DEMOKRATİK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
DEMOKRATİK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Aralık 2016 Cumartesi

EĞİTİMDE DEMOKRATİK LİDERLİK VE İLETİŞİM



EĞİTİMDE DEMOKRATİK LİDERLİK VE İLETİŞİM 



Arş.Gör.Sinan YÖRÜK*
* Fırat Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü.  
Yrd.Doç.Dr.İbrahim KOCABAŞ** 
** Fırat Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü. 


ÖZET 

Yaşadığımız toplumda, özellikle eğitim yönetimindeki liderliğin türü ve niteliği son derece önemlidir. AB’ye hazırlandığımız şu günlerde ülkemizde tartışılarak 
oturtulmaya ve yaşanır hale getirilmeye çalışılan konu demokrasidir ve ülke genelinde yönetimin tüm kademelerinde demokrasinin yerleşmesi ve demoktratik liderlik üzerinde çokça durulmaktadır. 
Demokratik liderlik komple bir liderliktir. Birçok öğesi vardır. Katılım, eşitlik ve özgürlük, uzlaşma, iletişim, duygusal zeka (insan ilişkileri), işbirliği; gücün kullanımı, demokratik kültür, demokratik liderlikte kalite bu unsurların maksimum seviyede eşgüdümüyle gerçekleşir. İletişim, öğesinin demokratik liderlik üzerindeki etkisi tartışmasızdır. Zira örgüt içinde ortaya çıkan moral bozukluğu, örgütte katılımın azalması ve örgütte koordinasyonun sağlanamaması, liderlerin iletişim becerisine sahip olmasını gerektirir. 


Anahtar Kelimeler: Demokrasi, iletişim, liderlik 

1. GİRİŞ 


21. yy’a girdiğimiz şu günlerde globalleşen dünyada demokrasi ve onun öğeleri olan özgürlük ve eşitlik, katılım, işbirliği v.b. kavramlar popüler konu olmakta ve insanları bu kavramlar etrafında birleştirmektedir. Bu kavramlarla birlikte eğitim yöneticilerinin üzerinde durdukları kavramlardan bir tanesi de liderlik kavramıdır. Liderin örgüt üzerindeki etkisi üzerine birçok araştırma yapılmıştır. Liderlerin örgütler üzerinde otoriter ve demokratik liderlik tipleri sergiledikleri görülmüştür. Yapılan araştırmalar sonunda liderlerin demokratikliği tartışılmaya ve otokratik liderliğe duyulan isteksizlik, yönetilenler tarafından dile getirilmeye başlanmıştır. Demokratik liderlik bir sembol mü yoksa bir yaşantı ürünü davranışların bir sonucu mudur? gibi sorularla demokrasinin öğeleri irdelenmeye ve bu öğelerle demokrasi arasındaki ilişki ortaya çıkarılmaya çalışılmaktadır. 
Demokratik liderlik başta katılımcılığı, işbirliğini ve yukarıda saydığımız kavramlarla içli dışlıdır. Demokratik liderliğin temelinde örgüt içi uyumun önemli olduğu bilinen bir gerçektir. Örgüt içi katılımın sağlanmasında diğer öğeler gibi çok önemli olan bir kavram da iletişimdir. İletişim engellerini kaldırmada insanları katılımcı yapamazsınız. Örgüt içi mesajlardaki şifreleri çözmek iletişim öğesini bilmeye bağlıdır. 

 Demokratik Liderlik 

Yaşadığımız demokratik toplumda, özellikle eğitim yönetimindeki liderliğin türü ve niteliği son derece önemlidir. Eğitim, bu çalışmanın birinci bölümünde tartışılan kişi ve toplum yaşamındaki önemi nedeniyle, yeterli bir eğitim sisteminin yaratılması ve bu sistemin çağdaş gelişmelere uyarlanarak yaşatılması için üstün niteliklere sahip liderliğe olan gereksinme büyüktür. Demokrasiye, halkın gücüne, eğitimin toplumsal, ekonomik ve siyasal gelişmedeki önemine içtenlikle inanmış olmak, eğitimin temel değer ve ideallerini benimsemek, belirli bir süre başarılı öğretmenlik yaşantısına sahip olmak, yönetim alanında yeterli bir eğitim almış olmak, alt ve üst 
sistemlerle sağlıklı iletişim ve etkileşimde bulunabilmek, yönetimde liderlik için aranan niteliklerdir (Kaya, 1996:147-148). 


Başlangıçta liderler aniden ortaya çıkarlar. Görevleri tamamlayıcı ve ücretsizdir. Bir süre sonra, profesyonel lider olurlar. Bu aşamada, sürekli ve değişmezdirler. 
Sistemlerin tutucu kalması nedenlerinden biri de budur. Böyle liderler, statülerini tehlikeye düşürecek girişimlerden kaçınırlar. Hatta statülerini korumak için, sistemleri amaçlarından bile saptırabilirler. Ancak böyle kurumsal sürüklenmelere, liderler kadar, yapısal bozuklukları bahane eden izleyenler de yol açabilir. 

Liderler varsayımlarını kurumsal yapılar değil, insan davranışları üzerine kurmak zorundadır. Özellikle demokratik liderler, kurumların yapısından çok, grupların ilişkileri üzerinde çalışırlar. Zaten sistem teorisi de, yapıdan çok ilişkiyi önemser. Günümüzde yapı ve süreç üzerinde yoğunlaşan yönetim anlayışı, liderliğin önemini gölgelemiştir. Halbuki yenilik ajanları liderlerdir, çünkü büyük amaçlara ve değerlere yönelecek izleyenleri, liderlerin ön seziye dayalı yetenekleri sağlar. Liderler sadece çevrelerine iyi görünebilmek için değil, doğru ile yanlışı seçebilecek ve bu seçimlerini savunabilecek dürüstlüğü gösterebilmek için ahlaklı olmalıdır. Bu konuda gerekli perspektif ve aklın kazanılmasında, klasik genel eğitimin katkısı olacaktır, liderin görevi katılımı sağlamaktır. Bu tür liderlik, insanları değil, gücü kullanmaktır ki, dama oyunundan, santranca geçiş gibidir. Fakat demokratik liderlik, satrançtan da öteye geçer. Liderlik taşlar arasında ayrım yapmadan, bütün izleyenlere aynı değeri vermesini ve davranışı 
göstermesini gerektirir. Liderin başarısı izleyenler grubunun bütünlüğünü sürdürmesine, hatta onu büyütmesine bağlıdır. Ancak, fiziki büyümeyi sağlayan örgütsel liderlik yeterli değildir. Bu gruba bazı değerlerden oluşan bir karakter kazandıracak kurumsal liderlik de gerekir. Çok partili döneme geçişimizden sonra, 40-50 milletvekili ile parlamentoya giren partilerin bugün tabelalarının bile kalmayışı, liderlerin ikinci rolü oynamaktaki başarısızlığından dolayıdır (Baymur, 1990:283). 

