Bir Çözümleme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bir Çözümleme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Eylül 2015 Cumartesi

AVRUPA BIRLIGI ÜLKELERININ YETKILERINI GÜVENLIK GEREKÇESIYLE TÜMÜYLE AVRUPA BIRLIGI’NE DEVRETMEDIKLERI ALANLAR ÜZERINE BIR ÇÖZÜMLEME BÖLÜM 3




AVRUPA BIRLIGI ÜLKELERININ YETKILERINI GÜVENLIK GEREKÇESIYLE TÜMÜYLE AVRUPA BIRLIGI’NE DEVRETMEDIKLERI ALANLAR ÜZERINE BIR ÇÖZÜMLEME  
BÖLÜM 3


.




Üçüncü sütunda bulunan Adalet ve Iç islerinde Is birligi alanında göç, sıgınma, üçüncü ülke uyruklarına karsı alınacak önlemler, uluslararası suçlar ve adli is birligini kapsamaktadır.57 Adalet ve Iç isleri alanındaki sütun her ne kadar ABKA içerisinde ortaya konmussa da 1997 Amsterdam Antlasması ile bu konularda bir takım degisiklikler getirilmis ve yetki devri öngörülmüstür. Bu alan içerisinde sadece Cezai ve Polisi Ilgilendiren Konularda Adli Is birligi alanı kalmıstır. 3. Sütunda bulunan yetkilerin kapsamı gitgide daraltılmaktadır. Bu alanda da
kararlar oy birligi ile alınmaktadır.58 Bu noktada serbest dolasımı ilgilendiren konular,( vize, sıgınma, göç ve bunun gibi alanlar) Topluluklar sütununa devredilmistir ki burada da egemenlik yetkilerinin devredildigi düsünülmektedir. Nitekim, uluslar üstü otorite 1999 yılından sonra bu konularda da baglayıcı kararlar alabilmektedir. Ancak bu yetki de bir takım sınırlamalara tabi tutulmustur. 

Bes yıllık geçis süresi, girisimde bulunma hakkının Komisyon ve Üye Devlet hükümetleri arasında paylasımı, kararların oy birligi ile alınması, Avrupa Parlamentosuna danısma yükümlülügü ve ATAD’a sadece sınırlı yetkinin tanınması yönünde sınırlamalar getirilmistir.59

Adli ve Polisin müdahalesini gerektiren konularda yetki devri gerçeklestiril memistir, sadece is birligi öngörülmüstür. Çünkü günümüz güvenlik algılamasında bir devletin teröristi bir digerinin özgürlük savasçısı60 olarak görüldügünden, ortak bir terör politikası olusturulamamakta ve bu teröre karsı bir AB tutumunun olusmasını engellemektedir. AB ülkelerinin bu alandaki yetkilerinin devrinin söz konusu olmamasının, devletlerin uluslar üstü bir is birliginden ne kadar zarar görecegini de gösterdigi düsünülmektedir.
Dıs politikaya iliskin yetkilerin devredilmemis olmasının ve hâlen bir ortak dıs politika formasyonunun gelistirilmeye çalısılmasının en önemli sonucu Irak Savası esnasında görülmüstür. Nitekim, AB içinde bir çok yetkisini Topluluga devreden AB üyeleri, Irak Savası esnasında ikiye bölünmüş ve hatta ABD tarafından “Eski Avrupa” ve “Yeni Avrupa” diye yakıstırmalar yapılmıstır.61 

57 ABKA, Madde; 29-42.
58 Pascal Fontaine, 12 Derste Avrupa, AT Resmî Yayın Ofisi, Brüksel, 2004, sf:50.
59 Fontaine, sf:50.
60 Noélle Quenivet, “The World After September 11: Has It Really Changed?”, European Journal of International Law, Volume.16,(3), 2005, p.564.


Güvenlik algılamasındaki farklılık iste bu esnada kendini göstermeye baslamıstır. Eger, dıs politikaya iliskin yetkiler AB organlarına devredilmis olsaydı, Ingiltere
gibi ABD’nin sıkı müttefikleri, ABD’nin yanında Irak Savasına katılamayacaktı. Çünkü günümüzde AB’nin dıs politikası genel itibariyle Franko-Germen ekseninde cereyan etmektedir.


2.2. Ulus Devletin Devretmedigi Yetkiler Yavas bir sekilde belirmeye baslayan Federal Avrupa Birlesik Devletleri fikri, ulus-devlet anlamında bazı endiseleri beraberinde getirmektedir. Güvenlik kapsamında ortaya çıkan bu belirsizlik, AB’nin yetkileri ile ulus-devletin yetkileri arasında bir ayrım yapmayı da zorunlu kılmaktadır. Devredilen ve devredilmeyen yetkiler ayrımı düsünüldügünde, AB’nin federal bir örgütlenmeye dogru gittigi gözlemlenmektedir. Federal sistem ile AB kıyaslandıgında su sonuçlar gözümüze çarpar:

(1) AB iki seviyeli bir hükûmet tarzı ile yönetilen bir yapıda konumlanmaktadır. Ulusal hükümetler ve AB otoritesi
(2) Devredilen yetkiler baglamında, AB yargı yetkisi dahi içeren kararlar alabilmektedir.
(3) Topluluklar hukuku, ulusal hukukun üzerinde yer almaktadır. Ulusal mevzuat ile topluluk mevzuatında çatısma olması hâlinde Topluluk mevzuatı üstün
gelir.
(4) AB’nin yasama süreci gün geçtikçe çogunluk esasına dayanmaktadır. Oysa ki bu sistem içerisinde bazı devletlerin arzulamadıgı kararlar da alınabilmektedir. 62


61 Sten Rynning, “The European Union: Towards a Strategic Culture”, Security Dialogue, Volume.34, (4), December 2003.
62Tanja A. Borzel ve Thomas Rise, “Who Is Afraid of European Federation: How to Constitutionalise a Multi-Level Governance System”, 
http://www.artsci.wustl.edu/~filippov/courses/L32_4353/Who%20is%20Afraid%20of%20a%20European%20Federation.pdf., 
08 Ocak 2007 Pazartesi.

Bu açıdan bakıldıgında federallesen bir Avrupa izlenimi verilmektedir. Oysa ki günümüzde AB her ne kadar yetki devri esasına dayanan bir yapı izlese de kilit noktalarda devletler yetkilerini devretmemektedir. Nitekim, AB ikinci ve üçüncü sütun üzerine bir çok yasal düzenleme yapmıs olsa da bu düzenlemelere dayanılarak ancak baglayıcılıgı olmayan tavsiye niteligi tasıyan yönlendirme kararları alınabilmekte ve bu kararlar devletlerin ortak çıkarlarını yansıtan genel dokümanlar olarak kalmaktadır. Dısarıdan federal sekilde görünen bu sistemde, devletler kendi ulus-devlet niteligini koruma çabası içindedirler. Nitekim ikinci ve
üçüncü sütunlara (yani devredilmeyen yetkiler) kısmına bakıldıgında, bunların bir devleti devlet yapan en önemli iki husus oldugu görülmektedir. Dıs egemenlik ve iç egemenlik63 yetkileri dokunulmayan alanlar grubunda bulunmaktadır. Bu alanların AB içerisinde geçmesi de sadece ortak çıkarlar dogrultusunda is birligi yapılabildiginin göstergesidir.

Avrupa Birligi, suyun kullanımı topragın islenmesi gibi temel devlet yetkilerini hiçbir zaman kendine devrini saglayamamıstır. Devletlerin ulus devleti korumada, kararlı olusları bazı nitelik tasıyan alanlarda yetkinin hiçbir zaman devredilmedigini de göstermektedir. Bunlardan bazıları savunma sanayi, vergi politikası, ekonomik istisnalar, özellestirme politikaları, kitlesel medya, terörle mücadele ve yabancılara toprak satısı oldugu degerlendirilmektedir.

2.2.1.Savunma Sanayi

Avrupa Birligi ülkelerinin tam anlamıyla “güvenlik gerekçesini” ileri sürdükleri alanların basında savunma sanayi gelmektedir. Nitekim  bu alanın AB’ye devredilmemesi gerektigini de Avrupa Toplulukları Kurucu Antlasması vasıtasıyla dile getirmektedirler. 


63 Devletin egemenligi tanımsal anlamda iki kural üzerine kurulu bulunmaktadır. Bunlardan birincisi Dıs Egemenliktir: Buna göre dıs egemenlik uluslararası iliskiler alanında söz konusudur. Bir devletin diger bir devletten asagı konumda olmaması, baska bir otoriteye tabi bulunmaması ve devletlerin egemen esitligine dayanır. Iç egemenlik ise devletlerin iktidarının yetkilerini kullanabilme hakkıdır. Kanun yapmak, para basmak, vergi toplamak, yargılama yapmak vs…, Iç egemenlik dogası geregi aslidir, en üstündür, bölünemez ve devredilemez iktidarı yansıtmaktadır., Kemal Gözler, Anayasa Hukukuna Giris, Ekin Kitabevi, Bursa 2001, sf:49.


Bu baglamda: Hiçbir üye devlet açıga vurulması kendi güvenligi açısından temel çıkarlarına aykırı buldugu bilgileri vermek zorunda degildir.

