YAŞANAN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
YAŞANAN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Mayıs 2017 Cuma

11 EYLÜL SONRASI A.B.D SAVUNMA PLANLAMA VE STRATEJİLERİNDE YAŞANAN DEĞİŞİMLER BÖLÜM 5


 11 EYLÜL SONRASI A.B.D SAVUNMA PLANLAMA  VE STRATEJİLERİNDE YAŞANAN DEĞİŞİMLER BÖLÜM 5


4. PLANLAMA ESASLARI VE GÜVENLİK POLİTİKALARI 

11 Eylül sonrası ABD güvenlik politikalarında, planlama esaslarına doğrudan etki edecek ve stratejileri şekillendirecek önemli değişimler yaşanmıştır. 
Bunların en önde gelen bazıları şunlardır (Conetta, 2002a): 

• Terörizmi destekleyen ülkelerin rolleri üzerine yeniden odaklanma 
• Önemlilikte, istikrar operasyonlarından geleneksel muharebe görevlerine doğru kayan bir değişim ve “hilekar” tavırlara panzehir olmak üzere “ Rejimlere 
müdahale” üzerine yeni bir önem. 
• Coğrafi önemlilikte, genel olarak Asya’ya doğru kayan bir değişim; ve buna dahil olarak, merkezi ve güney Asya’da askeri varlıkta önemli ölçüde artış. 
• Avrupa’daki ABD varlığını yeniden yönlendirme: Avrupa’da fazla sayıda ABD askeri kalacak olmasına rağmen, buradaki fonksiyon esas olarak politiktir 
(NATO’da ABD liderliğini kanıtlamak). 
• İttifak politikaları ile ilgili olarak, tek taraflı askeri operasyonlar icra etmede artan bir istek ve kısa vadeli, belirli bir amaca yönelik veya taktik koalisyonlar 
ve ortaklıklara bel bağlamada artış. 
• Diğer ülkelere daha geniş boyutta ve daha esnek askeri yardım. 
• ABD askeri modernizasyon temposunda önemli hızlanma. 


Bu maddelerden en önemlisinin “terörizmle mücadele” olduğu açıktır. Küresel terörizme karşı mücadele, ABD savunma politikasının merkezine oturmuştur; 
diğer uluslar arası hedeflerin, bu geniş kapsamlı amacın aşağısında kalması beklenmelidir (Walt, 2001:64). Sözkonusu “belirsiz” tehditle mücadeleye verilen 
önem, kuşkusuz, planlamalara da yansımıştır. Savunma planlamalarının daha esnek bir yapıya kavuşturulmasına yönelik çalışmalar, “tehdit temelli”den “yetenek temelli” bir yapıya geçişi de beraberinde getirmiştir. Rumsfeld (2004), bu sayede, sadece kimin, nerede ve ne zaman tehdit edebileceği üzerine 
yoğunlaşmaktan vazgeçtiklerini, daha çok, tehdidin ne şekilde olabileceği ve bu yeni tehditlerle baş edebilmek için ne gibi yeteneklere ihtiyaç duyulacağı üzerinde düşünmeye başladıklarını belirtmektedir. 

Kuşkusuz, potansiyel ihtimaller üzerinde düşünen savunma planlamacılarını “kim”, “nerede” gibi sorulardan kurtarmak, onlara, gerekli kuvvet karışımı, 
miktarı ve niteliği konularında verecekleri kararlarda serbest bir alan yaratacaktır (Conetta, 2002a). 

Planlamacıların en büyük açmazlarından biri de, belirsizliğin hem sebepleri hem de sonuçları arasında gösterilen ”asimetrik tehdit” kavramıdır. Dünya 
kamuoyunun 11 Eylül sonrasında tanıştığı bu kavram, klasik muharebe anlayışının dışında anlamlar taşımakta, dolayısıyla klasik mücadele şekilleri ile 
karşılanamamaktadır. McKenzie (2001:78), ABD’nin yüzyüze gelebileceği en kötü asimetrik tehditleri 10 kategoride toplamaktadır: 

• ABD topraklarına yönelik nükleer veya biyolojik saldırı, 
• Bilgi sistemlerine yönelik bilişim saldırısı, 
• Biyolojik ve kimyasak saldırılar, 
• Muharebe sistemlerine yönelik kitle imha silahı (WMD) saldırıları, 
• Bilişim savaşı, 
• Muharebe alanı seçimi, 
• WMD kullanmaksızın harekatı önleme tedbirleri, 
• Savaş taktikleri, 
• Kıta Amerikası’ na (CONUS) yönelik kimyasal saldırılar, 
• Henüz adı konulmamış ve hayal edilemeyen tehditler (wildcards). 

Asimetrik tehditler başta olmak üzere değişen tehdit ve tehlike algılamaları, doğal olarak, harp planlarının hazırlanma süreç ve şekline de yansımıştır. 
Harp planı geliştirme süresi kısaltılmış, güncellenme sıklığı artmış ve plan yapıları, güvenlik çevresindeki gelişmelere uyumlu ve esnek hale getirilmiştir. 
“Kontrol ve tahmin edilemeyen bir gelecek ile yüzleşmek için sloganlardan vazgeçilmeli” diyen Cordesman (2003:3) ise, yetenek temelli yaklaşımı anlamlı 
bulmamakta ve teoriden ziyade, gerçeklerle başa çıkabilecek strateji ve kuvvet planlarına ihtiyaç duyulduğunu belirtmektedir. 

