TERÖRDEN SİYASİLEŞMEYE etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
TERÖRDEN SİYASİLEŞMEYE etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

31 Ocak 2018 Çarşamba

ALMANYA’NIN KÜRT POLİTİKALARI VE TERÖRDEN SİYASİLEŞMEYE PKK İSYANI, BÖLÜM 4

ALMANYA’NIN KÜRT POLİTİKALARI VE TERÖRDEN SİYASİLEŞMEYE PKK İSYANI, BÖLÜM 4

Öcalan tarafından Avrupa’ya gönderilen müdahale grubunun faaliyetlere başlamasıyla çok sayıda infaz ve cezalandırma eylemi yapıldığından, yeni bir değerlendirme yapma durumu ortaya çıkmıştır. Bu toplantı için 
Fransa’da örgüte ait büyük bir çiftlikte toplanma kararı alınır. Bu yer Marsilya yakınlarındaki Longo Mai adı verilen gruba ait bir çiftlik yeridir. Toplantı yapılan yerde kurulan çadırlarda aynı zamanda 50 kişilik gençlik 
çalışanına eğitimde verilmektedir. 

Bu çiftliğin sahibi Fransız Komünist Partisine üye Roland Perrot isimli biri olup, örgütün Fransa’daki destekçilerindendir. Perrot, örgüte destek vermiş olsa da Öcalan’a diktatörlüğünden dolayı her dönem mesafeli durmuştur. 

Toplantıya; Abbas Kod Duran Kalkan, Mahir Velat Kod Numan Uçar, Kara Ömer Kod Haydar Altun, Avukat Hüseyin Yıldırım, Maşallah Öztürk, Edip Kod Muharrem ve Salih Aras’ında aralarında bulunduğu 120 kişi katılmıştır. Bu toplantıda ana günden 1983 yılından bu zamana Avrupa alanında devam eden silahlı eylemlerin bir bilançosunun değerlendirilmesinin yapılması olmuştur. 

Planlı olarak ilk cezalandırma hadiseleri ilk defa 1983 yılında aslen Azeri kökenli olan Muharrem adlı Edip Kod tarafından uygulanmıştır. Edip Kod’un daha sonra ihanetçi konumuna sokularak İstanbul’da PKK tarafından infaz edilmesinden sonra, cezalandırma olaylarına Duran Kalkan devam ettirmiş tir. Adı geçen her iki Avrupa sorumlusunun da Türk kökenli olması da dikkat çekici ayrı bir noktadır. 

Toplantıda 1983 ve 1987 arasındaki Avrupa çalışmaları ele alınarak sorumluların hesap vermesi planlandığından, ilk önce Edip Kod’un çalışmaları ele alınır ve kendisi başarısız ilan edilir. Toplantı sorasında ise 
Cafer Kod Ali Çetiner, Edip (Karslı Muharem) ve Suruçlu Cemil haklarında ölüm kararı alınarak infaza geçilmesi istenir. Kararın akabinde adı geçenler Fransa’da bulunan bu çiftlikte bir çadıra kapatılır ve çadırın kapısına 
nöbetçi dikilir, akabinde de Ormanlık bir yamaçta her üçü için mezar kazılır. İnfaz girişimi Fransızlarca öğrenildiğinden cezalandırma ertelenir. 

İnfazın ertelenmesini fırsat bilen Edip Kod bir fırsatını bularak, kaçıp çiftlik sahipleri Longo Mainin merkez binasında bulunan Albert adlı bir İsviçreli Pilotun odasına sığınır. 

PKK grubu Longo Mai’li yetkililerden Edip kodu isteseler de olumlu cevap alamazlar. Bunun üzerine çiftlikten ayrılan PKK örgüt mensupları akabinde, yıllarca kendilerini koruyan Longo Mai’yi ajan örgüt olarak ilan eder. Daha sonra da Edip Kod ikna edilerek örgüte dönmesi sağlanır akabinde de görevli olarak İstanbul’a gönderilir ve burada boğularak infaz edilir. 

Yaşanan bu olaylardan doğal olarak Fransa ve Alman devletinin de haberi olur. Haydar Altun’un Hollanda’ya gönderilmesinden sonra Alman Polisi Nisan 1988’de Almanya’nın Köln şehrinde bulunan bir örgüt evine baskın yaparak, burada bulunan H. Hayri Güler’le birlikte bir kişiyi daha gözaltına alır ve Güler akabinde tutuklanarak cezaevine gönderilir. 

Alman Polisinin bazı PKK hücrelerine yaptığı baskının hemen akabinde Öcalan’a gelen bir kurye Sovyet İstihbarat görevlilerinin PKK Avrupa Merkez Yönetimi ile görüşme yapmak istediği bilgisini iletir. Fuat Kod Ali Haydar Kaytan bu görev için Salih Aras’ı görevlendirerek, onu Berlin sorumlusu ile birlikte Doğu Berlin’e gönderir. 

Doğu Berlin’de yapılan görüşmeye katılan Sovyet ajanın kusursuz Türkçesi ilk dikkat çeken konu olmuştur. Ajan görüşmeyi Sovyetler ve Doğu Avrupa ülkeleri adına yaptığını söyler. Sovyet temsilcisi dört saat süren görüşmede örgüt hakkında kendilerinden bilgi almak isterken, Türk istihbaratı içerisinde adamları olduğunu ve kendilerine yardım yapabileceklerini, her yıl 50 kadar PKK sempatizanı öğrenciyi Doğu Avrupa ülkelerinde okutabileceklerini ve ilişkilerin daha yoğun şekilde devam ettirileceğini ifade ederler 87

Görüşmeden sonra Köln’e dönen Salih Aras burada Öcalan ile telefon görüşmesi yapar. Öcalan Sovyetlerle yapılan görüşmeyi çok önemsemez ve 1987'de Viyana'ya getirilen kız kardeşi, eniştesi ve çocuklarının Hollanda'ya yerleştirilmesini, onlara bir ev ve son model BMW araba alınmasını, 88 başlarında Almanya'ya gönderdiği ablasının oğlu İsmet için Fuat Kod Ali Haydar Kaytan’ın özel olarak ilgilenmesini, seminerlere gittiği zaman beraber götürmesini ve Avrupa'daki Kürdistan Gençler Birliği'ne Başkan olarak hazırlanmasını, yine Cemil Esat'ın 17 yaşındaki oğluna da bir BMW araç alınıp, bunun Suriye’ye gönderilmesini ister. 

Esat’ın oğlu için alınan BMW aracının parası 1987'de Münih, Stuttgart ve Frankfurt çevresinde yaşayan Kürtlerden zorla toplanıp, kırsala gönderileceği söylenen paralarla alınmıştır. O dönem araçlar için verilen para 180 bin DM’dır. Bahse konu para ile aslında Mardin bölgesinde faaliyet gösterecekler için dürbün ve kışın nehirlerden geçmek için su botunun alınması planlanmışsa da Öcalan’ın isteği ile paralar kendi akrabasına ve 
Esat’ın oğlunun BMW’sine harcanmıştır. 

Cemil Esat’ın oğluna alınan BMW arabası Stuttgart’a faaliyet gösteren bir militan ve örgütün Avusturya sorumlusu tarafından Yunanistan'a kadar kara yoluyla oradan da deniz yoluyla Lazkiye'ye götürülür. Bu aracı Lazkiye’den bizzat Esat’ın oğlu gelip alır, fakat aracın ömrü uzun olmaz. Oğul Esat iki hafta sonra hız denemesi yaptığı sırada kaza yapınca araçta hurdaya ayrılır. Devam eden günlerde PKK Avrupa Komitesince Bekaa’da ki kamplarda kullanılmak üzere 67 bin DM’a alınan arabaya Lazkiye’ye ulaştırılınca, Cemil Esat bu aracı da Öcalan’dan ister ve alır. 

Salih Aras’la Öcalan arasında yapılan bu görüşmeden sonra, Öcalan Avrupa’da faaliyet gösteren Mustafa adlı bir PKK militanın da hatalar yaptığını ve bunun infaz edilmesini ister. Bu kişi örgütün Avrupa faaliyetlerin de yıllarca çalıştıktan sonra III. Kongre sonrası köy baskınlarının ve yapılan katliamların kendisini olumsuz etkilediğini, örgütsel yapıya ve yapılan müdahalelere inancı kalmadığını belirtip, örgütü bırakır. Mustafa’nın ayrılmasından sonra Avrupa çalışanlarından Şehmuz ve Zeynep adlı iki örgüt militanı da örgütü bırakır. Bu kişiler bilahare öldürülerek susturulur. 

Bu ve benzeri infazların yanında 1984’den 1987 yılına kadar; 

-Mehmet Bingöl: 1984 yılında infaz edilmiştir. 

-Zülfi Gök:1984 tarihinde Almanya’nın Russelheim şehrinde Ali Aktaş adında bir militan tarafından öldürülmüştür. Ali Aktaş daha sonra Almanya’da yakalanmış ve hapis cezası ile cezalandırılmıştır. 

-Enver Ata:1984 yılında İsveç-Uppsala’da infaz edilmiştir. Bu kişilerin öldürülmesi konusunda Kesire Öcalan ve Av. Hüseyin Yıldırım’ın bilgileri vardır. 

-Mustafa Tangüner: KÖİP isimli örgütün üyesi olduğu için PKK militanlarınca 1985 tarihinde Norveç- Kopenhag’da infaz edilmiştir. 

-Mustafa Şahbaz: Dev-Yol üyesi olduğu için PKK militanlarınca 1985 tarihinde Fransa-Paris’te öldürülmüştür. 

-Mustafa Aktaş: 1985 tarihinde İsviçre-Lozan’da infaz edilmiştir 

-Bülent Yaman: Kurtuluş Örgütü üyesi olduğu için PKK militanlarınca 1985 tarihinde İsviçre-Lozan’da infaz edilmiştir. 

-Kürşat Timuroğlu: Dev-Yol üyesi olduğu için PKK militanlarınca 1986 yılında Almanya-Hamburg’da infaz edilmiştir. 

-Mehmet Elbistan: PSK üyesi olduğu için PKK militanlarınca 1987 yılında Almanya-Stuttgart’ta öldürülmüştür. 

-Ramazan Adıgüzel: PSK üyesi olduğu için 1987 yılında Almanya-Hannover’de öldürülmüştür. 

-Hüseyin Ali Akgündüz: PSK üyesi olduğu için 1987 yılında Fransa’da öldürülmüştür. 

-Doğan Karakoç: PKK’dan ayrıldığı için 1987 yılında Almanya-Köln’de öldürülür. 

Bu arada Almanya sokaklarında belinde kelepçe ile gezen ve muhalifleri cezalandıran çok sayıda infaz timi türemiştir. Avrupa Alanında ki infazların tüm hızıyla devam ettiği bu dönemde Kürdistan Komitede çalışan H. D. Adlı örgüt militanı örgütten kaçıp polise sığınır. Bu kişi Alman Polisine örgüt tarafından dövüldüğünü ve birçok insanın da kendisi gibi cezalandırıldığını ifade eder. Bunun üzerine Köln’deki Kürdistan Komiteye, Serxwebun ve Berxwedan dergilerinin deposu olarak kullanılan yerlere baskınlar düzenlenir ve bu baskınlarda altı kişi gözaltına alınır. 

Baskınların duyulmasının akabinde halktan PKK ile ilgili polise yoğun ihbarlar gelmeye başlar. Durumun vahametinin daha belirgin hale gelmesinin akabinde Alman polisi operasyonu daha da yoğunlaştırır. 

Bu operasyonlardan haberi olan yönetim legal kuruma gidişleri yasaklar. Kadro düzeyinde bir çok kişi takip altına alınmıştır. Bu dönem Avrupa yönetiminde olan Ali Haydar Kaytan’da takip edilenlerden biridir. Fuat 
Kod Ali Haydar Kaytan bir telefon kulübesinden Kürdistan Komiteyi aradığı sırada yakalanır. Yakalanmalardan haberdar olan Öcalan, Kaytan’ın kendisinin teslim olduğunu iddia eder ve ağza ılınmayacak küfürler eder. 

Tutuklamaların olduğu günlerde Abdullah Öcalan Avrupa yönetiminden Salih Aras’la görüşmek istediğini söyler ve bir sempatizanın evinde telefonla görüşme yapılır. Öcalan genel talimatlarını verdikten sonra, ayrıca Türk Solunun derin lideri Mihri Belli’ye 6 bin Alman Markı vermesini ve Belli’nin adamlarına sahte pasaport yapılmasının öğretilmesini ister. 

Aras, Mihri Belli için; “Doğu Perinçek ve Mahir Kaynak hakkında düşünceler im netti.  Onların istihbarat güçleriyle görüştüğünü biliyordum. Mihri Belli içinse bu düşüncelerde değildim. Sonraki yıllarda O'nun da aynı derin 
ekipten olduğunu anlamıştım” ifadelerine yer vererek, Öcalan’ın hangi güçlerin yönlendirmesiyle hareket ettiğini göstermiştir. 

Ali Haydar Kaytan’ın tutuklanmasının akabinde Abbas Kod Duran Kalkan’da İsviçre’nin Basel kentinde yakalanır ve Almanya’ya iade edilir. Duran Kalkan’ın da yakalanmasıyla birlikte birçok kadronun cezaevine girmesi neticesinde yeni Koordinasyon atamaları yapılarak görev değişimine gidilir. 

Bu çerçevede Sinan Kadah adlı bayan militan, Maşallah Öztürk ve eski Bonn Bölge sorumlusu örgütün Avrupa Merkez Koordinesine atanır. Bunula birlikte örgütün kurucularından M. Hayri Durmuş’un kız kardeşi Jiyan Hannover Bölge sorumluluğuna, Remzi Kartal Kürdistan Komitenin sorumluluğuna, Öcalan’ın yeğeni olan İsmet ise Bonn sorumluluğuna atanır. Bu tutuklamalar sırasında Abdullah Öcalan tutuklulara avukat ayarlanmasına izin vermeyerek, kendince onları cezalandırmak istemiştir. Öcalan’ın çalışanlara ve kitleye kızgın oluşu Avrupa alanına da sirayet etmiş, burada ki kadrolarca birçok cezalandırma hadisesi yaşanmıştır. Hannover sorumlusu Jiyan Kod Yıldız Durmuş ve Öcalan’ın yeğeni İsmet’in talimatlarıyla Hannover ve Köln’deki birçok aile cezalandırılmıştır. Bu sürecin karışıklıklara neden olması nedeniyle Bonn’da yapılan Hünerkom konferansında kavgalar çıkmış ve meydana gelen kavgada bazı militanlar yaralanmıştır. 

Yaşanan bu olumsuzluklar Türkiye kırsalında faaliyet gösteren alanlara da yansımıştır. Avrupa’dan gönderilen Müdahale Grubu Dersim Eyalet Koordinatörü Yücel Kod’u tutuklamış, Bölge Komiseri Hasan Hayri Gedik (Doktor Aydin), Mehmet Salih Kilic ve 17 militan öldürülmüştür. Öldürülmeyen diğerlerinin ise üzerlerine yanan naylon damlatılarak vücutları delinmiş ve birçoğu sakat bırakılmıştır. Bu grubu cezalandırmaya gidenlerin sorumlusu olan Cihan kod İlyas Yüksel’de bildiklerini deşifre etmemesi için daha sonraki yıllarda Öcalan tarafından infaz edilmiştir. 

Tunceli kırsalında meydana gelen bu olaylar aslında 3. Kongre dönemine kadar uzanan bir konu olup, bölgeye giden müdahale grubu ile eski yönetim arasındaki kavganın Avrupa üzerinden çözülmeye çalışılması ve işlerin daha da çıkmaza girmesinden ibarettir. 

