ENERJİ GÜVENLİĞİNİN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ENERJİ GÜVENLİĞİNİN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Şubat 2017 Salı

ENERJİ GÜVENLİĞİ’NİN EKONOMİ POLİTİĞİ VE ULUSLARARASI ÇATIŞMALARA ETKİSİ BÖLÜM 4



ENERJİ GÜVENLİĞİ’NİN EKONOMİ POLİTİĞİ VE ULUSLARARASI ÇATIŞMALARA ETKİSİ BÖLÜM 4


2.4 Enerji Kaynaklarının ve Enerji Ticaret Yollarının Günümüz Çatısmalarına Etkisi 

İkinci Dünya Savası’nın ardından yasanan bölgesel çatısma alanlarının çoğunlukla günümüz dünyasında en fazla fosil yakıtlarının ticaretinin gerçeklestirildiği bölge olan Ortadoğu bölgesinde yoğunlastığı görülmektedir. Bu bölgelere sadece, nakil hatlarını kontrol eden stratejik yerlerin eklendiği söylenebilir. Daha önceki kısımlarda yer alan Harita 1 görüldüğü gibi petrol günümüzde petrol ve doğalgaz ticaretinin büyük bir kısmı bu gölgeden dünyaya yapılmaktadır. Buna karsılık asağıda yer alan ve dünyadaki mevcut çatısma 
alanlarını gösteren Harita 4 ile Harita 1 karsılastırıldığında bu iki güzergahın neredeyse birebir örtüstüğü görülmektedir. Buna göre dünyadaki enerji kaynaklarının bulunduğu ve ticaretinin yapıldığı yerler ile dünyadaki mevcut çatısma alanları arasında büyük paralellikler bulunduğu açıkça görülmektedir. Bir baska deyisle dünyada yasanan çatısmalarla enerji ticareti yapılan güzergâhları neredeyse birbiriyle örtüşmektedir. Bu nedenle mevcut çatısmaların sebeplerinin basında enerji paylasımı veya enerji kaynaklarından daha fazla pay elde etmek olduğunu söylemek mümkündür. 



Harita 1: Petrol ve Doğal gaz Önemli Ticaret Hareketleri 87 



Harita 3: Doğal gazın Dünyadaki Önemli Ticari Akış Hareketleri 88 



Harita 5: Dünyadaki Mevcut Çatışma Bölgeleri (Eylül 2014)89 


Enerji güvenliği kavramı altında deniz güvenliği konusunun önemli bir yeri vardır. Ayrıca tarih boyunca deniz yolları ve enerji kavramları gerek küresel düzeyde ve gerekse bölgesel düzeydeki ekonomik faaliyetlerinde merkezinde yer almıstır. Yeryüzünün %70’i denizlerle kaplıdır. Yaklasık 2,2 milyar insan dünya sahillerinin 100 km. içerisinde yasamaktadır. Birlesmis milletlere üye ülkelerin de %81’nin denize kıyısı bulunmaktadır. Dünya okyanus ve denizleri üzerinde küresel ticaretin yaklasık %90’lık bölümü gerçeklesmektedir. Deniz yollarıyla tasınan stratejik ürünlerden bir tanesi de petroldür. Küresel ölçekte doğal gazın yaklasık %95’i boru hatlarıyla tasınırken ham petrolün sadece %35’i boru hatlarıyla tasınmakta kalan %65’lik bölümü tasınmasında deniz yolları kullanılmaktadır.90 

Enerji güvenliği ve deniz güvenliği arasındaki iliskide ham petrolün yükleme ve bosaltma terminal limanları ile terminaller arasındaki deniz ulastırma rotalarının boğaz, geçit ve kanallar ile düğüm noktalarının emniyeti ve güvenliği kritik rol oynamaktadır. Günümüz deniz trafiğinde stratejik olarak kabul edilen ve herhangi bir nedenle kapanması halinde uluslararası enerji güvenliğine büyük zarar verecek potansiyele sahip altı tane düğüm noktası bulunmaktadır. Bu düğüm noktaları, Hürmüz Boğazı, Malakka Boğazı, Süveys Kanalı, Bab 
El Mendab Boğazı, Dstanbul-Çanakkale Boğazları ve Panama Kanalıdır. 

Ayrıca Uluslar arası Enerji Ajansı’nın verilerine göre dünyadaki bölgeler arasında enerji tüketimi konusunda çesitli farklılıkların olduğu görülmektedir. Asağıdaki grafikte özetlendiği gibi dünyadaki enerji üretimi ile tüketimi arasında bölgelere göre göreceli olarak orantısal bir zıtlık bulunmaktadır. Bu durum ister istemez enerji konusunda ülkeler arasında çatısma olasılıklarını da beraberinde getirmektedir. 

Gün geçtikçe artmakta olan global enerji ihtiyacının karsılanmasında, temel kaynaklar arasında yerlerini koruyacak olan petrol ve doğalgazı temini konusunda arz bölgeleri, tüketim bölgeleri, transit bölgeler daha büyük stratejik öneme sahip olacaklardır. Bugün için petrol arzında en yüksek önem seviyesine sahip Basra Körfezi’nin azalan global petrol rezervleri ile birlikte bundan 20 yıl sonra da jeopolitik önemini koruyacağı kuskusuzdur. Hazar, Sibirya ve Alaska bölgelerindeki yeni petrol sahalarının bulunmasına rağmen Ortadoğu bölgesi halen dünyadaki petrol rezervlerinin 2/3’ne sahiptir bu nedenle Ortadoğu bölgesi gelecekte de petrol konusunda dısa bağımlı olan ülkelerin mücadele sahası olmaya devam edecektir ve halihazırda global petrol arzının %50’sini karsılayan Körfez ülkeleri artan enerji talebi ve global petrol rezervlerin azalmasıyla 2025 yılında global petrol arzının %75’ni karsılar duruma gelecektir.91 



Grafik 5: Dünyada Üretilen ve Tüketilen Enerji’nin Bölgelere Göre Dağılımı92 


Diğer taraftan önümüzdeki dönemde enerji tüketiminin Atlantik havzasından Asya Pasifik bölgesine doğru kayacağı görülmektedir. Bunun gerçeklesmesi durumunda dünyadaki enerji dağılımının ve enerji ticareti kanallarının değiseceği görülmektedir. Asağıdaki haritada görüldüğü gibi 2035 yılında enerjide talep artısının batı ülkelerinden Çin, Hindistan gibi yükselen ekonomilerine kayacağı beklenmektedir. Bu durum hiç kuskusuz enerji kaynaklı çatısmaları arttıracak niteliktedir. 



Harita 5: 2035 Yılı Öncelikli Enerji Talebi Öngörüsü 93 

Sonuç 

Fosil yakıtlar (kömür, petrol ve doğalaz) ticari değer tasımaya basladığından itibaren yasanan ekonomik ve politik çatısmaların temel kaynağı haline gelmistir. Bugün gelismis ülke olarak gösterilen ülkelerin birçoğu bu kalkınmıslıklarını enerji bölgelerine yaptıkları müdahalelere veya bu bölgelerden sorunsuz ve ucuza temin ettikleri enerji kaynaklarına borçludurlar. Tarihsel süreç incelendiğinde büyük yıkımlara sebep olan çatısmaların büyük çoğunluğunun enerji kaynaklarına ulasım ve arz güvenliğinin sağlanması için yapıldığı 
görülmektedir. 

Ancak bazı çatısmalarda nedenler öyle iyi gizlenmistir ki enerji politik sebeplere ulasmak oldukça zorlasmıstır. Örneğin 1. ve 2. Dünya Savaslarının asıl sebebi (basta kömür ve petrol olmak üzere) enerji politiktir. Bunun dısında yasanan yerel çatısmalar, diplomatik baskılar, mikro milliyetçi ayrılıkçı hareketler ve bölücü terör olayları ya enerjinin üretildiği yerlerde ya da enerji nakil hatlarının hemen yakınında bulunan yerlerde yasanmıs olması tesadüf sayılmamalıdır. Bu varsayım ülkelerin enerji nakil hattı üzerinde bulunmasına veya enerji kaynağı olup olmadığına ve kaynağa komsu bulunup bulunmadığına göre dıs baskı ve müdahalelere maruz kalıp kalmayacağı hakkında bazı ipuçları verebilmekte dir.94 

Enerji güvenliğine politik açıdan baktığımızda, enerjide dısa bağımlı olan ülkelerin özellikle dıs politika ve enerji politikalarının arasında bağlar bulunduğuna görmek mümkündür. Bundan dolayı enerjide dısarıya bağımlı ülkelerin dıs politikalarında kimi zaman yeteri kadar aktif olamadıklarını görülmektedir. Özellikle bazı enerji üreticilerinin enerjiyi bir dıs politika aracı olarak kullanmaya baslamaları kimi zaman bağımlı ülkelerin ulusal egemenliklerini tehdide kadar gitmektedir. 

Enerji güvenliğine ekonomik açıdan baktığımızda ise, özellikle sanayisi gelismis veya gelismekte aynı zamanda da enerjideki dısa bağımlılık problemini çözememis ülkeler büyük sıkıntılarla karsılasma ihtimallerine sahiplerdir. Bu tarz ülkeler yasanabilecek bölgesel veya küresel enerji krizlerinden ciddi sekilde yaralar alabilirler. Örneğin bir yandan dıs enerjiye bağımlı sanayilerinde yasanabilecek aksamalar direkt olarak ülke ekonomisine ve ülke içi enflasyona etki edebilir. Bunun yanı sıra, bağımlı devletler uluslararası enerji piyasalarını 
domine edemediklerinden yasanabilecek olası fiyat hareketliliklerinden de ciddi anlamda zararlar görebilirler. Bu tarz fiyat hareketlilikleri enerji ithalatının yüksek yüzdelere sahip olduğu ülkelerde ithalat ihracat dengelerini bozarak uzun vade de etkisi kuvvetli dıs ticaret açıklıklarına sebep olabilir. 

Bu nedenle Enerjinin ekonomi politik açıdan önemi dünyadaki fosil yakıtlar bittikten sonra da artarak devam edeceğini söylemek mümkündür. Çünkü gelecekte ülkelerin ekonomik sistemlerinin büyümesi ve muhafaza edilmesi yine enerji tedariki ile mümkün olacağından enerji dünya üzerinde ekonomik ve politik olarak varlığının sürdürecektir. 

Günümüzde enerji kaynakları açısından yasanan yoğun rekabet, enerji kaynaklarının yetersizliği ve tükenmekte olan fosil kaynaklara sağlıklı alternatiflerin gelistirilememesi tüm ülkeleri derinden etkilemektedir. Çünkü Petrol ve doğalgaz kaynaklarının kısıtlı kullanım sürelerinin olması ve söz konusu kaynakların dünya üzerindeki dengesiz dağılımı, küresel politikaların belirlenmesinde enerji arz güvenliğinin basrolde olmasına neden olmaktadır. 

1973 petrol krizi ve 2005–2006 doğal gaz krizi, enerji güvenliğini bir kavram olarak hayatımıza yerlestirmeye baslamıstır. Ama bu, sadece enerji güvenliğinin arz güvenliği boyutunu kapsayan ve korkulara cevap bulmaya çalısan bir baslangıç olarak değerlendirmek mümkündür. Asıl sorun, yüksek talebin devam etmesi durumunda arzın ne kadar yetip yetmeyeceği ve arzın üzerindeki fiyat baskısının, küresel ekonomik büyümeyi ne kadar etkileyip etkilemeyeceğidir. Elbette hiçbir devlet, diğer devletin ekonomik büyümesine katkı sağlamak için kendi büyümesinden fedakârlıkta bulunmayacaktır. Ama küresel ekonomik büyümenin yavaslaması ve durgunluğa girmesi, her devleti bir biçimde etkileyecektir. Bu yüzden enerji güvenliği, herkesin sorumluluğu olan yeni bir anlayısı gerektirmektedir. Özellikle enerji tüketimleri yüksek olan gelismis ülkelerde fosil kaynakların kısıtlı olması, buna karsılık az gelismis ya da gelismekte olan ülkelerdeki kaynak yoğunluğu enerji alanında geçmiste olduğu gibi günümüzde ve gelecekte de yeni mücadelelere neden olabilecek 
potansiyele sahiptir. 

