EKONOMİK ETKİLERİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
EKONOMİK ETKİLERİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Şubat 2017 Pazar

TÜRKİYE’NİN PETROL BAĞIMLILIĞININ TARİHSEL GELİŞİMİ VE EKONOMİK ETKİLERİ


TÜRKİYE’NİN PETROL BAĞIMLILIĞININ TARİHSEL GELİŞİMİ VE  EKONOMİK ETKİLERİ 



DOĞU AKDENİZ’DE ENERJİ DENKLEMİ VE OLASI YAN ETKİLERİ 

Hasan Bülent KANTARCI*1 
*Doç.Dr.Hasan Bulent Kantarci, Kocaeli Universitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümü,  41380 Umuttepe Campus / IZMIT-TURKEY e-mail: hbkantar@kocaeli.edu.tr 

Mehmet Emin YARDIMCI**2 
**Yrd.Doç.Dr. Mehmet Emin Yardımcı, Kocaeli Universitesi, Gölcük Meslek Yüksek Okulu, 41380  Gölcük / KOCAELI-TURKEY e-mail: emin.yardimci@kocaeli.edu.tr 



Özet 

Ülkeler açısından enerji sektörünün varlığı oldukça önem arz etmektedir. İmalat sanayisi Petrole bağlı ülkelerde Petrol ve doğal gaz fiyatlarının artması ileriki dönemlerde ülkenin dıs ticaretine ve üretimine olumsuz etkiler meydana getirmektedir. Türkiye’nin enerji bağımlılığı olarak oranı %50’nin üzerinde olmaktadır. Türkiye’de de enerji ithalatı cari açık için önemli bir faktör olarak ortaya çıkmaktadır. Enerji ihtiyacının da büyük kısmı petrol ürünlerine bağlı olarak gerçeklesmektedir. Üretimden tüketime kadar pek çok sektörde petrol 
ve petrol ürünleri kullanılmaktadır ve ülke enerji ihtiyacının büyük bir kısmı da petrolden karsılanmaktadır. Bu çalısmada, Türkiye’de petrol ihtiyacının tarihsel süreç açısından gelisimi ele alınarak petrol bağımlılığının Türkiye’deki ekonomik etkilerinin neler olduğu ele alınmaktadır. 

Anahtar Kelimeler: Petrol bağımlılığı, petrol ve cari açık, petrol ve bütçe açığı, Türkiye ve petrol, Türkiye’nin petrol bağımlılığı. 

I. Giriş;

Enerji kaynaklarını geleneksel enerji kaynakları ve yenilenebilir enerji kaynakları diye iki sınıfta toplayabiliriz. Geleneksel enerji kaynakları da katı yakıtlar (odun, kömür vs.), sıvı yakıtlar (petrol ürünleri) ve gaz yakıtlar (dogal gaz, vs.) diye üç kısımda ele alınabilir. Yenilenebilir enerji kaynakları kapsamında da günes enerjisi, rüzgar enerjisi, jeotermal enerji, biyoenerji, çevre enerjisi, hidroelektrik enerji, dalga ve gel-git enerjisi, hidrojen enerjisi ve nükleer enerji olarak ele alınmaktadır3. Türkiye’de petrol ve doğaz gibi enerji kaynakları ülke 
ekonomisinde kullanmak için yeterli düzeyde değildir ve büyük çoğunluğunu dısarıdan ithal etmek zorunda kalmaktadır. Bu durumda ülke ekonomisi için olumsuzluklara yol açmaktadır. 

Türkiye’de de enerji ithalatı cari açık için önemli bir faktör olarak ortaya çıkmaktadır. Türkiye’nin enerji tüketimi 2000 yılında 76.3 milyon ton iken 2009 yılında 204.8 milyon tona yükselmistir. Bu miktarın % 30.5’i kömür ve linyit, % 29.8’i petrol ve %29.6’sı ise doğal gazdan meydana gelmektedir. Yenilenebilir ve atık enerji oranı ise %10.2 oranında olmaktadır. 

Türkiye’nin enerji bağımlılığı olarak oran %50’nin üzerinde olmaktadır. Dünyadaki diğer bağımlı ülkelere baktığımızda Güney Kore, Japonya ve EU-27 ülkeleri gelmektedir. Enerji fazlası olup yüksek ihracat yapan ülkeler ise sırasıyla Suudi Arabistan, Avustralya, Rusya, Endonezya, Kanada ve Meksika sayılmaktadır. Elektrikte dünya toplamı 20.1 milyon olan GWh’nın 4.2 milyon GWh’sı Amerika tarafından üretilmektedir, 27 EU ülkesinde 3.3 milyon GWh, Çinde 3.7 milyon GWh, Japonya ve Rusya her ikiside 1 milyon GWh ve 
Türkiye’de ise 194.8 GWh olarak üretilmektedir. Dünyada toplam elektrik üretiminin %40’ı kömür ve linyit ile üretilmektedir. Doğal gaz ile %20, hidroelektrik ve yenilenebilir atık enerji ile de %20 elektrik üretimi elde edilmektedir. Türkiye’de ise toplam elektrik üretiminin % 49 kadarı doğal gaz ile, %29’u kömür ve linyitten, %21 civarında da hidroelektrik ve yenilenebilir atık enerji den elektrik elde edilmektedir4. 

Türkiye’nin petrol bağımlılığının tarihsel gelisimini de Osmanlı dönemi ve Cumhuriyet dönemi olarak ele alınabiliriz. 

II. Osmanlı Dönemi: Batılıların Petrol Mücadelesi Dngiliz, Alman, Fransız ve Ruslar Osmanlı topraklarında söz sahibi olabilmek için iktisadi sahada birbirleri ile kıyasıya bir mücadele içerisinde idiler. Petrol kaynaklarının olduğu yerler Osmanlı toprakları içerisinde idi. Petrol kaynaklarında söz sahibi olmak için 

Bağdat demiryolu, Adana-Mersin demiryolunun yapımı konusunda petrol konusunda söz sahibi olmak için Irak ve Suriye konusunda bazı imtiyazlar almak istiyorlardı. Çünkü bu bölgeler büyük petrol rezervlerine sahipti5. 

Osmanlı Döneminde ilk petrol sondajı, İskenderun Çingan' de 1890 yılında petrol ve gaz belirtilerine rastlanan sığ kuyularda gerçeklestirilmistir. 1898 yılında, Trakya' da Ganos dolaylarında delinen sığ kuyularda petrol ve gaz belirtilerine rastlanmıstır6. İskenderun ilçesinin, Çingan köyünde Ahmet Necati Efendi tarafından bulunan petrol gazının isletme hakkı Osmanlı Anonim Sirketine devredilmistir.7 Bu çalısmalarda umut edilen petrol ve gaz rezervlerine ulasılamamıstır. 

Osmanlı Devleti, Musul Vilayetini Yavuz Sultan Selim döneminde fethetmisti. İran sınırında bulunan Musul sadece askerî açıdan stratejik öneme sahip değildi, aynı zamanda enerji kaynaklarının zenginliği ile de Osmanlı Devleti’nin en önemli bölgelerinden biri olma özelliğini üstlenmisti. Enerji zenginliklerinin en önemlileri petrol ve kömür rezervleridir. Osmanlı Devleti yönetiminde bu madenleri arama ve isletme imtiyazı Hazîne-i Hâssa’ya verilmisti.8 

Bölgenin ve tüm Ortadoğu’nun değerini bilen Sultan İkinci Abdülhamid Han, Hazîne-i Hâssa Nezâreti’ne alınan madenler üzerinde incelemeler yapmak ve verimlilik derecelerini saptamak amacı ile Avrupa’dan madencilik alanında ihtisas yapmıs uzmanların bölgeye getirilmesini sağlamıstır. Bu vazife için Fransız maden mühendisi Emile Jakraz uygun görülmüstür. Jakraz, Hazîne-i Hâssa Nezâreti’nde basmühendis olarak 1895 tarihinde göreve baslamıs ve ilk olarak Bağdat bölgesine intikal etmistir. Bağdat bölgesinden Musul’a geçerek 
bu iki bölge civarında bulunan petrol madenleri üzerinde incelemeler gerçeklestirmis, Raporlarını ve haritalarını Osmanlı idaresine sunmustur. Jakraz’ın raporlarında bölgedeki petrol kaynaklarının ıslahı için neler yapılabileceği, ıslah çalısmaları için ne kadar maddi kaynak sağlanacağı, petrolden elde edilebilecek kazancı ve olumsuz etkileri belirtmistir9. 