Avrupa Komitesinden birçok yakalanmanın olduğu 1988 yılında Mehmet Ali Birant Almanya’nın Köln kentindeki Kürdistan Komiteye giderek örgütün Avrupa Sözcüsü Avukat Hüseyin Yıldırım ile görüşmüş ve Öcalan ile yapacağı söyleşi için hazırlıklar yapılmıştır. 

Avukat Hüseyin Yıldırım ve Yeni Muhalefet Süreci 

Abdullah Öcalan ile Mehmet Ali Birant arasında gerçekleşen mülakat süreci PKK militanları ve bir kısım kitle tarafından yakından takip edilmiş Onun devlete meydana okuyacağı şeklinde bir beklenti ortaya çıkmıştır. 

Fakat söyleşi yayınlandıktan sonra tüm kitle hayal kırıklığına uğramıştır. Öcalan söyleşide sadece kendisinden bahsetmiş, devlet fikrinden vaz geçebileceğini, sözde Kürt sorunun kendisi ile var olduğunu ve  kendisinin içinde yer almadığı bir çözümün mümkün olmadığını, bu nedenle devlet tarafından muhatap alınmak istediğini sıralamıştır. 

Bu görüşmeye tanık olan PKK Avrupa sözcüsü Avukat Hüseyin Yıldırım görüşme için; “O'nu (A. Öcalan için) o zamanda ikinci kez gördüm. Birincisi, Diyarbakır'dan ayrılıp Suriye'ye geçerken gördüm, o zaman hiç bir şey 


anlayamadım. Zaten o dönem seroklukta (başkan) yoktu. Ancak ikinci görüşmemde; (M. A. Birant'la olan görüşme dönemi) ne mal olduğunu çok iyi anladım. Onun nasıl hain biri olduğunu bütün PKK'lilere ve Kürtlere anlatmak zorunda olduğumu anladım…” ifadeleriyle içine düştüğü hayal kırıklığını ortaya koymuştur. 

Bekaa’daki görüşmeden sonra yeniden Almanya’ya dönen Hüseyin Yıldırım, Öcalan gerçeğini çevresindekilere anlatmaya başlar. Bu anlatımlar hemen karşılık bulmuş, gerek sempatizan kitlede gerekse de militan kadro olarak faaliyet gösterenlerde Öcalan karşıtı bir tepki başlamıştır. 

Bu tepki doğal olarak ilk zamanlarda aralarında Hüseyin Yıldırım ve Avrupa sorumlusu Salih Aras’ın da dahil olduğu altı kişilik bir grupla şekillenir. Bu grubun içerisinde; Avrupa Merkez üyesi ve Hollanda sorumlusu Nadire Kod adlı militan, Kürdistan Komite sorumlularından Yılmaz Kod adlı militan, Nadire Kod’un yardımcılarından Hollanda faaliyetlerinde bulunan Osman Kod adlı militan, Köln sorumlusu Sakine Kadah ve Avrupa komitesinden bir kişi daha gruba dahil olmuştur. 

Yeni şekillenen bu grup Köln yakınlarındaki Aachen’de bir evde toplanır. 
Bu toplantıda; 

-Örgütlü bir mücadeleye girilmesi, 

-Bu amaçla mevcut olanakların kullanılması, çalışmaların gizli yürütülmesi, 

-Güvenilir kişilere ulaşılarak grubun sayısının arttırılması, 

-Paris’te faaliyet gösteren Kara Ömer kod Haydar Altun ve İsviçre sorumlusu Mahir Velat kod Numan Uçar’ın ikna edilmesi, 

-Almanya ve Hollanda'daki tüm araç ve gereçlerin bölgelerden toplanarak emin yerlerde muhafaza edilmesi, 

-Bütün bölgelerdeki paralarda toplanarak aynı şekilde muhafaza edilmesi, 

-Ana arşivin yerinin değiştirilerek güvenilir bir yere taşınması, 

-Bölgelerden tepki gelmesi halinde, yapılanların Başkan’ın (Öcalan) emridir denilmesi, 

-Fransa’da PKK adına çalıştırılan 20 milyon Frank değerindeki ticari kurumların satılarak paraya çevrilmesi, 

-Yeni kurulacak örgüte Demokratik Birlik adının verilmesi kararlaştırılmıştır 88. 

Kararın akabinde Almanya ve Hollanda’daki para, silah ve arşiv toplanarak, yeni ayarlanan yerlere yerleştirilmiştir. Meydana gelen bu grup ilk etapta kendi durumlarını net olarak ortaya koymadan bir PKK militanı gibi çalışmalara devam edip, örgütlenmeyi alttan sürdürmüştür. 

Grup bu çerçevede 1988 yılının 15 Ağustosu’nda Hannover, Diusburg ve Stuttgart olmak üzere üç yerde kampanya düzenleyerek, PKK’ya para toplama faaliyetleri yapıp, toplanan geliri kasalarına aktarmışlardır. 

Muhaliflerin bu faaliyetleri bir süre gizli kalsa da akabinde ayrılmalar duyulmuş ve durumdan Öcalan’ın haberi olmuştur. Öcalan, alana gönderdiği notta muhaliflerin ve muhaliflerle yakın duran Numan Uçar ile 
Haydar Altun’un öldürülmesi emrini vermiştir. Öcalan Almanya’da tutuklu bulunan Abbas Kod Duran Kalkan’a gönderdiği notta, Avukat Hasan Hüseyin Yıldırım hakkında olumsuz bir yazı yazmasını ve bunların ortadan  kaldırılması yönünde psikolojik alt zeminin oluşturulmasını istemiştir. 

Öcalan’ın, Hüseyin Yıldırım’a karşı olumsuz yaklaşımları 1985 yılına kadar uzanmaktadır. Fakat Yıldırım’ın örgütün ilk avukatı olması ve kitle içerisinde fazlaca sevilmesi onun ortadan kaldırılmasının önünde hep engel olmuştur. 1985 yılında Avrupa Merkez yapısında yer alan ve aralarında Sadun Kod İsmet Doğru, Antepli Edip Kod (Kars'lı Muharrem), Kasım kod Salman Ömürcan, Batmanlı Mahmut kod Hüsnü Altun, Oktay kod Hasan Hayri Güler olduğu kişilerin katıldığı toplantıya Öcalan telefonla katılmış ve Hüseyin Yıldırım’ın çok ön plana çıktığını, bu nedenle itibarını sarsacak bazı girişimlerin yapılması gerektiği yönünde talimatlarını bildirmiştir. 

Netice itibariyle meydana gelen grup Bonn’da toplanarak, Metz kentinde yapılacak ana toplantının hazırlıklarını yapmaya başlamıştır. Planlamaya göre toplantıya yaklaşık 20 kişi katılacaktır. Öcalan olanlardan daha önce haber aldığından her zamanki gibi grup içerisine bir ajan yerleştirmiş ve yaşanan gelişmelerden haberdar olmuştur. Birkaç gün sonra Öcalan’ın muhbirinin Numan Uçar olduğu ortaya çıkmıştır. Numan Uçar muhalefetin yaptığı toplantılar ardından ele geçirdiği bilgileri Fransa’da yaşayan Dilan Kod Şemsi Kılıç aracılığı ile Öcalan’a iletmiştir. 

Öcalan, her dönem yaptığı numarayı burada da tekrarlamış ve grup içine derhal bir ajan yerleştirmiştir. Öcalan, Numan Uçar’ın ölüm emrini verdiği süsüyle muhaliflerle hareket etmesini sağlamış, akabinde de tüm 
yapıyı öğrenmeyi başarmıştır. 

Numan Uçar’ın grubu ihbar etmesinin akabinde Kara Ömer Kod Haydar Altun’un da muhalif gruba sızanlardan biri olduğu ortaya çıkmıştır. Haydar Altun, örgütün önemli isimlerinden Rıza Altun’un kardeşidir. 
Rıza Altun’da o dönem Alman ceza evlerindedir. Altun, her şeyin ortaya çıktığı günün öncesinde Avukat Hüseyin Yıldırım’ı toplantı yapalım diye bir yere çağırmış ve akabinde öldürmek istese de Yıldırım durumu fark ederek, 
öldürülmekten son anda kurtulmuştur. 

Av. Hüseyin Yıldırım daha önce PKK ile İsveç arasında çatışmaların yaşanmasına neden olan biri olmasına rağmen, örgütü bırakmasının akabinde İsveç’e sığınma talebinde bulunmuştur. Bilindiği karıyla 
Yıldırım, eski Avrupa Sorumlusu olarak Palme cinayetinin tüm detaylarını İsveç polisine anlatmış ve karşılığında da İsveç’te sığınma ve oturum izni almıştır. 

Bu gelişmelerin akabinde Hüseyin Yıldırım Milliyet Gazetesinin Bürüksel muhabirine, “Kürt Halkının ve PKK’nin bir diktatöre ihtiyacı yoktur. PKK’nin programı, amacı ve hedefi Diyarbakır’da resmi belgelere geçmiştir. PKK’yi 
tasfiye amacı taşıyan, bu yönlü T.C’ ye açık mesajlar içeren Öcalan’ın Mehmet Ali Birand ile olan röportajını şiddetle ret ediyorum…” şeklinde kısa bir not gönderir. Bu açıklaması ertesi gün Milliyet Gazetesinin birinci sayfasında yayınlanır. Haberin ardından Mahir Velat, Hüseyin Yıldırım’ı arayarak, kendisi ile görüşmeye Paris’e gelmesini ister. Yıldırım ise teklifi kabul etmeyerek İsviçre’den Fransa’ya muhalefetin eline geçen PKK’nın çiftliğine gider. 

Öcalan sistemi her yerde bir korku imparatorluğu kurduğundan muhalifler içinde yer alan iki kişi de bilahare Numan Uçar ve Haydar Altun ile görüşerek teslim olmuştur. Bu teslim olmayla birlikte Hollanda'da ki 
40 bin Gulden, Almanya'da bulunan ana arşiv ve araç-gereçlerin bir bölümü de Apocuların eline geçer. 

Almanya'da bulunan 50 bin DM, son örgüt dokümanları ve bazı araçlar ise Muhaliflerde kalmıştır. Bir kaç hafta sonra ise muhalif gruptan ayrılan bu iki kişi Almanya ve Hollanda başta olmak üzere ülke ülke gezdirerek, kitle 
toplantıları yapmaya zorlanır. İhanet edenlerin tavırlarıyla Muhaliflerin saflarında moralsizlik egemen olurken, Öcalan yanlıları ise kendilerini kazanan taraf olarak ilan etmiştir. 

Ayrılmaların artık aleni olarak ortaya çıkmasından sonra muhalif grup bir bildiri yayınlamıştır. Bildiride; PKK'nin amacından uzaklaştırıldığı, örgüt içinde önemli oranda rahatsızlık duyan kişilerin olduğu ve PKK tarafından 1987'de çok sayıda köy katliamı yapıldığı belirtilerek, örgütün amacından şaştığı ifade edilmiştir. Bu bildiri, başta PKK’nın kurumları olmak üzere, binden fazla kişi ve kuruluşa ulaştırılmış, akabinde Mehmet Ali Birant’a açıklamalar yapılmıştır. Bu açıklamanın akabinde Sovyet İstihbaratı muhaliflerle görüşmek istemişse de bu kabul görmemiştir. 

Grup bir süre sonra ilk faaliyetini gerçekleştirerek 1987’de Yunanistan’daki PKK kamplarına gönderilen ve orada esir tutulan Kesire Yıldırım’ı (Öcalan) oradan kaçırarak Doğu Berlin’e kaçırmayı başarmıştır. Öcalan 1987 yılında, İhsan kod adlı (Aslen Kağızman'lı Nizamettin) bir militanı Kesire’yle birlikte Yunanistan’a göndermiş ve Onu uygun zamanda Kesire’yi öldürmesi için görevlendirmiştir. 

Kesire Yıldırım örgütün ilk zamanlarında Arabanlı İsmet denen bir örgüt mensubu ile nişanlı iken daha sonra Abdullah Öcalan tarafından zorla elde edilmiştir. Öcalan zamanla diğer bayan militanlarla çarpık ilişkilere 
girince Kesire ile aralarında sorunlar yaşanmaya başlamıştır. Özellikle Öcalan ve Meral Kıdır arasında yaşandığı iddia edilen ilişki bardağı taşıran son damla olmuştur. 

Abdullah Öcalan sahip olduğu bir çok şeyin kaynağı aslında Kesire olmakla birlikte, Öcalan alacağını aldıktan sonra onu saf dışı etmek istemiştir. Onun Cemil Esat’la kurduğu iyi ilişkide de Kesire Öcalan ve Ali Haydar Kaytan’ın alevi kimliği önemli etken olmuştur. Öcalan, Nusayri 89 kökenli Suriyeli Baas rejimine yaranmak için Kod adını Ali, Kesire’nin kodunu Fatma, kardeşi Osman'ın kodunu da Hasan Hüseyin olarak belirlemiştir. 

Salih Aras bu konu ile ilgili; “ Politikadan anlamayan A. Haydar ve Kesire, C. Esat'la ilişkilerde ideolojik katılıktan (Marksist, Leninist) vazgeçmezler. Bu C. Esat'ın fazla hoşuna gitmez. Sünni olan Abdullah, 'politik' davranarak, 
Aleviliğin, Marksizm ve Leninizm’den daha ileri olduğunu söyleyerek ve her türlü tavizi vermeye hazır olduğunu belirterek, 

C. Esat'ın gözdesi olur. Bu anlamda kurulan ilişkinin tek sahibi ve muhatabı olur. İlişkiyi kuran Kesire ve A. Haydar başlangıçta saf dışı olurlar…” tespitinde bulunur. 

Kaçırılarak Berlin’e getirilen Kesire, Abdullah Öcalan’ın derin güçlerin adamı olduğunu ve kendisini de kullandığını anlatır. Kesire, 1985 yılında Ebubekir kod Halil Ataçla birlikte Öcalan’ı öldürmek için plan yaptıklarını ama bu işin Öcalan’ın şoförü Ferhan tarafından deşifre edildiğini belirtir. 

Bu planını yapan Kesire Öcalan, Ebubekir Kod Halil Ataç konuşarak, Onun karanlık güçlerle bağlantı içinde olduğunu belirtir ve ikna eder. Öcalan’ın şoförü Ferhan'da plana dahil edilir. Öcalan’ın şoförlüğünü yapan 
Ferhan, hazırladığı bombayı arabaya yerleştirecek uygun bir yer ve zamanda bir bahaneyle araçtan ayrılıp, bombayı patlatacaktır. Her şey hazırlanmış ve bomba arabanın içine konmuştur. A. Öcalan'da bir yerlere gitmek için birazdan arabaya binecekken, dışardan bekleyen Ferhan hızla geri A. Öcalan'ın yanına döner ve ağlayarak her şeyi açıklar. Öcalan, Ferhan’ı oracıkta tokatlar ve onu daha sonra Hakkâri kırsalına gönderir. Akabinde de her zamanki gibi bir çatışmada öldüğü söylenir. 

Konuya dönecek olursak, Kesire Öcalan ve Hüseyin Yıldırım İsveç’e gittiklerinde haklarında verilen infaz emri nedeniyle kendilerini koruması için diğer bir etnik Kürtçü örgütlenme olan Rızgari örgütünün lideri Mümtaz 
Kotan’a sığınmıştır. Hüseyin Yıldırım İsveç’e yerleşir yerleşmez, 1988 yılında Kürt İşçileri Devrimci Partisini kurarak faaliyetlerine bu parti altında devam etme kararı alır. 1990 yılında kurulan PKK-Dersimliler grubu da (DB) Yıldırımı desteklediğini belirterek, örgüte katılır 90

Netice itibariyle D. Berlin’e gelen Kesire tarafından 1989 başında; “Dilaver Ylıdırım Olayı” adlı broşür, “Öcalan’a açık mektup” adıyla ayrı bir bildiri ve iki ayrı yazı (dergi biçiminde) hazırlanır ve yeterli derecede ilgili yerlere ulaştırılır.