Bu noktada enerji jeopolitiğinin, enerji politikaları ve enerji güvenliği kavramları üzerinde bu kadar çok etkin olmasının en önemli nedeni günümüzdeki enerji paradigmasının merkezinde fosil enerji kaynaklarının bulunmasıdır. Fosil enerji kaynaklarından özellikle petrol ve doğal gazın üretim ve tüketim blokları arasında asimetrik dağılım göstermesi de bir diğer önemli faktördür. Özellikle petrol ve doğalgaz gibi fosil yakıtlara olan talebin giderek artması sonucu yeni jeopolitik gelismeler ve uluslararası düzeyde yeni grupların olusması söz 
konusu olabilir. Bir baska deyisle enerji güvenliği gelecek dönemde ekonomik ve politik açıdan dünyada yeni ittifakları veya yeni çatısmaları gündeme getirebilir. Bu nedenle enerji güvenliği konusu günümüzde olduğu gibi ekonomi politik unsurları içeren bir kavram olarak geçmiste olduğu gibi gelecekte de önemli olmaya devam edeceği görülmektedir. 


DİPNOTLAR;


1 Emre Dseri ve A. Oğuz Dilek, “Yeni Enerji Jeopolitiğinde NATO’nun Enerji Güvenliğinde Tamamlayıcı Rolü ve Türkiye’nin Potansiyel Katkıları”, 
Akademik Bakıs Dergisi, Cilt 5, Sayı 10, 2012, s. 231 
2 Michael Klare, Rising Powers, Shrinking Planet: The New Geopolitics of Energy, New York, Metropolitan Books 2008, s. 14–31 
3 Robert O. Keohane, After Hegemony: Cooperation and Discord In The World Political Economy, New Jersey, Princeton University Press, 1984, s.18-25 
4 Roy Smith, Imad El-Anis, and Christopher Farrands, International Political Economy In The 21st Century: Contemporary Issues and Analyses, Essex, Pearson Education Limited, 2011, s.1–4 
5 Davut Ates, “Küresel Ekonomik Kriz, Devlet ve Dıs Politika”, Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, Cilt 7,  Sayı 1, 2010, s.929 
6 Pınar Dpek, “Enerji Güvenliğinin Ekonomi Politiği ve Türk Dıs Politikası” Ertan Efegil ve Rıdvan Kalayci (der.) Dıs Politika Teorileri Bağlamında Türk Dis Politikasının Analizi Cilt I,Ankara, Nobel Yayıncılık, 2012, s.225, ss. 225–249. 
7 Davut Ateş ve Gülizar Samur Gökmen, “ Bir Akademik Disiplin Olarak Uluslararası Politik Ekonominin Sınırları ”, Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 15, Say 1, 2013, s.63, ss.45–71 
8 Pınar Dpek, a.g.e, s.226 
9 World Energy Outlook 2012, s.43,   http://www.iea.org/publications/freepublications/publication/WEO2012_free.pdf (Erisim 18 Eylül 2014) 
10 Pınar Dpek, a.g.e, s.227 – 228 
11 Marshall I. Goldman, Petrostate: Putin, Power, and the New Russia, Oxford, Oxford University Press, 2010, s.12 
12 BP Statistical Review of World Energy 2014, s.19, 
 http://www.bp.com/content/dam/bp/pdf/Energyeconomics/statistical-review-2014/BP-statistical-review-of-world-energy-2014-full-report.pdf  (Erişim 18 Eylül 2014) 
13 BP Statistical Review of World Energy 2014, s.19, 
14  Tanker deniz trafiği için önemli boğazlar sunlardır: Hürmüz Boğazı (Umman / Dran), Bab-el Mandab (Yemen / Eritre, Kızıl Deniz-Aden Körfezi-Arap Denizi), 
Türk Boğazları, Süveys Kanalı (Mısır, Kızıl Deniz-Akdeniz), Malacca (Malezya/Singapore, Hint Okyanusu-Güney Çin Denizi-Pasifik) ve Panama Kanalı  (Panama, Pasifik Okyanusu-Karayip Denizi-Atlantik Okyanusu) 
15 World Energy Outlook 2012, s.79 
16 Emre Dseri ve A. Oğuz Dilek, a.g.e., s.232 
17 BP Statistical Review of World Energy 2014, s.29 
18 Gal Luft ve Anne Corin, Energy Security Challenges for the 21th Century, California, Praeger 2009, s. 147, 
19 Pınar Dpek, a.g.e, s.229 
20 Pınar Dpek, a.g.e, s.230 
21 Kerim Has, “Rus Enerji Sektöründe Parlayan Yıldız: Rosneft”, 17 Temmuz 2013, http://www.usakanalist.com/detail.php?id=646 (Erisim 18 Eylül 2014) 
22 Pınar Dpek, a.g.e, s.231 
23 Mesut Söhret, “Realizm Çerçevesinde Avrupa Birliği’nin Bütünlesmesi” Dnsan ve Toplum Bilimleri Arastırmaları Dergisi, Cilt 1, Sayı 4, 2012, s.302, ss. 288 – 330 
24 Halis Çetin, “Liberalizmin Temel Dlkeleri”, Cumhuriyet Üniversitesi Dktisadi ve Ddari Bilimler Dergisi, Cilt 2, Sayı 1, 2001, s. 229, ss.217 – 235 
25 Gökhan Koçer vd., Uluslararası Dliskiler: Giris, Kavram ve Teoriler, Ed. Haydar Çakmak, Ankara, Platin Basın Yayın Dağıtım, 2007, s. 159 
26 Gökhan Koçer vd., a.g.e, 159 
27 Gökhan Akdoğan, “Liberalizm: Temel Dlkeleri ve Düsünürleri” 14 Kasım 2013, 
http://akademikperspektif.com/2013/11/14/liberalizm-temel-ilkeleri-ve-dusunurleri/ (Erisim 19 Eylül 2014) 
28 Pınar Dpek, a.g.e, s.231 – 232 
29 Tayyar Arı, Uluslararası Dliskiler Teorileri: Çatısma, Hegemonya, Dsbirliği, MKM Yayıncılık, Bursa, 2013, s. 
30 Tayyar Arı, a.g.e. s.311 
31 Davut Ates, “Uluslararası Dliskiler Disiplininin Olusumu: Ddealizm / Realizm Tartısması ve Disiplinin Özerkliği”, Doğus Üniversitesi Dergisi, Cilt: 10, Sayı: 1, 2009, s.19 ss.11–25 
32 Pınar Dpek, a.g.e, s.234 
33 Pınar Dpek, a.g.e, s.234 
34 Pınar Dpek ve Paul A. Williams, “Firms’ Strategic Preferences, National Institutions and the European Union’s Internal Energy Market: a Challenge to 
 European Integration”, European Integration online Papers (EIoP), 2010, c. 14, makale 15, http://eiop.or.at/eiop/texte/2010-015a.htm (Erisim 18 Eylül 2014) 
35 Robert O. Cox, Production, Power, and World Order: Social Forces in the Making of History, New York: Columbia University Press, 1987, s.1 
36 Andreas Bieler, “The Struggle over EU Enlargement: a Historical Materialist Analysis of European Integration”, Journal of European Public Policy, 
Ağustos 2002, Cilt 9, Sayı. 4, s.580–581, ss.575 – 597 
37 Pınar Dpek, a.g.e, s.235 
38 Pınar Dpek, a.g.e, s.241 – 242 
39 Joseph Mc Millan, “U.S. Interests and Objectives”, The United States and Persian Gulf: Reshaping Security Strategy for the Post-Containment Era, 
 Richard D. Sokolsky, (Ed.),Washington, 2003, s.15 
40 Ertuğrul Kızılkaya ve Cem Engin, “Enerjinin Jeopolitiği: Dünya Üzerindeki Jeo-Ekonomik Mücadele”, Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi,  Cilt 5, Sayı 9, 2004, s. 200, ss. 197–204. 
41 Örgen Andaç Uğurlu, Çevresel Güvenlik ve Türkiye’de Enerji Politikaları, Örgün Yayınevi, Dstanbul, 2009, s.115 
42 Sam Nunn, James R. Schlesinger, ve Robert E. Ebel, “ The Geopolitical Outlook: 2000–2020, The Geopolitics of Energy into the 21st Century”, 
Centre for Strategic and International Studies Report, Washington, 2000, s. 51 – 54 
43 Gelecekte AB’nin petrol boru hatları ile almayı tercih edeceği düsünülmektedir. Bunun için öne sürülebilecek iki önemli neden mevcuttur: enerjinin arz güvenliğinin sürdürülmesi ve çevrenin korunması. AB’nin petrolün tasınmasında kullanılan tankerlerin yarattığı çevre kirliliği ve muhtemel deniz kazalarından duyulan endiselerle boru hatlarının kullanımını artırmak isteği, 2001 yılında AB’nin resmi yayını olan Yesil Kitap’ta açıkça ifade edilmistir. Ayrıca son dönemde gündeme gelen boru hatları bu öngörüyü destekleyen gelişmelerdir. 
44 Ertuğrul Kızılkaya ve Cem Engin, a.g.e., s.201 
45 World Energy Outlook 2012, s.79 
46 Cenk Sevim, Cenk Sevim, “Küresel Enerji Jeopolitiği ve Enerji Güvenliği”a.g.e, s.4388 
47 Sam Nunn, James R. Schlesinger, ve Robert E. Ebel, a.g.e.,s.66 
48 World Energy Outlook 2013 Factsheet, 
http://www.worldenergyoutlook.org/media/weowebsite/factsheets/WEO2013_Factsheets.pdf (Erisim 19 Eylül 2014) 
49 BP Statistical Review of World Energy 2014, s.12 
50 Ertuğrul Kızılkaya ve Cem Engin, a.g.e., s.202 
51 Kang Wu and Fereidun Fesharaki, “Managing Asia Pacific’s Energy Dependence on the Middle East: Is There a Role for Central Asia?”, Analysis from the  East-West Center, No 60, s. 3, ss.1-8 
52 Ertuğrul Kızılkaya ve Cem Engin, a.g.e., s.202 
53 Hubbert Zirvesi-Olduvai Teorisi, http://finansalpusula.com/makale.aspx?id=511 (Erisim 19 Eylül 2014) 
54 Lester R. Brown, Plan B 3.0: Mobilizing to Save Civilization, Earth Polıcy Instıtute, W.W. Norton & Company, New York and London, 2008, s.29 
55 Cenk Sevim, “Petrol Rezervlerinin Zirve Noktasının Enerji Güvenliği Açısından Büyük Enerji Pazarları (ABD, AB, Çin Ve Hindistan) Üzerindeki Etkileri”, 
Güvenlik Stratejileri Dergisi, Yıl 6, Sayı 11, s.56-57, ss.53 – 72 
56 Hubbert Zirvesi-Olduvai Teorisi, a.g.m. 
57 BP Statistical Review of World Energy 2014, s.7 
58 BP Statistical Review of World Energy 2014, s.7 
59 Cenk Sevim, a.g.e, “Petrol Rezervlerinin Zirve Noktasının Enerji Güvenliği Açısından Büyük Enerji Pazarları…,s. 57 
60 Doğan Aydal, Petrolsüz Dünya, Truva Yayınları, Dstanbul, 2008, s.39 
61 Cenk Sevim, “Geçmisten Günümüze Enerji Güvenliği ve Paradigma Değisimleri”, Stratejik Arastırmalar Dergisi, Sayı 13, 2009, s.99, ss.93–105 
62 BP Statistical Review of World Energy 2014, s.15 
63 BP Statistical Review of World Energy 2014, s.21 
64 BP Statistical Review of World Energy 2014, s.21 
65 Türkiye’nin ve Dünya’nın Enerji Profili, http://www.yildiz.edu.tr/~okincay/dersnotu/EnerjiProfili.pdf (Erisim 20 Eylül 2014) 
66 Volkan S. Ediger, “Yeni Yüzyılın Enerji Güvenliğinde Karsılıklı Bağımlılık Bir Zaruret”, Doğal Gaz Dergisi, Sayı 131, 2007, s.32, ss.30 – 37 
67 Cenk Sevim, “Küresel Enerji Jeopolitiği ve Enerji Güvenliği”, Yasar Üniversitesi Dergisi, Cilt 26, Sayı 7, 2012, s.4378, ss. 4378 – 4391 
68 Daniel Yergin, Petrol-Para ve Güç Çatısmasının Epik Öyküsü, Çev. Kamuran Tuncay, Ankara, Türkiye Ds Bankası Kültür Yayınları, 1995, s.625 
69 Christopher Falvin, ve Nicholas Lenssen, Enerjide Arayıslar-Yaklasan Enerji Devriminin El Kitabı, Dstanbul, TEMA Vakfı Yayınları, 1994, s.42 
70 Kemal Olçar, “Uluslararası Çatısmaların Enerji Politik Analizi” Güvenlik Stratejileri Dergisi, Yıl 6, Sayı 11, s. 100, ss. 93–127 
71 Kemal Olçar, a.g.e.,s.100 
72 Hikmet Uluğbay, Dmparatorluktan Cumhuriyete-Petropolitik, Ankara, Turkish Daily News Yayınları, 1995, s.112 
73 Mehmet Kocaoğlu, Petro-Strateji, Dstanbul, Harp Akademileri Basım Evi, 1996, s.91 
74 Daniel Yergin, a.g.e, s.383 
75 Mehmet Kocaoğlu, a.g.e, s.124 
76 Richard C. Duncan, “The Peak Of World Oil Production and The Road To The Olduvai Gorge”, Pardee Keynote Symposia, Geological Society of America Summit 2000, 
Reno, Nevada, November 13, 2000, http://dieoff.org/page224.htm (Erisim 20 Eylül 2014) 
77 Kemal Olçar, a.g.e.,s.106 
78 Daniel Yergin, a.g.e, s.559 
79 Mehmet Kocaoğlu, a.g.e, s.44 
80 Suez Crisis, http://en.wikipedia.org/wiki/Suez_Crisis (Erisim 20 Eylül 2014) 
81 Mehmet Kocaoğlu, a.g.e, s.54 
82 Kemal Olçar, a.g.e.,s.113 
83 Mehmet Kocaoğlu, a.g.e, s.75 
84 Iran–Iraq War, http://en.wikipedia.org/wiki/Iran-Iraq_War (Erisim 20 Eylül 2014) 
85 Buna rağmen Kuveyt ile Birlesik Arap Emirlikleri sürekli olarak petrol üretimlerini artırıyordu, Irak ise en azından Dran-Irak Savası'ndan Dran saldırıları ve bir ekonomik skandal nedeniyle olusan kayıplarının karsılanmasını istiyordu. Sonuç olarak petrol fiyatlarındaki gerileme -varil fiyatı 10$'a kadar geriledi-Irak için, 1989 yılındaki ödemeler dengesi açığına denk gelen 7 milyar $ kayba neden oldu. Bu nedenle Irak hükümeti savas nedeniyle hasar gören altyapısını onarmasının ötesinde, temel  harcamalarını bile yapamaz bir haldeydi. Irak'la birlikte Ürdün bu petrol üretim politikasına karsı mücadele etmelerine rağmen çok az basarılı olabildiler. Irak hükümeti  mevcut durumu bir tür ekonomik savas olarak tanımladı, Kuveyt'i yönlü sondaj yöntemiyle Irak sınırı içindeki Rumeyla petrol sahasından yararlanmakla suçlamıstır. 
Bkz. Birinci Körfez Savası, http://tr.wikipedia.org/wiki/Körfez_Savası (Erisim 20 Eylül 2014) 
86 Youssef M. Ibrahim, “Iraq Threatens Emirates And Kuwait on Oil Glut”, 18 Temmuz 1990, 
 http://www.nytimes.com/1990/07/18/business/iraq-threatens-emirates-and-kuwait-on-oil-glut.html? (Erisim 20 Eylül 2014) 
87 BP Statistical Review of World Energy 2014, s.19 
88 BP Statistical Review of World Energy 2014, s.29 
89 Global Conflict Tracker 19 September 2014, Council of Foreign Relations, 
    http://www.cfr.org/global/globalconflict-tracker/p32137#!/ (Erisim 20 Eylül 2014) 
90 Cenk Sevim, Cenk Sevim, “Küresel Enerji Jeopolitiği ve Enerji Güvenliği”a.g.e, s.4387 
91 Cenk Sevim, “Petrol Rezervlerinin Zirve Noktasının Enerji Güvenliği Açısından Büyük Enerji Pazarları, a.g.e.,s.68 
92 Dünyada ve Türkiye’de Enerji Görünümü, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Raporu, s.9 
    http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Dunyada_ve_Turkiyede_Enerji_Gorunumu.pdf (Erisim 20 Eylül 2014) 
93 2013 Dünya Enerji Görünümü, 
http://www.elektrikport.com/teknik-kutuphane/2013-dunya-enerji-gorunumu-%5Bozel-dosya%5D/11294#ad-image-0 (Erisim 20 Eylül 2014) 
94 Kemal Olçar, a.g.e, s.121 



