Facebook etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Facebook etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Şubat 2021 Pazar

Google Haberler’in Web Sürümüne Karanlık Mod Özelliği Geldi

Google Haberler’in Web Sürümüne Karanlık Mod Özelliği Geldi


Adnan Güney


Google’ın ilgi alanlarınıza göre en güncel haberleri takip edebileceğiniz Haberler uygulamasının web sürümüne, genişletilmiş karanlık mod özelliği geldi.


   Artık kullanıcılar, karanlık mod özelliğini web sürümünde de diledikleri gibi kullanabilecekler. Google Haberler uygulaması, sunduğu pek çok başarılı özellik ile en sık kullanılan haber takip etme uygulamalarından biri. Kullanıcılarına ilgi alanlarına göre dünyanın her yerinden en güncel haberleri sunan uygulama, sürekli aldığı güncellemelerle kullanıcı deneyimini her geçen gün iyileştiriyor.
Artan ekran süreleri düşünüldüğünde, karanlık mod artık bir uygulamada en sık aradığımız özelliklerin başında geliyor diyebiliriz. YouTube, Twitter ve Facebook gibi pek çok uygulamanın da hem mobil hem de web sürümlerinde karanlık mod özelliği mevcut. Google da neredeyse tüm uygulamalarında bu özelliği kullanıma sunmuş durumda.

Google Haberler de mobil sürümünde karanlık mod özelliğine sahip. Kullanıcılar dilerlerse sistem ayarına göre otomatik olarak değişecek şekilde ya da yalnızca akşamları aktif olacak şekilde karanlık modu kullanabiliyorlar. Artık kullanıcılar web sürümünde de karanlık modu genişletilmiş şekilde tüm menülerde ve haberlerde aktif olarak kullanabilecek.

Google Haberler web sürümü için karanlık mod nasıl aktif edilir?

Google Haberler‘in web sürümüne Google hesabınız ile giriş yaptıktan sonra sol tarafta yer alan ‘Ayarlar‘ menüsünde ‘Koyu Tema‘ seçeneğine giderek buradan temayı dilediğiniz şekilde kullanmak için devreye alabilirsiniz. Sistem ayarlarınız karanlık moddayken aktif olmasını, her zaman karanlık modda kullanmayı ya da özelliği devre dışı bırakmayı seçerek Google Haberler‘inizi kişiselleştirebilirsiniz.
Google Haberler'in Web Sürümüne Karanlık Mod Özelliği Geldi


https://www.adnanguney.com/google-haberlerin-web-surumune-karanlik-mod-ozelligi-geldi/


***

WhatsApp’a yeni özellik geldi:

WhatsApp’a yeni özellik geldi: 


WhatsApp Web merakla beklenen görüntülü arama özelliği için adım attı.

Adnan Güney



WhatsApp Web merakla beklenen görüntülü arama özelliği için adım attı. 
Popüler mesajlaşma uygulaması WhatsApp görüntülü ve sesli konuşma özelliğini internete taşıyor. 

 Sınırlı sayıda kullanıcıya açılan geliştirmeyle WhatsApp Web kullanıcıları da tarayıcı üzerinden görüntülü ve sesli aramalar yapabilecek. Koronavirüs pandemisiyle evden çalışma artış gösterdi. Teknoloji şirketleri de yeni döneme uygun güncellemeleri hayata geçiriyor. Son olarak 1.5 milyardan fazla aktif kullanısı bulunan WhatsApp internet sürümü için merakla beklenen özelliği duyurdu.


Whatsapp Webe görüntülü arama özelligi geldi

Facebook tarafından satın alınan WhatsApp’tan yapılan açıklamaya göre görüntülü ve sesli arama özelliği WhatsApp Web’e geliyor. Henüz BETA aşamasında olan özellik sınırlı sayıda kullanıcıya açıldı. Bu kullanıcılar tıpkı mobil uygulamada olduğu gibi, istedikleri kişileri WhatsApp Web üzerinden görüntülü ya da sesli arayabilecek.
Şirketten yapılan açıklamada WhatsApp Web güncellemelerinin ön planda tutulduğu belirtildi.
Web’teki özellikte aynı zamanda kulllanıcılara görüntülü konuşma esnasında başka kullanıcılarla yazışma imkanı da sağlanacak.
Kaynak: https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/whatsappa-yeni-ozellik-geldi-whatsaap-webde-goruntulu-arama-1799612


https://www.adnanguney.com/whatsappa-yeni-ozellik-geldi-whatsapp-webde-goruntulu-arama/

***

25 Aralık 2020 Cuma

Yeni Bir Dünya Düzeninin Başlangıcı., BÖLÜM 2

Yeni Bir Dünya Düzeninin Başlangıcı., BÖLÜM 2
 




Sait YILMAZ, Obama, Jimmy Carter, Strateji, Afganistan, Soğuk Savaş, Özgür Dünya, Yeni Bir Dünya Düzeni, Doğu Çin Denizi, Jeff Bezos, Bill Gates,  iPhone, Amazon, Facebook, Google,

2014’de Büyük Güçler ve Beklenen Gelişmeler

Petrole dayalı Amerikan ekonomisi yaelindeki petrolü ya da onu dışarıdan satın alacak parayı bitirecektir. Ancak durumun bu kadar kötü olmadığını gösteren gelişmeler var. Öncelikle yatay petrol kuyusu açma ve yer tabakalarının arasına girilmesi teknolojisinin geliştirilmesi daha önce keşfedilmemiş yeni petrol rezervlerinin ortaya çıkmasını sağladı. Amerika kendi keşfettiği bu teknoloji ile Suudi Arabistan, Venezüella ve Afrika’dayeni kaynaklar yaratma peşinde, bunun için de buraları karıştırma peşindedir. ABD’nin ikinci büyük güç çarpanı gene yeni geliştirdiği iPhone, Amazon, Facebook, Google gibi sosyal medya veya Microsoft yazılım teknolojileri olacaktır. Tüm dünyada Jeff Bezos, Bill Gates, Steve Jobs gibi yeni beyinler yakalama peşindedir. Avrupa’nın ‘sınıf’, Hindistan’ın ‘kast’, Çin-Japonya-Kore’nin ‘ırk homojenliği’, Afrika’nın ‘kabilecilik’, Ortadoğu’nun ‘din muhafazakârlığı’ temeline karşı Amerika; yeni fikirler ve icatlar için geçmiş, ırk, yaş, din ayırımı yapmadan üstün zekâlılar toplumu yaratma peşindedir. Amerikalılara göre daha çok para kazanmak isteyen iş adamı, daha çok okunmak isteyen yayıncı ya da daha çok insana hitap eden eğlence dünyası sonunda Amerikan zenginliği ve gücüne hizmet etmektedir. 

Bu ırksız ve kozmopolitan düzende artık gençler devlet kademelerinde üst makamlara gelmek ya da milliyetçilik gibi ideolojiler peşine düşmek yerine Lockheed ya da Toyota’da iyi maaşı olan bir iş kapmak peşine düşeceklerdir. 

Bu sistemin gereği olarak da ulus-devlet anlayışı bitecek, artık hiçbir ülkede bağımsızlık ve egemenliğe düşkün milliyetçi ya da solcu liderler ve güçlü ordular barınamayacaktır.

