ULUSLARARASI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ULUSLARARASI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Aralık 2017 Cuma

ULUSLARARASI TARİH EĞİTİMİ SEMPOZYUMU 2016, 8. Sınıf T.C. İnkılap Tarihi Ve Atatürkçülük Dersi

ULUSLARARASI TARİH EĞİTİMİ SEMPOZYUMU 2016, 
8. Sınıf T.C. İnkılap Tarihi Ve Atatürkçülük Dersi Öğretimde Kutu Oyunlarının Kullanımına Yönelik Örnek Bir Çalışma 



Bilal BAYRAM 
MEB Uzman Öğretmen, 
bilal_brm@hotmail.com 

Özgür ARSLAN 
MEB Uzman Öğretmen, 
oarslan09@gmail.com 

Özet 

Değişim ve sürekliliğin hızla yaşandığı dünyamızda ülkelerin bireylerin yetiştirilmesinden ve buna bağlı olarak eğitim sistemlerinden beklentileri her geçen gün artmaktadır. Ülkemiz de eğitim alanında dünyada yaşanan yenilikleri yakından takip etmekte olup 2000’li yılların başlarından itibaren başlayan program yenileme çalışmaları ders programlarında öğretmen ve öğrencilerin rollerini değiştirmiştir. Öğretmen merkezli öğretim yaklaşımı yerini öğrenenin öğrenme sürecinde, öğrenme eyleminin içinde olduğu bir yaklaşıma bırakmıştır. Günümüzde eğitim bilimcilerin öğretim yöntemleri konusunda üzerinde durdukları problemlerden biri “öğrenciyi derste nasıl aktif kılabiliriz?” sorusudur. Eğitim bilimciler bu soruyu cevaplamak için birçok yöntem ve teknik  geliştirmiş tir. Öğrencinin öğrenmeler karşısında aktif olduğu sınıf ortamı düşüncesi, geliştirilen yöntem ve tekniklerin temelini oluşturmuştur. Bu çalışmanın amacı, ortaokul 8. Sınıf T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersi öğretiminde öğrenciyi aktif kılabilecek bir ders materyali olarak kutu oyunlarının nasıl kullanılacağını göstermektir. Nitel araştırma yöntemlerinden doküman incelemenin 
kullanıldığı çalışmada, 8. Sınıf T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersinde kutu oyunlarının nasıl kullanılacağı ve yararları belirtilerek bu oyunlarının kullanımına ilişkin örnek bir uygulama yapılmıştır. 

Anahtar Kelimeler: Eğitici Kutu Oyunları, Tarih Öğretimi, Aktif Öğrenme. 

Kuramsal Çerçeve 

Bilginin her geçen gün önem kazandığı günümüzde bilgi üreten ve bu bilgiyi uygulayan toplumlar uluslararası alanda ön planda yer almaktadırlar. Bunu gerçekleştirmek için eğitim sistemleri her geçen gün yenilenmekte ve daha donanımlı daha üretken bireylerin yetiştirilmesi için çalışmaktadır. Bu 
doğrultuda farklı öğretim programları oluşturulmuş olup bu programların en önemlilerinden biri, Türk Devriminin tarihi anlam ve önemini öğrencilere kazandırmayı hedefleyen T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersidir. 2000’li yılların başlarından itibaren öğretim programları değişiklikleri doğrultusunda T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersi programı yenilenmiştir. Bu yenilenme 
sürecinde, dersin öğretiminde kullanılan yöntem ve tekniklerle birlikte kullanılan materyaller de yer almaktadır. Derslerde öğrenmeyi kolaylaştıran faktörlerden biri olan materyal kullanımı dersi eğlenceli hale getirmekte ve sıkıcı bir sınıf ortamını ortadan kaldırmaktadır. Ancak tarih öğretiminde kullanılan materyallerin çeşidinin az olması ve bu araçların tekrar tekrar kullanılması öğrencilerin materyale olan ilgisini azaltmakta belli bir süre sonra da derse karşı duyarsızlaşmasına neden olmaktadır. Bu durum dersin öğretiminde kullanılacak materyallerin içeriğinin, kullanılabilirliğinin ve çeşidinin arttırılması ihtiyacını doğurmuştur. Öğretmenin anlatımı ve ders kitabının hakimiyetinin devamı tarih derslerinin ezber dersi olarak görülmesinin temel sebebidir (Akbaba, 2014:217). Bu gibi ezber ve bilgi tüketme üzerine kurulu kolaycı yaklaşımlar ne yazık ki geçmişimizi çeşitli savaş ve tarihlerden oluşan kronolojik bir bilgi yığınına çevirmektedir. Soyut bir içeriğe sahip tarih konularının kalıplaşmış yöntem ve tekniklerle sunulması öğrencilerin dersi sıkıcı olarak algılamalarına neden 
olmakta ya da akademik başarısı düşük olan öğrencilerin derse ilgisi çekilememekte ve öğrenciler dersten soğumaktadır. Bu durum özellikle ortaokul öğrencilerinin bulundukları yaş ve dönem nedeniyle onların ilgisini derse çekemeyecek bir anlayışla sunulan tarih konularına bakış açısını olumsuz etkilemektedir. 

Amerika, Rusya, İngiltere, Almanya ve Japonya gibi birçok ülke çeşitli kutu oyunlarını tarihlerini anlatma ve halkın milli duygularını güçlendirme amaçlı kullanmaktadır. 
Bu oyunlar sayesinde kaybettikleri savaşları bile destansı bir şekilde kendi kahramanlıklarıyla işleyebilen bu ülkelerle ülkemizi karşılaştırdığımızda tarihimizi anlatma konusunda tarih ve savaş isimlerinin verilmesi ya da sadece yer-yön gösteren bir materyal olarak haritaların kullanılması dışında yeni yöntem, teknik ve materyallere ihtiyaç duyulduğu anlaşılmaktadır. Tarih öğretiminde sınıf ortamında öğrencinin ders sürecine katılmasını kolaylaştırıcı ve diğer öğrencilerle birlikte eğlenceli bir ders ortamı oluşturmada kutu oyunları alternatif bir ders materyali olarak kullanılabilir. 

Alan yazın incelendiğinde farklı öğretim programlarında Matematik, Fen ve Teknoloji, Sosyal Bilgiler ve Tarih derslerinde oyunlarla öğretimin etkisini inceleyen çalışmaların olduğu görülmektedir. 
Karabağ ve Aydoğan (2015) Oyun Yöntemiyle Tarih Öğretiminin Öğrenci Erişisine ve Kalıcılığa Etkisi çalışmalarında oyun yöntemi ile derslerin işlendiği deney grubunda başarının ve kalıcılığın kontrol grubuna göre daha yüksek olduğu sonucuna ulaşmışlardır. 

T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersinde kutu oyunlarının etkisini inceleyen bir çalışma olmaması çalışmanın özgünlüğünün ve ilgili alan yazına katkı sunması açısından önem taşımaktadır. 

Amaç 

Çalışmanın amacı 8. sınıf T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersinde aktif öğrenme yaklaşımına hizmet edebilecek bir eğitim materyali olarak harita üzerinde oynanan kutu oyununun sınıf ortamında nasıl kullanılacağına yönelik örnek bir uygulama sunmaktır. 

8. Sınıf T.C. İnkılap Tarihi Ve Atatürkçülük Dersinde Kutu Oyununun Kullanımına Yönelik Örnek Çalışma 

8. Sınıf T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersinin ilk iki ünitesini kapsayan oyun, Osmanlı Devleti’nin 1881 ile 1919 yılları arasındaki topraklarını gösteren bir harita üzerinde, oynanmaktadır. 

Yedi farklı renkten ve çeşitli basamaklardan oluşan bir güzergahta oynanan oyun, Selanik’ten başlamakta ve Samsun’da bitmektedir. Oyundaki temel amaç, öğrencilerin sorulara doğru cevap vererek ilerledikleri basamaklardaki görevleri yerine getirip Samsun’a ulaşması ve Kurtuluş Savaşı’nı başlatmalarıdır. 6 öğrenci arasında oynanabilen oyunda yıldızlarla ifade edilen üç zorluk derecesinden sorular bulunmaktadır. Öğrenci cevaplayabileceğini düşündüğü zorluk derecesinden soru seçerek cevaplar. Doğru cevap sonucunda kartın üzerinde yazılı olan renkteki basamağa gider. Sarı, Kırmızı ve Mor basamaklar işlevsel basamaklardır. Öğrenci “Sarı” basamağa gelirse ders kitaplarından derlenen şans metinlerinden birini çekerek sıra tekrardan kendine gelene kadar çalışır. 
Sıra tekrar gelince şans metni ile ilgili soruya cevap verir. Doğru ise üç basamak ilerler. Daha sonra kendi soru hakkını da kullanarak oyuna devam eder. Öğrenci “Kırmızı” basamağa gelirse sürpriz yumurta çekerek yumurtadan çıkan komutu yerine getirir. Öğrenci “Mor” basamağa gelirse “Hadi Anlat Bakalım” kartı çeker. Üç yıldız değerindeki kartta yazan kavramı diğer arkadaşlarına anlatarak 
onlara buldurmaya çalışır. Buldurursa kartı bulan kişiye verir kendisi de ödül olarak iki basamak ilerler. Öğrenciler biriktirdikleri her beş yıldıza iki basamak fazladan ilerleyebilirler. Samsun’a ilk ulaşan oyunu kazanır. 

Kutu Oyunun Öğretim Sürecinde Kullanımında Öğretmenin Dikkat Etmesi Gereken Hususlar Nelerdir? 

Çalışmada kullanılan oyunlarda öğretmenin temel görevi, oyun kurallarını öğretip oynanan oyunlara mümkün olduğunca müdahale etmeden süreci takip etmek olmalı. Oyunların kuralları, öğretimsel hedefler, öğrencilerin talepleri ve oyunun işleyişinin daha verimli hale gelmesi doğrultusunda sürekli  geliştirilmiş tir. Oyun kılavuzunda yer alan oynanış şekli herhangi bir tartışmaya yer vermeyecek şekilde en açık ve basit kurallardan oluşturulmuştur. Bu nedenle öğrencilerden gelen itiraz ve oyun hakkındaki sorular olabildiğince cevaplanmamalı ve öğrenci oyun kılavuzuna yönlendirilmelidir. 

Aksi takdirde öğrenci oyunun her anında öğretmene soru sorup oyunun gidişatını bozabilmekte ve oyun kurallarını içselleştirememektedir. Öğrencilerin oyunun eksik ya da kusurlu yanlarını bulmaları durumunda oyunun kuralları ve içeriği öğretmen tarafından yeniden yapılandırılmalıdır. Bu durum oyunun geliştirilmesi ve kurallarının netleşmesi süreci için öğretmene önemli dönütler sağlar. Aynı 
sınıf içerisinde altışar öğrenciden oluşan üçten fazla grubun oyun oynaması yoğun gürültüye sebep olabildiğinden mevcudun fazla olduğu sınıflarda okul bahçesi veya geniş mekanlar kullanılmalıdır. 
Öğrenci grupları seçilirken herhangi bir seviye ayrıştırmasından ziyade kura yöntemi tercih edilmeli böylelikle oyunun heyecanı artırılırken farklı seviyedeki öğrenciler bir araya getirilebilir. Sadece en çok soruyu bilen ya da en başarılı öğrencilerin kazanabildiği bir oyun tüm öğrencilerin dikkatini çekmeyecektir. Bu nedenle şans faktörünü etkin kılıp zaman zaman bazı sürprizlerin yaşanabilmesi 
oyuna duyulan ilgiyi canlı tutacaktır. Oyunlarda üç zorluk derecesinden her seviyede öğrencinin cevap verebileceği çeşitli aralıklardan soru seçilebilmesi, farklı seviyelerdeki öğrencilerin aynı oyunu rahatlıkla oynayabilmesini sağlamaktadır. Sorular hazırlanırken tüm öğrencilerin seviyelerine hitap 
edebilecek nitelikle basit, orta zorlukta, zor gibi çeşitli aşamalarda sorular hazırlanmalıdır. Basit sorular başarı seviyesi düşük olan öğrencilerin de doğru cevap verebileceği nitelikte hazırlanırsa bütün öğrenciler başarı duygusunu tadabilir. Oyunların hazırlanmasının her aşamasında öğrencilerin 
aktif olması oyuna duyulan ilgiliyi ve oyunu sahiplenme duygusunu artırmaktadır. Oyunlar hazırlanırken öğrencilerin haritayı çizmesi- boyaması, sorular hazırlaması, güzergah oklarını ve yer isimlerini yapıştırması, oyuna isim bulması gibi birçok etkinliğin içinde olması, öğrencide bir çok becerinin ve öğrenme yaşantısının oluşmasına katkıda bulunabilmektedir. 

Kutu Oyunlarının Faydaları 

Kutu oyunlarının eğitim, eğlence, iletişim ve sosyalleşme gibi birçok alanda faydası bulunmaktadır. Bu faydalardan bazılarını şu şekilde sıralayabiliriz: 

1-Grup oyunları kategorisine giren kutu oyunları öğrencilerin kendi aralarında diyalog kurmalarını, birbirlerini dinlemelerini, ortak hareket etmelerini, medeni cesaretlerini ve özgüvenlerini arttırmalarını sağlar. 

2-Kutu oyunları öğrencilerin zeka ve bilgi seviyelerini arttırmaya yardımcı olur. Oyundaki hamleler, izlenecek stratejiler, planlanan ortaklıklar oyuncunun kazanmak için zekasını kullanmasını gerektirir. 