Kesire yazısında Öcalan için; “Senin amacının ne olduğunu çok iyi biliyoruz. Sen halkımızın evlatlarını birbirine vuruşturacak, güvensiz bir ortam yaratacaksın. Halkımızın mevcut mücadele gücünü lejyoner deposu haline getireceksin. Sonra, iki elini havaya kaldıracak, halkımıza, bütün çabalarıma rağmen ayağa kalkma gücü göstermediniz, çağımızda yaşamayı hak etmediniz diyecek, tozlu eteklerini silkeleyerek gerçek yuvana döneceksin. Halkımızın evlatları da kendisinden başka kimsede kusur aramayacak.” Şeklinde belirlemelerde bulunarak, Öcalan’ın gerçek kimliğini ve ajan 
faaliyetlerini deşifre eder. 

Sonrasında da gruba kendinize dikkat edin şeklindeki tavsiyesine, grup üyelerinin “bize bir şey yapamaz” şeklinde karşılık vermesine karşın Kesire Öcalan, Abdullah Öcalan’ı kastederek, “bağlı olduğu güçleri harekete 
geçirir” ifadelerine yer vererek, Öcalan gerçeğini tamamen gün yüzüne çıkarır. Grup akabinde “Şoreşe Kürdistan” adıyla bir dergi çalışmalarına başlar. 

Yazılar oldukça etkili olur. Başta Almanya, Fransa, Hollanda ve İsviçre olmak üzere tüm Avrupa'da ilişkide olunan PKK çevrelerine, Türkiye'deki birçok basın kuruluşuna ve İran'daki kadrolara posta yoluyla ulaştırılır. 

Kesire’nin Berlin’de olduğunu öğrenen Doğu Berlin Hükümeti PKK’nın terörist bir örgüt olduğunu ve Kesire Öcalan’ın da örgütün bir mensubu olduğunu belirterek, 10 gün içerisinde ülkeyi terk etmesini ister. Bu 
durum üzerine Nadire adlı militan hemen Sovyet yetkililerle görüşerek Kesire hakkında verilen kararı geri aldırır. 

Bu arada o dönem KDP’nin Avrupa sorumlularından Hoşyar Zebari’nin görüşme teklifi, KYB’li sorumluların görüşme istekleri ve muhalif gruba katılmak isteyen birçok kişinin talebi Kesire’nin olumsuz karşı koyması nedeniyle gerçekleşmez. Bu durum daha sonra Kesire’nin de bir plan dahilinde grubun içine gönderildiği kaygısını uyandırır. 

Bugün bakıldığında bir çok muhalifin öldürüldüğü bir ortamda Kesire’nin hiç sorunla karşılaşmamış olması bu ihtimali bu iddiayı güçlendirse de kanaatimce bu doğru değildir. Kanaatimce Kesire ve Abdullah Öcalan arasında, Kesire’nin PKK karşıtı faaliyetlerine son vermesi karşılığında affedilmesi şartıyla anlaşma yapılmış ve susması sağlanmıştır. 

Grubun bir araya geldiği son ikinci toplantıda, Kesire Öcalan ve Nadire adlı kişinin, THKPC-Acilcilerden Ali Kasım Kod Mihraç Ural’la görüşmesi ve Suriye rejimine Öcalan’ın Türk derin güçleri ile ilişkili olduğunun 
söylenmesi gerektiğini ve yine THKPC-Acilcilerin Avrupa’daki en önemli adamı Salih ile görüşülmesi konusunda baskı yapılır. Salih Aras Fransa-Paris’te Acilcilerle görüşme gerçekleştirse de bu görüşmenin 
PKK’lılara bildirilmesi nedeniyle Aras öldürülmekten son anda kurtulur. 

Kesire’nin, Cuma Kod Cemil Bayık’ın da Öcalan’a karşı olduğunu, onunda gruba dahil etme yönündeki isteği ve Mihri Belli ile görüşme talebi, Muhaliflerle Kesire arasındaki ilişkilerin son bulmasına neden olur. 

Bu gelişmelerin hemen sonrasında 1989’in başlarında örgüt tarafından, PKK Köln sorumlusu olup, muhaliflere sempati duyan Saliha Kadah ve İdris kod Asım Güzel Paris'te boğularak infaz edilir ve cesedi ormana 
atılır. İnfaz edilen Kadah’ın derisi, tanınmaması için vahşice yüzülür. 

Sakine Kadah aslen Mardin'li bir Yezidi olup, örgütün eski kadın militanlarından birisidir. Örgütün bazı kararlarını sorguladığı için Öcalan tarafından ölüm kararı verilir. Öldürülürken vahşi yöntemler kullanılır. Örgüt Sakine’nin ölümünün kadroyu olumsuz etkileyeceğini bildiğinden infazı gizli tutmaya çalışır fakat başarılı olmaz. Sakine’nin vahşice öldürülme şeklinin deşifre olmasından sonra örgüte müzahir kitle içerisinde itiraz 
sesleri çıkmış ve bazı kopmalar meydana gelmiştir. 

Örgüte sempati duyan ve Sakine'yi yakından tanıyıp, O'nunla evini paylaşan bir bayan, olayı öğrenince çıldırma durumuna gelir ve aylarca psikolojik tedavi görür. 

Sakine Kadah örgüt tarafından infaz edildiği sırada eşi Sinan, Almanya’da cezaevindedir. Eşinin öldürülüşünü ve öldürülme şeklini bilahare öğrenir. Bu kişi eşinin öldürülmesine tepki vermek yerine, olayı kabullenerek, tahliye olduktan sonra PKK içerisinde çalışmaya devam eder. Davranışı konusunda kendisini kınayanlara ise; “gidecek yerim yok, bu saatten sonra çalışacak bir iş bile bulamam. Olan olmuş, muhalif olup ölmektense böylesi daha iyi” şeklinde hayret uyandıran bir savunma yapar. 

İdris kod Asım Güzel ise aslen Kars Digorludur. Kod adını daha önce öldürülen İdris Ökmen adlı teröristten esinlenerek İdris olarak kullanmıştır. 1980 başlarında Libya'ya işçi olarak gider. Orada PKK'nın örgütsel faaliyetleri içerisinde yer alır. II. ve III. Kongrelerin olduğu 1982-86 dönemini burada Numan Uçar (Mahir) ve Osman Öcalan'la birlikte geçirir. Orada bu kişiler arasında sorunlar çıkar ve III. Kongre sürecinde 
Bekaa’ya döner. Bekaa’da askeri konularda eğitim verir. 1987 yazında A. Öcalan tarafından çantasına infaz kasetleri doldurularak Almanya'ya oradan da sürekli merkezi eğitim çalışmalarının yapıldığı Fransa'da görevlendirilir. 

1989 sürecinde örgüt içi işleyiş konusunda bazı eleştirilerini yüksek sesle ifade edince ölüm kararı verilir. Güzel’in Avrupa’da bulunduğu dönemde Kara Ömer Kod Haydar Altun ve Mahir Velat Kod Numan Uçar ile 
arasında çekişme olduğundan, infazında da bu kişilerin yer aldığı söylenmektedir. 

Sakine Kadah ve Asım Güzel’i infaz eden Harun Altun ise daha sonra Kuzey Irak’taki kamplara çağrılır. Altun örgüte yaranmak için her türlü yüz kızartıcı işi yapmış olsa da bunda başarılı olmaz. 4. Kongreden sonra yetkileri elinden alınarak, sıradan bir militan gibi Çin malı bir kaleşnikof marka silah ile Türkiye’deki kırsal faaliyetine gönderilir. 

Hakkâri kırsalında kaldığı bir dönemde meydana gelen çatışmada yaralanır. Bu grubun sorumlusu olan Cemil Bayık, Altun’un arkadaşlarınca kurtarılmasına izin vermez. Zamanla kan kaybeden Altun yaralı olarak 
Askeri Birliklerin eline geçer. Yaralı olarak kaldırıldığı hastanede kan kaybından ölür. Mahir Velat ise Öcalan’ın Avrupa’ya çıktığı süreçte belirleyici kişilerden olsa da daha sonra Öcalan tarafından hain ilan edilerek, hakkında cezalandırma kararı verilir. 

Liderliğini Avukat Hüseyin Yıldırımın yaptığı grup Saliha Kadah ve Asım Güzel’in öldürülmesinden sonra kendilerine daha güvenli bir yer arayışına girerek, 1989 yılının Nisan ayında Hollanda’nın güneyinde, Belçika sınırında bir kasabaya yerleşirler. 

Salih Aras ve Yılmaz Kod adlı militan İsviçre’de barınma kararı alırken, Hüseyin Yıldırım İsveç’e bir doktor arkadaşının yanında kalmaya başlar. Yıldırım bu evde kalırken, daha önce Yıldırım’ın daha önceki yıllarda tutuklandığında tercümanlığını yapan Eva Torin adlı bayan ve İsveç İstihbarat Örgütü SAPO’dan üç kişi gelerek kendisiyle görüşür. 

SAPO görevlileri Yıldırım’a “Yarın Cumartesi ve Pazar dışarı çıkma. Üç komando seni öldürmeye gelmiş” bilgisini iletir ve bu üç kişinin adını, soyadını, anne ve baba adını, doğum yerlerini bir kâğıda yazılı olarak 
kendisine verirler. Bu bilgi esasen Alman polisinin elde edip, İsveç’e bildirdiği ve İsveç istihbaratının da teyit ettiği bir bilgidir. Bu bilgi halen Yıldırımın arşivinde bulunmaktadır. 

Grup üyeleri buraya yerleştikten sonra Hollanda vatandaşı Yılmaz Kod işsizlik maaşı için resmi başvuruda bulunur. Başvuruda referans olarak belirtilen adreste Hollanda makamlarının çalışma yaptığı dönemde, bu adreste çalışan bir sempatizan durumu örgüte bildirir ve adres örgütün eline geçer. 

Grubun yerinin öğrenilmesinden sonra örgüt tarafından Hüseyin Yıldırım ve Yılmaz Kod adlı kişinin istihbaratı yapılır ve 13 Haziran 1989 tarihinde restoranda yemek yedikleri bir sırada kendilerine üç örgüt mensubu tarafından silahlı saldırı yapılır. 

Saldırıda yılmaz Kod çenesinden Hüseyin Yıldırım ise bacağından vurulur. Polis tarafından yapılan çalışmada olay yerinde 27 adet boş kovan bulunur. Hüseyin Yıldırım saldırı esnasında kendine ateş edenlerden birinin Sakallı Zınnar Kod adlı militan olduğunu tespit eder. Yıldırım saldırganları tanımış olmasına rağmen bu isimleri polise söylemez 91. 

Sıkılan kurşunlar Yılmaz Kod’un çenesinin bir tarafından girerek diğer tarafında kalır ve çenesi parçalara bölünür. Bu nedenle Belçika’da bir ortopedi hastanesine yatırılır ve birkaç ameliyat geçirir. Hüseyin Yıldırım ise 
Hollanda’da ki bir hastaneye götürülür. 

Saldırıdan sonra terör örgütün Avrupa Merkez Komite Üyeleri Fransa’nın Metz kentinde bir toplantı yaparak, eylem değerlendirmesinde bulunup, eylemin başarılı olduğu değerlendirilmesi yapılır. Eylemin ardından Şam’daki Öcalan aranıp, şahısların öldürdüğünü bildirdilerse de sonrasında bu kişilerin yaralı kurtuldukları haberi gelir. 

Saldırı Türk ve Dünya basınında duyulduğunda etkisi yüksek olur. Fransa Eski Cumhurbaşkanının Eşi Daniel Mitterant yaralılarla yakından ilgilenilmesi için defalarca Hollanda Diş İşleri Bakanlığına telefon ederek, destek sunmalarını ister. Hollanda’nın İsveç Büyükelçisi ise hastaneyi ziyaret ederek, hastane masraflarının karşılanması için talimat verir. Eylemin başarısız olmasından sonra açıklama yapan PKK Avrupa bürosu “olayın 
Türk MİT’i tarafından gerçekleştirdiğini ve PKK’ya yıkılmak istendiği” şeklinde açıklama yapar. 

Olaydan bir süre sonra Alman İstihbarat Görevlileri de hastaneyi ziyaret ederek, kendilerine koruma vereceklerini söyler. İddiasına göre Yıldırım bu teklifi de kabul etmez ve koruma taleplerinin olmadığını bildirir. Akabinde de arkadaşları tarafından alınarak İsviçre’deki bir hastaneye götürülür. İsviçre’deki tedavisi tamamlandıktan sonra da Güney Fransa’da Fransız Solcularından Longo Mai grubuna ait bir çiftliğe giderek orada dinlenir. 

Hüseyin Yıldırım örgütün ilk kurulma aşamasında yer almış, 1980 sonrası meşhur Diyarbakır mahkemelerinde örgütün avukatlığını yapmış ve sonrasında da Avrupa sözcülüğüne getirilmiştir. Dolayısıyla Öcalan ve PKK’nın derin faaliyet ve irtibatlarını yakından görmüş, bir bölümünde de yer almıştır. Bu nedenle ilk iş olarak PKK ve Öcalan’ın; Mihri Belli, Yalçın Küçük ve Doğu Perinçek üçlüsü ile olan bağlantılarını ortaya koyan 
doksan sayfalık bir kitap hazırlar. Bu kitap 29 Kasım 1989 tarihinde tamamlanarak yayına hazır hale getirilir. 

Yazının hazırlığına geçileceği dönemde Alman İstihbaratının talebi doğrultusunda Fransız Polisi Yıldırım’ın çiftliğine baskın yaparak onu gözaltına alıp, Marsilya savcılığının isteği ile gözaltına alır. Bu baskında 
Fransız polisi içerisinde Ermeni asıllı Türkçe bilen polislerin olması da baskının ne amaçla yapıldığı konusunda kuşkular oluşturur. Fransızlar, Yıldırım’ı bir süre gözaltında tuttuktan sonra kendisine Fransa pasaportu 
verileceğini ve Fransa’da kalmasını isterler. 

Alman ve Fransız istihbaratının PKK muhaliflerinin sözcüsü olan Hüseyin Yıldırım’ı yıpratma politikasına girmesi kuşkulara neden olmuştur. Alman ve Fransızların baskılarının artığı bu günlerde muhalif grubun üyelerinden Kesire Öcalan gruptan ayrıldığını kesin olarak belirtip, Öcalan’ın yakın dostu Mihri Belli’nin yanına Stockholm’e gider. Kesire’nin bu tercihi grup içerisinde şok etkisi meydana getirir. Mihri Belli ile Öcalan arasında bilinenin de ötesinde bir bağlantı bulunmaktadır. Belli, Öcalan’ı yetiştiren ve PKK’nın programını hazırlayan kişi olup, örgütün derin güçlerle olan bağlantısında kilit bir konumdadır. 

Yıldırımın göz altısıyla başlayan, Alman ve Fransız Devletinin baskısıyla devam eden sürece PKK terör örgütü de destek sunmuş, Ali Haydar Kaytan ve Mustafa Karasu tarafından kaleme alınan iki ayrı yazıyla muhalif grup tekrar ölümle tehdit edilmeye başlanmıştır. 

 BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

1 Burkay K., Kürtler ve Kürdistan, 1992, İstanbul, s.454. 
2 Çay, A., Her Yönüyle Kürt Dosyası, Ankara, 1996, s,13 
3 Ömer Özüyılmaz’ın Gurmanc ve Kürtlerin kökeni adlı eserine göre, Kürtler ve Gurmanclar iki ayrı halk olup, Bu iki topluluk yeni bir millet oluşturma amacıyla Batılılarca birleştirilmeye çalışılmış ve önemli oranda da  başarılmıştır. 
4 Çay, a.g.k. ,s,17 
5 Çay, a.g.k., s.119,120 
6 http://zozanozgokce.blogcu.com/1833224/ 
7 Ulubelen, E., İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye , İstanbul, 2006, s.177-247 
8 Ulubelen, a.g.k., s.113 
9 Ulubelen, a.g.k., s.188 
10 Turan yavuz, ABD’nin Kürt Kartı, İstanbul, 1993, s.54-70. 
11 Marcus A., Kan ve İnaç, İletişim Yayınları, 2009 
12 Sakık Ş., Apo, Ankara, Ankara, 2005, s.51 
13 Necdet Pekmezci, PKK’nın MİT’tolojik Tarihi, Silüet Yayınları. 
14 Bu kişinin içinde bulunduğu yapılanma Türk Milli Ülküsü dışında etnik-kafatasçı bir yapıdır. 
15 Öcalan A,. Devrimin Dili ve Eylemi, s. 110, 117, 122, 155. 
16 Öcalan A., Bir Halkı Savunmak, İstanbul, 2004, s.255 
17 Yalçın Küçük bu dönemde Cumhuriyet Gazetesinde Yöneticilik yapmaktadır. 
18 Sakık, a.g.k., s.52 
19 Öcalan, Bir Halkı Savunmak,… s.255 
20 Akçora E., ” Tarihi Gelişimi İçerisinde Terör Örgütlerinin Türkiye Üzerindeki Emelleri Ve İşbirlikleri” Doğu 
Anadolu Güvenlik Ve Huzur Sempozyumu, Elazığ, 2000 , s.266. 
21 Stratejik savunma (1984-1989), Stratejik Denge (1989-1991) ve Stratejik saldırı (1991-1996) 
22 Bahse konu görmek amacıyla 2008 yılı şubat ayında Lice’nin Fis köyüne giderek incelemeler yaptım, halkla 
yaptığım görüşmede, köy halkının Ermeni asıllı olduğu ve sonradan İslam dinin seçtiklerini müşahede ettim. 
23 Alperener M., PKK terörünün Belçika boyutu, s.18. 
24 Demirkıran S., PKK, İstanbul ,2001, s.103. 
25 Bazı kaynaklara göre ise 7 Temmuz 1979’dır. 
26 Demirkıran, a.g.k., s.103. 
27 Naif Havatme, 17 Kasım 1935 yılında Ürdün’ün Salt şehrinde doğmuş Filistinli politikacıdır. Havatme Grek Ortodoks bir bedevi kabilesinden gelmektedir. 1954 yılında yüksek eğitimine Kahire’de devam ederken, Arap 
Ulusal Hareketi örgütüne katılarak partinin sol kanadında yer almıştır. 1967’de tekrar bu ülkeye dönüp, Filistin Halk Kurtuluş Cephesine katılmıştır. Kurucularından biri olduğu FHKC’den koparak 1969 yılında Filistin'in 
Kurtuluşu İçin Demokratik Cephe’yi (FKDC) oluşturarak, bu Marksist hareketin genel sekreteri olmuştur. 
28 Kotan M., Yenilginin İzdüşümleri, Atina, 2003, s.78.. 
29 http://www.internethaber.com/kemalistlerden-esada-buyuk-destek-381188h.htm 
30 Akçora, a.g.m., s.268. 
31 Alperener, a.g.k, s.26. 
32 Akçora, a.g.m., s.268 
33 Altuğ Y., Terörün Anatomisi, İstanbul, s.100-101. 
34 Kotan, a.g.k., s.81 
35 Berkan İ, “PKK Tarihinden”, Hürriyet, 4-5 Mart 1999 
36 Öcalan A., Şubat-Mart konuşmaları, Suriye, 1988. 
37 Buzoğlu M. H., Türkiye’nin Ulusal Güvenliği ve PKK, 1997, Ankara, Yüksek lisans Tezi. 
38 Cem Ersever, Kürtler, PKK ve Abdullah Öcalan, s.85. 
39 Kotan, a.g.k., s.54 
40 02 Ocak 2007 tarihli Abdullah Öcalan’ın avukatları ile görüşme notu 
41 Akçora, a.g.m., s.270 
42 Cem Ersever, PKK, Kürtler ve Öcalan, s.111. 
43 Kürdistan Aktüel, Kayıplar adlı makale 
44 Daha geniş bilgi için: Yıldız H., ”Muhatapsız Savaş Muhattabsız Barış” s.146-150 
45 Ersever, a.g.k., s.71. 
46 http://www.sosyalistkurd.net/index.php?Itemid=117&id=263&option=com_content&task=view,PKK ‘de iç tasfiyecilik, iç 
şiddet, infazlar, bunun bir çizgi, bir kurum olarak kurumlaştırılması, 
47 Abdulkadir aygan, PKK; Yapısı, ideolojisi ve işleyişi adlı makale 
48 Karer B., Bir serüvenin düşündürdükleri, s.53. 
49 Öcalan A., Devrimin Dili ve Eylemi, s. 176 
50 Karer, Bir Serüvenin Düşündürdükleri, 54. 
51 Serxwebun Dergisi, sayı 42. s,6 
52 Öcalan A., 12 Eylül Faşizmi ve PKK Direnişi, s. 487 
53 Akçora, a.g.m., s. 270 
54 Demirkıran, a.g.k., s. 105. 
55 Öcalan A, Aydınlarla Söyleşi, 10 Nisan 1992, s.35-36. 
56 Berxwedan Dergisi, Mart-95, sayı 8, s.6,7 
57 Yavuz T., ABD'nin Kürt Kartı, İstanbul, 1993, s. 100-102 
58 Öcalan A., Kürdistan Yurtseverliği ve Ulusal Kurtuluş Cephesi, İstanbul 1993, s.41-73 
59 Öcalan A., Seçme Yazılar, İstanbul, 1992, s.157. 
60 Aras S., PKK Düseldorf Davası Adlı Makale, Ocak 2009. 
61 Kotan, a.g.k., s.115
62 Aras, PKK Düsseldorf Davası Adlı Makale, 7 Ocak 2009.

63 Milliyet, “Olaf Palme Cinayetinde PKK Şüphesi”, 18 Ağustos 1985
64 Berxwedan Dergisi, PKK Merkez Komite, Mart-95, sayı 8, s.5 
65 Gün E., Ape Musa-Faili Bilindik Meçhul, 2010, İstanbul, s.73. 
66 Harun’ kod isimli Süreya Özbey, MHP Ülkü Ocakları’nda yetiştiği ve daha sonra da PKK’ya geçtiği iddia edilmiştir. Bu iddiayı ortaya atan Selim Çürükkaya’nın Sırlar Çözülürken adlı kitabında Süreya Özbey’in, Papa 
ve İpekçi suikastlarının kilit ismi olan Yalçın Özbey’in kuzeni olduğunu ileri sürülmüştür. 
67 Doktor Cihan kod adlı Lamia Bakşi, daha sonra ajan olduğu gerekçesiyle Kuzey Irak'ta öldürülmüştür. 
68 Sabah Gazetesi, Saygı Öztürk, “Palme Tetikçisi Cezaevinde” adlı yazı, 30 Nisan 1998. 
69 Hürriyet Gazetesi, Enis Berberoğlu, “Palme cinayetinde PKK taşeron mu?” adlı yazı, 3 Haziran 1999. 
70 14 Mart 2001 tarihli Abdullah Öcalan’ın avukatları ile görüşme notu 
71 Öcalan A., Sümer Rahip Devletinden Demokratik Halk Cumhuriyetine Doğru, ,2000, İstanbul, c-II, s.163 
72 http://www.radikal.com.tr/1999/06/02/turkiye/02ist.html 
73 Bunun için devam eden iddia olunan Ergenekon Terör örgütü iddianame lerine bakılmalıdır. Bu iddianamelerde ETÖ-PKK ilişkileri detaylı olarak işlenmiştir. 
74 http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/printnews.aspx?DocID=-236018 
75 Yeni Gündem Gazetesi, Mayıs 1987, s.12 
76 Akçora, a.g.m., s.271. 
77 Dağlı F., Birakuji-Kürtlerin İç Savaşı, Belge Yayınları, 51-53 
78 Serxwebun Dergisi, Temmuz, 1987, s.15. 
79 Öcalan A., Aydınlarla Söyleşi,… s.100. 
80 Berxwedan Dergisi, Ocak 1988, sayı 46, s.9. 
81 Ghaliand G., Kurdistan und die Kurden, Band 1, Reihe Pogrom, Gesellschaft für Bedrohte Völker Göttingen und Wien, August 1988. s. 175-176 
82 Güngör Ç., Avrupa Komitesine Açık Mektup, 15 Nisan 1983. 
83 Güngör Ç., Devrimci-Demokratik Kamuoyuna, 18 Mart 1984. 
84 Öcalan A., PKK'ye Dayatılan Tasfiyecilik ve Tasfiyeciliğin Tasfiyesi, Köln, 1993, s. 47. 
85 Aras S., Düsseldorf PKK Davası, 11 Aralık 2008. 
86 1988 de örgüt içinde A.Öcalan'a karşı çıkan muhalefetin yandaşı olması gerekçesiyle Sakine Kadah'la birlikte Paris'te infaz edilir. 
87 Aras S., PKK Düsseldorf davası 8, 08 Şubat 2009. 
88 Demirkıran, a.g.k., s.108. 
89 Nusayrilerin iddialarına göre Hz. Ali’nin vücudunda Allah’ın ruhaniyeti vardır. Bu sebeple Nusayrilerin görüşlerinin temelini Hz. Ali’nin ilahlaştırılma sı teşkil eder. Nusayrilerin bütün kollarına göre, Hz. Ali, mabuttur, Tanrıdır. Hz. Ali, ne doğurdu ne de doğruldu. Ölümsüzdür. Her zaman vardır. Zatı yıldızlara hâkim olan nurdur. Nurun nurudur. İlâhî zatı itibariyle gizlidir. Hz. Ali, yerler ve göklerin yaratılmasından önce de var olmuştur, sonra da. O, manadır. Görünüşte imam ise de, bâtınî olarak o Tanrı’dır. Bu, Nusayriliğin temel inancı olduğu için, onlara göre şehâdet kelimesi, “Ben, Hz. Ali’den başka ilâh bulunmadığına şehâdet ederim.” şeklindedir. Hz. Ali Allah’tır ve nurundan Hz. Muhammed’i (s.a.v) yaratmıştır. Hz. Ali manadır, Hz. Muhammed (s.a.v.) ise isimdir. Hz. Muhammed de (s.a.v.) kendi nurundan Selman-ı Farisi’yi yaratmıştır. Bu sır, Nusayriler tarafından, Hıristiyanlıktaki “Baba-Oğul-Kutsal Ruh” sistemiyle açıklanır. 
90 Kotan, a.g.k., s.172. 
91 Hüseyin Yıldırım konu ile ilgili olarak isimleri Polise verdiğini söylese de bunun teyidi mümkün değildir. Yıldırım’ın bazı konularda kendini güçlü ideolojik yanları olan biri gibi gösterme gayreti izlenmiştir. Bu nedenle 
bazı beyanlarının abartılı olabileceği değerlendirilmektedir. 

5 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR


***

ALMANYA’NIN KÜRT POLİTİKALARI VE TERÖRDEN SİYASİLEŞMEYE PKK İSYANI, BÖLÜM 3

ALMANYA’NIN KÜRT POLİTİKALARI VE TERÖRDEN SİYASİLEŞMEYE PKK İSYANI, BÖLÜM 3

Avrupa’da Dernekleşme ve Kurumlaşma Dönemi 

Olaf Palme’nin öldürülmesi gibi trajik bir cinayetin işlenmiş olması dahi Avrupa’nın PKK’yı sahiplenmesini engellememiştir. Palme cinayetinin en önemli öğesi PKK terör örgütü iken, Avrupa devletleri global derin güçlerle 
bağlantılı örgütü ödüllendirircesine kurumlaşmasına izin vermiş ve parasal destek sunmuşlardır. 

Örgüt bu zamanda birçok ülkede faaliyetlerine devam edip, Kilise çevresinden, Avrupalı Komünist ve Sosyalistlerden, Yeşillerden, Ermeni ve Rum lobilerinden, hatta el altından devlet yetkililerinden destek almaya 
devam etmiştir. 1985 yılından sonra örgüt hemen her ülkede örgütlenerek, çok sayıda dernek ve kurum meydana getirmiştir. 

 Bu zamanda Avrupa’da faaliyet gösteren örgüte ait bazı kurumlar şunlardır. 

—Mezopotamya İşçi Kültür Derneği Berlin’de 

—Başta Köln ve birçok Almanya şehrinde Serxwebun dergi büroları 

—Halk Kültür Derneği Nünberg’de 

—Birçok Avrupa ülkesinde Feyka Kürdistan adlı derneğin büroları 

—Kürdistan İşçi Dernekleri, Basel, Zürih ve Freiburg’ta, 

—Paris merkezli olan Kürdistan Komite adlı derneğin İsviçre, Hollanda, Danimarka ve Avusturya’da büroları bulunmaktaydı. Bu kurumun “Kürdistan Bülten” adlı bir yayını var olup Almanca, Fransızca ve İngilizce 
basılmaktadır. 

—HÜNER-KOM Merkezi Düseldorf’ta olup, Hannover, İsviçre, Hollanda, Fransa ve Libya’da büroları vardır. HÜNER KOM adlı bir yayını var olup, Türkçe ve Kürtçe yayınlanmaktaidi. 

— FEYKA-KÜRDİSTAN ( Federasyona Karkeran Kürdistan-Kürdistan Yurtsever İşçiler Federasyonu), Merkezi Bonn’da olup, Köln, Diusburg, Berlin, Celle, Hannover, Hamburg, Nünberg, Frankfurt, Giessen, Manheim, Sarburgheim ve Stutgart’ta büroları bulunmaktaydı. Yılda iki kez çıkan “Feyka-Kürdistan” adlı bir yayını  bulunmaktaydı. 

Örgütün bu zamanda Alman Komünist Partisi, Fransa Komünist Partisi, Yeşiller Partisi, Fransa, Almanya, Avusturya ve Yunanistan Sosyal Demokrat Partileri ile yakın ilişkileri vardır. Bunun yanı sıra Kürdistan Halkının Dostları Derneği ve LONGO MEİ (Mülteci Haklarını Koruma Kurtuluş) kurumu ile de ilişkileri üst düzeyde sürmüştür. 

Örgüt, bu dönem silahlı militan temininin önemli bir kısmını Avrupa’daki mültecilerden sağlamaktadır. Avrupa’ya yerleşmek ve burada çalışmak isteyen herkes, örgütün talimatıyla Türkiye’de baskı gördüğü bahanesini 
kullanmakta ve siyasi iltica talebinde bulunmaktadır. Hatta bu şekilde hareket etmeleri yönünde Avrupalı devletlerin yönlendirmesi olmaktadır. Almanlar, Yunanlılar ve Fransızlar Türkiye’den gelen kaçak olarak ülkelerine giren göçmenleri kamplarda tutmakta ve PKK kadrolarını bu kişilerle görüşme yapmaları için kampa davet ederek, örgütün elaman kazanmasına yardım etmektedir. Bu durumu çok iyi kullanan örgüt, bu ülkelerde kurduğu dernekler üzerinden bahse konu ülkelerce doğrudan muhatap kabul edilmekte ve tüm iltica başvurularına taraf olmaktadır. İlticası kabul edilenler artık ister istemez PKK’ya hizmet etmek zorunda kalıp, örgüte en azından mali destek sunarken, iltica edemeyenler ise örgüt tarafından Suriye ve Irak’taki kamplara savaşçı (Şervan) olarak aktarılmaktadır. 

Bu dernekler ve kurumlara giden kişilere Almanya’da kalmaları için her türlü destek verilmekte, iltica başvuruları konusunda Alman makamlarıyla görüşülmekte ve bu kişiler zaman zaman eğitime tabi tutulmaktadır. 
Konu ile ilgili bilgi veren Erkan S.’ın ifadesinde Örgütün Avrupa’ya giden kişilere nasıl barınma sağlayıp, eğittiği ve sonrasında kırsala gönderme süreci net olarak ortaya konmaktadır. 

