ATATÜRK’ÜN EĞİTİM REFORMUNUN TEMEL UNSURLARI VE UYGULANMASI BÖLÜM 3
5. Millî Eğitim Bakanlığının önemi
Atatürk, istikrarlı bir Millî Eğitim Bakanlığı ve eğitim politikasını çok önemli görür.
Kurtuluş Savaşı zaferle sona erdikten sonra, kendisine, “işte memleketi kurtardınız, şimdi ne yapmak istersiniz?” diye bir soru yöneltilince, şu cevabı vermiştir: “Eğitim Bakanı olarak millî irfanı yükseltmeye çalışmak en büyük emelimdir.”
Atatürk, Tâlim ve Terbiye Kurulu’nun “eğitim öğretim ilkelerini bilimsel bir şekilde ve bağımsız olarak yönlendirip yönetmesi amacıyla kurulduğunu” söylemiştir (1 Kasım 1926).
6. Öğretmenin saygınlığı, görevleri ve önemi
Atatürk, öğretmenin saygınlığını, görevlerini ve önemini her zaman vurgulamıştır:
“Gelecek kurtuluşumuzun saygıdeğer öncüleri olan Türkiye muallime ve muallimleri...” (15.7.1921’de Ankara’da Maarif Kongresini açarken)
“Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, muharebe meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin kalıcı sonuçlar vermesi ancak irfan ordusuyla sağlanabilir. İrfan ordusunun değeri de siz öğretmenlerin değeri ile ölçülecektir.” (24.3.1923’te Kütahya’da öğretmenlere seslenişi)
“Muallimler! Yeni nesli, Cumhuriyetin fedâkâr muallim ve mürebbileri, sizler yetiştireceksiniz, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır.
Eserin kıymeti, sizin maharetiniz.ve fedâkârlığınız derecesiyle oranlı bulunacaktır.” (25.8.1924’te Muallimler Birliği Kongresi üyelerine seslenişi)
“Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden yoksun bir millet, henüz millet adını almak istidadını kazanamamıştır. Ona alelade bir kütle denir, millet denemez.
Bir kütle millet olabilmek için mutlaka eğiticilere, öğretmenlere muhtaçtır. Onlardır ki bir toplumu hakikî millet haline koyarlar (...)
Cumhuriyet sizden yüksek hizmet bekliyor.” (14.10.1925’de İzmir Erkek Öğretmen Okulundaki konuşması)
“Ordularımızın kazandığı zafer, sizin (öğretmenlerin) ve sizin ordularınızın zaferi için yalnız zemin hazırladı. Gerçek zaferi siz kazanıp sürdüreceksiniz ve mutlaka başarılı olacaksınız.” (27.10.1922’de Bursa’da öğretmenlere seslenişi)
“Öğretmenlerimizin sayıca yetersizliği, yetişen öğretmenlerimizin değer ve faziletteki yüksekliğiyle ancak telâfi edilebilir.”
7. Eğitimin işe yarar olması, hayatta başarılı olmayı sağlaması, toplumu çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkarması Atatürk, Osmanlıların gerilemesinin ve Osmanlı ülkesinin “yabancıların sömürgesinden başka bir şey olmamasının nedeni olarak özellikle memurculuk zihniyetini ve pasif insan yetiştirme anlayışını görür. Bu nedenle O, memur olmaya aşırı düşkünlüğü ortadan
kaldırmaya çalışmış, yeni ve aktif bir insan tipi yetiştirmeyi hedef göstermiştir. Ona göre bilgi, bir süs, zevk ya da baskı aracı değil, hayatta başarıyı sağlayan, kullanılabilir bir “araç” olmalı, her öğretim düzeyinde, “iktisadî hayatta” etkili olacak “uygulamalı bilgiler” kazandırılmalıdır.
Atatürk, Şubat 1923’te İzmir’de toplanan Türkiye İktisat Kongresinde de bu konu üzerinde önemle durur, O, “kanaat tükenmez bir hazinedir” şeklindeki toplumdaki yaygın deyişin yanlış yorumlanarak ülkeye büyük “kötülük” edildiğini, oysa amacın, “ülkenin bayındırlığı, ulusun refah ve zenginliği olması gerektiğini” vurgular ve der ki : “Çocuklarımıza o şekilde eğitim, öğretim, bilim ve irfan vermeliyiz ki, ticaret, tarım, sanat alanlarında yararlı, etkin, faal, uygulayıcı olsunlar. İlk ve orta öğretim bu temele göre düzenlenmelidir.”