3-Teknolojinin hızla gelişerek hayatın her alanına nüfuz ettiği günümüzde, insanları televizyon ve bilgisayardan uzak tutmanın en iyi yollarından biri, insanın doğasında olan sosyal ilişkileri mümkün kılan oyunlar oynamasıdır. Bilgisayar başında saatlerini harcayan çocuklar, hatta yetişkinler, bu sanal dünyanın etkisi altında da kalabiliyor. Oysa ki masa oyunları ortalama 1-2 saat kaliteli eğlence sunarken, izlemekten ziyade oyuncuyu da oyuna fiziksel olarak dahil eder. 

4- Kutu oyunlarının tarih öğretiminde kullanılmasıyla yukarıda belirtilen yararlılıklar, tarih konularının daha etkili ve verimli bir şekilde sunulmasını sağlayabilir. Tarih derslerinde kazandırılmak istenen “Harita Okuma, 
Zaman ve Kronolojiyi Algılama, İletişim, Karar Verme, Sosyal Katılım, Mekansal Biliş” gibi birçok beceri çeşitli haritalar üzerinde oynanan eğitsel oyunlarla gerçekleştirilebilir. Oyunlaştırılarak sunulabilen konular öğrencilerin ilgisini üst seviyede tutarken, öğrenmelerin daha kalıcı olmasını sağlayabilir. 

5- Öğrencilerin kendi öğrenmelerinden sorumlu olduğu, birbirleriyle etkileşime girdikleri, öğretmenin yol gösterici olduğu yaklaşımların önem kazandığı günümüz eğitim anlayışında eğitim ortamının düzenlenmesi ve fiziki çevrenin bu hedefler doğrultusunda düzenlenmesi gerekmektedir. Kutu oyunları öğrencinin daha aktif olabileceği bu ortamı çok az maliyetle ve eğlenceli bir şekilde sağlayabilmektedir. Ayrıca dersin hedefleri doğrultusunda hazırlanan iyi kurgulanmış oyunlar, öğrenme etkinliğini bir oyuna dönüştürerek öğretmenin 
müdahalesine gerek kalmadan öğrencilerin belirli kurallar çerçevesinde eğlenerek öğrenebildikleri bir ortam meydana getirebilmektedir. 

6- Çalışmada kullanılan kutu oyunu, içerdiği soru-cevap, okuduğunu anlama, kavram bulma ve anlatma, işbirliği, strateji geliştirme, harita okuma gibi birçok etkinlik nedeniyle aktif öğrenme modelinde kullanılabilecek tekniklerden biri olarak kullanılabilir. Ayrıca kutu oyunlarının sağladığı ekonomik ve kolay ulaşılabilir eğitim ortamı farklı, birçok tekniğin oyun içerisinde organize edilerek kullanılmasına olanak sağlayabilmektedir. 

7- Muhafaza ve kurulum kolaylığı oyunun sınıf ortamına bağlı kalmadan okul bahçesi gibi bir çok dış mekanda oynanmasını kolaylaştırmaktadır. 

8- Kutu oyunlarında herkesin uyması gereken kuralları bulunmaktadır. 
Bu kurallar oluştururken öğretimsel hedefler dikkate alındığı takdirde öğrenciler belirli kazanımlar doğrultusunda istendik davranış değişikliklerine yönlendirile  bilirler. Öğrencilerin kendilerini en iyi ifade edebilecekleri ve “oyun” olarak adlandırdıkları bir eğitim ortamında akademik kaygı taşımadan, rekabet, işbirliği, strateji geliştirme ve en önemlisi “öğrenme” gibi birçok kavramı hayata geçirebilmektedirler. Ayrıca çalışmada kullanılan oyun zeminlerinin kronolojik 
güzergahlı haritalardan oluşması öğrencilerin harita okuma, mekânsal biliş ve kronolojiyi algılama becerilerini geliştirebilmektedir. 

9- Ders kitapları, harita, tarih şeridi, soru ve kavram kartları gibi tarih öğretiminin yaygın kullanılan ders materyallerinin farklı bir bakış açısıyla oyunlaştırması, bu araçların sık kullanılması sonucunda oluşan 
materyallere karşı duyarsızlaşmanın azaltılmasında imkan sunmaktadır. Öğrencinin oyun süresinde konuyla ilişkili harita üzerinde zaman geçirmesi ve soruları bilip görevleri yerine getirdikçe kronolojik bir güzergahta ilerlemesi, tarihin tanımında yer alan “yer ve zaman” kavramlarının daha iyi anlaşılmasını sağlayabilir. 

Sonuç Ve Tartışma 

Ortaokul 8. Sınıf T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersi öğretiminde oluşturulan örnek bir kutu oyunun nasıl kullanılacağını, oyun sürecini, kutu oyunun yararlarını ve kutu oyununun oynanmasında dikkat edilmesi gereken hususların ortaya konmaya çalışıldığı bu çalışmada dersin öğretim sürecinde kutu oyunlarının alternatif ve etkili bir ders materyali olduğu ifade edilebilir. 

Kutu oyunlarının kullanımı ile öğrenci tarihsel becerilerini geliştirmektedir. Tarihsel olay ve olguları oyun içerisinde kullanarak hem eğlenmekte hem de öğrenmektedir. Tarihi olaylar arasında neden-sonuç ilişkisi kurarak tarihsel süreçleri kavramaktadırlar. Karşılıklı etkileşim içerisinde olmaları ve 
oyun sürecinde dersin zamanının sıkılmadan geçmesi öğrencilere dersi sevdirmektedir. 

Kutu oyunları “aktif öğrenme” başta olmak üzere öğrenci merkezli birçok yaklaşımın öğretimsel hedeflerine hizmet edebilecek imkanlar sunmaktadır. Açıkgöz (2014:17), aktif öğrenmeyi, “öğrenenin öğrenme sürecinin 
sorumluluğunu taşıdığı, öğrenene öğrenme sürecinin çeşitli yönleri ile ilgili karar alma ve öz düzenleme yapma fırsatlarının verildiği ve karmaşık öğretimsel işlerle öğrenenin öğrenme sırasında zihinsel yeteneklerini kullanmaya zorladığı bir önerme süreci” olarak tanımlamıştır. Çalışmada kullanılan kutu oyununun aktif 
öğrenmenin yaklaşımının inkılap tarihi öğretiminde gerçekleşmesinde katkısı olduğu ifade edilebilir. 

Öneriler 

Ortaokul 8.sınıf T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersinde yer alan kazanımların öğretiminde etkili bir materyal olarak kutu oyunları kullanılabilir. 

Oyun çocuklar için vazgeçilmez eğlence ve zamanın nasıl geçtiğinin farkına varmadıkları süreçlerden biri olarak değerlendirildiğinde oyunun öğretim sürecinde kullanılması 8.sınıf T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersinin kazanımlarına ulaşmada kullanılabilir. 

Kutu oyunlarının inkılap tarihi öğretiminde kullanımı ile ilgili öğretmen ve öğrenci görüşlerini yansıtan nitel ve nicel çalışmalar yapılabilir. 

Öğrenci çalışma kitabına çeşitli kutu oyunları eklenerek ünitelerin değerlendirme sürecinde oyunlardan yararlanılabilir. 

Öğretmenlere hizmetiçi faaliyetler ile oyun oluşturma atölyeleri sağlanarak farklı türde kutu oyunlarını geliştirmelerine yardımcı olunmalıdır. 

Üniversitelerde öğrencilere özel öğretim yöntemleri ve öğretim teknolojileri ve materyal tasarım derslerinde kutu oyunlarının nasıl kullanılması gerektiği ve kendilerine özgü kutu oyunları oluşturmaları sağlanmalıdır. 

Kaynakça 

Açıkgöz, K.Ü. (2014). Aktif Öğrenme. İzmir. Biliş Yayıncılık.Akbaba, B. (2014). Tarih Derslerinde Görsel Kaynaklardan Yararlanma. M. Safran (Ed.). Tarih Nasıl Öğretilir? (217-230). (2. Baskı). İstanbul: Yeni İnsan Yayınevi. 

Çalışkan, F. (2005). İlköğretim 4. Sınıf Sosyal Bilgiler Dersinde Aktif Öğrenme Yöntemlerinden Çözümlemeli Öykü Yönteminin Öğrencilerin Akademik Başarısına Etkisi. Yüksek Lisans Tezi. Mustafa Kemal Üniversitesi. Hatay. 

Karabağ, G., Aydoğan, O.(2005). Oyun Yöntemiyle Tarih Öğretiminin Öğrenci Erişisine ve Kalıcılığa Etkisi. Turkish History Education Journal , 4 (1) 67-88. 

Karasar, N. (2012). Bilimsel Araştırma Yöntemi. Ankara: Nobel Yayıncılık. 


 ***

ULUSLARARASI TARİH EĞİTİMİ SEMPOZYUMU 2016, Sözlü Tarih Ve Tarih Öğretiminde Kullanımı


ULUSLARARASI TARİH EĞİTİMİ SEMPOZYUMU 2016, Sözlü Tarih Ve Tarih Öğretiminde Kullanımı



Sözlü Tarih Yöntemi’nin Uygulanması Ve Yöntemin Tarihçilik, Tarih Eğitim Öğretimi Açısından Önemi 


Dr. Ayşenur BİLGE ZAFER 
Uludağ Üniversitesi, 
aysenurbilge@hotmail.com 

Özet 

Sözlü tarih, tarihin değişen toplumlardan ve kültürlerden insanları dinleyerek ve onların hatıralarını, deneyimlerini kaydederek yorumlanmasıdır. Bu makalede sözlü tarih yönteminin kısaca tanıtımı, geçmişi, önemi üzerinde durulmuş, sözlü tarih uygulamalarında dikkat edilecek hususlar ve uygulama sırasında elde edilen deneyimler aktarılmıştır. Ayrıca tarihçilik, tarih eğitim ve öğretimi 
açısından sözlü tarihin değeri tartışılarak, yöntemin öğrencilere katacağı değerler açıklanmaya çalışılmıştır. Bu sayede sözlü tarih yöntemine daha fazla başvurulmasını sağlamak ve yöntemi kullanacaklara yol göstermek amaçlanmaktadır. Çalışmada konuya ilişkin yerli ve yabancı literatürden ve özellikle yöntemin uygulanması kısmında araştırmacının sözlü tarih görüşmelerimde elde ettiği deneyimler aktarılmıştır. 

Anahtar kelimeler: sözlü tarih, uygulama, tarih, eğitim-öğretim. 

Giriş 

Hem anne hem de baba tarafından göçmen olan bir aileden geldiğim için 19. Yüzyıl sonu ve 20. Yüzyıl başı Balkan ve Kafkas göçleri ve göçmenler konusu her zaman ilgimi çekmiştir. Dolayısı ile doktora tez konumu da bu doğrultuda belirlemiştim. “1878-1914 yıllarında Balkanlar ve Kafkasya’dan Gelen 
Göçmen Kadınların Kültürleşme Süreci (Bursa Vilayeti İnegöl Kazası Örneği)” başlıklı doktora tez çalışmalarım kapsamında, İnegöl’de yaşayan, Balkan ve Kafkas göçmeni olan 34 kişi ile yüz yüze mülakat gerçekleştirmiş oldum. Çalışmalarım sırasında sıradan insanlardan toplanan sözlü kanıtların 
tarihi bir bütün olarak anlamada oldukça önemli olduğunu gördüm. Sözlü tarih çalışmam kapsamında bilgi topladığım, görüşme yaptığım insanların pek çoğu şuan hayatta değiller ancak ben yaptığım çalışma ile onların hatıralarını geleceğe taşımış oldum. Elbette ki çalışmalarım sırasında çeşitli olumsuzluklarla karşılaştığım, endişelendiğim, hatalar yaptığım zamanlar da oldu. Ancak yine 
de iyi ki böyle bir çalışmayı gerçekleştirmişim diyorum. 

“Sözlü Tarih” Nedir? 

John Tosh (2008) sözlü tarihi; “sözlü hayat hikâyeleri yani bir tarihçinin görüşme yaptığı kişilerin ilk elden anıları” olarak tanımlamaktadır. (s.202). Thompson (1978) ise sözlü tarihi; “insanların söylediklerini dinlemekten ve belleklerini kullanmaktan kaynaklanan bir tarih biçimi” olarak ifade etmiştir. (s.18). Diğer bir deyişle, sözlü tarih; tarihin değişen toplumlardan ve kültürlerden insanları 
dinleyerek ve onların hatıralarını, deneyimlerini kaydederek yorumlanmasıdır. (Thompson, 2006, s.23). Özellikle yakın tarihin inceleneceği çalışmalarda uygulanmakta olan bu disiplinler arası yöntem tarihçiler, sosyologlar, antropologlar ve diğer pek çok alanda çalışanlar için de oldukça önemlidir. 

Diğer pek çok kaynaktan elde edilemeyecek veriler ve bakış açıları sıradan bireylerle yapılan görüşmeler yoluyla elde edilebilmektedir. Başka bir deyişle, sözlü tarih resmi kayıtların bize anlatamadığı ve kapsamadığı insani bakışı yakalamamızı sağlamaktadır. (Thompson, 2006, s.23; Danacıoğlu, 2009, s. 138; Oğuzoğlu, 2001, s.405-420). Kimi zaman sözlü tarih “alternatif tarih” olarak 
da tanımlanmasına rağmen aslında sözlü tarih alternatif değil, tarihin yeni bir biçimi ve ona zenginlik getiren yeni bir yöntemdir. 