Avrupa, egemenliği büyük ölçüde üye devletlere bırakarak üstüne kurduğu ekonomik entegrasyona dayalı birlik anlayışında başarısız oldu ve çözülüyor. 2008’de ortaya çıkan ülkelerin borç ve bankacılık krizi, Avrupa Birliği’nde finansal ve ekonomik krize yol açtı. İşsizlik hala pek çok ülkede %10’un üzerinde ve ekonomi geriliyor. Bu dönemde, AB içinde,genel olarak kabul edilebilir ve uygulanabilir politika üretme sorunu ortaya çıktı. Fransa son derece vasıfsız François Hollande’i başkan seçti. İngiltere batıyor, İtalya’da günü TV komedyenleri kurtarıyor. Avrupa’nın gerçek lideri olan Almanya’nın Angela Merkel’i ise Avrupa Birliği’nin söküklerini dikmeye çalışıyor. Avrupa, birlik öncesi ulus-devletlerin çoklu rekabet dönemine geri dönüyor.Ülkeler kendi çıkarları peşinde sıfır toplamlı bir yarışa girdiler. Zayıf ülkelere yapılacak yardımın yükünün paylaşılması kadar, ülke içinde bu yükün nasıl paylaşılacağı da sorun oldu. Böylece kriz ülkelerin içinde sınıf çatışmasına da dönüştü. Avrupa’nın büyük bölümü de zayıf ülkelerden oluşmaktadır ve ekonomik entegrasyon zayıf ülkelere göre değildir. Bugün bu ülkelerin elindeki tek güç AB’nin dayatmaları karşısında egemenliklerini savunmaktır. Nitekim Macaristan, AB yapısınıumursamadan daha egemen ve otoriter bir siyasi sistem kurmaya başladı. Ticari çıkarları nedeni ile Avrupa’nın bölünmesini istemeyen Almanya, diğer ülkelerin sistemde kalabilmesi için bütçelerini ve ekonomi politikalarını kontrol altına alıyor. Güney Kıbrıs önce Alman mallarını almayı reddederek karşı koydu ama sonunda egemenliğini Almanya’ya teslim etti. Şimdilerde Güney Kıbrıs’ın başından beri AB’ye hiç alınmaması gerektiği daha yüksek sesle mırıldanılmaya başlandı.

Yeni uluslararası sistemde üç ana ekonomik motor bulunmaktadır; ABD, Avrupa ve Çin. Çin ve Avrupa’nın ABD’yi dengeleyememekteki en büyük hataları gücü sadece ekonomik olarak algılamaları, siyasi ve askeri boyutunu ihmal etmeleri oldu. ABD, Sovyetler Birliği ile güç dengesini kendi lehine değiştirerek çökertmişti. Avrupa ve Çin ise sadece ekonomiye odaklanarak kendi kendilerini çökertme yolundalar. Böylece yeni bir çağa giriyoruz.Çin, ihracatın ağır baskı altında olduğu ve sosyal istikrarın tehlikeye girdiği bir dönemdedir. Çin’in temel problemi 1 milyardan fazla kişinin günde 6 dolardan az kazanmasıdır. Bunların çoğu 3 doların da altındadır. Çin, iç kesimlerdeki hayat standartlarını değiştirmek zorunda aksi takdirde büyük iç karışıklıklara gebedir.Çin, askeri olarak deniz kuvvetleri bakımından hassastır ve en büyük korkusu Amerikan ablukası dır. Çin’in Kasım 2013’de Doğu Çin Denizi’nde Hava Savunma Kontrol Bölgesi ilan etmesi üzerine; ABD bunu ilk protesto eden ülke oldu ve bölgeye iki B-52 bombardıman uçağı gönderdi. Diğer ülkelerde ABD ile dayanışma içinde olduklarını göstermek için bu hava sahasını kullanmaya devam ettiler. Çin’e göre bu kontrol bölgesinin amacı ticari amaçlı olmayan uçaklara karşı savunma amaçlı bir tedbirdir. Çin Savunma Bakanlığı sözcüsü Geng Yansheng; “Çin’in ilgili hava sahasını etkin bir şekilde yönetecek ve kontrol edecek kabiliyete sahip olduğunu” açıkladı.

Enerji ihracına dayalı ekonomisi kötü giden Rusya’da iç huzursuzluklar devam ediyor. Enerji dışında madencilik, metal, inşaat, yiyecek gibi sektörleri ayağa kaldırmaya çalışan Rusya’nın kısa sürede sonuç alması beklenmiyor.Bir yandan Eski Sovyet çevresindeki konumunu güçlendirmeye çalışan Rusya, Ukrayna’yı en azından 2015 başkanlık seçimlerine kadar Batının elinden kurtardı. Rusya; Moldova ve Gürcistan’a siyasi ve askeri baskı yaparak AB ile yakınlaşmalarını engellemeye çalışıyor. Baltık ülkeleri, Rusya’nın etraflarında gittikçe saldırgan bir konuşlanma içine girmesinden oldukça rahatsız ve NATO garantisini sorguluyorlar. Rusya, Avrasya Birliği ile eski Sovyet Cumhuriyetlerini ekonomik olarak kendine bağlamak istemektedir. Ermenistan, Kırgızistan ve Tacikistan; önce ekonomik ve güvenlik bağlarını güçlendirerek, Rusya ile Gümrük Birliği’ne girmeyi, 2015’de ise Avrasya Birliği’nde olmayı planlıyorlar. Asya-Pasifik bölgesi ile ilişkilerini de enerji kartı üzerinden geliştirmek isteyen Rusya, bunun için gerekli altyapıyı geliştirmeye çalışıyor.

2014’ü şekillendirecek 5 en önemli gelişme şu şekilde öngörülmektedir;

- İran ve ABD arasındaki yumuşamanın devamlılığı;
İran’ın geliştirmeye çalıştığı nükleer program ile ilgili daha önceleri görüşmeyi bile kabul etmeyen ABD yönetimi, Obama ile diyalog kapısını açtı. İki ülke arasındaki 35 yıllık gerilim ilk defa normalleşme sürecine girdi ama ABD’deki İsrail lobisi başta AIPAC olmak üzere sert bir şekilde bu diyaloga karşı çıktı. ABD-İran yumuşaması devam edecek olsa da iki ülkedeki iç dengeler durumu tersine çevirebilir. İran karşısında kendisini güçsüz ve cesaretsiz hisseden Suudi Arabistan, İran ile görüşmek yerine Arap koalisyonunu ona karşı güçlendirme yolunu seçti ancak bir sonuç alması beklenmiyor. Suudi Arabistan, 2014’de aktif mezhep politikalarına devam edecek, görüş ayrılıklarına rağmen ABD ile enerji ve askeri bağlarını sürdürecektir. Suriye’deki vekilli iç savaş sınırlı da olsa devam edecektir.

- Avrupa’da milliyetçi ve aşırı partilerin yükselişi;

Ekonomik durgunluğun ve yüksek işsizliğin devam ettiği Avrupa’da bu yıl sosyal huzursuzluklar beklenmektedir. Mayıs 2014’de yapılacak Avrupa Parlamentosu ve 2014’ün sonunda yapılacak Avrupa Komisyonu seçimleri ile milliyetçi partilerin daha etkin konuma geleceği ve entegrasyon politikalarının daha da zora gireceği hesaplanmaktadır. 2014’de Yunanistan, Güney Kıbrıs, Portekiz ve Slovenya ekonomik olarak en sıkıntılı ülkeler olacaktır. Bu yıl, Avrupa’da bölücü faaliyetler için özel bir yıl olacaktır. 

Eylül’de İskoçya’da yapılacak bağımsızlık referandumundan İngiltere’nin baskısı ile önemli bir sonuç çıkması beklenmemektedir. 
Ancak durumun daha ciddi olduğu İspanya’da Katalanların referandum isteği Madrid yönetimi tarafından reddedilmektedir. Referandum yapılsa bile Katalanların arasındaki derin bölünme 2014’de bağımsızlık ilanını engelleyebilir.