KAYNAKÇA 

2013 Dünya Enerji Görünümü, 
http://www.elektrikport.com/teknik-kutuphane/2013-dunya-enerji-gorunumu-%5Bozel-dosya%5D/11294#ad-image-0 (Erisim 20 Eylül 2014) 
Akdoğan, Gökhan, “Liberalizm: Temel İlkeleri ve Düsünürleri” 14 Kasım 2013, 
http://akademikperspektif.com/2013/11/14/liberalizm-temel-ilkeleri-ve-dusunurleri/ (Erisim 19 Eylül 2014) 
Arı, Tayyar, Uluslararası Dliskiler Teorileri: Çatısma, Hegemonya, Dsbirliği, MKM Yayıncılık, Bursa, 2013 
Ates, Davut ve Gökmen, Gülizar Samur, Bir Akademik Disiplin Olarak Uluslararası Politik Ekonominin Sınırları”, Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 15, Say 1, 2013, ss.45–71 
Ates, Davut, “Küresel Ekonomik Kriz, Devlet ve Dıs Politika”, Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, Cilt 7, Sayı 1, 2010, ss. 912 – 937 Ates, Davut, “Uluslararası İliskiler Disiplininin Olusumu: Ddealizm / Realizm Tartısması ve Disiplinin Özerkliği”, Doğus Üniversitesi Dergisi, Cilt: 10, Sayı: 1, 2009, ss.11–25 
Aydal, Doğan, Petrolsüz Dünya, Truva Yayınları, Dstanbul, 2008 Bieler, Andreas, “The Struggle over EU Enlargement: a Historical Materialist 
Analysis of European Integration”, Journal of European Public Policy, Ağustos 2002, Cilt 9, Sayı. 4, ss.575–597 
Birinci Körfez Savası, http://tr.wikipedia.org/wiki/Körfez_Savası (Erisim 20 Eylül 2014) 
BP Statistical Review of World Energy 2014, 
Brown, Lester R., Plan B 3.0: Mobilizing to Save Civilization, Earth Polıcy Instıtute, W.W. Norton & Company, New York and London, 2008 
Cox, Robert O., Production, Power, and World Order: Social Forces in the Making of 
History, New York: Columbia University Press, 1987 Çetin, Halis, “Liberalizmin Temel İlkeleri”, Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 2, Sayı 1, 2001, ss.217–235, 
Duncan, Richard C., “The Peak Of World Oil Production and The Road To The 
Olduvai Gorge”, Pardee Keynote Symposia, Geological Society of America Summit 2000, 
Reno, Nevada, November 13, 2000, http://dieoff.org/page224.htm (Erisim 20 Eylül 2014) 
Dünyada ve Türkiye’de Enerji Görünümü, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Raporu, 
Ediger, Volkan S., “Yeni Yüzyılın Enerji Güvenliğinde Karsılıklı Bağımlılık Bir 
Zaruret”, Doğal Gaz Dergisi, Sayı 131, 2007, ss.30 – 37 
Falvin, Christopher and Lenssen, Nicholas, Enerjide Arayıslar-Yaklasan Enerji 
Devriminin El Kitabı, İstanbul, TEMA Vakfı Yayınları, 1994 
Global Conflict Tracker 19 September 2014, Council of Foreign Relations, 
http://www.cfr.org/global/global-conflict-tracker/p32137#!/ (Erisim 20 Eylül 2014) 
Goldman, Marshall I., Petrostate: Putin, Power, and the New Russia, Oxford, Oxford University Press, 2010 Has, Kerim, “Rus Enerji Sektöründe Parlayan Yıldız: Rosneft”, 17 Temmuz 2013, 
http://www.usakanalist.com/detail.php?id=646 (Erisim 18 Eylül 2014) 
http://www.bp.com/content/dam/bp/pdf/Energy-economics/statistical-review-2014/BP-statistical-review-of-world-energy-2014-full-report.pdf (Erisim 18 Eylül 2014) 
http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Dunyada_ve_Turkiyede_Enerji_Gorunumu .pdf (Erisim 20 Eylül 2014) 
http://www.iea.org/publications/freepublications/publication/WEO2012_free.pdf (Erisim 18 Eylül 2014) 
http://www.worldenergyoutlook.org/media/weowebsite/factsheets/WEO2013_Factsheets.pdf (Erisim 19 Eylül 2014) 
http://www.yildiz.edu.tr/~okincay/dersnotu/EnerjiProfili.pdf (Erisim 20 Eylül 2014) 
Hubbert Zirvesi-Olduvai Teorisi, http://finansalpusula.com/makale.aspx?id=511 (Erisim 19 Eylül 2014) 
İbrahim, Youssef M., “Iraq Threatens Emirates And Kuwait on Oil Glut”, 18 Temmuz 1990, 
http://www.nytimes.com/1990/07/18/business/iraq-threatens-emirates-and-kuwait-on-oil-glut.html? (Erisim 20 Eylül 2014) 
Iran–Iraq War, http://en.wikipedia.org/wiki/Iran-Iraq_War (Erisim 20 Eylül 2014) 
İpek, Pınar ve Williams, Paul A., “Firms’ Strategic Preferences, National Institutions and the European Union’s Internal Energy Market: a Challenge to European Integration”, 
European Integration online Papers (EIoP), 2010, Cilt 14, Makale 15, 
http://eiop.or.at/eiop/texte/2010-015a.htm (Erisim 18 Eylül 2014) 
İpek, Pınar, “Enerji Güvenliğinin Ekonomi Politiği ve Türk Dıs Politikası” Ertan Efegil ve Rıdvan Kalayci (der.) Dıs Politika Teorileri Bağlamında Türk Dis Politikasının 
Analizi Cilt I,Ankara, Nobel Yayıncılık, 2012, ss. 225–249 
İseri, Emre ve Dilek, A. Oğuz, “Yeni Enerji Jeopolitiğinde NATO’nun Enerji Güvenliğinde Tamamlayıcı Rolü ve Türkiye’nin Potansiyel Katkıları”, Akademik Bakıs Dergisi, Cilt 5, Sayı 10, 2012, ss.229–248 
Keohane, Robert O., After Hegemony: Cooperation and Discord In The World Political Economy, New Jersey, Princeton University Press, 1984 
Kızılkaya, Ertuğrul ve Engin, Cem, “Enerjinin Jeopolitiği: Dünya Üzerindeki Jeo-Ekonomik Mücadele”, Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 
5, Sayı 9, 2004, ss. 197–204 
Klare, Michael, Rising Powers, Shrinking Planet: The New Geopolitics of Energy, New York, Metropolitan Books 2008 
Kocaoğlu, Mehmet, Petro-Strateji, Dstanbul, Harp Akademileri Basım Evi, 1996 
Koçer, Gökhan vd, Uluslararası Dliskiler: Giris, Kavram ve Teoriler, Haydar Çakmak (Ed.), Ankara, Platin Basın Yayın Dağıtım, 2007 
Luft, Gal ve Corin, Anne, Energy Security Challenges for the 21th Century, California, Praeger 2009 
Mc Millan, Joseph, “U.S. Interests and Objectives”, The United States and Persian Gulf: Reshaping Security Strategy for the Post-Containment Era, Richard D. Sokolsky, 
(Ed.),Washington, 2003 
Nunn, Sam, Schlesinger, James R. and Ebel, Robert E., “The Geopolitical Outlook: 2000–2020, The Geopolitics of Energy into the 21st Century”, Centre for Strategic and 
International Studies Report, Washington, 2000 
Olçar, Kemal, “Uluslararası Çatısmaların Enerji Politik Analizi” Güvenlik Stratejileri Dergisi, Yıl 6, Sayı 11, ss. 93 – 127 
Sevim, Cenk, “Geçmisten Günümüze Enerji Güvenliği ve Paradigma Değisimleri”, Stratejik Arastırmalar Dergisi, Sayı 13, 2009,ss.93–105 
Sevim, Cenk, “Küresel Enerji Jeopolitiği ve Enerji Güvenliği”, Yasar Üniversitesi Dergisi, Cilt 26, Sayı 7, 2012, ss. 4378 – 4391 
Sevim, Cenk, “Petrol Rezervlerinin Zirve Noktasının Enerji Güvenliği Açısından Büyük Enerji Pazarları (ABD, AB, Çin Ve Hindistan) Üzerindeki Etkileri”, Güvenlik 
Stratejileri Dergisi, Yıl 6, Sayı 11, ss.53 – 72 
Smith, Roy, El-Anis and Farrands, Christopher, International Political Economy In The 21st Century: Contemporary Issues and Analyses, Essex, Pearson 
Education Limited, 2011, s.1–4 
Suez Crisis, http://en.wikipedia.org/wiki/Suez_Crisis (Erisim 20 Eylül 2014) Söhret, Mesut, “Realizm Çerçevesinde Avrupa Birliği’nin Bütünlesmesi” İnsan ve 
Toplum Bilimleri Arastırmaları Dergisi, Cilt 1, Sayı 4, 2012, ss. 288 – 330 Türkiye’nin ve Dünya’nın Enerji Profili, 
Uğurlu, Örgen Andaç, Çevresel Güvenlik ve Türkiye’de Enerji Politikaları, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2009 Uluğbay, Hikmet, İmparatorluktan Cumhuriyete-Petropolitik, Ankara, Turkish Daily News Yayınları, 1995 
World Energy Outlook 2012, 
World Energy Outlook 2013 Factsheet, 
Wu, Kang and Fesharaki, Fereidun, “ Managing Asia Pacific’s Energy Dependence on the Middle East: Is There a Role for Central Asia?”, Analysis from the East-West Center, No 60, ss.1–8 
Yergin, Daniel, Petrol-Para ve Güç Çatısmasının Epik Öyküsü, Çev. Kamuran Tuncay, Ankara, Türkiye İs Bankası Kültür Yayınları, 1995 