Her üye devlet, silah, mühimmat ve savas malzemesi ticareti veya üretimi ile ilgili kendi güvenligi bakımından temel çıkarlarının korunmasında gerekli gördügü önlemleri alabilir; bu önlemler, özellikle askerî amaçlara yönelik olmayan ürünler bakımından ortak pazardaki rekabet kosullarını bozamaz.64

Savunma sanayi konusunda dısa bagımlılık kabul edilmemekte ve ihtiyaç duyulan savunma sistemleri, devletçe desteklenen millî sanayi kuruluslarından tedarik edilmektedir. Avrupa Birligi ülkelerinde savunma tedarik politikalarının esasını; savunma sistemlerinde gizlilik unsurunun ön planda tutulması, savunma sanayisinin gelismesinin millî bir teknoloji tabanının olusturulmasına baglı görülmesi ve dısa bagımlılıgın asgari seviyeye indirilmesi gibi konular teskil etmektedir.

Nitekim karsılıklı bagımlılık olusturmak üzere kurulmus AB’nin bu konuda yetkisiz kılınması öngörülmesi de güvenlik gerekçelerinin bir sonucudur. Avrupa Birligi’nde olusturulan ekonomik entegrasyonda savunma sanayi sektörü, yapılan tüm düzenlemelerin dısında tutulmustur.65

2.2.2.Vergi Politikası

Vergi politikası, ulusal egemenligin temel konularından biri olmakla birlikte, ülkelerin ekonomi politikalarının bir parçasını olusturmaktadır. Buna göre, AB’de vergilendirme temel olarak üye devletlerin yetkisinde kalıyor. AB, zorunlu vergilerle ulusal sistemleri standart hâle getirmekten çok, birbirleriyle ve AT’yi kuran Antlasmayla  uyumlu hâle gelmelerini amaçlamaktadır66. 


64 ATKA, Madde 296.
65 http://www.tubitak.gov.tr/btpd/btspd/savunma/b5.html, 03 Aralık 2006.


Üye devletlerin uyguladıkları ekonomik ve sosyal politikalar kendi ulusal yetki alanları içinde kaldıgından vergilendirme, AB’nin ekonomik ve sosyal politika
amaçları ile kullanılmamaktadır. Bu çerçevede, AB’nin vergi yaratma yetkisi bulunmamaktadır.67


2.2.3.Özellestirme

AB’nin, ekonomik açıdan aday üyelere direktif verebilmesi de savundugu liberal sistemi tam anlamıyla uyguladıgını göstermemektedir. Nitekim Avrupa ülkelerinde sosyal refah devletinin çözülme egilimine girmesi ile birlikte devletlerin küçülmeye gitmeleri ve özellestirmeye gittikleri görülmektedir. AB her ne kadar özellestirmeye destek vermis olsa da devletler bu konulardaki yetkileri tümüyle AB’ye devretmemektedirler. Fransa ve Almanya gibi ülkelerde stratejik olan ve güvenlikle dogrudan alakalı kurumların tam anlamıyla özellestirilmesi mümkün degildir. Ulastırma, telekomünikasyon gibi özel sektörün ragbet ettigi ancak güvenlik kosullarının satısına elvermedigi sektörler
halen Fransa hükümetinin elinde bulunmaktadır. Sadece bazı telekomünikasyon kurumları kısmi özellestirilmistir.68 Diger taraftan hemen hemen tüm Avrupa ülkelerinde demiryolu ve diger ulasım sistemleri ya devletin elinde bulunmakta ya da yarı-kamusal nitelikli
bulunmaktadır.69


2.2.4.Terörle Mücadele


Terörle mücadele konusunda ortak düzenlemeler yapılmıs olsa da devletler yetkilerini tamamen devretmemislerdir.70 
Nitekim terörle  mücadele devletlerin ulusal yetkilerinde tuttukları bir ulus-devlet sorunudur. 


66 Amsterdam Antlasması, Madde: 90-94.
67 http://www.deltur.cec.eu.int/default.asp?lang=0&pId=3&fId=10&prnId=21&hnd=1&ord=20&docId
=331&fop=0, 3 Ocak 2007
68 http://www.eiro.eurofound.eu.int/1999/12/study/tn9912201s.html, 28 Aralık 2006.
69 http://www.eiro.eurofound.eu.int/1999/12/study/tn9912201s.html, 28 Aralık 2006.
70 Terörle mücadele konusunda yapılan ortak düzenlemelere örnek olarak bkz. AB

Parlamentosunun 2001 Tarihli Terörle Mücadele Konusundaki Çerçeve Karar Taslagı, Avrupa Parlamentosu Tavsiye Kararı Recommandation 1677, 13 Temmuz 2002 Tarihli Terörizmle Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Çerçeve Kararı, (2002/475/JHA) Avrupa Birligi Resmi Gazetesi L


Bu anlamda henüz tanımında bile tam anlasamamıs olduklarından, terörle mücadele sadece bir uluslararası is birligi alanı hâlinde kalmaktadır.71 Bu nedenle terörle mücadele konusunda her devlet kendi düzenlemelerini yapmakta ve yasama süreci ile ilgili olan hiçbir yetkiyi AB’ye devretmemektedir. Degisen güvenlik algılamalarıyla birlikte devletler terör sorununa daha fazla yakınlasmak ta ve yasal düzenlemelerini bu yönde degistirmektedir. Terör ile mücadele konusundaki yetkilerin de AB’ye devredilmedigini söylemek mümkündür.

2.2.5. Yabancılara Toprak Satışı

En önemli hususlardan bir tanesi ise yabancılara toprak satısı konusunda karsımıza çıkmaktadır. Devletleri yabancılara mülk satısı konusunda tesvik eden AB içerisinde uygulama yalnızca AB vatandasları için geçerlidir. Yani AB vatandası olmayan hiç kimse bir Avrupa ülkesinde toprak satın alamamaktadır. Nitekim AB ülkeleri de bunu bir güvenlik sorunu olarak görmekte ve bir takım kısıtlamalara tabi tutmaktadırlar. AB’nin öncü ülkeleri de bu konuda güvenligin gerektirdigi sınırlandırmaları yapmıslardır. Nitekim Ingiltere’de toprakların Kraliçe’ye ait olması sebebi ile 49-99 yıllık sürelerle kullanma hakkı verilmektedir. Fransa’da ise yabancılara nihai alıcısı saptanmadan tasınmaz satılamamaktadır.72

AB’ye son giren üyelerle yapılan müzakereler sonucunda ortaya çıkan çerçevede bu ülkelerin tamamında yabancılara toprak satısını belirli ölçüde sınırlandırma arzusu bulundugu gözlemlenmektedir.
Yabancılara toprak satısının sınırlandırılmamasının devletin güvenligini etkileyebilecegi düsünülmektedir.73

Dipnot;

164, 22.06.2002, Terörle mücadele açısından Avrupa Birliginin 2001/0217 (CNS) numaralı çerçeve kararı, (akt.) Feridun Yenisey, 20060429, Terör Okulu Makalesi, Bahçesehir Üniversitesi, (2004).

71 Ercan Çitlioglu, Gri Tehdit Terörizm, Ankara, Ümit Yay., 2005, sayfa 60.
72 http://www.anahtarlik.com/toprak.asp.
73 2004 yılında Avrupa Birligi üyesi olan Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Polonya, Estonya ve Litvanya, geçis sürecinde toprak satısı  yasagının devam etmesini AB'ye kabul ettirdiler. 

Bu ülkeler, orman ve tarım arazilerinin satısının yapılabilmesi için 7 yıllık bir süre talep ettiler ve  bunu kabul ettirdiler. Polonya'da geçis süreci normal araziler için 5 yıl, orman ve tarım arazileri için 12 yıl olarak tespit edilmistir. Kıbrıs Rum Kesimi, Macaristan ve Slovenya'da geçis süreci normal araziler için 5 yıl, orman-tarım arazileri içinse 7 yıl olarak belirlenmistir. Malta, AB'ye giris müzakeresi
çerçevesinde bu konuyla ilgili özel bir protokol imzalamıstır. Buna göre, en az 5 yıl yasal olarak Malta'da ikâmet eden AB vatandasları dısında herkes gayrimenkul edinme konusunda Malta'nın ulusal mevzuatına tabidir. 2007'de AB'ye tam üye olan Bulgaristan ve Romanya'da yabancıların tasınmaz alabilmeleri için 5 yıl, tarım ve orman arazileri alabilmeleri içinse 7 yıllık geçis süreçleri öngörülmüstür. Yunanistan'da adalardan ve sınıra yakın alanlardan yabancılara mülk satısı yasaktır. Yunanistan'da mülkünü satan bir yabancı parasını ülke dısına çıkaramamaktadır.

Danimarka'da bir yabancının tasınmaz sahibi olabilmesi için bu ülkede bes yıl ikâmet ediyor olması gerekmektedir. Fransa'da yabancıya tasınmaz satısı konusunda vergiler artırılarak caydırıcı olunmaya çalısılmaktadır. Bu ülkede satılan tasınmazın degerinin yüzde 3'ü vergiye tabidir. Belli bir orandan yukarısı için servet vergisi alınmaktadır. Konu ile ilgili Hayri Ülker’in tespitleridir.
http://www.marmarisyenisayfa.net/gecmisyazi_tr.php?yazar=21&no=161, 24.12.2006.
(Daha fazla bilgi için bkz. Avrupa Birligi ile Katılım Müzakereleri Rehberi, Iktisadi Kalkınma Vakfı Yayınları, No: 184)

SONUÇ

Egemenlik hakkının muhafaza edilmesi, bir devletin bagımsızlıgının saglanması noktasında en önemli husustur. Bu anlamda devletler yetki devri konusunda ihtiyatlı davranmaktadırlar. Ihtiyatlı olmanın sebebi her seyden önce devredilmesi muhtemel yetkinin ulusal güvenlik açısından sakınca içerip içermedigi ile alakalıdır. Her ne kadar Avrupa bütünlesme tarihinin çesitli evreleri içinde tehdit algılamasında degisiklikler olmussa da, ulus-devletin kimligini koruma çabası her zaman süregelmistir. Bu baglamda, gerek hukuki
anlamda gerek siyasi anlamda yetkiler devredilirken ya sınırlı davranılmıs ya da devredilmemistir. Yumusak politika alanlarının kolayca devredilmesi olgusu karsısında sert politika alanlarında da aynı etkiyi doguracagı düsünülse de bu sonuç gerçeklesmemistir. Nitekim AB Anayasasını egemenlik yetkilerinin tümüyle devri olarak gören bazı Avrupa halkları Anayasayı referandum ile reddetmislerdir.