Her türden insani ilişkilerin, ev-içi hayatların, anne-çocuk ilişkilerinin, küçük yerleşim yerlerindeki değişimlerin, gündelik yaşamın tarihi türündeki anıların derlenmesiyle, yazılı tarihin saptayamayacağı bilgilere ulaşılmasını sağlamakta dır. (Danacıoğlu, 2009, s.138). 
Diğer bir deyişle daha demokratik, katılımlı ve sivil bir tarihin ortaya çıkmasına yardımcı olmaktadır. Sözlü tarih yöntemi ülkemizde göç tarihi araştırmaları için de vazgeçilmezdir. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nde resmi kaynaklar, göç konusunda resmi belgeler, demografik ve diplomatik kayıt bilgilerinin dışında, 
göçün ekonomik ve sosyal etkileri ile ilgili bilgi barındırmamaktadır. (Erdilek, 2006, s.79). Türkiye tarihinde sadece sayısal verilerle temsil edilen göç, mübadele, iltica gibi konular sözlü tarih görüşmeleri ile insanlı bir zemine taşınabilmektedir. (Danacıoğlu, 2009, s.141). Sözlü tarihin, sesleri gizli kalmış kişilerin tecrübelerine erişmemizde önemi büyüktür. Gizli kalmış bu sesler; kadınların, işçilerin, fakirlerin, özürlülerin, evsizlerin, göçmenlerin diğer azınlık gruplarının ya da marjinal grupların sesleri olabilmektedir. (Thompson, 2006, s.28). 

Sözlü malzeme toplayanlar ile bu malzemeyi onlara sağlayanlar, başka herhangi bir tarih araştırmasında söz konusu olmayan kişisel ve dinamik bir süreç yaşamaktadırlar. (Caunce, 2011, s.5). 

Sözlü tarihçi olmak isteyen herkes, sözlü malzeme sağlayacak insanlarla dürüst ilişkiler geliştirdiği sürece ve işi yaparken öğrenmeye açık olduğu sürece yeni deneyimlerde bulunabilir ve oldukça yararlı çalışmalar yapabilir. 

Tarihsel Geçmişi 

İnsanların bireysel anıları ile birlikte kuşaktan kuşağa aktarılan sözlü gelenek uzun yüzyıllar boyunca tarihçilerin yararlandığı temel malzemeydi. İlk tarihçiler olarak bilinen Herodotos ve Thukydides’in yazdıklarının önemli bir kısmı da sözlü kaynaklara dayanmaktadır. Tarih ile sözün ilişkisi, 19. yüzyıl ortalarına kadar sürmüş, 19. yüzyılın ikinci yarısında, tarihin kendisini bir bilim dalı olarak tanımlama uğraşısına girmesi ile sona ermiştir. Tarih, nesnelliği ve belgeye dayanmayı bilimselliğin temel kıstası yaparak, tarihin söz ile bağlantısını koparmıştır. (Danacıoğlu, 2009, s.135-136). Tarihçiler bütün enerjilerini yazılı belgeleri incelemeye harcamış, kütüphane ve arşiv çalışmalarına yönelmişlerdir. 
(Tosh, 2008, s.202-203). Tarih, kişisel bellek ve değerlendirmeleri dışarıda bırakırken, sosyoloji, antropoloji, etnoloji gibi yeni bilim dalları bunlara sahip çıkmıştır. 

20. yüzyılın ilk yarısından itibaren söz ve anlatı yeniden tarihin alanına girmiştir. Özellikle II. Dünya Savaşı sonrasında sosyal tarih ve sosyoloji araştırmalarındaki büyük artış yaşanmıştır. Amerika’da, II. Dünya Savaşı’nda cephede savaşan askerlerin anılarının kaydedilmesinden oluşan mülakatlara, 1942 yılında araştırmacı Joseph Gould “sözlü tarih” adını vermiştir. Gould sözlü tarihle, tarihi aşağılara indireceğini, halkın işleri, aşkları, üzüntüleri, yaşam deneyimlerinin ele alınacağını ifade etmiştir. 

1960’ların sonlarından itibaren marjinal grupların, azınlıkların, göçmenlerin, zencilerin, kadınların, tarih yazılırken dışarıda bırakılan tüm kesimlerin tarihe dahil edilmesine ve yerel tarihin araştırılmasına yönelik talepler sözlü tarihi yeniden tarih yazımının gündemine getirmiştir. 

(Danacıoğlu, 2009, s.135-138). Çünkü bu konulara ilişkin belge bulmak bir hayli zordu ve özellikle yakın geçmişe yönelik araştırmalar için sözlü tarih bir hayli önemliydi. 

Öztürkmen’e (2011) göre; “sözlü tarihin tekrar gündeme gelmesinde sosyal tarih alanında çalışan araştırmacıların yazılı kaynakların aydınlatamadığı alanlara nüfuz etme çabalarının önemli bir katkısı olmuştur. 
İngiltere’de işçi tarihi, Latin Amerika’da darbe tarihi, pek çok başka ülkede ise göç tarihi ve kadın tarihi araştırmaları sonucunda sözlü tarihçilik sosyal tarihçiliğin ötesinde kurumsallaşarak kendi teorik çerçevesi itibariyle yeni bir araştırma alanı olarak ortaya çıkmıştır. Türkiye’deki ilk sözlü tarih çalışmaları ise ilk olarak kadın tarihi alanında başlamış ve daha sonraları da yerel tarih, kurum 
tarihi ve göç hafızası alanlarında devam etmiştir”. (s.53-54). Doğrudan insan
kaynağına inerek resmi kayıtlara yansımayan, göçü yaşamış kişilerin tanıklıkları ile konuyu incelemeyi mümkün kılan, göçün insani boyutunu belgelemek açısından büyük önem taşıyan ‘sözlü tarih’ yöntemi, Türkiye’de Göç Tarihi araştırmalarında da vazgeçilmez bir araç olarak yerini almıştır. (Erdilek, 2006, s.79). Ülkemizde özellikle Tarih Vakfı’nın gerçekleştirdiği çalışmalar sözlü tarih araştırmalarının öncüsü durumundadır. 

Eleştiriler Ve Eleştirilere Cevaplar 

Sözlü tarih yönteminin kullanılmaya başlanmasıyla birlikte tartışmalar da başlamıştır. Ancak günümüzde sözlü tarihe yönelik kaygılar büyük oranda ortadan kalkmıştır. Yine de burada sözlü tarihe yönelik eleştirilere ve bu eleştirilere cevaplara yer verilmiştir. 

Sözlü tarih, tarihin klasik kaynaklarını kullanan pek çok araştırmacı tarafından uzun süre şüpheyle karşılanmış ve eleştirilmiştir. Özellikle söz ve anlatı üzerinden yürütülen bir yöntem takip ettiğinden, sözlü tarihin arşiv ve maddi kültür kaynaklarının analizine dayalı genel tarihçilik içerisinde şüphe ile 
yaklaşılan bir çalışma alanı olarak karşımıza çıktığı söylenebilir. (Öztürkmen, 2011, s.54). 

Sözlü tarihe yönelik eleştirilerden ilki; öznelliğine ilişkindir. Thukydides’in şu ifadesi sözlü tarihle ilgili bugün bile dile getirilen şüpheciliğin bir örneğidir: “Aynı olaya farklı noktalardan bakan görgü tanıkları belleklerinden çekip çıkardıkları anılarıyla aynı olayı farklı biçimlerde anlatıyorlar.” (Danacıoğlu, 2009, s.135-136). Dolayısıyla bu noktada sözlü tarihin öznel olduğu, kişisel yorumlamalara dayalı olduğu ve gerçeği tam olarak yansıtmadığı gerekçesiyle eleştirildiğini 
söyleyebiliriz. Ancak diğer tarihsel belgeler de aslında gerçeği tam olarak yansıtmıyor olabilirler. 

Örneğin biyografiler, mektuplar, günlükler de tarihin meşru kaynakları arasında sayılmalarına rağmen gerçeği tam olarak yansıtmıyor olabilirler. (Danacıoğlu, 2009, s.135-139). Öztürkmen’e (2011) göre; Osmanlı tarihi araştırmalarında arşiv kaynağı olarak sıkça başvurulan kadı sicillerinin önemli bir kısmı, esasında, sözlü kaynakların verdikleri ifadelerin yazıya geçirilmiş halleridir. (s.54). 

Sözlü tarihin eleştirildiği bir diğer nokta; belgelerin hep aynı kalmasına rağmen, anıların değişebilir olduğu yönündedir. Olayın üzerinden geçen zaman (Uygun, 2011, s.101), bu süreçte yaşanan çeşitli deneyimler ve görüşme sırasında araştırmacı ile girilen ilişki anıların bellekten çıkarılıp aktarılması sürecini etkileyebilmektedir. Oysa, Danacıoğlu’na göre; insan belleği zaman içerisinde temellerinden değil de tepesinden aşınmaktadır. Bu sayede yaşlı insanlar dün yaşadıklarını unutabilirken, çocukluk ve gençlik anılarını oldukça net biçimde hatırlayabilmektedirler. (Danacıoğlu, 2009, s.140). 

Tüm bunlara rağmen, her yöntemde olduğu gibi sözlü tarihin de bazı sınırlılıkları, eksik ve yanlı tarafları olması doğaldır. Sözlü tanıklıkların geçmiş deneyimleri saf haliyle aktardığını düşünmek yanlış olacaktır. Elbette insan belleğinde bazı konularda yanılsamalar, unutmalar, yanlış hatırlanan tarihler, abartmalar, taraf tutmalar ya da önyargılar olabilir. Ancak bütün bunlar sözlü tarihin 
değerini azaltmaz. Çünkü bu eleştiriler yazılı kaynaklar için de geçerli olabilmektedir. (Avcı Akçalı ve Aslan, 2012, s.680). 

Dolayısıyla sözlü tarih kaynakları da tarihin diğer meşru sayılan kaynakları gibi 
karşılaştırma yapılarak, diğer kaynaklarla desteklenerek rahatlıkla kullanılabilir ler. Ayrıca, birçok durumda sözlü ve yazılı kanıt birbirini yararlı bir biçimde tamamlamaktadır. (Thompson, 2006, s.33). 

Dolayısıyla burada önemli olan sözlü tarihçinin bu durumu göz önünde tutması, ona göre değerlendirme yapması ve tuzağa düşmemek için uyanık durması gerekmektedir. Birer hammadde olan sözlü kaynakların eleştirel bir değerlendirmeden geçirilerek, ulaşılabilen diğer kaynaklarla birlikte kullanılması gerekmektedir. Tarihçiler, ortaya koydukları eserlerinin giriş kısımlarında sözlü 
kaynak kullanmalarını meşrulaştıran bölümler kullanma ihtiyacı hissetmediklerin de, sözlü tarihin geleceği güvence altına alınmış olacak ve tarih yazıldığı sürece bunun bir bölümünü sözlü tarih oluşturacaktır. (Caunce, 2011, s.223). 

Uygulama Sırasında Dikkat Edilecek Hususlar 

Her sözlü ya da görüntülü kayıt sözlü tarih görüşmesi olarak kabul edilememek tedir. Bir görüşmenin sözlü tarih sayılabilmesi için belirli bir plan ve program dâhilinde gerçekleşmiş olması gerekmektedir. 

 Sözlü tarih yöntemiyle görüşme yapmak üzere yola çıkan araştırmacı derlediği bilgileri, üzerinde çalıştığı araştırmaya kaynak olarak toplamaktadır. Bir sözlü tarih araştırmasının ilk aşaması ön hazırlık sürecidir. Bu süreçte görüşülecek kişiler ve görüşmede sorulacak sorular ya da konular belirlenmektedir. Mekân açısından sınırlı, yerel bir çalışmada, araştırmaya katılma konusunda istekli 
ve katılabilecek olan bütün yaşlılarla konuşulabilir. İlk görüşmeler daha çok deneme şeklinde geçmektedir, bu süreçte soru ya da konu listesinin ya da görüşülecek kişilerin gözden geçirilmesi ve gerekirse güncellenmesi gerekebilir. Araştırılmak istenen konu ile ilgili, diğer kaynaklardan bilgi sahibi olmak ve görüşülecek kişilerle ilgili de ön bilgileri toplamak yerinde olacaktır. 

Sözlü tarih çalışmasının ikinci aşaması olan görüşme süreci esnasında dikkat edilmesi gereken en önemli husus; görüşmenin randevulu bir şekilde, uygun bir mekânda gerçekleşmesidir. Görüşmelerin teke tek yapılması ve kişi ile doğru bir iletişimin kurulması, göz temasından yararlanılması önemlidir. 
Görüşmenin bir anket değil de sohbet tarzında geçmesi, görüşülen kişinin sözünün kesilmemesi de diğer önemli noktalardır. İyi bir görüşme sizin sesinizin en az duyulduğu görüşmedir. (Danacıoğlu, 2009, s.144). 

Yine evet-hayırla sonlanabilecek olmayan, açık uçlu sorular tercih edilmelidir. Görüşülen kişiden toplanan görsel malzeme (fotoğraflar, eşyalar) da araştırmaya katkı sağlayabilecektir. Görüşülen kişiden görüşme kaydının diğer insanlarla paylaşılabilirliğine ve araştırmada kullanılabileceğine ilişkin yazılı izin alınması da bu aşamada dikkat edilmesi gereken bir diğer husustur. Görüşme sırasında kişilerin genel hayat öyküleri hakkında bilgi sahibi olunması ve beden 
dili, mimikler gibi ayrıntılara dikkat edilmesi de değerlendirme aşamasında araştırmacı açısından faydalı olacaktır. 