Modern dünyada farklı değerleri, gelenekleri ve görüşleri koruyacak en güvenilir yol demokrasidir; çünkü bu yol, kurumlara ve bireylere devletin tanımadığı bir serbestlik tanır. Diktatörlük istenmedikçe demokrasinin alternatifi yoktur. Diğer bir deyişle, eğer demokrasi var olmasaydı biri onu icat etmek zorunda kalacaktı. Demokrasinin bazı felsefecileri, lider-izleyen ilişkisinin eşitlik kavramına aykırı olduğu gerekçesiyle, liderliğe karşıdırlar ve liderin rolünü küçümserler. Ancak, demokrasi kendi kendine gerçekleşmez, onu gerçekleştiren araç liderliktir. Bir ideolojiden çok gelişim olan demokrasinin iki ideali, özgürlük ve eşitlik, çatışma durumundadır. Bu çatışma liderlik stilini de etkiler, çünkü birincisi en az karışan, ikincisi de en çok karışan yönetimi gerektirir. Yaratıcılık, serbest düşünce, araştırma gibi eylemlere yer verilmediğinden, eğitimin niteliği düşüktür. Programlar birkaç yöneticinin fikir ve yararlarına dönük, öğretim yöntemleri tek düzedir. Birçok kişi altındaki yönetimde, politik düzen eğitim girişimi ile sıkı bir işbirliği kurmak gereksinmesi duyar, çünkü demokrasiyi yaşatan eğitimdir. Bu gerçeğin anlaşılması, eğitimde fırsat eşitliğini kolaylaştırır ve her birey 
eğitimden yararlanır. Sadece bireyin değil toplumun da iyiliği eğitimden beklenince demokraside yalnız yönetenler değil, yönetilenler de eğitimi destekler. Böylece eğitim amaçlarının kararlaştırılmasında, ikincilere de söz hakkı tanınır. Eğitimin nicelik ve niteliği artar. Program ve sınıfta, öğretmen, öğrenci ve öğrenme ön plana geçer. Demek ki, bir toplumdaki eğitim girişiminin amaçları, görevleri ve yapısından, o toplumun nasıl yönetildiği anlaşılabilir (Bursalıoğlu, 1991:673). 

Eğitim yönetiminin en önemli özelliği, yetki ve sorumlulukların paylaşıldığı, kararların birlikte alındığı, izleyicilerin değil, işbirliği yapan arkadaşların söz konusu olduğu demokratik liderliği gerektirmiş olmasıdır. Bununla birlikte, bazı durumlarda, demokratik liderliği geliştirmek için yönetici pek çok engeli yenmek zorundadır. Hunt ve Pierce’in belirttiği gibi, pek çok eğitim örgütünde, geleneksel otoriter liderlik iç ve dış etkenler tarafından öylesine benimsenmiştir ki, demokratik liderliğe geçişteki değişikliklerin son derece dikkatle başlatılması gerekir. Otoriter liderliğe alışan kimseler, her zaman, daha fazla özgürlüğü kucaklamak için koşmazlar. Bu çekingenliğin nedeni, yalnızca aldırmazlık ve alışılmış otoriter hava değildir. Gerçekte pek çok kişi, demokratik yöntemlerden, planları ve sorumlulukları paylaşmaktan kaçarlar (Kaya, 1996:148). 

Liderleri otoriter ve demokratik olmak üzere iki kısma ayırmak mümkündür. Otoriter lider daha ziyade geleneksel toplumlarda tutulur. Böyle bir lider, otoritesini ve sorumluluğunu işgal ettiği makamdan alır. Adorno, otoriter kişilik üzerinde yaptığı bir inceleme sonunda bu gibi kişilerde şu ortak niteliklerin bulunduğunu saptamıştır: 


a. Topluma uymaya büyük bir önem verme, 


b. Değişmez (rigid) bir kişiliğe sahip olma ve değişiklikten hoşlanmama, 


c. İdarede amir-memur ilişkilerine önem verme, 


d. Gücü elinde tutan kişi ve gruplara dönük olma, 


e. Etnosantrik, yani yabancı ve azınlık gruplarına müsamahasız olma, 


f. Tutucu ve geleneklerine bağlı görünme, 


g. Başkalarının cinslik suçlarına aşırı ilgi gösterme (Baymur, 1990:282). 




Bugün daha demokratik olan lider tipi tutulmaktadır. Demokratik toplumlarda insan, liderlik görevini, başkalarının kendisini lider olarak seçmeleri ve bu görevde ona saygı göstermeleri sonucu elde eder. Hatta modern toplumda liderlik yaygınlaşmakta, bir kişi üzerinde toplanmamakta; zaman zaman ileri sürdüğü fikirlerin toplumca ilginç bulunmasına göre şahıstan şahısa değişmektedir. Tam demokratik bir toplumda herkes, topluma en çok katkıda bulunabileceği bir anda liderlik görevi ile karşılaşır (Baymur, 1990:282). 