- Rusya ve Almanya’nın Doğu/Orta Avrupa ve enerji üzerine pazarlığı;

Avrupa Birliği, artık zorlayıcı güç olma özelliğini yitiriyor. Avrupa çözülürken, eski gücüne dönmeye çalışan Rusya, bulanık suda balık avlamayı seçiyor. Bunun için bir yandan doğal gaz kartını kullanırken, diğer yandan Macaristan ve Polonya’da metalürji tesisleri, Slovakya’da demiryolları satın alarak Avrupa’da siyasi etkisini artırmak istiyor.Orta Avrupa’ya ticaret yolu ile girmeye çalışan Rusya, buraların asıl sahibi olan Almanya ile Orta Avrupa, Ukrayna ve enerji konusunda pazarlık yapıyor. Amerikan gücünden memnun olmayan Almanya, Rusya’nın enerjisine o da Almanya’nın teknolojisine muhtaçtır. Alman-Rus yakınlaşması ABD’ye iki dünya savaşı arası dönemi hatırlatmaktadır. ABD, bu ikilinin arasındaki Polonya’ya güçlü destek vermektedir.

- Çin’in güç politikalarına dönüşü;

Çin, etrafındaki denizlerin kendi gölü olduğunu iddiasındadır. Çin, Asya-Pasifik’teki rolünü ABD aleyhine geliştirmeye devam etmekte ve geri adım  atmamaktadır. Ekonomik mucizesi artık bir sona gelen Çin, askeri seçeneklerini geliştirmeye başladı.Çin’in küresel bir askeri güç projeksiyonu geliştirmesi ekonomisi iyi gitse bile çok zaman alacaktır. ABD’nin Asya-Pasifik’te 70 yıldır korumaya çalıştığı Amerikan barışı (Pax-Americana), Çin’in tek taraflı girişimleri ile tehdit edilmekte, Çin ile egemenlik sorunları olan Japonya da bu savaşın kaçınılmaz aktörü olarak gözükmektedir. Japon Başbakanı Abe, şimdilerde sadece ekonomiyi canlandırmak değil, orduyu da yeniden inşa etmek peşindedir.

- Türkiye’de iç karışıklık ve ekonomik sıkıntı;

Türkiye, 17 Aralık 2013’de başlayan rüşvet ve yolsuzluk operasyonları sonrası ağır bir siyasi ve ekonomik kriz dönemine girmiştir. Erdoğan yönetimi, önceliğini iktidarının açıklarını kapatacak bir (E Tipi) hukuk sistemi ve kolluk yapılanmasına vermiştir. Büyük ölçüde yabancıların kontrolünde olan Türk ekonomisi de alarm çanları çalmaya başlamıştır. AB ve NAFTA tarafından istenmeyen Erdoğan’a Transatlantik Yatırım Ortaklığı, Avrasya Birliği ve Şangay İşbirliği Örgütü kapıları da kapatılmıştır. Erdoğan, yerel seçimlerden zayıflayarak çıkacaktır. PKK ve siyasi uzantıları ile yürütülen çözüm görüşmeleri sonucu ortaya çıkan silahlı eylemsizlik; kolluk güçlerinin elini-kolunu bağlamış, PKK/KCK Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da istediği de facto yönetimi hayata geçirmiştir. Bu nedenle, strateji değişikliğine giderek gerilla savaşı yerine, geniş halk ayaklanması ile kendi kaderini tayin hakkı yöntemini benimsemiştir. Bu yıl içinde bazı halk hareketleri ve silahlı eylemler görülecek olsa da, geniş kapsamlı ayaklanma genel seçimler sonrasını bekleyecektir.

Sonuç; 

Yeni Bir Dünya Düzeninin Başlangıcındayız…

2013 yılı ile birlikte Soğuk Savaş sonrası dönemin 11 Eylül 2001 ile belirlenen paradigmalarını bir kenara bırakıyor ve yeni bir dünya düzenine yelken açıyoruz. Çünkü artık içinde bulunduğumuz dönemi 11 Eylül sonrasının kuralları ile açıklama imkânı kalmadı. Yeni dönemin temel özellikleri şu şekilde sıralanabilir;

- Stratejik büyük güç mücadelesinin Asya-Pasifik bölgesine kayması, başta Çin’in olmak üzere bölge ülkelerinin askeri kapasitelerini hızla geliştirmekte olması,
- ABD’nin aktif güç dengeleme stratejisini terk ederek, müdahaleleri bölgesel güçlere bırakması, Avrupa’dan uzaklaşarak yeni bölgesel müttefikler araması,
- Dünyanın içinde bulunduğu ağır ekonomik kriz nedeni ile müdahalelerin sivil güç-istihbarat işbirlikleri, cerrahi askeri operasyon niteline dönüşmesi,
- Soğuk Savaş’ın uluslararası güvenlik kurumlarının (NATO, BM vb.) işlevlerini kaybetmeleri, bölgesel güçlerin ve güvenlik çözümlerinin öne çıkmaya başlaması.
Yeni dünya düzeninde güç dengesinin nasıl bir şekil alacağını ABD-Çin rekabeti kadar; 
Rusya, AB ve Japonya’nın toparlanma gayretleri belirleyecektir. 

Gidişat çok kutupluluğa doğru olup, bugünkü 1+4 (ABD + Çin, RF, AB, Japonya) dengesi; 0+5 veya 2+3’e dönüşebilir.

Türkiye’nin bulunduğu Ortadoğu bölgesine dönecek olursak, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi beklenen sonucu vermedi; Mısır, Suriye ve Irak yoldan çıktı. Türkiye, Suudi Arabistan ve Pakistan’daki ABD onaylı liderlerde kendi özel gündemlerinin peşine düştüler. Şimdi asıl sorun Ortadoğu’daki yeni durumda taşların yerine nasıl oturacağıdır. Esat kalacak ve ülkedeki seçimleri yönlendirmeye çalışacaktır. Suriye’ye sokulan cihatçı El Kaide, Lübnan’da ki yerli cihatçıları takviye ederek Hizbullah’ı iki cephede savaşmaya zorlayacak, sonuçta Lübnan da karışacaktır. Mısır ordusu, bahar aylarındaki seçimde Selefilerin kazanması için çalışacak ve Sina Yarımadasından içeriye doğru cihatçı (Sünni terörist ya da çakma El Kaide) tehdidi artacaktır. İç politikası gibi on yıllık Osmanlıcı ve mezhepçi dış politikası iflas eden Türkiye, ABD’ye yakınlaşarak bölgesel güç konumunu takviye eden İran’a karşı Türkiye, denge arama peşindedir. Tüm komşuları gibi Irak merkezi yönetimi ile de arası bozuk olan Türkiye gene Irak’ın kuzeyindeki Kürt bölgesi liderine sarılmakta ve buradaki enerji kartını oynamaya çalışmaktadır.Irak ise, bölünme sürecinde oldukça ilerledi. Ortadoğu haritasında Irak’ın kuzeyinden başlayan bir yırtılma beklenmektedir. Bu yırtılmadan Türkiyede nasibini alabilir. Jeopolitiğin evrimi döngüseldir. Büyük güçler doğar, yükselir, düşer ve yok olur. Hatta yok olurken, tıpkı Osmanlı’nın Türkiye’yi doğurması gibi yavrular ve imparatorluk genlerini de aktarırlar. 

Ancak yanlış ellerdeki Türkiye bugün doğum sancıları çekmektedir.