Araştırmanın sonraki aşaması ise kayıtların deşifre edilmesi ve arşivlenmesidir. Bu aşama sözlü tarih görüşmesinin en zorlu ve zaman alan aşamalarından birisidir. Görüşme kayıtlarının olduğu gibi deşifre edilmesi ve belli bir düzene göre arşivlenmesi gerekmektedir. 

Araştırmanın son aşaması olan değerlendirme aşamasında ise görüşmeler sonucunda elde edilen bilgi ve verilerin birbirleriyle karşılaştırılarak sınanması ve diğer kaynak malzemelerden yararlanılması esastır. Bu aşamada, derlenen metnin yorumlanmasında karşımıza çıkan tuzaklardan biri; derlenen metnin içinde hapsolma tehlikesi ve yazarın kendi sözünüüretememe sıkıntısının 
ortaya çıkmasıdır. (Öztürkmen, 2011, s.60). Bu duruma karşı araştırmacı dikkatli olmalıdır. 

Kendi Deneyimlerim 

Sözlü tarih yöntemini uygulamaya 2009 yılı itibariyle, Uludağ Üniversitesi’nde, doktora tez çalışmalarım kapsamında yaşlı göçmenlerin anılarını kayıt altına alarak başladım. Doktora tezimde (Bilge Zafer, 2015) ele alınan tarih aralığı 1878-1914 yıllarıdır. Elbette bu dönemi yaşamış birinci kuşak göçmenlerle sözlü tarih yapma olanağına sahip olunamamıştır. Dolayısıyla İnegöl yöresinde yaşayan, incelenen süreç ve coğrafi bölge kapsamına giren göçmenlerle görüşmeler yapılarak geçmişe onların aracılığı ile ulaşmak durumunda kalınmış tır. Diğer bir deyişle henüz üzerinden üç kuşak geçmiş bir göç olayına ve daha sonra yaşanan kültürleşme sürecine ikinci ve üçüncü kuşak bireylerin katkılarıyla açıklık getirilmiştir. 

Yürütülen sözlü tarih araştırmasında 34 katılımcı bulunmaktadır. Araştırma konusu İnegöl’e göç eden Balkan ve Kafkas göçmeni kadınlar olmasına rağmen sözlü tarih görüşmesi yapılan katılımcılar arasında erkekler ve yerliler de bulunmaktadır. Bunun sebebi erkek ve göçmen olmayan katılımcılardan da göçmen kadınların kültürleşme sürecine ilişkin bilgi edinilebileceği inancıdır. 
Görüşülecek kişilerin seçiminde erkek-kadın dengesinin yanı sıra göçmen grupları bakımından da dengenin sağlanmaya çalışılmasına ve bu sayede tüm grupların temsil edilmesine dikkat edilmiştir. 

Çalışma kapsamında İnegöl merkezi ve köylerindeki Balkan ve Kafkas göçmenleri ile yapılan sözlü tarih görüşmeleri yani yüz yüze mülakatlar oldukça önemlidir. Yüz yüze mülakatta mülakatı yapan ile soruları yanıtlayan kişi arasında sosyal bir iletişim vardır. Yüksek bir yanıtlanma oranına sahiptir. 
Ancak yüz yüze mülakat masraflı ve zaman alıcı bir yöntemdir. Danışılan kişilerin mülakatçıdan çekinmesi ve soruları cevaplarken dürüst davranmama ihtimali ise bir diğer negatif özelliği olabilmektedir. (Sevinç, 2009, s.248). Kurulan iletişim yarı yapılandırılmış görüşmeler şeklinde tarafımdan gerçekleştirilmiştir. Diğer bir deyişle, katılımcılara sorulan soruların bir kısmı önceden hazırlanmış olup bir kısmı da görüşme esnasında, görüşmenin gidişatına göre ortaya çıkmıştır. 

Kişilere genelde açık uçlu sorular (yanıt seçenekleri olmayan ve bilinmeyenleri keşfe yönelik olan sorular) (Sevinç, 2009, s.248) yöneltilmiş ve sorulara verilen cevaplar doğrultusunda derinlemesine bilgiye ulaşılabilecek yeni sorular yöneltilmiştir. Katılımcıların kendilerini rahat ve güvende hissetmelerine önem verilmiş ve görüşme esnasında katılımcılara çok fazla müdahale edilmemeye 
çalışılmıştır. Yalnızca konu dışına çıkıldığında nazik bir biçimde müdahale edilmiştir. Eksik cevaplar varsa, bunların tamamlanması ya görüşme bitiminde ya da ikinci bir görüşme sırasında gerçekleştirilmiştir. Çünkü Soru-cevapla kesilen bir görüşme, bilginin alınmasına olumsuz etkide bulunabilmektedir. (Çakır, 2006, s.61). 

Görüşmelerin hepsine öncesinde randevu alınarak gidilmiştir ve görüşmeler görüşülen kişinin evinde (kendilerini daha rahat hissetmeleri açısından önemli ayrıca yaş ortalaması nedeniyle zorunlu olarak) gerçekleşmiştir. Görüşme yapılacak kişilerin seçiminde, kişilerin konuya ilgi duyması ve bildiklerini 
anlatmaya istekli olmasına önem verilmiştir. Görüşme öncesinde görüşülecek kişi hakkında bilgi toplanmaya çalışılmış ve görüşme için ön hazırlık da yapılmıştır. Gerçekleştirilen görüşmelerin süreleri 30 dakika ile 100 dakika arasında değişmektedir. Görüşmeler ses kayıt cihazı ile kayıt altına 
alınarak, dijital ortama aktarılmıştır ve tamamı çözümlenmiştir. Bir dizi söyleşi yapılarak başlatılan araştırma süreci doyma noktasına ulaştığında diğer bir deyişle araştırılan konu itibarıyla yapılan söyleşilerde tekrar, örtüşme ve benzer söylemler ortaya çıktığında görüşmelere son verilmiştir. 

Yapılan görüşmelerde sorun çıkaran durumlar; görüşme yapılan kişilerin bir takım olayları yanlış hatırlayabilmesi, yaşanmamış olayları yaşanmış olarak hatırlayıp, o şekilde aktarması, çeşitli deneyimlerin abartılarak anlatılması ya da görüşmeciden çekinilerek bazı sorulara dürüst cevaplar verilmemiş olmasıdır. Bu durum görüşülen kişilerin verdiği çelişkili ifadelerden ya da tekrar yöneltilen aynı soruya verilen farklı cevaplardan anlaşılmıştır. Geçmişi aydınlatmak amacıyla 
gerçekleştirilen görüşmelerde görüşülen kişilerin yaş ortalamasının yüksek olması gerektiğinden ve mümkün olduğunca yaşlı kişiler tercih edildiğinden bu tip durumların ortaya çıkması gayet doğaldır. 
Çalışmada bu tür engellerin önüne geçebilmek ve hatalardan kaçınabilmek için mülakat sırasında aynı sorular farklı şekillerde tekrar yöneltilmiş, mümkün olduğu kadar fazla kişi ile mülakat gerçekleştirilmiş ve mülakat sonuçları hem birbirleri ile hem de diğer kaynaklardan elde edilen bilgiler ile karşılaştırılmıştır. Dolayısıyla sözlü tarih verileri dikkatli bir biçimde kullanılmıştır. Ayrıca 
bu görüşmeler sırasında göçmenlere ait, araştırmaya katkı sağlayabilecek fotoğraflar ve yaşam materyalleri de kayda geçirilmiştir. 

Araştırmanın kaynakları ve yöntemi bağlamında, sonuç olarak yapılan görüşmelerin analiz sonuçları ile tarihsel arka plan üzerine yapılan çalışmalardan elde edilen bilgiler, teori ile pratiği bir araya getirmiştir. Kısacası çalışmada hem tarihsel araştırma yöntemi hem de katılımcı araştırma yöntemi yani hem yazılı hem de sözlü kayıtlar bir arada kullanılmıştır denilebilir. 

Tarih Eğitim-Öğretiminde Sözlü Tarihin Yeri 

Uzun yıllar boyunca öğrenci merkezli bir yaklaşım olan sözlü tarih yönteminden tarih eğitim ve öğretiminde yeteri kadar yararlanılmamış, ayrıca bu alan tarihçilerin de gündemi dışında bırakılmıştır. 

Okullarda verilen tarih eğitimi uzun yıllar ders kitabı ve öğretmen odaklı olarak gerçekleştirilmiş, öğrencilerin kendilerine sunulan bilgileri yorumlamaksızın ezberlemeleri istenmiştir. Ancak değişen dünyada bilinçli ve düşünen bireylere duyulan ihtiyacın artmasıyla bu durum tartışılmaya başlanmış ve tarih derslerinde öğretmenlerin standart yaklaşımların dışına çıkmaları ve öğrencilere aktif roller vermeleri beklenmiştir. Bu doğrultuda ders programları ve öğretim yöntemleri sürekli gözden geçirilmekte ve değişmektedir. Öğrencilerin tarih derslerinde aktif biçimde rol alarak öğrenme sürecine dâhil olmalarını sağlayan en etkin yöntemlerden biri sözlü tarihtir. (Avcı Akçalı ve Aslan, 2012, s.670). 

Geçmişten beri uygulanan gelenekselleşmiş öğretmen merkezli tarih öğretimi yerine öğrenci merkezli diğer bir ifade ile süreç odaklı bir öğretme-öğrenme uygulamasına geçilmesi gerekmektedir. Günümüzde halen eksik yanları olsa da kısmen böyle bir uygulamaya geçildiği söylenebilir. Yeni programlar, öğrenci merkezli etkinliklerle, öğrencilerin eğlenerek öğrenebilecekleri bir ortamı 
hazırlamaya yardımcı olmaktadırlar. Bu etkinlikler farklı öğrenme biçimleriyle birlikte öğrencilerde yaratıcılığı ortaya çıkaran, onları hayata alıştıran ve sosyal bir ehliyet kazandıran etkinliklerdir. Okul dışı etkinlikler; evde ve kütüphanelerde yapılabilecek sözlü tarih, grup çalışması, proje çalışması gibi faaliyetleri içermektedir ve bunlar okul-üniversite ile hayat arasındaki engelleri kaldırmakta dır (Ata, 2006, s.79-80). Sözlü tarih yöntemini de kapsayan okul dışı tarih öğretimi, öğrenciye kazandırdığı bilgi ve beceriler açısından oldukça değerlidir. 

Sözlü tarih, öğrencide ilgi ve merak uyandırarak onun aktif katılımını sağlar, motivasyonunu güçlendirir, öğrenci-öğretmen arasındaki tek yönlü bilgi akışını yıkar, öğrenciyi sürece dahil eder, interaktif ve demokratik bir ders ortamı yaratır, eleştirel analize teşvik eder ve kendine güven duygusunu geliştirir. Sözlü tarih aktivitelerinin öğrencilere kazandırdığı temel beceriler; empati, dinleme, gözlem, araştırma, soru sorma, bilgiyi düzenleme, ilgisiz bilgi arasında ilgili bilgiyi bulma, analiz yapma, yazma becerileridir. (Safran ve Ata, 1998, s.7). 

Öğrenciler sözlü tarih yöntemini, önemli tarihi olayları yaşamış kişilerle görüşmeler yaparak sürdürebilecekleri gibi kendi aile ve kimliklerini araştırmak maksadıyla da kullanabilirler. Yine sözlü tarih uygulaması bireysel olabileceği gibi grup projesi olarak da gerçekleşebilir. (Uygun, 2011, s.106). Böylelikle öğrencilere dayanışma ruhu ile işbirliği içerisinde araştırma yapma olanağı da tanınmış olacaktır. 

Sözlü tarihin en güçlü yanlarından biri de, hem insanların kendilerini ortaya koyabilmesi, hem de benzer bir biçimde kendi yaşamlarının ne denli önemli ve değerli olduğunu görme fırsatı vererek onları güçlendirmesidir (Thompson, 2006, s.37). Sözlü tarih, öğrencileri dünyayı diğer insanların gözleriyle görmeye teşvik ederek onların empati kazanmalarını sağlar. Öğrencilerin kendilerini tarih 
sahnesinde ortaya çıkacak birer tarih oyuncusu olarak görmelerini ve kendilerine güvenmelerini sağlar. (Sarı, 2006, s.122). 

Yükseköğretimdeki tarih öğrencileri de eğitimlerinin bir parçası olarak sözlü tarih deneyimi yaşamaktadırlar. Günden güne artarak üniversitelerde akademik araştırmaların yanı sıra sözlü tarih ders olarak da okutulmaktadır. Bu derslerde öğrenciler sözlü tarih görüşmeleri ve projeleri gerçekleştirmektedirler. Bilhassa üniversitelerde verilen sözlü tarih derslerinde araştırmacı konumundaki öğrenciler dönem boyunca görüştükleri kaynak kişilerden derledikleri yaşam 
öykülerini sınıf ortamı içinde sunarak analiz edebilirler. Bu aktarımlar zamanla sözlü tarihin “yüz yüze görüşmeyi” öngören yöntemi hakkında deneyimlerin paylaşıldığı ortak bir sözlü anlatım alanına dönüşebilir. Bu sahaya inme deneyimi ise pek çok öğrencinin deyişiyle “başlı başına bir macera tadında” yaşandığından yaşanan deneyimin aktarımı anlatıcı açısından da yeni bir gösterim alanı 
oluşturabilir. Yüz yüze görüşme deneyimi esnasında, araştırmacı öğrenciler de kendileri hakkında önemli bir farkındalık geliştirme fırsatı bulacaklardır. Çoğu zaman sözlü tarih görüşmeleri dinleyicisini dönüştüren bir deneyime kapı açabilirler. (Öztürkmen, 2011, s.56-57). 