1951 yılında kurulan Avrupa Kömür Çelik Toplulugu bunun ilk örnegidir. Ekonomik içerikli hammaddeleri uluslar üstü bir otoritenin denetimine açan Avrupa Kömür Çelik Toplulugu ekonomik tabanlı görünse de, temel amacı, Fransa’nın Almanya tarafından bir daha saldırıya ugramasının engellenmesidir. Nitekim savunma sanayinin iki önemli materyali olan kömür ve çeligin denetim altına alınması bu yargıyı desteklemektedir. Ancak hemen ardından 1952 yılında Pleven Planı ile ortaya atılan Avrupa Savunma Toplulugu, Fransa’nın güvenlik
gerekçeleri ile reddedilmistir. Ortak bir Avrupa ordusu kurma fikri devletlerin güvenligi açısından faydalı görülse de Fransız Komünist ve Milliyetçi partiler, ulus devlete zarar verdigi gerekçesi ile bu girisimi reddetmislerdir. Bu anlamda yetki devrinin sınırları bir bakıma bu ret kararı ile belirlenmistir.

Avrupa Savunma Toplulugu fikrinin ortadan kalkması ile birlikte 1957 yılında Roma Antlasmasının imzalanarak Avrupa Ekonomik Toplulugu’nun kurulması, yetki devrinin alanını genisletmistir. Ancak üye devletlerin sert politika alanlarını bu antlasmanın içerisine dâhil etmemesi de ulus devlet kimliginin hâlen korundugunu göstermistir. Avrupa Toplulukları Kurucu Antlasması’nda belirtilen yirmi bir ekonomik içerikli baslık üzerindeki yetkiler AT uluslar üstü otoritesine devredilmistir. Devletler bu alanda hâlen düzenlemeler yapabilirken,
AT tarafından tesis edilen kararlara aykırı yasalar çıkarmaları mümkün degildir. Diger taraftan devletler AT’ye devredilen yetkiler konusunda da güvenligi ilgilendiren bir durum olması hâlinde “Lüksemburg Çözümü” adı verilen kuralı gelistirerek, alınması arzulanan bir kararın engellenmesinin de yolunu açmıstır. Bu da ulus devletin, uluslar üstü sistem üzerindeki etkisinin ortaya konulması noktasında önem kazanmaktadır.

Avrupa Toplulugu ekonomik içerikli düzenlemelerle bütünlesmeyi derinlestirirken aynı zamanda güvenlige iliskin konularda da düzenlemeler yapmaktadır. Bunun ilk somut örnegi ise 1992 yılında imzalanan Avrupa Birligi Kurucu Antlasması’dır. AB’nin ortaya çıkardıgı üç sütunlu yapıda “Avrupa Toplulukları”, “Ortak Güvenlik ve Dıs Politika” ile “Adalet ve Iç islerinde Is birligi” baslıkları yer almaktadır. Avrupa toplulukları haricinde kalan bu iki alanda, kararlar oy birligi yöntemi ile alınmaktadır. Bu anlamda her devletin sahsına münhasır bir veto yetkisi bulunmaktadır.

Dikkatle incelendiginde dıs politika ve iç isleri alanları bir devletin hayati önemi haiz iki yetkisi üzerine konumlanmaktadır. Bunlardan birisi dıs egemenlik olarak digeri de iç egemenlik olarak ortaya konmaktadır. Bu anlamda dıs politika, dıs egemenlik konularına dâhil olurken, Adalet ve Iç isleri baslıgı ise iç egemenlik konusuna girmektedir. Nitekim devletleri hassas olmaya iten bu kavramların aynı zamanda güvenlik ile de baglantılı oldugu degerlendirilmektedir. Dıs politika ve iç islerine iliskin yetkilerin AB’ye devredilmesinin, ulus devletin ortadan kalkacagı savına dayanan bu yaklasımlar nedeniyle, AB ülkeleri ortak bir dıs politika gelistirememistir. Bu anlamda AB üyesi ülkeler dıs politikayı ve iç isleri konularını ayrı baslıklar olarak düzenlemis olsalar da bu alanda yetkilerin devredilmedigi degerlendirilmektedir.

Ulus devleti koruma bilinci, Avrupalı devletleri bazı yetkilerin AB’ye devrini zorlastırmıstır. Savunma sanayi ile ilgili olan konuların AB’ye devri devletin güvenligini dogrudan etkiledigi düsünüldügünde, bu yetkinin devrinin mümkün olmadıgı ortaya çıkmaktadır. Diger taraftan devletin vergi koyması veya toplaması AB’ye devredilmemis bir iç egemenlik yetkisidir. Bu yetkinin devri, devletin mali güvenligini tehdit altına alabilecegi degerlendirilmektedir. Diger taraftan devletlerin özellestirmedeki ihtiyatlı davranısları, yabancı uyruklulara toprak satısındaki tutarlılıkta, AB’nin bu konuda düzenleme yapmasına engel olmadıgı devletleri de düzenleme yapmalarını sınırlamamaktadır.
Önemli olan nokta, tarihsel sürece bakıldıgında yetki devri hiçbir zaman devletin güvenliginin ötesine geçmemektedir. Yapılan icraatlar göstermektedir ki, AB üyesi devletler, hayati önemi haiz çıkarları ya da güvenlik gerekçeleri söz konusu oldugunda yetki devrinde bulunmamaktadırlar. Bu anlamda devredilen yetkiler sadece bütün ülkelerin ortak menfaatine göre düzenlenmis alanlardır. Bu çerçeveden bakıldıgında AT’nin ortak menfaate dayalı yetki devri esasına dayanan bir kurum oldugu, AB’nin ise ulus devlet kimligi üzerine insa edilmis
ve devlet güvenligini elverdigi yere kadar isleyen bir is birligi forumu oldugu görülmektedir.

KAYNAKÇA

1. Borchardt, Klaus-Dieter. Topluluk Hukukunun ABC’si, Ankara, Avrupa Komisyonu Türkiye Temsilciligi, 1993.
2. Borzel Tanja A. ve RISE Thomas. “Who Is Afraid of European Federation: How to Constitutionalise a Multi-Level Governance
System”, 5 Ocak 2007, http://www.artsci.wustl.edu/~filippov/courses/L32_4353/Who%20is%20Afraid%20of%20a%20European%20Federation.
pdf.
3. Bozkurt, Veysel. Avrupa Birligi ve Türkiye, Bursa, Vipas Yayınları, 2001.
4. Çitlioglu, Ercan. Gri Tehdit Terörizm, Ankara, Ümit Yayıncılık, 2005.
5. Dinan, Desmond. Europe Recast: A History of European Union, Palgrave Mc Millan.
6. Eilstrup-Sangiovanni, Mette ve Verdier, Danıel. European Integration as a Solution to War, European Journal of International Relations, Volume 11, 1.
7. Fairhurst, John ve Vincenzi, Christopher. Law of the European Community, Pearson-Longman, (4. Baskı), Essex-England,2003.
8. Fontaine, Pascal. A New Idea for Europe: The Schuman Declaration-1950-2000, Office for Official Publications of the European Communities, 2000.
9. Fontaine, Pascal. 12 Derste Avrupa, Brüksel, AT Resmi Yayın Ofisi, 2004.
10. Gözler, Kemal. Kanun Hükmünde Kararnamelerin Hukuki Rejimi, Bursa, Ekin Kitabevi, Subat 2000.
11. Gözler, Kemal. Anayasa Hukukuna Giris, Bursa, Ekin Kitabevi, 2001.
12. Guay, Terence ve Callum, Robert. “The Transformation and Future Prospects of Europe’s Defence Industry”, International Affairs, Volume. 78, 4, 2002.
13. Gümüs, Okan ve Sevi, Aziz. Uluslararası Iliskiler Sözlügü, Ankara, Dısisleri Bakanlıgı Yayınları,., 1996.
14. Jones, Seth G. “The European Union & The Security Dilemma”, Security Studies, Volume 12, 3, Ilkbahar 2003.
15. Nelsen, Brent F. ve Stubb, Alexander C-G. The European Union: Reading on the Theory and Practise of European Integration, (2. Baskı), New
York, Palgrave Publication, 1998.
16. Ölmezogulları, Nalan. Ekonomik Sistemler ve Küresellesen Kapitalizm, (3.Baskı), Bursa, Ezgi Kitabevi, 1999.
17. Quenivet, Noélle. The World After September 11: Has It Really Changed?, European Journal of International Law ,Vol.16, No.3, 2005.
18. Reçber, Kamuran. Avrupa Birligi Mevzuatı, Bursa, Ezgi Kitabevi Yayınları, 2003.
19. Roy, Ayse. Su AB Neyin Nesi?, (3.Baskı), Istanbul, Turkab Yayınları, Ekim 2002.
20. Rynning, Sten. “The European Union: Towards a Strategic Culture”, Security Dialogue, Volume.34, 4, Aralık 2003.
21. Dursun, Suat. Avrupa Toplulukları Adalet Divanı,
http://www.danistay.gov.tr/5%20-%20ATAD.htm, 10 Ekim 2007.


