Prof. Dr Mehmet Can etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Prof. Dr Mehmet Can etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Aralık 2020 Salı

Kosova Bağımsızlığı Kuzey Kıbrıs İçin Emsal Olur Mu?

Kosova Bağımsızlığı Kuzey Kıbrıs İçin Emsal Olur Mu? 


Prof. Dr Mehmet Can
Yarınlar İçin Düşünce 
mcan@ius.edu.ba 

Center for Strategic Analysis and Risk Assessment International University of Sarajevo 

Dunya uluslar ailesine geçtiğimiz ay, 17 Subat 2008, Pazar, Türkiye yerel saati 15:50 Sırbistan'dan tek yanlı olarak bağımsızlığını ilan ederek katilan Kosova, sadece Kosova Arnavutları tarihinde binlerce yıllık bir halkayı kırmamış aynı zamanda uluslararası ilişkilerde ve özellikle uluslararası hukukta etkileri önümüzdeki on yıllarda görülecek yeni bir tartışma da başlatmis bulunuyor. 

Zira, Yugoslavya'nın 1990'lar boyunca kanlı savaşlara sahne olan çözülme  sürecinin son perdesi olarak görülse de, Sosyalist Federasyon'dan ayrılan diğer cumhuriyetlerden farklı olarak Kosova, 1989’a kadar Sırbistan'in otonom bir bölgesiydi. Mart 1999'da NATO'nun aktif uluslararası müdahale ve güc kullanımı ile başlayan bu sürec, yaklaşık dokuz yıl sonra egemen bir devletin topraklarından bir parçanın tek yanlı bağımsızlık ilan edip kopmasıyla sonuçlandı 21. 

Bir süredir Sırbistan'dan ayrılması gündemde olan Kosova’nın Parlamentosu, 17 Şubat 2008, Pazar günkü olağanüstü toplantısında, Sırbistan'dan bağımsızlığını oy birliğiyle kabul etti. 

Bağımsızlık Bildirgesinin okunmasından sonra yapılan oylamaya 109 milletvekili katıldı. Toplantıya katılan milletvekilleri, Kosova'yı bağımsız yapan bildirgeyi açık oylamada oy birliğiyle ayakta alkışlayarak kabul etti. Parlamentonun, aralarında 
Sırpların da bulunduğu 11 azınlık üyesi ise oylamaya katılmadı. 
Kutlamalar Priştina sokaklarına taştı Kosova Başbakanı Haşim Taçi, parlamentoda yaptığı konuşmada "Kosova bugünden itibaren gururlu, bağımsız ve özgür olacak" dedi. Taçi, Kosova'nın bir daha Belgrad tarafından hiçbir zaman yönetilmeyeceğini söyledi. 

Parlamento'nun bağımsızlık ilanından sonra Priştine'de basın toplantısı düzenleyen Kosova Başkanı Fatmir Seydiu, tüm ülkelerden, bugün Sırbistan'dan ilan ettikleri bağımsızlığı tanımalarını istedi. "Dünyanın tüm ülkelerinden bağımsızlığı tanımalarını ve bizimle normal diplomatik ilişki kurmalarını isteme onurunu taşıyorum" diyen Seydiu, BM'nin Kosova özel temsilcisi Martti Ahtisaari planını tam anlamıyla yerine getirmek için çaba harcayacaklarını belirterek, Kosova'daki 
bütün yurttaşları kucaklayacak bir devlet olmaya çalışacaklarını ifade etti. 
Avrupa Birliği (AB) ve Avrupa-Atlantik kurumlarıyla bütünleşme yolunda ilerlemeye devam edeceklerini kaydeden liderler, hiçbir kuvvetin kendilerini bu yoldan geri çevirmeyeceğini söylediler. Kosova'nın bugün her zamandan çok dostu olduğunu ve dostlarının yarın daha da artacağını öne süren liderler, Kosova'nın özellikle son 10 yılda ABD, AB ve NATO'dan büyük destek gördüğünü ifade ettiler ve bunun için şükranlarını dile getirdiler. Kosova’nın Bağımsızlık Serüveni 
1989 zamanın Yugoslav Cumhurbaşkanı Slobodan Milosevic, Kosova’nın 1976’dan beri devam eden muhtariyetini kaldırdığını açıkladı. 

1990 Kosova Hükümeti Sırp yönetimi tarafından lağvedildi. 

1998 Şimdiki Başbakan Haşim Taçi yönetimindeki Kosova Kurtuluş Ordusu (KLA) Sırp güvenlik güçleriyle çatışmağa başladı. Sırplar Müslüman Arnavutlara karşı “etnik temizlik” e girişti. 

1999 Barış Görüşmeleri sonuçsuz kalınca NATO, Kosova’ya saldıran Sırp askeri b irliklerine karşı hava harekatı başlattı. 78 gün süren hava harekatının ardından Belgrat gevşedi ve birliklerini Kosova’dan geri çekti. 

2004 Arnavutlarla Sırplar arasındaki çatışmalarda 19 kişi hayatını kaybetti. 
Şubat 2007 Sırbistan Kosova bağımsızlığı hakkındaki BM Ahtisaari planını reddetti. 

Kasım 2007 Kosova Müslüman Arnavutlarının siyasi lideri Haşim Taçi, tek yanlı bağımsızlık ilan edeceğine söz vererek genel seçimleri kazandı. 
Şubat 2008 AB, Kosova’daki polis ve yargı hizmetlerine katkıda bulunmak için 1,800 personel göndermeyi kabul etti. 

Şubat 17, 2008 AB ve ABD’nin desteği ile tek yanlı bağımsızlık ilan edildi. 
Kosova Cumhuriyeti 17 şubat 2008 itibari ile dünya sahnesine çıkan yeni devlet Yugoslavya’nın parçalanmasından sonra sırbistanın güney eyaleti olarak 15 yıl devam etti. denizle bağlantısı olmayan bir Balkan ülkesi olan kosova’nın genel bilgileri şöyle: yüzölçümü 10bin km², yani İzmir vilayeti kadar. Nüfusu 
2.3 milyon, yani yine İzmir ilininkinin yarısı kadar. Etnik yapının %90'ı Müslüman Arnavut ve %4'ü Ortodoks Sırp. Yani Kosova için ikinci bir Bosna diyebiliriz. 
Kosova’nın yüzölçümü 10 bin km², Kosova’da başlıca üç dil konuşuluyor. Arnavutça, Sırpça ve Türkçe. Peç’ten (İpek) güneye inerken sokak isimleri bile bu üç dilde yazılıyor. Prizren tam bir Osmanlı şehri. Bu hava güneye doğru Makedonya’ya kadar bozulmuyor. 

1389’da Murat Hüdevandigar’ın Birinci Kosova Savaşı’yla Osmanlı yönetimine kattığı Kosova, 1914 Berlin anlaşmasına kadar elişmizde kaldı. Bu dönemde 30bin Sırp aile, Sırpların çıkardıkları fesat sebebiyle Doğu Bosna’ya sürülmüş, ve yerlerine Müslüman Ararnavutlar yerleştirilmişti. Tito’nun komünist rejimi sırasında sırplar yeniden bu bölgeye yerleşmeye çalışmışlarsa da hiç bir zaman 
çoğunluk olamamışlardır. 

Piriştina’da yüzbinler bağımsızlığı kutlarken havai fişekler geceyi aydınlatıyor Sırplara göre Fiili işgal altında "bağımsızlık" Sırbistan kaynakları, emperyalistlere sırtını dayayarak bağımsızlığını ilan eden Kosova’nın fiilen NATO ve AB güçlerinin işgali altında olduğunu söylüyor. Kosova'da halihazırda bulunan 16 bin NATO askerine ek olarak, AB de bağımsızlık ilanından önce, Kosova için 2 bin kişilik bir polis ve yargı misyonu görevlendirdi. 

Bölgenin işgalinin ardından faaliyete geçirilen geçici BM yönetiminden (UNMIK) 120 gün içinde görevi devralması öngörülen AB misyonu, Kosova polisi, yargı ve gümrük görevlilerini eğitecek. 

Kosova polis ve yargı misyonuna, Malta dışında, tüm AB üyelerinin yanında NATO ile koordinasyon kapsamında Türkiye ve ABD'nin de katılması öngörülüyor. 
Genç Kosova’lı Arnavutlar parlemento bağımsızlık ilanına hazırlandığı sıralarda 
Piriştina sokaklarında Amerikan ve Arnavut bayrakları taşıyorlar Jetmire Idrizi / Bloomberg News AB çatısı altında birleşeceğiz 
Kosova'nın bağımsızlığını ilan etmesi, Kosova'yı ilhak ederek "Büyük Arnavutluk" kurmak isteyen Arnavutluk yönetimini de umutlandırdı. Sosyalist Arnavutluk'un kurucusu Enver Hoca tarafından Güney Afrika'ya sürgüne gönderilen Arnavutluk Kralı Zoğu'nun torunu Kosova'nın bağımsızlığı için Priştine'ye geldi. Cihan Haber Ajansı'na demeç veren İkinci Leka Düğacını "Bugün Arnavutluk ve Kosova için tarihi bir gün." dedi. Kosova'nın bağımsızlığını "büyük bir arzuyla beklediklerini" 
ifade eden Düğacını, "Yıllar süren acılardan sonra Kosova bağımsızlığını kazanma noktasına geldi. Böyle bir anda burada bulunmaktan büyük mutluluk duyuyorum." diye ekledi. II. Leka Düğacını, sadece Arnavutluk'un değil dünya üzerinde bütün Arnavutların Kosova'nın AB de yerinin olmasını istediğini belirtti. 