Almanya’da 19 Mart 1890’da Bismarck görevinden ayrılmıstır. II. Wilhelm, basbakanlık görevine General Von Caprivi’yi atamıstır. Almanya, Bismarck döneminde uygulanan “denge ve bölge siyaseti” anlayısından “Weltpolitik” olarak adlandırılan yeni bir siyasete yönelmistir. Osmanlı Dmparatorluğu ile iliskilerin iyilestirilmesi, Gelisen Alman sanayisine katkı sağlayacak hammaddelerin temini sorunu giderilecektir. Petrol, bakır, kursun ve krom gibi zengin enerji kaynaklarına sahip Osmanlı aynı zamanda Alman ekonomisi için 
yeni bir pazar niteliğine sahiptir. Berlin – Bağdat demiryolu hattı ile Basra Körfezi’ne kadar transit ticaret alanı gelistirilecekti. Almanların, kendi ekonomik olanakları ile bu demiryolu hattını insa etme imkanı bulunmamakta idi. Çokuluslu Bağdat Demiryolu Sirketi kuruldu. Hint deniz yolunun ve Ortadoğu petrol sahalarına, Almanların yakın olmasını istemeyen İngilizler bu sirkete muhaliftir. Bağdat Demiryolu Sirketine; Osmanlı, Avusturya, İtalya, İsviçre Devletleri %20, Alman Grubu %40, Anadolu Demiryolu Sirketi %10 ve Fransız Osmanlı Bankası %30 oranında katılmıslardır.10 

Kerkük'ün Bakü'den on kat fazla petrol rezervlerine sahip olduğu yapılan arastırmalar sonucunda tespit edilmisti. Almanya petrol arama faaliyetlerini arttırmıstı. 1901’de Alman mühendisler Groskopf ve Bergingen'in Osmanlı idaresine sunduğu raporda, Dskenderun Haleb, Birecik, Urfa, Siverek ve Diyarbakır bölgesinde verimli petrol kaynaklarının bulunmadığı belirtilmistir. Kerkük'ün 15 kilometre kuzeyinde verimli kaynaklar olduğu, ilkel biçimlerde çıkarılan ve temizlenen petrolün kalitesinin Bakü petrollerinden asağı kalmadığı 
belirtilmis, yapılacak demiryolu ile bu kaynaklardan etkin bir biçimde yararlanılması gerektiği vurgulanmıstır. Deutsche Bank bölgede petrol arama ve çıkarma imtiyazını elde etti. Alman Büyükelçisi, 2 Ağustos 1904 de Basbakan Bülov'a yazdığı raporuna "Anadolu Demiryolları Kumpanyası adına Kurt J Çander'le Osmanlı Sultanı adına Ohannes Sakızyan'm imzaladıkları 
anlasmanın metnini eklemisti. Almanlar petrol bölgesinde diplomatik temsilciliklerini olusturdular. Demiryolu projesini gerçeklestirmek için Almanya ile ticari iliskileri bile olmayan ve Alman vatandaslarının bulunmadığı Musul'da 1904 yılında konsolosluk açtılar.11 

Osmanlıların Almanlarla petrol anlasmaları, İngilizleri endiselendirmistir. Dran’da 1901 yılında petrol imtiyazını elde eden William Knox D'Arcy, İstanbul Dngiliz 
Büyükelçisi'nin desteği ile Osmanlı devleti ile görüsmeye basladı. 1907 yılında baslayan görüsmelerin sonucunda, Shell ve Royal-Dutch sirketi de "Türk Petrol Sirketi" adında bir İngiliz sirketi kurdu. Sermayesi 80.000 sterlin olan sirket Osmanlı vilayetlerinde petrol imtiyazları sağlayarak arastırmalar yapacaktır. 1908'de Mesrutiyet sonrasında Mezopotamya'daki petrol bölgelerinin II. Abdulhamid'in özel mal varlığından çıkarılıp, Maliye Nezareti'ne bağlanmasıyla D'Arcy ile yapılan temaslar sonuçsuz kalacaktır Bu arada Shell ve Royal-Dutch grubu girisimlerinden geri adım atmayacak ve bir alt kurulusu olan Anglo-Sakson Petrol Sirketi aracılığıyla müzakereleri devam ettirecektir. 

Amerikalıların, Amiral Chester vasıtasıyla Orta-Doğu'da imtiyaz elde etme gayretleri, İngilizleri, Berlin-Bağdat Demiryolu'nun yapımında Almanlarla isbirliğine zorlamıstır. Bunun sonucunda İngiltere, Türk Hükümetiyle 1910 yılında bir anlasma yaparak sermayesi tamamen İngiliz olan "Türk Milli Bankası"nı kurdu. Bu banka petrol arastırmalarını finanse edeceği 
gibi, aynı zamanda İngiliz ve Alman çıkarlarını koruyacaktı. 

1912 yılında, Dngiliz bankacı Ernest Cassel, Türk Petrol Sirketi, sermayesini 80.000'den 160.000 sterlin'e yükseltmistir. Sermayenin %50'sine D'Arcy grubu, Deutsche Bank ve Anglo-Sakson Sirketi de %25'er hissesine sahip oluyordu. Gülbankyan ise, yaptığı arabulurcuktan ötürü D'Arcy grubundan %2.5 ve Anglo-Sakson Sirketi'nden %2.5 olmak üzere toplam %5’lik hisseye sahibi oluyordu Londra'da bu antlasmanın imzalanmasından bes gün sonra Alman ve ingiliz büyükelçileri Osmanlı devletine basvurarak, Türk Petrol Sirketi'ne Musul ve Bağdat'da petrol imtiyazı verilmesini talep ettiler. 

Sadrazam Said Halim Pasa'nın 28 Haziran 1914'de verdiği yazılı cevapta, Maliye Bakanlığı'nın Musul ve Bağdat vilayetlerinde bulunacak petrolü bir mukavele ile Türk Petrol Sirketi'ne devrini vurgulamıstır. 1. Dünya Savası'nın patlak vermesi, Türk Petrol Sirketi'nin, verilen imtiyazı yürütmesini sürüncemede bırakacaktır. 1. Dünya Savası'nın 1914 tarihinde baslamasından "Mondros Mütarekesi"ne kadar uzanan süreçte Musul ve Bağdat bölgelerinde Petrol arastırmaları yapılamadı.12 

18 Ocak 1919 tarihinde toplanan Paris Barıs Konferansı’nda Dngilizlerin Fransızlarla yaptıkları müzakerelerden, İngiltere’nin Musul’u isgal ettikten sonra bu bölgeyi Fransızlara bırakmaktan büyük bir hayıflanma içinde oldukları görülmektedir. Bu konferansta Fransa; Suriye, Sam, Halep ve İskenderun’un mandaterliğini almak sartı ile Musul’u İngilizlere vermeyi kabul etmistir. Ayrıca 18 Nisan 1919 tarihinde İngiltere’nin Petrol İsleri Baskanı Water Long ile Fransız Petrol Ürünleri Genel Komiseri Henry Berenger arasında bir anlasma imzalanmıstır. Bu anlasma ile İngiltere, petrol gelirlerinin %70’i ile Mezopotamya’nın mandaterliğini alırken, Fransa’nın ise petrol gelirlerinin %20’sini alması kararlastırılmıs ve %10’luk petrol geliri ise yerel yönetimlere bırakılmıstır. Fransa’nın yapılan paylasımdan pismanlık duymustur. San Remo Konferansı’nda Fransa Musul petrollerinin %50’sini istemistir. 25 Nisan 1929 tarihinde imzalanan San Remo Anlasması ile Fransa’nın petrol üretiminin %25’ini alması ve hisse senetlerinin de %25’ine sahip olması; diğer taraftan 
İngiltere’nin ise hisselerin %75’inin Dngiliz idaresinde kalması kanunlastırılmıstır.13 

III. Cumhuriyet Dönemi: Milli Petrol Arastırmaları ;

Lozan Konferansı ile 1922 yılının Kasım ay’ında İngilizler ile görüsen İsmet Pasa’nın Türkiye’nin fakir bir ülke olduğunu ve Musul petrollerinden pay istediğini ifade etmistir. İngilizler, tatmin edici bir antlasma imzalandığı takdirde İngiltere’nin Türkiye’ye her türlü ekonomik yardımı yapacağı, fakat barıs antlasmasının hazırlanmasında petrol veya malî yardımın pazarlık konusu yapılmaması gerektiğini belirtti. Bu tarihten itibaren de Türkiye’nin Musul üzerinde hak iddiasından vazgeçmesi sartıyla Musul petrol kaynaklarından veya 
gelirlerinden hisse verilmesi olanakların arastırmak için Türk delegasyonu ile İngiliz petrol uzmanları arasında görüsmelere baslandı.14 Ankara Antlasması ile 1926’da Irak petrolleri İngilizlerin kurduğu yönetime devredildi. 25 yıl süresince Musul Petrol gelirlerinin %10’luk kısmı Türkiye’ye verildi.15 Türkiye’ye bu dönemde ödenmesi gereken miktar 5.500.000 sterlindir; bunun 3.500.000 sterlini 1954 yılına kadar çesitli aralıklarla tahsil edildi. Geri kalan kısmın görüsmeleri devam ederken, Irak’ta 1958 darbesi görüsmelerin kesilmesine neden oldu. Tahsil edilemeyen bu alacak 1986 yılına kadar bütçede ayrı bir madde olarak gösterildi. O tarihten itibaren diplomatik gerekçelerle bütçeden çıkarılmasına rağmen Türkiye’nin Irak’tan petrol alacağı konusunda günümüzde de tartısmalar devam etmektedir16 . 

1935 yılı Haziran ayında 2804 numaralı kanunla, Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü kurulmustur. 1937’den sonra Mardin Vilayeti dahilinde petrol aramalarına devam edilirken aynı zamanda Adana Trakya ve Van bölgelerinde de petrol arastırmaları yapılmıstır. Raman dağı ve Trakya bölgesinde jeolojik etüdler yapılmıstır17 . 1947’de Batman’da Raman dağı ve 19 kilometre kuzeyinde bulunan Garzan’da iktisadi kıymeti olan petrol rezervlerine ulasılmıstır. Diğer bölgelerde yapılan çalısmalardan sonuç alınamamıstır18 . 