Demokratik ve otokratik liderlik konularında yapılan araştırmalardan birisi de Lewin ve arkadaşları tarafından yapılmıştır: Resim, modelaj ve çeşitli elişleri yapılan bir çocuk kampında, çocuklar üç gruba ayrılır. Bunlardan birinci gruba çok demokratik davranan bir lider veriliyor. Bu grupta çocuklar yapacakları işleri kendileri kararlaştırıyorlar. İstedikleri ile işbirliği yapabiliyorlar. Lider, onlarla birlikte çalışıyor ve ancak onlar istediği zaman yardımda bulunuyor ya da yol gösteriyor. İkinci grupta lider otoriter davranıyor, öğrencilere vazife veriyor, işlerin nasıl yapılacağını gösteriyor, iyi çalışanları övme yoluyla ödüllendiriyor. Üçüncü gruptaki lider çocukları tamamıyla başıboş bırakıyor, onlara hiç bir durumda karışmıyor. Üç grupta çocukları kendi başlarına çalışmaya bırakıyorlar. Demokratik liderle çalışan çocuklar, otoriter liderle çalışan çocuklara göre aslında daha az iş çıkarmışlardır. Fakat başlarından öğretmenleri gidince demokratik liderle çalışan çocukların iş veriminde çok az bir azalma görülüyor (iş verimi 
% 50’den %46’ya düşmüştür). Bu gruptaki çocuklar, işe ilgi göstererek hevesle çalışmaya devam ediliyorlar. Birbirleri ile ahenk içinde işbirliği yapıyorlar, daha yaratıcı nitelikte iş çıkarıyorlar. Otoriter liderle çalışan çocuklar, yalnız başına kaldıkları zaman işin verimi birden düşüyor (%70’den % 29’a). Öğrencilerden bir kısmında kavga etme ve saldırganlık eğilimi görülüyor, aralarında sert tartışmalar oluyor ve düşmanlık hisleri beliriyor. Bu gruptaki öğrencilerin diğer bir kısmında ise fazla yumuşak başlılık ve uysallık görülüyor; fakat bunlar da, lider başlarında olmadıkça çalışmıyorlar. Tamamıyla başıboş bırakılan üçüncü grupta çocuklar arasında ilgisizlik, pasiflik ve can sıkıntısı görülüyor. Bunlarda iş verimi %33 olarak belirlenmiştir (Baymur, 1990:283). 

Demokratik lider yetiştirebilmek eğitim yönetimi konusunda alınacak eğitime bağlıdır. Yapılan araştırmalar şunu ortaya koymuştur: Artık liderin etkiliğinin artması liderin astlarını örgüt kararlarına katması, yöneticilerin insan ilişkileri konusunda yeterli eğitimi alması gerektiğini ortaya koymaktadır (Çelik, 1994:28-32). 

Ben okulumda demokratik bir yönetim sergilemek istiyorsam bunun alt yapısını oluşturmalıyım. Demokratik kültürü gerek okul içinde gerekse okul dışında yerleştirmek istiyorum. Bununla ilgili önce plan yapmalıyım. Hangi aşamalar sonunda demokratik bir kültür oluşturabilirim. Demokratik kültür oluşturabilmek ve demokratik yönetim sergileyebilmek için benim okulumun misyonu var mı? Planladığım konuyu değerlendirmeye tabi tutuyor muyum? Demek ki demokratik lider aynı zamanda stratejik bir yönetim sergileyebilmelidir ki demokratik bir ortam oluşsun (Çelik, 1994:28-32). 

Yöneticilerin yöneticiliklerinde verimin artması yönetim süreçlerinin iyi işlemesine bağlı olduğu ortaya çıkmıştır. 

Bu süreçler 

a) Karar verme, 
b) Planlama, 
c) Örgütlenme,
d) İletişim, 
e) Eşgüdüm 
f) Değerlendirme 

Bu unsurların hepsi demokratik yönetim için de geçerli ve demokratik liderliğin özellikleriyle paralellik göstermektedir. Lider, demokratik bir yönetim sergileyebilmesi için karar sürecine astlarını katmalı, planlama sürecini astlarıyla planlamalı, okulun ve demokrasinin amaçları doğrultusunda astlarını örgütlemelidir. Astları ne kadar kabiliyetli olursa olsun, herkesin örgütlenmeye ihtiyacı vardır. Demokratik lider aynı zamanda iletişimde de başarılı olmalıdır. İletişim kanallarını açık tutan, olup bitenlerden öğretmenleri haberdar eden lider, astlarını kararlara daha çabuk katacak ve okulda demokratik bir kültür oluşturmuş olacaktır. 
Demokratik yönetim için verimliliğin artabilmesinin bir diğer şartı ise eşgüdümdür. Yani okul örgütünde birimler arasında işbirliğinin sağlanmasıdır. 
Demokratik yönetimde yardımlaşma vardır. Bu yardımlaşmayı ortaya koyacak olan da liderlerdir. Lider kendisini adeta astları ve okul kültürü için yardımcı kabul etmelidir. 

 İletişim 

İletişim latince bir kelime olan lammuricore fiilinden gelmektedir. Anlamı ortak kılmadır. Geniş anlamıyla iletişim, istenen sonuçları başarmak ve davranışları etkileme konularıyla insanlar arasında sözlü ya da sözlü olmayan diğer araçlarla anlayış sağlamadır (Can, 1992:240). 

Örgüt, bir iletişim ağı olarak düşünülebilir. İletişim, örgüt içinde karar örnekleminin yayılmasını sağlayarak karar sürecinin gerçekleşmesine de yardımcı olur. Görüş ve anlayıştaki katılmayı artırmak yoluyla iletişim, sistemin parçalarını bir araya getirir ve kaynaştırır. Aynı zamanda, yetkinin görevlerini de destekler ve gerçekleştirir. Koordinasyonu sağlayan araçlardan en güvenilir ve etkili olan iletişimdir (Bursalıoğlu, 1982:151). 

Örgütsel iletişim genel olarak formal ve informal olarak iki kategoride toplanabilir. 

a) Formal (Resmi, biçimsel) iletişim: 

 Formal iletişim örgütteki hiyerarşik otorite yapısıyla ilgilidir ve rasyonel, planlanmış bilgi akımının sağlandığı kanallardan oluşur. Örgüt şemaları ve yönetmelikleri kimin kiminle iletişim kuracağını açık olarak belirtir. 

a. Formal İletişim 

1. Yukarıdan Aşağıya İletişim 

Örgütün üst düzeylerinden aşağı düzeylere doğru iletişimdir. Yukarıdan aşağıya iletişim genellikle yazılı iletişimdir (Ergun ve Polat, 1978:188). 


2. Aşağıdan Yukarıya Doğru İletişim 

Hiyerarşinin alt düzeylerinden, üst düzeylerine iletilen bilgi ve haberlerdir. Yukarıya doğru iletişim genellikle astın verdiği rapor ve tepkilerden oluşur. 

3. Yatay İletişim 

Aynı örgütsel düzeydeki kişi ve birimler arasında yapılan iletişimdir. Yatay iletişim koordinasyonunun sağlanmasında önemlidir (Can, 1992:250). 