1931 ‘de şöyle der:
“İlk ve orta öğretim mutlaka insanlığın ve medeniyetin gerektirdiği ilmi ve tekniği versin, fakat o kadar pratik bir tarzda versin ki, çocuk okuldan çıktığı zaman aç kalmaya mahkûm olmadığına emin olsun.”
Özetle O, eğitimin, herşeyi biraz bilen fakat hiçbir şeyi iyi bilmeyen, sefalet veaçlığa mahkûm insanlar değil, üretici, yararlı, hayatta başarılı olacak insanlar yetiştirmesini istemiştir ve O’nun bu görüşü, eğitim reformunun temel unsurlarındandır.
8. Eğitimin vatansever, Cumhuriyeti ve ülkeyi korumayı ilk amaç bilen, özgür düşünceli ve erdemli nesiller yetiştirmesi Atatürk bu konudaki görüşlerini 15 Temmuz 1921 Maarif Kongresinde, 1 Mart 1922’de TBMM 3. toplantı yılını açarken, 25 Ağustos 1924’de Muallimler Birliği Kongresinde vs. açıklamıştır. Örneğin, 15 Temmuz 1921’de Maarif Kongresini açarken şöyle der;
“Çocuklarımıza, gençlerimize ”özellikle varlığı ile, hakkı ile, birliği ile çatışan tüm yabancı unsurlarla mücadele lüzumu ve millî fikirleri her zıt fikre karşı şiddetle, tüm benliği ile ve fedâkârca koruma gereği telkin edilmelidir.”
25 Ağustos 1924’de Muallimler Birliği Kongresinde de şöyle der: “Cumhuriyet fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakter ve kişilik sahibi koruyucular ister. Öğretmenler, sizin başarınız Cumhuriyetin başarısı olacaktır. Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister.”
Temmuz 1921’de Maarif Kongresini açarken şöyle demiştir;
“Yeni neslin donatılacağı manevî nitelikler arasında kuvvetli bir fazilet aşkı ve kuvvetli bir düzen ve disiplin fikri de yer almalıdır.”
Atatürk’e göre, bir çocuğun normal öğretim derecelerinden geçerek okulda yetişmiş olması şarttır ve eğitimde düzen ve disiplin başarının temelidir.
O, düzen ve disiplinin eskisi gibi dayağa, baskıya değil, sevgiye ve özgürlüğe dayandırılmasını ister. Çocukların, büyüklerin yanında konuşturulmamasının çok yanlış olduğunu belirtir ve der ki:
“Tam tersine, çocukları serbestçe konuşmaya düşündüklerini, duygularını olduğu gibi ifade etmeye teşvik etmelidir. Böylece, hem hatalarını düzeltmeye imkân bulunur, hem de ileride yalancı ve riyakâr olmalarının önüne geçilmiş olur. Kısacası çocuklarımızı artık, düşüncelerini hiç çekinmeden açıkça ifade etmeye, içten inandıklarını savunmaya, buna karşılık da başkalarının samimî düşüncelerine saygı beslemeye alıştırmalıyız. Aynı zamanda onların temiz yüreklerinde, yurt, ulus, aile ve yurttaş sevgisiyle beraber doğruya, iyiye ve güzel şeylere karşı sevgi ve ilgi uyandırmaya çalışmalıdır. Bence bunlar, çocuk eğitiminde, ana kucağından en yüksek eğitim ocaklarına kadar her yerde, her zaman üzerinde durulucak önemli noktalardır. Ancak bu suretledir ki, çocuklarımız memlekete yararlı birer vatandaş ve mükemmel birer insan olurlar. ”
O, çocuklarımıza ideal (ülkü) aşılanmasını ve onların çalışkan olmalarını istemiştir:
“Hiçbir şeye muhtaç değiliz, yalnız tek bir şeye ihtiyacımız vardır: Çalışkan olmak. Toplumsal hastalıklarımızı incelersek temel olarak bundan başka, bundan önemli bir hastalık keşfedemeyiz; hastalık budur. O halde ilk işimiz bu hastalığı esaslı surette tedavi etmek, milleti çalışkan yapmaktır. Zenginlik ve onun doğal sonucu olan refah ve mutluluk yalnız ve ancak çalışkanların hakkıdır.”