Arnavutluk Başbakanı Sali Berişa da Kosova'nın bağımsızlığını ilan etmesinin ardından bir açıklama yaparak, Kosova ve Arnavutluğun AB'de birleşeceğini savundu. Alman gazetesi Frankfurter Allgemeine'ye demeç veren Berişa, Sırbistan'ın Kosova'ya ekonomik abluka uygulaması halinde Arnavutluk'un limanlarını da açarak Kosova'ya yardım etmeye hazır olduğunu söyledi. Kosova ve Arnavutluk'un birleşmesi fikrinin köklü olduğunu söyleyen Berişa, "Arnavutluk'taki 50 yıllık komünist diktatörlük nedeniyle Kosovalı Arnavutlar bunu unutmaya başlamışlardı" dedi. 

Halihazırda iki ülkenin birleşmesi olanağının bulunmadığını teslim eden Berişa, "Yarın AB'de birleşeceğiz" diye konuştu 22. 

Türkiyenin Kosova’ya Yaklaşımının Esası Ne olmalı 

Kosova’da en etkin kültür, Osmanlı kültürüdür. Müslümanlar nüfusun %90’ını oluşturur, Türkçe en çok konuşulan diller sırasında üçüncüdür. Halkın İslam anlayışı, Osmanlı anlayışıdır. Türkiye bu yakınlıklardan yararlanarak bölgedeki kültürel varlığını, ekonomik yatırımlarla desteklemelidir. 

Bölgede işsizlik had safhadadır

İpek (Pec), cami ve katolik kilisesi, etkin kültür, Osmanlı kültürü. 
Türkiye’deki Kosova asıllıların sayısı, bu günkü Kosova nüfusundan fazladır. Kültürel ve ticari anlaşmalarla bu potansiyelden istifade edilmelidir. Ancak 1999 hadiselerinden başlayarak Kosova’nın Sırp zulmünden kurtarılmasında ve bağımsızlık ilanının tanınmasında ABD ve İngiltere’nin rolü, bölge halkını çok etkilemiştir. 

Bunu geçen yaz Kosova gezim sırasında açıkça gözlemlemiştim. Prizren'e yaklaşıncaya kadar geçtiğimiz kasaba ve şehirlerde sokak levhaları üç dilde Arnavutça, Sırpça, İngilizce Rr, Ul, Str yani Rrasar, Ulica, Street idi. Prizren'e yaklaşınca İngilizce’nin yerini Türkçe aldı Rr, Ul, Cad., Cadde Oldu. 

Caddelerden birinin adının Tony Blair Street 
Caddelerden birinin adının Tony Blair Street olması, dükkanlarda siyah kartallı Arnavutluk bayrağının, Amerikan bayrağı ile birlikte asılması bunu açıkça gösteriyordu. 

AB ve ABD, Kosova’lıları Islam kimliklerinden soyutlayarak “Etnik Arnavut” diye anmakta ısrar etmektedir. Türkiye Diyanet ve TİKA vasıtasıyla bölgeye götürdüğü hizmetleri artırmalı, İslam kimliğinin güçlenmesine çalışmalıdır. Kosovanın İslam Konferansı Örgütü’ne alınması için de Türkiye girişim başlatmalıdır. AB'nin bu gibi gelişmeleri hoş karşılamayacağı, Kosova Müslümanlarını Avrupa Medeniyet kimliği içine asimile etme yolunu seçeceği kuşkusuzdur. 

Condoleezza Rice Sırbistanı Kosova’nın Bağımsızlığını Tanımaya Çağırdı23 
ABD Dışişleri bakanı Condoleezza Rice 13 Şubat 2008 Çarşamba günü yaptığı açıklamada, Sırbistan’ın, Kosovanın koşullu bağımsızlığı hakkındaki karar taslağını kabul edeceğini ve Avrupa ile tam integrasyon yolunda yürüyeceğine inandığını söyledi. 
ABD Dışişleri bakanı Condoleezza Rice 13 Şubat 2008 Çarşamba günü Senato Dışişleri Komisyonu toplantısından önce Washington’da Capitol Hill’de açıklama yaparken ABD Dışişleri bakanı Condoleezza Rice 13 Şubat 2008 Çarşamba günü Amerikanın dışişleri bütçesinin görüşülmesine tahsis edilmiş Senato Dışişleri Komisyonu toplantısından önce Washington’da Capitol Hill’de açıklama yaparak, sürecin Sırbistan için kolay olmayacağının farkında olduğunu, ancak bir kere bu sorun aşılınca Sırbistan’ın önünde Avrupa ile tam integrasyon yolunun açık olduğunu söyledi. 

21 Şubat 2008, Belgard’daki Amerikan Büyükelçiliğine saldıran göstericiler, binaya girmeyi ve bir kısmını ateşe vermeyi başarıyorlar. 
Sırbistan ve Rusya Kosova Bağımsızlık Kararını geri aldırmaya çalışacak Rusya'nın BM nezdindeki Daimi Temsilcisi Büyükelçi Vitali Çurkin, ülkesinin isteği üzerine acilen yapılan Güvenlik Konseyi toplantısından önce, Moskova'nın Kosova'daki BM misyonunun, bölgenin tek yanlı bağımsızlık ilanını "geçersiz" ilan etmesini istediğini söyledi. Büyükelçi Çurkin, BM 1244 sayılı kararı ile diğerlerinin uygulanmasını istediklerini belirtti. Güvenlik Konseyi'nin 17 Şubat 2008, Pazar günkü toplantısından bir sonuç çıkmazken, Konsey'in 18 Şubat Pazartesi günü yeniden toplanması kararlaştırıldı. 

Putin and Sırbistan Başbakanı Kostunica Kosova konusunda sırt sırta 
Kosova’nın bağımsızlık ilanını yasadışı olarak niteleyen Rusya ve Sırbistan 18 Şubat 2008 Pazartesi günü parlementolarını, atılacak adımları kararlaştırmak üzere olağanüstü toplantıya çağırdılar. 

Rus milletvekilleri Kosova bağımsızlık ilanının etkileri üzerinde bir metin hazırlarken bir yandan da eylemi kınamayı ve BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon’u daha sert tedbirler almaya davet etmeyi planlıyorlar. Rusya’nın tanınmış milletvekillerinden Mikhail Margelov ITAR-TASS tarafından gecilen bir açıklamasında “Kosova örneği dünyayı kaosa sürükleyecek” diyor. “Bağımsızlık ilanı uluslararsı yasaya ve ahlaka aykırıdır. Tehlikeli bir girişimdir.” Diye ekliyor. 
Sırp öğrenciler 18 Şubat 2008 Pazartesi günü Belgrad’da yaptıkları protesto gösterisinde (Nikola Solic/Reuters) 

Rusya Dışişleri Bakanlığı yetkililerinden Alexander Botsan-Kharchenko BM Genel Sekreteri Ban’dan BM sözleşmelerini ve kurallarını uygulamasını istedi. Rusya’nın BM sözleşmelerinin ve Kosova hakkındaki 1244 sayılı Güvenlik Konseyi Kararı’nın arkasında olacaklarını ilave etti. Veto yetkisine sahip bir BM Güvenlik Konseyi Daimi Üyesi olmasına rağmen Rusya son olarak 17 Şubat 2008 Pazar günü Sırbistan’dan yana çıkarak Kosova’nın bağımsızlık ilanını hükümsüz bırakacak bir BM Güvenlik Konseyi kararı çıkarmada başarısızlığa uğradı. 

Kosovalı Sırplar 18 Şubat 2008 Pazartesi günü bölünmüşşehir Mitroviça’da yaptıkları protesto gösterisinde (Marko Djurica/Reuters) 

 Rusya Kosova’nın Girişimini Kendi Ayrılıkçıları için kullanıyor 18 Şubat 2008 Pazartesi günü çıkan Rus gazeteleri Rusya’nın Kosova'nın bağımsızlık ilanını büyük olasılıkla komşusu Gürcistan’a baskı yapmakta kullanacağını yazdılar. Bilindiği gibi 
Gürcistan’da Abhazya ve Güney Osetya gibi iki ayrılıkçı vilayet var. Bunlar Rusya’dan destek alıyor ve Gürcistan’dan koparak Rusya’ya bağlanmak istiyorlar. 
Ancak Rusya, Çeçenistan gibi kendi sınırları içindeki diğer ayrılıkçı gurupların eylemlerinden çekindiği için bu iki Gürcistan vilayetinin ayrılıkçı hareketlerini açıktan desteklemekten çekiniyor. 