Doç.Dr.Sait YILMAZ
@DocDrSaitYilmaz


[1]Graham Allison: 2014: Good Year for a Great War?, The National Interest, (Jan 1, 2014). 
[2]Conrad Black: A New World Order, The National Interest, (March 14, 2013). 
[3]Robert D. Kaplan:Anarchy and Hegemony, Stratfor, (April 17, 2013). 
[4]George Friedman: The State of the World: Explaining U.S. Strategy, Stratfor, (February 28, 2012). 
[5]Victor Davis Hanson: America’s Big Fat Advantage, National Interest, (March 21, 2013). 
[6]George Friedman: Europe in 2013: A Year of Decision, Stratfor, (January 3, 2013). 
[7]George Friedman: Beyond the Post-Cold War World, Stratfor, (April 2, 2013). 
[8]Stratfor Global Intelligence, 27 December 2013. 
[9]American Israel Public Affairs Committee 

http://www.21yyte.org/ adresinden  19.02.2014 16:58 tarihinde indirilmiştir .,

***


Yeni Bir Dünya Düzeninin Başlangıcı., BÖLÜM 1

 Yeni Bir Dünya Düzeninin Başlangıcı., BÖLÜM 1
 


Sait YILMAZ, Obama, Jimmy Carter, Strateji, Afganistan, Soğuk Savaş, Özgür Dünya, Yeni Bir Dünya Düzeni, Doğu Çin Denizi, Jeff Bezos, Bill Gates,  iPhone, Amazon, Facebook, Google,

Yazar: Sait Yılmaz 
21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü 2014; 

Bundan tam 100 yıl önce Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasına kısa süre kala dünyada artık kalıcı barışın geldiğine, uluslararası sorunların büyük güçler 
arasında uluslararası hukuk yolu ile çözüleceğine dair yaygın bir kanaat vardı. 
1914 yılına girerken ABD ve Avrupa’daki entelektüel kesim bu umutlarla birbirlerine kartpostal gönderiyorlardı. 

Ancak, Haziran 1914’de bir Sırp teröristin suikastı ile tetiklenen yeni kitlesel katliam türüne “Dünya Savaşı” adı verildi. 

Bugün 2014’ün başındayız ve büyük güçler arasında büyük bir savaş gene imkânsız görünüyor. Savaşların değişmez aktörlerinden Rusya, artık büyük bir güç değil, Avrupa’nın askeri gücü gittikçe konumuna göre daha da yetersiz hale geliyor. Savaş alanları olan Ortadoğu, Afrika ve Latin Amerika ise yerel savaşlarla meşgul iken, büyük savaş nerede saklı? Eğer birbirine rakip iki büyük güç arasında hızla artan bir rekabet varsa savaş kaçınılmaz hale geliyor. Bu rekabet küresel olarak tarihte 15 defa yaşanmış ve 11’i büyük bir savaşla bitmiştir. ABD ve Çin arasında, kaynak paylaşımında yaşanmakta olan sıfır toplamlı rekabet ve güvensizlik, başka ülkeleri de içine çekecek bir girdaba dönüşme ve büyük bir savaş potansiyeline sahiptir. Güney Çin Denizi’ndeki sorunlar nedeni çeşitli ülkelerin gemileri ile şimdilik köşe kapmaca oynarken, Doğu Çin Denizi’nde Çin’in tek taraflı olarak ilan ettiği hava sahası kontrol bölgesi her an bir Japon gemisinin batırılması ya da uçağının düşürülmesi ile sonuçlanabilir. 1914 yılında büyük güçler savaşa girerken aslında hiçbiri bunu istememiş ama mecbur kalmıştı. Geldiğimiz aşama, Soğuk Savaş Sonrası denilen dönemin sonudur, uluslararası ilişkiler grameri yeniden yazılmakta, yeni paradigmaya girilmektedir. 2014 ile birlikte, bu makalede ele alacağımız gibi, yeni bir dünya düzeni başlıyor ve buna uygun stratejiler geliştiriliyor.

2013; Soğuk Savaş Sonrası Dönemin Sonu

Sovyetler Birliği’nin25 Aralık 1991’de çöküşü ve Soğuk Savaş’ın sona erişi, uluslararası sistemde bazı hızlı değişimleri birlikte getirdi. 1991 yılı aynı zamanda: Japon mucizesinin sona erişini; Çin’in hızla büyüyen, ihracata dayalı bir ekonomi ile Japonya’nın yerini almaya başlamasını; Avrupa Birliği’ni kuran Maastricht Anlaşması’nın formüle edilmesini ve ABD liderliğindeki koalisyon gücünün Kuveyt’i Irak’tan kurtarmak için savaşa gidişini temsil ediyordu. Soğuk Savaş’ın bitişi uluslararası sistemde 500 yıldır devam eden Avrupa çağını bitirdi. Artık hiçbir Avrupa ülkesi ekonomik, askeri ya da siyasi olarak küresel ölçekte değildi. Soğuk Savaş sonrası dönemin üç belirgin özelliği; ABD’nin tek süper güç olarak hegemonyasını sürdürmesi (tek kutupluluk), düşük işçi ücretine dayalı küresel sanayi gelişiminin merkezi olarak Çin’in yükselişi ve entegre ekonomik güç olarak yeni bir Avrupa’nın yeniden doğuşu oldu. Soğuk Savaş sonrası dönem; 11 Eylül öncesi ve sonrası olarak ikiye ayrılmaktadır. Birinci dönemde ABD tartışmasız siyasi ve askeri hâkim güç iken daha çok ekonomiye odaklanmıştı. Amerikan kurumları içeride dönüşüm savaşında idi ve uzun süren barışın onlara göre olmadığı ortaya çıktı.11 Eylül 2001 ile birlikte Amerikan stratejik kültürü değişti çünkü düşman hem anavatanı hedef almış hem de konvansiyonel olmayan nitelikte idi. Böylece Soğuk Savaş’ın kurumları tekrar etkin hale gelmeye başladı.ABD, İslam dünyasını sivil ve askeri yöntemlerle dönüştürme işine girişti. Bu dönemdeAvrupa, ekonomik olarak tökezledi ve siyasi olarak bölündü. Maastricht’te Avrupa Birliği’ne temel teşkil eden varsayımlar bugün geçerli değildir.

Soğuk Savaş, Amerika’nın dünya liderliğine meşruiyet sağlamış ve Özgür Dünya adı altında kendine uygun rejimleri kurmasına imkân vermiştir. Soğuk Savaş’ın bitişi ile baba Bush tarafından açıklanan Yeni Dünya Düzeni konsepti aslında 1930’ların Hitler’inden alıntı idi. O dönemde başkan Roosevelt, bu konsepti ne yeni bir şey olduğu ne de bir düzen getirdiği sözleri ile eleştirmişti. 1990’larda ABD’ye doğrudan yönelik ne bir tehdit ne de bu tehdide yönelik bir strateji vardı. 11 Eylül 2001 sonrasında ise Irak ve Afganistan savaşlarına yaklaşık 2 trilyon dolar harcayan ABD, bu savaşlarda 6.000 kişi kaybetti. Soğuk Savaş Sonrası dönem biterken yeni düzenin ilk önemli özelliği ABD’nin stratejik ekseninin Ortadoğu’dan Asya-Pasifik’e kaymasıdır. Uluslararası ilişkilerde yeni bir döneme, yeni bir dünya düzenine giriyoruz. ABD, gücün bütün boyutlarında (siyasi, ekonomik, sosyo-kültürel ve askeri) hala dünyanın hâkim gücü ancak gücünü dikkatli kullanmak zorundadır.Pek çok Amerikalı için Obama dönemi, Amerika’nın gücünün azaldığının belirgin hale geldiği bir safhadır. 17 trilyon dolar milli borcu olan, 363 milyonluk ABD’de halen yaklaşık 50 milyon kişi yiyecek kuponları ile yaşamaktadır. Wilsoncu idealizm ile ihtiyatlı realizm arasında gidip-gelen Obama doktrini, stratejik uyum, vizyon ve süreklilik bakımından zayıf kaldı. 