E. S.; “1998 yılı içerisinde İzmir Emniyet Müdürlüğünden aldığım pasaport ile Almanya'ya gittim. Amacım Almanya'yı gezmekti. Almanya' ya gidince dönmemeye karar verdim. Pasaportumu yırtarak attım. Önce Alman makamlarına giderek Kürt olduğumu, askerlik yapmak istemediğimi, Türkiye Devleti tarafından Kürt kökenli insanlara haksızlık yapıldığını  gerekçe göstererek İltica talebinde bulundum. 

Sonrada Almanya'nın Dresden kentinde bulunan örgüte ait derneğe gitmeye başladım. Bu dernek de Örgütsel Cephe çalışmaları yapılıyordu. Bildiğim kadarı ile bu dernek de kadro yani örgüt üyeleri bulunmakta idi… Ancak toplanan paraların hangi kanaldan örgüte aktarıldığını bilmiyorum. 1999 yılında dernek sorumlusu olduğunu ancak ismini hatırlamadığım 35-40 
yaşlarında bir şahıs beni çağırarak "on günlük gençlik eğitimi var git bu eğitimi al. Bu eğitim sana iltica talebinde ikinci kez bulunduğunda yardımcı olur" dedi. Bende kabul ettim. Bu eğitim Hollanda da idi. 5-6 kişi ile birlikte bizi bir araba ile Hollanda'nın ismini hatırlamadığım bir kentine götürdüler. Yaklaşık 40 kişi olduk. On gün kadar eğitim aldık. Eğitimde PKK tarihi, Kürdistan Tarihi, gibi eğitimler aldık. Eğitim Dersim Kod adlı bir şahıs tarafından verildi. Eğitimin yapıldığı yer Çiftlik tipinde bir kamp yeri idi. Bu kampta bana Jihat Kod adı verilerek benden öz geçmiş raporu alındı. Öz geçmiş raporumu kendim yazarak verdim… 

Eğitim sonrası Dersim Kod tekrar üç aylık bir eğitimin olduğunu bu eğitime de katılmamız gerektiğini söyledi. Bu eğitimin benim için iyi olacağını, bu eğitim sonrası istersem kalabileceğimi istersem de gidebileceğimi söyledi. Bende kabul ederek aynı yerde eğitime tabi tutuldum. Bu eğitim daha kapsamlı oldu. Eğitim genelde örgütlenme üzerine yapıldı. Bu eğitimi aldıktan sonra örgüt üyesi durumuna geldik… 

Üç aylık eğitim tamamlandıktan sonra eğitime katılanlarla ilgili planlamalar yapıldı. Gruplar halinde Avrupa’da çeşitli ülkelere gönderildiler. Burada örgüt adına faaliyetler yürüteceklerdi. Eğitimci Berfin Kod bana "seni kırsal alana Ülkeye göndereceğiz" diyerek, kırsal alana gönderilene kadar beni aynı şehirde bulunan örgütün ÜLKE BÜROSU diye adlandırdığı bir örgüt evine gönderdiler… Bu şahısların örgüt adına görevi Hollanda'dan kırsal alana gönderilecek örgüt mensuplarına sahte kimlik ve pasaport temin etmek ve kırsala gidinceye kadar barınmalarını sağlamaktı…2000 yılı Ağustos ayının sonlarında bana TOLGA isimli soyadını ve hangi nüfusa kayıtlı olduğunu hatırlamadığım üzerinde benim fotoğrafım yapışık sahte pasaport verilerek Hollanda'dan uçakla İran-Tahran'a gönderdiler…”şeklinde ifadesiyle örgütün iltica konusu üzerinden nasıl elaman kazanma faaliyeti yürüttüğünü göstermiştir. 

Kırsal Alandaki Başarısızlıklar 

1985 yılı içerisinde Avrupa alanında çok önemli başarılar kazanılırken, Türkiye’de işler örgüt adına pekte iyi gitmemektedir. PKK militanları, Eruh ve Şemdinli baskınlarındaki gibi başarının her zaman tekrarlanacağını 
düşünerek çok sayıda silahlı eyleme girişmiş fakat bu eylemelerde çokta başarılı olamamış ve örgüt birçok militanının silahlı çatışmalarda kaybetmiştir. 

Aldığı önemli darbeler nedeniyle eylem metodunda yeni değişikliklere gidilerek 1985 yılı sonlarına doğru güvenlik güçleri ile çatışmak yerine köy baskınları yapılması ve bölgede güvenlik zafiyetinin üst düzeye çıkarılması 
kararlaştırılmıştır. Örgüt, 1985 yılındaki eylemler için “var olma savası ve direnişi” 75 adını vermiştir. 

Askeri birliklerin ve köy korucularının müthiş karşı koymalarıyla ve alınan tedbirlere rağmen örgütün bölgede tekrar başarıyı sağlama yönünde ilerleme kaydettiği görülmüştür. Cem Ersever 1985 yılı sonlarını 
kastederek, sihirli bir el bitme noktasına gelen örgütü yeniden diriltti demektedir. 

1985 yılında örgütün ortaya koyduğu başarı gelecek yıl için yeni planlamaları gündeme getirmiştir. 1986 yılında yapılacak eylemlerin hazırlıkları oldukça uzun bir zaman almış ve HRK bu dönemi “1986 Bahar Atılımı” olarak adlandırarak, Mart ayında güvenlik kuvvetlerine yapılan ilk saldırı ile eylemlere başlamış ve aynı şiddetle devam ettirmiştir. 

1986 yaz ayları süresince devam eden “vur-kaç” biçimindeki eylemler Güneydoğu Anadolu bölgesindeki birçok insanın ölmesi ve tarihe HRK’nın en kanlı eylemleri olması sonucunu doğurmuştur. Bu başarıya rağmen PKK 
terör örgütünün önemli isimlerinden olan ve HRK’nın komutanı Mahzun Korkmaz’ın Siirt’te girdiği çatışmada ölü ele geçirilmiş ve bu olay militanlar için demoralize bir durum meydana getirmiştir. 

 PKK’da İç İnfazlar ve İttifak Arayışları 

1986 yılına gelindiğinde örgüt yeni hedefleri için kongre hazırlıklarına girmiştir. Kongrede ana gündem maddesi, örgüt içi iç hesaplaşma ve cezalandırmalar olmuştur. III. kongrenin hazırlık aşamasında Öcalan’ın 
talimatıyla yaklaşık 200 örgüt mensubu hain ve işbirlikçi oldukları gerekçesiyle Lübnan’daki Helve kampında infaz edilmiştir. 

26-30 Ekim 1986 yılında Suriye’nin Lübnan sınırındaki Helve kampında III. kongre gerçekleştirilmiş ve Helve kampının adı Mahsun Korkmaz Akademisi olarak değiştirilmiştir. Kongreden çıkan en önemli kararlar ise; örgütün 
gelişimine engel olan unsurların bertaraf edilmesi, dış ittifakların geliştirilmesi, GKK (Geçici Köy Korucuları)’nın etkisizleştirilmesi için mücadelenin arttırılması, zorunlu askerlik yasası gereğince her evden bir kişinin kaçırılarak örgüt saflarına kazandırılması ve HRK’nin adının ARGK olarak değiştirilmesi olmuştur. 

Örgüt kongrede aldığı kararlar gereğince katliamlarına hız vermiş, bu doğrultuda, 1986 yılı kış döneminde 67 masum köylü ajan-işbirlikçi veya ilişkiye karşı suçlamalarıyla cezalandırılarak öldürülmüştür 76. Bu zamanda en önemli PKK katliamı ise Mardin’in Ömerli ilçesinin Pınarcık köyünde yaşanmıştır. Köyü basan örgüt militanları, kendilerine destek vermek istemeyen c için 30 köylüyü infaz etmiştir. 

Öcalan yeni kurulan ARGK’nın stratejisi için; “Evet, yurtdışındaki bu kısa faaliyetimizin ardından ülkeye nihai bir dönüsü gerçekleştirdiğimizi sanıyoruz. Artık ülkeye girmek ve bir müddet sonra tekrar yurtdışına çıkmak olmayacaktır... Bir daha sökülmemecesine topraklarımıza yerleşip kök salmak için dağlarımız ve halkımız uygundur... ” ifadeleriyle PKK’nın hangi seviyeye geldiğinin ip uçlarını vermiştir. 

PKK örgütü dönem itibariyle güçlü bir çıkış yaşamış olsa da elde ettiği güçle bu süreçte halka yönelikte şiddet hareketlerine girişmiştir. Örgüt 1986 sürecinde ekonomik kurumlara yönelmiş, okulları yakmış, öğretmenleri, işçileri, din görevlilerini öldürmüş ve bununda ötesinde Kürt halkının kendisine yönelik katliamlara girişmiştir. 

Bu girişimler vatandaşlarda büyük tepki uyandırmış, 24 Ekim 1986 tarihinde yasa olarak yürürlüğe giren geçici köy koruculuğu müessesi bu tarihten sonra büyük ilgi görmeye başlamıştır. Örgütün eylemlerinin tepki 
çekmesinden sonra katılımlarda belirli bir düşüş yaşanmaya başlamıştır. Bu dönemde askeri gücün 50 bine çıkarılması hedefi olmasına rağmen, katılımdaki azalma nedeniyle yeni hedefler yeniden revize edilmiştir. 

Kongre sonrasında bir kısım örgüt militanları kurşuna dizilirken, Abbas Kod Duran Kalkan, Selim Hoca Kod Selahattin Çelik, Fuat Kod Ali Haydar Kaytan, Gözlüklü Cafer Kod Ali Çetiner ve Fatma Kod Kesire Öcalan’a ise 
yeni bir şans verilmiş ve Avrupa sahasına gönderilip kendilerini yeniden kanıtlanmaları istenmiştir. 

1987 yılına gelindiğinde, örgüt “gönüllü-yükümlü ve zorunlu askerlik yasası” uygulamasını başlatmıştır. Bu uygulamaya göre her aileden bir kişi örgüte kazandırılacaktır. Katılımların sınırlı kalması nedeniyle belirlenen hedefe ulaşmak için köylerden 13-14 yaşlarındaki çocuklar kaçırılarak Irak’taki kamplara gönderilmeye başlanmıştır. 

1988 yılında Irak lideri Saddam Hüseyin’in Kuzey Iraktaki Peşmergelere kimyasal silahlarla saldırması üzerine on binlerce (yaklaşık 80 bin) Kürt, Türkiye, Suriye ve İran’a sığınmıştır. örgüt militanları bu göçler sırasında mültecilerden ikna ettiği gençleri ve aralarından kaçırdığı çocukları Bekaa’ya götürerek kadrolarına dahil etmiştir. 

1987 yılında diğer önemli bir gelişmede PKK ve IKDP arasındaki işbirliği protokolünün ortadan kalkmasıdır. Daha öncede ifade ettiğimiz gibi PKK yöneticileri KDP ile ittifak yaparak Irak sahasında üstlenme izni almış, ardından da KDP topraklarını ele geçirerek silahlarına el koymuştur. 

 Talabani’nin partisi KYB ise KDP’den kopan bir parti olup, Batı ülkeleri nezdinde kendini kabul ettirmek ve bölgede daha güç sahibi olmak için ittifak arayışlarına girmiştir. KYB bu doğrultuda 1987 Kasım ayında 
başlayan görüşmelerin akabinde 1 Mayıs 1988 de PKK ile işbirliği protokolü imzalayarak, KDP’ye karşı ittifak elde etmiştir. 
Protokole göre; silahlı mücadele ortak bir cephede geliştirilecek ve her örgüt kendi bölgesinde faaliyetlerinde bağımsız olacaktır 77. Öcalan bu anlaşmayla Talabani’nin Batı ülkelerindeki etkisini kullanmayı hesap etmiş ve Talabani de bunun karşılığında Batı ülkelerindeki toplantılarda bölgedeki güçler adına konuşabilme yetkisini almıştır. 

PKK, KYB protokolünü iyi kullanarak 15 Nisan 1988’de Lazkiye’de bir toplantı organizasyonu gerçekleştirmiş, KUK, KAWA, KOMAL ve diğer örgütlerinde toplantıya katılımını sağlayarak “Devrimci Birlik Platformu” adı altında bir birliğin oluşmasını sağlamıştır. PKK anlaşmayla bu örgütleri silahlı mücadeleye çağırırken, onların Avrupa’daki kadrolarını eline geçirme hesaplarına girmiştir. 

III. Kongre Sonrası Avrupa Faaliyetleri 

Ekim 1986 yılında gerçekleştirilen III. kongrenin akabinde, yurt dışındaki örgütlenme ve kamp faaliyetlerinin yanı sıra, demokratik politik faaliyetlerin geliştirilmesi de kararlaştırılmıştır. Bu tarihten sonra, önceden gizli olarak 
devam eden diplomatik ilişkiler aleni olarak yapılmaya başlanmıştır. PKK’nın bu dönemdeki diplomatik ilişkilerinin muhatabı ise genellikle ülkelerin istihbarat örgütleri, sözde demokratik kitle örgütleri ve Marksist-Leninist Avrupalı partiler olarak görülmektedir. 

Kendilerini kültür, hukuk, sağlık alanları ile insan hakları konusunda vazifeli tayin eden bir takım çevreler ve bir kısım Avrupalı ülkeler, ülkelerinde meydana gelen hukuksuzlukları ve anti demokratik uygulamaları görmezlik ten gelirken, özellikle Türkiye gibi ülkeleri müfettiş edasıyla denetlemeye kalkıştıkları bilinmektedir. İşte bu kurumlardan bazıları 1987 yılından itibaren PKK ile önemli diyaloglar içerisine girmeye başlayarak, ülkemizdeki 
her soruna PKK’nın penceresinden bakmaya başlamışlardır. 

1987 yılında çok sayıda dernek ve kurumun desteğini alan örgüt, özellikle Almanya’da pervasızca hareket etmeye başlamıştır. Örgüt çeşitli yerlerde aleni olarak infazlar ve cezalandırmalara girişerek, halktan zorla para 
almaya başlayınca, kısmen de olsa Alman hükümetinin baskısı ile karşılaş mıştır. Alman polisi 27 Temmuz 1987 tarihinde Köln şehrinde 4 ayrı örgüt evine baskın yaparak, örgütün paravan kuruluşu olan Avrupa Kürdistan  Komiteye ait 700 bin Deutsche Mark paraya ve 152 parça altına el koymuştur 78. 

Yaşanan bu olaylar her ne kadar örgütün aleyhineymiş gibi görünse de akabinde sivil kuruluşların ve Kilisenin daha da ilgi ve desteğini yanına çekmiştir. Almanya, Fransa ve İngiltere’de Kilise yönetimleri daima 
PKK’nın hamiliğini yapmıştır. Alman polisinin 1987’deki baskını ve Avrupa ülkelerinin ileriki yıllarda PKK’ya karşı alacağı tüm önlemler sadece göstermelik olmaktan ileri gitmemiştir. Bu gibi kısır girişimler sadece Türkiye’nin baskılarından kurtulmak için tasarlanan ve örgütü çokta rahatsız etmeyen girişimler olmuştur. 