(Ocak 1923’te gazetecilere yaptığı konuşma)
“Gelecek için hazırlanan vatan evlâdına, hiçbir güçlük karşısında baş eğmeyerek tam sabır ve dayanma ile çalışmalarını ve öğrenimdeki çocuklarımızın anne ve babalarına da yavrularının öğrenimlerinin tamamlanması için her fedâkârlığı göze almaktan çekinmemelerini tavsiye ederim.”
9. Toplumun bilgisizlikten kurtarılması, kültür düzeyinin yükseltilmesi, topluma vatandaşlık eğitimi verilmesi “Bu memlekette eskiden beri bilgisizlik devam ediyor. Eski idareler, bu bilgisizliği sürdürmeyi kendi devamları için gerekli görüyorlardı. Bu memlekette cehaleti süratle ortadan kaldırmak lazımdır. Başka kurtuluş yolu yoktur.”
“Milleti yüzyıllarca başkalarının hırs ve faydalanma aracı kılan en büyük düşmanı bilgisizliktir. Milleti yüzyıllarca kendi benliğine sahip yapmayan, milleti yüzyıllarca kendi hakkında ihtiyatsız bulunduran hep bu bilgisizliktir. Hükümdarların, şunun bunun milleti esir gibi, köle gibi kullanmaları, bütün vatanı kendi öz arazileri gibi saymaları hep milletin bu bilgisizliğinden yararlanmak sayesinde idi. Gerçek kurtuluşu istiyorsak, her şeyden önce, bütün kuvvetimiz, bütün süratimizle bu bilgisizliği yok etmeye mecburuz. Burada bilgisizliği yalnız okuyup yazmak manasına almıyoruz...”
“Biz cahil dediğimiz vakit mutlaka mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, gerçeği bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de gerçeği gören hakikî âlimler çıkar.”
“Bu memleketin asıl sahibi ve toplumumuzun esas unsuru köylüdür, işte bu köylüdür ki bugüne kadar bilgi ışığından yoksun bırakılmıştır.”
Eğitim toplumu cehaletten kurtarmalı, onun bilgi ve ahlâk düzeyini yükseltmeli, kabiliyetlerini ortaya çıkarıp geliştirmelidir
Atatürk, toplumumuzun bilgisizliğini, felaketlerimizin en önemli nedenleri arasında gördüğünden, bilgisizliğin süratle ortadan kaldırılması gerektiğini her zaman ifade etmiştir. Başlıca istekleri ve gösterdiği hedefler şöyledir:
“Milletimizin saf karakteri kabiliyetlerle doludur. Ancak bu doğal kabiliyeti geliştirebilecek yöntemlerle donatılmış vatandaşlar lazımdır. Bu görev de siz öğretmenlere düşüyor.” (15.7.1921’de Maarif Kongresini açarken)
“Tüm köylülere, okumak, yazmak, vatanını, milletini, dinini, dünyasını tanıtacak kadar coğrafî, tarihî, dini ve ahlâkî bilgiler vermek ve âmal-ı erbaayı (dört işlemi) öğretmek eğitim programımızın ilk hedefidir. Bu hedefe varmak, eğitim tarihimizde kutsal bir aşama teşkil edecektir.” (1.3.1922’de TBMM üçüncü toplanma yılını açarken).
Millî ahlâkımız, medenî esaslarla ve hür fikirlerle geliştirilip güçlendirilmelidir.” (25.8.1924’te Muallimler Birliği Kongresi üyelerine seslenişi)
“Aydınları halk seviyesine indirmekten ziyade, bütün halkı eğitimde aydın olarak yetiştirmek gerekir.”
Atatürk Türk kadını ve annenin eğitiminin de önemle ele alınmasını istemiştir.
III. Atatürk’ten Günümüze O’nun Eğitim Reformunun Uygulanması
Atatürk’ün eğitim reformu O’nun döneminde başarıyla uygulanmış, fakat 1950’lerden itibaren çeşitli biçimlerde zedelenmeye başlamıştır. Biz bu eğitim reformunun bazı unsurlarının uygulanmasına değineceğiz:
1., 2., 3., unsurlar: Öğretimin birleştirilmesi (Tevhid-i Tedrisat), eğitimin millî olması, eğitimin bilimsel ve laik olması.