11 Eylül saldırılarının özelde ABD, genelde ise pekçok ülkenin savunma planlaması lügatına soktuğu kelimelerden biri de “önleyici savaş”tır. Wirtz ve Russell (2003:116), “önleyicilik” kavramının, “çabuk silah çekme”den farklı birşey olmadığını, savaş kaçınılmaz olduğunda, maliyetin yüksek olacağı ileriki bir zamanı beklemektense, maliyetlerin düşük olduğu ilk anlarda savaşa girişmek anlamına geldiğini vurgulamaktadır. Afganistan ve Irak operasyonlarına temel oluşturan bu ilkenin, bölgesel ve hatta kıtalar arası “hareket kabiliyetine” sahip teröristlere karşı kullanıldığında ne ölçüde başarılı olacağı ise kuşkuludur. 

Terörizmle mücadelenin geçmişinin çok eski olmadığı bilinmektedir; yine de bu durum, 11 Eylül saldırılarının, ABD savunma stratejilerindeki büyük açıkların 
ortaya çıkmasını ve Savunma Bakanlığı’nın ülke savunmasındaki rolünü yeniden gözden geçirmek zorunda kalmasını engelleyememiştir. QDR 2001 ile ortaya 
konulan yeni stratejik yapının, kuvvet planlaması, kaynak tahsisi, insan kaynakları yönetimi ve dönüşüm çalışmaları gibi pekçok alanı etkileyeceği belirgindir. Nitekim bunun ilk işaretleri saldırılardan dört gün sonra, 14 Eylül’de başlatılan “Soylu Kartal Operasyonu” ile verilmiştir. “Soylu Kartal”, ülke savunmasını doğrudan ilgilendiren, kara, hava, deniz savunması ile sivil destek alanlarındaki kritik görevleri / faaliyetleri yeniden tanımlamıştır (Tomisek, 2002). Bu dağılımda, Savunma Bakanlığı’nın devamlı sorumluluğunda bulunan görevler ile sadece köprü vazifesi göreceği görevler açıkça belli edilmiştir (Tablo-9). 


Tablo-9: ABD Ülke Güvenliği Görevleri (Tomisek, 2002:7) 

11 Eylül sonrası üzerinde en fazla konuşulan güvenlik politikalarından biri de, hiç şüphe yok ki, Füze Savunma Sistemi (BMD) projesidir. Bu konuda 2004 yılında 
atılan adımlar ile 2005 yılına dönük planlamalar, “entegre ve küresel bir füze savunması”na doğru giden ilk adımlar olarak değerlendirilmektedir. Programın hedefi olarak, K.Kore ve İran gibi ülkelerden gelebilecek füze saldırıları ile kitle imha silahlarının çoğalmasını önlemek gösterilmektedir; ancak esas olarak belirli ülke veya tehditlere bağımlı değildir. Füze Savunma Sistemi için, yetenek temelli bir yaklaşım benimsenmiştir; yani düşmanın kim olabileceği ve savaşın nerede olabileceğinden 
ziyade, düşmanın nasıl savaşabileceği üzerine yoğunlaşılmıştır (Bunn, 2004). 

Planlama faaliyetleri arasında önde gelen aşamalardan biri de kuvvet planlamasıdır. ABD savunma stratejisini destekleyecek şekilde tasarlanan kuvvet planlamasına yönelik değişimler, 30 Eylül 2001 tarihini taşıyan QDR 2001’de önemli bir yer tutmaktadır (QDR Report, 2001:17). Oluşturulmaya çalışılan yeni yapının temelini oluşturan dört unsur, raporda şu şekilde sıralanmaktadır: 

• Yeni yapı, ABD’nin savunması ile ilgili benzersiz nitelikteki operasyonel taleplere vurgu yapmaktadır. 
• Yeni yaklaşım, ABD kuvvet planlamasının odak noktasını; iki özel bölgedeki –Kuzeydoğu ve Güneybatı Asya-çatışmaların en iyi şekilde 
kullanılmasından, hem işlevsel hem de coğrafi muhtemel kuvvet gereklilikleri spektrumuna sahip bir yetenek portföyü oluşturmaya kaydırmaktadır. 
• Yeni yapı; bugünün, tehdit temeli etrafında geliştirilmiş, iki “geniş harekat alanı savaşı” (MTW) yapısına sahip kuvvetleri ile geleceğin, dönüşümü 
gerçekleştirmiş kuvvetleri arasında bir köprü görevi görmektedir. 
• Yeni yaklaşım, ilk kez, Silahlı Kuvvetler’e verilen görevlerin doğasını ve sayısını dikkate almaktadır. Öncekilerden farklı olarak, yeni yapı, ülkeyi savunmak, 
caydırıcılık, harp görevleri ve küçük ölçekli operasyonlar için gerekli kuvvet büyüklüğünü açıkça talep etmektedir. 


SONUÇ 

ABD ordusunda değişim ve dönüşüm çabalarının entelektüel altyapısının hazırlandığı tarih, 1990’lı yılların başıdır. 1995 yılında Kara Kuvvetleri tarafından 
yayınlanan Force XXI, 1996’da dönemin Genelkurmay Başkanı Shalikashvili’nin hazırladığı Joint Force 2010, 1997 yılında başlayan QDR çalışmaları, gelecek 
yıllar içinde ordunun ve Pentagon’un yaşayacağı evrimin hazırlık safhasını oluşturmaktaydı (Joxe, 2003:185). Dolayısıyla, ABD savunma planlama ve 
stratejilerinde yaşanan değişimin miladının, 11 Eylül tarihi olduğunu söylemek haksızlık olacaktır. Bunun yerine, saldırıların, yaşanan süreci hızlandırıcı bir 
etki yaptığını kabul etmek, daha gerçekçi olacaktır. 