***

ENERJİ GÜVENLİĞİ’NİN EKONOMİ POLİTİĞİ VE ULUSLARARASI ÇATIŞMALARA ETKİSİ BÖLÜM 3




ENERJİ GÜVENLİĞİ’NİN EKONOMİ POLİTİĞİ VE ULUSLARARASI ÇATIŞMALARA ETKİSİ BÖLÜM 3



2.3 Enerji Kaynaklarının Dünyadaki Çatışmalara Etkisi 

Sanayi devriminden bu yana dünyada enerji kaynaklarına sahip olabilmek için kıyasıya bir yarıs baslamıs ve bu yarıs birçok savasa da neden olmustur. Esas itibariyle uluslar arası sistemde dünya liderliği ile enerji kaynakları arasında doğrudan bir iliski mevcuttur. Bunun nedeni Ekonomik ve sosyal kalkınma için temel girdilerden olan enerjinin tüketimi, artan nüfus, sehirlesme, sanayilesme ve teknolojinin yaygınlasmasına paralel olarak sürekli artıs göstermektedir. Bir baska deyisle enerji ekonomik ve siyasi kalkınmanın temelini olusturmasıdır. Yani bir devletin uluslararası sistem içinde diğer devletlere göre gücünü arttırması ve zenginlesmesi enerji kaynaklarını verimli olarak kullanmasına bağlıdır. Ancak dünyamızda enerji üretmek için gerekli olan fosil yakıtların azalması buna karsılık dünya nüfusunun da dramatik bir sekilde artması nedeniyle enerjiye ulasım gittikçe zorlasmaktadır. 

Örneğin 1900 yılında dünya nüfusu 1,6 milyar, birincil enerji tüketimi 1.000 milyon ton petrol esdeğeri (Mtoe) iken, 2010 yılında dünya nüfusu 7 milyarı asmıs ve birincil enerji tüketimi de 12 milyar ton petrol esdeğerine ulasmıstır.65 Bu artısın en önemli nedeni kuskusuz dünyadaki sanayilesme nüfus oranındaki artıstır. 

İngiltere kömür çağı denilen 19. yüzyılın süper gücü iken, 1945 yılından sonra bu liderlik petrole hâkim olan ABD’ye geçmis, ancak geçisin gerçeklestiği 1914–1945 yılları arasındaki dönem savasları dünyaya çok pahalıya mal olmustur. En kritik dönem olarak kömürün tepe noktasına ulastığı 1913 yılında yasanan gelismeler oldukça önemlidir.66 Zira son yüzyıl içinde yasanan çatısmaya varan bazı önemli krizler, Birinci Dünya Savası, İkinci Dünya Savası, Kore Krizi, Küba Krizi, Vietnam Savası, Arap-İsrail Savasları, Süveys Krizi, Birinci Körfez Operasyonu, İkinci Körfez Operasyonudur. Söz konusu krizlerin bazılarının olusumunda basrolde ve bazılarının olusumunda da yan rollerde mutlaka enerji jeopolitiği ve enerji güvenliği kavramları yer almıstır.67 Bu olayların dısında elbette farklı sebeplerle ulusal veya uluslararası krizler meydana gelmektedir. Ancak söz konusu bu çatısmaların öncelikle enerji paylasımı sorunuyla ilgili olduğunu yani ekonomi politik yönlerinin olduğunu söylemek mümkündür. 

2.3.1 Enerji Kaynakları Açısından 1. Dünya Savası 

Sanayi Devrimi ve Sömürgecilik sonucunda ekonomik pozisyonlarını güçlendiren İngiltere ve Fransa, karsı taraftaki Almanya ve İtalya gibi ülkelerden ekonomik olarak çok ilerideydi. Almanya ve İtalya, siyasi birliklerini olusturduktan sonra 1914'e kadar olan süreçte aradaki farkı kapatmaya çalısmıslardır. İngiltere ve Fransa'nın ekonomik hakimiyet alanlarını koruma, Almanya'nın ise bu alanları ele geçirme niyeti savasın baslıca ekonomik nedenlerindendir. Bu nedenler; sömürgeler, deniz yollarının hâkimiyeti, uluslararası ticaret imtiyazları gibi ana baslıklarda değerlendirilebilir. Öte yandan 19. yüzyıl sonlarından itibaren kullanılmaya baslayan ve neredeyse 20. yüzyıla damgasını vuran petrol yataklarının mülkiyeti de savasın temel ekonomik nedenlerindendir. Osmanlı İmparatorluğu'nun hakimiyeti altındaki Orta Doğu petrol varlığı, 19. yy sonlarında özellikle İngilizler tarafından, çesitli gizli/açık yöntemlerle tespit edilmistir. İngiltere, petrol siyasetini, 1900'lerde tüm stratejilerinin birinci sırasına koymustur. 

Ancak petrolün öncesinde İngiliz ekonomisinin gelismesini sağlayan asıl fosil yakıt kömür olmustur. İlk birincil enerji kaynağı olarak kabul edilen kömür önce, Büyük Britanya daha sonra Fransa, Almanya ve ABD’de yoğun olarak üretilmeye baslanmıs ve 18 ve 19. yüzyılın temel enerji konumuna gelmistir.68 Dünyanın en fazla kömür üreten ülkesi olan İngiltere’de, 1800 yılının basında 10 milyon ton olan maden kömürü üretimi 1850’lerde 5 misline, 50 milyon tona çıkmıs ve 1900’da, 225 milyon tona ulasmıstır. Dünyada ise 20. yüzyıl basında büyük kömür üreticilerinin gerçeklestirdiği gelismelerle ve yeni üreticilerin ortaya çıkmasıyla maden kömürü üretimi 1 milyar tonu asmıstır. Kömürün sanayide 
kullanımının artmasıyla 1900-1914 yıllarında kömür üretimi ani bir yükselis ile iki kat artmıs ve 750 milyon tondan 1500 milyon tona ulasmıstır. Ortaya çıkan bu üretim artısı, 1870’li yıllardan itibaren basta Dngiltere’de olmak üzere Avrupa’da görülen sanayilesmenin ihtiyaç duyduğu enerjiyi karsılamak için gerçeklesmis olduğu söylenebilir.69 Söz konusu yüksek miktardaki kömürün paylasım sorunu dünyaya 1914–1918 yılları arasında büyük bir felaket yasatmıstır. 



Tablo 3: 1905 Yılı Dünya Kömür Üretimi 70 


Tablodan görüldüğü gibi Birinci Dünya Savası’ndan önce Almanya’nın tek basına kömür üretimi 121.298.167 ton iken Fransa sadece 35.869.497 ton üretebilmektedir. Bunun en önemli sebebi en zengin kömür yataklarına sahip Alsace-Loren bölgesinin 1871 Sedan Savası’ndan sonra Almanya’nın eline geçmesidir. Bu üretim farkı Fransa’nın yeniden bu bölgeyi Almanya’dan geri almak için her türlü mücadeleyi yapmak ihtiyacını hissettirmistir. Çünkü kömür o yıllarda sanayilesme için en fazla kullanılan birincil enerji maddesidir. Ayrıca 
Almanya, Dngiltere’nin basta kömür ve kısmen petrol olmak üzere hammadde kaynaklarını ele geçirip kendi hegemonyasını kurmak istemesi savasın diğer temel sebeplerindendir.71 

Bu dönemde enerji politikası, enerjinin baslıca kaynağı olan maden kömürü yataklarına sahip olan Büyük Britanya, Fransa, Almanya ve ABD üzerine kurulmustur. Fransa ve Almanya arasındaki basta zengin kömür yatakları ile Rusya ve Ortadoğu’daki yeni petrol bölgeleri enerji politikaları açısından, Birinci Dünya Savası’nın enerji-politik nedenini olusturduğu değerlendirilmektedir. Bu noktada Berlin-Bağdat-Basra Demiryolu 1. Dünya Savası’nın olusumuna etki eden bir baska faktör olarak değerlendirilebilir. Zira Almanlar tarafından insa edilen bu hattın amacı burada çıkarılan petrolün batıya naklini gerçeklestirmek tir. Dolayısıyla demiryolunun ilk büyük enerji nakil hattı olduğu söylenebilir. 
Ayrıca Bağdat Demiryolunun 20 km. sağında ve solunda her türlü maden arama yetkisi de Almanlara, anlasma gereği verilmistir. Bu nedenle İngiltere bu projeyi kendisi için büyük bir tehdit olarak kabul etmistir.72 Ayrıca o dönemde Sevr Antlasması ile Dngiltere Kafkaslara giden yolu sözde Kürdistan ve Ermenistan projeleri ile açmak ve Hazar petrollerine de ulasmak istiyordu.73 Bu sebepleri dikkate alarak 1914 yılında yasanan Birinci Dünya Savası’nın gerçek sebebinin enerji bölgelerinin ve nakil hatlarının paylasımına dayandığını ifade etmek mümkündür. 

2.3.2 Enerji Kaynakları Açısından 2. Dünya Savaşı 

İkinci Dünya Savası’nı hazırlayan sebeplerin altında basta petrol olmak üzere enerji kaynaklarına sahip olma fikri yatmaktadır. Zira Almanya’nın daha savas baslar baslamaz Birinci Dünya Savası’nda kaybettiği Alsace-Lorane’ni ele geçirdiği ve savasın gerektirdiği enerji ihtiyacını garantiye aldığı görülmektedir. Almanya ardından, yine savası sürdürebilmek için gereken yakıtı Bakü’yü ele geçirerek sağlamayı planlamıs ancak basarılı olamayınca doğu muharebelerini, müteakiben tüm savası kaybetmistir. Yani enerji kaynakları birçok 
devletin kaderinde en etkili aktör konumuna dönüsmüstür.74 Çünkü özellikle İkinci Dünya Savası’ndan sonra, dünya petrol üretimi olağanüstü yükselerek, 1945’de yıllık 3.000 milyon varile ulasmıstır. Bu yükselis, eski üreticilere ilaveten yeni yatakların isletmeye açılması ile mümkün olmustur. Petrol üretiminin bu gelisimine, doğal gaz ve nükleer enerji üretiminin ilk ürünleri de eklenmis ve böylelikle enerji kaynakları çesitlenmistir. Ancak petrol daha stratejik bir unsur haline gelmistir.75 Buna ek olarak Asağıdaki grafikte de görüldüğü gibi 2. Dünya Savasından sonra teknoloji ve ulasım vasıtalarında çesitlilik arttıkça kisi basına düsen petrol üretimi de artıs göstermektedir. Özellikle İkinci Dünya Savası’nın sonunda petrol bölgelerinin büyük devletler tarafından paylasılması ile üretim dramatik bir sekilde artmıs ve bu artıs önce 

1973’de ardından 1979 yılında tepe noktasına (peak oil) ulasmıstır. Bu yıllar arasında üretim artıs oranı sıfıra yakın meydana gelmistir. 