Üniversitelerde sözlü tarih görüşme kılavuzları hazırlanmakta ve öğrencilerin sözlü tarih görüşmeleri ile doğrudan tarihle yüzleşmeleri, yorum yapmaları ve olgu ve olaylara ilişkin düşüncelerini yeniden yapılandırmalarına ortam hazırlanmaktadır. Tüm bu etkinlikler sözlü tarih çalışmalarının gücünü de 
arttırmaktadır. (Uygun, 2011, s.105). Umarım en kısa zamanda sözlü tarih tüm üniversitelerde ve diğer eğitim öğretim kurumlarında hak ettiği yere kavuşur. 

Sonuç Ve Öneriler 

Sözlü tarih resmi kayıtların bize anlatamadığı ve kapsamadığı insani bakışı yakalamamızı sağlaması nedeniyle önemli bir araştırma yöntemidir. Her yöntemde olduğu gibi sözlü tarihin de bazı sınırlılıkları, eksik ve yanlı tarafları olması doğaldır. Ancak bütün bunlar sözlü tarihin değerini azaltmaz. Sözlü tarih kaynakları da tarihin diğer meşru kaynakları gibi karşılaştırma yapılarak, diğer 
kaynaklarla desteklenerek rahatlıkla kullanılabilirler. 

Uzun yıllar boyunca öğrenci merkezli bir yaklaşım olan sözlü tarih yönteminden tarih eğitim ve öğretiminde yeteri kadar yararlanılmamıştır. Oysa sözlü tarih yöntemini de kapsayan okul dışı tarih öğretimi, öğrenciye kazandırdığı bilgi ve beceriler açısından oldukça değerlidir. En kısa zamanda sözlü tarih yönteminin tüm üniversitelerde ve diğer eğitim öğretim kurumlarında hak ettiği yere 
kavuşması yararlı olacaktır. 

Kaynakça 

Ata, B. (2006). Sosyal Bilgiler: Toplumsal Yaşama Disiplinlerarası Bir Bakış. (Ed. Öztürk C.), Hayat 
Bilgisi ve Sosyal Bilgiler Öğretimi Yapılandırmacı Bir Yaklaşım, Ankara: PegemA. 
Avcı Akçalı, A., Aslan, E. (2012). Tarih Öğretiminin İyileştirilmesi yolunda Alternatif bir Yöntem: Sözlü Tarih. Kastamonu Eğitim Dergisi, C.20, No:2, 669-688. 
Bilge Zafer, A. (2015). 1878-1914 Yıllarında Balkanlar ve Kafkasya’dan Gelen İkinci Kuşak Göçmen 
Kadınların Kültürleşme Süreci (Bursa Vilayeti İnegöl Kazası Örneği). (Yayımlanmamış Doktora Tezi). Uludağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, Bursa. 
Caunce, S. (2011). Sözlü Tarih ve Yerel Tarihçi. (çev. Bilmez Bülent Can – Alper Yalçınkaya) (3.basım), İstanbul: Tarih Vakfı. 
Çakır, S. (2006). Sözlü Tarih Projelerinde Yöntemsel ve Etik Sorunlar ve Bu Sorunları Çözme Yolları. 
(Yay. Haz. İlyasoğlu A. – Kayacan G.) Kuşaklar Deneyimler Tanıklıklar: Türkiye’de Sözlü Tarih 
Çalışmaları Konferansı (içinde ss.57-70) (1.basım), İstanbul: Tarih Vakfı. 
Danacıoğlu, E. (2009). Geçmişin İzleri: Yanıbaşımızdaki Tarih İçin Bir Kılavuz, (2.basım), İstanbul: Tarih Vakfı. 
Erdilek, N. (2006). Türkiye’de Göç Araştırmalarında Sözlü Tarih Metodu. (Yay. Haz. İlyasoğlu A. – 
Kayacan G.), Kuşaklar Deneyimler Tanıklıklar: Türkiye’de Sözlü Tarih Çalışmaları Konferansı, 
(içinde ss.79-85), (1.basım), İstanbul: Tarih Vakfı. 
Oğuzoğlu, Y. (2001). Yerel Tarih. (Ed. Engin V.-Şimşek A.) Türkiye’de Tarih Yazımı, (içinde ss.405-420) 
(1.basım), İstanbul: Yeditepe. 
Öztürkmen, A. (2011). Sözlü Tarihin Poetikası: Anlatı ve Gösterim. (Yay. Haz. Uysal Z.), Edebiyatın 
Omzundaki Melek, (içinde s.53-61), (1.basım), İstanbul: İletişim. 
Safran, M. - Bahri, A. (1998). Okul Dışı Tarih Öğretimi. Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, C.18, S.1, 87-94. 
Sarı, İ. (2006). Akademik Tarih ve Tarih Öğretiminde Sözlü Tarihin Yeri ve Önemi. Türkiye Sosyal 
Araştırmalar Dergisi, Yıl:10, S.3, 109-125. 
Sevinç, B. (2009). Survey Araştırması Yöntemi. (Ed. K. Böke), Sosyal Bilimlerde Araştırma Yöntemleri, (1.basım), s.244-284, İstanbul: Alfa. 
Thompson, P. (2006). 21. Yüzyılda Sözlü Tarih İçin Potansiyeller ve Meydan Okumalar. (Yay. Haz. 
İlyasoğlu A. – Kayacan G.) Kuşaklar Deneyimler Tanıklıklar: Türkiye’de Sözlü Tarih Çalışmaları 
Konferansı, (içinde s.23-37), (1.basım), İstanbul: Tarih Vakfı. 
Thompson, P. (1978). The Voice of the Past: Oral History. Oxford: Oxford University. Eserin Türkçesi; 
Thompson, P. (1999). Geçmişin Sesi: Sözlü Tarih, (çev. Ş. Layıkel), İstanbul: Tarih Vakfı. 
Tosh, J. (2008). Tarihin Peşinde, (Çev. Ö. Arıkan), (3.basım), İstanbul: Tarih Vakfı. 
Uygun, S. (2011). Türkiye’de Sözlü Tarih Araştırmaları ve Öğretmen Eğitiminde Sözlü Tarih Yönteminin Kullanımı. Akademik Araştırmalar Dergisi. Sayı:50, 95-112. 


***

28 Şubat 2017 Salı

ULUSLARARASI ENERJİ POLİTİKALARINA BİR BAKIŞ TÜRKİYE ÖRNEĞİ BÖLÜM 2



  ULUSLARARASI ENERJİ POLİTİKALARINA BİR BAKIŞ TÜRKİYE ÖRNEĞİ BÖLÜM 2



Enerjideki fosil kaynaklara olan bağımlılık Enerji Bakanlığı’nın verilerinde de açık biçimde görülmektedir. Yerli üretimin, linyit dışındaki kaynaklarda ithalat karşısında çok küçük rakamlarda kalması enerjide dışa bağımlılığı tekrar ispat etmektedir. Olası bir uluslararası kriz veya enerji kaynaklarına erişimin kesilmesi halinde Türkiye’nin mevcut petrol ve doğalgaz rezervleri 4 ile 17 ay arasında yetebilecektir. 33 
Bu da, sürekli belirtildiği gibi diğer enerji kaynaklarına yönelmenin gerekliliği yanında, enerji ithalatının tek bir kaynak yerine birden çok 
kaynaktan yapılmasının ve özellikle geniş kapsamlı taşıma projelerine ağırlık verilmesinin de artık bir zorunluluk olduğunu göstermektedir. 



Tablo 5: 2010 Yılı Fosil Yakıtlar Üretim-İthalat Dengesi

Kaynak: ETKB

Türkiye’nin yenilenebilir enerji kaynaklarına ilişkin arz miktarına bakıldığında ise, çabaların olmasına karşın gelinen seviyenin çok yetersiz kaldığı görülecektir. Fosil kaynaklar karşısında, yenilenebilir enerji arzının düşüklüğü Türkiye’nin enerji arz güvenliğinin tehlikede olduğunu göstermektedir. Oysa Türkiye’deki yenilenebilir enerji potansiyeline bakıldığında arz miktarının çok daha iyi düzeylere çıkabileceği anlaşılmaktadır. 35 



Tablo 6: 2010 Yılı Yenilenebilir Enerji Arzı (Bin TEP)

Kaynak: ETKB

Yenilenebilir bir diğer enerji olan hidroelektrik potansiyeli 140 GWh/yıl’dır. 2010 yılı itibariyle işletmede bulunan 150 adet hidroelektrik santrali 14. 417 MW’lık kurulu güce ve toplam potansiyelin yaklaşık %38’ine karşılık gelmektedir. 2009 yılında elektrik üretiminin %18,5’i hidroelektrik santrallerden temin edilmiştir. Hidroelektrik üretimi 2009 yılında 2008 yılına göre %7,8 oranında artarak 35. 870 MW olarak gerçekleşmiştir. 36 Mevcut artış trendinin devamı enerji arz güvenliği açısından faydalı olacaktır. 

Dünyada, 2007 yılı sonrasındaki enerji fiyatlarının artışına paralel şekilde nükleer enerjiye yönelim de artış göstermiştir. 37 Ancak Türkiye’de durum böyle olmamıştır. Tablo 4’te de görüldüğü üzere Türkiye, nükleer enerjide bir varlık gösterememektedir. Nükleer enerjiye dair yapılan girişimler uzun yıllardan beri çeşitli sebeplerle sonuçsuz kalmıştır. 38 Elektrik enerjisi arz ve talep projeksiyonlarına bağlı olarak, 2020 yılına kadar, nükleer enerji santrallerinin, elektrik enerjisi üretimi içerisindeki payının en az %5 seviyesine ulaşması öngörülmektedir. Bu çerçevede, 2010’da Türkiye ile Rusya arasında Mersin-Akkuyu’da nükleer santral yapımına ilişkin hükümetler arası anlaşma imzalanmıştır. 39

IEA’nın 2009 yılı verilerine göre oluşturduğu Türkiye’ye ilişkin enerji geleceği öngörüsüne göre, birincil enerji tüketim ve üretimi 2008-2020 döneminde yılda ortalama %6,8 artış gösterecek, bu çerçevede toplam arz miktarı 2020 yılında 217,75 milyon TEP olacak, bu rakamın 65,9 milyonu üretim ile 151,7 milyonu ise ithalat ile sağlanacaktır. 40

 3. 3. Türkiye’nin Enerji Politikalarının Çevresel Boyutu ve Uluslararası Arenadaki Etkileri 

 3. 3. 1. Çevresel Boyut

Türkiye’nin son yıllardaki enerji politikasının çevresel boyutuna bakıldığında Kyoto Protokolü’nün ağırlığı dikkat çekmektedir. Kyoto Protokolü, 1992’de Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin (BMİDÇS) eki olarak kabul edilen uluslararası bir anlaşmadır. 
Protokolün esas amacı, atmosferdeki sera gazı yoğunluğunun, iklimi olumsuz etkilemeyecek düzeye çekilmesini temin etmektir. 
BMİDÇS, emisyonun azaltılmasını teşvik etmekte, Kyoto Protokolü ise zorlayıcı yaptırımlar içermektedir. Protokolün, Türkiye’nin ve taraf olan diğer tüm devletlerin enerji politikasını etkileyen hükümleri şöylece sıralanabilir:41

• Atmosfere salınan sera gazı miktarı %5’e çekilecek,
• Isınmada, ulaşımda, endüstriyel sahada, çöp depolama gibi faaliyetlerde daha az enerji tüketmek için gerekli teknolojik sistemlerin entegrasyonu sağlanacak,
• Atmosferdeki metan gazı ve karbondioksit oranını düşürmek için alternatif enerji kaynaklarına yönelinecek,
• Fosil yakıtlar yerine yenilenebilir enerji kaynakları kullanılacak,
• Sanayiden, motorlu taşıtlardan ve ısınmadan ortaya çıkan sera gazının öngörülen orana çekilebilmesi için gerekli yasal düzenlemeler yapılacak,
• Yüksek enerji tüketen işletmelerde atık işlemleri yeniden dizayn edilecek,
• Güneş enerjisinin faydası maximize edilecek, karbon salınımı olmayan nükleer enerji ön plana çıkarılacak,
• Fazla yakıt tüketen ve fazla karbon üretenden daha fazla vergi alınacak,
• Termik santrallerde de daha az karbon üreten teknolojik donanımlar kullanılacaktır. 


Kyoto Protokolü temelinde çevresel olumsuz etkilerin en aza indirilmesi için Türkiye’nin fosil yakıtlara dayalı olan enerji tüketimini 
sürdürülebilir ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yoğunlaştırması kaçınılmaz bir gerekliliktir. Zira, kaynakların çeşitlendirilmesinde geride 
kalan bir ülkenin fosil yakıtlara mahkumiyeti ekolojik dengenin tesisini de güçleştirecektir. Ekolojik dengeden söz edilebilmesi için yenilenebilir 
enerji kaynaklarının varlığı şarttır. 42 Ancak, IEA’in verileri incelendiğinde önümüzdeki 20-25 yıllık süreçte Türkiye’nin bu dönüşümü 
gerçekleştirmekte zorlanacağı da bir gerçektir. 