HUKUKI MEVZUAT


22. Avrupa Birligi Anayasası.
23. Avrupa Toplulukları Kurucu Antlasması (Roma Antlasması).
24. Avrupa Birligi Kurucu Antlasması (Maastricht Antlasması).
25. Amsterdam Antlasması.


SANAL KAYNAKLAR


26. http://www.tubitak.gov.tr/btpd/btspd/savunma/b5.html.
27. http://www.eiro.eurofound.eu.int/1999/12/study/tn9912201s.html.
28. http://www.bianet.org/php/yazdir.php?DosyaX=../2001/09/07/908.htm.
29. http://www.ntvmsnbc.com/news/350379.asp.
30. http://www.deltur.cec.eu.int/default.asp?lang=0&pId=3&fId=10&prnId=21&hnd=1&ord=20&docId=331&fop=0, 

3 Ocak 2007.



..




AVRUPA BIRLIGI ÜLKELERININ YETKILERINI GÜVENLIK GEREKÇESIYLE TÜMÜYLE AVRUPA BIRLIGI’NE DEVRETMEDIKLERI ALANLAR ÜZERINE BIR ÇÖZÜMLEME BÖLÜM 2



AVRUPA BIRLIGI ÜLKELERININ YETKILERINI GÜVENLIK GEREKÇESIYLE TÜMÜYLE
AVRUPA BIRLIGI’NE DEVRETMEDIKLERI ALANLAR ÜZERINE BIR ÇÖZÜMLEME 
BÖLÜM 2



.

1.2.Devredilen Yetkiler


AB’ye devredilen yetkiler kısmını yukarıda belirtildigi gibi AT politikaları kısmı olusturmaktadır. Hatta bir politikanın ulusal bir politika alanından çıkıp AT’nin politika alanına girmesine “topluluklastırma” (communitization)21 denilmektedir. Yukarıda belirtilen ve uluslar üstü nitelikte bulunan bu kurumlar topluluk politikalarını yönetirler. Ancak buradan, AB politikalarının, devletlerin ulusal
politikalarının yerini aldıgı sonucu çıkarılmamalıdır. Burada uluslar üstü otoritenin tesis etmis oldugu karar ya da Konsey’in almıs ortak tutuma aykırı bir politika icra edilemez. Devletler kendi politikalarının icrasına devam ederler. 

Buna göre devredilen yetkiler şunlardır:

1. Malların Serbest dolasımı; Bu baslık altında, Gümrük Birligi ve üye devletler arasındaki miktar kısıtlamalarının yasaklanmasına iliskin kısımlar da
bu başlık altında incelenmektedir.22


18 ATKA, Madde 250-251, Avrupa Birligi kurumlarının karar verme süreçlerinde kullandıkları  prosedürler hakkında detaylı bilgi için, bkz. ATKA Kısım 2. Çesitli kurumlara iliskin ortak düzenlemeler. Madde 249-256, ( Türkçesi için Reçber AB Mevzuatı, a.g.e., sf.181-186).
19 Gerçek kisilerin Topluluk kurumlarının tasarruflarına karsı iptal davası açıp açamayacakları hususu 232’nci (eski 175) maddede düzenlenmistir. Buna göre; her gerçek ve tüzel kisi kendisine yöneltilen ya da görünüste tüzük veya bir baska kisi için alınmıs karar seklinde olup da, dogrudan dogruya ve kisisel olarak kendisini ilgilendiren bir baska ifadeyle çıkar ihlaline yol açan kararlara karsı dava açabilecegi hükmüne yer verilmistir. Bu düzenlenmeden anlasıldıgı üzere tüzük ve yönergeler hakkında gerçek ve tüzel kisiler dava açamazlar. Suat Dursun, Avrupa Toplulukları Adalet

Divanı, http://www.danistay.gov.tr/5%20-%20ATAD.htm, 10 Ekim 2007.

20 ATKA, Madde 220.
21 Avrupa Birligi literatüründe ‘topluluk mevzuatına dâhil etme’ anlamına gelmektedir.
22 ATKA, Madde 23-31.


2. Ortak Tarım Politikası 23

3. Kisilerin, Hizmetlerin, Sermayenin Serbest Dolasımı; Bu kapsam içerisinde Yerlesme hakkı, hizmetler, sermaye ve ödemeler24

4. Vize, sıgınma, göç ve kisilerin serbest dolasımına iliskin diger politikalar25

5. Ulastırma ve tasımacılık26

6. Rekabet, Vergi ve Mevzuatın yakınlastırılmasına dair ortak kurallar; Bu baslıkta, Rekabet kuralları, Devlet sübvansiyonları, vergi düzenlemeleri, mevzuatın yakınlastırılması bulunmaktadır.27

7. Ekonomi ve Para Politikası; bu baslık altında, ekonomi politikası, para politikası, kurumsal düzenlemeler bulunmaktadır.28

8. Istihdam29

9. Ortak Ticaret Politikası30

10. Gümrük Is birligi31

11. Sosyal Politika, Egitim, Mesleki Formasyon ve Gençlik; bu baslık altında, sosyal düzenlemeler, Avrupa Sosyal Fonu, egitim, mesleki formasyon ve gençlik ile ilgili konular yer almaktadır.32

12. Kültür33

13. Kamu Saglıgı34

23 ATKA, Madde 32-38.

24 ATKA, Madde 39-60.

25 ATKA, Madde 61-69.

26 ATKA, Madde 70-80.

27 ATKA, Madde 81-97.

28 ATKA, Madde 98-124.

29 ATKA, Madde 125-130.

30 ATKA, Madde 131-134.

31 ATKA, Madde 135.

32 ATKA, Madde 136-150.

33 ATKA, Madde 151.

14. Tüketicinin korunması35
15. Trans-Avrupa Agları36
16. Sanayi37
17. Ekonomik ve Sosyal Bütünlesme38
18. Teknolojik Gelisim ve Arastırma39
19. Çevre40
20. Kalkınma Is birligi41

21. Üçüncü devletlerle mali, ekonomik ve teknik is birligi: Aslında bu politika tümüyle AT’ye devredilmemistir. Nitekim, üye adayı devletlerle yapılacak anlasmaların akdedilmesinde oy birligi ile hareket etmektedir42. Bu madde aynı zamanda 310. madde üzerinden bir saptamada bulunmaktadır. Buna göre Topluluk, “Topluluk, bir veya daha fazla devlet veya uluslararası örgütler ile karsılıklı hak ve yükümlülükler,  ortak faaliyetler ve özel usuller belirleyen, bir ortaklık kuran anlasmalar yapabilir43”

Iste bu maddeden anlasılan sudur ki Komisyon, Konsey tarafından oy birligi ile kendine verilmis yetkiye istinaden, üçüncü
devletlerle anlasma imzalayabilir. Yani AT burada bir devlet gibi davranmaktadır. Bunun en belirgin örnegi, AB’nin Dünya Ticaret
Örgütü içerisinde, birlik üyeleri adına oy kullanabilen, temsil yetkisini haiz ve akredite edilmis bir diplomatının bulunmasıdır.

34 ATKA, Madde 152.
35 ATKA, Madde 153.
36 ATKA, Madde 154-156.
37 ATKA, Madde 157.
38 ATKA, Madde 158-162.
39 ATKA, Madde 163-173.
40 ATKA, Madde 174-176.
41ATKA, Madde 177-181.
42 ATKA, Madde 181 A.
43 ATKA, Madde 310.

Bu saydıgımız temel politika alanları Avrupa Toplulukları Kurucu Antlasması üzerinden yorumladıgımız uluslar üstü nitelikli politikalardır. Bu konularda Konsey karar alırken aksi belirtilmedikçe oy birligi ile degil agırlıklı çogunlukla karar almaktadır. Nitekim bazı devletlerin aleyhine olsa da ya da bu devletler aleyhte oy kullanmıs olsa da alınan karara uymakla yükümlüdürler. Iste yetki devrinin hukuki etkisi bu yöndedir. Ancak bu durumun bir tek istisnası vardır. Bir devletin hayati önemi haiz bir konuda güvenlik gerekçeleri oldugunu ileri sürmesiyle agırlıklı çogunlukla alınacak karar oy birligine çevrilmektedir. Yani devredilen yetki üzerinde ulus devletin veto yetkisi saklı tutulmaktadır. Buna Lüksemburg Çözümü (Uzlaşısı) adı verilmektedir. Lüksemburg çözümü bir devletin güvenlik gerekçeleri ileri sürerek yasama sürecini veto edebilmesi anlamını tasımaktadır. 44

Bu bölümde topluluk politikaları içinde verilen kısımların her biri devredilen yetkiler kısmını olusturmaktadır. Nitekim, Komisyon ya da Konsey, Parlamentoya da danısarak, yasama faaliyetlerinde bulunabilmektedir. Hatta karar verirken Konsey kimi zaman bazı üyelerin arzulamadıgı kararları bile çıkarabilmektedir.  Bunun tek istisnası Lüksemburg çözümü olmasına ragmen bu da sıklıkla kullanılan hukuki bir metot degildir. Avrupa Birligi ülkeleri bu alanlardaki yetkileri tümüyle uluslar üstü otoriteye devretmislerdir ve devletler ulusal politikalarını ve mevzuatını, uluslar üstü otorite tarafından tesis edilmis kararlara uygun hâle getirmekle yükümlüdürler. AT müktesebatına aykırı olarak üretilen devlet politikaları, ATAD önünde ihlal davasına konu olabilmektedir.