Örgütün üst düzey yöneticilerinden Şerafettin Kaya’nın daha sonraki yıllarda Öcalan’a verdiği bir rapor bu durumu açıkça ortaya koymaktadır. Kaya, 24 Ağustos 1995 tarihindeki raporunda; ”…yani PKK’nın uluslararası 
düzeyde öyle bir yapılanması yaratılmış ki, mücadele veren güç yürekten değil, görünüşte terörist ilan edilmiş. Mesela ben şu gerçeği ifade edeyim: Almanya hiçbir zaman yürekten, PKK’yı terörist örgüt olarak kabul etmez. Fakat görünürde, uluslararası hukuk bağlantısı içerisinde taktik olarak “terörist örgüt” ilan eder. ABD’nin de, Fransa’nın da, İngiltere’nin de tavrı budur” 79 şeklinde ifadelerine yer vermiştir. Bu ifade, gerçekleri tam olarak özetleyen bir itiraf olarak kayıtlarda yerini almış olup, tarihi bir belge konumundadır. 
1987 yılında diğer bir ilginç buluşmada Öcalan ve Sovyet istihbarat yetkilileri arasında olmuştur. Öcalan 1987 yılında Pragda KGB’nin şefleriyle görüşmüş, görüşme boyunca Öcalan kendisi överek, KGB’ye ben varsam PKK vardır imajını vermeye çalışmıştır. KGB Şefleri ‘bizden ne istiyorsanız, bize yazılı olarak verin’ demişlerse de Öcalan yazılı hiç bir şey vermemiştir. Yazılı bir istek yerine Moskova' ya gidip bir kaç gün dinlenmek istediğini söylemişse de, bu istemi kabul edilmemiştir. Kendisine dinlenme adresi olarak Bulgaristan gösterilmiş ve Öcalan'ın cebine bir kaç bin dolar para konularak, Bulgaristan’a gönderilmiştir. 

1987 yılında Öcalan tarafından Yunanistan’a “Müdahale Grubu” adı altında birkaç kişilik silahlı örgüt mensubu gönderilmiştir. Grubun amacı Atina dışında bulunan ve görünüşte BM’lerin finanse ettiği Lavrion kampının gayri resmi denetiminin PKK’ya geçmesini sağlamaktır. 
Lavrion kampı Yunanistan’a gelen ve yakalan mülteciler ile Türkiye karşıtı tüm etnik Kürtçü ve Türk solu örgütlerin üstlendiği bir eğitim kampı konumdadır. 
Kampta PKK, Rızgari, DHKP/C, Partizan, MLKP, Halkın Kurtuluşu, MKP, TKP-ML ve diğer örgütlerin militanları barınmakta olup, burada silahlı eğitim görmektedirler. 

 Cemal Kod adlı militanın liderliğindeki Müdahale grubu ilk olarak Atina merkezde bulunan PKK Atina bürosuna yerleşerek, Atina sorumlusu Sait Durmuş’tan görevi devralmak olmuştur. Cemal Kod ve adamları akabinde kampta tahta kaleşnikoflarla geçit töreni yapıp, sonrasında da Rızgari grubuna saldırmışlardır. Bu saldırısı sırasında bir Rızgari örgüt mensubu Yunan polisinin gözleri önünde bir çok yerinden bıçaklanarak öldürülmüş tür. 

PKK grubu bu olaydan kısa bir süre sonra da Türk soluna üye diğer militanlara saldırarak, onları kamptan atmaya çalışınca olaylar büyümeye başlamıştır. Partizan ve Halkın Kurtuluşu üyeleri yaşananları hemen Yunan ve Avrupa kamuoyuna bildirerek, önlem alınmasını istemişlerdir. Bu iki örgütten cesaret alan diğer Kürtçü örgütlerinde birliğe dahil olup, açlık grevine girmeleriyle Yunan Polisi kamptaki PKK’lıları çıkarıp Atina merkezinde bir otele yerleştirse de olayları sonlandıramamıştır. Bu defa Türk Solu grupları Atina merkezde bir yürüyüş gerçekleştirerek PKK’yı protesto etmişlerdir. 

Yaşanan olaylar sonrasında hata yaptığını anlayan Öcalan derhal örgütün Avrupa sözcüsü Hüseyin Yıldırımı Atina’ya göndererek gelişmelere müdahale etmiştir. Yıldırım Atina’da bazı Yunanlı görevlilerle görüşerek 
mitingin düzenlenmesini engellemiş ve PKK grubunun yeniden Lavrion’a dönmesini sağlamıştır. Akabinde de İhsan Kod adlı militan ve Kesire Öcalan Yunanistan sorumluluğuna atamıştır. 

Yıldırm daha sonra Kıbrıs Rum kesimine gidip Kıbrıslı yetkililerle görüşmek istemişse de bu gerçekleşmez. Yıldırım daha önce de Kıbrıs Rum Kesimi Komünist Parti Başkanı ve Parlamento Başkanı Lisarides ile Atina’da görüşmüş ve kendisinden destek sözü almış olsa da Almanya’daki gelişmeler üzerine gidişini ertelemiştir. 

1987-1988 yıllarında Batı Avrupalı devletlerin verdiği siyasal desteğin yanında, Yunanistan’ın askeri anlamda da desteği devam etmiştir. ERNK’nin resmi Yayın organı olan Berxwedan dergisinin 1988 yılındaki sayısında “Yunanistan halkı Kürdistan ulusal bağımsızlık ve özgürlük mücadelesine büyük sempati duyuyor, Yunanistan halkının Kürdistan halkına yükselen bağımsızlık ve özgürlük mücadelesine desteklerini arttırmaktadır” başlıklı bir haber yayınlanmış ve örgütün Yunanistan’a olan minnettarlığı ifade edilmiştir 80. 

Yaşanan gelişmelerden sonra ERNK birimi, Avrupa’da PKK örgütünün bir kanadı olarak değil de, sivil bir kitle örgütü şeklinde algılanmaya başlanmıştır. Örgüt 1988 yılında, Diyarbakır sıkıyönetim mahkemesinin bazı PKK üyelerine müebbet hapis cezası vermesi karını ve Almanya’nın örgüte yönelik operasyonlarını protesto etmek amacıyla eylem kararı alınmış ve özellikle Avrupa’da eylemler üst seviyeye çıkarılmıştır. Bu eylem döneminde Almanya’da; 

-11-18 Şubat1988 tarihleri arasında Bielefeld, Stuttgart, İngolstad ve Bremen’deki SDP parti binaları işgal edilmesi eylemi 

-18 Şubat tarihinde Köln’deki Don Kilisesi önünde korsan gösteri eylemi 

-18 Şubat tarihinde Hannover Belediye binasının işgal edilmesi eylemi 

-16 Şubat ta Kiel’de Feyka Kürdistan derneğince korsan eylem ve basın açıklaması 

-16 Şubatta Berlin’de basın açıklaması ve korsan gösteri 

-17 Şubatta Stuttgart’ta basın açıklaması ve korsan gösteri 

-20 Şubatta Göppingen’de sözde İlerici Alman Çevrecilerin (ODEON Göppingen’de bulunan yabancılarla dayanışma merkezi) desteği ile Kürdistan halkı ile dayanışma eylemi 

-25 Şubatta Hamburg’da basın açıklaması ve korsan gösteri 

-26 Şubatta Berlin’de basın açıklaması ve korsan gösteri 

-27 Şubatta Hannover’de yürüyüş, miting ve protesto eylemi 

-22 Şubatta Götingen ve Kassel’de DGB binasının işgal eylemi 

-Fransa’nın başkenti Paris’te 16 Şubat tarihinde Federal Alman Haber Ajansı DPA’nın bürosunun işgal eylemi 

-18 Şubat tarihinde Lyon’da Federal Alman Konsolosluğu ile Alman Hava Yolları Lufthansa bürosunun işgal edilmesi eylemi 

-20 Şubatta Nantes’te ERNK bünyesinde gece düzenlenmesi ve protesto eylemi 

-15 Şubatta Danimarka-Kopenhag’da Uluslararası Af Örgütünü binasının işgal eylemi 

-26 Ocakta Hollanda-Rotterdam’da Paulus Kilisesinde protesto eylemi 

-Den Haag’da protesto eylemi 

-16 Şubat tarihinde Avusturya-Viyana’da protesto eylemi 

-11 Şubat tarihinde İsviçre’de protesto eylemi -yine bu tarihlerde Yunanistan’da protesto eylemleri gerçekleştirilmiş ve örgüt bu eylemelerle binlerce insanı sokaklara döker hale gelmiştir. Eylem döneminde hiçbir göstericiye ceza verilemezken, hiçbir Avrupa ülkesi bu durumu sonlandıracak tedbire de başvurmamıştır. 

PKK örgütü 1988 yılında Ermeni devletiyle de gizli bir anlaşma yapmıştır. buna göre Ermenistan’daki yaşayıp PKK’ya destek vermeyen Müslüman Kürtlerin Azerbaycan ve diğer S.S.C.B ülkelerine sürülmesi sağlanmıştır. Geriye kalan Yezidi Kürtler ise tamamen PKK’nın kontrolüne bırakılmış ve örgütün ülkede güçlü bir şekilde kurumlaşması sağlanmıştır. 

Bu yıl PKK’ya bir destekte ABD’den gelmiştir. 1987 tarihli raporda Türkiye ’deki Kürtlerden azınlık olarak bahsedip, azınlık haklarının verilmesi gerektiğini belirtmiş, 1988 tarihli raporunda ise daha vahim iddialarda 
bulunmuştur. 

Türkiye’ye gelerek bir süre ülkemizde gizli çalışmalar yapan Jeri Laber ve Lois Whitman tarafından kaleme alınan bu raporda; Türkiye’de bir savaşın yaşandığı, 1949 tarihli Cenevre sözleşmesindeki “harp Hukuku” kurallarına uyulması gerekti belirtilmiş, bu belirlemeler Washington yönetimince de kabul görmüştür. 

ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Richard Schiffer tarafından yapılan bir açıklamada ise, “Lozan anlaşmasında anılmamış olsa da, uluslararası hukuka göre Kürtlerin azınlık olduğuna inanıyoruz”81 diyerek Amerikan 
yönetiminin politikasını ortaya koymuştur. Bu dönemde bölgeye gelen yabancıların %80’ninin ABD pasaportlu olduğundan, bu durum aslında yakın zamanda olacakların habercisi olarak okunması gereken veriler olarak ele 
alınmalıydı. 
Bu dönem ABD’nin etkisinde kalan Talabani’nin KYB’si 1 Mayıs 1988 tarihinde PKK ile bir protokol imzalayarak, PKK’nın sözde savaşını desteklediğini ifade eden maddeye imza atmıştır. Talabani bu protokolün 
hemen akabinde Haziran 1988’de ABD’ye giderek Dışişleri ve Pentagon yetkilileri ile görüşmeler gerçekleştirmiş, bu görüşmelerde Amerikan tarafı Irak’ta Kürtlere özerklik verilmesi ve bu yapıda tüm Kürt partilerinin 
temsilinin sağlanacağı yönünde sözler vermişlerdir. Amerikalılar bu görüşmede Türkiye’nin Saddam yönetimi ile görüşmelere devam etmesi halinde ise Türkiye’ye karşı misilleme yapılacağı ifade edilmiştir. 

ARGK Avrupa Birimlerinin İnfazları 

PKK terör örgütü beklenmedik bir hızla hem içerde hem de yurt dışında gücünü arttırırken, bu süreçte meydana çıkan muhalif hareketlerle de uğraşmak zorunda kalmıştır. Örgüt büyüdükçe Öcalan despotizmi artmış 
ve tek kişilik yönetim meydana gelmiştir. Marksist-Leninist temellere dayanan ve temelde kendini İşçi sınıfının temsilcisi olarak lanse eden bir gücün söylemlerinin tam aksini yapması her dönem bir muhalefetin meydana gelmesinde ana etken olmuştur. 

Öcalan, ortaya çıkan bu muhalefeti Ortadoğu sahasında çok rahat boğabilmekle birlikte, Avrupa’da ortaya çıkan muhaliflerle baş etmekte zorlanmıştır. 
Onun için sorunun çözümü şiddeti geliştirmekle  halledilebileceğinden, ARGK birimlerinin Avrupa’da oluşturulmasını sağlamış ve akabinde cezalandırmalar başlamıştır. Öcalan karşıtları, diğer Kürtçü örgütlerin üyeleri, para vermek istemeyen iş adamları, gurbetçi işçiler, kırsala gelmek istemeyen sempatizanlar şiddetten nasiplenene kesimler olmuştur. Bu kitapta sadece Avrupa’da görev alan kişilerin infazları ele alacağından, diğer alanlardaki infazlar konu edilmemiştir. 

Bu şiddetin muhataplarından biri de PKK Merkez Komitesi Üyesi ve Avrupa sorumlusu Semir Kod Çetin Güngör’dür. 1975 yılında Öğretmen okulunda okurken örgüte katılmış ve elde ettiği başarıların akabinde 1981 Aralığında ERNK Avrupa Sorumlusu olarak Almanya’ya gönderilmiştir. 12 Eylül darbesi sonrasında Avrupa’daki PKK faaliyetlerinin örgütlenmesinde ana unsur olmuştur. 

1982 baharında toplanan PKK 2. Kongresi’ne çağrılmıştır. Kongre’de görüşlerini açıklarken Öcalan’a bazı eleştirilerde bulunmuş, “Ülkeye Dönüş” adı altında, hareketin bir imhayla karşılaşabileceğini, örgütün yöntemlerinde sapmaların olduğunu ve bu yanlışlar nedeniyle birçok devrimci Sol örgüt mensuplarının zor duruma sokulduğunu belirmiştir. 

Altınok daha da ileri giderek gizli görüşmelerde Öcalan’ın kadroları bitirdiğini, robotlaştırdığını, köleleştirdiğini, en küçük bir inisiyatif ve özgür düşünme hakkı tanımadığını, PKK’da demokrasi değil tam bir diktatör  lüğün hâkim olduğunu belirtmiştir. Sonrasında da düşünce özgürlüğünü savunan bir açıklama yapıp, kadrolara Kürtlerin Öcalan belasından kurtulması gerektiği çağrısında bulunmuştur. 

Güngör, para ve kadro desteği sağlamak üzere Avrupa'da yürütülen eylemlerin de gözden geçirilmesi gerektiğine inanıyordu. Ona göre Avrupa'daki PKK eylemcileri, eğitim eksikliğinin ve gündelik sorunların 
çözümüne yardım ederek yerel Kürt topluluklarını güçlendirmeye yönelmeliydi. Öte yandan, PKK'nın daha etkili olabilmek için, ilişkilerini marjinal sol gruplarla sınırlı tutmayıp ana akım siyasal partilere ve yönetim dışı örgütlere genişletmesi gerektiğini, bunu becerebilmek için de, açıktı ki, daha güçlü, bağımsız, kendi analizlerini yapıp bu analizler zemininde eylem yürütebilecek serbestide bir Avrupa komitesine ihtiyaç olduğunu belirtmiş tir. 

Güngör Avrupa Komitesine gönderdiği bir mektubunda; “Çünkü parti faaliyetleri sadece olağanüstü kadroların kişisel çabalarıyla yürütülemezdi. Zaten bu noktaya da 'Ali Arkadaş halleder' esprisiyle geldik, örgütlerde kişi değil sistem olmalıdır…82" diyerek, Ali Fırat Kod Abdullah Öcalan’ın yerine kurumsal bir yapının karar almasını istemiştir. 

Kongreden sonra Avrupa’ya dönen Güngör; 18 Mart 1984 tarihli açıklama sında, ”artık PKK’li değilim, PKK’nin uygulamış olduğu silahlı mücadelenin ve Kürt gruplarına karşı izlemiş olduğu davranışların yanlış ve çıkmaz yol olduğunu düşünüyorum83” açıklamasıyla ortaya çıkınca, hakkında idam kararı verilmiş ve kaldığı Federal Almanya’daki örgüt evinde göz altına alınmıştır. 