Grafik 8: 1920–2000 yılları arasında kisi basına düşen petrol Üretimi 76 


Bu verilerden hareketle İkinci Dünya Savası’nın da petrol paylasım savası olarak nitelemek mümkündür. Kömür çıkarımı sorunları ile petrol kullanımının ve tasınmasının kömüre göre kolaylığı, petrolü ön plana çıkarmaya baslamıs ve bu durum, petrol kaynaklarına sahip olmayan ülkeleri endiselendirerek petrol bölgelerine sahip olma eğilimini arttırmış tır. Dolayısıyla petrol bölgelerinde hegemonya kurmak ana hedefi, İkinci Dünya Savası’nın enerji-politik yönünü olusturmustur. 77 

2.3.3 Dünyada Meydana Gelen Diğer Önemli Çatısmalarda Enerji Kaynaklarının Rolü 

İkinci Dünya Savasından sonra dünyada simdiye kadar küresel çapta büyük çatısmalar görülmese de yerel ve bölgesel düzeyde birçok çatısma yasanmıs ve yasanmaya devam etmektedir. Bunların birçoğu kendi içinde etnik çatısmalara dayalı olmakla birlikte bir kısmı da tüm dünyayı etkileyen türde olmustur. Ayrıca bu çatısmaların bir kısmı da genellikle enerji paylasımı ve arz güvenliğine dayalı olan çatısmalar olduğunu söylemek mümkündür. Bu türde çatısmalara örnek olarak sunlar verilebilir. 


1) Süveys Krizi: Mısır Baskanı Cemal Abdül Nasır’ın 26 Temmuz 1956 yılında, Süveys Kanalı’nı kamulastırma istediğinden, İngiltere ve ABD’nin Aswan Barajı’nın kurulmasını reddetmesinden ve Mısır’ın Nasır yönetiminde Sovyetler Birliği’ne ve Çin’e dönmesinden dolayı gerçeklesmistir. 75 yıl İngiltere kontrolünde kaldıktan sonra Mısır’a geçen Süveys ile birlikte basta İngiltere olmak üzere Batı, en önemli petrol yolunu kaybetmistir. Bu kriz Dngiltere’nin enerji temin maliyetlerinin artması ve dıs borçlarının ödenemez hale gelmesi ile sonuçlanmıstır.78 Krizden sonra Batı Avrupalı devletler dünya egemenliklerini kesin olarak ABD’ye kaptırmıs ve ABD’nin desteği olmadan enerji bölgelerinde hareket edemeyeceklerini anlamıslardır.79 Yarım yüzyıl öncesinde dünyaya mutlak egemen olan Birlesik Krallık ve Fransa'nın artık ABD'nin askeri desteği olmadan hareket edemeyeceği ortaya çıkmıstı. Bu, dünya hakimiyetinin Avrupa'dan ABD ve Sovyetler'e geçtiğinin ilanı olmustur. Ayrıca Süveys Krizi, Birlesik Krallık'ın Falkland Adaları Savası'na kadar ABD'nin desteği olmadan yaptığı son harekattır. Bu süre içinde Birlesik Krallık, askeri harekatlarında 
hep ABD'nin desteğini aramıstır.80 

2) Arap – İsrail Savasları: İlki 1948 yılında yasanan Arap-İsrail Savası, müteakip yıllarda 1967’de 6 Gün Savası, 1973’de Yom Kippur Savası, 2006 yılında Lübnan-İsrail Savası ve en son 2008 ve 2014’te Gazze Çatısmaları seklinde tekrarlanmıstır. Bu savasların ortak özellikleri, ABD’nin İsrail’e tam destek vermesi ve Arap Devletleri’nin milli serveti olan petrolün büyük güçler tarafından kontrol edilmesinin engellenme çabalarıdır.81 Bu savasların en belirgin sonuçları, İsrail’in sürekli Arap topraklarını kendi ülkesine katmak seklinde görülmüstür. Yine 1967 yılında yasanan 6 Gün Savası sonucu İsrail topraklarını dört katına çıkarmıstır. 1973 tarihindeki Arap-İsrail Savası ise petrolün silah olarak kullanıldığı savas olarak tarihe geçmistir. OPEC üyesi ülkelerin ambargosu neticesinde petrol fiyatları yaklasık % 400 civarı artmıs ve  bunun karsılığında İsrail BM’in arabuluculuğunu kabul ederek geri adım atmak zorunda kalmıstır.82 

3) İran-Irak Savası: Görünürde sınır anlasmazlığı, yani Satt-ül-Arab’ın paylasımı gibi sebeplerden kaynaklandığı ifade edilse de, enerji kaynağı bölgesi ülkelerin birbirleri ile savasması ve petrole yön vermede hegemonya mücadelesi olarak tanımlanabilir.83 İslam Devriminden sonra ortaya çıkan karısıklık esnasında Irak 1980 yılında İran’a saldırmıstır. Çıkan savas petrol üretimini %10 düsürerek günlük bir milyon varile geriletmis ve fiyatlar 14 $’dan 35 $’a yükselmistir. Her iki ülke de petrole dayalı bir kalkınma modeli benimsemis ve fiyat dalgalanma larından oldukça etkilenmislerdir. Irak, petrol ihracını genel olarak boru hatları ile yaparken, İran daha ziyade Basra Körfezi’nden tankerler vasıtası ile yapmaktaydı. Dolayısıyla savasın Irak açısından en stratejik hedefleri İran’ın petrol tankerleri iken, İran da Irak’ın nakil tesislerini hedef almıstır. Savas sonunda Savasın sonucunda İran-Irak sınırı değismemistir. İki ülkenin birbirlerinin petrol tesislerine saldırılar düzenlemesi sonucu petrol üretimi düstü, 
petrol fiyatları arttı. Savas boyunca Irak, kendisini destekleyen devletlerden borç alarak silah satın almıstı. Bu borçları ödemekte zorlanması, 1990 yılında Kuveyt’e saldırarak oradaki petrol kuyularını ele geçirmeye çalısmasına yol açtı. Bu tavrı da Irak'ı uluslararası iliskilerde yalnızlığa sürükledi ve desteksiz bırakmıstır.84 

4) 1. Körfez Savası: 

1988'de Dran-Irak Savası'nı bitiren ateskes imzalandığında Irak borç batağında, halkı da sosyal patlamanın esiğindeydi. Irak'ın borçlarının büyük kısmı Suudi Arabistan ve Kuveyt'eydi. Irak iki ülkeden de borçlarının silinmesini istedi, ancak iki ülke de bunu reddetmistir. Irak ayrıca Kuveyt'i OPEC'in petrol üretimi için belirlediği kotayı asmakla suçluyordu. Kendisi de bir petrol üreticisi olan Irak üyesi olduğu OPEC'in 18$'lık fiyat politikasına uyulmasını istiyordu.85 Temmuz 1990'ın baslarında Irak, sikayetçi olduğu Kuveyt'in kota politikası nedeniyle bu ülkeyi askeri harekatla açık biçimde tehdit etti. 23 Temmuz'da CIA'in Irak'ın Kuveyt sınırına 30.000 asker kaydırdığını raporlaması üzerine Basra Körfezi'ndeki ABD filosu alarm durumuna geçti. 15 Temmuz 1990'da Saddam hükümeti isteklerini açık biçimde Arap  Ligi’nden istedi; " Bazı Arap hükümdarlarının politikaları Amerikan yanlısı...Onlar Arap çıkarlarının ve güvenliğinin zayıflatılması için Amerika tarafından tesvik  ediliyorlar" 86 sözleriyle birlikte Kuveyt ve BAE'den tazminat telebinde bulunup aksi takdirde askeri güç kullanma tehdidini savurdu. 31 Temmuz 1990'da Irak ile Kuveyt heyetleri aralarındaki petrol anlaşmazlığı nedeniyle Suudi Arabistan'ın Cidde kentinde bir araya geldi. Cidde görüşmelerinin sonunda Irak, Rumeyla nedeniyle uğradığı kaybın telafisi için Kuveyt'ten 10 milyar $'lık tazminat talebine karsılık Kuveyt 9 milyar $ önerdi. Irak'ın buna cevabı ise Kuveyt'i isgal etmek oldu. 2 Ağustos 1990'da Irak Kuveyt'in başkenti Kuveyt şehrini bombalayarak işgali baslattı. 

4 . CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,


***

ENERJİ GÜVENLİĞİ’NİN EKONOMİ POLİTİĞİ VE ULUSLARARASI ÇATIŞMALARA ETKİSİ BÖLÜM 2



ENERJİ GÜVENLİĞİ’NİN EKONOMİ POLİTİĞİ VE ULUSLARARASI ÇATIŞMALARA ETKİSİ BÖLÜM 2


1.2 Liberal Kuram Açısından Enerji Güvenliği 

Liberalizmin temel ilkeleri olarak; sınırlı minimal devlet, serbest girisim, bireycilik, insan hakları, hukuka bağlı devlet, özgürlük, isbirliği gibi kavramlar sıralanabilir. Bu kavramlardan devlet ve devletlerarası iliskiler incelendiğinde bu yaklasımın Realist yaklasımın tam tersi olduğu görülecektir. Buna göre; 

1) Liberalizmin en önemli ilkelerinden biri sınırlı devlettir. Bu bağlamda, devletin sınırlanması gerekmektedir. Çünkü devlet sınırlandırılmazsa bireye müdahale 
edecektir ve birey arka plana itilecektir. Bu nedenle devlet hareket ederken toplumun rızasını almak zorundadır ve anayasa ile sınırlandırılmalıdır. “Locke’a göre toplum sözlesmesi ile kurulan devlet herkesin özgürlüğünü ve mallarını daha iyi korumak amacıyla kurulur.”24 Bu bağlamda devletin amacı topluma en iyi sekilde hizmet etmektir ve bireyin özgürlüğünü ve çıkarını korumaktır. 

2) Uluslararası iliskiler açısından liberalizmin temel varsayımları ve ilkelerine bakacak olursak, öncelikle liberalizm “devletleri uluslararası iliskilerdeki en önemli aktörler ve incelenmesi gereken tek analiz birimi olarak görmemekte dir.”25 Liberalizme göre uluslararası sistem devlet, birey, baskı grupları, uluslararası örgütler gibi birçok aktörden olusmaktadır. “Bu aktörler rasyoneldir ve devletlerin tercihlerini ve davranıslarını etkileyerek kendi çıkarlarını maksimize etmeye çalısırlar.”26 

3) Liberalizme göre, uluslararası iliskiler sadece güç iliskileri açısından ele alınmamalıdır. Uluslararası sistem, “karsılıklılık ve isbirliğine bağlı olarak 
uluslararası normlar, örgütler ve hatta uluslararası hukuk tarafından” değistirilebilir. 

Bununla birlikte liberalizme göre, “devletler belli ve sabit bir dıs politika tercihine sahip değilirler.” Devletlerin davranısları bazı iç aktörler tarafından belirlenir. Son olarak ise liberaller “uluslararası iliskilerde askeri gücün kullanılmasının maliyetinin giderek arttığını ve devletler için en son basvurulacak bir araç olduğunu savunmaktadırlar.”27 

Liberalizmde karsılıklı bağımlılık, basit anlamda uluslararası iliskilerde ve uluslararası ekonomi politiğinde devletler ve devlet dısı aktörler arasındaki karsılıklı etkilesimler olarak tanımlanır. Bu etkilesimler, genelde malların, paranın, insanların ve bilginin ülkeler arasında değisiminden kaynaklanır. Fakat ülkeler arası değisimler, karsılıklı bağımlılıkla birebir aynı değildir. Karsılıklı bağımlılıktan söz edebilmek için, iki veya ikiden fazla taraf arasındaki etkilesimden kaynaklanan maliyetler ve faydaları göz önüne almamız gerekir. Bir baska deyisle karsılıklı bağımlılık, taraflar arası esit bağımlılık demek değildir. Örneğin, petrol ihraç eden ülkeler ve çok uluslu enerji sirketleri beraberce yüksek petrol fiyatlarından fayda sağlarlar; ama ortaya çıkan kârın nasıl paylasılacağı konusunda anlasamayabilirler. Bir baska deyisle artan faydaya rağmen, hangi tarafın ne kadar kazanacağı konusunda anlasmazlık 
olabilir.28 

Karmasık karsılıklı bağımlılığın (complex interdependence) temel özelliklerini enerji güvenliği açısından ele aldığımızda su 3 noktanın öne çıktığını söylemek mümkündür. 