44 Lüksemburg Çözümü Ocak 1966: NEDİR;

Gümrük Birligi’nin tamamlanmasının üçüncü asamasında, 1965’de, Komisyon, kendine ait bir Topluluk bütçesi olması gerektigini ve bunun tarımsal ve
endüstriyel ithalat vergileri üzerinden karsılanmasını ileri süren bir teklifte bulundu. Bu durum, ulusal parlamentolara ait bir egemenlik yetkisinin dogrudan Avrupa Topluluguna devrini gerektirmekteydi ki tarımsal ve endüstriyel anlamda gelismis ülkeler için katlanılabilir bir durum degildi. Bu durumdan ekonominin güvenligi ile ilgili olarak en çok etkilenen ülke ise Fransa idi.

Fransa, bu kararın alınmasına siddetle karsı çıkarak Konseyi terk etti. Bunun üzerine uzunca bir süre AT yasama yapısı kilitlendi. Bu krize literatürde “Bos Sandalye Krizi” adı verilmektedir. Nihai asamada, bir devletin güvenlik gerekçeleri ileri sürerek bir konunun hayati önemi haiz oldugunu vurgulaması ile birlikte agırlıklı çogunluk prensibinden vazgeçileceginin kaydedilmesi ile sonuca baglanmıstır.  Bu durum uluslar üstü otoritenin politik agırlıgını azaltırken, aynı zamanda ulusdevletlerin de hâlâ Toplulugun temel aktörleri oldugu yönündeki kanaati güçlendirmistir.,Dinan, a.g.e., sf:107 ( Türkçesi için Bkz. Bozkurt, a.g.e., sf: 139).

Sonuç olarak yukarıdaki politika alanlarına bakıldıgında, çogunlukla ekonomik içerikli olup devletin güvenligini yakından ilgilendirmemektedir. 
Bunlara uluslararası iliskilerde “yumusak politika (low politics)” adı verilmekte ve zaten bu nedenle bu yetkiler devredilmektedir. 
Bu anlamda aslında Avrupa entegrasyonunu AT politika alanları ile zaten tamamlamıstır ve artık ulus devletin ötesine geçerek “sert politika (high politics)” alanlarını topluluklastıramamaktadır.45 

Bu anlamda sert politika dedigimiz alanlar

3. bölümde devredilmeyen alanlar olarak aktarılmıstır.

II.BÖLÜM: 

Avrupa Birligi ve Devredilmeyen Yetkiler Günümüzde Avrupa Birligi olarak adlandırılan uluslararası örgüt genel hatlarıyla Maastricht Antlasması (Avrupa Birligi Kurucu Antlasması) ile kurulmustur. 

Bir önceki bölümde anlatıldıgı gibi Avrupa ülkeleri bir çok antlasma ve protokoller imzalayarak AB’nin altyapısını olusturmuslardır.  Nitekim, 1973’de Ingiltere, Danimarka ve Irlanda’nın, 1981’de Yunanistan, 1986’da Portekiz ve Ispanya ile genislemesini müteakip ekonomik is birliginin bir adım ötesine geçerek siyasi bütünlesme çabaları gösterilmistir.

Bu baglamda AB, AT’yi de içeren genis bir politika yelpazesi ortaya koymustur. Ancak AB, AT gibi uluslar üstü nitelikli degil uluslararası niteliktedir. Çünkü AB’nin uluslararası hukukta tüzel kisiligi bulunmamaktadır. Tüzel kisilik sahibi olan AT kurumlarıdır. Nitekim referandumlar sırasında Hollanda ve Fransa tarafından reddedilen Avrupa Anayasası, AB‘ye tüzel kisilik de tanımaktadır.46

45 Stanley Hoffman, “Obstinate or Obsolete? The Fate of Nation-State and The Case of Western Europe”, (der.)  Brent F. Nelsen &. Alexander C-G Stubb., The European Union: Reading on the Theory and Practise of European Integration, Ikinci Baskı, ,  New York , Palgrave Publ., 1998, sf:157.
46 Treaty Establishing A Constitution for Europe, Roma’da 29 Ekim 2004’te imzalanmıs ve Avrupa Birligi Resmi Gazetesinde 16 Aralık 2004’te 
yayınlanmıstır, Madde I-6.


Tüzel kisilik kazanmıs bir AB’de, bir de AB Dıs Isleri Bakanlıgı bulunmaktadır47 ki bu da (Avrupa Anayasasının kabul edilerek yürürlüge girmesi hâlinde) dıs politikaya iliskin bir takım yetkilerin AB’ye devredilmesine neden olabilir. Ancak henüz Avrupa Birligi Anayasası’nın Avrupa Birligi’ne üye ülkelerde yapılan referandumda Fransa ve Hollanda tarafından reddedilmesi belirtilen yetkilerin devri sürecini bir süre için dondurmustur.
Devredilmeyen yetkilerin ne oldugunu anlamak için en önemli husus AB’nin yapısını açıklamaktır. Bu bölümde AB’nin yapısı ve devredilmeyen yetkiler açıklanırken, aynı zamanda devletlerin hiç devretmedikleri özellikli alanlar üzerinde de durulacaktır.

2.1. Avrupa Birligi ve Devredilmeyen Yetkiler Kurumsal ve Hukuksal anlamda AB üç sütun üzerine konumlanmaktadır. 

AB yönetim yapısı bu üç sütunun etkilesiminden ileri gelmektedir.

I.Sütun: Üç topluluk(AT, EURATOM, AKÇT48), daha saglam bir temele oturtulacak ve bunlara ekonomik ve parasal birlik de eklenecektir.

II.Sütun: Üye Devletler arasında Ortak bir Dıs Politika ve Güvenlik Politikası(OGDP) üzerinde is birligi saglanacaktı.

III.Sütun: Adalet ve Iç isleri konularında üye devletler arasında is birligi gerçeklestirilecektir.49

Komisyon, Konsey ve Parlamento da I. dısındaki sütunlarda da yetkilidir.

47 Treaty Establishing A Constitution for Europe, Madde I-28.
48 23 Temmuz 2002 tarihinde AKÇT antlasması sona ermistir.
49 Klaus-Dieter Borchardt, Topluluk Hukukunun ABC’si, Ankara, Avrupa Komisyonu Türkiye Temsilciligi, 1993, sf:8.


Bir önceki bölümde belirttigimiz gibi, devredilen yetkiler kısmını birinci sütun olusturmaktadır.50

AB Kurucu Antlasması(ABKA veya Maastricht Antlasması), ilk üç topluluga devredilmis yetkilere dayanır, bu yetkileri çesitli bakımlardan genisletir ve yenileriyle destekler. AET (AB Antlasmasındaki yeni adıyla Avrupa Toplulukları) iç piyasa, ekonomik politika ve para politikası çerçevesinde, bunlara baglantılı toplumsal, kültürel ve siyasi konular ile arastırma, çevre ve kalkınma konularında is birliginin gerektirdigi yeni yetkiler kullanma imkanına sahip olmaktadır.51





 Not ; AT & AVRUPA TOPLULUĞU ANA ÇATI ÜÇGENİ

ÇATI TEPESİ ; AVRUPA BİRLİĞİDİR

ÜÇGENİN DİĞER 3 OLUŞUMU;

1 AVRUPATOPLULUGU      AET      EURATOM AKÇT
İç Pazar ve iliskili politikalar, Ekonomik ve Parasal Birlik
ULUSLAR ÜSTÜ 

2 ORTAK DIS VE GÜVENLİK POLİTiKASI
AGSP HÜKÜMETLER ARASI 

3 ADALET VE iÇ İŞLERİNDE İŞBİRLİĞİ
HÜKÜMETLER ARASI



Iste bu nedenle sembolik bir OGDP’nin ve aynı zamanda Adalet ve Iç isleri politikasının bulunması ulus devlet ruhunun hâlen yasatıldıgını ve “sert politika” alanlarının hâlâ AB’ye devredilmediginin göstergesidir. 

50 Ayse Roy, Su AB Neyin Nesi?, Üçüncü Baskı, Istanbul ,Turkab Yay., Ekim 2002, (farklı bir versiyonu için bkz. Fairhurst & Vincenzi, a.g.e., sf: 13).
51Borchardt, a.g.e., sf:9.


Burada önemli olan nokta bu iki sütunun AB’ye devredilmedigini nereden anladıgımızdır.