4. Çapraz İletişim 

Formal iletişim kanalları biraz önce açıklandığı gibi üç türde gelişir. Ancak bazı durumlarda iletilen bilginin niteliğine göre çapraz bir yol izlendiği de görülebilir. Söz gelimi bir örgütün üretimden sorumlu genel müdür yardımcısı, yeni alınan ve deneme çalışmasında olan bir makinenin teknik özelliklerini öğrenmek isteyebilir. Bu durumda normal olarak, emir komuta zincirindeki tüm bağlantıları dolaşması gerekir. Bu ise, zaman, enerji ve emek kaybına yol açar. Bunu önlemek için yönetici doğrudan o proje üzerinde çalışan mühendis bilgisine başvurabilir (Can, 1992:251). 

b) İnformal (Gayri Resmi) İletişim 

İnformal iletişim kişiler arası ilişkiler ağı yoluyla çalışır ve örgütün informal yanını işletir. İnformal iletişim, üyelerin örgüte karşı takındıkları tutumların bir 
göstergesidir. Formal iletişim sistemi ne kadar bozuk olursa, informal iletişim ve söylentiler de o derece artar. Bunların sonucu olarak, örgütte asıl görevi kaynaştırma olan iletişim, çözülme görevi yapar. Bunun sonucu olarak, grupların dağılması, kliklerin oluşması, moral düşmesi vb. görülmeye başlar (Bursalıoğlu, 1982:152). 

Eğitim yöneticisinin izleyeceği iletişim stratejisi ve ilkeleri şöyle özetlenebilir: 

1. Girişimi başkalarından önce ele almak, 


2. Çevresindekilerin katılma ve işbirliğini sağlamak, 


3. Çevredeki liderleri de çalışmalara katmak, 


4. Katılanları güdülemek, 


5. Başarılan işleri ortaya koymak, 


6. Söylentilere gerçeklerle engel olmak, 


7. İletişim engellerini bilmek ve değerlendirmek, 


8. Önemli haberleri tekrarlamak, 


9. Her iletişim aracından yararlanmak, 


10. İletişimi aralıksız sürdürmek, 


11. Destek ve karşıt güçleri tanımak (Bursalıoğlu, 1982:158). 




Okul yönetiminde lider, iletişimci olarak herkesin paylaşacağı bir vizyon oluşturmalıdır. Okul yöneticisi, okulun etkinlik ve programlarının anlaşılmasını etkili bir iletişim kurarak sağlayabilir. Etkili iletişim üç düzeyde gösterilebilir: Birebir ilişkiyle, küçük gruplarla ve büyük gruplarla iletişim kurabilir. Okul çevresinin, velinin ve geniş toplulukların okulun vizyonunu paylaşması yoluyla etkili bir iletişim kurabilir. İletişimci olarak okul yöneticisi, etkin dinleme, grup içi ilişkileri anlama ve okulu etkileyen çevresel güçleri tanıma konusunda uzman olmalıdır (Çelik, 1999:46-47). 

Demokratik lider öğretimsel liderdir. Öğretimsel lider de örgütte vizyon geliştiren liderdir. Vizyon, amaçlara açıklık getirmekle birlikte, öğretmen ve öğrencilerin karşılıklı saygı anlayışı içinde birbirlerini daha iyi anlamalarına yardımcı olur. Vizyon, değerler ve anlamların altında yatan olay ve etkinlikleri anlama konusunda okul yöneticisinin liderliğine sembolik bir boyut kazandırır. Sembolik liderler, vizyonla daha iyi iletişim kurar. 

Böyle liderler, okul ortamında herkes tarafından paylaşılan ortak amaç duygusu oluşturur. Etkili iletişim iyi bir vizyon oluşturmayla kurulabilir. Bu bakımdan okul 
yöneticisinin iletişimcilik rolündeki başarısı, büyük ölçüde güçlü bir vizyon oluşturmasına bağlıdır (Çelik, 1999:47). 

İletişimci olarak okul yöneticisinin rolleri şunlardır: 

1. Çift yönlü iletişim kurar ve öğretmenleri gerçekçi olarak değerlendirir. 


2. Özlü ve açık olarak konuşur ve yazar. Örgütsel iletişim sağlamada güzel konuşma ve yazma becerisine sahiptir. 


3. Çatışma yönetimi stratejilerini uygulamaya çalışır. Çatışma durumlarına açıklık getirir ve çatışmaları etkili bir biçimde yönetir. 


4. Sorun çözme tekniklerini öğrenerek, grubun eylem yönünü seçmesini kolaylaştırır. 


5. Öğrenci, veli ve öğretmen arasında güçlü bir etkileşim sağlayarak grup sürecini yönetir. 


6. Bir grup üyesi gibi çalışır; grup üyelerinin güçlü ve zayıf yönlerini değerlendirir. Kişisel ve grup hedeflerini birbiriyle bütünleştirir (Çelik, 1999:47-48). 

Toplum bilimcilerin liderliğe, liderler ve izleyenler arasındaki etkileşim olarak bakmaları, bu konunun en önemli başlangıcıdır. Taraftarlarınız olmadan lider 
olmayacağınız açıktır. Rehberliğinizi ve etkinizi kabul eden çalışanlarınız olmazsa grup lideri olamazsınız. 

Peki lider nasıl taraftar toplar? Bu sorunun yanıtı tüm insanların gereksinimleri olduğu ve bu gereksinimleri karşılamak için nasıl uğraş verdikleri anlaşılınca açıkça ortaya çıkar. Liderlerin nasıl taraftar bulacağını şöyle söyleyebiliriz: Bireylerin çoğu gereksinimleri, insanlarla olan ilişkileriyle karşılanır (Gordon, 1997:17-18). 

Bu nedenle iletişim gereksinimlerin karşılanmasında en güvenilir araçtır. Bu gereksinimleri karşılamak insanlarla iletişime geçmeye bağlıdır. Lider de bir örgütte yapılan işlerin hepsini yapamaz, bütün rolleri üstlenemez. O nedenle lider örgütteki bireylerle o örgütün sorumluluklarını paylaşabilir. O da örgütteki bireylerle iletişime geçmeye bağlıdır. 

Demokratik liderlik, iletişimin çok kuvvetli olduğu örgütlerde ortaya çıkar. İletişimin tam sağlanabilmesi iyi bir beceriyle ortaya konulmasıyla gerçekleşir. Bunlar; 

- Gündemi duyurmak -Kolay ulaşılabilir olmak 

-Muhalefeti kabul etmek -Sıklıkla tebrik etmek ve övmek 

-Dış gücünü ve sembolleri kullanmak -Çalışanları küçük düşürmemek 

-İlgi göstermek Doğru sözcükler kullanmak 

-Sabretmek Dinlemek (Walter, 1999:69-78). 