Abhazya ve Güney Osetya Kosova’nın bağımsızlık ilanından sonra Rusya ve BM’ye kendi bağımsızlıklarını da tanıma çağrısı yapmayı planlıyorlar. 
Abhazya’nın kendinden menkul Cumhurbaşkanı Sergei Bagapsh Interfax Haber Ajansı’na verdiği bir demeçte "Abhazya’nın yakında Rus parlementosuna ve BM Güvenlik Konseyi’ne bir yazıyla başvurarak bağımsızlıklarının tanınmasını isteyeceklerini” söyledi. 
Güney Osetya Cumhurbaşkanı Eduard Kokoity da "Güney Osetya’nın pek yakında Bağımsız Devletler Topluluğundan ve BM’de bağımsızlıklarının tanınmasını isteyeceklerini hatırlattı. Kommersant gazetesinin haberine göre Moskova bu iki Gürcistan vilayetinde birer temsilcilik açarak onların bağımsızlıklarını tanıma yolunda ilk adımları atmayı planlıyor. 

Güney Kıbrıs AB Bütünlüğünü Bozdu Rum hükümet sözcüsü Vasilis Palmas, bütün AB bu konuda anlaşsa ve bizim tutumumuzu eleştirse de, Lefkoşa tek yanlı bağımsızlık ilanını tanımayacak dedi . Kıbrıs Rum Yönetimi’nin bu tutumunun Kosova bağımsızlığının KKTC için emsal teşkil etmesinden duyduğu kaygıya bağlamak kehanet olmaz. Bilindiği gibi 1974’te Türkiyenin gerçekleştirdiği Kıbrıs Barış Harekatı’ndan sonra 1983 yılında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti tek yanlı bağımsızlık ilan etmiş ve bağımsızlığı sadece Türkiye tarafından tanınmıştı. 

AB’nin etkili ülkeleri Bruksel’de toplanarak, Kosova’nın muhtemel bir bağımsızlık ilanını mümkün olduğu kadar bir bütün olarak tanımak ve Kosovaya özel kuvvet göndermek konularını konuştular. 1990’larda Balkanlarda arabuluculuk yapmış olan İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt, Bürüksel’de AB’nin hemen hemen fikir birliğine vardığını söyledi ve “bir ülke var ki onun kabul etmesi imkansız” dedi. 

Bu ülke tabii ki Güney Kıbrıs’tı. Güney Kıbrıs görüşmeler boyunca BM onayı 
alınmasında ısrar etti. 
Güney Kıbrıs’a ilave olarak Yunanistan, Slovakya ve İspanya gibi en az üç AB ülkesi daha Kosova bağımsızlığını tanımakta gönülsüzlük gösterdi. 
Kosova Bağımsızlığı Karşıtlarına Romanya da Katıldı Romanya Cumhurbaşkanı Traian Basescu ülkesinin Kosova bağımsızlığını tanımayacağını sert bir dille ifade etti. 31 Ocak 2008, Perşembe akşamı bir açıklama yapan Romanya Cumhurbaşkanı Traian Basescu ülkesinin Kosova bağımsızlığını tanımayacağını sert bir dille ifade etti. Basescu’nun önemli gerekçesi, bunun dünyanın başka yerlerindeki azınlıklara yanlış mesaj vereceği ve geleneksel hale gelmiş uluslararası yasalara zarar vereceği idi. 

Kosova Bağımsızlığı Kuzey Kıbrıs’a Emsal Olur mu? 

Tek taraflı bağımsızlık ilanının ardından, uluslararası topluluğun büyük bölümünün Kosova’yı tanıması ve BM üyeliği gelecek ve Kosova, meşru bir bağımsız-egemen devlet olarak uluslar ailesinde ve haritadaki yerini sağlama alırken, Balkanlar’da, ülke nüfusunun yüzde 30’unu Müslüman Arnavutların oluşturduğu, Makedonya’nın burnu dibinde yeni bir Müslüman Arnavut devleti ortaya çıktı. 

Kosova bağımsızlığı ilk domino etkisini, Rusya’nın iddia ettiği gibi, Çeçenistan, Kuzey Kıbrıs, Moldava ve Tibet’e doğru değil, Makedonya’ya ve Bosna-Hersek’e doğru yapacak gibi görünüyor. 

Ancak bölgedeki rakipsiz AB ve ABD baskısı, bütün tarafları temkinli olmaya itiyor, Kosova ve Makedon Müslüman Arnavutları, Arnavutlukla, Republica Sırpska Sırpları da Sırbistan’la birleşme arzularını gelecek bahara, AB’ye girdikleri zamana ertelediklerini gereğinden fazla sıklıkla ifade ediyorlar. 

Ancak sıraya İskoçya, Çeçenya, Moldova, Filistin, Bask, Katalanya, Kuzey Kıbrıs, Republica Sırpska girmemesi için hiç bir neden yok. Birleşmiş Milletler, devletler üzerinde temellenmiştir. 

Avrupa Birliği’de devletlere dayanır. Böyle olmaya devam edecek. Yeni devletler ortaya çıkacak, Doğu Almanya misali bazı devletler ortadan kalkacak 24. 
Ancak bu dalganın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne tanınma getirmesi olasılığı oldukça zayıf. 

Birincisi Kosova’yı bağımsızlık ilanına teşvik eden AB ve ABD’nin birinci amacı, Rusya’yı Sırbistan ve Doğu Avrupa karşısında mahcubiyete düşürerek Rusya’nın Avrupa’daki nüfuzunu adamakallı kırmak. İkincisi Bosna’nın Müslüman kesimi gibi Kosova Müslümanları üzerinde de çok kuvvetli bir baskı kurma olanağı elde etmek. 
Oysa Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bağımsızlığı AB ve ABD’nin hiç bir menfaatine tekabül etmiyor. Üstelik İsrail, burnunun dibinde gittikçe güçlenen Türkiye’nin, daha etkinlikle kullanabileceği bir uzantısını görmek istemiyor. 

DİPNOTLAR:

21 Omer Dincsoy, Breaking the Taboo, "finally, a Status for Kosovo", SARU Discussion Paper December 2004, Pristina, Kosovo (Ömer Dinçsoy UNMIK Stratejik Analiz ve Araştırma Birimi Eş Başkanı). 
22 http://www.sol.org.tr/index.php?yazino=28584 
23 David Gollust , VOA, Washington, 13 February 2008. 
24 Cengiz Çandar, Kosova: Avrupa’nın yeni bebeği, Türkiye’nin kardeşi..., 18 Şubat, 2008. 

Yarınlar İçin Düşünce 
Yıl 3, Sayı:30 
Nisan 2008. 

***


BALKAN GEZİSİ NOTLARI 2007

BALKAN GEZİSİ NOTLARI 2007 


Prof. Dr Mehmet Can
Yarınlar İçin Düşünce 
mcan@ius.edu.ba 


Sancak’tan Mekadonya’ya kadar yapmayı planladığım bu seferki yolculuğum biraz lüks. Bir defa Üsküp’ten dönüşüm uçakla. İkincisi gece saat onda kalkacak Yeni Pazar otobüsüne Mustafa araba ile götürecek. Tabii önce Morice biraderlerin hanında öğrencilerle bir sohbet yapacağız. 

Bosna tarihini özetleyip 1995 Srebrenica’sını anlatıp bitirmiştim ki, saat dokuz buçuk olmuş. 

Hemen akşam namazlarımızı kılıp otobüs garajının yoluna düştük. 

Otobüsüm bu sefer de rahat değil. Yanımda pek seyrek yıkandığı anlaşılan Mitroviça’lı sakallı bir genç adam oturuyor. 
Yeni aldığı anlaşılan radyolu cep telefonunu gece ikiden sonra da dinlemeye kalkınca, dikkatli bir dille uyardım. 
Hemen kapattı. 
Saat altıda Yeni Pazar garajında indiğimde Ramoviç ile müstakbel öğrencimizi bekler buldum. 

Yeni (Novi) Pazar 

Haris, arkadaşından ödünç aldığı şkodayı özenle kullanıyordu.Tutin Belediye Başkanı Şemsudin Kuçavic ile öğleden sonra konuşacağımızdan, dokuz buçukta almak üzere beni Rozaje’nin tek ve lüks oteline bıraktılar. Bir banyo yapıp biraz kestirdim ve dokuz buçuğa hazırlandım. 

Rozaje Oteli 

Harislerin evine kahvaltıya gidiyorduk. İki katlı bakımsız bir eve, komşu evin 
bahçesinden geçerek ulaştık. Harisin annesi olması gereken ellilerinde gösteren zayıf, nahif bir kadın girişte bekliyordu. Üst katta oturuyorlardı. Kaplamasız merdiven basamaklarına kilim parçaları serilmişti. 
Ayakkabılarımızı aşağıda bırakıp merdivenleri tırmandık. Mutfağa bitişik salona yerleştiğimizde önümüzdeki sehpanın kırık camı, salonun mütevazi eşyası ailenin durumu hakkında bilgi veriyordu. 