 3. 3. 2. Uluslararası Arenadaki Etkiler

Enerji kaynaklarının dünya coğrafyasının pek çok bölgesinde var oluşu, kimi ülkelerin enerjiyi üreten, kimilerininse ithal eden konumunda 
olması, stratejik konumu itibariyle bazı ülkelerin enerji koridoru niteliğinde olması, enerji politikalarının uluslararası arenada 
birtakım etkiler doğurmasına yol açmaktadır. Zira, devletler bu neviden sebeplerle ilişki kurmakta ve satranç oyununda avantajlı duruma 
geçmek istemektedirler. Süper güçlerin enerji güvenliğinin günümüz koşullarında savaşlara sebebiyet verdiği gerçeği karşısında, enerjinin 
özellikle siyasi alanda etkisinin yüksek olduğu söylenebilir. 

Türkiye’nin de verilerle de ortaya konan enerjide dışa bağımlı olma durumu ve bu durumun artarak devam edeceği gerçeği karşısında, 
enerji politikalarını tesis ederken sağlam stratejiler oluşturması ve bir taraftan kendisine sunulan fırsatları iyi değerlendirirken diğer 
taraftan da enerji rezervleri yüksek olan ülkelerle ‘’iyi geçinmesi’’ gerekmektedir. 

Tablo 7’de görüldüğü gibi, dünya üzerindeki mevcut petrol rezervlerinin %74’ü ve doğalgaz rezervlerinin %82,1’i Türkiye’nin 
komşu coğrafyasında bulunmaktadır. Bu haliyle Türkiye, yabancı ülkeler için dinamik bir enerji pazarı özelliği taşımakta, bunun yanında 
doğal bir transit enerji nakil hattı sıfatına sahip olmaktadır. 43

Türkiye’nin üstlendiği bu rol gereği dahil olduğu birçok uluslararası proje mevcuttur. Kerkük-Yumurtalık Ham Petrol Boru Hattı, 
Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) Ham Petrol Boru Hattı, Samsun-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı, Rusya-Türkiye Batı Doğalgaz Boru Hattı, 
Mavi Akım Doğalgaz Boru Hattı, İran-Türkiye Doğalgaz Boru Hattı, NABUCCO Doğalgaz Boru Hattı, Irak-Türkiye Doğalgaz Boru Hattı, 
Mısır-Türkiye Doğalgaz Boru Hattı, Mavi Akımın İsrail’e Uzatılması, Türkmenistan–Türkiye Doğalgaz Boru Hattı, Türkiye-Yunanistan-
İtalya Doğalgaz Boru Hattı bunların başlıcalarıdır. 44



Tablo 7: Petrol ve Doğalgaz Rezervleri - 2010
Kaynak: BP-2011

Türkiye’nin iki ana aktörden biri olarak dahil olduğu ve yakın gelecekte çok daha fazla konuşulacak proje ise Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı Projesi’dir (TANAP). Bu proje ile 2017 sonu itibariyle Şahdeniz-2 sahasından çıkarılacak olan gaz, Türkiye ve Avrupa’ya ulaştırılacaktır. Yani TANAP, Nabucco’nun gazını Bulgaristan sınırına getirecektir. Türkiye-Azerbaycan ilişkileri bu proje ile daha da güçlenecek, iki ülke Avrupa pazarına beraber çıkacak ve en önemlisi, Türkiye dev gaz pazarına transit ülke olarak değil, direkt ihracatçı, yani satıcı ülke 
olarak girecektir. Bunun uluslararası arenadaki doğal yansıması da, Türkiye ve Azerbaycan’ın ekonomik kazançları ile beraber siyasi kazanımları olacaktır. Azerbaycan’ın Avrupa’ya ulaşan direkt boru hattına sahip olması Ankara ve Bakü’nün dış politika hamlelerine de ayrı bir güç katacaktır. 45 


DİPNOTLAR;

1 H. Naci BAYRAÇ, Uluslararası Doğalgaz Piyasasının Ekonomik Analizi, Türkiye’deki Gelişimi ve Eskişehir Uygulaması, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Doktora Tezi, Eskişehir, 1999, 14 (s. ) . 
2 A. Necdet PAMİR, ‘’Enerji Güvenliği: 2023’e Doğru enerji Alanında Küresel Gelişmeler,Küresel Politikalar Etkisinde Türkiye’de Enerji Politikaları’’, Stratejik Öngörü 2023, (Ekim 2006), 4 (s. ) . 
3 Adem ÜZÜLMEZ, ‘’Türkiye’nin Enerji Politikaları, Enerji Güvenliği ve Sürdürülebilir Kalkınma’’, Uluslararası Davraz Kongresi 2009 Bildiri Kitabı, (Eylül 2009), 335 (s. ) ; H. Naci BAYRAÇ, ‘’Küresel Enerji Politikaları ve Türkiye: Petrol ve Doğalgaz Kaynakları Açısından Bir Karşılaştırma’’, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 10 (C. ), 1 (S. ), Haziran 2009, 117 (s. ) . 
4 Şamil ŞEN, Şener ÜŞÜMEZSOY, Yeni Dünya Petrol Düzeni ve Körfez Savaşları, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 2003, 106 (s. ) . 
5 A. Rıza KARACAN, Çevre Ekonomisi ve Politikası, Ege Üniversitesi İİBF Yayını, İzmir, 2007, 245 (s. ) . 
6 İsmail H. ÖZSABUNCUOĞLU, A. Atilla UĞUR, Doğal Kaynaklar Ekonomi, Yönetim ve Politika, İmaj Kitabevi, Ankara, 2005. 
7 http://www. iea. org/textbase/papers/2006/renewable_factsheet. pdf (Erişim Tarihi: 18. 03. 2012) . 
8 BAYRAÇ, Küresel Enerji Politikaları, 120. 
9 Abdurrahman SATMAN, “Dünyada Enerji Kaynakları”, Türkiye’de Enerji ve Kalkınma Sempozyumu, TASAM, (Nisan 2006), 47 (s. ) . 
10 http://www. bp. com/liveassets/bp_internet/globalbp/globalbp_uk_english/reports_and_publications/statistical_energy_review_2011/STAGING/local_assets/
pdf/statistical_review_of_world_energy_full_report_2011. pdf (Erişim Tarihi: 18. 03. 2012). 
11 ÜZÜLMEZ, 333. 
12 International Energy Agency (IEA), World Energy Outlook (WEO), OECD/IEA, Paris, 2010. 
13 International Energy Agency (IEA), World Energy Outlook (WEO), OECD/IEA, Paris, 2011. 
14 Jeffrey HARROP, The Political Economy of Integration in the European Union, Edward Elgar, Third Edition, Cheltenham, 2000, 147 (s. ) . 
15 BAYRAÇ, Küresel Enerji Politikaları, 123. 
16 HARROP, 185. 
17 BAYRAÇ, 124. 
18 Ahmet ENİŞ, ‘’Enerji Politikaları ile Yerli, Yeni ve Yenilenebilir Enerji Kaynakları’’, EMO Enerji Raporu, (2002), 312 (s. ) . 
19 Murat TÜRKEŞ, Gönül Kılıç, ‘’Avrupa Birliği’nin İklim Değişikliği Politikaları ve Önlemleri’’, Çevre, Bilim ve Teknoloji, Teknik Dergi, 2 (S. ), (2004), 1 (s. ) . 
20 Gelengül KOÇASLAN, ‘’Avrupa Birliği’nin Doğalgaz Politikası ve Bu Eksende Türkiye’nin Rolü’’, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, 61 (C. ), 2 (S. ),  (2011), 238 (s. ) . 
21 Tam metin için bkz. 
     http://europa. eu/documentation/official-docs/white-papers/pdf/energy_white_paper_com_95_682. pdf (Erişim Tarihi: 20. 03. 2012) . 
22 KOÇASLAN, 238. 
23 Tam metin için bkz. 
     http://ec. europa. eu/energy/green-paper-energy-supply/doc/green_paper_energy_supply_en. pdf (Erişim Tarihi: 20. 03. 2012) ; PAMİR, 21. 
24 BAYRAÇ, Küresel Enerji Politikaları, 124. 
25 Jean-Arnold VINOUIS, Jean-Paul GOURLIA, Europe in the age of Efficiency, Energies, Advancing-Understanding-Sharing-Analysing-Discovering -Creating, (2007) . 
26 TÜBİTAK AB Çerçeve Programları, Ulusal Koordinasyon Ofisi Rekabet Edebilirlik ve Yenilik Programı (RYP) (Competitiveness and Innovation Framework Programme) 2007 – 2013, Ankara, (2006), 9 (s. ) . 
27 Avrupa Birliği’nin Enerji ve Ulaştırma Politikaları ve Türkiye’nin Uyumu, İstanbul, İktisadi Kalkınma Vakfı Yayınları, 2004, 87 (s. ) . 
28 BAYRAÇ, Küresel Enerji Politikaları, 124. 
29 BAYRAÇ, Küresel Enerji Politikaları, 135. 
30 http://www. enerji. gov. tr/yayinlar_raporlar/2012_Plan_ve_Butce_Komisyonu_Konusmasi. pdf (Erişim Tarihi: 19. 03. 2012)
31 Mahir ULUTAŞ, “Küresel Enerji Savaşları ve Türkiye’nin Konumu”, Cumhuriyet Enerji, EMO Yayını, 1 (S), (Ocak 2008), 11 (s. ) . 
32 ÜZÜMCÜ, 336. 
33 ÜZÜMCÜ, 339. 
34 M. Özcan ÜLTANIR, 21. Yüzyıla Girerken Türkiye’nin Enerji Stratejisinin Değerlendirilmesi, TÜSİAD Yayını, İstanbul, 1998, 169-177 (s. ) . 
35 Ayrıntılı bilgi için bkz. 
 http://www. enerji. gov. tr/index. php?dil=tr&sf=webpages&b=enerji&bn=215&hn=12&nm=384&id=384 (Erişim Tarihi: 20. 03. 2012)
36 http://www. enerji. gov. tr/index. php?dil=tr&sf=webpages&b=hidrolik&bn=232&hn=&nm=384&id=40699 (Erişim Tarihi: 20. 03. 2012)
37 ÜZÜMCÜ, 340. 
38 Aybars GÜRPINAR, “Nükleer Enerji ve Nükleer Güvenlik”, Stratejik Analiz, 83 (S), (2007), 38 (s. ) . 
39 http://www. enerji. gov. tr/index. php?dil=tr&sf=webpages&b=nukleerenerji&bn=224&hn=224&nm=384&id=388 (Erişim Tarihi: 20. 03. 2012)
40 International Energy Agency (IEA) (2005), Energy Policies of IEA Countries: Turkey 2009 Review, OECD, Paris, 2010. 
41 http://www. undp. org. tr/energEnvirDocs/kyoto. pdf (Erişim Tarihi: 20. 03. 2012)
42 Akın MAŞRAP, Müslüme NARİN, “Çağdaş Enerji Yönetiminde Yeni Yaklaşımlar: Ekolojik Çevre, İklim Değişikliği ve Yaşam Kalitesi”, 
     VII. Ulusal Temiz Enerji Sempozyumu, UTES, (Aralık 2008), 27 (s. ) . 
43 ÜZÜMCÜ, 343. 
44 BAYRAÇ, Küresel Enerji Politikaları, 135. 
45 http://www. stargazete. com/acikgorus/tek-millet-iki-devlet-ve-tanap-kardesligi-haber-413616. htm (Erişim Tarihi: 20. 03. 2012)

KAYNAKLAR

BAYRAÇ H. Naci, Uluslararası Doğalgaz Piyasasının Ekonomik Analizi, Türkiye’deki Gelişimi ve Eskişehir Uygulaması, Anadolu Üniversitesi 
Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Doktora Tezi, Eskişehir, 1999. 

BAYRAÇ H. Naci, ‘’Küresel Enerji Politikaları ve Türkiye: Petrol ve Doğalgaz Kaynakları Açısından Bir Karşılaştırma’’, Eskişehir Osmangazi 
Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 10 (C. ), 1 (S. ), Haziran 2009, 116-142. 

ENİŞ Ahmet, ‘’Enerji Politikaları ile Yerli, Yeni ve Yenilenebilir Enerji Kaynakları’’, 

EMO Enerji Raporu, 2002, 295-324. 

GÜRPINAR Aybars, “Nükleer Enerji ve Nükleer Güvenlik”, Stratejik Analiz, 83 (S), 2007, 33-39. 

HARROP Jeffrey, The Political Economy of Integration in the European Union, Edward Elgar, Third Edition, Cheltenham, 2000. 

International Energy Agency (IEA) (2005), Energy Policies of IEA Countries: Turkey 2009 Review, OECD, Paris, 2010. 

International Energy Agency (IEA), World Energy Outlook (WEO), OECD/IEA, Paris, 2010. 

International Energy Agency (IEA), World Energy Outlook (WEO), OECD/IEA, Paris, 2011. 

İKV, Avrupa Birliği’nin Enerji ve Ulaştırma Politikaları ve Türkiye’nin Uyumu, İstanbul, İktisadi Kalkınma Vakfı Yayınları, 2004. 

KARACAN A. Rıza, Çevre Ekonomisi ve Politikası, Ege Üniversitesi İİBF Yayını, İzmir, 2007. 