Güngör bazı kadroların yardımı ile evden kaçmayı başarabilmişse de 2 Kasım 1985 günü İsveç’in Başkenti Stockholm’da Kürdistan Öncü İşçi Partisinin 10. kuruluş yıldönümü toplantısında yüzlerce kişinin gözleri 
önünde infaz edilmiştir. Güngör’ün katili Fransa'dan gönderilen Palu'lu "Kel Reşit" adlı PKK militanı olay yerinde yakalanmış ve cezaevine gönderilmiştir. Katil her ne kadar yakalanmış olsa da ona yardım ve yataklık edenlere yönelik ise bir çalışma yapılmamıştır. Cinayete yardım eden bir PKK örgüt mensubunun konu ile ilgili itirafları ve “Öcalan’ın talimatını yerine getirdik” beyanlarına rağmen hadise basit olarak ele alınarak, kapatılmıştır. Bu olayın arkasında dönemin PKK Avrupa Sözcüsü Hüseyin Yıldırım’ın olduğu ve talimatın Öcalan tarafından gönderildiği söylense de olay kapatıldığından detayları ortaya çıkmamıştır. Çetin Güngör’ün İsveç’te yerinin belirlenmesi ve gideceği adreslerin örgüte bildirilmesini işini ise Sarp Kuray yaptığı iddia edilmektedir. 

Öcalan daha sonra konu ile ilgili olarak; “…İhanet ve döneklikler konusunda Avrupa’da girişimler vardı. Semir-Seher (Seher Merkit) derdik biz. Bu Yıldırım’ın (Yıldırım Merkit) bacısı oluyor. O zamanlar hapishanelerle telefonla görüşüyordu. Militanlarla konuşuyor; her şey bitti, bir şey kalmadı, sen de dön diyor. Sonra bunlar açığa çıktı. Bu ciddi bir provokasyondu. 
1982-83’de gelişti. Rahatsızlığı hissetmiştim. Değerleri savurmakla uğraşıyor.  Bir süre iyi niyetle yaklaştım. Düzelir diye bekledim. Demokratik bir PKK oluşturacağız gibi sözler söylüyorlardı. İçerde de PKK’yi savunmamak gibi bir tavır içine giriyorlardı. Tabii bu en kritik anda içerden hançerlenmeydi. Bu bizi zorladı…” ve Semir'in başka ve daha karmaşık 
planlan olduğunu ima ederek; "Bütün bunlara rağmen, PKK'ye yeni bir yorum aramak tamamen saçmadır. Gerçekten Semir'in bunu daha güçlü bir PKK için yapmadığı açıktır.84" ifadelerini kullanırken, 


PKK sorumlularından Selahattin Çelik ise; “…Çetin Güngör PKK’da önderlik sorununu gündemleştirmek ve tartışmak istiyordu. Amacını netleştirmese de, yönetimde demokratikleşmeyi telaffuz ediyordu. Ancak yanılgıları vardı. Koşullar henüz böyle bir tartışmaya hazır değildi…” ifadeleri ile infazın nedenlerini ortaya koymaya çalışmışlardır. 

Çetin Güngör'le Avrupa'da yakinen çalışmış olan eski PKK militanı Selman Arslan, "Semir dogmatik bir insan değildi," diye başlayan açıklamasından sonra; "Ona göre her şey tartışılabilir, her şey hakkında konuşulabilirdi, 
kararlar yukarıdan aşağıya dayatılmamalıydı. İnsanların kendi deneyimlerim den yola çıkmalarını, özerk olmalarını, kendi kararlarını almalarını istiyordu. Otoritesine ve PKK'nın birliğine başkaldırı Öcalan için her zaman meseleydi; dolayısıyla Semir'i problem olarak görmeye başladı. Başlangıçta, Semir'in Avrupa komitesi içindeki etki ve gücünü azaltmaya çalıştı. 
Şam'da bir karalama kampanyası başlatıldı, Öcalan’a yakınlığıyla bilinen PKK üyeleri Avrupa'ya gittiler ve orada Semir'in yetenekleriyle ilgili kimi dedikodular yaydılar. Semir'in PKK'ya, PKK'nın devrimci ilkelerine bağlılığındaki çatlakları öne çıkarıp, yönettikleri toplantılarda PKK'nm yerel çalışmalarını eleştirdiler. 
Farklı insanlara tek tek gidip onları Semir'in hata yaptığına ikna etmeye çalışıyor, Avrupa komitesinin hedeflerine ulaşamadığını söylüyorlardı, bugünden geriye baktığımda, bütün bunların amacının ondan kurtulmak olduğunu görebiliyorum." şeklinde söylemleriyle Öcalan’ın Güngör’ü 
etkisizleştirmek amacıyla kullandığı yöntemleri göstermiştir. 

Semir Kod Çetin Güngör’ün Stockholm’de infazından hemen iki gün sonra 4 Kasım 1985 günü Danimarka'da Mustafa Tangüner adlı bir PKK’lı da Öcalan’ı eleştirdiği için öldürülmüştür. Avrupa’da temsilcilikleri bulunan ve aralarında Kürdistan Öncü İşçi Partisi-İsveç Örgütü ve Kürdistan Ulusal  Kurtuluş çularının da olduğu 12 örgüt tarafından 12 Kasım 1985 tarihinde yayınlanan bir bildiride bir yıl öncede İsveç ve Federal Almanya'da yine iki muhalif PKK üyesinin örgüt tarafından infaz edildiği belirtilerek, işlenen cinayetler kınanmıştır. 
İnfaz edilenler listesinde yer alan diğer bir kişide Resul Altınok’tur. Avrupa’da faaliyet gösteren Resul ALTINOK Semir kod ile birlikte hareket ettiği için 1983 yılında Almanya’dan Lübnan’a çağrılmış ve burada infaz 
edilmiştir. 

PKK’nın Avrupa’daki silahlı saldırıları sadece PKK’dan ayrılanlara karşı değil aynı zamanda ilişkili olduğu gruplardan olup, sonradan kendileriyle sorun yaşayan kişilerde de yönelik devam etmiştir. 1986 yılında Hamburg'da, DEV YOL'un önemli isimlerinden Kürşat Timuroğlu PKK’lı teröristlerce infaz edilmiştir. Timuroğlu’nun öldürülme gerekçesi ise Öcalan ve PKK’yi eleştirmesi olarak ifade edilmiştir. 

İnfazı gerçekleştiren Ferit Aycan olayın akabinde Lübnan'daki Helvi kampındaki Öcalan’ın yanına gider ve ödüllendirilir. Kırmızı bültenle aranan Aycan daha sonra Türkiye’ye girişi yapıp, İstanbul’da şirket kurmuş 
ve yine kendi adını taşıyan Türk pasaportu ile sekiz kez Türkiye’ye giriş çıkış yapmıştır. Ayçan son olarak 18 Eylül 2000 tarihinde Hırvatistan'da yakalanıp ve Almanya'ya iade edilmiştir. 

Ferit Ayçan infazından sonra ikinci hedef İsveç’te yaşayan Mahmut Baksi adlı gazeteci olmuştur. Bunun için gönderilen bir militan Almanya’ya gelerek Avukat Hüseyin Yıldırım’a Öcalan’ın emri üzerine Baksi’nin öldürüleceğini, bunun için kendisinin görevlendirdiğini belirtir. Öcalan ile görüşen Yıldırım, bu eylemin PKK adına olumsuz sonuçları olacağını ve İsveç Devleti ile olan olumsuz ilişkilerin daha da zor duruma gireceğini belirtir. Akabinde İsveç’e gidilerek Baksi ile görüşülüp, PKK aleyhine İsveç Devlet televizyonlarında 
konuşmaması yönünde uyarı yapılması kararlaştırılır. 

Yıldırım 1985 baharında İsveç’e giderek Baksi ile görüşüp, Öcalan’ın uyarılarını iletir. Baksi ise bu görüşmede; “tekrar televizyona çıkıp, bu ifadeleri kullanırken alkollüydüm, PKK aslında doğru bir örgütlenmedir, 
diyeceğim” demiştir. Bu ikaz işe yaramış ve Baksi PKK’ya muhalefeti bırakmıştır. 

PKK tarafından Muhaliflere ve diğer Kürtçü örgüt mensuplarına yöneltilen infaz olayları halk içerisinde tepki almaya başlayınca, gelen baskıları azaltma adına Hamburg’taki Türk Konsolosluğu’na karşı bombalı saldırı 
yapılması kararı alınmıştır. Bu karar doğrultusunda 1986 yılında yapılan eylemin bilgileri, örgütün medya organlarında uzun uzun işlenerek, müzahir kitlenin baskıları azaltılmaya çalışılmıştır. 

Öcalan’ın Avrupa’da silahlı birlikler kurması ve bu güçler aracılığı ile Avrupa ülkelerinde silahlı eylem ve cezalandırmalara gitmesi neticesinde onlarca eski kadro infaz edilmiş, örgüte para vermeyen esnaflar cezalandırılmıştır. 

Delal Kod adlı terör örgütü mensubu verdiği ifadesinde Almanya ve Belçika’da şahit olduğu cezalandırma konusunda; “…sonra Yılmaz Kod ile Adem Kod bizlere öğlen saatlerinde birer konuşma yaptılar, bu konuşma içeriği Asker kim, Komutan kim konusu idi, bir gün sonra isimleri okunanlar dershaneden dışarı çıktılar, içeride kalanlar ise yaklaşık (40) kişi idi, bunları ise kırsala göndermek için görevlendirmişlerdi. Görevlendirilenlerden bildiklerim şunlardır; Mizgin Kod, Beritan Kod, Ağri Kod, Dijwar Kod, Agit Kod, Kawa Kod, Kemal Pir kod Almanya'nın Nurnberg kentinden katılmıştı. 

Hakkı Kod gerçek adı SERKAN veya ERKAN olabilir. Neu-Ulm'de oturuyordu, biz kamptayken gönderilmişti, biz buradan Belçika'daki ikinci kampa gönderildiğimizde bu şahsın ajan olduğunu söylemişlerdi. Akıbeti konusunda bir şey söylemediler. Ben eve döndüğümdü Hakkı Kod beni telefonla arayıp, hakkında ölüm karan çıkmış olduğunu benim bu konudan haberimin olup olmadığını sordu, ben de bilmiyorum, yanlarında yoktum dedim, bir daha aramadı da görüşmedik te, ancak arkadaşlar vasıtasıyla durumunu soruyor dum… Arnheim'deki kamptan kaçan bir şahıs vardı ismini bilmiyorum. Ben bu kişinin akıbetini Dirok Kod'a sormuştum, o da alay ederek artık yürüyemediğini ayaklarının kırılarak cezalandırıldığını söylemişti.” şeklinde bilgiler vererek, örgütün Avrupa’nın ortasında çok rahat adam öldürebildiği 
ve yaraladığını göstermiştir. 

Örgütün Avrupa ‘da sorumlu düzeyde faaliyet yürüten kadrolarından Salih Aras konu ile ilgili olarak; “Neden Alman Polisi 87 başlarında PKK' ya karşı ciddi operasyonlar yapmaya başladı? Açıkça yazıyorum; eğer olaylar PKK 
Avrupa örgütüyle sınırlı olsaydı, Alman polisi bu kadar ciddiye almazdı. Alman Polisini operasyonlara zorlayan A. Öcalan’ın talimatlarıydı. Bu talimatlar daha çok telefonlarla veriliyordu. A. Öcalan telefonların dinlendiğini bilmesine rağmen bu tutumunu her alanda sürdürüyordu. Bu gün halende bunu yapmaktadır. Örneğin, o sıralar Öcalan'la yaptığımız 


bir telefon görüşmesine değinmek istiyorum; 1987 sonlarıydı Ömer (Haydar Altun) arkadaşla Köln'de örgüt evindeydik. A. Öcalan'dan beklediğimiz telefon geldi İkimizle de konuştu, birçok konuyu anlattıktan sonra dedi ki; "Orada (yani Avrupa'da) silahlı mobil birlikler kuracaksınız ve bu birlikler sürekli hareket halinde olacak" Bunun anlamı açıktı, Avrupa’ da sürekli 
terör istiyordu. Bize göre bu mümkün olmayan çılgın bir ruh hastasının istekleri gibiydi. Telefon görüşmesinden sonra birbirimize şaşkın, şaşkın baktık fazla yorum yapmadan, daha çok bakışlarımızla anlaşarak, olamaz dedik. 85”şeklinde ifadeleriyle Öcalan’ın telefonlarının dinlendiğini bilmesine karşın açık şekilde Avrupa’da silahlı birliklerin faaliyet göstermesi ve Devrim Mahkemelerinin işletilmesi konusunda yönünde talimat verdiğini ifade etmiştir. 
Öcalan’ın bu talimatından kısa bir süre sonra Avrupa Sözcüsü Avukat Hüseyin Yıldırım’la konuşan bir Avrupa Parlamentosu Milletvekili "Sizinle konuşulmaz, çünkü sizin başkanınız Avrupa'da silahlı mobil birliklerin 
kurulması için talimatlar veriyor” uyarısında bulunarak sürecin PKK aleyhine olabileceğini uyarısında bulunmuştur. 

Yaşanan gelişmeler anında Öcalan’a iletilse de o kararların acilen uygulanmasını istemiş ve akabinde de Avrupa'ya en güvenilir adamları olan Abbas Kod Duran Kalkan (Selahattin Erdem sahte kimlikli), Ali Çetiner ve 
Numan Uçar’ı göndermiştir. 

Selahattin Erdem sahte kimliğini kullanan Abbas kod Duran Kalkan 3. Kongrede sözde cezalandırılıp yetkileri alınmış fakat Öcalan’a yakın olduğundan Avrupa’da kendini ispat etmesi istenmiştir. Fakat bu 
görevlendirmenin yetki alımından ziyade yetki arttırılması şeklinde olduğu bir gerçektir. Buna göre Duran Kalkan, Berxwedan gazetesinin çıkarılması, Türkiye’deki şehir faaliyetlerinin örgütlendirilmesi ve cezaevlerine 
yönelik faaliyetlerin denetiminden sorumludur. Kalkan’ın görünüşte cezalandırıldığı, aksine daha gizli bir amaç için Avrupa’ya gönderildiği daha sonra anlaşılacaktır. 

Kalkan örgütün kurucularından bir olmakla birlikte geçmişte örgüt adına yaptığı birçok faaliyette başarısız olmuştur. Kalkan bir defasında, 1985 Şubat sonlarında PKK/ARGK gruplarının Kuzey Irak’tan Türkiye’ye geçerek 21 Mart'a ERNK ilanını yapmasını ister, gruplar hareket eder kar yağmaya başlar, hareket halinde olan grupların izleri asker tarafından sürülür. Daha sonra yapılan operasyonla 70'en fazla militan gruplar halinde öldürülür. Öcalan örgüt içerisinde en küçük hatayı kabul etmezken O’nun hatalarına her defasında sessiz kalır. Öcalan’ın Kalkan’a her defasında müsamahalı davranmasının altındaki neden, ikisinin de aynı derin yapılarla ilişkili olmalarıyla ilgilidir. 

Netice olarak Duran Kalkan’ın liderliğinde Avrupa’ya gelen kadrolar yanlarında PKK 3. Kongresinde çekilen infaz kayıtlarına ait videoları da getirerek, bunları yurtsever adı verilen sempatizan kitleye izlettirmiş ve 
muhaliflere el altında mesaj verilmeye çalışmıştır. 


Gelen kasetlerden bazıları 87 ortalarında Frankfurt havaalanından ülkeye giren PKK mensuplarından İdris kod Asım Güzel 86’in üzerinde yakalanır. Bu kasetlerde PKK’lı Mehmet Tunç, Hasan Masyan ve Mardin'li yeni katılım bir örgüt mensubunun infazları bulunmaktadır. 

İnfaz edilenlerden Mazhar-Selim Kod Mehmet Tunç aslen Bingöllü olup, örgütün eski kadrolarından biridir. 1983'de Bekaa’ da bulunmuş ve sağlık sorunlarından dolayı Avrupa'ya gönderilmiştir. Almanya ve Fransa'da örgüt çalışmalarına katılmış ve II. Kongre öncesi tekrar Beka'ya dönmüştür. III. Kongre döneminde bir bayanla duygusal ilişki yaşadığı iddiası gündeme getirilmiştir. 