Rozaje’de geleneksel ahşap cami 

Kahvelerimizi içerken kapıda iri bir adam göründü. Ernad, Harisin dayısı diye tanıştırdı. Bosna Hersek'teki Tuzla Tıpı 1982 bitirmiş bir doktor. 
Harisin babası Saraybosna hukuk fakültesi mezunu başarılı bir avukatmış. On sene önce arkasında iki çocuk bırakarak ölmüş. O günden beri çocukların bakımı ve evi geçindirme işi bu kadının üzerindeymiş. 

Ben üniversiteyi anlattım. Haris ekonomi okumak istiyordu. Ernad ile doktor Rozaje’nin turizmle nasıl kurtulacağını tartışırlarken sehpa üzerine yemekler gelmeğe başladı. Kaçamak, pembe etli balık, tereyağı, peynir. Ben kaçamaktan sonra balıklardan birisinin yarısını aldım. Ernad balığı bütün aldı ama yarım yamalak yedi. Revani ile brovnice peltesi perdeyi kapattı. 

Ev sahibesine ve doktora veda ederek Ernad’ın Türkiye’den sağladığı yardımlarıyla iki senede yaptırdığı Osmanlı sitilli camiyi görmeye geldi sıra. Caminin kubbesini kurşunla kaplayan ustalar seçilebiliyordu. Caminin girişindeki tezyinatla uğraşan ve Harput'lu olduğunu öğrendiğimiz usta bize eşlik etmek için işini bıraktı. 

Caminin için Kütahya çinisi ile kaplanmıştı. Kubbe ve çini dışında kalan duvarlar tezyin edilmiş, yazılarla süslenmişti. Kubbenin içten tam tepe kısmında daire şeklindeki meşhur İhlas istifi yerini almıştı. Kubbe kuşağı makamında Ayetel Kürsi vardı. Ustanın elindeki şablon kısa geldiğinden yazıyı eşit iki kısma ayırmış ve aralara ikişer metre uzunluğunda tezyinat koymuştu. Ancak bu bölümler sırasında simetriyi yakalayamamıştı. 
Kendisine desenleri uzatarak simetriyi  sağlayabileceğini hatırlattım ama, düzeltmeye niyeti yoktu. Zaten kendisine doğru dürüst iskele yapmamışlar ve derme çatma iskeleden düşerek kaburgalarını çatlatmıştı. 

Camiden çıktığımız sırada tanıdık bir sima ile karşılaştım. Biraz hafızamı yoklayınca tanıdım. 

Karadağ Baş Müftüsü Rifat Fejzic. Fejzic İzmir İlahiyat mezunu. 
Cami girişinde, sol tarafta, küçük penceresi beyaz perdeli bir kulübecik duruyor. Feyzic’e anlatmaya başlıyor. 

“Bu, 1800’lerde yaşamış Derviş Mehmet Ujiçanin’in mezarıdır. Benim köyüm olan Balotice’de yaşamaktaydı. Bölgede hüküm süren İpek (pec) paşasının adaletsiz yönetimine muhalefet etmiş ve paşa tarafından kellesi istenmişti. Kellesini almaya gelenler bir türlü başını kesmeyi başaramadılar. Şeyh Mehmet onlara dedi ki: 

_ Benim başımı ancak saban demiri ile koparabilirsiniz.. 
Adamlar yüksekçe, birbirine yakın iki sabit yerli taş buldular. Derviş Mehmet’i, boynu bu iki taş arasına gelecek şekilde yatırdılar. Sonra öküzlere koşulmuş sabanı bu iki taşın arasından geçirerek Şeyhin başını koparabildiler. 

Şeyhin başı Paşanın önüne konduğunda güldü. Kanının döküldüğü yerde bir gül bitti ve her mevsim kırmızı kırmızı açtı. İnsanlar bu gülü çok beğendiler, kanırtmaç alıp evlerine dikmek istediler. Ancak hiç bir yerde tutmadı. 
Şeyhin başı İpek’e gömülmüştü. Ancak daha sonra alınarak gövdesinin konduğu bu mezara nakledildi.” 
Cami bitince bu mezarın üzerine bir türbe yapılacak. Öğle namazı yaklaştı. Ernad’a hatırlatıyorum. Kılarız abi deyip geçiştiriyor. Rojaye baş imamı da her zaman namaz kılacak değil ya… 

Bu arada Rojaye’li öğrencimiz Nerma Kurtagiç’in babası, Rojaye cimnazyum beden eğitimi öğretmeni Hüseyin Kurtagiç de bize dahil oluyor. Birlikte Rojaye Oteli’nin lobisine kahve içmeye gidiyoruz. Reis Fejzic, Karadağ başşehri Podgorica’daki medresenin bu sene eğitime başlayacağını, inşaatın bitmek üzere olduğunu 
anlatıyor. Ona medrese ilk mezunlarını verinceye kadar bir İslam Akademisi açmayı teklif ediyorum. 28 Haziran 2006’da Birleşmiş Milletlere 192 üye olarak dahil olan Karadağ’da Müslümanlar yedi yüzbin olan toplam nüfusun yüzde yirmi beşini oluşturuyorlar. Ancak 2006 seçimlerinde 81 sandalyeli parlamentoya Boşnak Partisi listesi ile sadece iki Müslüman parlamenter girebildi. Fejzic, Müslümanların yetişmiş insan sıkıntısı çektiklerini, İslam birliği yerine siyasi partiler arasında dağıldıklarını söylüyor. 

Üniversitemizin Balkanlardaki misyonunun bu açığı kapatmak olduğunu söylüyor ve İslam Akademisi için proje yapma sözü veriyorum. 

Saat ikiye doğru lobiden ayrılıp Tutin’e gitmek üzere yola çıkıyoruz. Bize Rojaye Boşnak Partisi Milletvekili doktor Amer Halilovic de katılıyor. 

Tutin Belediye Başkanı Şemsudin Kuçevic’i belediye binasında bulamıyoruz. Bölge yol işleri müdürü ile asfaltlama çalışmalarını incelemeye gitmişler. Biz de onlara katılıyoruz. Sıcak altında asfalt çalışması gerçekten zor. Yakında yapılacak Sancak Oyunları için alan düzenlemeleri de yapılıyor. 

2005’teki sancak oyunları muhteşemdi. Rojaye’de Reis Mustafa Ceric’in stadyumda öğle namazı kıldırmasını müteakip üç gün süren oyunlar, bölge Müslüman gençlerinin yarıştığı bir panayır olmuştu. 

Tutin 

Az sonra Tutin’in üst taraflarında bir kahvehanede kahve içiyoruz. Bayrampaşa Belediye Meclisi üyelerinden Süleyman Sancaklı Tutin-Rojaye sınırında Tutin’e bağlı Celekare köyü doğumlu. Babasından kalma geniş arazileri var. Köydeki camiyi onartıyor, okul yapıyor, baba evini onarıyor. Anladığım kadarıyla bu gün yol işleri müdürünü bu köyün yolunu asfaltlama konusunda ikna etmeye çalışacak. 
Burada fazla oyalanmayıp Celkare’ye doğru yola çıkıyoruz. Ben Belediye Başkanı’nın arabasına geçiyorum. Bir saatlik bir yolculuktan sonra asfalt bitiyor. Bir on kilometre kadar da bozuk toprak yolda ilerledikten sonra uzaktan caminin minaresi görünüyor. Burada durmayıp bir kaç kilometre daha gidiyoruz ki burnumuza kızarmış çevirme kuzunun kokusu ulaşıyor. 

Şırıl şırıl akan derenin üstüne kurulmuş, ahşap bir piknik örtü altı. Burada kereste Türkiye’ye göre dört kere daha ucuz olduğundan, ağaca acımamışlar. Kuzu bir sırık parçasına geçirilmiş olarak, akünün çalıştırdığı motorla döndürülüyor. Nar gibi kızarmış. Alkolsüz içecekler, buz gibi kaynak suyu, salata ve kuzu eti. Herhalde hayatımda ilk defa yediğim bu leziz öğünde fazla kaçırmamak için özel gayret gerekti. Ernad hala öğle namazı için kıpırdamıyor. Müsaade isteyip masadan kalkıyorum ve çayırların üstünde borcumu eda ediyorum. Bu arada Yuko diye hitap edilen kazınmış kafalı, orta boylu şişmanca bir adam bana çok yakınlık gösteriyor. Daha sonda bu zatın, Tutin’den öğrencimiz olacak Haris’in babası olduğunu öğreniyorum. 
Bu arada Ernad, Rojaye’li Haris’in Celkare Camisi yakınlarında arabanın karterini deldirdiğini söylüyor. Araba buradan muhakkak bir taşıyıcı ile indirilmeli. Büyük sorun olacak çocuğa. Akşama doğru inişe geçiyoruz. Bu sefer Celkare Camisini görmeden geçmiyoruz. Süleyman Sancaklı iyi masraf etmiş. Caminin içini Kütahya çinileri ile kaplatmış. 