Afganistan’dan yakasını kurtarmaya çalışan ABD, küresel üstünlük ile küresel tek lider olma arasında nasıl bir konum edinebileceğini hesaplamaya çalışıyor.
Yüzyıllardır Avrupa’daki büyük güçler arasındaki göreceli güç eşitliği “güç dengesi” diye adlandırılan bir sistem ile anıldı. Kıtada çıkan savaşlar bu denge çekişmelerinin sonucu oldu. Kısaca, jeopolitik eşitlik Avrupa’da pek işe yaramadı. Hâlbuki 14 ile 19. yüzyıl arasında Doğu Asya’da tek hâkim gücün Çin olması, bu coğrafyaya uzun süreli bir istikrar getirdi. Uluslararası ilişkiler jargonunda tarihsel olarak Avrupa’daki güvenlik ortamı “anarşi”, diğeri ise “hiyerarşi” olarak adlandırıldı. Tabii ki hiyerarşide eşitlik yoktur, birileri daha eşittir. Hayatımız boyunca insanların ve ülkelerin eşit olmasını savunurken, uluslararası ortamda eşitlik kaos getirmekte, zorbanın hakim olduğu hiyerarşide ise zorunlu bir barış yaşanmaktadır. Obama’nın seçimler esnasında kullandığı ana slogan “İleri” idi. Aslında “ilericilik”, 200 yıldan fazla bir süredir Sol düşüncenin “eşitlik” kavramından sonra en çok tercih ettiği olgudur. Nitekim ekonomik eşitlik pek çok kitleyi yanına çeken bir ideal olagelmiştir. Eşit paylaşım, Sosyalizmin temel argümanıdır.Eşitsizliğin aşırısı bugün ABD tarafından temsil edilen hegemonya demektir. Hegemonya, kendi barışına yani eşitsizliği sömürmeye meşruiyet ve rıza ister. İnsanlık tarihinde göreceli barış ve huzurun olduğu dönemler hep bir hegemon gücün ürünü olmuştur. Roma, İngiltere, Avusturya-Macaristan ya da Osmanlı İmparatorluğu, işgal ettikleri ya da hâkim oldukları yerleri sömürürken istikrar ve huzur da getirmişler, bunu istemişlerdir. Ancak hegemonya uygulaması 21. yüzyıla gelene kadar çok değişti. İşin içine yumuşak güç ve akıllı güç girdi. Özel askeri şirketler, askerlerin çoğu işini üstlendi. Gelişen teknoloji ve kitlesel medya, uluslararası kamuoyu desteği ve meşruiyet olgusunu öne çıkardı. Soğuk Savaş döneminde, bu meşruiyeti sağlamak için kurgulanan BM ve NATO gibi uluslararası kurumlar artık eskisi gibi işe yaramaz olmaya başladı. Örneğin, Çin, Doğu Çin Denizi’nde oldu-bittiler peşinde iken ne BM ne de NATO’nun esamesi okunmamaktadır.

ABD’nin Değişen Stratejisi

Obama iktidara gelirken Amerika’nın Avrupa ve İslam Dünyası ile ilişkilerini yeniden düzenleme sözü vermişti. Ama ikisini de yapamadı hatta Bush’un politikalarından çok az sapma gösterdi. Bunun nedeni, Obama’nın fikrini değiştirmesi değil, birçok şeyin gerçekte ABD başkanının elinde olmamasıdır. Başkana verilmiş gibi gözüken yetkiler abartılmıştır ve herkes onun her şeyi kontrol altında tuttuğunu, hatta dünyayı yönettiğini sanır. Amerikan başkanının dış politikayı dönüştürme gücü yoktur. Dış politikayı, zengin bir kesim tarafından yönetilen derin devletin belirlediği Amerikan çıkarları, dünyanın yapısı ve Amerikan gücünün sınırları belirler. Geriye başkan için bu çıkarları sağlayacak güvenlik politikaları ve stratejileri kalır. Ama ABD güvenlik politikası da yaklaşık yüzyıldır değişmemiştir. ABD güvenlik politikası, Realist bir anlayışla Doğu yarım küreden gelecek tehditlere karşı uluslararası sistemde gerekli güç dengesini sağlamaktan ibarettir. Başkanın stratejisi ise çatışmaları Batı yarımküreden ve özellikle Kuzey Amerika’dan uzak tutmaktan ibarettir. Bu nedenle, İkinci Dünya Savaşı’na kadar yalnızcılık politikası gereği müdahalelerden uzak duran ABD, Soğuk Savaş ile birlikte aktif olarak sisteme katılınca, güç dengesini korumak için stratejiyi tersine çevirdi ve müdahaleler (aktif dengeleme) sürekli hale getirildi.
2008 yılında seçim kampanyası esnasında Obama, aktif dengelemeden vazgeçilerek güç dengesini sağlamanın bölgesel güçlere bırakılması yönünde ilk işaretleri verdi. Ancak, başta Afganistan olmak üzere ABD’nin devam eden askeri angajmanları nedeni ile bu stratejiye hemen geçilemedi. ABD’nin hegemonik gücünü kaybediyor olması anarşiyi de peşinden getirmektedir. ABD, son 20 yılda şunu öğrendi; askerler savaşları kazanmak için gerekli ama nihai sonucu almak için rıza edinmenin şartı olan olumlu Amerikan imajına katkıları olmamaktadır.Bu nedenle Obama, yumuşak güç yanında “akıllı güce” geçti ve sert güç için bölgesel sorunlara minimum askeri müdahale anlamında “cerrahi vuruş (surgical strikes) doktrini”ni uygulamaya koydu. Arap hareketlerinin arkasında akıllı güç denendi. Askeri olarak Libya’da geriden idare eden ABD, Suriye’de yeni doktrin kapsamında hareket etti. Bu doktrin aynı zamanda Afrika’dan Moğolistan’a insansız hava araçları (drone) ve özel kuvvetler ile 10 yıldır “hedefli öldürme sistemi (targeted killing system)” adı altında yapılmakta olan terörle mücadelenin gerçekte ise rastgele insan avının da diğer bir uygulama alanı oldu. Şu anda CIA ve NSA tüm dünyada hedef arıyor, Amerikan özel kuvvetleri aramızda dolaşıyor, ABD özel askeri/istihbarat şirketleri müşterileri için komplolar hazırlıyor, Washington’daki Amerikan generalleri ise bulunan hedefleri sivil-asker-masum ayırt etmeksizin odalarındaki monitörden drone ile vurarak, ülkelerine hizmet etmenin gururunu yaşıyorlar. Şimdilerde ABD’nin elinde drone ve özel kuvvetlerden daha etkili ve ucuz başka bir oyuncak bulunmamaktadır.