Tarihin en büyük terör eylemlerinden biri olan 11 Eylül saldırıları sonrası, dünya önemli gelişmelere sahne olmuş ve olmaktadır. Soğuk Savaş’ın ardından çok kutuplu bir hale bürünen küresel sistem, güçlerin üstünlük mücadelesinin yeniden kızışmaya başlamasının yanısıra, kartların yeniden dağıtılıp rollerin yeniden belirlendiği bir döneme girmiştir. 

11 Eylül'deki sıradışı saldırıdan sonra gelinen noktayı 'yeni dünya kaosu' sözleriyle özetlemek mümkündür. İktidardaki George W. Bush'un babası George 
Bush'un ortaya attığı 'yeni dünya düzeni' kavramından sonra bir düzenin yıkıldığı ve global belirsizliğin bir başka anlam kazandığı dönem için 'yeni dünya kaosu' terimi kullanılabilir. Soğuk Savaş'ın sona ermesinden sonra 1990'ların ortalarına doğru ABD’nin Avrupa Birliği ülkeleri ve Uzakdoğu'da Çin gibi ülkelerle olan ilişkilerinin net bir şekilde düzenlenemeyişinden doğan 'yeni dünya belirsizliği' yerini 11 Eylül saldırısı ile 'yeni dünya kaosu'na bırakmıştır. 

Soğuk Savaş'tan bu yana gelişen olaylar en küçük düşmanın bile öldürücü darbeler vurabileceğini göstermektedir. Bu durum, savunma alanında bir reformu / dönüşümü kaçınılmaz kılmaktadır. Ne pahasına olursa olsun reformu gerçekleştireceğini defalarca açıklamış olan Başkan Bush’un, gereken kaynağın aşırı yüksekliği, dolayısıyla bu sürecin politize edilmeye müsait olması dolayısıyla, sonuç almakta oldukça zorlanacağını tahmin etmek zor değildir. 

Sonuç olarak, kamuoyunda fazla yer bulmayan küçük çaplı hazırlıklar hariç tutulursa, saldırılara bütünüyle hazırlıksız yakalandığı kabul edilen ABD savunması, her şeye rağmen, kendini en yoğun özeleştiriye tabi tutan kurumların başında gelmektedir. Kuvvet yapılarından planlama esaslarına, personel politikalarından bütçeye geniş bir yelpazede yaşanan değişimin etkilerini orta ve uzun vadede görmek mümkün olabilecektir. 


KAYNAKÇA 

ASCH, B. ve J.R.HOSEK. Looking to the Future: What Does Transformation Mean for Military Manpower and Personnel Policy, RAND Corporation, 2004. 
AYDOĞAN, Metin. Bitmeyen Oyun, Türkiye’yi Bekleyen Tehlikeler, İzmir, Umay Yayınları, 2004. 
BARRY, Charles. “Coordinating with NATO”, H.BINNENDIJK (Ed.), Transforming America’s Military, Washington, National Defense University Press, 2002. 
BINNENDIJK, H. ve R. KUGLER, “Adapting Forces to a New Era: Ten Transforming Concepts”, Defense Horizons, No.5, Kasım 2001. 
BUNN, E. ve R. SOKOLSKY. “Strategic Posture Review”, Strategic Challenges for the Bush Administration, Perspectives from the Institute for National Strategic 
Studies, Washington, National Defense University Press, 2001, 65-71. 
BUNN, M.Elaine. “Deploying Missile Defense: Major Operatinal Challenges”, Strategic Forum, No.209, Ağustos 2004. 
CONETTA, Carl. Toward a Smaller, More Efficient and More Relevant U.S Military, Project on Defense Alternatives Briefing Memo, Cambridge MA: 
Commonwealth Institute, Ekim 2000. 
CONETTA, C. ve C. KNIGHT. Bigger Budgets Will Not Cure the Pentagon’s Ills, Project on Defense Alternatives Commentary, Cambridge MA: Commonwealth 
Institute, 2000. 
CONETTA, Carl. “The Pentagon’s Nwe Budget, New Strategy and New War”, Project on Defense Alternatives Briefing Report, 2002a. 
CONETTA, Carl. “Terrorism, World Order and Cooperative Security: A Research and Policy Development Agenda”, Project on Defense Alternative Briefing Memo.24, 
2002b. 
CONETTA, Carl. “9-11 and the Meanings of Military Transformation”, Security After 9 / 11, Strategy Choices and Budget Tradeoffs, Washington, Center for Defense 
Information, 2003. 
CORBIN, M. ve O. LEVITSKY. “Vital Statistics: The U.S Military”, The Defense Monitor, Vol.XXXII, No.5, Kasım/Aralık 2003. 
CORDESMAN, Anthony. Four Wars and Counting... The Need for a New Approach to Strategy and Force Planning, Wahington, Center for Strategic and 
International Studies, 2003. 
DANZIG, Richard. The Big Three, Our Greatest Security Risks and How to Address Them, Washington, National Defense University Press, 1999. 
Defense Manpower Requirements Report, Fiscal Year 2005. Office of Under Secretary of Defense for Personel and Readiness, 2004. 
“Escaping the Box: Flexibility in Defense Planning”, A. SHOBEN (Ed.), RAND Research Review, Vol.XXI, No.2, Sonbahar 1997. 
FLANAGAN, S. ve diğerleri. Challenges of the Global Century, Report of the Project on Globalization and National Security, Washington, National Defense 
University Press, 2001. 
GABELNICK, Tamar. “Security Assistance After September 11”, Foreign Policy in Focus, Vol.7, No.4, Mayıs 2002. 
GOMPERT, D. ve diğerleri. Clean, Lean and Able: A Strategy for Defense Development, RAND Corporation, 2004. 
HELLMAN, Cristopher. Fiscal Year 2002 Military Budget at a Glance. Center for Arms Control and Non-Proliferation. 7 Haziran 2001. 