Bu arada Tutin Belediye Başkanı ile Bosna-Sancak Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Zahit Büyükbayrak arasında bir serinlik var. Zahit Bey dernek olarak davet edilmediklerini, Başkan da davet ettiklerini söylüyor. Ernad hemen orada Zahit Bey2i arıyor. Dernek olarak oyunlara katılmıyorlar. 

Bu durumda Bayrampaşa Belediyesi katılıyor. 
Tutin’e inince yine daha önce oturduğumuz kahveye geliyoruz. Celkere’de ve yol boyunca Şaban Erden’in Tutin Belediye Başkanı’ndan gelen dört isimli listeye burs vermeyeceği, IUS Mütevelli heyeti’nin de bu öğrencilerden sadece bir tanesine burs verebileceği anlatılıyor. 
Belediye Başkanı söz verdiği için bu dört öğrenci arasından Haris Sinanovic’i seçiyorlar. Kahvede Belediye Başkanı, Ernad, Haris’in babası ve ben ayrı bir masaya geçiyoruz. Ben listedeki öğrencilerden bir tanesine daha haber verelim 14 Eylüldeki sınavda fazla puan alana bursu verelim diyorum ama, yanaşmıyorlar. IUS’ta okumanın ciddiliğini ve öğrencinin gecim masraflarının kendisi tarafından karşılanacağını hatırlatıyorum. 
Bu arada Haris Sinanovic de geliyor ve formu doldurmağa başlıyoruz. Haris biraz babasının sert mizacının altında kalmış gibi bir izlenim veriyor. Lise birde oldukça iyi. Yaşı büyüdükçe notları düşüyor. Bu gözlemimi de oradakilere anlatıyorum ve Haris’in çok iyi bir çalışma temposu edinmesini vurguluyorum: 

Bu arada Haris Kurtagic’in formunu da dolduruyoruz: 

Biz Tutin’e ininceye kadar karteri delik araba da tamirciye çekilmiş. Karterde küçük bir delik var. Dışarıdan yapıştırılacak. Birkaç saat beklememiz gerekecek. İkindi namazımızı kılmak için Tutin’in üç camisinden yakın olana yöneliyoruz. Cami bakımsız. İmam caminin karşısındaki lojmanda kaldığı halde şadırvan çeşmeleri bozuk, her gün tonlarca su kaybediyor. Gasil hane kapısı ardına kadar açık ve düzensiz. 
Burada Süleyman Sancak da bize katılıyor. Akşam namazından sonra birlikte kahve içiyoruz. Araba için lazım olan karter yağlarını temin ettikten sonra Tutin’den gece on bir gibi ayrılıyoruz. Rojaye’de önce Ernad’I evine bırakıyoruz. Sonra da Haris beni ertesi günü sekizde İpek’e (pec) götürmek üzere otele bırakıyor. 
Yatsı namazımı kıldıktan sonra yorgunluktan uzanıp kalıyorum. Sabah dört buçukta sabah namazı ve sonra yediye kadar yeniden yatak. 
Yedi gibi kalkıp hazırlanıyorum. Sekize doğru otelin müşteri kabulüne gidip ayrılacağımı söylüyorum. Ödemek istediğimde, ödendi diyorlar. Bu hiç hoşuma gitmiyor. Ernad bunu muhakkak Haris’in ailesine ödetmiştir. 

Sekizi bir hayli geçmişken Haris ve Ernad otelin lobisine geliyorlar. Anlaşılan Haris bu sefer arabayı alamamış. Yanlarında getirdikleri taksici, Karadağ Baş Müftüsü Rifat Feyzic’in ağabeyi Fadil Feyzic. İpek’e kıvrıla kıvrıla inen yolda ilerlerken bir yandan ta konuşmağa çalışıyoruz. Onun her seferinde “tamam abi” yerine “taman abi” demesi gülümsememe sebep olsa da “samo malo” Boşnakçamla anlaşıyoruz. 
İşte İpek karşımızda seksen bin nüfusuyla ovanın ortasına yerleşmiş. 

İpek (Pec), cami ve katolik kilisesi Biz İpek otobüs garajının önüne varmıştık ki, Prizren otobüsü çıkmaya çalışıyordu. Fadıl ile hemen vedalaşıp otobüse geçtim. Telefonum çalışmadığından mesajla Ernad’a ulaşıp Diyanet Koordinatörü Tevfik Hoca’nın imamlık yaptığı camiyi bir kere daha sordum. Sinan Paşa Camisi. 
Evlerde, iş yerlerinde sık sık Amerikan bayrağı ile Arnavutluk bayrağı, kırmızı üzerine siyah kartal yan yana asılmış duruyordu. Otobüs bizim dolmuşlar gibi her yerde durup yolcu alıyor, yolcuları istedikleri yerde bırakıyordu. Buna rağmen İki saat sonra Prizren'deydik. 
Prizren'e yaklaşıncaya kadar geçtiğimiz kasaba ve şehirlerde sokak levhaları üç dilde Arnavutça, Sırpça, İngilizce Rr, Ul, Str yani Rrasar, Ulica, Street idi. Prizren'e yaklaşınca İngilizce’nin yerini Türkçe aldı Rr, Ul, Cad., Cadde Oldu. 

Para ödemek için en sona kalmıştım. Türkçe olarak Prizren'e geldik mi? diye sordum. Biraz şişmanca ellinin üzerindeki şoför tatlı Rumeli şivesiyle evet dedi. İpek-Prizren yol parası sadece üç Euro idi. Ama baktım şoför bana bir indirim yapmış. Beş Euroluk banknottan geriye iki buçuk Euro çevirmiş. Kosova, Sırbistan’a inat olsun diye Sırp Dinarını terk etmiş ve şimdiden Euroya 
geçmiş bile. Sinan Paşa Camisini de yine o tatlı şivesiyle tarif etti. 

Prizren Sinan Paşa Camisi havadan Prizren Sinan Paşa Camisi 
Ön revakları 1922’de Sırplar tarafından topçu ateşiyle yıkılmış olan cami, 1615’lerin mirasıydı. 
Komünist rejim zamanında caminin bahçesine biçimsiz iş yerleri inşa edilmiş, şadırvanı da yıkılmıştı. Şadırvandan geride kalan dört kollu çeşmeden sürekli su akıyor. Buraya hala Şadırvan diyorlar. Öğle namazına daha yarım saatten fazla vardı. Camiye tırmanan dik taş merdiveni, caminin önünde sürekli akan çeşmeden doldurduğu suyla yıkayan otuzlarında biraz şişman 
Boşnak genç adama Metin Hocayı soruyorum. Az sonra gelir diyor. Abdest almak için terlik giyip yine aşağı iniyor ve o tek çeşmeden abdest alıyorum. 
Revakların yıkık sütunları üzerinde nefeslenmek için oturuyorum. Benden önce bir başka sütun parçası üzerine yerleşmiş olan ak saçlı, ak takkeli kişi merhaba diye takılıyor. “samo malo” Boşnakça’mla konuşuyoruz. Saraybosna nasıl diye soruyor. Burası gibi güzel diyorum. O itiraz ediyor.. Hayır burası güzel değil. Biraz ticaretin dışında iş güç yok. Sırplar bütün fabrikaları alıp gitti. Ben üç yıldır emekliyim. Kıt kanaat geçiniyoruz. Fakat gençler işsiz diye sürdürüyor konuşmayı. 

Türkiye’nin parasıyla revaklar restore edilirken şadırvanın da yeniden yapılacağını bir sure sonra Tika sorumlusu Metin Beyden öğreneceğim. 
Camiye girdiğimde altmışına yakın bir Prizren'li Türkiyeli turistlere camiyi anlatıyor. Tanışıyoruz. Turistler İstanbul’dan ama aslen Samsunlu. Namazı beklemeğe başlıyorum. Derken yanıma birisi oturuyor. Siz Bosna’dan gelen misafir olmalısınız. Benim adım Turan. Metin Hoca Tabura kadar gitti. Sizinle ilgilenmem için beni gönderdi, diye kendini tanıtıyor. 
Sinan Paşa Camii Prizren 
Namaz kıldıktan sonra Turan Bey ile birlikte hemen caminin karşısındaki kahveye oturup birer kahve söylüyoruz. Tevfik Bey’in yerine imamlık yapan Prizren Medresesi mezunu, Sinan Paşa Camisi Müezzini Amir Aliya da bizimle. Ona Üniversitemizi tanıtıyorum. Kapasitesine güveniyorsa, burslu okuyabileceğini söylüyorum. Anlaşılan fazla cesareti yok. Kahvelerimiz biterken Tevfik Bey’den telefon geliyor. Taburda işlerini bitirmişler. Onları az aşağıdaki kebapçıda, gölgeliklerin altına yerleşmiş buluyoruz. Bayrampaşa İlçesi Müftüsü, Bu 
Müftülükte çalışan Piriştine doğumlu “Arnavut Hoca”, Onlara eşlik eden Bayrampaşalı bir zat, Mitrovica Müftüsü Recep Luşta ve T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı Kosova Koordinatörü ve Sinan Paşa Camisi imamı M. Tevfik Yücesoy. 
Mitrovica Baş imamı bizim lisans sonrası programlarımızla ilgileniyor. Kendisini din sosyolojisi konusunda master ve doktora yapmaya davet ediyorum. Ücretini sorduğunda da senin için bedava diye cevaplıyorum. Gülüşüyoruz. 