1) Enerji güvenliğine etki eden birçok unsurun olması: Yani enerji güvenliği noktasında sadece devletler tek baslarına belirleyici değillerdir. Zira bu yaklasım 
uluslararası iliskileri birim düzeyinde analiz etmektedir. Bunun nedeni yaklasımın, “birim düzeyindeki nedenlerin sistem düzeyindeki sonuçlarıyla ilgilenmektedirler.”29 
Aynı zamanda neoliberalizme göre devletler rasyonel aktörlerdir. Ancak neoliberaller “devletten baska aktörlerin de varlığını kabul etmekte dirler.  ” Neoliberallere göre, uluslararası iliskilerde devletlerden baska birey, uluslararası örgütler, baskı grupları gibi birçok aktör vardır. Ancak küreselleşme sürecine rağmen, enerji piyasasının süregelen oligopolistik yapısı, enerji ihraç eden ülkelerde devlet sirketlerinin artan rolü ve rejimlerin kısıtlı etkisi nedeniyle bu kanallarda bir daralma olduğu savunulabilir. 

2) Sorunlar arasında hiyerarsik sıralamanın olmaması: Yani konuların yüksek öncelikli ve düsük öncelikli olmaması ve ayrıca iç politika arasında bir ayrım 
gözetilmemesi bunların birbiriyle yakın iliski içinde oldukları söylenebilir. Dç siyasetteki farklı sosyal grupların (sanayiciler, tüketiciler, çevreciler, özel enerji 
firmaları, devlet enerji sirketleri ve hükümet, vb.) enerji ihraç/ithal eden ülkelere yönelik farklı görüs ve çıkarlarının olduğunu, hatta enerji güvenliğinin bu bağlamda sadece güvenlik boyutuyla değil, ekonomik ve çevre boyutlarıyla dıs politikada diğer ulusal güvenlik sorunlarıyla aynı düzeyde tutulduğunu düsünebiliriz. Bu durum enerji güvenliğinin çok boyutlu olduğunu göstermektedir. 

3) Askeri güç kullanımının en aza indirgenmesi: askeri gücün rolünün, özellikle gelismis ülkeler arasında azaldığı vurgulanmaktadır. Fakat gelismis ve gelismekte olan ülkeler arasında da, temel güvenlik sorunları dısında kalan ekonomik ve siyasi uyusmazlıklarda askeri güç kullanımı ya da tehdidinin giderek azaldığı belirtilmektedir. Genel olarak liberallere göre, liberal demokratik devletler arasında isbirliği mümkündür. Bununla birlikte, “devletleri karsılıklı olarak isbirliğine razı edecek çok sayıda faktör bulunmaktadır.”30Devletleri isbirliğine götüren nedenlerin basında uluslararası örgütler, uluslararası hukuk, devletlerin rasyonel davranması (devletlerin göreli kazançlar yerine mutlak kazançlar ile ilgilenmesi) gibi etkenler vardır. Ancak Realistlere göre “Askeri yeteneğe sahip devletlerin anarsik ortamda istedikleri siyasal sonuçları daha kolay elde ederek güvenliklerini sağlama konusunda daha becerikli oldukları kabul edilir. Realizm dısındaki kuramlarda, dönüsen küresel iliskiler çerçevesinde artık bu ayırımın somut zemininin bulunmadığı ifade ediliyor olsa da, iktisadi alandaki gelismelerin hala devletlerin denetiminde yani devletler arası 
ikili veya çok taraflı anlasma ya da örgütler yoluyla gelisiyor olması ve istendiğinde müdahale edilebileceği teziyle realistler bu ayırımda hala ısrarcıdır.”31 

Liberal Kuram’da Enerji güvenliği ve dıs politika iliskisinde çok taraflılığın önemini vurgulayan en önemli örnek, 1973 petrol krizi öncesi ve sonrası petrol piyasasını düzenleyen rejimdeki değisimdir. Liberal yaklasımın parçası olan rejim kuramına göre petrol rejiminde değisiklik, sadece OPEC ülkelerinin uyguladığı ambargo sonucu gerçeklesmemistir. Bilakis petrol rejimindeki değisim, çok uluslu petrol Sirketleri ile bunların hükümetleri, OPEC ülkeleri ve Amerikan bağımsız petrol sirketlerinin farklı pazarlık gücü ve değisen pazarlık dengesi doğrultusunda devlet ve devlet dısı aktörlerin dıs politikaya ve uluslararası kurumlara etkisiyle açıklanabilir.32 

Enerji güvenliği dıs politika iliskisinde karsılıklı bağımlılık doğrultusunda, çatısma olmasını ya da çatısma olasılığının kalkmasını analiz ederken önerilen ölçütlerin en zayıf yönü, beklenen amacımızın değerinin farklı aktörlerce nasıl algılandığı ve dıs politika olusumuna hangi aktörlerce aktarıldığıdır. Enerji güvenliği kapsamında dıs politikayı etkileyen devlet ve devlet dısı aktörlerin çıkarları ve stratejileri incelendiğinde, benzer fayda ya da zarar hesabına rağmen farklı tercihlerde bulunmaları, liberal yaklasımın öngörüleri doğrultusunda açıklanamamaktadır. Bir baska deyisle farklı aktörler arasındaki stratejik etkilesim, enerji ithalatında/ihracatında aynı tehdit/fırsat söz konusu olsa bile özgün yerel kurumların etkisiyle beklenen rasyonel davranıslardan ayrı hem maddi hem düsünsel (fikirsel) etkenlerle sekillenebilir.33 Örneğin Arap ülkelerinin büyük bir kısmı Dsrail devletini tanımadıkları gibi bu ülkeye petrol ve doğalgaz satmak istememektedirler. 

1.3 İnsacı Kuram Açısından Enerji Güvenliği 

İnsacı Kuramda Enerji güvenliğinin analizini yapabilmek için enerji ithal/ihraç eden devletler, bu devletlerdeki özel/devlet enerji sirketleri ve enerjiyle ilgili diğer çıkar grupları (sanayici birlikleri, çevre ve tüketici haklarını savunan sivil toplum örgütleri, vb.) arasında gelisen stratejik etkilesimin, yerel kapitalizme özgü sartlarda maddi ve düsünsel etkenlerle nasıl olustuğunu açıklamamız gereklidir. Bir baska deyisle insacı yaklasıma göre, sadece enerji pazarındaki güç dağılımı ve aktörlerin rasyonel davranıslarıyla sekillenen bir stratejik etkileşimi  inceleyerek, enerji güvenliğinin dıs politikaya etkisini açıklamak yetersizdir. Kısaca, kapitalizm türlerinde yer alan özgün ulusal kurumlar, aktörlerin tercihlerini etkilerler. 

İnsacı kuram açısından yerel yapılar uluslararası iliskiler etkilesimini kullanması açısından önemlidir. Örneğin, AB’nin ortak bir enerji pazarı olusturma çabalarına karsın üye devletlerin enerji güvenlikleri doğrultusunda farklı dıs politika tercihlerinde bulunmaları, yerel yapıların farklı özellikleri ile açıklanabilir. AB’nin genelde artan bir enerji ihtiyacı olmasına rağmen, üye devletler arasında enerji ihtiyacı ve tedariki bakımından farklılıklar vardır. Üye devletlerin enerji bağımlılığı ile enerji ithalatını büyük oranda bir ülkeden yapma düzeyi az veya fazla olabilir. Yani üye devletler farklı oranlarda olmakla beraber, enerji piyasasında aynı tür maliyet (enerji bağımlılığı) ve tehditle (enerji ithalatının Rusya gibi bir ülkeden yapılma oranı) karsı karsıyadırlar. Fakat benzer maliyet ve tehditlere maruz üye devletlerin, ortak bir enerji pazarı olusturmaya yönelik tercihleri beklenen rasyonel tercihlerden farklıdır.34 Dolayısıyla üye devletler ve enerji sirketleri, mevcut maliyet ve tehditleri gidermek için enerji ithal edilen devletler ve bunların özel/devlet enerji sirketleriyle, tarihsel süreçte devlet-özel sektör iliskisi sonucu gelisen liberal piyasa ekonomisi veya koordine piyasa ekonomisi bağlamındaki ulusal kurumların etkisiyle stratejik bir etkilesime 
girerler. Bir baska deyisle, stratejik etkilesim, devletlerin yerel enerji pazarının yapısını (oligopolistik ya da liberal) ve enerji sirketlerinin uluslararası enerji pazarındaki faaliyetlerini (stratejik ortaklık kurma ya da piyasa ekonomisine göre sözlesme yapma) sekillendiren liberal ya da koordine piyasa ekonomisi sonucu olusur. 

Yerel yapıların dıs politikaya etkisine bir baska örnek, 1973 petrol krizi sırasında benzer maliyet ve tehditlere rağmen gelismis ülkelerin farklı dıs politikalarıdır. söyle ki ABD’nin federal devlet yapısı kapsamında hükümet, farklı çıkar gruplarının baskısına karsı daha açıktır. Bu yüzden ani gelisen bir krizi takiben dıs politika yapımı zorlasmaktadır. Diğer yandan Fransa’nın merkezi devlet yapısı, benzer bir krizde daha etkin dıs politikanın belirlenmesini kolaylastırmaktadır. Nitekim 1973 petrol krizi sonrasında Fransa, enerji arz 
güvenliğini hızlı ve tutarlı bir politikayla, enerji firmalarını destekleyerek, petrol ihraç eden eski kolonileriyle iliskileri gelistirerek ve alternatif enerji kaynağı nükleer enerji yatırımlarıyla arttırmaya çalısmıstır. ABD ise, aksine federal devlet yapısı içinde çıkarları birbirinden farklı çevreci grupların, Amerikan petrol sirketlerinin, sanayicilerin ve diğer grupların baskıları nedeniyle daha kararsız bir dıs politika izlemistir. Özet olarak, enerji pazarında benzer maliyet ve tehditlere rağmen, enerji güvenliği kapsamında farklı dıs politika tercihlerini, yerel 
kapitalizm bağlamında ulusal kurumlar ile uluslararası iliskilerin etkilesimi şekillendirebilir. 