HOBKIRK, Michael. The Politics of Organization and Resource Allocation in the United Kingdom and the United States, Washington, National Defense University 
Press, 1983. 
HOFFMAN, Bruce. Lessons of 9 / 11, RAND Corporation, 2002. 
İngilizce-Türkçe Askeri Terimler Sözlüğü (KKS 76-1A), Ankara, K.K.Basımevi ve Basılı Evrak Depo Müdürlüğü, 2003. 
JOHNSEN, William. Force Planning Considerations for Army XXI, Strategic Studies Institute, 1998. 
JOHNSON, S. ve J. BLAKER. “The FY 1997-2001 Defense Budget”, Strategic Forum, No.80, Temmuz 1996. 
JOXE, Alain. Kaos İmparatorluğu, (Çev. I. ERGÜDEN), İstanbul, İletişim Yayınları, 2003. 
KAYNAK, Mahir. Sonuçlardan Sebeplere, Sebeplerden Faillere, İstanbul, TİMAŞ Yayınları, 2004. 
KOSIAK, Steven. “Funding for Defense, Homeland Security and Combating Terrorism Since 9 / 11”, Security After 9 / 11, Strategy Choices and Budget 
Tradeoffs, Washington, Center for Defense Information, 2003. 
KUGLER, Richard. “The Defense Budget: Meeting Growing Requirements with Constrained Resources”, QDR 2001: Strategy-Driven Choices for America’s 
Security, Washington, National Defense University Press, 2001. 
KUGLER R. ve H. BINNENDIJK. “Choosing a Strategy”, H.BINNENDIJK (Ed.), Transforming America’s Military, Washington, National Defense University Press, 
2002. 
LEIBSTONE, Marvin. “The U.S Defense Establishment’s Struggle to Transform & Modernize”, NATO’s Nations and Partners for Peace, Vol.49, No.IV / 2004, 10-14. 
LOVELACE, D. ve T. YOUNG. U.S Department of Defense Strategic Planning, The Missing Nexus, U.S Army War College, 1995. 
MAZARR, Michael. The Revolution in Military Affairs: A Framework for Defense Planning, U.S Army War College, 10 Haziran 1994. 
MCINERNEY, Thomas. “Defense Reform: More Smoke Than Fire?”, Strategic Review, Sonbahar 1998. 
MCKENZIE, Kenneth. “The Rise of Asymmetric Threats: Priorities for Defense Planning”, QDR 2001: Strategy-Driven Choices for America’s Security, 
Washington, National Defense University Press, 2001. 
MYERS, Richard. “Transforming for the War on Terrorism”, NATO’s Nations and Partners for Peace, Vol.49, No.IV / 2004, 64-68. 
OSHMANEK, D. , S. HOSMER ve diğerleri. Strategic Appraisal 1997: Strategy and Defense Planning for the 21st Century, RAND Corporation, 1997. 
PARACHINI, John. Combating Terrorism: The 9 / 11 Commission Recommendations and the National Strategies, RAND Corporation, 2004. 
Quadrennial Defense Review (QDR) Report, Washington, Department of Defense, 30 Eylül 3001,
RUMSFELD, Donald. FY 2005 Defense Budget Testimony for the Senate and House Armed Services Committees,4 Şubat 2004a, 



RUMSFELD, Donald. Testimony of U.S Secretary of Defense Donald H. Rumsfeld Prepared for Delivery to the National Commission on Terrorist 
Attacks upon the United States, 23 Mart 2004b, 

SCHRADER, J., L. LEWIS ve R.A.BROWN. Quadrennial Defense Review 2001, Lessons on Managing Change in the Department of Defense, RAND Corporation, 2003. 
SMITH, P., J. ALLEN ve diğerleri. Creating Strategic Vision, Long-Range Planning for National Security, Washington, National Defense University Press, 1987. 
Statistical Abstract of the United States: 2001, U.S Census Bureau,  
TANGREDI, Sam. All Possible Wars? Toward a Consensus View of the Future Security Environment, 2001-2025, Washington, National Defense University Press, 2000. 
Task Force on a Unified Security Budget for the United States. Foreign Policy in Focus, Center for Defense Information, Mart 2004. 
The Military Balance 2000-2001. International Institute for Strategic Studies, Oxford University Press, Kasım 2000. 
The National Security Strategy of the United States of America. White House, Eylül 2002. 
TOMISEK, Steven. “Homeland Security: The New Role for Defense”, Strategic Forum, No.189, Şubat 2002. 
ULLMAN, Harlan. In Irons: U.S Military Might in the New Century, Washington, National Defense University Press, 1995. 
“Uncertainty, But No Mystery, in Defense Planning”, A. SHOBEN (Ed.), RAND Research Review, Vol.XXI, No.2, Sonbahar 1997. 
WALT, Stephen. “Beyond Bin Laden: Reshaping U.S Foreign Policy”, International Security, Vol.26, No.3, Kış 2001/02, 56-78. 
WIRTZ, J. ve J. RUSSELL. “U.S Policy on Preventive War and Preemption”, The Nonproliferation Review, İlkbahar 2003,113-123. 
ZINNI, Anthony. “A Military for the 21st Century: Lessons from the Recent Past”, Strategic Forum, No.181, Temmuz 2001. 