Yukarıdaki sekle bakıldıgında iki sütun hükümetlerarası karakterlidir. Daha önce de belirttigimiz gibi hükümetlerarası karar alma prensibinde, kararlar oy birligi ile verilmekteydi. Devletlerin egemen esitligi prensibine dayanan bu sütunlarda, 1 Ocak 2007 tarihi itibariyle 27 AB üyesi tarafından olumlu karsılanan bir politika sadece 1 üyenin ret oyuyla düsürülebilmektedir.52 Yani aslında burada her üyenin dıs politika konusunda bir veto yetkisi bulunmaktadır.
Ancak bu oy birligi prensibinin bir istisnası bulunmaktadır. Buna göre, AB Konseyi tarafından alınan dıs politika ile ilgili, ortak eylemler, tutumlar veya bir ortak stratejiye dayanan kararları kabul ederken, bu kararı yürürlüge koyarken ya da özel bir temsilci atarken alınan kararlar agırlıklı çogunluk prensibi ile alınır.53 Bu anlamda aslında dıs politikaya iliskin bazı yetkilerin de devredildigi söylenebilir. Ancak, Antlasma aynı zamanda bir istisnanın istisnasını da içermektedir. Buna göre, eger bir devlet, önemli ve belirli (özellikle güvenligi ilgilendiren hususlarda) bir ulusal politika gerekçesiyle bir kararın agırlıklı çogunlukla kabulüne karsı çıkma niyetinde oldugunu beyan ederse oylama yapılmaz.54

Dıs politika konularında usule iliskin bazı düzenlemeler bu sekilde uluslar üstü nitelik kazanabilmektedir. Ancak maddenin en sert istisnası ise “Askerî ve savunma etkileri olan kararlarda agırlıklı çogunluk prensibi asla uygulanamaz55” hükmüdür. Son olarak Ortak Güvenlik ve Dıs Politika kapsamında yapılan icraatlar siyasi mahiyette olup ATAD’ın yargı yetkisine girmemektedir56. 


Bir devletin oy birligi ilealınmıs bir dıs politika kararını uygulamaması hâlinde bile uluslararası sorumlulugu isletilememektedir.

52 Avrupa Birligi Kurucu Antlasması,(ABKA) Madde:23/1’den bu yorum çıkarılmaktadır.
53 ABKA, Madde:23/2.
54 a.y.
55 ABKA, Madde:23/2 son cümle.
56 Fairhurst & Vincenzi, a.g.e., sf: 13, (Türkçesi için bkz: http://www.ikv.org.tr/abtarihce.php, 01Ocak 2007).

3 CÜ   BÖLÜMLE DEVAM EDECEKTİR



AVRUPA BIRLIGI ÜLKELERININ YETKILERINI GÜVENLIK GEREKÇESIYLE TÜMÜYLE AVRUPA BIRLIGI’NE DEVRETMEDIKLERI ALANLAR ÜZERINE BIR ÇÖZÜMLEME BÖLÜM 1




AVRUPA BIRLIGI ÜLKELERININ YETKILERINI GÜVENLIK GEREKÇESIYLE TÜMÜYLE AVRUPA BIRLIGI’NE DEVRETMEDIKLERI ALANLAR ÜZERINE BIR ÇÖZÜMLEME  
BÖLÜM 1




Öner AKGÜL,

Özet;

Devletlerin ulusal egemenlik anlayısları ile yetki devrine bakısları arasında yakın bir iliski bulunmaktadır. Bu iliskinin en önemli boyutu güvenliktir. Devletin güvenligi genelde yetkilerin münhasıran muhafazasını içerse de özelde bu yetkilerin devri bir güvenlik sorunudur. Avrupa ülkelerine bakıldıgında 1951 yılında Avrupa Kömür Çelik Toplulugu ile baslayan yetki devri konusu bir çok
alana yayılmaya baslamıstır. 1957 yılında Roma Antlasması tarafından Avrupa Ekonomik Toplulugu’nun kurulması ile yetki devri hız kazanmıstır. Bir çok ulusal politika alanı uluslarüstü bir otoritenin yasama yetkisine bırakılmıstır. 1992 yılına kadar çesitli tadillere ugramıs Avrupa bütünlesmesi, devredilen yetkilerin kapsamını genisletmistir. Maastricht Antlasması tarafından 1992 yılında Avrupa
Birligi’nin kurulması ile birlikte ulus devletin yetki devrinin sınırlarına ulasılmıstır. Nitekim “Avrupa Toplulukları”, “Ortak Güvenlik ve Dıs Politika” son olarak “Adalet ve Iç islerinde Is birligi” alanlarından olusan üç sütunlu sisteme “Avrupa Birligi (AB)” adı verilmistir.
Devletin güvenligini dogrudan ilgilendiren, dıs politika ve iç islerine iliskin yetkiler AB’ye devredilmemistir. Bu konularda kararın oy birligi ile alınacagı belirlenmistir. Ancak bu alanların da dısında vergi, savunma sanayi, terör ve bazı ekonomi politikaları gibi alanların, devletin güvenligini ilgilendirmesi sebebiyle ülkelerin bu yetkileri münhasıran kendi tekelinde bulundurdugu gözlemlenmektedir. Bu arastırma ile AB ülkelerinin güvenlik gerekçesiyle hangi yetkilerini, uluslar üstü sisteme devretmedigini ortaya koymak amaçlanmıstır. AB ülkelerinin egemenlik yetkileri konusundaki tutumu, devletin güvenliginin gerektirdigi ölçüde devredilmesini gerekli kılmaktadır.

1 Yazar Hakkında;  Öner Akgül,  SAREN, Uluslararası Iliskiler Bölümü, Sivil 2’nci Sınıf Ögrencisi.
AVRUPA BIRLIGI ÜLKELERININ YETKILERINI GÜVENLIK GEREKÇESIYLE TÜMÜYLE AVRUPA BIRLIGI’NE DEVRETMEDIKLERI ALANLAR ÜZERINE BIR ÇÖZÜMLEME

Devredilmeyen yetkiler ise, Devletlerin güvenlik gerekçelerinin bir sonucudur.

Anahtar Kelimeler: Ulus Devlet, Avrupa Birligi, Avrupalı Devletler,
Güvenlik Gerekçeleri, Yetki Devri

Giriş

Dünya tarihi içerisinde Avrupa ülkeleri tarafından yapılan savaslar büyük yer tutmaktadır. Özellikle I. ve II. Dünya Savasları sonucunda Avrupalı devletlerin ekonomileri oldukça yıpranmıs ve ABD’ye olan bagımlılıkları artmıstır. Bu dönemden sonra savasların maliyeti, kazancından fazla hâle gelmistir. Savasların bu derece yıkıcı sonuçlar vermis olması uluslararası iliskiler biliminde barıs arastırmaları nın sayısını artırmıstır. Devletler, savasın engellenebilmesi için uluslararası isbirliklerinin yeterli olmadıgı kanısına varmıstır. Bu
nedenle çok taraflı is birliginin yerini yetki devri almıstır. Yetki devri konularının sıklıkla gündeme getirilmesi, bilim adamları ve Avrupalı
devlet adamlarını da etkilemistir.

II. Dünya Savası sonrasında Fransa, yeniden bir tehdit olması muhtemel Almanya’yı dengelemek amacıyla Avrupa Kömür Çelik Toplulugu fikrini ortaya atmıs ve yetki devrinin ilk örnegi gösterilmistir. Egemenlik yetkilerinin devrinin her alanda olabilecegini ileri süren bilim adamlarının görüsleri2 ile güvenlik üzerine de bir örgütlenmenin olabilecegi düsünülmüs ancak bunun çıktısı olan ‘Avrupa Savunma Toplulugu’(AST) projesi reddedilmistir. Nitekim, 1957 yılında kurulan Avrupa Ekonomik Toplulugu’nun (AET) basarılı olması da yetki devrinin
ancak ekonomik alanlarda mümkün oldugunu ortaya koymustur. Bu sürecin akabinde 1992 yılında Avrupa Birligi’nin (AB) kurulması, güvenlik konularında da is birligi olabilecegini ortaya koysa da,2  Güvenlik ve dıs politika konuları ile iç islerine yönelik yetkilerin devredilmemis olması yetki devrinin sınırlarını belirlemistir.

2 Bu çalısmalar David Mitrany ve Ernst Haas gibi siyaset bilimcilerin teorik anlamda ortayakoydukları fonksiyonalizm ve neo-fonksiyonalizm gibi entegrasyon teorilerini kapsamaktadır.


Bu baglamda en önemli husus, yetki devrinin devletler tarafından kapsamı çizilmis bir sınırının bulunmasıdır. Ekonomik anlamda yetkilerin bir üst kuruma devredilmesi tüm devletlerin ortak çıkarına dayanan bir konu iken, dıs politika ve iç isleri konuları güvenlik gerekçesiyle AB otoritesine devredilmemektedir. Bunlar AB mevzuatı içerisinde kurgulanmıs olmasına ragmen bazı yetkiler ise sadece ulus devlete özgü bırakılmaktadır. Savunma sanayi ile ilgili yetkilerin AB mevzuatı içerisine hiç dâhil edilmemis olması ulus devlet kimliginin
korundugunu göstergedir. Diger taraftan vergileme ile ilgili konularda AB sadece mevzuatın yakınlastırılması ile yetkili kılınmıs, vergi üzerine yasama yapma yetkisi devletin sahsına münhasır bir alan olarak bırakılmıstır. Ayrıca terörle mücadelenin adalet ve iç isleri baslıgında, devredilmemis yetkiler içerisinde bulundurulması da bu konuda ulus devletin yetkileri elinde bulundurdugunun göstergesidir.

Çalısmanın amacı AB ülkelerinde ulus devlet kimliginin hâlen korundugunun vurgulanmasıdır. Bunu açıklamak için güvenlik gerekçesi ile devredilmeyen yetkiler ortaya konulmustur. Avrupalı devletlerdeki yetki devri konusuna güvenlik çerçevesinden bakılmaktadır. Bu baglamda, arastırmada, AB ülkelerinde egemenlik yetkilerinin devri sorunu üzerine odaklanılmaktadır. 