1.4 Neo – Gramsci Eleştirel Kuram Açısından Enerji Güvenliği 

Kapitalist üretim süreci, uluslar arası iliskiler ve uluslararası ekonomi politiği disiplinlerinde enerji güvenliğinin analizi için baslangıç noktasıdır. Enerji üretim sürecine dâhil olan bilgi üretimi, bilginin yeniden olusumu, kurumlar ve sosyal iliskiler bu nedenle dıs politika analizinde ele alınmalıdır. Bu bağlamda dıs politika analizinde en önemli aktör sosyal güçlerdir. Dolayısıyla üretim iliskilerini düzenleyen sosyal güçler, genis anlamda sosyal düzenin hem ulusal hem de uluslararası düzeyde yeniden üretiminde önemlidir.35 Ayrıca, enerji güvenliği ve dıs politika analizinde incelediğimiz aktörler arası stratejik iliski, Neo-Gramsci yaklasıma göre sosyal güçlerin sınıf mücadelesine dayalı ve ucu açık bir iliski 
seklinde ele alınmalıdır. Bir baska deyisle dünya enerji pazarı ve üretiminin durumu, sosyal güçlerin davranıslarını sekillendirirken, yine de bunları mutlak ölçüde belirlemez. sadece enerji ihraç ya da ithal eden devletlerin enerji üretim sürecindeki konumlarına yoğunlasmak yanıltıcıdır. Çünkü sosyal güçlerin sınıf aidiyeti, otomatik olarak sınıf bilincini, ortak kimliği ve çıkarları doğurmaz. Sınıf bilinci, daha çok tarihsellik içinde sosyal güçlerin üretimde sömürüye karsı veya direnis için verdikleri sınıf mücadeleleriyle olusur. Ayrıca, devletin durumu “politik bir toplumu” içerir. Örneğin, devletin bakanlıklar ve diğer kamu kurumları gibi zorlayıcı araçları ile siyasi partiler, sendikalar, is dünyası birlikleri, dini kurumlar, vb. olusan sivil toplum, devletteki bu politik topluma dâhildir. Kısaca, devletin durumu, sosyal güçlerin devlet içi ve devletler ötesi hareket ettiği bir yapıdır.36 

Bu çerçevede sosyal güçlerin enerji güvenliği kapsamında dıs politikaya etkisi, ulusal ve/veya uluslararası düzeyde olusturmaya çalıstıkları tarihsel blokla açıklanabilir. enerji güvenliğinde nasıl bir hegemonik proje uygulanmaktadır ve bu hegemonik projede ekonomik çıkarların ötesinde ne gibi siyasi ve sosyal fikirler bir bütün olarak dıs politikayı etkilemektedir sorularına cevap aranmalı dır. Nitekim geçmiste 1973 petrol krizi, 2003’te baslayan Irak Savası ve 2011’de Ortadoğu devletlerinde baslayan ayaklanmaların kapitalist üretim ve üretim iliskilerine etkisine bakarak, tarihsel blokta yapısal bir değisiklik olup olmayacağı incelenebilir. Enerji güvenliğinde bu tür krizler, mevcut hegemonik projede  sosyal güçlerin ulusal, uluslararası veya uluslarötesi düzeydeki konumlarında bir değisime neden olabilir. Böyle olası bir yapısal değisim sonucu enerji ithal/ihraç eden devletlerin, bu devletlerdeki özel/devlet enerji sirketlerinin ve diğer çıkar gruplarından (sanayici birlikleri, çevre ve tüketici haklarını savunan sivil toplum örgütleri, vb.) hangisinin ulusal, uluslararası veya uluslarötesi yeni bir hegemonik proje olusturup kendi yararlarına nasıl bir pozisyon alabileceği, enerji güvenliği dıs politika iliskisinde sorgulanmalıdır.37 

Bu çerçevede sosyal güçlerin enerji güvenliği kapsamında dıs politikaya etkisini analiz ederken, ulusal ve/veya uluslararası düzeyde olusturmaya çalıstıkları tarihsel blok önemli bir değişken olabilir. Buna göre enerji güvenliğinde nasıl bir hegemonik proje uygulanmaktadır ve bu hegemonik projede ekonomik çıkarların ötesinde ne gibi siyasi ve sosyal fikirler, bir bütün olarak dış politikayı etkilemektedir sorularına cevap aranmalıdır.38 

2. Enerji Güvenliğinin Çatışmalara Etkisi 

Günümüzde giderek artan bir biçimde enerji politikaları ve bu politikaların ekonomik etkileri üzerinde tartısmalar yapılmaktadır. Esas itibarıyla, istenilen miktarda enerji kaynağının herhangi bir nedenle kesintiye uğramaması ve aynı zamanda, fiyat sokları benzeri ciddi ekonomik krizlere yol açmaması “enerji arzının güvenliği” kavramı çerçevesinde ele alınmaktadır. Enerji arzının güvenliği iki temel varsayım ile ilgilidir. Bunlardan birincisi, gelecekte enerji sokları olma ihtimali ve ikincisi, enerji kaynaklarında dısa bağımlılığın artmasıdır. Nitekim gelişmiŞ ülkelerin yönetim kademelerinde sıkça enerji arzının güvenliği tartışılmakta ve bu bağlamda, yabancı petrole olan bağımlılığı azaltmanın yolları 
aranmaktadır.39 

Rezerv ve üretim artıs oranları tahminleri yapılarak, dünya petrol üretiminin ne zaman zirveye ulasacağı ve tükeneceği tahmin edilebilir. Bu bağlamda, ortaya konulan 12 farklı senaryodan en kötü olarak değerlendirilen senaryoda, üretimde zirve yılı 2021, rezervlerin tükeneceği yıl ise 2075’dir. Buna karsılık en iyi senaryo itibarıyla, üretimde zirve yılı 2112’de yasanabilecektir. Üretimin zirveye ulaşacağı yılın önemi Şuradadır: büyüyen ekonomiler ile artan enerji ihtiyacının petrol ile karşılanamayacağı bu tarihten itibaren geri 
dönülemez bir biçimde anlaşılacaktır. Zirve yılından sonra, enerji ihtiyacı artan her ülke giderek azalan üretimden aldığı payı en azından korumak isteyecektir. Böyle bir kırılma noktasından sonra, ülkeler için artık enerjinin arz güvenliği değil, enerji kaynaklarının paylasımı sorunu önemli hale gelecek ve dünya enerji tüketiminin büyük bir kısmını gerçeklestiren ABD, AB ve geleceğin ekonomik devi olarak değerlendirilen 

Çin Halk Cumhuriyeti, Hindistan, Rusya Federasyonu ve diğer gelismekte olan ülkeler arasındaki stratejik enerji mücadelesi siddetlenecektir.40 

Petrol rezervleri tükenise doğru ilerlerken, enerji güvenliği yalnız belli bir yerde üretimin olması ya da rezervin saptanmasını değil, bunların zamanında, ucuza, yeterli düzeyde sisteme entegre edilip tasınabilmesi ve bunun sürekliliğinin sağlanmasını da kapsar. Bu noktada enerji kaynaklarında yasanan fiyat artıslarının arz güvenliğini önemli ölçüde etkilemesi beklenmektedir. Diğer yandan enerji kaynağının sürekliliğinin sağlanmasında basta petrol olmak üzere rekabet artarken, petrol üretimindeki zirve noktasının fiyatların çok arttığı 
bir dönemi baslatacağı kuskusuzdur.41 Olası fiyat soklarından daha az etkilenmek için sanayilesmis ülkeler stratejik rezervlerinin düzeyini yükseltmekte ve kaynak sağlanan bölgeler arasındaki çesitliliği artırmaya çalısmaktadırlar. Söz konusu ülkelerde istikrarsızlıklara neden olan diğer faktörler de sunlardır:42 

1) Petrol üretiminin özel niteliği (petrol diğer madencilik türleri gibi yan sanayiler kurulmasına yol açmamakta ve genelde hammadde olarak ihraç edilmektedir), 
2) Petrol zenginliği üzerinde devlet kontrolü (zengin petrol kaynaklarına sahip ülkeler bunları ekonomik olmayan biçimlerde ve politik egemenliği sürdürmek için kullanmaktadırlar) 
3) Politik hesap verilebilirliğin olmaması (bu ülkelerde genelde demokrasi yoktur ve yönetimler bütçelerini petrol gelirleri ile denklestirerek vergilendirmeye 
basvurmamaktadırlar, dolayısıyla, hesap soran vergi mükellefinin ortaya çıkması mümkün olmamaktadır) 
4) Yüksek dıs borçlar ( bazı petrol üretici ülkeler yüksek borçlara sahiptirler ve bunların kolay ödenebilmesi için petrol fiyatlarının yükselmesini istemektedirler) 
5) Ekonomik konjonktürde değisimler (dünya ekonomisindeki genisleme ve daralma dönemleri petrol piyasasını etkilemekte ve uzun süren daralma dönemleri petrol üreticisi ülkeleri sıkıntıya düşürmektedir) 

Bu mücadelenin bir diğer boyutu da, söz konusu enerji kaynaklarının naklinin denetiminin kimin elinde olacağı ile ilgilidir. 


2.1 Petrol ve Doğalgaz Taşımacılığının Stratejik Önemi 


Dünyada üretici bölgeler ile tüketici bölgeler arasında gerçeklestirilmis olan petrol ve doğal gaz ticari hareketleri enerji alanının önemli unsurlarından biridir. Ancak, bu noktada petrol ve doğal gaz arasındaki önemli bir farka değinmekte fayda vardır. Her ne kadar petrol ve doğal gaz üretimi birbirleriyle çok yakından iliskili olsa da, bunların tasınması konusu teknik açıdan çok büyük farklılıklar arz etmektedir. Petrol nispeten düsük maliyetle deniz yolu ile tasınabilirken, doğal gazın bu yöntemle (LNG) tasınabilmesi için önce sıvılastırılması ve tüketilmeden önce de tekrar gaz haline getirilmesi gerekmektedir. Bu islem günümüzde oldukça yüksek maliyetler ortaya çıkarmaktadır. Bu nedenle, doğal gazın boru hatları ile nakli tercih edilmektedir. AB ülkeleri43 , ABD ve Japonya ithal ettikleri petrolün büyük bir bölümünü deniz yolu ile ithâl etmektedir. 

Gelecekte, Basra Körfezinden deniz yoluyla ihraç edilen petrolün yılda 737 milyon tondan, 2020 yılında 1.668,3 milyon tona yükseleceği tahmin edilmektedir. Bu verilere dünyanın diğer önemli petrol üretim alanlarından deniz yoluyla tasınacak petrol miktarı da eklendiğinde, dünya ekonomisinin can damarının denizlerde bulunduğu kuskusuzdur. Bu alanda kontrolü elinde tutan gücün hem bundan vazgeçmek istemeyeceği hem de bu gücün baska bir güç ile paylasmaya yanasmayacağı değerlendirilebilir.44 Orta Doğu petrollerinin çıkısı kapısı konumundaki Hürmüz Boğazı, günde yaklasık 17 milyon varil düzeyinde bir petrol akısı ile petrol tasımacılığında dünya üzerindeki en önemli noktadır. 2035 itibarıyla da tüm dünyada gerçeklestirilecek petrol ihracatının % 50’si ve doğalgazın bu noktadan geçeceği öngörülmektedir.45 Bu bölgeden halen ABD, Batı Avrupa ve Uzak Doğu’ya petrol tasınmaktadır. Hürmüz Boğazı, Dran Körfezini Umman Körfezi ve Arap Denizine bağlamaktadır. Hürmüz Boğazının ene dar noktaları arasındaki uzunluk 21 deniz milidir. Hürmüz Boğazındaki günlük ortalama ham petrol hareketliliği 17 milyon varil civarındadır. Günümüzde Hürmüz Boğazındaki ham petrol hareketliliğinin dağılımı Asya-Pasifik bölgesine 6,8 milyon varil, Japonya’ya 4 milyon varil, Avrupa’ya 3 milyon varil, ABD’ye 2,2 milyon varil ve Çin’e 1,5 milyon varil seklindedir.46 Buradan denize çıkan petrol, Akdeniz’e ulasmadan önce Bab -el Mendab Boğazı’ndan ve Süveys Kanalı’ndan geçmektedir. Petrol ihtiyaçlarının çok büyük bir bölümünü Orta Doğu’dan karsılayan ülkelere, ÇHC ve 


Japonya’ya yönelen deniz trafiği de iki önemli noktadan geçmektedir. Bunlar sırasıyla Malakka Boğazı ve Formoza Boğazı’dır. Orta Doğu’dan Çin, Japonya ve Güney Kore’ye yönelen güzergâhın en kritik noktası olan Malakka Boğazı’ndan yılda 420.000’den fazla gemi geçmektedir.47 

Bununla birlikte Asya’nın ekonomik yönden yükselmesine paralel olarak küresel enerji ticaretinin Atlantik bölgesinden Asya-Pasifik bölgesine doğru kayacağı 
öngörülmektedir. Buna göre 2020’lerin basında Çin’in dünyanın en büyük petrol ithal eden ülkesi ve Hindistan’ında en büyük kömür ithal eden ülkesi olması beklenmektedir.48 



Grafik 2: Dünyadaki Mevcut Petrol Üretim ve Tüketiminin Bölgelere Göre Dağılımı 49 

Esasında Asya’nın hızlı biçimde gelisen ekonomileri için enerji arzının güvenliği biraz daha farklı bir anlam ifade etmektedir. Zira, Asya ülkeleri, basta Japonya, Güney Kore ve Çin olmak üzere petrol ihtiyaçlarını Orta Doğu ülkelerinden karsılamaktadırlar.50 Gelecekte doğal gazın da sıvılastırılmıs halde ihracatının ekonomik rekabet gücüne kavusması ile birlikte Asya ülkelerinin yine Orta Doğu’dan doğal gaz alımlarını artıracakları tahmin edilmektedir. Tüm bu enerji naklinin deniz yolu tasımacılığı ile gerçeklestirildiği düsünüldüğünde, Asya ülkeleri açısından enerji arzının güvenliği iki noktada yoğunlasmaktadır. 