1957 yılında Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) kurulmustur. TPAO, Türkiye’de devlet adına, sondaj, üretim, rafineri ve pazarlama faaliyetlerini yürütmek gibi görevleri üstlenmistir. 1957 yılında çıkarılan 6987 sayılı Kanun ile yabancıların lehine petrol arama ve çıkarma sektöründe yatırım olanakları kolaylastırılmıstır. Mobil, BP, Shell gibi uluslararası sirketlerin bulunduğu 58 sirket yasadan yararlanarak ülkemizde yatırım yapmıstır. Bu süreçte 898 kuyu açılmıs, bunların içinde arama amaçlı kuyu sayısı 373 olup, toplam 
arama faaliyetlerinin % 62’sini TPAO, % 38’ini özel sektör gerçeklestirmistir. 1970’li yıllarda yasanan petrol krizi ile birlikte petrol fiyatları sabitlenmistir. Bu durum enerji firmalarının yatırımlarının azalmasına ve arama faaliyetlerinde TPAO payının % 80’e çıkmasına neden olmustur. 1970 yılında Dskenderun Körfezinde denizde ilk petrol araması yapılmıstır., 1970 yılında ilk doğalgaz üretim istasyonu Hamitabat faaliyete geçirilmistir. 1971 yılında Adıyaman’da petrolün bulunusu ve Adıyaman-Sarıl Petrol Boru Hattının açılısı gibi gelismeler yasanmıstır. 1986 yılında Kırıkkale Rafinerisi hizmete girmis ve 1988 yılında Trakya bölgesinde yeni doğalgaz yatakları kesfedilmistir. Adıyaman’ın Kahta ilçesinde Karakus bölgesinde verimli petrol alanlarına ulasılmıstır. Bu dönemdeki çalısmalar Türkiye’nin enerji konusundaki problemlerini ortadan kaldırmaya çare olmamıstır19 . Günümüzde, Karadeniz bölgesinde arama faaliyetlerini arttıran TPAO, Tiway Turkey Ltd., Petrol Ofisi A.S., Foinavon Energy Inc., NVT Perenco, Amity Oil, Shell Upstream Turkey BV gibi sirketlerle beraber yürüttüğü ortaklık anlasmaları ile kara ve deniz alanlarında arama çalısmalarını sürdürmektedir. TPAO’nun yurt içindeki faaliyetleri, Güney Doğu Anadolu, Trakya kara alanları ile özellikle son dönemde beklentilerin büyük olduğu Akdeniz’de yoğunlasmıs bulunmaktadır20 . 

IV. Türkiye’nin Petrol Bağımlılığının Ekonomik Etkileri; 

Türkiye’nin petrol rezervleri sınırlı olduğundan rezerv miktarının düsmesi ile birlikte petrolde dısa bağımlılık giderek artmıstır. Petrol bağımlığı yükselen petrol fiyatlarının da etkisi ile Türkiye’nin ithalatına %4 ile %10 arasında bir paya sahip olmustur21 . Petrol ithalatının toplam ithalattaki oranının %10 a ulastığı yıllar, kriz yıllarının da habercisi olabilmektedir. 

Türkiye’nin ithalatının içindeki ham petrol payı son yıllarda %6 civarında seyretmektedir. Bu durumun değismesi de iki sekilde olabilir. Birincisi ülkenin petrole bağımlılığımızın azalması ile olabilir. Dkincisi de ithalatın daha katma değerli ürünlere kaydırılması ile gerçeklestirilebilir. Türkiye’nin ithalat kalemlerinin önemli bir kısmının fiyatının petrol fiyatları ile birlikte hareket etmesi petrol fiyatlarındaki yükselisin de küresel bir büyümenin göstergesi olmasından dolayıdır22 . 

Literatürlerde yapılan arastırmalar petrol fiyatlarında meydana gelecek sokların ekonomik durgunlukla oldukça yakından ilgili olduğunu göstermektedir. Uluslararası Enerji Ajansı (IEA), OECD ve IMF tarafından ortak yapılan çalısmada, petrol fiyat artıslarında görülen yükselisle OECD ülkelerinin GSYDH arasındaki iliski açıklanmaya çalısılmıstır. Bu arastırmada petrol fiyatlarının 25$’dan 35$’a yükselerek meydana getirdiği 10$’lık artısın, müteakip iki yılda OECD ülkelerinin GSYDH da % 0,4 düzeyinde bir azalmaya yol açmaktadır. Yine, bu durumun enflasyonda meydana getirdiği artısın % 0,5 düzeyinde olduğu ve issizliğinde bu gelismelerle doğru orantılı olarak arttığı tespit edilmistir23 . 

Petrol fiyatlarındaki artıslar, sadece üretim girdileri maliyetlerinin artması manasına gelmemekte, petrol ihraç eden ülkeler tarafından petrol tüketicileri üzerine salınan bir çesit vergi etkisi de olusturmaktadır. Ayrıca, servet, tüketim, üretim, belirsizlik ve para otoritelerinin uyguladıkları politikalar üzerinde de etkilerde bulunarak ulusal ve küresel ekonomiyi etki altında kalmaktadır24 . 

V. Sonuç 

Ekonomik büyümenin olusturduğu enerji talebi ile petrole bağımlılık daha da artmaktadır. Petrol üreten ülkelerde meydana gelen siyasi gelismelerde petrol fiyatlarında değisikliklere yol açmaktadır. Bu durumda küresel ekonomik etkilere kadar varan olumsuz değisiklere yol açabilmektedir. Bu durumdan Türkiye’de büyük ölçüde etkilenmektedir. 

Türkiye’nin petrole bağımlılığının neticesi olarak petrol fiyatlarındaki değisikliklerin Türkiye ekonomisine çesitli etkileri olmaktadır. Bu etkiler su sekilde açıklanabilir: 

-Petrol fiyat artıslarının sonucunda, temel bir üretim girdisi olarak petrolün maliyetinin artması ve dolayısıyla da petrol kullanımının azalmasına ve bunun sonucunda da üretimin azalmasına neden olmaktadır. 

-Petrol fiyatlarının artması, dıs ticaret hadlerine etki ederek cari açığın artmasına ve dolayısıyla bütçe açığına yol açmaktadır. Bu durumda ülkedeki alım gücünün ve refah seviyesinin azalmasına yol açmaktadır. 

-Petrol fiyatlarındaki yükselisler, para talebini de arttırmaktadır. Para talebinin artmasına karsılık para otoritelerinin yeterli likiditeyi sunamamaları, faiz oranlarının yükselmesine ve bunun sonucunda da ekonomik büyümenin olumsuz etkilenmesine yol açmaktadır. 

-Petrol fiyatlarının artması, enflasyonun artmasına neden olmaktadır. Önemli bir maliyet unsuru olarak petrol fiyatlarında meydana gelen yükselisler, bir yandan fiyatlar genel seviyesinin yükselmesine neden olurken, diğer yandan da petrol dısı talebin ve yatırımların daralmasına, vergi gelirlerinin düserek kamu açıklarının doğmasına ve faiz oranlarının artmasına neden olmaktadır. 

-Petrol fiyatlarında meydana gelecek fiyat artısları, üretim yapısı üzerinde değisimler meydana getirmektedir. Petrol fiyatlarının uzun süre yüksek seviyelerde durması petrole dayalı üretim yöntemleri kullanan diğer sektörleri de olumsuz etkileyerek önemli bir maliyet unsuru olarak fiyatlar genel seviyesinin yükselmesine ve enflasyonun artmasına yol açmaktadır. 

-Firmaların petrole bağımlılığı azaltmaya çalısmaları sonucu daha farklı üretim yöntemleri arayıslarına girmesine sebep olabilmektedir. Bu da ekonomide sermaye ve emeğin arasında uzun dönemde istihdamın azalması sonucunu ortaya çıkarabilmektedir. Petrol fiyatlarındaki artısın istihdam üzerindeki bir baska etkisi de ücretler yoluyla gerçeklesmektedir. Enflasyon artısı sonucunda maliyet artısı ve talep daralması sonucunda reel ücretlerde azalısa karsı gösterilen direnç, nominal ücretlerin arttırılmasına ve dolayısıyla da issizliğin artmasına yol açmaktadır. 

Görüldüğü gibi petrol bağımlılığı ekonomik dengeler üzerinde pek çok olumsuzlukların ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Türkiye’nin petrol bağımlılığını azaltmaya çalısması ve alternatif arayıslara yönelmesi gereklidir. Alternatif enerji kaynaklarının ülke içerisinde kullanılmaya baslaması petrole olan bağımlılığı azaltacak ve ülkedeki makro ekonomik etkilerin de daha istikrarlı olmasına yol açacaktır. Türkiye alternatif enerji kaynakları bakımından da oldukça zengin bir konuma sahip olduğu söylenebilir. Alternatif enerji kaynakları ise yenilenebilir enerji kaynakları olarak sayılan, günes enerjisi, rüzgar enerjisi, jeotermal enerji, biyoenerji, çevre enerjisi, hidroelektrik enerji, dalga ve gel-git enerjisi, hidrojen enerjisi ve nükleer enerji olmaktadır. Yenilenebilir enerji kaynaklarının gelistirilmesi için ilgili konularda arastırma ve yatırımlar yapmak için özel sektöre vergi tesvikleri ve kredi tesvikleri uygulanabilir. 