Avrupa Toplulukları uluslar üstü bir kurum iken, yetki devri açısından Avrupa Birligi’nden farklı oldugu ortaya konulmaktadır.  Hangi yetkilerin dogrudan AB’ye devredildigi bu kapsamda aktarılmaktadır. Diger taraftan Avrupa Birligi’nin üç sütundan olusan yapısının yetki devri üzerindeki etkisi de açıklanmaktadır.

BÖLÜM I: 

AB Ülkelerinde Egemenlik Yetkilerinin Devri Sorunu


Açıklıga kavusturulması gereken temel husus, terimsel kavram karmasasını ortadan kaldırmaktır. Çünkü, yetki devrini esasen ilgilendiren husus bu kavramlardan hareketle literatüre girmektedir. Bu baglamda en önemli nokta uluslar üstü (supranational) ve hükûmetler arası (intergovernmental) kavramlarının ayrımıdır. Bu ayrımın net bir sekilde aktarılması çalısmanın saglıklı bir temele oturması açısından önemlidir. Buna göre uluslar üstü örgütlenmelerde devletler o konuya iliskin yetkileri tamamıyla üst kuruma devredebilmektedir.3
Uluslar üstü otorite devletlerden aldıgı bu yetkiye istinaden birligi temsilen kendiliginden, müdahaleye ihtiyaç duymaksızın karar alabilmektedir. Buna karsın, bir yetkinin uluslar üstü bir sisteme devri mutlak degildir. Ilgili politika alanı devletin hâlâ kendi politika alanıdır ve istedigi düzenlemeyi yapabilir. Zaten federe devletler bile yetkilerini mutlak bir sekilde federal devlete devretmemektedir ler. Ancak esas olan durum üye devletler, uluslar üstü otoritenin topluluk mevzuatına göre tesis etmis oldugu karara aykırı bir karar alamaz. Üzerinde durulan diger kavram, hükümetler arası kavramıdır.

Hükûmetler arası kavramı adından da anlasılabilecegi gibi devletlerin egemenlik yetkilerini devretmedikleri, hükûmetlerin düzenlenen bir uluslararası konferansta oy birligi ile karar aldıgı durumu belirtmektedir. Burada herhangi bir devletin aleyhte oy kullanması, alınacak karar üzerinde veto etkisi göstermektedir ki bu da güvenlik ile ilgili konularda bu yöntemle karar alındıgının bir göstergesidir.
Son olarak açıklıga kavusturulması gereken bir husus da “yetki devri” ile “yetki tanıma” kavramlarıdır. Yetki devri, yetki tanımaya göre daha mutlak niteliktedir. Devletler bir alandaki yetkilerini devrettikleri zaman üst otorite o konu ile ilgili her türlü düzenlemeyi yapabilir. Yetki tanıma ise egemen devletlerin üst otoriteye, bu devletler tarafından çerçevesi çizilmis bir politikanın uygulamasının ya da temsilinin bırakılmasıdır.  Türkiye’de TBMM’nin Bakanlar Kuruluna yetki tanıması degerlendirilebilir. 
Bu kavramlar ulusal hukuka özgü olup4, aynı zamanda uluslararası hukukta da uygulanmaktadır. Nitekim, AB içerisinde her iki kavram da görülmektedir.

3 Okan Gümüş, Aziz SEVI, Uluslararası Iliskiler Sözlügü, Dıs isleri Bakanlıgı Yayınları,. Ankara, 1996.

1. Avrupa Toplulugu ve Devredilen Yetkiler

1.1. Avrupa Toplulukları

Ikinci Dünya Savası özellikle Avrupa’ya dünya tarihinin en agır sonuçlarını yasatan olayıdır. Bu savasa sebep olan nedenlere bakıldıgında, Birinci Dünya Savası’ndan sonra Almanya’nın silahlanması ve hızlı sanayilesmenin beraberinde getirdigi asırı üretim bunalımı ya da 1929 Ekonomik Buhranıdır5. Ekonomik buhranın genis halk kitlelerinin alım gücünü düsürmüs olması, Avrupa ülkelerindeki makro(ayrıca mikro) ekonomik politikaları da etkilemis olması, fasist diktatörlüklere giden yolun önünü açmıstır6. 2 Eylül 1939 yılında
baslayan savas 1945 yılına gelindiginde henüz bir önceki savaşın sonuçları yüzünden toparlanamamıs Avrupa’yı iyiden iyiye yıpratmıs
ve ABD’ye olan bagımlılıgı hem üretim hem de borç iliskisi nedeniyle artırmıstır.


4 Yetki Devri ve Yetki Tanıma Konularında Iç Hukuk Düzenlemelerinden Örnek: Erdogan Teziç ve Necmi Yüzbasıoglu gibi bazı yazarlara göre,  Türkiye Büyük Millet Meclisinin Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi vermesi, “yetki devri” niteliginde degil, “yetki  verme” veya “yetki tanıma” niteligindedir. Erdogan Teziç’e göre, “1961 Anayasasında oldugu gibi, 1982
Anayasasında da Bakanlar Kuruluna KHK çıkarma yetkisinin tanınmıs olması, yasama yetkisinin devredilmezligi ilkesini ortadan kaldırmamaktadır. Söyle ki, Bakanlar Kuruluna KHK çıkarma yetkisinin verilmesi, kanunla düzenlenecek konuların yürütmenin düzenleme alanına sokulması, ya da yasama alanından çıkarılması (délégalisation) sonucunu dogurmamaktadır. Yasama organı verdigi yetkiyi her zaman bir kanunla geri alabilecegi gibi, o alanda, daha sonra yasal düzenlemede de bulunabilir” Necmi Yüzbasıoglu da aynı sekilde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi vermesinin “yetki devri” degil, “yetki verme” niteliginde oldugunu savunmakta dır. Yazara göre, “herhangi bir alanda aslî düzenleme yetkisi, yasama organında oldugu, yani yasama organının her an bizzat kendisinin düzenleyebilecegi, isten tamamen el çekmedigi sürece, yürütme organının kendi denetimi altında, geçici bir süre için, bu alanı yürütme organının düzenlemesine izin vermesi yetki devri degildir. Dolayısıyla, Meclis’in bir alanı asıl düzenleme yetkisini kendisinde alıkoyarak, yürütme organına kendisinin belirledigi bir konuda ya da alanda, yine kendisinin denetimi altında, belirli bir süre için sonunda kendisinin son sözü söyleyebilecegi bir yetki vermesi; yasama organının bu alandan elini çekmeyip her an bizzat düzenleyebilmesi kosuluyla, yetki yasama yetkisi niteliginde de olsa, yetki devri olarak kabul edilemez. 
(Kemal GÖZLER, Kanun Hükmünde Kararnamelerin Hukukî Rejimi, Ekin Kitabevi, Birinci Baskı, Bursa, Subat 2000).

5 Nalan Ölmezogulları, Ekonomik Sistemler ve Küresellesen Kapitalizm, 3.Baskı, Ezgi Kitabevi, 1999,sf:80.
6 Ölmezogulları, sf.83.


1.1.1.Avrupa Kömür Çelik Toplulugu 1951

Ikinci Dünya Savası tüm Avrupa ülkeleri için bir siyaset analizidir. Özellikle, Fransa’nın Almanya’yı Versay gibi anlasmalarla baglamaya çalısmasının bedelini çok agır bir sekilde ödemis olması, bölgesel üstünlüge yönelik stratejisinde degisiklikler yapmaya itmistir. Iste günümüzde Avrupa Birligi olarak adlandırılan bu kurumun temelleri Fransa’nın Almanya’yı çevreleme çabasının bir ürünü olarak “Avrupa Kömür Çelik Toplulugu” ile atılmıstır. Aslında ekonomik ürünleri ihtiva ettiginden bir ekonomik toplulugu olarak düsünülse de AKÇT tam
anlamıyla bir güvenlik toplulugudur.7 Nitekim, savunma sanayinin iki önemli materyali olan kömür ve çeligin uluslar üstü bir otoritenin yetkisine devredilmesi de Almanya’nın yeniden canlandırılabilecek savunma sanayini kontrol altına alma çabasının bir sonucudur. AKÇT’nin kurucu babası Fransa eski Dısisleri Bakanı Robert Schuman’ın 07 Mayıs 1951 günü yaptıgı konusmada;
“Almanya ile Fransa arasında savas düsünülemez degildir, ancak artık, materyal olarak imkansızdır” sözleriyle AKÇT’nin aslında bir güvenlik toplulugu oldugunu vurgulamıstır.

Baslangıç asamasında AKÇT bazı liderler tarafından sadece bir uluslararası örgüt olarak kabul edilirken, bazı liderler de bu örgütü Avrupa Birlesik Devletleri (ya da Federal Avrupa) fikrinin tohumu olarak görmüslerdir.8 Nitekim bu süreçten sonra ulus-devlet fikri bir süre için zayıflama egilimi içerisine girmistir. Ulus-devletin zayıflaması beraberinde uluslar üstü is birligini gelistirmis olsa da aslında bu is birliginin sadece “yumusak politika” alanlarında varlık gösterdigi de göze çarpmaktadır.