EKLER 

EK-A : ABD SAVUNMA BAKANLIĞI TEŞKİLATI 

EK-B : ABD SAVUNMA BAKANLIĞI İNSANGÜCÜ DEĞİŞİMİ (1950-2000) 

EK-A 




EK B



* Sayılar x1000 olarak okunmalıdır (Örn: 593 = 593.000) . EK-B 
ABD Savunma Bakanlığı İnsangücü Değişimi, 1950-2000 (Statistical Abstract of the U.S: 2001) 



***

11 EYLÜL SONRASI A.B.D SAVUNMA PLANLAMA VE STRATEJİLERİNDE YAŞANAN DEĞİŞİMLER BÖLÜM 4


11 EYLÜL SONRASI A.B.D SAVUNMA PLANLAMA  VE STRATEJİLERİNDE YAŞANAN DEĞİŞİMLER BÖLÜM 4



4. DÖNÜŞÜME YÖNELİK ÇABALAR 


Dönüşümün esas amacını, “bilinmeyen ve kesin olmayan tehditlere karşı ülkeyi savunabilmek için ihtiyaç duyulan yeteneklerin temin edilmesi” olarak 
tanımlayan Asch ve Hosek (2004:2), dönüşümün temelinde de “yenilikçi yaklaşımlar”ın bulunduğunu belirtmektedir. “Yenilik” kelimesinin askeri alandaki 
karşılığını “modernizasyon” olarak betimlemek yanlış olmayacaktır. Soğuk Savaş sonrası yeniden şekillenen kuvvet yapıları, insan-yoğun olmaktan giderek 
sıyrılan ve teknolojinin odak noktaya alındığı bir hale dönüşmüştür. Modernizasyon faaliyetlerinin çapı, günümüzde artık, ülkelerin askeri güçlerini 
değerlendirmede vazgeçilmez bir kıstas haline gelmiştir (Şekil-8). 


Şekil-8: 2000 Yılı Savunma Harcamaları İçinde Modernizasyonun (%) Payı (Barry, 2002) 

Dönüşüme yönelik çabaları, modernizasyon ile sınırlamak eksik olacaktır. Rumsfeld, dönüşümden “devrim” olarak söz etmekte ve bu devrimin “düşünme 
tarzlarında, eğitimde ve muharebe etme şekillerinde” yaşanması gerektiğini vurgulamaktadır (Asch ve Hosek, 2004). Kurumların, planlama süreçlerinin ve 
hatta personelin bütünüyle yeniden ele alındığı bir “kültürel değişim” söz konusudur. Tek boyutlu olarak düşünülemeyecek olan dönüşümün şüphesiz birden fazla bileşeni vardır (Tablo-8) ve her bir alt bileşendeki değişim, diğerlerini kolayca etkilemektedir. 



Tablo-7: Savunma Dönüşümünün Bileşenleri (Kugler ve Binnendijk, 2002) 

ABD’de dönüşüme yönelik çabaların 11 Eylül sonrası başladığını söylemek doğru olmayacaktır; ancak 11 Eylül’ün bu çabalara bir ivme kazandırdığı bir gerçektir. 
Nitekim Myers (2004:64), 11 Eylül sonrası oluşan güvenlik çevresinin, dönüşüm çabalarını çarpıcı bir biçimde hızlandırdığını belirtmektedir. “Bölgesel veya 
ahlaki sınır tanımayan, iletişim çağının tüm avantajlarını kullanan, kitle imha silahları arayışı içinde olan ve masum sivilleri hedef alan ‘yeni tip düşman’a karşı” hazırlıksız yakalanan ABD ordusunun bu durumu, kimilerine göre, Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle başlayan belirsizlik ve tereddütlerin sonucudur. 
Aslında sözkonusu olan belirsizlik, bütün devletler için geçerlidir; ancak dünyanın tek süper gücünün güvenlik politikalarını, stratejilerini, kuvvet yapılarını, 
silah ve teçhizat envanterini hızlı ve doğru bir şekilde dönüştürememesi ve modernize edememesinin sıradışı bir olay olduğunu da kabul etmek gerekir 
(Leibstone, 2004:10). 

Dönüşüm kavramı, ABD Savunma Bakanlığı’nın gündeminde 1990’ların ortalarından başlamak üzere sürekli yer almıştır. Savunma Bakanlığı her fırsatta 
yaşananların basit bir değişim değil, sonuçta Savunma Bakanlığı’nı her yönden etkileyecek birbirleriyle ilişkili dönüşümler zinciri olduğunu vurgulamıştır. 
Yine de hâlâ çoğu kimsenin kafasında oluşmuş net bir “dönüşüm” tanımı bulunmamaktadır (Asch ve Hosek, 2004:33). Bu eksikliği hisseden ABD Müşterek Kuvvetler Komutanlığı (USJFCOM), web sitesinde “Dönüşüm nedir?” başlığı altında bazı tanımlamalara yer vermektedir.12 Robinson’a13 
göre farklı tanımlar, Savunma Bakanlığı görevlileri arasında bile mevcuttur ve bu uyumsuzluk, dönüşüm çabalarının işbirliğini de olumsuz yönde etkilemektedir. 
İptal edilen Crusader topçu silahı ve Comanche helikopter projelerini bu karmaşaya bağlayan Robinson’a, Leibstone (2004:11) da hak vermektedir. Crusader ve Comanche helikopter programlarının, planlama ve geliştirme çalışmalarının tamamlandıktan ve milyonlarca dolar kaybedildikten sonra iptal edildiğini belirten Leibstone, makalesinde gecikmiş ve ağır işleyen dönüşüm çalışmalarından yakınmaktadır. 