Diyanet İşleri Başkanlığı Bayrampaşa ile Karadağ’ın başşehri Podgorica’yı kardeşşehir yapmış. 

Kafile Podgorica’ya hareket ederken biz de Emin Paşa Camisinin yolunu tutuyoruz. Tevfik Hoca öğle namazını kılarken biz de Sultan Murat Kız Kur’an Kursu’nda dinleniyoruz. Akşam burada bir sohbet yapacağız. Cami avlusuna inşa edilmiş Erkek Kur’an kursunda, kurs yöneticisi Ahmet Hoca ile tanışıyoruz. Onun ikram ettiği karpuzu yerken o, faaliyetlerini anlatıyor. 

İstanbul’da Süleyman Efendi Kursları’ndan yetişmiş, aynı usul üzere Belçika’da yirmi yıl öğrenci, hafız yetiştirmiş, o işi öğrencilerine devrederek Prizren’e yerleşmiş. 

Burada yıkılan köy camilerinin onarımı, köylerden öğrenci toplayıp bu kursta hafız yetiştirmek, Prizren Medresesinin öğrencilerine yurt sağlayıp akşam kurslarıyla derslerine yardımcı olmak gibi faaliyetleri var. İçinde oturduğumuz dört katlı kurs binasının son iki katını da kendi ve Belçika’daki öğrencilerinin katkısıyla tamamla mış. Kitap çalışmaları da var. Gayretli bir insan. Gece benim yatmama ayrılan odadaki koliler dolusu kitapla Anadolu’dan Kosova ya ilim Türkçe olarak 
taşınıyor. Büyük hizmet. 

Ahmet Hoca mütevazi tavrıyla buranın çocuklarına kelime-I şahadet öğretiyoruz diyor. Gerçekten medeniyet kimliği olarak Müslümanlığı benimsemiş bu coğrafya insanında, bilhassa köylerde cehalet bu boyutlarda. 
İkindi namazı için yeniden Sinan Paşaya gitmeye hazırlanırken Tevfik Hoca’dan Tika sorumlusu Metin Bey’i aramasını rica ediyorum. Namaz arkası yine caminin karşısındaki kahvelerden birinde Metin Bey ile tanışıyoruz. 
Metin Bey Prizren’in, genelde Kosova’nın yüksek öğrenim durumunu ve sorunlarını çok iyi özetledi. Bölgede Türkçe çok yaygın olduğu için lise mezunları Türkiye’nin bölge kontenjanlarından yararlanarak Türkiye üniversitelerine kolayca yerleşebiliyorlar. Eğitim ücretsiz olduğu gibi, Türkiye’de geçimlerini sağlayacak kadar burs da alıyorlar. 
Bölgede işsizlik oranı çok yüksek. Ailelerin pek azı çocuklarını para ödeyerek okutma imkanına sahip. Buna göre International University of Sarajevo daha bir sure bölgeden yüzde yüz burslu, yetenekli öğrenci Kabul etme politikasını sürdürmek zorunda. 
Saat yedi civarında Tevfik Bey’in ofisinden Kur’an Kursuna, akşamki sohbetten sonra dağıtılmak üzere, TC Diyanet İşlerinin hazırlattığı, çocuklara yönelik Türkçe kitaplar sevk edeceğiz. Metin Bey üç katlı evin en üst katında eşi ve Meryem adlı kızlarıyla oturuyor. Orta katta bir yandan internetten postama bakarken bir yandan da evden ikram edilen pasta ve meşrubatla ilgileniyorum. 
Kitaplar Turan Bey’in arabasıyla Kursa yollanırken ben de akşam namazı 
için Sinan Paşa’ya çıkıyorum. 

Akşam namazından sonra Emin Paşa camisi avlusundaki Kur’an Kursu’nun yolunu tutuyoruz. 
Kursun giriş katındaki sohbet salonu dolmuş. Tevfik Bey bir giriş yaparak sözü bana veriyor. 
Ben konuşmamı, gayrimüslimlerle karışık yaşayan Müslümanların problemlerine odaklıyorum. Müslümanlar için yakın yüzdelerle karışık yaşam teşvik edilmemiştir. Gayrimüslim çoğunluk içinde azınlık olan Müslümanlarin hicret etmesi gerekir. Ama burası bir zamanlar darül İslamdı. Yeniden darul islam olma umudu vardır diye kalmayı seçmişseniz, kendinizi ağır bir imtihanla da karşı karşıya getirmiş olursunuz. 
Aynı sosyal ortamı paylaştığınız gayrimüslimlerin inançlarını paylaşmanız gerekmez. 
Gayrimüslimlerle aranızdaki coğrafi sınırlar kalkmış olabilir, ancak kalplerinizdeki sınırlar asla kalkmamalıdır. Gayrimüslimlerle ilişkilerimiz, Kur’ani çerçevede olmalıdır. 
İçinde yaşadığınız devletlerden şu üç hakkı muhakkak talep etmelisiniz: 
1. İnancınızı bütün kurumlarıyla bir başınıza, ya da toplu olarak yaşamak hakkı. 
2. Çocuklarınızı kendi inançlarınıza ve medeniyet kimliğinize uygun olarak eğitme hakkı. 
3. Nikah, boşanma, miras ve benzeri hukuki meselelerinizi İslam Şeriatına uygun olarak halledebilmeniz için alternatif İslam hukuku ve şeriat mahkemeleri. 
Osmanlı Millet Sistemi ile, karşılıkları İmparatorluk içinde yaşayan bütün gayrimüslimlere tanınmış olan bu hakları muhakkak bizi yöneten devletlerden talep etmeliyiz. 

Daha sonra coğrafi sınırlar kalktıktan sonra kalplerdeki sınırları muhafaza edemeyen Bosnalı Müslümanların başına gelenleri, 1992-1995 Bosna harbinin sahnelerini anlatıyorum. İyi bir örnek oluşturuyor. 
Konuşmamın son kısmında bütün Balkanlarda Osmanlı mirası İslam Medeniyetinin yenden doğuş sürecine girdiğini, Üniversitemizin, Diyanet Teşkilatımızın, Tika’nın ve diğer bütün hizmet kurumlarının burada bu doğuma şahitlik ve ebelik etmek için bulunduklarını hatırlatıyorum. 

Toplantı çok etkili bir hava içinde sonuçlanıyor. 

Bu arada yatsı namazı okunduğu için Emin Paşa camiine geçiyoruz. Caminin Şam’da on dört yıl eğitim almış hafız hocası güzel sesiyle okuduğu ayetlerle namazı kıldırıyor. 
Namazdan sonra Kur’an Kursu’nda bana ayrılan odaya geçiyorum. Kurs öğrencilerinden biri, tepsi içinde peynir-ekmek, bisküvi ve meşrubat getiriyor. Uyumayacaksam Ahmet Hocanın beni ziyaret etmek istediğini söylüyor. Buyursun diyorum. 
Gece on bire doğru Ahmet Hoca geliyor. Kitap yazmakla meşgul olduğu için aşağıdaki sohbete katılamamış. Bence o insanlarla karşımda aynı hizada durmak istemedi. Ama neyse.. Geç vakte kadar hizmetleri anlatıyor. Allah razı olsun çok gayretli bir insan. Kelime-I Şahadet öğretmekten hafız yetiştirmeye kadar Süleyman Efendinin şanına layık bir yöntemle her türlü öğretim hizmetine 
koşuyor. Köy camilerini onartıyor, köylerden öğrenci topluyor. Veda ettiğinde saat yarımı biraz geçmiş.. 

Sabah namazına yine Emin Paşa Camiine iniyorum. Namazdan sonra pek yatamıyorum. 
Yol hatıralarımı toparlıyorum. Saat yediye doğru aşağı inip Tevfik Bey’i bekleyeceğim. Prizren’de Emin Paşa Camisi yanında Murat Paşa Hamamı 
Cami şadırvanında Abdest tazelemeyi bitiriyordum ki, Tevfik hoca cami kapısından girdi. Turan Beyi de alıp birlikte kahvaltı edeceğiz. Tevfik Bey bir pastane ismi söyledi. Turan Bey bu fikri fazla beğenmedi ama yine de gittik. Burada sadece birer kahve içebildik. Pastane çok güzel bir yerde. 

Savaştan sonra buranın sahibi, tapuyu üç kopya yaptırarak burayı üç kişiye ayrı ayrı kelepir fiyatına satmış. Sonra bunlardan biri diğer ikisinin paralarını ödeyerek yere sahip olduğunda fiyat da yerini bulmuş. 
Tevfik ile burada vedalaşıyoruz. O uğraşlarına dönerken biz de Turan Bey’in yazmacı dükkanına yöneliyoruz. Bu arada bazılarının başında gördüğüm yarım yumurta kabuğu biçimindeki keçe Arnavut külahlarından satın almak istediğimi söylüyorum. Turan Bey, komşumda var diyor. Külah beş Euro. Turan Beyin yanında para ödemek imkansız. 