Yeni ABD stratejisi, ekonomik nedenlerle olayları yönetmek yerine, kendi akışına bırakmayı ve sınırlı müdahaleyi öngörüyor. Strateji yönetmekten ziyade stabilize etmeyi hedefliyor. Bu gerçekte klasik anlamda olmasa da bir tür ‘yalnızcılık’ politikası olarak da görülebilir. Temel varsayım; dünyadaki gelişmeler kabul edilebilir olduğu sürece müsamaha etmek, ekonomiyi geliştirmeye bakmak. Rakipleri tarafından boyun eğme politikası izlemekle suçlanan Obama, orduyu küçültmekte, ekonomik yardımları sınırlamakta, sistemin kendi kendine dönmesine müsaade etmektedir. Ruslar, bu stratejiyi çabuk fark ederek kendi çevrelerini dönüştürmeye başladılar. Ortadoğu’da Obama’nın İran’ın durdurma yerine dizginleme fikri de bu stratejinin ürünüdür. Suriye ise bölgesel güçlere dayanma stratejisinin en iyi örneği oldu. Esat’ın varlığı İran’ın bölgesel gücünün dengeleri bozmasına neden olan en önemli unsurdu. Obama’nın stratejisi muhalefete örtülü destek dışında müdahil olmamak ama problemin çözümünü taşeronlara bırakmaktı. Türkiye ve Suudi Arabistan, ABD’nin isteğini kendi ideolojik hevesleri ile birleştirerek Esat’ı devirme işini üzerlerine aldılar.Ancak, yeni strateji, gerektiğinde ABD müdahalesinin geç kalacağı ve bunun da çok pahalıya mal olabileceği eleştirisi aldı. Bu stratejinin hayata geçmesi için Obama, Pentagon ve ABD istihbaratı ile yeni kurguyu çalışmaktadır. Obama’nın stratejisi ne kadar devam edebilir, bilinmez. Biraz da yeni gelişmeler bunu belirleyecek. Jimmy Carter da başkan olduğunda dünya olaylarından uzak durmak niyetinde idi ama İran Devrimi ve Sovyetlerin Afganistan’ı işgali bunu engelledi.


***

26 Mart 2019 Salı

SOSYAL MEDYA VERİLERİ ÜZERİNDEN SİBER İSTİHBARAT FAALİYETLERİ, BÖLÜM 1

 SOSYAL MEDYA VERİLERİ ÜZERİNDEN SİBER İSTİHBARAT FAALİYETLERİ, BÖLÜM 1



Serkan Savaş, 
Nurettin Topaloğlu, 

 Özet

     -Toplumsal olayların önceden tespit edilebilmesi veya gerçekleşen olaylarda geriye dönük araştırma yapılabilmesi için, sosyal medya verileri çok önemli bir 
istihbarat ortamı haline gelmiştir. Siber istihbarat günümüzde gittikçe daha da önem kazanmaktadır. Ülkeler istihbarat kurumlarında siber istihbarat birimleri 
oluşturmaya başlamıştır. Gereksinimler doğrultusunda farklı program ve algoritmalar kullanılarak, sosyal medya veri yığınlarından istendik sonuçlara ulaşmak mümkündür. İstihbarat açısından çok önemli olan sosyal medya siteleri ticari, akademik veya güvenlik amaçlarıyla analiz edilebilir. 

Bu çalışmada Türkiye’de sosyal medya üzerinde çok tartışılan bir olay analizi gerçekleştirilmiştir. 

Elde edilen veriler içerisinden bilgi çıkarımı ve görselleştirme işlemleri yapılmıştır. Bazı anlamlı bilgilere ulaşılmıştır. Türkiye’de TT listesinde pek çok paylaşım reklam amaçlı yapılmaktadır. Gerçek verilere ulaşmak için öncelikle veriler içerisinde temizleme işlemi gerçekleştirilmiştir. Veriler URL’lerden ve etiketlerden temizlendiğinde daha anlamlı bilgiler ortaya çıkmıştır. Verileri analizi sırasında görülmüştür ki toplum hafızası, benzer olaylar arasında köprü kurabilmektedir. Ayrıca etiketli verilerde de yüksek merkezilik oranları göstermiştir ki bazı kullanıcılar ve twitler, pek çok farklı kullanıcı arasında köprü görevi görmektedir. 

I. GİRİŞ 

Her geçen gün artan sosyal medya kullanımıyla birlikte dünya üzerinde daha fazla insan birbiriyle etkileşim halinde bulunmaktadır. Aslında insanların birbiri arasındaki iletişim ve etkileşimleri daha 1929 yılında Macar yazar Frigyes Karinthy tarafından yayınlanan “Láncszemek” (Zincirler) adlı kısa hikâyesinde “6 Degrees of Seperation” teorisinde dile getirilmiştir. Karinthy’nin teorisine göre dünya üzerindeki herhangi iki kişi arasında en fazla 6 kişi aracılığıyla bir 
bağlantı bulunmaktadır[1,2]. Daha sonra Amerikalı sosyolog Stanley Milgram 1967 yılında “Small World Experiment” adlı çalışması ile bu teoriyi desteklemiştir. Çalışmasında Milgram, rastgele seçilmiş kişilere Boston’a ulaştırmaları için kartlar vermiştir. Onlardan da ulaşacağı adrese yakın olduğunu düşündükleri tanıdıklarına vermelerini istemiştir. Çalışma sonunda görülmüştür ki kartlar ortalama 6 adımda istenilen yere ulaşmıştır [1,2]. Sonralarda 6 adım teoremi gittikçe önem arz etmiştir. 1996 yılında Virjinya Üniversitesi’nde okuyan Brett C. Tjaden tarafından merkeze Kavin Bacon’u yerleştiren ve yaklaşık 3 milyon aktör ve aktrisin birbirleriyle aralarındaki bağları gösteren 

http://oracleofbacon.org/

oluşturulmuştur. Bu site de teoremin yaygınlaştırılmasına büyük katkı sağlamıştır. Son olarak MSN, 180 milyon kullanıcısının 30 milyar üzerindeki elektronik posta trafiği incelediğinde herhangi iki insanın birbirinden ortalama 6,6 derece uzakta olduğunu bulmuştur [3,4]. Dünya üzerinde insanlar birbiriyle bu kadar yakın etkileşimde olunca sosyal medya sitelerinin de kitleleri harekete geçirmek etkisi artmaktadır. Dünyaca ünlü Time dergisi, 2010 yılında 
Facebook ’un kurucusu ve sahibi Mark Zuckerberg’i yılın adamı seçerken, 500 milyon kişilik sanal devletin başkanı, insanların hayatlarını yaratıcı ve iyimser olarak değiştiren kişi olarak adlandırmıştır [5]. Bu başlıkta dahi derin anlamlar 
yatmakta ve sosyal medyanın insanlar üstündeki etkisine dikkat çekmektedir. 


Gün geçtikçe hem sosyal medya siteleri hem de bu siteleri kullanan insan sayısı artmaktadır. Son yıllarda gerek Dünyada gerekse Türkiye’de sosyal medyanın kitleler üzerindeki etkisini ve kitleleri harekete geçirmekteki etkinliğini gösteren 
bazı olaylar olmuştur. 18 Aralık 2010 tarihinde Tunus’da başlayan ve daha sonra Mısır, Libya, Suriye, Bahreyn, Cezayir, Ürdün ve Yemen’de büyük çaplı, Moritanya, Suudi Arabistan, Umman, Irak, Lübnan ve Fas’ta ise küçük 
çaplı[6,7,8] olayların yaşandığı Arap Baharı sosyal medyanın etkinliğine gösterilebilecek en önemli olaylardandır. Bu süreçte bahsedilen ülkelerde başta Facebook ve Twitter gibi sosyal medya siteleri olmak üzere, sosyal siteleri kullanan kullanıcı sayıları katlanarak artmıştır. Örneğin Mısır’da Facebook kullanıcı sayısı 5,5 milyondan 8,5 milyona ulaşmış, Libya’da Twitter kullanıcıları ilk aylarda 600Bin artmıştır [9]. Arap Baharının tüm Dünyaya Facebook ve Twitter’ın kitleleri harekete geçirmekteki etkisini ispatlamasının ardından pek çok araştırmacı, sosyal medya sitelerinin kitleler üzerindeki etkilerini araştırmaya yönelik çalışmalar yapmıştır. 