Etkili bir iletişimin var olması için ekip üyelerinin birbirlerine saygı ve güven duyması gerekir. Ekip içinde canlı enformasyon akışı ancak ekibin iletişimine, samimiyet ve güveninin egemen olmasıyla olur. Samimiyet ve güven ise ancak ekip etkili bir iletişime sahipse vardır (Weiss, 1993:70-71). 

Bir örgütte bireylerin kararlarının niteliği, ekipteki enformasyon akışına ve ekip üyelerinin birbirlerinden etkilenme konusundaki istekliliklerine bağlıdır. İnsan 
birbirleriyle konuşmaya özendirilmedikçe bunların hiçbiri gerçekleşmez. 

Birbirlerine söyleyecek sözleri olmayan ekip üyeleri misyonlarını, kendilerinin veya başkalarının ekipteki rollerini anlamazlar ya da korku, boy ölçüşme ihtiyacı veya kendilerini ifade etme yeteneksizliği yüzünden büyük bir olasılıkla iletişime girmezler. Çalışma saatleri sırasında işçilerin kendi aralarında konuşmasını engelleyen işyeri, üretkenliğin korunduğu değil, düştüğü bir durumla karşılaşabilir (Weiss, 1993:72). 

Koruma ya da enformasyon verme gibi bazı davranışlar nasıl yüksek performansı besliyorsa, zorbalık gibi davranışlar da bunu engeller. İletişim kurmanın belirli yolları da bir kişinin konuşma ya da dinleme biçimi yüksek performansı ya besler ya da engeller. Gözlenebilir her davranış işçileri grup içerisinde nasıl davranacakları konusunda eğitmenin bir aracı haline gelir. Örneğin insanlar konuşurken, alışkanlıktan dolayı da farkında olmadan araya girmek onları konuşmayı kesmeye yöneltir. Ayrıca düşünce, fikir ya da duyguların açık değiş tokuşunu engeller. 

Bazı liderler dayatmacı tipler olarak karşımıza çıkar. Zaten bu yüzden seçilmişlerdir. Güçlü, sözünü sakınmaz, zeki ve hükmedicidirler. Konuşmaları sert ve dolaysızdır. Sık sık söze karışırlar; başkaları problemi düşünme fırsatı bulmadan çözümler önerirler. O zaman insanlar, yöneticilere olan inançlarını yitirir ve geri çekilmeye yönelirler. Başka yöneticiler ise yetenekli olmalarına rağmen, daha çekingendir. “Burada ileri-geri konuşmuyoruz” mesajını verirler. Ekibin bir iletişim merkezi yoktur ve çoğunlukla kimse bir başkasıyla konuşmaz. Ekip üyeleri kendi aralarında konuşsalar bile önemli bilgiler ortaya çıkmaz ya da gerçeklerin yerini dedikodular alabilir. Güven düzeyleri düşer ve nihayet yönetici dışında biri fiilen ekip liderliğine “seçilir” (Weiss, 1993:74). 

Böylece lider, iletişim engellerini aşarak örgüt içinde katılımı üst seviyede sağlayacak ve demokratik yönetim biçimi ortaya çıkacaktır. Okul örgütünün içi ile ve okul örgütünün çevresiyle iletişimde başarılı olamayan lider bulunduğu çevrede demokrasiyi ve onun ilkelerini gerçekleştiremeyecek, gerçekleştirse de tam demokratik liderlik sergileyemeyecektir. 

SONUÇ 

    Eğitimde demokratik liderlik iletişim ve onun öğelerini bilmeyle gerçekleşir. Eğitim lideri okul içi ve okul dışı iletişimi çok iyi sağlamalıdır. Formal iletişimle beraber informal iletişimi de kullanmalıdır. Girişimi başkalarından önce ele almalı, çevresindekilerin katılma ve işbirliğini sağlamalı, çevredeki liderleri de çalışmalara katmalı, katılanları güdülemeli, söylentilere gerçeklerle engel olmalı, iletişim engellerini bilmeli, her iletişim aracından yararlanmalıdır. İletişimde başarılı olmayan yöneticinin okulda demokratik bir iklim oluşturması mümkün değildir. Bunun için demokratik liderlikte iletişimin önemi oldukça fazladır. 

 KAYNAKLAR 

Baymur, F. (1990), Genel Psikoloji. İstanbul: İnkılap Kitabevi. 

Bursalıoğlu, Z. (1982), “Okul Yönetiminde Yeni Yapı ve Davranış” Ankara: Eğitim Bilimleri Fakültesi Yayını. . (1991), 
“Eğitimde Yenileşme ve Demokratik Liderlik” A.Ü. Eğitim Fakültesi Dergisi, A.Ü. Basımevi. 
Can, H. (1992), Organizasyon ve Yönetim. Ankara: Adım Yayıncılık. 
Çelik, V. (1994), “Etkili Bir Okul için Stratejik Yönetim” Eğitim ve Bilim Dergisi.  (1999). “Eğitimsel Liderlik” Ankara: Pegem Yayınları. 
Ergun, T., Aykun, P. (1978), “Kamu Yönetimine Giriş” Ankara: TODAİE Yayını. 
Gordon, T. (1997), (Çev: Birsen Özkan) “Etkili Liderlik Eğitimi” İstanbul: Sistem Yayıncılık. 
Kaya, Y.K. (1996), Eğitim Yönetimi. Ankara: Bilim Yayınları. 
Walter, J. (1999) “Liderlik” Çev: E.Sabri Yarmalı. İstanbul: Hayat Yayınları. 
Weiss,D.H. (1993). “Başarılı Ekip Oluşturma” Çev. Erhan Tuskan. İstanbul: Rota Yayınları. 

***

24 Ekim 2016 Pazartesi

TERÖRİZME KARŞI SRİ LANKA - MODELİ Mİ? DEMOKRATİK BARIŞ PROJESİ Mİ?





TERÖRİZME KARŞI SRİ - LANKA MODELİ Mİ? DEMOKRATİK BARIŞ PROJESİ Mİ?