Conetta (2003:27), dönüşümün tanımını ve alanlarını; “uyumluluk”, “savunma reformu” ve “askeri-teknik devrim” başlıkları altında sınıflandırmaktadır. Ona göre ABD, bu üç alanın hiçbirisinde henüz başarılı olmuş değildir. 11 Eylül saldırılarının ortaya çıkardığı “yeni şartlara uyum sağlayamama” zaafı, ABD ordusu için hâlâ geçerliliğini korumaktadır. Yeni koşullara / tehditlere karşı yeni düşünce tarzları gerektiren dönüşüm çabalarının hedeflerini ise Asch ve Hosek (2004:33) 

Altı başlık altında toplamıştır. 

Bunlar; 

• ABD ülkesi ile denizaşırı üslerini korumak, kitle imha silahları ile bunları atma araçlarını imha etmek, 
• Uzak bölgelerdeki gücü muhafaza etmek ve yeniden tasarlamak, 12 Ayrıntılı bilgi için bkz.  
   13 Colin Robinson’un 25 Haziran 2002 tarihli ve “Defining Transformation” başlıklı makalesine, 
    adresinden ulaşılabilir. 


• Sürekli gözetleme, izleme ve çabuk muharebeye girme yeteneklerini geliştirerek düşmanlara sığınma imkanı vermemek, 
• Bilgi ağlarımızı saldırılara karşı korumak, 
• Değişik ABD kuvvetlerini birbirine bağlamak için bilgi teknolojilerini kullanmak, 
• Engellenemeyen uzaya ulaşma imkanını sürdürmek ve uzay yeteneklerini düşman saldırılarından korumak. 

Yukarıda belirtilenlerin dışında hedefler ortaya koyan savunma uzmanları da mevcuttur. Aslında 11 Eylül sonrası, dönüşüm hedeflerini belirleyen ulusal 
güvenlik politikası konusunda ABD’li uzmanların kafasının bir hayli karışık olduğu görülmektedir. Leibstone (2004:13) üç farklı görüş ve gruba işaret etmektedir: 

• Ağır hava bombardımanı ile başlayıp “temizleyici” kara kuvvetleri ile devam eden büyük çaplı muharebe taraftarları, 
• “Şaşırt ve dehşete düşür” prensibini süratli bir şekilde uygulamak için, hava ve yer unsurlarının karışımından oluşan hafif bir tertiplenmeyi tercih eden 
planlamacılar, 
• Var olan kuvvetleri, antiterörizm ve gerilla muharebeleri için en uygunu olan küçük birimlere bölmeyi tercih eden askeri planlamacılar. 

Binnendijk ve Kugler (2001:3) ise, ABD kuvvetlerini başarılı şekilde değiştirmeyi amaçlayan bir dönüşümün, ulusal güvenlik politikalarının ötesinde, bazı 
sağlam harakat konseptleri ile yönlendirilmesi gerektiği kanısındadır. Sözü edilen 10 konsept şunlardır: 

• Erken giriş harekatları için müşterek tepki darbe kuvvetleri 
• Geliştirilmiş bilgi sistemleri ve kuvvet ağları için uzay temelli kaynaklar 
• Kuvvetlerin korunması için muharebe alanı füze savunmasının süratlendirilmiş tertibi 
• Yeniden düzenlenmiş denizaşırı varlık ve süratli kuvvet projeksiyonu için daha iyi stratejik hareket kabiliyeti 
• Çok taraflı harekatlar için müşterek çalışabilen müttefik kuvvetler 
• Kıyı gücü projeksiyonu için sahil güvenlik harekatı 
• Ulaşılamayan alanlardaki tehditler için uzaktan hedefleme ve giriş kuvveti 
• Müşterek hava harekatı için geliştirilmiş taktik derin darbeler 
• Kesin sonuçlu yakın muharebe harekatı ve kara birlikleri için derin manevra 
• Temkinli ve takviyeli harekat. 


ABD savunmasındaki dönüşüm çabaları elbette sadece bunlarla sınırlı değildir. Ekonomik sorunlar nedeniyle “küçülme”nin sıklıkla tartışıldığı ve dönüşüm 
hedeflerinin arasında yer aldığı Pentagon, 1987’de beri, bilhassa personel sayısında önemli oranlarda azaltmaya gitmiştir. Savunma Bakanlığı tarafından 
hazırlanan “Defense Manpower Requirements Report” (2004) verilerine göre, Bakanlık, 1987 yılından itibaren 799 bin askeri ve 446 bin sivil çalışan ile 
yollarını ayırmıştır. 
Bilgi ve teknolojideki ilerlemeler, insangücü ihtiyacında artışa gerek kalmaksızın, yetenekleri artırmıştır. Ancak 11 Eylül olayları ve küresel çaptaki terörle 
mücadele, insangücü ihtiyacını geçici olarak da olsa tekrar gündeme taşımıştır. Sözkonusu ihtiyacın uzun dönemli olması hem mümkün görünmemektedir, 
hem de ABD’nin uzun vadeli çıkarlarına uygun değildir; zira artan maliyetlerin yükü her geçen gün ağırlaşmaktadır (Tablo-9). 