Bunlar, 

1) Deniz yolu tasımacılığının güvenli bir sekilde yapılabilmesi: Hâlihazırda ve görünür gelecekte söz konusu güvenlik ABD’nin rakipsiz deniz gücü tarafından 
sağlanmaktadır. Bu nedenle acaba Asya ülkeleri kendi güvenliklerini kendileri sağlayabilecek mi ? yada ABD ile ne tür bir iliski kuracaklar? 

2) Malakka Boğazı’nın önümüzdeki yıllarda tanker trafiği açısından güvenli olup olmayacağı Görüldüğü gibi Hem enerji kaynağına ulasmada ABD deniz gücü semsiyesine duyulan gereksinim hem de çevresel ve ekonomik kaygılarla tanker trafiğine duyulan güvensizlik, önümüzdeki yıllarda basta Çin olmak üzere Asya ülkelerini Orta Doğu dısındaki petrol ve doğal gaz kaynak ülkelerine yönlendirebilecektir.51 Bu çerçevede söz konusu ülkeler, AB benzeri bir politikayı seçerek, ihtiyaç duydukları petrol ve doğal gazı Orta Asya ülkeleri ile RF’den (Sibirya ve Sahalin Adası vb.) boru hatları ile alma yoluna gidebileceklerdir.52 

2.2 Dünya Petrol Rezervlerinde Tepe Noktası Ne Anlama Gelir? 

1900’de dünyada yıllık 150 milyon varil petrol üretilirken, 2000’de bu rakam 28 milyar varile ve 2006 yılında ise 31 milyar varile yükselmistir. Ancak 2006 yılında 9 milyar varil civarında yeni petrol kaynağı bulunabilmistir. Petrol üreten ülkelerin pek çoğunda yıllık petrol üretim miktarları tepe noktasına ulasmıs durumdadır. Gelecekteki üretim eğilimlerini öngörebilmek için rezerv/üretim iliskisi kullanılmaktadır. 1956’da M.King Hubbert, petrol üretiminin yapısını dikkate alarak, yeni rezerv kesiflerinin tepe noktası ile üretimin tepe noktası arasında geçen zamanın öngörülebilir olduğu kuramını öne sürmüstür. Bu teoriye Hubbert Zirve Teorisi, veya Petrolde Hubbert Zirvesi denilmektedir. Hubbert bu teori ile enerji piyasalarında çığır açmıs ve enerji arastırmalarına damgasını vurmustur. Hubbert Zirve Teorisi petrol yataklarında üretim miktarının istatistikte kullanılan çan eğrisi formunu izlediğini söyler. Yani bir yatakta petrol kesfedildiği zaman üretim hızlı bir sekilde artar, daha sonradan bir zirve yapar, ve en sonunda bu sahadan üretim hızlı bir sekilde düsecektir. Zira petrol kesfedilen yatakta-(rezervuar veya petrol kapanı da diyebiliriz)-sınırlı bir miktarda bulunmaktadır. Bu sınırlı rezerv hızla yeryüzüne pompalanmaya baslandıktan sonra zaman içinde ilgili yataktan çıkarılan petrol miktarı hızla düsecektir.53 Bu kurama göre ABD’deki rezerv kesiflerinin hemen hemen 1930 yılında tepe noktasına ulastığı belirtilmis olup, ülkedeki petrol üretiminin 1970’te tepe noktasına ulasacağı tahmin edilmis ve öngörü tam olarakgerçeklesmistir.54 Ayrıca aynı kurama göre global kömür ve doğal gaz kaynaklarının geleceği konusunda olusturulan projeksiyon da tam olarak gerçeklesmistir. Geçmise dönük olarak yapılan kömürün Hubbert eğrisi analizine göre zirveye 1910 yılında ulasılmıstır ve petrol savası bundan sadece 4 yıl sonra baslamıstır.55 Dünya geneli için yapılan tahminler petrolde zirve noktasını genellikle 2005–2020 yılları arasına koymaktadırlar. Bu projeksiyonlar zaman içerisinde bazı oynamalar göstermekle beraber yaklasık bir değer ortaya koymaktadır.56 

Yapılan arastırmalar konvansiyonel petrol yataklarında yapılan kesiflerin dünyanın hızlı petrol tüketimini karsılayamadığını ileri sürmektedir. Özellikle Çin ve Hindistan gibi kalabalık nüfusa sahip ülkelerin kisi basına petrol tüketimi, gelismis ülkelerin çok altındadır. Bu ülkelerde kisi basına gelir miktarı yükseldikçe, bu ülkelerin ihtiyaç duyacağı petrol ve diğer enerji kaynakları oldukça fazla bir sekilde artacak, bu da dünyada kısıtlı enerji kaynaklarına ulasmak için rekabeti arttıracaktır. Petrol üretimi zirve yaptıktan sonra hızla düsmeye baslayacağı için sistemin enerji darboğazına girmemesi için gerekli tedbirler çok daha önce alınmalıdır. Bazı uzmanlar enerji darboğazı yasanmaması için zirve noktasına ulasılmadan en az 20 yıl önce gerekli tedbirlerin alınması gerektiğini söylemektedirler. Dste bu nedenle zirve noktasının yaklasık hangi yıllarda olusacağını önceden tahmin etmek önemlidir. 

BP’nin 2014’te yayımladığı Dünya enerji raporuna göre 2013 sonunda dünyadaki ispatlanmıs petrol rezervlerinin miktarı 1687,9 milyar varil düzeyine ulasmıstır. Aynı raporu göre mevcut kullanım miktarı bu sekilde devam ettiği taktirde söz konusu petrolün ömrü yaklasık 53.3 yıl olarak öngörülmektedir. Aynı rapora göre 1993 – 2013 yılları arasındaki dünyadaki ispatlanmıs petrol rezervlerinin bölgelere göre dağılımı da yer almaktadır. Söz konusu bu dağılıma göre petrol rezervlerinin Ortadoğu, Avrupa ve Avrasya, Afrika ve Asya Pasifik bölgesinde göreceli olarak azaldığı görülürken genel itibariyle Amerika kıtasında arttığı görülmektedir. Bu grafiğe göre yaklasık 20 yıl içinde Ortadoğu’daki ispatlanmıs petrol rezervleri % 63,6’dan % 47,9 seviyelerine gerilemistir. Aynı dönemde Orta ve Güney Amerika bölgesinde ise rezervler %7,7’den % 19,5’ çıkmıstır. 



Grafik 3: 2013 Yılı İtibariyle Dünyadaki İspatlanmıs Petrol Rezervi Oranı 57 



Grafik 4: 1993 – 2013 Yılları Arası Dünyadaki İspatlanmıs Petrol Rezervlerinin Bölgelere Göre Dağılımındaki Değişim 58 


Petrol rezervlerinin tükenmeye basladığını gösteren bir diğer veri de, yeni kesfedilen yatakların ve toplam rezerve olan petrol katkılarının sürekli azalmasıdır. Yaklasık 40 yıl önce, her yıl bulunan petrol yataklarının toplam rezerve olan ortalama katkısı 55 milyar varil/yıl olurken, bu değerler 2004–2005 yıllarında 12 milyar varile düsmüstür. Ayrıca teknik verilerde global petrol rezervlerinin tükendiğini göstermektedir. Petrol üreten ülkelerdeki petrol yataklarının yıllık üretim kapasiteleri, kuyular tam kapasite ile çalıstığında dahi, düsmeye baslamıstır. Bir petrol kuyusundaki mevcut basınç miktarı, o kuyudan üretilecek petrol miktarını etkilemektedir. Buna göre bir petrol yatağında sondaj kuyu sayısı arttıkça üretim miktarı önce artmaktadır fakat belli bir süre sonra üretim miktarı düsmeye baslamaktadır ve bu eğilime göre her bir petrol yatağına ait çan eğrileri olusturulabilmektedir. Günümüzde petrol üreten pek çok ülkenin sahip olduğu petrol rezervlerine ait çan eğrilerinde düsüs baslamıstır.59 Bir baska deyisle söz konusu ülkelerin petrol üretimleri önümüzdeki yıllarda 
azalma eğilimine girerek baska yeni rezervler kesfedilmediği sürece tükenme eğilimine girecektir. Elbette bu durumun gerek petrol ihraç eden gerekse petrol ithal eden ülkeler açısından Ekonomi Politik birçok sonucu olacaktır. 




Tablo 2: Petrol Üreten Ülkelerin Rezervlerinin Tepe Noktasına Ulastığı/Ulaşacağı Yıllar 60 

Bunun yanında petrol kaynaklarının % 95’nin de kesfedilmis olduğu ve petrol tüketim değerinin hızla attığı ve mevcut arzın bunu karsılamakta zorlandığı dikkate alındığında petrol çağının sonunun oldukça yakın olduğu öngörüsünde rahatlıkla bulunulabilinir. Sonuç olarak petrol rezervleri tükenmektedir. 1900’lerin basından günümüze kadar ulusal/uluslararası politikalar ve fiyatlar petrol üretim eğilimlerini etkiledi ancak artık azalan rezervlerle birlikte üretim eğilimlerinin sadece ve sadece jeolojinin belirleyeceği bir döneme girmis 
bulunmaktayız.61 Bu nedenle Petrol üretiminde zirveye ulasılmıs olması ucuz petrol zamanın sonuna gelindiğinin ve bu durumun dünya ekonomileri üzerindeki baskıyı artıracağı anlamına gelmektedir. Asağıdaki grafikte görüldüğü gibi petrol fiyatları belirli dönemleri dısarıda tutarsak son yıllarda özellikle 1990’dan sonra genel bir artıs eğiliminde olduğu görülmektedir. 

Süphesiz bu durum petrole bağlı tüm sektörlerde fiyatların artması anlamına gelmektedir. 

Söz konusu zirve etkisinin petrol fiyatları üzerinde OPEC tarafından yapılan fiyat dalgalanmalarından daha baskın sekilde özellikle gelismis ülkeleri etkileyeceği kuskusuzdur. 
Petrol üretiminde dünya genelinde zirve noktaların asılmasının ardından enerjinin arz güvenliği konusunun öneminin daha da artacağı söylenebilir. Orta Doğu ülkelerinin, dünyanın geri kalan üretim alanlarına göre çok daha büyük bir kapasite ve maliyet avantajına sahip oldukları değerlendirildiğinde, önümüzdeki 20–25 yıllık bir dönemden sonra, dünya petrol üretiminde Orta Doğu’nun tekrar ağırlık kazanabileceği görülmektedir. Bundan sonraki süreçte artık büyük ülkeler enerjinin arz güvenliği üzerinde değil, enerji kaynaklarının paylasımı alanında yoğunlasacaklarını görmek mümkündür. 



Grafik 5: 1861 – 2013 Yılları Arasındaki Ham Petrol Fiyatının Değisimi 62 

Diğer taraftan önemli fosil yakıtlardan biri olan doğalgaz konusunda da benzer bir durum söz konusudur. Her ne kadar yapılan tahminlere göre doğalgazın ömrü petrole göre daha uzun olarak hesaplansa da rezervlerin azaldığı görülmektedir. Asağıda yer alan grafikte görüldüğü gibi dünyadaki ispatlanmıs doğalgaz rezervlerinin miktarı 2013 sonu itibariyle 185,7 trilyon (tcm) cubic metres ve yaklasık 55,1 yıl bir tükenme süresi bulunmaktadır. 

Ayrıca tarihsel süreçte doğalgaz miktarının dramatik bir sekilde Ortadoğu bölgesinde azaldığı görülmektedir. Buna karsılık günümüzde ispatlanmıs petrol rezervlerinin en çok 33,8 trilyon tcm Dran ile 31,3 tcm ile Rusya Federasyon unda olduğu görülmektedir. Süphesiz bu durum bu ülkeler açısında olumlu bir gelisme olsa da her iki ülkenin uluslararası toplum ile yasadığı sorunlar nedeniyle doğalgazın önümüzdeki dönemde ekonomi politik bir araç olarak bir dıs politika aracı olarak kullanılma potansiyeli olduğunu göstermektedir. 



Grafik 6: 2013 Yılı İtibariyle Dünyadaki İspatlanmıs Doğalgaz Rezervlerinin Oranı ve Tarihsel Değişimi 63 



Grafik 7: 1993 – 2013 Yılları Arası Dünyadaki İspatlanmıs Petrol Rezervlerinin Bölgelere Göre Dağılımındaki Değişim 64 


3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,



***