ONUR DİKMECİ
19 Ocak 2016 Salı

     Son yıllarda toplumsal hayatı ve devlet stratejilerini derinden etkileyen  paramiliter kaotik eylemlerin sıklığı terör hususunun bütünüyle irdelenmesinin zaruriyetini doğurmuştur. Terörizm nedir? her şiddet içeren eylem bir terör saldırısı mıdır? gibi akıl yürütmeleri bu kavramı açıklamak için ilk adım kabul edilebilir. Patron terörü, öğretmen terörü, eş terörü gibi kavramları sıkça duyduğumuz zaman diliminde bu tanımlamardaki terör kavramının hukuk dışı bir şiddeti barındırdığı açıktır fakat Güvenlik Çalışmaları bakımından bir şiddetin terörizm kategorisinde değerlendirilebilmesi için siyasi bir maksat taşıması öncelikli koşuldur. Buna göre terör daha genel bir tanımken terörizm spesifik mahiyetli bir kavramı ifade etmektedir. Modern terörizm kavramının doğduğu Fransız İhtilali Jakobenlerinin uygulamalarından beri, tek kutuplu dünya düzeninde bu kavram şiddetini ve etki alanını artırarak devam etmektedir. Günümüzde dünyanın hemen her coğrafyası terör tehditi ve tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu sebeple globalist güvenlik uygulamaları artık önceden belli bir tehdit yerine risk temelli yaklaşımları içermekte devlet mi, bireysel özgürlükler mi?  sorusunda, devlet yanıtı özellikle 11 Eylül saldırılarından itibaren siyasi çözümlemelerde verilmektedir. Birleşik Devletlerde kurulan Anavatanın Güvenlik Departmanı ve başta İngiltere olmak üzere bütün yazışmaların, telefonların, sosyal ağların takibi önleyici istihbarat kapsamında terörizme karşı geliştirilen çözümler arasında yer almaktadır. 

Günümüzdeki en mükemmel çok yönlü askeri pakt Nato'nun 2030 yılına kadar tehdit değerlendirmelerine baktığımızda devletlerden evvel, bireylerin, radikal grupların ve organize suçların yer aldığı görülecektir. 

Bu durum elbette 2030 yılına kadar konvansiyonal bir harp olmayacağı manasına gelmez fakat önemli analistler ve askeri uzmanlar nezdinde de ispatlanmıştırki özellikle kısa vadede, siber suçlar, casusluk eylemleri ve terörizm faaliyetleri devletlerin harbi olasılığından çok daha öncelikli ve önemli bir kategoride değerlendirilmektedir. Terörizm ve teröristler önümüzdeki günlerde adlarından daha çok bahsettireceklerken bir ''Terör Kuşağında'' yer alan Türkiye'nin tedbirlerini azami oranda belirlemesi hayati bir önem taşımaktadır. 
Cumhuriyet'in kuruluşundan itibaren paramiliter tehlikeleri yaşamış Türkiye'nin kitlesel manada terörizm ile tanışması 1978 yılında Suriye'de pkk'nın kurulmasına kadar uzanmaktadır. Sağlıklı bir terörizmle mücadele metodu ortaya koyabilmek için öncelikle terörist grupların oluşma süreçlerinin tahlili gereklidir. 
Buna göre pkk'yı Milli İstihbarat Teşkilatı kurdurdu şeklindeki ütopik ve gerçekle bağdaşmayacak kurgulamalar üzerinden meselenin ele alınması zaten baştan batağa saplanmamıza sebebiyet verecektir. 
Bu noktayı kısaca izah edelim ki bu teorinin çıkış noktası pkknın kurucusu abdullah öcalanın izdivacını gerçekleştirdiği kişinin babasının Cumhuriyet döneminde Güvenlik Bürokrasisi içerisinde görev almasından kaynaklanmaktadır. 
Bu durumda bu örgütün kendi vefatından sonraki yıllarda kurulması talimatını Mustafa Kemal'in vermiş olması, talimatı alan kişinin bunu kızı üzerinden izdivacını gerçekleştirdiği öcalan aracılığı ile uygulamış olması gerekmektedir. Bu durum Türkiye Cumhuriyetine hiçbir şey kazandıramayacağı gibi teorinin aslen dayandırılmak istenilen kaynağın bizatihi Cumhuriyetin kurumsal yapısının ve kurucu iradesinin olduğunun açıklığı nettir. 1900'lü yılların ortalarından itibaren devletler içindeki gelişmelerin dış konjontürel durumlardan ayrı olarak değerlendirilmesi mümkün değildir. Bu sebeple pkknın kuruluş döneminin dış siyasi şartlarıda değerlendirilmelidir. pkknın ilk eylemini gerçekleştirdiği 1979 tarihi, Fransız istihbaratının çalışmasıyla Humeyni'nin İran'a girmesi, Birleşik Devletlerin Afganistan'da istediğini alamadığı ve Irak'ta askeri darbenin olduğu döneme denk gelmektedir. Yani bu yıllarda Ortadoğu çok karışıktır ve Sovyetlerin Ortadoğudaki nüfuzu söz konusudur. 
O halde Türk Ordusunun ağır silahlı bölümünün doğu sınırlarına kaydırılması küresel güvenlik tedbiriyle uyumlu olacaktır. Yani pkknın kuruluşu evvela doğu sınırlarına askeri yığınak planının bir parçasıdır. 
Elbetteki bu planı kademeli olarak silah lobilerinin kazançlarını arttırması, etnik çatışmaların deneme sahası oluşturulması ve en ileriki aşamalarda sınırsal bazda stratejilerin kurgusu izlemekteydi. Bugün gelinen noktada bu durum açıkça görülmektedir. Türkiye'de terör örgütü pkkdan ibaret değildir fakat irili ufaklı ideolojik veya dini referanslı silahlı örgütler asla pkk kadar sarsıcı olamamıştırlar. 
Terörist temini, eylem, silah ithali gibi konularda çoğu zaman tıkanan bu örgütlerin istisnası pkk olmuştur. pkk ile mücadelede doğru bilinen yanlış Devletin başarısız olduğudur. 
Devlet, teröristle mücadelede pek tabi ki başarılı ve üstündür lakin terörizmle mücadele konusunda aynı izahatı getirmek mümkün görünmemektedir. 
Türkiye gibi önemli ülkelerde özellikle güvenlik bürokrasisi içerisinde yer alacak bireylerin eğitimleri çok uzun ve zahmetlidir. Türkiye'de de muhakkak başarılı personel hatta politikacılar olmakla birlikte modernist ülkelerin gerisinde olunduğu açıktır. Terörizmle mücadele ve profesyonel güvenlik temelli bir siyasetin inşaası şüphesiz uzun zaman alacak bir zihniyetin oluşturulmasıyla mümkündür. 
Fakat bugünün verileriyle de terörizm konusunda birtakım önerilerde bulunabiliriz. Öncelikle terörist ve terörizm ile mücadelede Sri Lanka modeli olarak adlandırdığımız lümpen güvenlik ve meşru şiddet temelli yaklaşımı irdelemek yerinde olacaktır.

