana çıkan
Bingöl ve Zaza düşmanlığının da bir göstergesidir.
BU BÖLÜM DİPNOTLARI;
172 24 Nisan 1996 tarihine kadar örgütün öldürdüğü sivil halk sayısı 4.433 kişidir.
173 Aydınlık Dergisi, 18 Mart 1995, no:404, s.7.
174 Özgür Ülke Gazetesi, 2 Kasım 1994. s.4.
175 Aydınlık Dergisi, 15 Temmuz 1995, no:421, s.15.
176 Mümtaz, a.g.k., s.18.
177 Kendal, a.g..k., s.104, 105.
178 13 Eylül 2000 tarihli Abdullah Öcalan’ın avukatları ile görüşme notu
179 Baksi M., Roma Yürüyüşü, İstanbul, 2000, s.28.
180 Çevik İ., “PKK Parlamentosu”, Yeni Yüzyıl Gazetesi, 14 Ocak 1994’den naklen Taner Aydın Türkiye’de Narko Terörizm ve PKK / KONGRA – GEL Terör Örgütü’nün Rolü, Ankara, 2007, s.81
182 http://www.peyamaazadi.com/modules.php?name=Content&pa=showpage&pid=170
183 Sabah Gazetesi, , 29 Mayıs 1997
184 http://serxwebun.forumieren.com/t25-karsazdan-dogsada-kurtlerin-ekonomik-orgutlenmesi
185 Karer, Bir Sosyoşog, Bir Örgüt ve Kürt Yıkımı, s.69.
186 Baki Karer, Abdullah Öcalan’ın sözlü savunmasından.
187 Karer, Bir Sosyoşog, Bir Örgüt ve Kürt Yıkımı, s.87.
188 Serwebûn Dergisi, Kasım 1996, s.13
189 Kani Yılmaz, İnterpol tarafından 7023/94 dosya sayısı A.-158/4- 1998 sabıka numarasıyla aranmakta
190 Milliyet, “Apo İtalya'dan iltica istedi”, 14 Kasım 1998.
191 Hürriyet, “Abdullah'ın kalbimde çok özel bir yeri var”, 29 Kasım 1998.
192 Milliyet, “İtalya'nın iki yüzü” adlı haber.
193 Öcalan A., Sümer rahip devletinden Halk Cumhuriyetine Doğru, s.275.
194 Milliyet, “Apo İtalya'dan iltica istedi”, 14 Kasım 1998.
195 http://www.pkkonline.net/tr/index.php?sys=article&artID=700
196 Özgür Politika Gazetesi, 16 Nisan 1999, "Kosova'dan sonra Kürdistan" başlıklı bir haber,
197 Özdağ Ü, Türkiye Kuzey Irak ve PKK, 1999, s.228-229
198 www.kızılbayrak.org/2001/sykb15/sayfa_17.html
199 08 Ağustos 2001 Tarihli Abdullah Öcalan’ın Avukatları İle Görüşme Notu
200 Öcalan, Sümer Rahip Devletinden…, s.108.
201 2 Ağustos 1999 Tarihli Abdullah Öcalan’ın Avukatları İle Görüşme Notu
202 15 Ağustos 2004 Tarihli Abdullah Öcalan’ın Avukatları İle Görüşme Notu
203 21 Haziran 2000 Tarihli Abdullah Öcalan’ın Avukatları İle Görüşme Notu
204 12 Mart 2003 Tarihli Abdullah Öcalan’ın Avukatları İle Görüşme Notu
205 25 Temmuz 2001 Tarihli Abdullah Öcalan’ın Avukatları İle Görüşme Notu
***