ABD Savunma Bakanlığı ve ordusunda, 11 Eylül sonrası hız kazanan dönüşüm çabalarının yoğunlaşarak sürmesi beklenmelidir. Nitekim Rumsfeld (2004), 
dönüşüm çalışmalarının 2004 yılına yönelik hedefini “daha hafif, daha çevik, daha kolay tertiplenebilen bir müşterek kuvvet oluşturma ve akıllıca risk alma ile yeniliği ödüllendiren bir kültürü aşılama” olarak belirtmiştir. İnsangücü planlamasından uzay çalışmalarına, silah teknolojilerinden konsept ve doktrinlere (düşünce tarzlarına), planlama ilkelerinden tehdit algılamalarına kadar oldukça geniş bir alanı kapsayan ve kapsayacak olan bu çalışmaların, 
Savunma Bakanlığı’na yönelen eleştirilerin önünü kesip kesmeyeceğini şimdiden tahmin etmek kolay değildir; ancak kabaran bütçe faturalarına gerekçe olarak 
gösterilmeye daha uzun bir süre devam edeceği açıktır. 


Tablo-8: ABD Savunma Bakanlığı İnsangücü (x1000) (Defense Manpower Requirements Report, 2004) 


Geleceğin harekat çözümlerine paralel olarak ve kurumlar arası koordinasyonu sağlayacak şekilde; politika belirleme, planlama ve kaynak tahsisi konuları ile ABD Savunma Bakanlığı’nın halihazır yapısını da (EK-A) içerecek geniş kapsamlı dönüşüm faaliyetlerinin, önümüzdeki dönemde daha da ivme kazanarak devam etmesi beklenmelidir. Zira Flanagan ve diğerlerinin (2001:22) de vurguladığı gibi; yeni gereksinimler, görevler ve öncelikler, algılanışlarından daha süratli olarak ortaya çıkmaktadırlar. Bunlara ayak uydurabilmek, “dönüşen” bir yapı ile bile kolay olmayacaktır. Savunma planlamasının dinamik ve 
esnek hale getirilmesi zorunludur. 

Mazarr (1994), yüzyüze bulunulan dönüşüm zorunluluğunu, Napolyon’un 1805 yılında Rusya ve Avusturya ordularına karşı kazandığı zafer ile anlatmakta, 
Napolyon’un kendi ordusunda başlattığı dönüşüm hareketinin, baş döndürücü bir değişim hızına sahip çağımızda örnek alınması gerektiğini belirtmektedir. 
Zira gelecekte savaşların seyri; sosyal, teknolojik ve politik gelişimin güçlü bir kombinasyonu ile değişecektir. 

5.Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..




***

11 EYLÜL SONRASI A.B.D SAVUNMA PLANLAMA VE STRATEJİLERİNDE YAŞANAN DEĞİŞİMLER BÖLÜM 3


11 EYLÜL SONRASI A.B.D SAVUNMA PLANLAMA  VE STRATEJİLERİNDE YAŞANAN DEĞİŞİMLER BÖLÜM 3



    1997 yılında ABD’nin temel milli hedefleri şu şekilde sıralanmaktaydı: Yurt içi ve yurt dışındaki Amerikan vatandaşlarının can güvenliklerini sağlamak, 
egemenliği korumak, değerleri, kurumları ve topraklarının dokunulmazlığı ile ülke bağımsızlığını ve siyasi özgürlüğü muhazafa etmek, ülkenin ve insanlarının 
refahını sağlamak. (Uncertainty, But No Mystery, 1997). Aslında 1997 QDR’nin ortaya koyduğu görevler ile bu görevlerden özellikle son ikisi üzerine yaptığı 
özel vurgu, belirtilen hedeflere ulaşma yollarında önemli değişimler yaşandığını göstermekteydi. Bu kapsamlı görevler; mevcut krizlere müdahale etmek, 
stratejik çevreyi şekillendirmek ve belirsiz bir gelecek için şimdiden hazırlanmak olarak tanımlanmaktaydı (Conetta, 2000). Savunma Bakanlığı daha 
sonra bu görevleri, “şekillendir, cevap ver, şimdiden hazırlan” şeklinde sloğanlaştıracaktı. 

1997 QDR’nin ardından, ABD Kongresi, alternatif ve bağımsız bir değerlendirme komitesi kurulmasını ve QDR’nin tartışılmasını istedi. Ulusal Savunma 
Paneli (NDP), birkaç savunma konsepti ve kuvvet yapısında değişiklik öngören tavsiyeler geliştirdi. 2001 Ocak ayında hazırlanmasına başlanılan ve 11 Eylül 
saldırılarından sadece birkaç gün önce tamamlanan ikinci QDR ise, Savunma Bakanlığı’nın “dönüşüm” hedeflerine dikkat çekmekteydi. Belgede, birinci önceliğin, geniş çaplı “asimetrik” tehditlere karşı ABD halkı ve topraklarının savunulmasında olduğu açıkça belirtilmekteydi (Schrader ve diğerleri, 2003). Hepsinden önemlisi, ABD savunma planlamasında “tehdit temelli”den “yetenek temelli” yaklaşıma geçiş, esas dikkatleri çeken değişim habercisiydi. 

Donald Rumsfeld (2004b), 11 Eylül Komisyonu’na verdiği ifadede değişime yönelik diğer çalışmalardan şöyle söz ediyordu: 

“(...) ABD’nin pekçok harp planının iki yıldan daha eski olduğunu gördüm. Hatta bazı planların dayandırıldıkları varsayımlar üç veya dört yıldır günümüze 
uyarlanmamıştı. 
2001 Mayıs’ında harp planlarının hazırlanma şeklinin modernize edilmesine yönelik bir süreç başlattık. Böylelikle planların hazırlanma süresinde azalma, 
güncellenme sıklıklarında artma, plan yapılarında da güvenlik çevresinde olagelen değişimlere daha fazla esneklik ve uyumluluk gösterme gibi amaçlarımıza ulaşmayı hedefliyoruz.” 