Benzer şekilde Türkiye’de 27 Mayıs 2013 tarihinde başlayan ve Gezi Parkı olayları olarak İstanbul’dan tüm Türkiye’ye yayılan olaylar sırasında başta Twitter olmak üzere sosyal medyanın toplum üzerindeki etkisi belirgin şekilde görülmüş, pek çok TV kanalında sosyal medya konulu programlar yapılmış, gazetelerde sosyal medyanın etkilerine yönelik haberler yapılmıştır. Olaylar sürecindeki bir rapora göre twitterda üç ana etiket(#) ile 8.49 milyon mesajın yayınlandığı görülmüştür. Olaylarla ilgili toplamda 100 milyonun üzerinde mesaj yayınlanmıştır. Olayların başlangıcında Türkiye’de günlük aktif twitter kullanıcısı 1.8 milyon civarında iken, 10 günlük süre içinde bu rakam yaklaşık 9,5 milyona 
ulaşmıştır [10]. 

Günümüzdeki bir başka sosyal medya olayı ise Doğu Türkistan olaylarıdır. 2015 yılı Haziran-Temmuz aylarında Facebook ve Twitter üzerinde paylaşılan, Çin’in Doğu Türkistan’da katliam yaptığına yönelik haberler üzerine Türkiye’de tepkiler giderek çoğalmıştır. Bu tepkiler sokakta Çinli olduğu düşünülen insanları darp etmeye kadar gitmiştir [11,12]. 

Türkiye ve Dünyada bunlara benzer örnekler çoğaltılabilir. Bu olaylar ülkelerin gerek devlet istihbaratı gerekse ticari amaçlı istihbarat anlamında sosyal medya üzerine yoğunlaşması gereğini ortaya çıkarmıştır. Çünkü sosyal medya günümüzde, sanalın gerçeğe dönüşmesini sağlayan, bir anlamda “hayatın kendisi” haline dönüşmeye başlamıştır. 

Bu çalışmada istihbarat kavramı açıklanmış ve sosyal medyanın devlet istihbaratı amaçlı nasıl kullanılabileceği belirtilmiştir. Daha sonra en önemli sosyal medya sitelerinden biri olan Twitter’ın kitleler üzerindeki etkisi araştırılmış ve yapılan çalışmalara örnekler verilmiştir. Twitter üzerinde bir örnek durum incelemesi ve analizi yapılarak sonuçları açıklanmıştır. 

II. İSTİHBARAT 

İstihbarat, Türk Dil Kurumunun Türkçe Sözlüğüne göre; “Yeni öğrenilen bilgiler, haberler, duyumlar ve bilgi toplama, haber alma” olarak tanımlanmaktadır [13]. İstihbarat ile ilgili yapılan bazı çalışmalardaki tanımlara göre: 

Gültekin Avcı, istihbarata şu şekilde bir tanım getirmektedir: “İstihbarat, muhtelif imkân ve vasıtaları kullanarak, herhangi bir konuda enformatik materyal temini ve temin edilen bilgilerin ham halden kurtarılarak işlenmesi, 
kıymetlendirilmesi ve yorumlanarak bunlardan bir netice çıkarılmasıyla ilgili faaliyettir.” [14]. 

Ümit Özdağ’ın tanımına göre; istihbarat ulaşılabilen bütün açık, yarı açık ve/veya gizli kaynaklardan her türlü aracın kullanılması sonucunda elde edilen her türlü veri, malumat ve bilginin ulusal genel veya ulusal özel plandaki politikaların gerçekleştirilmesi ve ulusal politikalara zarar verilmesinin engellenmesi amacı ile toplandıktan sonra önemine ve doğruluğuna göre sınıflandırılması, karşılaştırılma sı, analiz edilerek değerlendirilmesiyle ulaşılan bilgidir [15]. 

Warner’a göre ise istihbarat; faaliyetleri yönlendirmek üzere önceden bilinmesi gereken her türlü konu ile ilgilenmektedir [16]. 

Kısaca istihbarat, devletlerin başındaki karar vericilerin ülkelerinin güvenliklerini sağlama, bekalarını koruma, belirsizlikleri azaltma ve çıkarlarının arttırılmasını sağlamada önemli bir role sahiptir [17]. 

Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı’na göre, "Devlet İstihbaratı, devletin bütünlüğünü, rejimin emniyetini sağlamak için, millî politika ile tespit edilen millî hedefleri elde etmek üzere devlet organlarının yaptığı istihbaratın tümüdür. Başka bir ifadeyle, Millî Güvenlik Politikaları'nın oluşturulması için gerekli bilgileri sağlayan ve ilgili bütün devlet istihbarat kuruluşlarının işbirliği ve koordinasyonu ile üretilen istihbarattır." [18]. 

Bu tanımlamalardan, istihbarat faaliyetleri ile ilgili sadece devletlerin değil, şirketlerin, reklam ajanslarının, şahısların da rakipleri ile ilgili bilgi edinip bu bilgileri değerlenderip analiz ederek gelecekle ilgili hazırlıklar yaptığı anlaşılmaktadır. 



Şekil 1. MİT – İstihbarat Çarkı [19] 


21. yüzyılda bunların dışında istihbarata eklenen bir bilgi boyutu bulunmaktadır. Siber uzay olarak adlandırılan bu boyut, bilgi çağı teknolojisinin ulusal güvenliğe hem ödülü hem cezası sayılabilir. Bu alanda internet, hem bilgi toplama 
hem de bu bilgiye dayalı operasyonlar yapma olanağı sunmaktadır. Siber mücadele organize suçlarla ve terörle mücadelede önemli bir araç olarak kullanıldığı gibi, bu örgütler tarafından ulusal güvenlik kurumlarının veri 
tabanlarına ulaşmak ve stratejik bilgileri elde etmek için de kullanılmaktadır. Siber mücadelenin bilgi çağının ilerlemesi ile diğer mücadele alanlarını daha fazla etkilemeye başlayacağı öngörülmekte ve ulusal güvenliğin sağlanması 
için stratejik olarak ele alınması gerekmektedir [20]. 

III. SOSYAL MEDYA VE İSTİHBARAT 

İnternet kullanımın yaygınlaşmasıyla birlikte sanal ortamda pek çok website alternatifleri oluşmaya başlamıştır. Bu siteler içerisinde ise günümüzde en popüler olanları sosyal medya siteleri olmuştur. İnsanlar birbirleriyle iletişim ağları oluşturmakta, yeni kişiler tanımakta, düşüncelerini sanal ortamlarda paylaşmakta, resim, müzik, video paylaşımları yapmakta, nerede olduğunu, ne yediğini, ne içtiğini, ne yaptığını paylaşmaktadır. Bu kadar yoğun bilginin aktığı 
ortamlarda, bu bilgiyi yararlı veya zararlı, ticari veya bireysel kullanmak isteyen kişilerin olması kaçınılmazdır. 

Burada devreye sibergüvenlik kavramı girmektedir. Siber güvenlik, “siber ortamda, kurum, kuruluş ve kullanıcıların varlıklarını korumak amacıyla kullanılan araçlar, politikalar, güvenlik kavramları, güvenlik teminatları, kılavuzlar, risk yönetimi yaklaşımları, faaliyetler, eğitimler, en iyi uygulamalar ve teknolojiler bütünüdür” [21] şeklinde tarif edilebilir. 