DİPNOTLAR;

1 Doç.Dr.Hasan Bulent Kantarci, Kocaeli Universitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümü, 
41380 Umuttepe Campus / IZMIT-TURKEY e-mail: hbkantar@kocaeli.edu.tr 
2 Yrd.Doç.Dr. Mehmet Emin Yardımcı, Kocaeli Universitesi, Gölcük Meslek Yüksek Okulu, 41380 Gölcük 
/ KOCAELI-TURKEY e-mail: emin.yardimci@kocaeli.edu.tr 
3 T.H Karakoç., N Karakoç., B Erbay., H Aras., Enerji Analizi, A.Ü. Yayını No: 2846., 2011, s.3-14 
4 N.H Sohtaoğlu., D Diz., F.Erbas’’Enerji Kaynaklarının Arz ve Talebine Yönelik Küresel Eğilimlerin Tarihsel 
Süreçte Karsılastırılmalı Analizi’’, Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi Türkiye 10. Enerji Kongresi., 2012. 
5 Raif Karadağ, Petrol Fırtınası, Truva Yayınları no: 225, s.72-73. 
6 Mustafa Bozdemir, Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Endüstriyel Mirasımız, Dstanbul Ticaret Odası Yayınları, 2011, s.333 
7 “Askeriye müteahhitlerinden Ahmed Necati Efendi'nin İskenderun yakınlarında kesfettiği petrol gazının 
çıkarılmasına ve kullanılacak malzemenin gümrük resminden muafiyetine ruhsat verilmesi”. BOA, Meclis-i 
Vükela Tezkiresi, (30 Mart 1889), “ İskenderun civarında bulunan petrol gazının Askeriye müteahhitlerinden 
Ahmet Necati Efendi’ye İhalesi” BOA, Dradeler Meclis-i Mahsus (14 Haziran 1889) “İskenderun kazasındaki 
Petrol gazı madeninin isletilmesi için teskil olunacak Osmanlı Anonim Sirketi mukavelenamesinin uygun 
görüldüğü.” BOA, Meclis-i Vükela Tezkiresi (30 Mayıs 1890) 
8 “Musul'da Padisah'a ait arazide çok miktarda petrol gazı bulunduğundan Musul vilâyeti dahilinde gerek 
padisahın emlâki üzerinde gerekse diğer yerlerde petrol gazı madeni aranması imtiyazının Hazîne-i Hâssa 
Nezâreti'ne verilmesine irâde buyuruldugu hususunda” Yıldız Sarayı Bas kitâbet Dâiresi'nin tezkiresi. BOA, Drade Dahiliye (6 Subat 1889) 
9 Ömer Faruk Yılmaz, Tarihin Satır Aralarından 2, Çamlıca Basım Yayın, 2012, s. 124-125 
10 Erdem Karaca. “Osmanlı Devleti’nde Birinci Dünya Savası öncesi simendiferler (demiryolları) meselesi (1913 
-1914)”, Osmanlı Tarihi Arastırma ve Uygulama Merkezi Dergisi,2010, s. 90. 
11 Dlber Ortaylı. “İkinci Abdülhamit Döneminde Osmanlı Dmparatorluğu’nda Alman Nüfuzu”, Ankara 
Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, No:479, 1981, s. 93. 
12 Ayhan Aydın. Musul Meselesi 1900-1926, Turan Yayıncılık, 1995, s. 16-18 
13 Esra Değerli Sarıkoyuncu, “Lozan Barıs Konferansı’nda Musul”, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler 
Enstitüsü Dergisi, Cilt 10 Sayı 18, Aralık 2007.s. 129 
14 İsmet Binark, Musul “Kerkük ile Dlgili Arsiv Belgeleri (1525 – 1919)”, TC. Basbakanlık Devlet Arsivleri 
Genel Müdürlüğü, Osmanlı Arsivi Daire Baskanlığı Yayınları, No: 11, 1993. s.64. 
15Dsmet Binark, Madde 14: Her iki ülke arasında ortak çıkarlar sahasını genisletmek maksadıyla, Irak Hükümeti 
bu antlasmanın yürürlüğe konulması gününden itibaren 25 sene müddetle, 14 Mart 1925 tarihli imtiyaz 
Mukavelenamesi’nin 30.maddesi mucibince “Turkısh Petroleum Kumpanyası”ndan, petrol ihraç edebilecek olan 
sirketlerden veya sahıslardan, teskil edilecek olan muavin sirketlerden sağlanan gelirlerin %10’unu Türkiye 
Hükümeti’ne ödeyecektir, a.g.e, s.71. 
16 Uğur Sipahioğlu, “Musul Meselesi”, TDV Dslam Ansiklopedisi, 2006, c. 31, s. 368 
17 Kemal Lokman, “ Memleketimizde Petrol Arastırmaları”, Türkiye Jeoloji Bülteni, Sayı: 06/2 , 1958 s. 8. 
18 Kemal Lokman, a.g.e, s. 11. 
19 U. S. Akalın, Suat Tüfekçi, Türkiye’nin Petrol Politikaları ve Enerji Özellestirmelerine Bir Bakıs”, İktisat 
Politikaları Arastırması Dergisi, v.1, 2014, s.58-59. 
20 TPAO, Ham Petrol ve Doğalgaz Sektör Raporu, Mayıs 2014, 
http://www.tpao.gov.tr/tp5/docs/rapor/2013YILI-HAM-PETROL-VE-DOGAL-GAZ-SEKTOR-RAPORU.pdf 
21 Türkiye Dstatistik Kurumu, Dıs Ticaret Dstatistikleri. Haziran 2011, 
http://www.tuik.gov.tr/VeriBilgi.do?tb_id=12&ust_id=4 
22 Barıs Sanlı, “Türkiye’de Enerjide Dısa Bağimlilik ve Risk Dncelemesi“, Enerji Piyasası Bülteni, Mayıs 2011. 
www.barissanli.com/calismalar/2011/bsanli-arzrisk.pdf 
23 International Energy Agency “Analysis of the Impact of High Oil Prices on the Global Economy”, 2004 May, p.2. 
24 Altay Erdinç, ’’ Petrol Fiyatlarından Kaynaklanan Riskin Tahmin Edilmesi: Monte Carlo Simulasyonu 
Yöntemiyle Rmd Yaklasımı’’. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası , 2009; 59(2):61-84 



Ek 1: BOA 14 Haziran 1889 Tarihli Dosya No: 105, Gömlek No: 4493, Drade Dahiliye. 


KAYNAKÇA;


Akalın U. S., Tüfekçi Suat, Türkiye’nin Petrol Politikaları ve Enerji Özellestirmelerine Bir Bakıs”, İktisat Politikaları Arastırması Dergisi, v.1, 2014, s.51-66. 
Altay Erdinç, “ Petrol Fiyatlarından Kaynaklanan Riskin Tahmin Edilmesi: Monte Carlo Simulasyonu Yöntemiyle Rmd Yaklasımı’’. İstanbul Üniversitesi Dktisat Fakültesi 
Mecmuası, 2009; 59(2), s. 61-84. 
Aydın Ayhan. Musul Meselesi 1900-1926, Turan Yayıncılık, 1995. s. 170. 
Basbakanlık Osmanlı Arsivi, 14 Haziran 1889, Dosya No: 42, Gömlek No:2 Dradeler, Meclis-i Mahsus. 
Basbakanlık Osmanlı Arsivi, 30 Mayıs 1890 Tarihli, Dosya No: 54, Gömlek No:16, Meclis-i Vükela Mazbataları. 
Basbakanlık Osmanlı Arsivi, 6 Subat 1889 Tarihli Dosya No: 105, Gömlek No: 4493, İrade Dahiliye. Bkz. Ek 1. 
Binark İsmet, Musul “Kerkük ile İlgili Arsiv Belgeleri (1525 – 1919)”, TC. Basbakanlık Devlet Arsivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Arsivi Daire Baskanlığı Yayınları, 
No: 11, 1993. s.465 
Bozdemir Mustafa, Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Endüstriyel Mirasımız, İstanbul Ticaret Odası Yayınları, 2011, s.505. 
http://www.tuik.gov.tr/VeriBilgi.do?tb_id=12&ust_id=4 
International Energy Agency “Analysis of the Impact of High Oil Prices on the Global Economy”, , 2004 May, p.2. 
Karaca Erdem. “Osmanlı Devleti’nde Birinci Dünya Savası öncesi simendiferler (demiryolları) meselesi (1913 -1914)”, Osmanlı Tarihi Arastırma ve Uygulama Merkezi Dergisi: OTAM, 2010, s.90-104. 
Karadağ Raif, Petrol Fırtınası, Truva Yayınları no: 225, s.72-73. 
Karakoç T.H., Karakoç N., Erbay B., Aras H., Enerji Analizi, A.Ü. Yayını No: 2846., 2011, s.3-14 
Lokman Kemal, “ Memleketimizde Petrol Arastırmaları”, Türkiye Jeoloji Bülteni, Sayı: 06/2, 1958, s.90-114. 
Ortaylı İlber. “İkinci Abdülhamit Döneminde Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman Nüfuzu”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, No:479, 1981, s.164 
Sarıkoyuncu Esra Değerli, “Lozan Barıs Konferansı’nda Musul”, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 10 Sayı 18, 2007, s.127-140 
Sipahioğlu Uğur, “Musul Meselesi”, TDV Dslam Ansiklopedisi, 2006, cilt. 31, 2006, s.367-368 
Sohtaoğlu N.H., Diz D., Erbas F., ’’Enerji Kaynaklarının Arz ve Talebine Yönelik 
Küresel Eğilimlerin Tarihsel Süreçte Karsılastırılmalı Analizi’’, Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi Türkiye 10. Enerji Kongresi., 2012. 
Sanlı Barıs, “Türkiye’de Enerjide Dısa Bağımlılık ve Risk Dncelemesi“, Enerji Piyasası Bülteni, Mayıs 2011. www.barissanli.com/calismalar/2011/bsanli-arzrisk.pdf 
Türkiye İstatistik Kurumu, Dıs Ticaret Dstatistikleri. Haziran 2011, 
Yılmaz Ömer Faruk, Tarihin Satır Aralarından 2, Çamlıca Basım Yayın, 2012, s.264. 