Oradan çıkıp bir Boşnak börekçiye giriyoruz bir yandan ısmarladığımız “sirnice” peynirli böreği yerken bir yandan da Turan Bey’in Saraybosna’da 1972’de yaptığı askerliğin anılarını dinliyorum. 

Yugoslav Halk Ordusu’nu Sırp ordusunu dönüştürme çalışmaları daha Tito’nun sağlığında başlamış ve hız kazanmış. 

Saat dokuza yaklaşırken Üsküp otobüsünü karşılamak için caddeye çıkıyoruz. Priştina, Belgrad otobüslerinden sonra Üsküp otobüsü görünüyor. 
Otobüs yarı dolu. 
Prizren-Üsküp sadece dokuz Euro. 
Üsküp yolunda telefon defterimi çıkarıp arkadaşlarım Süleyman Baki ve Kenan Mazlami’ye gelmekte olduğumu haber veriyorum. Kenan Mazlami’den Üsküp’teki kardeş üniversitemiz 
International Balkan University’nin hangi camiye yakın olduğunu soruyorum. Mustafa Paşa Camisi’ne yakınmış. Süleyman Baki’ye Mustafa Paşa Camisinde öğle namazında buluşalım diyorum. Süleyman Baki, caminin restorasyonda olduğunu, ancak yine de orada buluşabileceğimizi söylüyor. 

Mustafa Paşa Camii Üsküp 

Bu arada üniversitemizde okumak isteyen … Süleyman’ın babası Abdürrahman Süleyman Hoca’ya da geldiğimi haber veriyorum. Abdurrahman Hocanın cenazesi varmış. Karşılayamadığı için özür diliyor. Bize daha sonra mülaki olacak. 
On ikiyi biraz geçerken Üsküp’e giriyoruz. Üsküp otokarı yenilenmiş. Buradan bakınca Mustafa Paşa Camisinin yerini kestirmek zor. Bir çok kişiye soruyorum. Müslüman olmadığını sandığım bir gencin tavrı çok dikkatimi çekiyor. Mustafa Paşa Camisi.. Türkçe söylenmiş bu kelimeleri duymamış gibi yapıyor. Basıp gidiyor. 

En iyi tarifi Müslüman işportacılardan ve okumuş bir Mekadon Hıristiyandan aldığımı söyleyebilirim. Öğle ezanı okunurken ben de Türkçe konuşulan tanıdık Üsküp çarşısındayım. Mustafa Paşa camisine tırmandığımda Süleyman Baki’yi bekler buluyorum. Birlikte yakındaki Murat Paşa Camisine inip öğle namazımızı kılıyoruz. İsa Bey Camii Üsküp Türkçe eserler yayınlamakla ünlü Logo yayın evinin genel müdürü Adnan İsmaili Bey’in bütün çalışanları ile tatile çıktığını öğreniyorum Cami çıkışında International Balkan University’nin yolunu tutuyoruz. Fazla uzak değil. sarıya boyanmış binanın Osmanlıca isim taşına işaret ediyorum. Süleyman, Sultan Abdülhamid zamanında telgrafhane olarak yapılmış diyor. Bu ve yanındaki bina belediye tarafından üniversiteye tahsis edilmiş. 

Rektör Yardımcısı, altmış iki yaşında, benden daha genç, kimya profesörü Prof. Dr. Abdurauf Pruthi bizi karşılıyor. Bu arada Süleyman Baki’ye Gostivar’daki öğrenci velileriyle görüşmek istediğimi söylüyorum. Gostivar Üsküp’e 70 kilometre kadar. Ancak akşamdan gidip gelmek için araba lazım. Süleyman Gostivar’daki öğrencimiz, ortalaması dört üzerinden bire düştüğü için maalesef bursunu kaybeden Bülent Ademi’yi aradı. Onlardan araba istedi. Sonradan pek iyi 
yapmadığımızı anladım ama ne yapalım. Bülent komşularından birine rica etmiş onunla birlikte gelip beni alacaklar. 

International Balkan University’nin Mütevelli Heyeti Başkanı, T.C. Kültür Bakanlığı 
müsteşarlarından değerli Balkanlar uzmanı Prof. Dr. Mustafa İsen. 

Prof. Dr. Mustafa İsen International Balkan University’nin Mütevelli Heyeti Başkanı, T.C. Kültür Bakanlığı müsteşarlarından International Balkan University’nin genel sekreteri genç bir ekonomist. Besim Şabani. Babası Piriştina’da estetik cerrah Besim çok gayretli bir genç. Bizim genel sekreterden öğreneceği çok şey var. Yardımlaşma konusunda anlaşıyoruz. 

Alaca Cami, Üsküp 

Onları beklerken Abdurrahim Süleyman Hoca geldi. Oğlu Tahsin Süleyman Üsküp’te ilk öğrenimi bitirdikten sonra İstanbul’a İsmailağa’ya hafızlığa gitmiş. Üç sene içinde hem hafızlığı ve hem de dışarıdan liseyi bitirmiş. Şimdi bizde okumak istiyormuş. Mütevelli heyet başkanımız Prof. DR. Nevzat Kor’un da olurunu almış. Bizim de iki Mekadonya yüzde yüz bursumuza bu yıl başka başvuru yor. Hocaya zorlukları anlatıyorum. O, almak istemediğimize yorarak durmadan çocuğun 
yeteneklerini ve Nevzat Hocamızın burs vermeyi kabul ettiğini tekrarlıyor. 
Bir başvuru formu dolduruyoruz. 
Süleyman Baki bu akşam Üsküp esnafından bir gurupla haftalık sohbetini eski Saray Camii civarındaki yazlıklarda yapacak. Yetişebilirsem katılıp, esnafla konuşmak istediğimi söylüyorum. 
Kendisi ilahiyatı Türkiye’de bitirmiş ve Ensar adlı sivil toplum kuruluşunun başkanı. Açtıkları yurtla International Balkan University’nin öğrencilerine hizmet veriyor. Teyze oğlu Abdülkerim Hebibi’yi de Priştina'dan getirip yurdun yöneticisi yapmış. 
Taşköprü, Üsküp. Yıkık kitabesi bir türlü yerine konamadı Derken Bülent Ademi komşusuyla geliyor. Gostivar yolundayız. Aslında seksen binlik Gostivar’a 
çok yakın bir köyde oturuyorlar, Zdunje (Zdunye- osmanli doneminde Izdunya). Bülent’in babasının çalıştığı marketin karşısındaki kahveye oturuyoruz. Derken babası geliyor. Bu markette aylığı 170 euroya çalışıyorlarmış. Bursunu kaybeden oğlunu kendi parasıyla okutması imkansızmış. Gerçekten de öyle.. 
Aynı köyden öğrencimiz Enes Neziri de bursunu kaybetmek üzere. Hesabı yarıyıl sonunda görülecek. Ancak onun akrabalarından yardım alması mümkünmüş. Kendisi şu anda Türkiye’deymiş. Babası da köyde olmadığından onlarla konuşamadık. Biz kahvedeyken bu iki öğrenciyi Süleyman Baki ile tanıştıran Köy İmamı Muharrem Yahya geldi. Evine davet etti. Hem ikindi namazı kılmak ve hem de yakınlığımızı artırmak için daveti Kabul ettim. İkindi namazımı kıldıktan sonra ikram edilen yemeğe hayır demiyorum. Yüksek lisansını Türkiye’de yapmış. Ona doktora konusu olarak Osmanlı millet sistemi ve postmodern çağa tekabülü konusunu öneriyorum. Bir belge getiriyor. Bu belgeye göre Osmanlıİmparatorluğu 
bölgeyi Sırplara bırakırken bir anlaşmayla bırakıyor. 

Bu anlaşmaya göre Müslümanlar için, Osmanlı Millet sisteminin gayrimüslimlere verdiği bütün haklar garanti altına alınıyor. Çok önemli bir belge. Muharrem Hoca’dan bu belgeyi taratarak e-posta yoluyla göndermesini rica ediyorum. 
Gostivar’da akşam vakti Beni arabasıyla kırk kilometre uzaktaki Kalkandelen’e (Tetovo) götürmeyi teklif ediyor. Başka çarem de yok zaten. Yolda Kenan Mazlami’yi arayarak durumu haber vermesini rica ediyorum. 

Mazlami bizi Kalkandelen girişinde karşılayıp beni arabasına alıyor. Bülent Ademi ve Muharrem Hocayla vedalaşıyoruz. Kenan Mazlami biraz keyifsiz. Nedenini bu dar zamanda anlamak mümkün değil. Esnaf toplantısına birlikte gitmeyi teklif ediyorum. Oruçluymuş. Akşam çok yakın. Beni arabasıyla SDA Hakyol partisi elemanlarından Ali’ye emanet ediyor. Kenan Beyi evine bırakıp, Üsküp yoluna yeniden düşüyoruz. 