Bekaa’da ki infaz kasetinde adı geçen ikinci kişi olan Hasan Masyan, aslen Maraş Pazarcıklı olup, 12 Eylül sonrası Suriye'ye giden militanlar kadrolar arasındadır. 1983'de tekrar Türkiye’ye giriş yapar. Öcalan kendisi ile 
sorun yaşayan Masyan için bölgeye gittikten sonra ajanlaştırıldığını iddia edilerek infazını istenmiştir. Üçüncü kişi olan Mardin sempatizan ise ziyaret amacıyla gittiği Bekaa’da ajan olabileceği şüphesiyle yakalanmış ve uzun 
süre hücrede bırakılmıştır. Bu üç kişi Bekaa’da 1987 Nisan ayında yapılan düzmece bir mahkemeden sonra silahla infaz edilerek aynı çukura gömülmüşlerdir. 

Havalimanında meydana gelen yakalama olaylı hakkında bilgi sahibi olan Salih Aras, Alman Polisinin İdris kod Asım Güzel’e “git başkanına söyle biz PKK’ya karşı değiliz ama ülkemizde bu denli şiddetin yapılmasına da izin 
vermeyiz” dediğini belirtmektedir. Öcalan Alman yetkililerin mesajını getiren PKK Avrupa çalışanlarına “Almanlar benden korkuyor” cevabını verir. 

Aras Öcalan’ın bu kasetleri Almanya’ya göndermesini; “Bana göre her şey o zamandan belliydi. Çünkü O'nun amacı Kürt davasını uluslararası düzeyde kriminalize etmekti. 
Bunun başka bir izahı olamazdı…” sözleriyle  eleştirmektedir. 

Duran Kalkan’ın 1987 yılında Avrupa yönetimine atanmasından sonra Avrupa’da cezalandırmalar ve infazlar hız kazanmıştır. Kalkan özellikle parasal yardım yapmayan ve Öcalan’a muhalif olan herkese yönelik 
şiddeti en üst boyuta çıkarmıştır. Kendisi aslen Adanalı olup Kürtçe bilmeyen Duran Kalkan Türk Solu kökenli olup, günümüzde de derin PKK’nın en gizemli kişisi olarak tanımlanmaktadır. Kalkan bu süreçte Avrupa’da ki tüm etnik Kürtçü ve Devrimci Türk solu örgütlerine savaş açarken, şiddetin dışında kalan iki isim Türk Solunun karanlık simalarından Mihri Belli ve Sarp Kuray’dır. 

Kalkan’ın bu dönemdeki en önemli infazlarından biride örgütün avukatı olan Avukat Mahmut Bilgili’nin öldürülmesi olayıdır. Bilgili Ankara’dan, üniversite den Öcalan ve Duran Kalkan’ın arkadaşıdır. 1978 yıllarında Avukatlık diploması alıp, Diyarbakır’ a gidip yerleşerek avukatlık yapmaya başlayınca, 12 Eylül darbesinden sonra PKK’lı militanların davalarını üstlenir. Daha sonra kendisi de tutuklular arasına katılır. Tahliye olunca Hollanda’ya gelir ve iltica başvurusunda bulunur. 

Bir süre Avrupa alanında çalışma yapmasına karşın Öcalan ve yandaşı ekibin yöntemlerine ayak uyduramayacağını ve görev almayacağını söyler. Öcalan, Bilgili’yi Şam’a yanına çağırsa da bu isteği ret edilince infazı konusunda karar verilir. 3. Kongreden Avrupa’ya dönen Duran Kalkan’a konu iletilerek, süreç başlatılır. 1987 yılının Mart ayında Bilgilinin bir akrabası bu infazda görev alarak, onu evine davet eder ve burada bulunan 
PKK militanlarınca bıçaklanarak öldürülür. 

Bilgili’nin cesedi 26 Mart 1987’de Twentede’ki çeşitli su kanallarına atılsa da Polis yaptığı çalışma ile parçaların birçoğunu bulur ve yapılan incelemeden sonra parçaların Avukat Mahmut Bilgili’ye ait olduğu ortaya çıkar. Konu ile ilgili yapılan araştırmalardan sonra infazın gerçekleştirildiği ev tespit edilir. Bilgili’nin kanına ait verilere evdeki halının altında rastlanır ve yapılan sorgulamalar sonrasında olayın PKK terör örgütünce işlendiği ortaya çıkar. Avukat Hüseyin Yıldırım infazı gerçekleştiren kişileri bizzat tanımasına rağmen, bu isimleri polisle paylaşmamış ve onların halen dışarıda gezmesine göz yummuştur. 

Eski PKK’lılardan Hıdır Akbalık, Mahmut Bilgili’nin PKK’da bulunduğu sırada PKK davalarına bedava baktığını, buna karşı PKK’nın ona ev ve geçimini temin edecek kadar para yardımı yaptığını, başka davalardan aldığı paraları ise örgüte teslim ettiğini, cezaevine düşen militanlar ile örgüt arasında kuryelik yaptığını belirtmiştir. 

Bu olaydan sonra PKK Avrupa Örgütü, Öcalan yanlıları ve Öcalan karşıtı olanlar şeklinde ikiye ayrılmıştır. Avrupa sahasındaki Öcalan yanlıların sorumlusu Duran Kalkan, Bilgili cinayetinden sonra eylemlerine daha da hız vermiştir. 
Avrupa’da o dönem PKK’nın dışında birkaç etnik Kürtçü terör örgütü de faaliyet göstermektedir. Bu örgütler 1987 yılında Almanya’da yapılacak Nevruz kutlamaları konusunda ülkenin çeşitli yerlerine kendi afişlerini asarak, müzahir kitleyi Batı Berlin’deki kutlamalar için alanlara çağırır. Duran Kalkan öncülüğünde Avrupa Silahlı Birliklerince Nevruz öncesinde bir toplantı yapılarak, diğer örgütlerin taraftarlarına eylem yapma kararı alınır. Bu amaçla talimatlandırılan bir örgüt mensubu Berlin’e giderek PKK Berlin sorumlusu ile görüşür. Burada hazırlanan saat ayarlı bomba 21 Mart günü Nevruz kutlamalarına giden kişilerin bindiği otobüse konur. Örgüt tarafından büyük bir eylem planlanmış olmasına karşın, eylemcinin daha sonra pişman olup, bombanın yerini bildirmesiyle eylem gerçekleşmez. 

Bu olaydan bir gün sonra (1987) PKK militanları, PSK (Kürdistan Sosyalist Partisi) güdümünde faaliyet gösteren KOMKAR'in Münih te düzenlediği Nevruz kutlamasına saldırarak, birçok Kürt kökenli kişiyi sırf PKK’lı 
olmadıkları için yaralamıştır. Bu saldırının akabinde Özgürlük Yolu adlı örgütün liderlerinden Ramazan Adıgüzel Hannover'de, Hüseyin Ali Akagündüz ise Paris'te PKK’nın mobil askeri birliklerince öldürülür. Yine 


Devrimci Demokrat Kültür Derneği (DDKD) üyesi iki kişi Danimarka’da uğradıkları saldırı sonucu hayatını kaybeder ve olayı PKK üstlenir. 

Avrupa’da bir yandan şiddet hareketleri devam ederken diğer yandan da siyasal çalışmalarda devam ettirilmiştir. Bu yıl Avrupa’daki tüm kitlenin T.C. kimliklerini yapılacak törenlerle yakması ve yerine örgütün dağıtacağı ERNK kimliklerini kullanması istenmiş ve bu amaçla bir kaç yakma gösterisi de gerçekleşmiştir. Halkın bu eylemlere destek vermemesi nedeniyle, örgüt kimlik kampanyasından vaz geçmek zorunda kalmıştır. 

1987 yılının Kasım ayında Avrupa Parti Merkezinde yer alan ve aralarında Duran Kalkan, A. H. Kaytan, Numan Uçar, Haydar Altun, Salih Aras ve İsmet Karakoç'unda bulunduğu 10 kişi tarafından Köln’de yapılan bir 
toplantıya Abdullah Öcalan telefonla katılarak, Almanların Türkiye’ye yaptığı askeri malzeme satışını ve eğitilmiş köpek göndermesini gündem maddesi haline getirmiştir. Öcalan bu çerçevede Alman devletinin uyarılması için bombalı bir eylem yada kitlesel bir gösteri düzenlenmesini teklif ederek, konuşmasını sonlandırmıştır. Devam eden toplantıda Duran Kalkan, protesto amaçlı bir Alman köpeğinin yakılmasını istemiştir. Bu isteğinin gülüşlerle karşılanması sonrası tartışmalar yaşanmış, Kalkan projesinde bir süre ısrar etse de eylemden vaz geçilmiştir. 

Bu benzeri şiddet olayları ve yanlış kararlar sonrasında, kitle tepkisinin Şam’da bulunan örgüt yönetimi üzerinde baskı oluşturması üzerine Duran Kalkan ve birkaç kişi göstermelik olarak uygulamaya alınmıştır. Bu uygulama kitlenin tepkisini yumuşatma yönelik göstermelik bir tedbirdir. 

Köln’de bir apartmanın dokuzuncu katında bulunan bir evde uygulamaya alınan Duran Kalkan, Edip ve İsmet Karakoç, burada savunma hazırlamak için talimat almışlardır. Gözaltında olanların yaşananlardan Kalkan’ı suçladıkları uygulamanın dördüncü günü İsmet Karakuş bahse konu apartmandan atlamış ve olay yerinde ölmüştür. Örgüt tarafından yapılan açıklamada; Karakoç’un karısına bir mektup bıraktıktan sonra kendini pencereden atarak intihar ettiği söylenmiştir. Karakoç’un camdan atlaması veya atılmasından sonra ev boşaltılmış ve militanlar bölgeden uzaklaşmış lardır. Polis evde yaptığı aramada PKK ait belgeler bulsa da intihar 
yada cinayeti işleyen kişilerle ilgili bir şey yapmamıştır. 

Örgütün infaz kararı verdiği kişileri apartmandan atarak intihar görünümü vermesi daha öncede yaşandığından, kitle bu hadisenin bir intihar değil, cezalandırma olduğunu anlamıştır. Almanya’da faaliyet gösteren Bingöllü Ozan Rençber Aziz’de daha önce Avrupa birimince uygulamaya alınmış ve akabinde PKK tarafından Hannover’de bir binadan aşağı atılıp öldürülmüştür. 

Seri cinayetlere başlayan örgüt Avrupa’da hiçbir engellemelerle uğramadan insanları öldürebildiğinden halk iyice sinmek zorunda kalmıştır. Herkes PKK’nın talimatlarını yapmak zorunda kaldığı gibi elinde avucunda olanları da örgüte aktarmak zorundadır. Bu süreçte diğer önemli bir olayda örgütün Avrupa çalışanlarından Cafer Kod ali Çetiner’in uygulamaya alınması olmuştur. 
Ali Çetiner faaliyet yürüttüğü dönem içerisinde yaşanan karmaşık ilişkilere şahit olduğundan 1987 ortalarında kaçarak Güney Fransa’da bir yakınının yanına sığınır, fakat örgütün sıkı takibi nedeniyle kurtulamayacağını anladığından teslim olmak zorunda kalır. Ali Çetiner PKK Fransa teşkilatı ile görüşerek öldürülmemesi karşılığında geri döneceğini ve verilen görevleri yapacağını belirtir.

Bu beyan o dönem Avrupa koordinatörü olan Kara Ömer Kod Haydar Altun’a bildirilir, O’da görevlendirmenin Ali Haydar Kaytan ve Duran Kalkan tarafından yapılarak Çetiner’in Almanya’ya getirilip sorgulanmasını ister. Kalkan bu iş için Salih Aras adlı PKK militanını görevlendirerek onun önce Paris’e sonrada Almanya’ya getirilmesi ister. 

Çetiner daha önce Almanya’da PKK adına işlediği yaralama suçlarından dolayı aranır durumdadır. Bu nedenle de fiziki özellikleriyle oynanarak kaçak yollarla ülkeye sokulur. Çetiner’in Almanya’ya gelmesinden 
sonra Öcalan ile telefonda görüşülür ve Çetiner’in örgüte dönmesinin gizli tutulmasını, İsveç’e götürülerek Baki Karer ve Seher Kod Cemile Merkit’le ilişkiye geçilmesini, akabinde de Çetiner’in her ikisini infaz etmesi istemiştir. Salih Aras bu maçla Çetiner’i İsveç’e götürür ve kendisi de tekrar Köln’e döner. 

Öldürülmek istenen Baki Karer, 1977’de Antep’te infaz edilen Kürdistan devrimcileri grubunun (PKK) en önemli kurucularından Haki Karaer' in kardeşidir. PKK Merkez Komite Üyesiyken Kuzey Irak’ta Öcalan'ın 
talimatıyla Cemil Bayık tarafından tutuklanır. Öldürülmek istenirken gardiyanlığını yapan arkadaşını ikna ederek hapisten kaçıp, KDP’ne sığınır. Bir yolunu bularak İsveç' e gelir. Karer’in halen İsveç yada Danimarka’da 
mülteci olarak yaşadığı ve Öcalan’ın eski karısı Kesire Öcalan ile evlendiği söylenmektedir. 

İnfaz kararı verilenlerden Cemile Merkit, Tunceli Öğretmen okulunda öğrenci iken PKK’ya katılır ve daha sonra Ali Haydar Kaytan ile evlenir. Avrupa sorumlularından biriyken Çetin Güngör ile birlikte Öcalan ve 
PKK sistemine karşı eleştiriler yaparak, Stockholm' de örgütten ayrılır. Bunun üzerine hain ilan edilir ve öldürülür. Cemile’nin akıbetini araştıran kardeşi ve babası da daha sonra örgüt tarafında öldürülür. 

Çetiner teklif edilen planı kabul edince daha önceden tespit edilen ve İsveç’te yaşayan bir PKK muhalifinin telefonu kendisine verilir. Telefonu arayan Çetiner örgütten kaçtığını ve kendisine yardım edilmesini 
ister. İsveç’te yaşayan kişi Çetiner için sahte kimlik düzenler ve onun İsveç’e gelmesini sağlar. Bu arada Çetiner her hafta Salih Aras’ı arayarak gelişmeleri haber verir. 

Çetiner bir süre bu şekilde devam etmesine karşın akabinde İsveç polisine giderek PKK hakkında bildiği her şeyi ve infaz edilenlerin durumlarını anlatır. İsveç Polisi de onu Alman Polisine vererek, soruşturmanın 
Almanya ayağının başlamasını sağlar. Alman Polisi, İsveç Polisinin resmi başvurusunu sümenaltı yapamadığından PKK örgütünün faaliyetlerine karşı soruşturma açılır. 

Soruşturma gizli olmasına karşın yaşananlar PKK örgütünce öğrenildiğinden 10 kişiden oluşan PKK Avrupa Merkezi acil olarak Kara Ömer Kod Haydar Altun liderliğinde toplanır. Altun görünürde örgütün Avrupa Koordinatörü olmasına karşın, güç tamamen Duran Kalkan’ın elindedir. Kalkan, Öcalan’ın verdiği görevi yapmamış olmasına rağmen hiçbir uygulamaya uğramazken, Öcalan’ın telefon emriyle Haydar Altun uygulamaya alınır. Salih Aras’ın kararın yanlışlığı konusundaki itirazları da sonuç vermeyince, Altun hemen 
orada tutuklanarak, eleştiri sürecine sokulur. 

Haydar Altun yıllarca Öcalan’ın yanında kalan, korumalığını yapan ve Onun en kirli işlerini bilen biridir. Güneydoğuda faaliyet gösterdiği dönemde de birçok köy baskınına adı karışmıştır. Yıllarca birçok insanı acımasızca öldüren Altun’un kendisi de aynı akıbete uğramakla karşı karşıya kalmıştır. Altun’un bir haftada hazırladığı rapor Öcalan’a gönderilmiş ve gelen cevapta görevi düşürülerek Hollanda sorumlusunun altında görev alması söylenmiştir. 

 4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,

***