***

3 Mart 2016 Perşembe

BİR SİYASAL YOZLAŞMA TÜRÜ OLARAK RÜŞVET VE EKONOMİK ETKİLERİ BÖLÜM 1



BİR SİYASAL YOZLAŞMA TÜRÜ OLARAK RÜŞVET VE EKONOMİK ETKİLERİ BÖLÜM 1




BİR SİYASAL YOZLAŞMA TÜRÜ OLARAK RÜŞVET VE EKONOMİK ETKİLERİ 

Orhan ÇOBAN*
• Arş Gör. Cumhuriyet Universitesi İİBF Iktisat Bölümü. 
  Orhan ÇOBAN 

Özet: Bu çalışmada az gelişmiş ülkelerde sosyal bir sorun ve hastalık haline gelen siyasal yozlaşma ve rüşvet kavramı incelenmektedir.
Bu sorunların özellikleri ve özellikle ekonomik ilişkiler üzerindeki etkileri teorik olarak incelenmiştir. Ayrıca bu etkilerin sonuçları ile ilgili olarak yapılan ampirik çalışmalardan örnekler verilmiştir. 

Bürokrasi ve modernleşme sürecinin bir sonucu olarak ortaya çıkan refah devleti kavramı, hükumetler in fonksiyonlarını artırmıştır. Bundan dolayıdır ki, söz konusu gelişmeler kurumsal yapılarını oluşturmamış ülkelerde siyasal yozlaşma ilzerinde çeşitli etkiler yaratmaktadır. Yozlaşma kavramı genel olarak siyasal ve yönetsel yozlaşma olarak iki başlık altında incelenmiştir. 

Ayrıca toplumsal yapı üzerinde de yozlaşmanın farklı türleri ortaya çıkmaktadır. Siyasal yozlaşmanın en önemli türlerinden birisi olan rüşvet, toplumların 
ekonomik, politik ve sosyal bir sorundur. Bu sorunların ortadan kaldırılabilmesi için öncelikle hükumetlerin bir dizi ciddi tedbirler alması; kurumsal yapılarını 
yeniden düzenlemesi ve bu kurumlarda istihdam edilen personelin ahlaki açıdan eğitimi gereklidir. 

 I. Giriş 

Gelişmekte olan bir çok ülke, genellikle mevcut kıt kaynakları ile kendi kabuğundan çıkmaya çalışmakta ve buna bağlı olarak bir takım ekonomik, siyasi ve sosyal problemler yaşamaktadır. 
Bu problemler toplumun kendi iç dinamiğinden kaynaklanmakla birlikte, çoğu zaman mevcut yapının işleyişinden ortaya çıkmaktadır. 
Siyasi olarak kendilerine istikrarlı bir düzen kuramayan ya da kurdukları mevcut siyasi yapıyı, siyasi yapının gerektirdiği şartlara göre oluşturamayan bir çok ülke toplumsal çatışmalarla birlikte siyasi ve iktisadi zorlama ve tutarsızlıklarla karşı karşıya kalmaktadır. 

Özellikle az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde ortaya çıkan yukarıda kısaca değindiğimiz olumsuzluklar ne yazıktır ki, önüne geçilemeyen bir hastalık şekline gelmiştir. 

Bu hastalık Türkiye de de sürekli olarak hissedilmekte ve yaşanmaktadır. Bu olumsuzluklardan birisi olarak ifade edilen yozlaşma, sadece kendi alanı ile kalmamakta, ayrıca diğer alanlara da sirayet etmektedir. 

Temellerini tanzimat dönemine bağlayabileceğimiz Türkiye deki yönetim sistemi günümüzde siyasi yapının kendi içerisindeki tutarsızlıkları sonucu bazı 
alanlarda işlerliğini kaybetmeye başlamıştır. İşlerliğini bazı alanlarda kaybetmeye başlayan siyasi yapı sonucu toplumda ve bürokraside bir takım kanuni olmayan değerler kendini kabul ettirmeye başlamıştır. 

Günümüz medyasında da sürekli olarak güncel konulardan biri haline gelen siyasal yozlaşma ve bunun bir uzantısı olan rüşvet ve bu olgunun ekonomi üzerinde ortaya çıkardığı etkiler bu çalışmada irdelenmeye çaJışılacaktır. 

• Arş Gör. Cumhuriyet Universitesi İİBF Iktisat Bölümü. 
  Orhan ÇOBAN 



II. Siyasal Yozlaşma 


A. Sİyasal Yozlaşmanın Tanımı Ve Temel Nitelikleri 

Özellikle siyaset bilimcilerin çalışma alanlarına giren İngilizcede "Corruption", Almancada " Korruption " olarak ifade edilen siyasal yozlaşma kavramı, çoğunlukla rüşvet ve yolsuzluk ile aynı anlamda kullanılmaktadır. 


İnsanların toplumsal yaşama geçmeleri ile birlikte yönetim, sağlık, eğitim gibi kavramlar ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu kavramların toplumlar tarafından benimsenmeye başlanması, toplum içerisinde yeni yapılanmaların gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. 

Genel görüş, toplumların oluşması ile birlikte siyasal yozlaşmanın da bu oluşum içerisinde ortaya çıkacağıdır. Çünkü ekonomideki temel varsayımlardan birisi olan rasyonel insan tiplemesinde, kendi faydasını sürekli olarak maksimize etmeye çalışacak insan tipini göz önüne aldığımız zaman, sürekli olarak kendi çıkarını ön plana çıkaran ve kendi yetkisini fırsatını bulduğu anda kendi çıkarları için kullanan bir insan ve bu insanların oluşturduğu bir toplumsal yapı ortaya çıkacaktır. Ayrıca henüz siyasi , sosyal, ekonomik ve hukuki yapılarını ve kurumlarını oluşturamayan ülkelerde bu süreç daha hızlı ve daha etkin işleyecektir. 


Bu açıklamalarımız ışığında siyasi karar alma mekanizması içerisinde görevalan insanların, (seçmen, siyasetçi, bürokrat, baskı ve çıkar grupları v.b.) kendi faydalarını ön plana çıkararak ve toplumdaki mevcut yapının (ekonomik, siyasi, hukuki, dini, kültürel) aksaklıkların dan faydalanarak gerçek durumu ihlal edici davranışlarının tamamını siyasal yozlaşma olarak tanımlayabiliriz. 


Siyasal yozlaşma, her ne kadar rüşvet ve yozlaşma ile genelde aynı anlamda kullanılan bir kavram olmasına karşın, içerik olarak bu kavramlardan daha geniş olup bu kavramları da ihtiva etmektedir. Siyasal yozlaşmanın türlerini incelemeden önce bu kavramın temel niteliklerini ortaya koymakta fayda vardır. 
Siyasal yozlaşmanın temel nitelikleri şunlardır (Aktan, 1992: 22); 

• Siyasal yozlaşma, siyasi süreçte ortaya çıkmaktadır. Siyasi süreç, devletin karar alma mekanizmasının cereyan ettiği yapıdır. 
• Siyasal yozlaşma, siyasi süreçte rol alan kimselerin (siyasetçiler, bürokratlar, baskı ve çıkar grupları, seçmenler) birbirleriyle olan ilişkilerinde, daha doğru 
bir ifadeyle " Siyasal Mübadele " içerisinde ortaya çıkmaktadır. 
• Siyasal yozlaşma ile karar verme yetkisine sahip olan kimseler sahip oldukları kamusal yetki ve gücü, mevcut norm ve ahlak kurallarına aykırı olarak 
kullanmaktadırlar. 
• Yetki ve gücü kötüye kullanan kamu görevlileri, kendilerine ve/veya yakınlarına bir ayni veya nakdi fayda sağlamaktadırlar. Siyasal yozlaşma " Kamu zararına özel çıkar sağlama" eylem ve davranışını içerir. 
• Siyasal yozlaşma genellikle gizlidir. Ancak hoşgörü ile karşılandığı ortam ve durumlarda bu gizlilik ortadan kalkmakta, gizliliğin ortaya çıkarılması riski, siyasal yozlaşmanın piyasasına ve dolayısıyla fiyatlara yansımaktadır. 
• Siyasal yozlaşma zaman içerisinde toplumun bütün kesimlerine yayılma özelliğine sahiptir. Ekonomik yozlaşma, akademik yozlaşma gibi kavramlar kuralların ve kurumların iyi oluşturulmamasından kaynaklanır. 
• Siyasal yozlaşma ile demokratik olarak ifade edilen kurumlar zaman içerisinde işlerliğini kaybeder ve bunun yerine "Baskı ve çıkar grupları demokrasisi" olarak ifade edilen " Plütokrasi " kavramı geçer. 
• Siyasal yozlaşmanın hakim olduğu devlet düzeni monarşi, oligarşi veya demokrasi olabilir. Kısaca, tüm mevcut yönetim sistemlerinde insan unsuru ön plana çıktığı için siyasal yozlaşma değişik boyutlarda ve türlerde vardır. Siyasal yozlaşmanın hakim olduğu devlet düzeni Kleptokrasi olarak adlandırılmaktadır. 

Tüm bu nitelikler siyasal yozlaşma kavramının ne kadar geniş bir çerçeve içerisinde ele alınabileceğini bize işaret etmektedir. 