KOÇASLAN Gelengül, ‘’Avrupa Birliği’nin Doğalgaz Politikası ve Bu Eksende Türkiye’nin Rolü’’, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi 
Mecmuası, 61 (C. ), 2 (S. ), 2011, 235-255. 

MAŞRAP Akın, NARİN Müslüme, “Çağdaş Enerji Yönetiminde Yeni Yaklaşımlar: Ekolojik Çevre, İklim Değişikliği ve Yaşam Kalitesi”, VII. 
Ulusal Temiz Enerji Sempozyumu, UTES, Aralık 2008, 25-36. 

ÖZSABUNCUOĞLU İsmail H., UĞUR A. Atilla, Doğal Kaynaklar 
Ekonomi, Yönetim ve Politika, İmaj Kitabevi, Ankara, 2005. 

PAMİR A. Necdet, ‘’Enerji Güvenliği: 2023’e Doğru enerji Alanında Küresel Gelişmeler, Küresel Politikalar Etkisinde Türkiye’de Enerji Politikaları’’, 
Stratejik Öngörü 2023, Ekim 2006 . 

SATMAN Abdurrahman, “Dünyada Enerji Kaynakları”, Türkiye’de 
Enerji ve Kalkınma Sempozyumu, TASAM, Nisan 2006, 47-58. 

ŞEN Şamil, ÜŞÜMEZSOY Şener, Yeni Dünya Petrol Düzeni ve Körfez 
Savaşları, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 2003 . 

TÜBİTAK AB Çerçeve Programları, Ulusal Koordinasyon Ofisi Rekabet Edebilirlik ve Yenilik Programı (RYP) (Competitiveness and 
Innovation Framework Programme) 2007 – 2013, Ankara, 2006. 

TÜRKEŞ Murat, KILIÇ Gönül, ‘’Avrupa Birliği’nin İklim Değişikliği Politikaları ve Önlemleri’’, Çevre, Bilim ve Teknoloji, Teknik Dergi, 2 
(S. ), 2004, 35-52. 

ULUTAŞ Mahir, “Küresel Enerji Savaşları ve Türkiye’nin Konumu”, Cumhuriyet Enerji, EMO Yayını, 1 (S), Ocak 2008. 

ÜLTANIR M. Özcan, 21. Yüzyıla Girerken Türkiye’nin Enerji Stratejisinin Değerlendirilmesi, TÜSİAD Yayını, İstanbul, 1998, 169-177. 

ÜZÜLMEZ Adem, ‘’Türkiye’nin Enerji Politikaları, Enerji Güvenliği ve Sürdürülebilir Kalkınma’’, Uluslararası Davraz Kongresi 2009 Bildiri 
Kitabı, Eylül 2009, 330-348. 

VINOUIS Jean-Arnold, GOURLIA Jean-Paul, ‘’Europe in the age of Efficiency’’, Energies, Advancing-Understanding-Sharing-Analysing-
Discovering -Creating, 2007, 30-33. 
http://www. iea. org/textbase/papers/2006/renewable_factsheet. pdf (Erişim Tarihi: 18. 03. 2012) . 

http://www. bp. com/liveassets/bp_internet/globalbp/globalbp_uk_english/reports_and_publications/statistical_energy_review_
2011/STAGING/local_assets/pdf/statistical_review_of_world_energy_full_report_2011. pdf (Erişim Tarihi: 18. 03. 2012). 

http://europa. eu/documentation/official-docs/white-papers/pdf/energy_white_paper_com_95_682. pdf (Erişim Tarihi: 20. 03. 2012). 

http://ec. europa. eu/energy/green-paper-energy-supply/doc/green_paper_energy_supply_en. pdf (Erişim Tarihi: 20. 03. 2012) . 

http://www. enerji. gov. tr/yayinlar_raporlar/2012_Plan_ve_Butce_Komisyonu_Konusmasi. pdf (Erişim Tarihi: 19. 03. 2012)

http://www. enerji. gov. tr/index. php?dil=tr&sf=webpages&b=enerji&bn=215&hn=12&nm=384&id=384 (Erişim Tarihi: 20. 03. 2012)

http://www. enerji. gov. tr/index. php?dil=tr&sf=webpages&b=hidrolik&bn=232&hn=&nm=384&id=40699 (Erişim Tarihi: 20. 03. 2012)

http://www. enerji. gov. tr/index. php?dil=tr&sf=webpages&b=nukleerenerji&bn=224&hn=224&nm=384&id=388 (Erişim Tarihi: 20. 03. 2012)

http://www. undp. org. tr/energEnvirDocs/kyoto. pdf (Erişim Tarihi: 20. 03. 2012)

http://www. stargazete. com/acikgorus/tek-millet-iki-devlet-ve-tanap-kardesligi-haber-413616. htm (Erişim Tarihi: 20. 03. 2012)

***

ULUSLARARASI ENERJİ POLİTİKALARINA BİR BAKIŞ TÜRKİYE ÖRNEĞİ BÖLÜM 1




 ULUSLARARASI ENERJİ POLİTİKALARINA BİR BAKIŞ TÜRKİYE ÖRNEĞİ BÖLÜM 1



* Bu Makale, 11-12 Mayıs 2012 tarihinde Çağ Üniversitesi’nce düzenlenen Uluslararası Enerji Hukuku Sempozyumu’nda bildiri olarak sunulmuştur. 

İslam Safa KAYA**
** Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı Genel Müdürlüğü. iskaya@tpao. gov. tr


Özet: Enerji, yaşanan asra damga vurmuş bir yaşam kaynağıdır. Petrolün başını çektiği enerji kaynaklarına sahip olma uğruna akılalmaz bir hızla yaşanan siyasi dönüşümler, savaşlar ve çatışmalar, enerji faktörünün dünya üzerinde ne denli önemli bir rol sahibi olduğunu ortaya koymaktadır. 

Enerji rezervlerinin dünyanın belli coğrafyalarında kümelenmiş olması ve sürekli artış gösteren dünya nüfusuna paralel şekilde enerji ihtiyacının da artması hususları, enerji politikalarının belirlenmesinde temel faktörler olarak ortaya çıkmaktadır. Kaynakların sınırlı oluşu ve insan faktörünün bu noktada çaresiz kaldığı gerçeği dikkate alındığında tüm ülkeler doğru karta oynamak için hukuk kurallarını devreye sokmakta ve geleceğini teminat altına alıcı birtakım önlemleri şimdiden yürürlüğe sokmaktadır. Tüketimi çok yüksek oranlarda seyreden ülkeler, enerji arz güvenliklerini tesis etme amacıyla birçok hukuki  metin ortaya koymaktadır. Avrupa Birliği bunların başında gelmektedir. 

Bu çalışmada, enerji politikalarına genel perspektiften bakılarak geleceğe ilişkin tüketim provizyonlarına yer verilmiş, özelde ise Avrupa Birliği’nin enerji politikalarına değinilerek bunların ülkemize yansımaları yanında istatistiksel verilerle de Türkiye’nin enerji politikasındaki belirleyici unsurlar ortaya konulmuş ve nihayetinde enerji-çevre ilişkisinin boyutları açıklanmaya çalışılmıştır. 

Anahtar Kelimeler: Enerji politikası, petrol, enerji hukuku, yenilenebilir kaynak, fosil yakıt. 


1. DEĞİŞKEN KÜRESEL ENERJİ POLİTİKALARI

 1. 1. Genel Olarak Enerji Politikası Kavramı

Enerji, teknoloji, ekonomi ve siyaset köşelerinin belirleyici olduğu enerji politikası karesi, devlet tüzelkişiliğinin, arz ve talep dengesini dikkate alarak kısa dönemde, planlama işlevini gerçekleştirerek de uzun dönemde ortaya koyduğu sistematik faaliyetlerinden oluşmaktadır.

1 Enerji arz ve talebini etkileyen faktörlerin, değişen dünya koşullarına göre değişebilmesi, bilimsel analiz süreçlerinden geçirilmesi enerji politikalarının etkinliği açısından önemlidir. 
2 Bu düşünceden hareketle, devletlerin ortaya koydukları enerji politikası, kendini yenileyebilmeli, tutarlı ve gerçekçi olmalı ve aynı zamanda hedefe yönelmelidir. 

Küresel enerji politikalarına yön veren anlayış; enerji arzının güvenliğinin sağlanması, kaynakların çeşitlendirilmesi, rekabet koşullarının hüküm sürmesi, en kaliteli ve en düşük maliyetli enerjinin tüketicinin kullanımına sunulabilmesi amacıdır. 3 Enerji arz güvenliği ve amacı ortaya koyan diğer kavramlar sıkı sıkıya ilişki içerisindedir. Zira, enerji arz güvenliği; mevcudiyet, ulaşılabilme ve kabul edilebilirlik ilkelerini bünyesinde barındırır. Bu doğrultuda enerji güvenliği, miktarı ve fiyatı uygun olan enerjinin tedarikidir. 4 Bu meyanda, enerji 
politikalarını belirleyen ülkelerin çok boyutlu bir bakış açısına sahip olmaları gerekliliği kuşku götürmemektedir. 

Enerji politikalarındaki bir diğer belirleyici unsur çevre faktörüdür. Fosil yakıtlara dayalı enerji tüketimi, çevre kirliliğine neden olmaktadır. 

Devletler, bu sorunu bertaraf edebilmek maksadıyla bir taraftan çevre dostu yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmekte bir taraftan da çevreyi koruma amaçlı hükümler içeren uluslararası anlaşmalar imzalama yoluna gitmektedir. 

Yenilenebilir ve temiz yakıt olmaları nedeniyle rüzgar, güneş, jeotermal gibi kaynakların geleceğin enerji kaynakları olduğu yorumu yapılmaktadır. 5 Bu neviden yenilenebilir kaynaklar, henüz diğer alışılan kaynaklarla ekonomik olarak rekabet edecek düzeyde olmasalar da, temiz enerjinin teşvik edilmesi ve kaynak çeşitliliği açısından, enerji politikalarında günden güne ön plana çıkmaktadırlar. 6 

Güncel rakamlara göre yenilenebilir enerji, dünya genelindeki enerji rezervinin %13,1’ini ve dünya elektrik üretiminin %17,9’unu sağlamaktadır. 
Her ne kadar düşük seyreden petrol fiyatları yenilenebilir enerjinin geliştirilmesini yavaşlatsa da 70’li yıllarda yaşanan petrol krizleri, devletleri yenilenebilir enerjiye itmiştir. 8 Bu yıllarda petrol arzının siyasi amaçlarla kesintiye uğratılması, aynı zamanda gelecek yıllardaki enerji politikalarının belirleyiciliği noktasında başrolü üstlenmiştir. 

 1. 2. Güncel Veriler ve Geleceğe Dair Öngörülerin Işığında Enerji Tüketiminin Enerji Politikaları Üzerindeki Belirleyici Rolü

Dünya coğrafyasını oluşturan devletlerin enerji politikalarının, enerji tüketim miktarlarına paralel biçimde değişiklik gösterdiği bir gerçektir. Toplumların, yaşamlarının hemen her alanında enerjiye olan bağımlılıkları, tüketim pastasını da çeşitlendirmeye zorlamıştır. Bu çeşitliliğin tarihsel süreç içerisinde de farklılık göstermesi şüphesiz, enerji kaynaklarının farklılaşmasından ileri gelmektedir. 

Dünya birincil enerji tüketimi pastasında, en büyük payı fosil yakıtların aldığı görülmektedir. 9 Güncel enerji tüketim rakamlarına bakıldığında, enerji tüketiminin ortalama % 87’sinin fosil kaynaklardan, %7’sinin yenilenebilir kaynaklardan ve %6’sının da nükleer enerji kaynaklarından gerçekleştiği görülmektedir. 2010 yılındaki rakamlara bakıldığında, bir önceki yıla göre %5,6 artış gösteren enerji tüketimi, 1973 yılından beri kaydedilen en yüksek artışı göstermiştir. Artış; petrol, doğalgaz ve kömür gibi fosil kaynaklar ile hidroelektrik de dahil olmak üzere yenilenebilir kaynaklar ve nükleer enerji kategorisinde kendini göstermiştir. 2000 yılından bu yana ortaya koyduğu rakamsal oranlara göre payında düşüş olmasına karşın petrol, %33,6’lık oranla baskın durumunu korumuştur. Bunun yanında, kömür de toplam tüketim 
içerisindeki pay artışını sürdürmüş olup, doğalgaz ise kaydedilen en yüksek pay yüzdesini gerçekleştirmiştir. 10



Tablo 1 – Dünya Enerji Tüketim Pastası

¦ Kömür

¦ Yenilenebilir Kaynaklar

¦ Hidroelektrik

¦ Nükleer Enerji

¦ Doğalgaz

¦ Petrol Kaynak: BP-2011

Geleceğe ilişkin yapılan tüketim tahminlerine bakıldığında ise, bu tip tahminler de; teknolojik gelişmeler, ekonomik büyüme oranı, nüfus artış yüzdesi, enerji fiyatları, devam ettirilen enerji politikaları ve tüketici hareketlerinin dikkate alındığı görülmektedir. 11 

Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) tarafından gerçekleştirilen geleceğe dönük öngörüler, dünya enerji tüketiminin 2035 yılına kadar, ortalama yüzde 40 
oranında artacağını göstermektedir. 12



Tablo 2: Dünya Enerji Talebi Öngörüsü

Yine aynı Ajans’ça 2011 yılında yapılan geleceğe dönük tahminlere bakıldığında, enerji talebinin gelecekte de fosil yakıtlarda yoğunlaşacağı görülmekte dir. Bunlar arasında doğalgaza olan talebin sürekli yükseleceği, petrolün mevcut durumunu az da olsa artırarak koruyacağı, buna karşın kömüre olan talebin 2030’dan sonrası için düşüşe geçeceği anlaşılmaktadır. Bahsi geçen tahminde, bioyakıt, nükleer enerji ve yenilenebilir enerjiye olan talebin ise istikrarlı bir biçimde artacağı öngörülmüş ancak hidroelektriğe olan talebin durağan bir görünüm izleyeceği düşünülmüştür. 13



Tablo 3: Dünya Enerji Talebi Dağılımı

Yenilenebilir Enerji Kaynak: IEA-2011 Devletlerin, enerji politikalarını belirlerken güncel verilerden ve geleceğe ilişkin projeksiyonlardan yararlanmaları esastır. 
Zira, verilere dayalı olarak oluşturulan enerji politikaların temelinin sağlam oluşu sayesinde, enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi suretiyle enerji arz güvenliği tesis edilecek, politika tesisindeki temel amaçlardan biri olan verimlilik ve en kaliteliyi en uygun fiyata alma prensiplerinin de yerine gelmesi sağlanacak, böylece gerek kısa vadede gerekse uzun vadede hedeflenen amaçlara ulaşım sağlanmış olacaktır. Ancak, açıkça söylenebilecek olan şudur ki, fosil yakıtların tükenir nitelikte oluşu ve insanoğlunun bunun karşısında çaresiz oluşu gerçeği karşısında, tüm devletlerin gerek çevresel hassasiyetleri gerekse de sürekli artarak devam edecek olan enerji taleplerini dikkate alarak politikalarını tespit 
etmesi ve bu meyanda çevre dostu olan yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmesi gerekliliği kaçınılmaz bir gerçekliktir. 