7 AKÇT’yi kuran Paris Antlasması imzalanırken, Robert Schuman bu toplulugun esasen güvenlik içerdigini su sözlerle aktarmaktadır. “Dünya barısı, ona yönelen tehditler ortak çabalar ile paylasılmadıkça hiçbir zaman güvende olmayacaktır.” Burada belirtilen ortak çaba, AKÇT’nin kendisidir. Pascal Fontaine, A New Idea for Europe: The Schuman Declaration-1950-2000, Brüksel, Office for Official
Publications of the European Communities, 2000.
8 Winston S. Churchıll, “The Tragedy of Europe”, (ed. By) Brent F. Nelsen & Alexander C-G.Stubb, The European Union: Reading on the Theory and Practise of European Integration, Ikinci Baskı, New York, Palgrave Publ., 1998.


1.1.2.Avrupa Savunma Toplulugu 1952


AKÇT’den hemen bir yıl sonra 27 Mayıs 1952 tarihinde Avrupa Savunma Toplulugu projesi yine Fransa tarafından ABD’nin Avrupa politikalarına karsı ileri sürülmüstür. Sebep bu sefer Kore Savası’nda ABD tarafından Sovyet tehdidine karsı silahlandırılmak istenen Almanya’nın, Fransa tarafından tehdit olarak algılanmasıdır.9 Bunun da ötesinde aslında dönemin Alman Basbakanı artık Almanya’nın yeniden silahlandırılması gerekliligi üzerinde durmaktaydı. Nitekim Almanya’da bulunan isgal kuvvetleri zayıf ve yetersizdi. Adenauer ani
bir Kızıl Ordu baskınına karsı bir Alman ordusunun kurulmasını sart görüyordu.10 Esasında proje, askerî ve politik uluslar üstü bir otorite
kurmayı amaçlamaktadır ve AKÇT’nin askerî kanadı olarak gösterilmektedir.

Dönemin Fransa Dıs Isleri Bakanı Réne Pleven tarafından ortaya atılan projede, Fransa’nın güvenlik endiseleri yatmaktadır. Buna göre Pleven, Alman ulusal ordusunu uluslar üstü bir birliktelik ya da komuta potasında eritmeyi amaçlamaktadır.11 Ancak bu sekilde Alman tehdidinin engellenebilecegi düsünülmektedir. Almanya ya ABD tarafından tampon bölge olarak silahlandırılacak tır ya da AST içerisinde sınırlı ve kontrollü sınırlandırılmasına izin verilecektir. ABD’nin AST’yi desteklemesi ise her iki durumda da Almanya’nın silahlandırılmasını istediginin göstergesidir.

Nitekim, Fransa tarafından ortaya atılan AST fikri, Almanya’nın arzulamasına ve Benelüks ülkelerinin destegine ragmen yine Fransa ulusal parlamentosu tarafından reddedilmistir. 



9 Seth G.Jones, “The European Union and the Security Dilemma”, Security Studies, Vol., 12,(3) Ilkbahar 2003, s: 114.
10 Desmond Dinan, Europe Recast: A History of European Union, Palgrave Mc Millan, 1998.
11 Mette Eilstrup-Sangiovannı & Daniel Verdıer, “European Integration as a Solution to War”, European Journal of International Relations, Vol. 11(1), pp: 99–135.

Fransa parlamentosu içindeki Komünist ve Milliyetçi gruplar, yeniden silahlandırılmıs bir Almanya’yı Fransa için tahammül edilemez  bulmus ve zekice hazırlanmıs Avrupa Savunma Toplulugu projesini reddetmislerdir.12

Fransa’nın güvenlik endiseleri bir ortak Avrupa ordusunun kurulmasını engellemis tir.


1.1.3 Avrupa Toplulukları ve Organları


Günümüz Avrupa bütünlesmesinin mihenk tası sayılan kurum Avrupa Ekonomik Toplulugu’dur (AET). AKÇT otoritesinin, bölgesel barısı ve kömür-çelik üzerinde sagladıgı denetimin basarısı her ne kadar Avrupa Savunma Toplulugunda görülmese de, bu birlikteligi ekonomik alanda da icraata geçirmek için 1957 yılında Roma Antlasması imzalanmıstır. Aynı zamanda Avrupa Atom Enerjisi Ajansını kurarak Atom arastırmaları konusunda is birligine giden yolun önünü açmıstır. Esasen bir takım ulusal yetkilerin tamamen devrinin söz konusu
oldugu örgüt AET’dir. AET, 1957’den sonra bir takım degisikliklere ugramıstır. Yıllara yaygın bir süre içerisinde kapsamı genislemis ve günümüzdeki Avrupa Toplulukları (AT) formunu almıstır. Devredilen yetkilerin hangi kurum tarafından icra edildigini aktarmak için, Toplulugun örgütsel yapılanmasını incelemek dogru olacaktır. 

Buna göre:

AT; genel siyaseti etkilemeyi haiz, 4 ana kurumdan olusmaktadır: Bunlar, Avrupa Parlamentosu, Konsey, Komisyon, Adalet Divanı’dır13.
(Avrupa Birligi, AT’yi, Ortak Savunma ve Güvenlik Politikası’nı ve Adalet ve Iç isleri Politikası’nı kapsıyor. Bu belirtildikten sonra AB kısaltması kullanılmaya devam edilebilir.) Bunların yanı sıra yılda en az iki defa toplanan AB Devlet ve Hükûmet Baskanları Konseyi bulunmaktadır. Bu zirvede devletler, Toplulugun genel siyasetine yön vermektedirler. AB Konseyi’nin niteligi hükûmetler arası olup oy birligi ile karar vermektedir. Ancak esasen islemleri yürüten organ AB Bakanlar Konseyi (literatürde sadece Konsey olarak geçer)’dir. 

12 Veysel Bozkurt, Avrupa Birligi ve Türkiye, Bursa, Vipas 2001.
13 Avrupa Toplulukları Kurucu Antlasması (ATKA), Madde 189-285.



Ancak Bakanlar Konseyi sadece oy birligi ile degil aynı zamanda agırlıklı çogunlukla14 da karar alabilmektedir15. Nitekim bu yönü ile uluslar üstü
bir nitelik kazandıgı söylenebilir.
Çalısmanın özünü olusturan kendilerine yetki devredilen kurumlar ise Komisyon, Parlamento ve Adalet Divanı (ATAD), uluslar üstü niteliktedir. Ilke olarak bu kurumların hiçbir üyesi atandıkları ülkeleri temsil etmezler. Bagımsızlık ve tarafsızlık esasen belirlenmistir.
Parlamento üyeleri geldikleri ülkeleri degil, baglı bulundukları siyasi parti fraksiyonlarını temsil etmektedirler.16 Komisyon ise üye devletler tarafından atanmıs komiserlerden mütesekkildir. Komisyon da uluslar üstü bir kurum olup esasen görevi topluluk mevzuatına uyulup uyulmadıgını kontrol etmektedir.17 Toplulugun yasama sürecini baslatan Komisyon, bu yetkiyi Konsey ve gerektiginde Avrupa Parlamentosu ile birlikte kullanmaktadır. Avrupa Birligi bütünlesme tarihinde Parlamentonun, Avrupalılık ruhunu yansıtması açısından
önemi bulunmaktadır. Nitekim süreç içerisinde asamalı olarak Avrupa Parlamentosu danıssal hizmet veren bir kurum olmanın ötesine geçmis,
karar verme sürecinde etkin rol oynamaya baslamıstır. Avrupa Parlamentosu, çesitli hâllerde yasama sürecine dâhil olur. Komisyon Parlamento ve Konsey’e herhangi bir konu ile ilgili tekliflerde bulunarak yasama sürecini baslatabilir. 

14 Agırlıklı Çogunluk ile Karar Alma Usulü: Agırlıklı Çogunluk ile karar alma prensibi: Bu kurala göre her devletin nüfusu ile orantılı olarak bir oy agırlıgı bulunmaktadır.(Örnegin; Almanya, Fransa, Ingiltere, Italya 29’ar oya sahipken, Belçika 12, Danimarka 7, Malta 3, 1 Ocak 2007’de üye olan Bulgaristan 10, Avusturya 10 oy hakkı bulunmaktadır.)ATKA’ya göre bir kararın Konsey
tarafından alınabilmesi için lehte en az 258 oy gerekmekte olup aynı zamanda topluluk üyelerinin de 2/3 ‘ünün olumlu yönde oy kullanmıs olması gerekmekte dir.Bu sartları saglamakla birlikte, elde edilen toplam oy sayısı, Birlik nüfusunun %62’sine tekabül etmesi gerekmektedir.Konsey bu üç sartı saglamadıkça karar alamaz (Kamuran Reçber, Avrupa Birligi Mevzuatı, Bursa, Ezgi Kitabevi, 2003).

15 ATKA, Madde 205.
16 John Fairhurst & Christopher Vincenzi, Law of the European Community, Fourth Edition, Essex- England Pearson-Longman, 2003, p:63.
17 a.e., sf:80.


Bunları yaparken danısma, rıza verme, isbirligi ya da ortak karar gibi prosedürler isletilmektedir. 18 Bu anlamda devletler tarafından devredilen yetki bu kurumlar tarafından bu sekilde kullanılmaktadır. ATAD ise hukuka uygunluk denetimi yapmakta olup gerektiginde gerçek kisiler bile ATAD’a devletleri dava edebilmektedir.19 Bu mahkemenin de uluslar üstü niteligi bulunmakta olup baglayıcı karar alabilmektedir.20


2.Cİ BÖLÜMLE DEVAM EDECEKTİR
..