Siyasal yozlaşmanın önemli bir diğer özelliği sosyo - ekonomik yapı ile yakın ilişki içerisinde bulunmasıdır. Sosyo - ekonomik yapıdaki değişme ve gelişme, başka bir ifade ile modernleşme ile siyasal yozlaşmanın toplum içerisinde artmasının temel nedenleri şu şekilde özetlenebilir (Şaylan, 1975: 85); 

-Modernleşme kavramı toplum içerisinde sürekli olarak yeni kaynakların ve imkanların ortaya çıkarılması ile eş anlamlı olarak kullanılmaktadır. 
Toplum içerisinde bir takım çıkar çevreleri bu kaynak ve imkanları kendi güçlerine dayanarak elde etmeye çahşırlar. Bu çabalar sonucu siyasal yozlaşma 
hız kazanır. 

-Modernleşme kavramının toplumlarda benimsenmeye ve yaşanmaya başlanılması ile birlikte bürokrasi kavramı da yerleşmeye başlamıştır 
(Heper, 1973: 36-48). Bu değişimin bir sonucu olarak toplumun sınıfları arasında zıtlaşmalar hatta çatışmalar meydana gelmektedir. Bu çatışmalar doğrultusunda bazı kesimler kaynak ve fırsatları kendi çıkarları için kullanmayı meşrulaştırabilmek tedirler. 

-Modernleşme ile birlikte toplum yapısında olduğu kadar, siyasi kurumlarda da değişmelerin olması kaçınılmazdır. Bu sürece bağlı alarak siyasi kural ve kurumlar da değişmekte ve sistem içerisinde yeri doldurulamayacak boşluklar meydana gelmektedir. Bu gelişmelerin bir sonucu olarak ortaya çıkan bu boşluklar bazı kesimler için ( Özellikle de siyasi karar alma sürecindeki ler) fırsat ortamını meydana getirmektedir. 



III. Siyasal Yozlaşma Nedenleri 

A. Devletlerin Yapısından Meydana Gelen Nedenler 


1. Devletin Ekonomi ve Sosyal Düzen İçerisindeki Ağırlığının Artması ,

Günümüzde özellikle kapitalizm sisteminin hakim olduğu ekonomilerde devlet, refah devleti çerçevesinde sürekli olarak vatandaşlarının hayat seviyesine, diğer bir ifade ile yaşam standartlarını artırmak için sosyal, siyasi ve ekonomik hayata katılmaktadır. 
Bu durumun bir sonucu olarak devletin yu kanda saymış olduğumuz faal iyetler içerisindeki payı sürekii olarak artmaktadır. Çağdaş devlet düzeni olarak isimlendirilen refah devleti fikri bir taraftan siyasi iktidarın ekonomiye, buna bağlı olarak piyasa mekanizmasının işlemesine müdahalesini artırırken, diğer taraftan da devlet bütçesinin açık vermesine, devlet borçlarının artmasına ve siyasi iktidarın para basma aracına daha sıklıkla başvurmasına neden olınaktadtr (Savaş, 1994: 10). 

Ayrıca kamusal hizmetlerin miktarının ve çeşitlerinin siyasi yollardan tespit edilmesi kaynakların harekete geçirilmesinde zaman kaybına neden olmakta ve bu zaman kaybına bağlı olarak talep miktarında artış, arz edilen miktarda ise bir azalış ortaya çıkmaktadır. Ekonomide üretici rantı olarak ifade edilen bu arz-talep dengesizliğinden ortaya çıkan fark, kamu mallarını kullanıcılara aktaran kişilerin veya çevresindeki insanların eline geçmektedir (BulutoğIlı, 1981: 35). 

Özellikle denetimlerin yetersiz olduğu ülkelerde bu durumlarla çoğu kez karşılaşılmaktadır. 


2. Statükoculuk 

Kamu yönetiminde yöneticilerin icraatları genellikle yönetilenlere aksettirilme meye çalışılır. Yönetenleri yönetilenler tarafından denetleme mekanizmasının bulunduğu demokrasi ile yönetilen ülkelerde, eğer kurumlar çok iyi işletilebiliyorsa, yolsuzluk olgusunun azaltılmasının mümkün olduğu ortaya çıkmıştır. 

Özellikle Batılı gelişmiş ve kurumlaşmalarını hemen-hemen tamamlamış ülkelerde siyasal yozlaşma kavramının çok az telaffuz edilmesi bunun en çarpıcı örneğidir. 

Özellikle Türkiyeyi de içine dahil edebileceğimiz gelişmekte olan veya az gelişmiş ülkelerde sürekli olarak toplumda bir siyasal yozlaşmanın olduğu ve özellikle bu 
durumun bürokrasi kesiminde yoğunluk kazandığı iddia edilmekte ve yaşanan olaylar bu iddiaları haklı çıkarmaktadır. 

İzmit Ticaret Odası tarafından 1000 kişi üzerinde yapılan bir araştırmada bürokrasi alanında işlerini yaptırmak isteyen insanların % 66 sı işlerini yaptırmada yasa dışı uygulamalara maruz kaldıklarını ve yine % 47.1 i ise yasal bedelin dışında bedel ödediklerini ifade etmişlerdir (İTO, 1997: 10 ). 

Bazı alanlarda kamu yönetimi kararlarının gizliliği bir tarafa bırakılırsa, bürokrasinin genel olarak dışa kapalı olması ve statükocu bir yapı içerisinde çalışması siyasal yozlaşmayı ortaya çıkaran en Önem li nedenlerden birisidir. Yönetimde gizlilik ve dışa kapalılık olarak ifade edilen statükoculuk, kurumlar içindeki yolsuzlukların saklanmasına ortam hazırlamakta ve vatandaşı bürokrasi karşısında savunmasız ve güçsüz hale getirmektedir (Eryılmaz, 1994: 44). 

Gizlilik perdesi arkasındaki kamu görevlileri kendi faydalarını artırma imkanı sağlayan yetkilerinden dolayı statülerinin değişmemesi için her türlü yola başvurmaktadırlar. Dolayısıyla bu şekildeki bir düşünce şekli kamu yönetiminde ortaya çıkan bozuklukların düzeltilmesine engel olmaktadır. 


3. Merkezden Yönetim 


Bir takım yetkilerin yerel yönetimlere bırakılmadığı merkezden yönetimin hakim olduğu ülkelerde yolsuzluk olaylarının oluşması için daha kolay ortamlar meydana gelmektedir. Konuya bu açıdan yaklaşıldığı zaman merkezden yönetimin yolsuzluğun nedenlerinden birisi olduğunu söyleyebiliriz. 

Bürokrasi modelleri hem Weber hem de Weberden sonraki bilim adamları tarafından incelenmiş ve bu modellerin az gelişmiş ülkelerde yetersiz kaldıkları ileri sürülmüştür (Berkman, 1975 a: 1-23). Kamu yönetiminin bürokrasinin artmasına eğilimli bir yapısının olması ve bu alanda alınacak kararların sürekli olarak büyük sorumluluklar üstlenilmesi zorunluluğunu ortaya çıkarması, buralarda çalışan insanları alınacak kararlarda sorumluluk almamaya teşvik etmektedir. Bu durum hem yapılması gereken işlerin geç yapılmasına 
hem de insan unsurunun daha fazla ön plana çıkmasına sebebiyet vermektedir. Böyle olunca da kurumlar içerisinde bürokrasi artmakta ve Leibensteinin ortaya attığı X-etkinsizliği teorisi işlemeye başlamaktadır (1). 

B. İşlemsel Nedenler 

1. Sorumluluktan Kaçma 

Devletin yapısından kaynaklanan nedenler içerisinde göstermiş olduğumuz sorumluluktan kaçma kavramı özellikle aşırı yetkilerle donatılmış ve bu yetkilere bağlı olarak bir çok görev verilmiş olan merkezden yönetimin hakim olduğu ülkelerde, kamu kurumlarında çalışan memurlar mümkün olduğunca sorumluluk altına girebilecekleri işlerden kaçınmaktadırlar. Kurumsal yapılarını oluşturamamış ülkelerde sorumluluk sınırlarının da çok iyi belirlenememiş olması yetki karmaşasını da ortaya çıkarmaktadır. 

Bürokraside görülen karmaşıklığı açıklamak üzere bir çok çalışmalar yapılmıştır (March ve Simon, 1973: 139-149). Bürokrasinin belirli bir noktadan sonra tıkanmasının en önemli nedenlerinden bir tanesi de siyasi iktidarlardır. 

Çünkü politikacılar genellikle bürokrasiyi kendi çıkarlarına göre yönlendirmeyi istemelerinden dolayı, bürokrasinin sınırları dışına çıkılmakta ve bu durum kanun ve kural dışı faaliyetlerin yapılmasına zemin hazırlamaktadır. 

2. Siyasallaşma

 Kamu yönetimi siyasi iktidarların ieraatlarını oynadığı bir sahnedir. Burada yapılan faaliyetler aynı zamanda siyasi iktidarların performansının bir gösterge sidir. Siyasi iktidarlar amaçlarını ve politikalarını yürütmek ve gerçekleştirmek amacıyla özellikle bürokrasi alanına hakim olmak için çalışırlar. 
Bu uğraşlar sonucu kamu yönetimi zaman içerisinde siyasileşme süreci içerisine girer. Kamu yönetiminin siyasileşmesi alınacak kararları da siyasi nitelikte kararlar haline getirerek siyaseti en ön plana çıkarır. 