Kalkandelen (Tetovo) 

Biz saray camiine ulaştığımızda cemaati tespih duasında yakalıyoruz. Caminin kırk yıllık yaşlı imamı çok iltifat ediyor. Namazdan sonra Süleyman’ın arabasına geçiyoruz. Dar yollardan Üsküp bilgisayar hocalarından birinin yazlığına misafir oluyoruz. 
Süleyman Baki, girmekte olduğumuz üç ayların fazileti üzerine bir konuşma yaptıktan sonra sözü bana bırakıyor. Mekadonya Müslümanları olarak Mekadon yönetiminden taleplerimiz ne olmalıdır? 

Sorusunun yanıtını arıyorum konuşmamda. Osmanlı millet sistemini özetledikten sonra Prizren konuşmamda bahsettiğim üç temel hak üzerinde duruyorum. 
İslam anlayışımızın son yüzyılda önemli ölçüde sekülerleştiğinden bahisle, bize inancımızı tüm kurumlarıyla yaşama hakkı verilse bile, ne isteyeceğimizi bilemeyecek durumda olduğumuzu hatırlatıyorum ve bizim meşhur efe fıkrasını anlatıyorum. 
Harabati Baba Bektaşi tekkesi, Kalkandelen (Tetovo) Yunan işgali zamanında Yunan işgalinin Anadolu insanına verdiği eziyetin bir bölümünü de paramiliter Müslüman organizasyonları olan efeler ve kızanlarından yerli Rumlar çekiyor. Efeler Rum köylerini talan ediyor. Önüne gelen Rumu öldürüyor. Ama öldürmeden önce hiç olmazsa İslam’a davet ediyor. İslam olursa bırakacak. 

Yine bir gün kızanlardan biri dağda Rum kovalıyor ve yakalıyor. Yatırıp bıçağı boğazına dayıyor. 
_ İslam ol len. Rum korkmuş, telaşla soruyor. 
_Ne diyem de İslam olam efem? Bu sefer şaşırma sırası kızana geliyor. 
_Ne bilem ben len… 
Post modern çağın bütün medeniyetlere ve kültür guruplarına getirdiği bu özgürlükleri yönetimlerden talep edebilmek için, önce o medeniyet ve kültürlerin yaşam sistemlerini bilmek gerekmez mi? 

Konuşma buraya gelince fıkıh ilminin yaşamımızın her aksiyonuna hüküm getiren genişliğini anlatıyor ve Süleyman Baki hoca gibi bir önderleri olduğu için bahtlı olduklarını söylüyorum. Bir örnek olmak üzere bu gün sakınmakta en çok güçlük çektiğimiz iki kebairi konuşuyorum. Zina ve faiz. Zinanın bir en kaba şekli vardır. Elhamdülillah bundan hepimiz uzağız. Ancak bir de diğer şubeleri vardır ki her gün sokakta, evde televizyon karşısında tehlike içindeyiz. Çare olarak Nakşilerin “Nazar ber kadem”, gözler ayak ucunda yürümek ilkesini hatırlatıyorum ve televizyonlar kapı önüne diyorum. 

Faiz konusu tabii daha sarsıcı. Bir genç evsiz birinin konut kredisi ile ev sahibi olmasının, sonra kira öder gibi geri ödemesinin neresinin yanlış olduğunu anlayamadığını söylüyor. Krediyi faiziyle birlikte geri ödemenin asla kira ödemeye benzemeyeceğini anlatmak kolay değil. Bu arada Hayreddin Karaman hocanın “zaruret” sebebini öne çıkararak konut kredisine verdiği fetva ortaya geliyor. Allah ona da bize de selamet versin. Önce fıkıhta haramları helal kılan “zaruret” 
kavramını bu insanlara anlatmak gerekmez miydi? 

Toplantıya avukat arkadaşıyla birlikte geç katılan ayakkabı yan sanayii işinde çalışan İstanbullu Ahmet, babasının Fatihteki küçük berber dükkanında makasın ucundan üç çocuğuna birer daire parası kazanmayı kanaatkarlığı ve faize bulaşmaması sayesinde başardığını anlatıyor. 

Konu, Müslümanların kendi fakirlerine karşı görevlerinin anlatılmasıyla tatlı bir şekilde bitiyor. 

Konu Mekadonya Müslümanlarının eğitimsizliği ve Üsküp’ün Hıristiyan ve Müslüman mahalleleri arasındaki zenginlik farkına geliyor. Üsküp liselerinden birinde bilgisayar öğretmeni olan ev sahibimiz Müslümanların sosyalist dönemde eğitim kurumlarından uzak kaldıklarını, bütün eğitim olanaklarından Hıristiyanların yararlandıklarını, zenginleşerek ülke yönetimi,ne egemen olduklarını, bu gün bir Hıristiyan evindeki üç kişiden ikisi iş sahibiyken, on Müslüman’dan sadece birinin iş sahibi olduğunu anlatıyor. Çocuklarımızı okutmalı, okula giden çocuklarımızın başarılarıyla ilgilenmeliyiz diyor. Ben de televizyon evden dışarı, bilgisayar içeri diye tamamlıyorum. 

Bu arada Ali Bey yeniden arıyor, beni almaya geliyor. Bu esnaf topluluğuna kırk yıllık arkadaşlarımmış gibi veda edip, Kenan Mazlami Beyin Kalkandelen’de misafirhane olarak tahsis ettiği daireye doğru yola çıkıyoruz. İki sene önce yine bu dairede misafir edildiğimde Kenan Bey ile birlikte gelmiştik. Burada banyo da yapabilirsiniz diye banyoyu gösterdiğinde, termosifonun elektriğe bağlanmadığını görmüştük. Ben o gece soğuk suyla şöyle böyle yıkanabilmiş, bunu da hatıraları ma yazmıştım. Bu hatıraları Kenan Beye de göndermiştim. Sonra İngilizce dil Okulu Müdürümüz İdris Esen Bey Üsküp’e gittiğinde bunu gülerek ona anlatmış. 
O da hoca her şeyi yazar diye cevap vermiş. 

Bu sefer de Ali Bey termosifonun düğmesine bastı, burada yıkanabilirsiniz dedi. 
O gittikten sonra baktım ki, duş kabininin kapısı kırık. Düzeltmeye çalıştım olmadı. O şekilde yıkansam, etrafa su basacak. Termosifonu söndürdüm. Yatsı namazımı kıldığımda saat bir olmuştu. Yorgunluktan uyuya kalmışım. 

Dört buçukta sabah namazı için kalktığımda ortalık biraz serinlemişti. Caddeye bakan pencereyi biraz aralayıp dışarının taze havasını kokladım. Kenan Bey beni buradan saat altıda aldıracaktı. 
Uçağım sekizde idi ve havaalanı bir saat mesafedeydi. Kalan zamanda yol notlarımı tamamladım. 
Saat altıda Kenan Beyin büyük oğlu ile, bir genç arkadaşı geldiler. Genç arkadaşının karayollarında çalışan bir akrabası varmış. Ona bir serbest kartı çıkarmışlar otoyolda ikide bir durdurup para isteyen sistemden onun sayesinde kurtuluyorduk. Kartın üzerinde verilme nedeni olarak “işbirlikçi” yazmışlardı. Mekadonca kelime tercüme edilince gülüştük. Kenan Beyin oğlu bu sene Kalkandelen Türk Kolejini bitirdi. Ortadoğu Teknik Üniversitesinden kabul bekliyor.
Almanya’da bir Amerikan Üniversitesi de tam burs vermiş. Çıkarsa ODTÜ’yü tercih edecek. Bizim üniversitede de tam bursunun hazır olduğunu hatırlatıyorum. 
Hava alanına on kilometre kalıncaya kadar hava alanı hakkında hiç bir yol işareti görmedik. İlk levhayı görmüştük ki otoyolda bir köpek. Öteki şeritteki kamyondan kurtulayım derken, bizim arabaya yaklaştı. Geriye baktığımda ayağı kırılmıştı. Dönüp yardım edemediğim için içim burkularak hava alanına geldik. 
Uçak, Üsküp üzerinde bir tur atarak kuzeye yöneldiğinde, bir saat sonra Saraybosna’da olacağımı düşünüp, iki sene önce aynı yolculuğu otobüsle ancak 18 saatte tamamladığımı hatırladım. 
Seyahatım çok dolu geçmişti. Ancak samimi arkadaşım Kenan Mazlami ile ancak ayaküstü görüşebildiğimi hatırlayıp üzüldüm. Oysa onunla da Mekadonya Müslümanlarının politikadaki etkinlikleri üzerine konuşacağımız pek çok şey vardı. Belki Kenan Beyin bilmediğim bir üzüntüsü, onu çevresiyle fazla ilgilenemeyecek kadar meşgul ediyordu. Onu da paylaşmak isterdim. 

Yarınlar İçin Düşünce 
Yıl 3, Sayı:26 
Aralık 2007. 



***