TERÖRİZME KARŞI YÖNTEM 1 SRİ LANKA METODU

Dünyanın en kanlı terör gruplarından biri olan Tamil Kaplanlarının eylemleri sosyal ekonomik sebepler dolayısıyla 1970lerde başlamıştı. Ortalama yedi yaşındaki çocukları silah altına alarak eğitim veren örgüt, Tamil etnisitesinin bir takım isteklerini özellikle Sinhali etnisitesine karşı kanlı eylemlerle sunmaktaydı. Hindistan devlet başkanına suikaste kadar etkinliğini artıran örgüt kısa zaman önce Sri Lanka'nın topyekün askeri harekatıyla bitirilmişti. Terör ve terörizme karşı Türkiye'de bu metodunu uygulanmasını savunanların hesap edemedikleri ana eksen, ülkelerin coğrafyalarının, realitelerinin, önceliklerinin farklı olmaları sebebiyle bir politikanın diğer bir ülkede aynı başarıyı sağlamaya olanak veremeyeceğidir. Buna göre:

1) Sri Lanka deniz temelli bir devlettir. Buna göre teröristlerin Palk boğazı ile ilişkisi kesildiğinde yani boğaz kapatıldığında silah teminleri mümkün olmamıştır. Oysaki Türkiye'de sözgelimi Suriye kara sınırını kapatmak için bile bütük Silahlı Kuvvetleri seferber etmek gerekir. Yani iki ülkenin coğrafi şartları bütünüyla farklıdır.
2) Tamil Kaplanlarına büyük askeri harekat düzenlenmeden evvel, örgütün en önemli ismi Albay Karuna 5000 tane militanla beraber teslim olmuştur. Yani örgüt zaten silahlı açıdan tükenme noktasına gelmiştir. Türkiye'de ise pkk, sniperları ve paramiliter şehir yapılanmalarını devreye sokarak çatışma ortamını dahada şiddetlendirdiği gibi öcalanın yakalanması dışında kitlesel bir silah bırakmaya rastlanmamıştır.
3) Sri Lanka nispeten kendi halinde olan bir ülkedir ve bu sebeple terörle mücadele her dozda şiddet ve oluşabilecek sivil kayıplar ancak cılız bir şekilde kınanacaktır. Oysaki Türkiye Batı ile müzakerede bulunan bunun da dışında büyük finanas kuruluşlarıyla ilgisi olan bir ülkedir. Terörizmle mücadeledeki en ufak bir hata, büyük tepkilere sebebiyet verecek, kredi derecelendirme kuruluşları devreye girebilecektir.
4)Salt askeri yöntemlerin uygulanması 1990'larda görülmüş ve başarılı olunamamıştır. Öyleki Oramiral Vural Beyazıt zamanında bölgeye Denizci muharip personel bile gönderilmiş teröristle mücadelede üstünlük sağlanabilmesine rağmen terörizmin engellenebilmesi hususunda başarılı olunamamıştır.  Şu halde Sri Lanka Metodu, Türkiye'nin terörizmle mücadele konusunda başarı kazanabileceği bir uygulama olarak görülmemektedir.

TERÖRİZME KARŞI YÖNTEM 2 DEMOKRATİK BARIŞ METODU

2009'dan itibaren başlatılan bu süreç kapsamında birtakım yasaklar kaldırılmış, güvenlik güçlerinin operasyonları askıya alınmış ve böylelikle yeni bir anayasının da tanımlanmasıyla terörizmin kökten engellenebileceği düşünülmüştür. Aslında barış süreci Tsk'nın desteğiyle ve öncülüğünde Abd'nın Irak'tan çekilme süreciyle paralel bir seyiri izlemiştir. Kendi içerisinde bu sorunu çözebilmiş oalacak Türkiye özellikle Irak'ın Kuzeyinde harikulade bir soft power olacağından bu hem Pentagon ile uyuşan hem de Türkiye'nin enerji politikalarıyla kesişen bir strateji olarak hayata geçirilecekti. Fakat birtakım folklorik sebepler, istihbarat örgütleri nin müdahili ve coğrafyanın istikrarasızlığının artmasıyla pratik karşılığı mümkün olamadı. Bu süreçte:

1) Türk Milliyetçiliği düşünülmeyen biçimde yükselişe geçti. Hitler'in meşhur kitabının el altından satışında patlamaların yaşanması, toplu İstiklal Marşı şölenleri, ve pkknın kürt etnisitesiyle milliyetçi tahayyülde giderek birbirine yaklaşması toplumsal kutuplaşmayı artırmış oldu.
2) Bu süreç bir samimiyet testiydi ve pkk bu işte samimi olmadığını süreç içerisinde bölgeye döşemiş olduğu mayınlar ile ispatladı.
3) Çözüm süreci gibi demokratik düzenlemeler artık gerekliydi fakat aşırılıkların yaşanmalarına engel olunamadı. 
4) Silahlar bir türlü susmadı. Türk kürt kardeştir söylencesinin toplumsal karşılığı giderek zayıflamaya başlayan bir retorik haline gelmesinin önüne geçilemedi.
5) Din asla birleştirici bir unsur olamadı. ''Doğunun Manevi Bekçisi Seyit Taha'' tarzı haberlere rağmen istenilen netice alınamadı.
6) Süreçte pkk kendisini reorganize olarak daha evvel görülmemiş metodları uygulamaya başladı. Bu durumda güvenlik güçleri oldukça zor anlar yaşadı.

Yukarıda bahsedilen iki metodda görüldüğü gibi pekçok çelişki ve yanlışları içermektedir. Terörizmle mücadelenin anahtar kavramı/kavramları ne olmalıdır? sorusuna üç şıklı bir yöntemi önermek mümkün olacaktır.