Bu durum kamuda yapılacak çalışmaları özünden farklılaştırarak mevcut siyasi iktidarın hedefleri doğrultusunda bir politika oluşumuna neden olur. 

Siyasileşmiş bir kamu yönetimi karar alınma aşamasında da siyasi düşünceleri ön plana çıkaracağından toplumun genel menfaatlerinden ziyade kişilerin ve siyasi partinin çıkarları temel hedef olarak belirlenecektir. Bu olgu yukarıda değinmiş olduğumuz kayırmacılık kavramı dikkate alındığında, bu yozlaşma şeklinin ortaya çıkmasının temel nedeni olarak gösterilebilir. Ayrıca siyasi kayırmacılık, partizanlık ve politik yandaşlık olarak da adlandırılan siyasileşmenin bu değişik görüntülerini birbirinden ayırmak oldukça zordur (Eryılmaz, 1992: 22-27). 

3. Özel Çıkar Sağlama Çabası 

Daha önce de belirtmiş olduğumuz gibi, genelde iktisat ile uğraşan bilim adamlarının insan davranışlarını tanımlamada sürekli olarak kafalarında " Homo-Economicus " kavramı vardır. 

Bu kavramdan yola çıktığımız zaman sürekli olarak hayat mücadelesinde kendi çıkarını ön plana çıkaran ve her ne şartta olursa olsun kendi faydasını maksimize etmeye çalışan bir insan tipi ortaya çıkacaktır. 


Ülke yönetimlerinde insan unsurunun ön planda tutulduğu yönetim şekilleri çoğunlukta olduğu için, yönetimlerde insan istismarlarının görülmesi kaçınılmaz 
olacaktır. Özellikle kamu kurum ve kuruluşlarında yetkiyi elinde bulunduran kişi ve ya gruplar, kendi amaçlarına ulaşabilmek için her fırsatta ellerindeki yetkiyi 
kullanabileceklerdir. Ayrıca etkin bir denetim mekanizmasının olmaması bu süreci hızlandıracaktır. 


Uygulamalara baktığımızda iktidara gelen siyasi partilerin oy potansiyellerinin fazla olduğu bölgelere daha fazla yatırım yapmaları bunun en iyi göstergesidir. 
Siyasi partiler oy tarlalarının verimini düşünmemek için buralara gelir ve sermaye transferleri ve rantları artırıcı yatırımlar yapmaktadırlar. 
Siyasi karar alma ve uygulama sürecinde ortaya çıkan özel çıkar sağlama çabaları, sistemin mevcut problemleriyle birleştirildiğinde siyasal ve yönetsel yozlaşmanın önemli bir nedeni olmaktadır (TÜGİAD, 1997: 12). 

C. Özel Nedenler 


1. Toplumsal Değişim 

Sanayi devrimi ile ortaya çıkan toplumsal değişim sonucu devletin ekonomin in yanı sıra sosyal alanlarda da görevlerini artırması gerektiği tartışmaları başlamış 
ve bu tartışmaların sonucu olarak " Refah Devleti " kavramı ağırlık kazanmıştı
Bu nedenle siyasi kaygıları ön plana çıktığı az gelişmiş ülkelerde hükumetler, ekonomi içerisindeki ağırlıklarını artırma yönünde çalışmalara başlamışlardır. 

Kendi kurumsal yapılarını oluşturan ve işleten özellikle Batılı ülkeler, bu gelişmelerden fazla zarar görmemişlerdir Fakat özellikle 1940 lı yıllardan sonra bağımsızlıklarını kazanan ve kendi kurumsal yapılarını farklı toplumların kurumsal yapılarına göre oluştu onaya çalışan İslam Ülkelerinde, bu sisteme intibak süresi oldukça uzamış ve henüz başarılamamıştır. Özellikle İslam Ülkelerinde siyasal yozlaşma olaylarına çok rastlanmasının en önemli nedeni budur. Yapılan araştıonalarda görülmüştür ki, merkezden yönetimin hakim olduğu ülkelerde rüşvetin seviyesi daha yüksektir (2). 

2. Memur Maaşlarının Yetersizl iği 


Bürokrasinin en önemli özelliklerinden ikisi yasalarla belirlenmiş yetki alanının olması ve tarafsızlığıdır. Bu ilkelere uyum, bürokrasinin etkin ve verimli şekilde işleyebilmesi için kaçınılmaz zorunluluktur. Bu işlerliği sağlayabilmek için bu işlerliği sağlayacak insanın yaşam şartları içerisinde maddi olarak yetersiz kalmaması gerekir Maddi açıdan yetersiz bir insanı kendi işine konsantre etmek oldukça zordur. 

Yüksek enflasyonun hüküm sürdüğü ve buna uyum sağlayamayan memur maaşlarının sonucu olarak memurlar farklı alanlarda yaşam mücadelelerini sürdürmektedirler. 
Memurun yasal olarak başka işte çalışması mümkün değildir. Adaletsiz ücret sistemleri özellikle az gelişmiş ülkelerin temel problemlerinden birisidir 
( Van Rijckegmen and Weder, 1997: 11 I). Günümüzde kendi işi dışında farklı işlerle meşgulolana memurlara sıklıkla rastlamaktayız. 

Maaş olarak geçimini sağlayamayacak durumda olan memurlar yolsuzluk oluşumu için bir zemin oluşturmaktadırlar. Bu nedenle yetersiz memur maaşları rüşvetin oluşumu için bir neden olarak sayılabilir. 


3. Bölüşüm Adaletsizliği ve Ekonomik Krizler 

Yolsuzluk olayları genellikle denetim mekanizmalarının yetersiz kaldığı ve toplumda önemli krizlerin baş gösterdiği zamanlarda ortaya çıkmaktadır. 
Özellikle ekonomik krizler bu davranışların oluşumunu körüklemektedir. Bu görüş istatistik i olarak kanıtlanamaması na rağmen, toplum tarafından kabul edilmektedir. 
Her suç gibi sosyal bir olay olan yolsuzluk, sosyal düzenin bozulduğu zamanlara iyice su yüzüne çıkmaktadır ( Mumcu, 1985: 52). 

Ayrıca gelir ve servet dağılımındaki adaletsizlikler ve yüksek enflasyon gibi nedenler, spekülatif amaçlı davranışları artırmakta ve çeşitli türlerde siyasal 
yozlaşmalara neden olmaktadır. 


IV. Siyasal Yozlaşma Türleri ,



Yozlaşmayı veya yolsuzluğu önlemede en önemli yöntem türlerini ve yaptırımlarının tespit edilmesi ve yaptırımların yolsuzluk ih6malini azaltmaya yönelik olarak belirlenmesidir. Bu temel düşünceden hareketle hemen hemen tüm ülkelerde yozlaşma, özellikle de rüşvet ve zimmet ceza yasalarıyla düzenlenmiştir. 
Bunlardan bazıları şunlardır (Berkman, 1998: 3665); Arjantin (md. 256-259), Belçika (md. 246-262}, Almanya (md. 331-334, 359), Fiji 
(md. 410-413), Dominik Cumhuriyeti (md. 177-256), Fransa (md. 174-183), 

Hollanda (md. 84, 177-178, 328, 362, 364), 
İran (md. 141-143, 146-147, 152 153,157), 
İsviçre (md. 314-317), 
İtalya (md. 317-322) ve 
Venezuella (md. 198 203). 

Türkiye deki Düzenlemeler ise aşağıdaki gibidir. 

A. Rüşvet 

Rüşvet kavramı kamu görevlilerinin kamusal mal ve hizmetlerin arz edilmesinde görev ve yetkilerini kötüye kullanarak, ilgili kişi veya kurumlara farklı işlem yaparak para veya diğer şekillerde çıkar sağlamayı ifade etmektedir. 
Görev ve yetkinin kullanımı çeşitli şekillerde ortaya çıkabilmektedir.Bu konuda ayrıntılı bilgi ilerleyen bölümlerde verilecektir. 

B. Zimmete Para Geçirme ve İhtilas 

Siyasal yozlaşma türlerinden biri olarak sayılabilecek kavramlardan bir tanesi de zimmete para geçirme ve ihtilastır. 
Bu yozlaşma şekli de aynen rüşvette olduğu gibi karar alma yetkisini elinde bulunduran kişilerin görev ve yetkilerini kötüye kullanmaları sonucu ortaya çıkmaktadır. 
  Zimmet genel olarak Devlet İdaresi Aleyhinde İşlenen Suçlar başlığı altında TCKnun 202-208. Maddeleri arasında düzenlenmiştir. 
Buna göre " Kendisine tevdi olunan veya vazifesi dolayısıyla muhafaza, murakabe veya mesüliyeti altında bulunan para veya para hükmündeki evrak ve senetleri veya sair malları zimmetine geçiren veya mal edinen memura beş seneden on seneye kadar hapis cezası verilir ve hasıl olan zarar kendisine ödettirilir. Zarar hafif ise ceza bir sene ağır hapisten başlar. 
Eğer vaki olan zarar muhakeme edilmezden evvel fail tarafından tamamıyla ödenmiş olursa ceza yarısına kadar indirilir ve eğer hüküm verilmezden evvel tamamıyla ödenirse cezanın üçte bir miktarı indirilir( Ağır ceza )". 

Kanun maddesinden de anlaşılacağı üzere, zimmete para geçirme ve ihtilas kamu görevlilerinin para veya mal niteliği taşıyan kamusal bir kaynağı veya evrak. yasalara aykırı bir şekilde kişisel kullanımı için harcaması veya kullanmasıdır. 