2. AB ENERJİ POLİTİKALARI

1973-1974 ve 1979 yıllarında siyasi gelişmelere bağlı olarak yaşanan petrol krizleri, AB’nin enerji arz güvenliğinin olmadığını göstermiş ve AB ülkelerini, bu güvenliğin tesisi amacıyla ortak enerji politikaları belirlemeye ve bu alanda daha aktif olmaya yöneltmiştir. 14 

Kriz sonrasında, birlik içinde enerji politikalarına ilişkin birkaç yıllık çerçeve planları oluşturulmaya başlanmıştır. Bu planlar vasıtasıyla her üye ülke için enerji etkinliğinin artırılması, ithalat bağımlılığının azaltılması, yerli enerji kaynaklarının daha fazla kullanılması ve yeni enerji teknolojilerinin teşviki açısından ortak görevler belirlenmiştir. 15 Bu doğrultuda, AB’nin enerji politikasının 3 temel üzerine tesis edildiği söylenebilir. Bunlar, enerji arz güvenliği, çevrenin korunması ve rekabet ortamının sağlanmasıdır. 16 Bu üç temel ilke çerçevesinde AB üyesi devletler, enerji kaynakları içerisinde doğalgazın, nükleer enerjinin ve yenilenebilir kaynakların payını artıracak, kömürün payını ise muhafaza edecektir. 17 Avrupa Birliği’nin enerji politikalarında özellikle yenilenebilir enerji kaynaklarından enerji teminine ilişkin yöntem ve araçların geliştirilmesi ve bu kaynaklardan çok daha etkin bir şekilde yararlanılması gerekliliği vurgulanmaktadır. 18 

Avrupa Birliği’nin enerji politikalarının çevresel boyutuna yön veren metinlerden biri Kyoto Protokolü’dür. AB’nin Kyoto Protokolü’ndeki hedefi 2008-2012 yılları arasında sera gazı salınımlarını 1990 düzeylerine göre %8 oranında azaltmaktır. Ancak mevcut politikalarla bu hedefin tutturulamayacağı anlaşılınca, bu amaca yönelik olarak 2000 yılında “Avrupa İklim Değişikliği Programı (ECCP)” oluşturulmuştur. 19

Enerjide verimliliğin artırılması ve sürdürülebilir çevre politikalarının oluşturulması hususlarında SEEERF (Güneydoğu Avrupa Enerji Düzenleyici Forumu), TACIS 1991 (Bağımsız Devletler Topluluğu’na Teknik Yardım), TRACECA 1993 (Avrupa-Kafkasya- Asya Ulaştırma Koridoru), INOGATE 1995 (Avrupa’ya Devletlerarası Petrol ve Doğalgaz Taşımacılığı Programı) gibi çeşitli girişimler yapılmıştır. 20 1995 yılında AB tarafından yayınlanan Beyaz Kitap, AB enerji politikasının uzun vadeli hedeflerini ortaya koymaktadır. Buna göre enerji politikası; piyasa entegrasyonu, deregülasyon, tüketiciyi koruma, iç birlik gibi ortak ekonomik amaçlara uygun olmalıdır. 21 Bu amaçların tümü, esasında enerji güvenliğinin arttırılması temeline dayanmaktadır. 1998 yılında ise Enerji Şartı Anlaşması devreye sokulmuştur. 1999 yılında petrol fiyatlarındaki aşırı yükseliş yeniden AB’nin enerji arz güvenliğinin olmadığını göstermiştir. Bu doğrultuda dışa bağımlılıktan kurtulabilmek için aktif bir enerji politikasının varlığına gereksinim olduğu teyit edilmiştir. 22 

Bu temel amaca hizmet eden ve 2000 yılında AB tarafından kabul edilen Yeşil Kitap, AB üyesi 15 ülkenin 2000 yılı için ithalat oranının, tüketimlerinin % 50’si kadar olduğunu göstermekte ve gerekli önlemler alınmadığı takdirde 2030 yılında bu değerin %70’e çıkacağı sonucunu ortaya koymaktadır. 23 
Yeşil kitapta, bu rakama ulaşılmasını engelleyecek nitelikte bazı tedbirler ve vasıtalar öngörülmüştür. 

Bu doğrultuda enerji güvenliğinin tesisi için enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi ve buna ilişkin idari yapılanmaların tamamlanması gerektiği belirtilmiştir. 24

2006/32 sayılı Avrupa Birliği Konseyi ve Parlamentosu yönergesinde enerjinin etkin kullanımı, “bir işe, hizmete ya da mala ilişkin enerji çıktısı ve enerji girdisi arasındaki oran” olarak tanımlanmıştır. 25 Bu doğrultuda, AB içerisinde enerjide verimliliği esas alan ve bu yönde araç ve yöntemler geliştiren başkaca programlar da vardır. Bunlardan bazıları, rüzgar ve sudan yenilenebilir enerji elde edilmesi konusunda ALTENER II, ulaştırma konusunda STEER ve sanayi ile ticaret konusunda SAVE’dir. Bu programlar, Avrupa Akıllı Enerji ve Teknoloji 
Programı (AETEP) kapsamında da desteklenen ve enerji kullanımında verimliliği ve tasarrufu esas alan programlardır. 26 Enerjinin verimli kullanımını ve yenilenebilir kaynaklardan enerji teminini teşvik eden COOPENER, hedefi emisyonların sınırlandırılması ve en iyi teknolojilere makul fiyatlarla ulaşmak olan CARNOT, nükleer sektördeki faaliyetlere yoğunlaşan SURE ve düzenli elektrik ve gaz akımının güvence altına alınması amaçlı TRANS AVRUPA ENERJİ AĞLARI (TEN-Energy), AB enerji politikasının dış siyasetini inceleyen SYNERGY ise diğer bazı programlardır. 27

Yeşil kitabın, enerji ithalatı noktasında yapmış olduğu projeksiyonlarda yanılmadığı Tablo 8’den de anlaşılmaktadır. Zira, eldeki verilere göre 2010 yılı sonu itibariyle gelinen aşamada ortalama ithalat rakamlarının, tüketilen fosil kaynaklardan petrolün %71’ini, doğalgazın %43’ünü, kömürün de %41 kadarını oluşturması 2030 yılı beklentileri için çok da iç açıcı bir gelişme değildir. AB için bu darboğazdan çıkmanın yolu, yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelerek daha çok üreten pozisyonunda olmasıdır. 



Tablo 8: AB Üretim-Tüketim Dengesinin Kaynaklara Göre Dağılımı-2010

Kaynak: BP-2011

AB’nin enerjideki dışa bağımlılığını artıran bir gelişme de genişleme politikasıdır. Zira, sürekli genişleyen ve yeni ülkeleri içerisine alan bir birlik daha çok tüketecek ve doğal olarak daha çok enerjiye gereksinim duyacaktır. Enerji kaynaklarının da sınırlı olmasının doğal bir sonucu olarak ithalata yönelecektir. Bunun yanında, enerji politikasının üç ayağından biri olan çevresel hassasiyet gereği de artık çevreye zarar veren bazı nükleer tesisler kapatılmakta, bu durum da AB’yi sıkıntıya sokmaktadır. Ayrıca, Enerji kaynaklarından kömürden 
faydalanmanın insan emeği gerektirdiği ve bunun da birtakım işçi ücret maliyetlerini ortaya çıkardığı gerekçesiyle kömürden uzaklaşarak doğalgaza yönelen bir AB’nin enerji geleceğinin pek parlak olduğu söylenemez. 28


3. TÜRKİYE’NİN ENERJİ POLİTİKALARI

 3. 1. Türkiye’nin Enerji Politikalarına Hakim Olan Temel İlkeler

AB Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programı’nda yer alan amaçlara bakıldığında, Türkiye’nin enerji politikalarının da başta AB olmak üzere, küresel ölçekteki enerji politikaları ile uyum içerisinde olduğu göze çarpmaktadır. 29 Bu doğrultuda, enerji arz güvenliğini esas alan Türkiye enerji politikasındaki temel amaçlar şunlardır: 30

• Yerli kaynaklara öncelik vererek kaynak çeşitliliğini sağlamak, 
• Yenilenebilir enerji kaynaklarının enerji arzındaki payını arttırmak, 
• Enerji verimliliğini yükseltmek, 
• Tam serbest piyasa koşullarına ulaşarak yatırım ortamını iyileştirmek, 
• Petrol ve doğalgazdaki kaynak çeşitliliğini sağlamak, ithalattan kaynaklanan risklere karşı tedbir almak, 
• Enerji alanında bölgesel işbirliği ile Türkiye’yi enerji koridoru ve terminali haline getirmek, 
• Enerji faaliyetlerinin çevresel hassasiyetler dikkate alınmak suretiyle yürütülmesini sağlamak, 
• Doğal kaynakların ülke ekonomisine katkısını arttırmak, 
• Endüstriyel hammadde, metal ve metal dışı madenlerin üretimlerini arttırarak yurt içinde değerlendirilmesini sağlamak, 
• Maliyet, zaman ve miktar açısından enerjiyi tüketiciler için ulaşılabilir hale getirmek. 


Sıralanan amaçlara bakıldığında Türkiye’nin enerji politikasının da kaynak çeşitliliği, çevresel duyarlılık ve rekabetçi yapı temelleri 
üzerine oturtulduğu görülmektedir. Enerji ithalatından doğacak riskleri önlemeye yönelik tedbirler almak da Türkiye’nin zorunlu 
rotasıdır. Zira, halihazırda enerji ihtiyacının çok büyük oranını dışarıdan tedarik etmektedir. Sadece doğalgaz ihtiyacının %65’ini 
Rusya’dan ithal eden Türkiye’nin enerji güvenliği açısından sorunlar yaşaması31 ve buna yönelik önlemleri de bir politika olarak benimsemesi 
doğaldır. 

 3. 2. Türkiye’nin Güncel ve Geleceğe Dönük Enerji İstatistikleri

Gelişmekte olan tüm ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de ekonomik büyümeye paralel biçimde enerji tüketimi artmaktadır. Buna 
karşın, artan talebi karşılayacak arzın olmaması Türkiye’nin enerjide dışa bağımlı pozisyonunu devam ettirmektedir. 32 Bu durum şaşırtıcı 
değildir. Zira, insan eliyle artırılabilecek enerji kaynaklarının çeşitlendirilmemesi, tüketicileri sınırlı rezervleri olan fosil kaynakların tüketimine 
yöneltecek, bu da tüketim ihtiyacını karşılayacak derecede fosil kaynak arzı olmayan ülkeleri dış dünyaya bağımlı kılacaktır. 

2011 yılında ortaya çıkan istatistikler, Türkiye’nin enerji tüketiminin halen büyük oranla fosil kaynaklar üzerinde yoğunlaştığını göstermektedir. 
Tüketim pastası içerisinde ilk sırayı doğalgaz almakta, hemen arkasından kömür ve petrol gelmektedir. Ancak, Tablo 4’te de 
görüldüğü üzere, yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelim yüzdesindeki olağanüstü artış iyiye işarettir. Bu durum, çevreyle barışık olan 
enerji kaynaklarına yönelerek çeşitlilik sağlanmaya gayret edildiğinin açık göstergesidir. Bu da, Türkiye’nin gerek Kyoto Protokolü gibi 
uluslararası anlaşmalara riayet ettiğini, gerekse enerjide enerjik ülke konumuna geçtiğine delalettir. Şüphesiz bu durum, enerjide fosil kaynaklara 
olan bağımlılığın geneldeki zarar verici sonuçlarını engellemeye yeter nitelikte değildir. 



Tablo 4: Türkiye Enerji Tüketiminin Kaynaklara Göre Dağılımı

Kaynak: BP 2011. 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,



***