A) Ekonomik
B) Teröristle Mücadele
C) Terörizmle Mücadele

A) EKONOMİK

Politik olayların ekonomiden ve ekonomik gelişmelerden değerlendirilmesi olanaksızdır. 1986'dan bu yana gerçekleştirilen ekonomik yaklaşımlarda özellikle 1992'den sonra Devlet İlişkilerinde ekonomin ağırlığını kurumsallaştıran Kapspein aynı zamanda bu alanınönemini artırdı. Elbette en ileri ekonomik ve sosyal düzeyi olan ülkelerde de terörizm faaliyetleri görülmektedir fakat bu ülkelerdeki ayrılıkçı eğilimler daha seyreltilmiş tonlarda belirir. Abd'de Teksas'ın ayrılması ve Kuzey vilayetlerinin Kanada ile birleşmesi ile alakalı yüzlerce bilimsel makale, araştırma ve rapor geliştirilmiş bu yönde sivil toplum kuruluşları hayata geçirilmiştir. Fakat bu girişimler en azından şu anda birer fantaziden ibaret kalmıştır çünkü Birleşik Devletlerin Vatandaşı olmak birey için eşsiz bir zenginliktir. Bu modele göre Türkiye'nin ekonomik ve buna bağlı olarakta sosyal ilerlemesi ayrılıkçı faaliyetleri sekteye uğratabilecektir çünkü ayrılma veya eyaletleşme bu görüşü savunan insanlar için asla bir zenginlik getirmeyecektir. Türkiye'de bu yönde genel olarak şu adımlar atılmalıdır:

1) İstihdam faaliyetleri düzenlenmeli, enerji bağımlılığını azaltmak için nükleer tesisler kurulmalıdır.
2) Anavatanı olunan ürünlerin ithalinden kati suretle vaz geçilmelidir.
3) Muazzam bir ekonomik istihbarat birimi oluşturulmalı, ekonominin önemini vurgulamak için Ekonomi Bakanı Milli Güvenlik Kuruluna dahil edilmelidir.
4) Üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye'de Denizcilik geliştirilmeli denizcilik faaliyetlerinin ekonomiye katkısı artırılmalıdır.
5) Savunma sanayisi uluslararası minvalde dönüştürülmelidir.
6) Dolaylı ve dolaysız vergi uygulamaları konusunda düzenlemeler yapılmalı, dolaylı dolaysız vergi hususu modernist ülkelerdeki doğrultuda uygulamaya koyulmalıdır.
7) Pekçok ülkeye vizesiz seyahatin kaldırılması için başlatılan çalışma muvaffakiyete erdirilmelidir.
8) Türkiye, Ar ge ve patent konsunda muazzam başarısız bir seviyededir. Yeni teşvikler, örnek uygulamalar devreye sokularak, özellikle Üniversitelerin standartları yükseltilmelidir.Daha çok yabancı öğrencinin Türk Üniversitelerini tercih etmelerinin önü açılmalıdır.
9) Türkiye yer altı kaynaklarını sağlıklı olarak değerlendirebileceği bir yapıya kavuşturulmalıdır. Bu yalnızca değerli madenlerin çıkartılmasını değil aynı zamanda işlenmesini ve gerekli metodlarla pazarlanmasınıda içermelidir.

B) TERÖRİSTLE MÜCADELE

Teröristle mücadelede tecrübeli ve oldukça başarılı Türkiye değişen koşullarıda dikkate alarak stratejisini güncellemelidir. Buna göre Doğu vilayetlerindeki operasyonların süresi uzamakta bu durum tam bir başarıyı sağlayamadığı gibi şehitlerede engel olunamamaktadır. Siyaset Biliminin önde gelenlerinden olduğu Kabul edilen Mayyevelli, Şiddetin bir seferde ve bütün güçle yapılmasını savunur. Buna göre:

1) Gerekli Vilayetlerde Sıkıyönetim ilan edilmelidir. Askeri vesayet ile mücadele ettiğini belirten iktidar partisi için bu durum tabanına ve kamuoyuna açıklaması zor bir kavramda olsa aslında vesayetle ilgisi bulunmadığı zamana yayılarak izah edilmelidir. Sıkıyönetim, Olağan Üstü Hale göre özel durumları barındırır ve bu özel durumlardan en önemlisi sıkı yönetim komutanlarının doğrudan Genelkurmay'a bağlı olarak görev yapması ve askeri mahkemelerin devreye girerek sivilleri yargılamasıdır. Batı kentlerindeki terör saldırılarında tam teçhizatlı askerlerin metropollerin ortalarında görev aldıkları düşünüldüğünde Ortadoğu kültürüne yakın Türkiye'nin kısa bir süre için belirlenmiş bölgede militar bir tutumu takınması kabul edilebilir olacaktır.
2) Büyük şehirlerdeki Özel Harekatçılarında bir bölümü olmak üzere Özel Kuvvetler personeli dahil bölgeye sevk edilmeli, evler, kahvehaneler, dernekler, belediyeler, araçlar aranmalı, silahlı operasyon başlatılmalıdır.
3) Yalnızca bu süreçle ilgili sivil terör mahkemeleri kurularak yargısal mekanizmanın hızlandırılması amaçlanmalıdır.
4) Operasyonlar süresince yayın yasağı getirilmeli hiçbir provakasyona mahal verilmemelidir.
5) Örgütün yırtdışındaki yöneticilerine operasyon yapılmalıdır.

C) TERÖRİZMLE MÜCADELE

Türkiye'nin her daim zayıf olduğu bu kategoride:

1) Örgütün finanas kaynakları belirlenmeli ve tedbir alınmalıdır.
2) Örgüte destek veren ülkelere karşı yumuşak güç mekanizmaları devreye sokularak uluslararası sahiplenme minimuma indirilmelidir. Örneğin Abd eğer bu örgütü desteklersen Ortadoğu'da ki radikal unsurlar konusunda tarafsız kalırız gibi.
3) Sınırlar çok iyi kontrol edilmeli sınır güvenliğ tam anlamıyla profesyonelleştirilmelidir.
4) Dil ve kültür serbestisi devam ettirilmelidir.
5) Türkiye'de bir kürt enstitüsü kurulmalıdır. kürtler ile ilgili çalışmaları Paris değil gerekirse Türkiye ve yerli akademisyenler yürütmelidir.
6) Özerkleşmeden yerel yönetimlerin güçlendirilmesi değerlendirilmelidir.
7) Gap tamamlanmalı ve şark turizmi başlatılmalıdır.

Özellikle son dört madde örgütün öne sürdüğü argümanları elinden alarak kozlarını tükettirmeye yönelik stratejilerdir.

SONUÇ

Bütün başlıkların uygulanması neticesinde tükenmiş bir örgüt varken müzakereler başlatılmalı bu müzakerelere, sivil toplum yöneticileri ve kanaat önderleri davet edilmelidir. Bu vesileyle gerçekleştirilecek yasal düzenlemeler bu meseleye son şeklin verilmesini sağlayacaktır. Unutulmamalıdırki tek bir silah dahi susmadan başlatılacak bir görüşme Devletin milli refleksini zaafa uğratan ve hiçbir netice doğurmayacak kısır bir piyesten öteye gidemeyecektir.


http://dikmecionur.blogspot.com.tr/2016/01/terorizme-karsi-sri-lanka-modeli-mi.html