Bu çok önemli unsurlar giderek yıpratılmaya çalışılmaktadır. Özellikle Tevhid-i Tedrisat uygulaması, her nekadar toplum tarafından özümsenmiş ve benimsenmişse de, zaman zaman tehlikelerle karşılaşmıştır. 3 Mart 1924’te ilgili kanunun çıkmasından hemen sonra Nisan 1924’te yayınlanan Resimli Ay dergisinde M. Zekeriya imzası ile ve “Inkılapları yapmak kolay, korumak güçtür” başlığı altında yapılan şu değerlendirme önemlidir: “Unutmamalıdır ki halk her yerde gelenek ve âdetlerine bağlı bir kitledir. Az çok okumuş kimseler bile yerleşmiş geleneklerin tutsaklığından kurtulmakta güçlük çekerler. Böyle âni hamlelerin (3 Mart 1924 Tevhid-i Tedrisat Kanunu ve öteki devrim kanunları) verdiği heyecanla Inkılap halkı arkasından sürükler. Fakat bu serhoşluk devri
geçince, eski geleneklerin sarsılmış ve yıkılmış olmasından oluşan boşluk halkın ruhunda bir tereddüt ve endişe uyandırır. Muhalefet ve irtica oradan başlar. ”
Tevhid-i Tedrisat ve Laiklik İnkılâbına yönelen tehlikeler hiçbir zaman geniş kitlelerden gelmemiş, bazı hükûmetlerin ve politikacıların kendi çıkarları için dini siyasete âlet etmelerinden ortaya çıkmıştır. Çok yeni olarak, 12 Nisan 2006’da, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in Harp Akademileri Konferası’nda yaptığı konuşmada aşağıdaki kısımlar da yer almıştır: “İrtica siyasete, eğitime ve Devlete sızmaya çalışmakta, Cumhuriyetin temel niteliklerine yönelik, başta millîyetçilik ve laiklik gibi toplumun büyük kesimlerince özümsenmiş değerlerin yıpratılmasına yönelik etkinlikleri sistemli biçimde uygulamaktadır.”
“Gerici girişimlere karşı, Anayasa ve demokratik hukuk düzeni çerçevesinde, Devletin tüm kurum ve kuruluşları ile sivil toplum kuruluşları tarafından, anayasal düzenin temelini oluşturan laikliğin korunması, dinin siyasal amaçlarla kullanılmasının önlenmesi, ulusal eğitimin bu tür hareketlerin etkisinden kurtarılması ve toplumumuzun gericiliğe karış bilinçlendirilmesi amacıyla topyekun bir savaşım verilmektedir.”
4. Unsur: Yazı, Dil ve Tarih İnkılapları
Özellikle Dil inkılâbı gittikçe zedelenmektedir. Günümüzde Üniversite öğrenim üyelerinin yalnızca yabancı dille ve yabancı dergilerde yapacakları yayınların “bilimsel” kabul edilmesi, yabancı dille öğretim, Tanzimat’tan beri bilim dili olarak gelişmekte olan Türkçe’nin bu gelişmesine darbe vurmaktadır. Zaten en az elli yıldan beri birçok aydın ve yazarımızın Türkçe’nin korunup gelişmesine ve
güzel kullanılmasına ilişkin yeterli bilinçlenmesi yoktur. Bilinçsiz aydın ve yazarların etkisiyle Türkçe’ye gereksiz yere sokulan İngilizce kelimeler basın ve televizyonlarca tekrarlanarak okuma yazma bilmeyen insanlarımızca bile öğrenilip kullanılmaktadır. Başka deyişle, Türkçe ve Dil İnkılâbı önemli tehlikeler karşısındadır.
5.ve 6. unsurlar : Millî Eğitim Bakanlığının önemi, öğretmenin saygınlığı, görevleri ve önemi
Millî Eğitim Bakanlığı, hükûmetlerin politikalarına bağlı kalarak programları ve uygulamaları değiştirmekte, millî ve istikrarlı bir eğitim politikası izlememektedir.
Öğretmenin saygınlığına, görevlerine ve önemine gelince: Türk eğitim tarihinden çıkan değerli dersleri çok iyi öğrenip her geçen gün daha nitelikli bir öğretmen yetiştirme ve atama politikası uygulamak, öğretmenin her açıdan saygınlığını artırmak gerekirken, 1970’li yıllarda onbinlerce gencin “hızlandırılmış”, “mektupla öğretmen yetiştirme” gibi yollarla yüzeysel bir eğitimden geçirilip
öğretmen yapılması şaşırtıcıdır. Bu, yetkililerin iyi bir öğretmen yetiştirme ve atama planlaması yapmamalarının sonucudur. Böylece, 1996’da 50 bin kadar işsiz üniversite ve yüksekokul mezununun sınav bile yapılmadan ilkokul öğretmeni olarak atanması ise akıl almaz bir uygulamadır. Sonuçta, günümüzde, ilköğretimde görev yapan öğretmenlerin geldikleri kaynakların çeşidi 433’e yükselmiştir. Oysa, 1973 tarihli Millî Eğitim Temel Kanunu, öğretmenliği “özel bir ihtisas mesleği” olarak tanımlar (md.43). “Herkesce yapılabilir” diye düşünülen, çok önemli öğretmenlik mesleğine, bizzat ilgili makamlarca, “özel bir ihtisas mesleği” olma niteliği kaybettirilmemiş midir?