Siber İstihbarat: İstihbaratın faaliyet alanları; devletin kontrol fonksiyonundan ötürü tehdidin seviyesine göre yakın ve uzak tehlikelerin engellenmesi amacıyla karar vericilere bilgi desteği sağlamak, propaganda, psikolojik harekât gibi 
örtülü operasyon yöntemleri ile olayları yönetmek ve düşman veya muhtemel düşmanın istihbarat faaliyetlerini engellemek olduğu dikkate alındığında, siber uzayda bu amaçlı yapılan faaliyetler bütünü “siber istihbarat” olarak 
kavramsallaştırılabilir [22]. Devlet istihbaratında durum böyle iken, siber istihbarat kavramı pek çok farklı amaçla da kullanılabilir. Ticari, akademik ve güvenlik amaçları, bu amaçların birkaçını oluşturmaktadır. 

Ticari siber istihbarat, günlük hayatımızda her an karşımıza çıkabilmektedir. Arama motorlarında arama yaptıktan sonra, sosyal medya sayfamızda benzer ürünlerin önerilerinin görülmesi büyük veri(big data) disiplininin konusu olduğu 
kadar, ticari siber istihbaratın da konusudur. “Serkan google’da antivirüs arattı” bilgisi bir istihbarattır. Çünkü istihbarat en genel tabiriyle –kaydadeğer bir bilgi-dir. Bu istihbarat sonrasında facebook sayfasında Serkan’a çeşitli online alışveriş sitelerinden antivirüs önermek ise bu siber istihbaratın ticari olarak kullanılması dır. Bu şekilde mikro siber istihbaratlardan başka, firmalar veya ekonomi dünyası için yapılmış makro siber istihbarat çalışmaları bulunmaktadır. 

2011 yılında Twitter üzerinde J. Bollen, H. Mao ve X. Zeng tarafından Dow Jones Industrial Average (DJIA) şirketlerinin hisse senetlerinin oranlarını tahmin için bir çalışma gerçekleştirilmiştir. Çalışmada günlük kapanış değerleri ile insanların Twitter’daki tutumları kullanılmış ve %86,7 oranla günlük artış/düşüş değerleri tahmin edilebilmiştir [23]. 

Benzer bir çalışma 2011 yılında X. Zhang, H. Fuehres ve P. A. Gloor tarafından Dow Jones, NASDAQ ve S&P 500 üzerinde gerçekleştirilmiştir. İnsanların Twitter’da paylaştıkları endişeleri ve düşünceleri üzerinden 6 aylık bir veri toplama aşaması sonrasında yapılan çalışmada, hisseler ve kişilerin duyguları üzerindeki korelasyonlar hesaplanarak açıklanmıştır [24]. 2012 yılında R. Agnihotri ve arkadaşları, sosyal medyanın satış ve pazarlamada nasıl kullanılabileceğini göstermek üzere bir çalışma gerçekleştirmişlerdir [25]. M. M. Mostafa tarafından 2013 yılındaki başka bir ticari sosyal istihbarat çalışmasında Twitter kullanıcılarının, Nokia, T-Mobile, IBM, KLM ve DHL gibi büyük firmalar hakkındaki görüşleri analiz edilmiştir. Bu çalışmada firma karar alıcılarına, kullanıcı görüşlerini kararlarda göz önünde bulundurma imkanı sunulmuştur [26]. 

Akademik siber istihbarat çalışmaları, siber ortamlardaki verilerin analiz edilerek elde edilen bilgilerle yeni çalışmaların önünü açmak ve siber dünyada akan verinin potansiyellerini göstermek için yapılan çalışmalardır. 2014 yılında X. Tang ve C. C. Yang, sosyal medya verileri içindeki gizli bilgileri ortaya çıkarmak için iki aşamalı bir sistem önermişlerdir. Bu çalışmada Dinamik Stochastic Blockmodel ve Geçici Dirichlet Süreci aşamaları 3 farklı test grubuna uygulanmış ve klasik algoritmalardan daha verimli sonuç üreten bir sistem ortaya çıkmıştır [27]. 

2014 yılında A. Weichselbraun, S. Gindl ve A. Scharl tarafından, sosyal medya verilerinde anlamsal bilgilerin keşfine yönelik yeni bir yöntem önerilmiştir [28]. 2014 yılında M. C. Yang ve H. C. Rim tarafından yazılan Twitlerin konulara göre 
popülerliğini tespit amaçlı bir çalışma gerçekleştirilmiş sonuçları açıklanmıştır [29]. Sosyal medya verileri üzerinde benzer şekilde gerçekleştirilen pek çok akademik çalışma bulunmaktadır. Kullanıcı sayıları ve sosyal medya sitelerine ilgi arttıkça, bu ortamda yapılan akademik çalışma sayısı da artmaktadır. 

Güvenlik amaçlı siber istihbarat çalışmaları günümüzün en önemli konularından biri olmuştur. Sosyal ağların günlük hayata büyük oranda yansımasının ardından bireysel, kurumsal ve devlet güvenliği konularına siber düzeyde çözüm gereksinimi ortaya çıkmıştır. Bireylerin veya kurumların güvenliklerinin sağlanması, olası dış tehditlere karşı savunma anlamına gelmektedir. 

Gerçek hayatın kendisi durumuna dönüşmekte olan sanal dünyada bireylerin ve 
kurumların gerçek hayatta karşılaşabileceği tehlikelerin benzerleri bulunmaktadır. Devlet güvenliği açısından ise siber güvenlik bazı farklılıklar göstermektedir. Bu farklılık, yapılan saldırı ve sızmaları önleme olduğu gibi siber 
istihbarat ile olası ihtimalleri önceden tahmin, teşhis ve önleme de olabilir. Sosyal medya sitelerinin kitleler üzerindeki etkileri dünya üzerinde özellikle Arap Baharı olaylarından sonra daha da dikkatle incelenmeye başlamıştır. 
2012 yılında Sir D. Omand, J. Bartlett ve C. Miller, Sosyal Medya İstihbaratına giriş adında bir yayın ile istihbarat yaklaşımlarına yeni bir istihbarat türünü eklediklerini duyurmuş ve bu istihbaratın nasıl yapılacağını çalışmalarında açıklamışlardır [30]. 

Sosyal medya siteleri ülkelerdeki faaliyetleri için o ülkelerde çeşitli anlaşmalar yapmaktadır. Bu anlaşmalarla devletler sosyal medyada kendilerine bazı faydalar sağlamaktadır. Buna örnek olarak Türkiye’de son çıkan internet yasası da gösterilebilir. Ülkeler sosyal medya sahipleri ile yaptıkları anlaşmalar sayesinde istedikleri kişilere yönelik istihbarat elde edebilmektedirler. Her ne kadar da Facebook ve Twitter gibi sosyal medya devlerinin katı kuralları olsa da, bazı durumlarda devletler doğrudan veya dolaylı yollarla bu sitelerden istediklerini alabilmektedirler. “Sosyal medya Tweets  mentions replyto takip şirketlerinden Visible Technologies, CIA’in girişim sermayesi firması olan In-Q-Tel’den finansman sağlamaya başlamıştır. Batı’daki birçok istihbarat şirketi de daha detaylı internet kullanıcı bilgilerini incelemeyi sağlayacak internet 
teknolojileri geliştirmek için bütçe ayırmaktadır [31]. 

Arap Baharı sürecinde, ülkelerde pek çok kişi sosyal medya aracılığıyla ayaklanma önderliği yapmaktan dolayı yargılanmıştır. 
Ülkemizde de gezi olayları sonrasında sosyal medya aracılığıyla kitleleri harekete geçirmekten dolayı çeşitli gözaltılar ve yargılamalar olmuştur. 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,