Bu genel açıklamalar doğrultusunda bakıldığında bu yozlaşma türü ile hırsızlık arasında bir çok paralelliklerin bulunduğu görülmektedir. 


C. Haraç veya İrtikap 

Bu yozlaşma türünde asıl olan elinde yetkiyi bulunduran kamu görevlisinin ilgili kişiden işini yapmak için bir bedel istemesidir. Diğer bir ifadeyle bir memurun yapması gereken bir işlemi yapmak için yasalolmayan bir ödeme talebinde bulunmasıdır. Bu yozlaşma oluşumu kamu görevlisinden kaynaklanmaktadır (Berkman, t.y.: 24). 

Bu yozlaşmanın yasal çerçevesi de yine TeKnun 209. maddesinde düzenlenmiştir. 

Genel içeriğine bakıldığında rüşvet ile haraç veya irtikap arasında çok önemli farklılıkların olmadığı görülmektedir. Örneğin elinde yetki gücünü bulunduran bir kamu görevlisinin yapması gerekli olan bir işlemden dolayı almış olduğu kanun dışı paranın rüşvet mi yoksa irtikap olduğunu tespit etmek bir hayli güçtür. Fakat bu iki kavram arasında çok kolay ayrımların yapılabileceği durumlar da vardır. 

Kısaca sonuç olarak bir memurun yapması gereken bir işlemi yapmak için fIgili kimselerden kanun dışı para istemesi irtikap olarak ifade edilmektedir. 

D. Kayırmacılık 


İngilizce karşılığı " Nepotizm " olan kayırmacılık, bizim toplumumuzda genellikle " Torpil " şeklinde kullanılmakta ve en çok görülen siyasal yozlaşma türü olarak 
karşılaşılmaktadır. 


Kayırmacılık, 
Adam kayırmacılığı, 
Siyasi kayırmacılık, 
Hizmet kayırmacılığı ve 
Gönül yapma şekillerinde ortaya çıkmaktadır (TÜGİAD, 1997: 17-19). 

Bu yozlaşma türünde özellikle kamuda görev alacak kişilerin istihdamında beceri, kabiliyet, başarı ve eğitim düzeyi gibi kriterlere fazla dikkat edilmeksizin siyasetçi veya bürokratların yakın çevresindeki insanların istihdam edilmesidir. Kayırmacılık kavramı toplumlarda yukarıda da değindiğimiz gibi farklı şekillerde ortaya çıkmaktadır. 
Akrabalık ilişkisiyle bağlantılı olarak ortaya çıkan yozlaşma şekline " Nepotizm" denirken, arkadaşlık dostluk şeklinde ortaya çıkanı na ise " Kronizm " denmektedir. 
Özellikle kurumsal yapıları tam olarak oluşturulamamış ülkelerin en önemli sosyal problemlerinden birisi olan kayırmacılık hem kabiliyetli insanların 
idealistlikleri ni ortadan kaldırmakta hem de kamu görevlerinin çeşitli kademelerinde daha az eğitimli veya kabiliyetli insanların İstihdam edilmesine neden olmaktadır. 


Kayırmacılığın toplumlar açısından en tehlikeli tarafı, bu faaliyeti yapan kamu görevlilerinin toplum içerisinde zamanla itibar gören, takdir edilen insanlar haline gelmesidir (Berkman, ty.: 26). Örneğin, Türkiye de TBMM de normal prosedüre bağlı olarak yapılması gereken işlerini yaptıramayan veya yapılmaması gerekli olan işlerini yaptırmak için her gün binlerce insanın 
milletvekillerinin yanına gelmeleri bu durumu açıklamak için yeterli olacağı düşüncesindeyim. 

E. Lobijilik ,

Siyasi karar alma sürecine etki eden baskı ve çıkar grupları; seçmenler, muhalefet partileri, bürokraside görev alanlar, şirket ve holdingler, işçi ve işveren sendikaları, ticaret ve sanayi odaları, v.b., lobicilik faaliyetleri sonucu kamu otoriteleri tarafından adaletli ve etkili kararlar alınmasına engel olurlar. Lobicilik genel olarak iki şekilde ortaya çıkmaktadır. 

Bunlar şunlardır; (Aktan, 1992: 33-34); 

-Seçim öncesinde bir siyasi partiye faaliyetlerini daha iyi yapabilmesi için parasal veya diğer şekillerde yardımda bulunurlar. "Seçim Kampanyası Finansmanı" 
olarak adlandırılan bu birinci yöntemde; baskı ve çıkar grupları seçim sonrası destek vermiş oldukları partinin siyasal gücü eline geçirmesi halinde karar alma süreçlerinde etkili olmakta ve belirli bir Rant elde etmektedirler. Bu konuya ileride ekonomi başlığı altında daha ayrıntılı olarak değineceğiz. 

-Baskı ve çıkar grupları seçimlerden sonra seçilen bazı milletvekillerinin kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmesini sağlamaya çalışırlar. 
Bu şekildeki bir Lobicilik faaliyetinde milletvekili veya bürokratların özel kişi veya kurumlar açısından bir tür " Gezgincilik " yaparak diğer milletvekilleri ve bürokratları etkilenmesi söz konusudur. Bu şekildeki faaliyetlere katılan milletvekilleri veya bürokratların genellikle temel düşünceleri diğer seçimlerde veya yönetim değişmelerinde milletvekili olamama veyahut da görev alamama endişesidir. 

F. Rant Kollama 

Asıl itibariyle rant kollamada lobicilik faaliyeti ile paralel gelişme sonuçları gösteren bir yozlaşma türüdür. Fakat rant kollama faaliyeti genellikle kamu otoriteleri tarafından ortaya çıkarılan ekonomik transferleri ( Örneğin, İhaleler gibi ) elde etmek için girişilen faaliyetlerdir. Burada rant kavramı gerçek rant ve suni rant olarak ayrılabilir. 
Gerçek rant ekonomide arz ve talep arasında ortaya çıkan dengesizlik durumlarında, sunii rant ise bizzat devlet tarafından ortaya çıkarılan bir rant kollarından dır. 

Rant kollama kavramı ilk olarak Anne Kruger tarafından kullanılmıştır. 

Rant kollama kavramı da rüşvet kavramında olduğu gibi ekonomi ile çok yakından ilgili olduğu için bu konuya da ekonomik etkiler bölümünde değineceğiz. 


V. Siyasal Yozlaşmanın Ortaya Çıkış Şekilleri 


Siyasal yozlaşma genelde kamu otoritesinin karar alma aşamasında ortaya çıkmaktadır. Siyasi karar alma ve uygulama kurumları oluşturulamayan veya etkin çalışmayan ülkelerde ve Türkiye gibi yasama, yürütme ve yargı kurumlarının zaman içerisindeki değişmelere tam olarak uyum sağlayana maması gibi nedenlerden dolayı özellikle devletin üstlendiği görevler açısından bir çok problemler ortaya çıkmaktadır. 

Birbiriyle bağlantılı olan kamu kurumları arasındaki ilişkilerin zayıf olması ve suistimallere imkan verebilecek şekilde oluşturulmaları siyasal yozlaşmanın 
ortaya çıkmasının en doğal nedenlerinden biridir. Bununla birlikte genel olarak siyasal yozlaşma karar alma süreci içerisinde şu aşamalarda ortaya çıkmaktadır (Aktan, 1992: 49); 

-Seçim aşamasında ortaya çıkan yozlaşma, 
-Yasama aşamasında ortaya çıkan yozlaşma, 
-Yürütme aşamasında ortaya çıkan yozlaşma, 
-Yargı aşamasında ortaya çıkan yozlaşma. 

Yapılan araştırma sonuçlarına göre özellikle az gelişmiş ülkelerde siyasal yozlaşmanın genellikle karar verme aşamasında ortaya çıktığı görülmüştür (3). 
Bunun en önemli nedenleri olarak, az gelişmiş ülkelerin geleneksel yapılarından kurtulamama larını, yeni kurumsal yapıya uyum sağlayamamalarını ve idareci yeteneğine sahip insanların yetersizliğini gösterebiliriz. Siyasal yozlaşmanın ortaya çıkış şekilleri 


Tablo. 1 de görülmektedir. 

Tablo. 1: Siyasal Yozlaşmanın Ortaya Çıkış Şekilleri 



Siyasal Yozlaşma Türleri Siyasi Karar Alma Sürecinin İşleyiş Aşamaları  

                    Seçim       Yasama          Yürütme                   Yargı 
                                                   Alt Düzey  Üst Düzey 
Rüşvet              X              X              X                X                 X 
Yandaşlık                                          X                X                 X 
Patronaj                                                             X 
Adam Kayırmacılık  X                          X                X 
Hizmet Kayırmacılığı           X                                X 
Oy Satın Alma   X               X 
Lobicilik                            X                                X 
Rant Kollama    X               X                                X 
Vurgunculuk                                                        X 
Gönül Alma       X                              X                X 
Siyasi Dalavere X               X                                X 

-Kaynak: Aktan, 1992: 50. 

Tabloda rüşvetin siyasi karar alma sürecinin bütün aşamalarında ortaya çıktığı görülmektedir. Özellikle hukuk ve adalet hizmetlerinde tıkanmaların ortaya çıkması üst düzey yürütme ile ilgili alanlar da siyasal yozlaşma açısından önemli bir zemin oluşmaktadır (Özdemir, 1998: 36 29). Bu durumun en önemli nedeni olarak, insan unsurunun temel tercihlerde ön plana çıkmasını gösterebiliriz. 


2 Cİ BÖLÜMLE DEVAM EDECEKTİR


.....