Ucuz, çabuk ve bazan da politik amaçlarla öğretmen sağlamak düşüncesi ile hareket edilmesi, öğretmenlik mesleğine zarar verdiği gibi, genel eğitimin ve öğretimin niteliğini de düşürmüştür. İhtiyaç ne kadar âcil ve büyük olursa olsun, bu niteliksiz öğretmen yetiştirilmesi ve atanmasını asla haklı göstermez. İhtiyacın âcil ve büyük olması, ancak, zamanında çok iyi ve istikralı bir yetiştirme ve istihdam planlaması yapılması ve uygulanmasını gerektirir.
9.unsur: Toplumun bilgisizlikten kurtarılması, kültür düzeyinin yükseltilmesi, topluma vatandaşlık eğitimi verilmesi
Günümüzde ilköğretim çağındaki tüm çocuklar, özellikle kızlar okula gidemedikleri gibi, yetişkinler, özellikle kadınlar arasında okur yazarlık tam olarak gerçekleşmemiştir. Örgün ve yaygın eğitim yoluyla insanlarımız, ülke çıkarlarının ve Atatürk’ün eğitim reformunun gereklerine tamamen uyan bir vatandaşlık eğitimi alamamaktadır.
Ayrıca, “halk istiyor” gerekçesiyle düzeysiz hatta genel ahlâka aykırı, kaba sözler ve küfürlerle dolu sinema, video ve televizyon film ve programlarının yapılması, basının bazı magazin sayfaları, halkımızın kültür ve eğitim düzeyinin yükselmesi ne önemli bir engel teşkil etmektedir. Bu konuda Atatürk’ün şu tâlimatına uyulmaması çok üzücüdür: “Aydınları halk seviyesine indirmekten ziyade, bütün halkı eğitimde aydın olarak yetiştirmek gerekir.”
KAYNAKÇA
AKGÜN, Seçil: Halifeliğin Kaldırılması ve Laiklik (19241928), 280 s.
AKYÜZ, Yahya: Türk Eğitim Tarihi (M.Ö. 1000- M.S. 2004), Ankara, 2005, 459 s. (9. Baskıdan Bazı Eklerde Tıpkı Basım).
AKYÜZ, Yahya: 90. Yılında Balkan Savaşlarına İlişkin Öğretmen ve Öğrencilerimiz Neleri Bilmeli? Bilim ve Aklın Aydınlığında
Eğitim, Aralık 2002, Sayı 34, s.19-24.
AYBARS, Ergün: Türkiye Cumhuriyeti Tarihi I, Ankara, 1995, 677 s. (4. Baskı)
ERGÜN, Mustafa: Atatürk Devri Türk Eğitimi, Ankara, 1982, 203 s.
İNALCIK, Halil: Büyük Devrim: Hilâfetin Kaldırılması ve Laikleşme, Doğu Batı, Mayıs, Haziran, Temmuz 1998, Sayı, 3, s.71-76.
M. ZEKERİYA: Inkılapları Yapmak Kolay, Muhafaza Etmek Güçtür, Resimli Ay, Nisan 1340 (1924), No 3, s.1-2.
Mustafa RAHMİ: Gazi Paşa Hazretlerinin Maarif Umdesi ve Asrî Terbiye ve Maarif, Ankara, 2004, 154 s. (Haz. Mustafa Şahin)
ÖZODAŞIK, Mustafa: Yeni Nesil, Konya, 2006, 307, s. (2.Baskı).
ÖZTÜRK, Cemil: Türkiye’de Dünden Bugüne Öğretmen Yetiştiren Kurumlar, İstanbul, 2005, 502 s.
PALAZOĞLU, A. Bekir: Atatürk’ün Okul Gezileri, Ankara, 1999, 430 s.
SÖNMEZ, Cemil : Atatürk’ün Yetişmesi ve Öğretmenleri, Ankara, 2004, 253 s.
***