Umulmadık bir anda, umulmadık bir tarzda ve umulmadık boyutta gerçekleşen terör eylemleri, görünüşte İkiz Kuleler’i hedef almıştı; ancak saldırılar 
dünya kamuoyunda daha farklı değerlendirildi. Dünyanın en büyük gücü, kendi evinde vurulmuştu ve bunun karşılıksız kalmayacağı açıktı. 
ABD, saldırıları “İslamcı terör”le özdeşleştirdi. Parachini (2004), sözkonusu tehditle mücadele etmek için ABD yönetiminin geniş kapsamlı politik-askeri 
strateji izlemesi ve bu stratejinin de; teröristlere ve terör örgütlerine saldırmak, İslamcı terörün gelişmesini önlemek ve terörist saldırılara karşı hazırlıklı 
olmak politikalarının kararlılıkla uygulanmasını da kapsaması gerektiğini söylemekteydi. Peki gerçekte ABD savunma planlama ve stratejilerinde ne gibi 
değişimler yaşanmıştır? Ulusal hedeflerden bütçeye, uluslar arası ilişkilerden güvenlik politikalarına, bu değişimler hangi boyutta gerçekleşmiştir? 

11 Eylül olayları bu noktada nasıl bir milat teşkil etmiştir? Bu sorulara, araştırmamızın ikinci bölümünde cevap arayacağız. 

ÖNLEYİCİ SAVAŞ 


İkiz Kuleler’e yönelik saldırılar, dünya politikasını ve elbette ABD ulusal ve dış politikasını da büyük ölçüde değiştirmiştir. Saldırılar sonrası yoğun bir iç ve dış 
değerlendirmeler dönemi yaşayan ABD’nin, 11 Eylül sonrası “aldığı dersler”, yaşanan / yaşanacak olan değişimler hakkında önemli ipuçları vermektedir. 
Walt (2001:58) bu dersleri dört başlık altında toplamaktadır: 

• ABD dış politikası bedelden bağımsız değildir 
• ABD, kendisini düşündüğünden daha az popülerdir 
• Somali, Ruanda, Afganistan gibi başarısız ülkeler birer ulusal güvenlik problemidir 
• ABD yoluna yalnız devam edemez 

Kuşkusuz, alınan dersleri bunlarla sınırlamak doğru olmayacaktır; ekonomik, politik, hatta sosyolojik pekçok boyuttan söz etmek mümkündür. Ancak belki de 
üzerinde en fazla durulması gereken boyut savunma planlama ve stratejileri olmalıdır. 

Johnsen (1998), 21 nci yüzyılın güvenlik çevresini ve ABD ordusundan beklenen görevleri tanımlarken “caydırıcılık, zorlayıcılık ve şekillendirme” üzerinde 
durmakta (Şekil-4) ve dünyada artan istikrarsızlık döneminin, ABD ordusunu denizaşırı müdahalelere mecbur kılacağı yönünde uyarılarda bulunmaktadır. 

Halbuki kimilerince 11 Eylül’ün bizatihi kendisi “istikrarsızlık ortamı yaratma fırsatı” olarak değerlendirilmektedir (Kaynak, 2004). Hatta Joxe (2003:213) bunu bir adım daha ileri götürerek; saldırıların, “becerilerini kanıtlamak üzere bir yıldır hazır bekleyen ABD’nin küresel silahlı kuvvetlerinin parlak bir karşılık 
verebileceği koşulları yaratmak için” tam istenen zamanda meydana geldiğini belirtmektedir. 


Şekil-4: Zorlayıcılık, Caydırıcılık, Şekillendirme (Johnsen, 1998:11) 

11 Eylül sonrası ABD savunma plan, program ve faaliyetlerinde yaşanan değişimler, daha önce belirttiğimiz üzere geniş bir alanı kapsamaktadır. Bu bölümde, birkaç başlık altında söz konusu değişimleri inceleyeceğiz. 

1. ULUSAL GÜVENLİK STRATEJİSİ 

Bush yönetiminin önümüzdeki 20 yıl içinde yüzleşmek zorunda kaldığı/ kalacağı stratejik tehditleri daha belirgin olarak ortaya koyan Bunn ve Sokolsky 
(2001:65), 11 Eylül’den evvel, bu tehditleri potansiyel Rus tehlikesinin yeniden canlanması, Çin’den gelebilecek düşmanca tehditler ve (K.Kore, Irak, İran vb.) 
endişe kaynağı ülkelerin düşmanlıkları olarak tanımlamaktaydı. 1997 QDR de aynı yönde tehdit ve küresel güvenlik çevresi tanımları ortaya koymaktaydı 
(Tablo-3). 

11 Eylül saldırıları, “terörizm” olgusunu gözle görülür biçimde ön plana koymuştur. ABD Ulusal Güvenlik Stratejisi (2002) belgesinin giriş 
paragraflarında bu yönde önemli göstergelere rastlamak mümkündür. Belgede; geçmişte ihtiyaç duyulan büyük ordular ve geniş çaplı endüstriyel yeteneklerin yerini, bir tank almak için yapılacak harcamadan daha azını sarf ederek amaçlarına ulaşabilen insanların “gölge şebekeleri”ne bıraktığı belirtilmektedir. Belgede yeni stratejinin hedefinin sadece daha güvenli değil, aynı zamanda daha iyi bir dünya olduğu vurgulanmakta ve stratejik hedeflere götürecek alt görevler şu şekilde sıralanmaktadır: 

• Küresel terör ile mücadele edebilmek için müttefikleri güçlendirmek, 
• Bölgesel çatışmaları engellemek için diğer ülkelerle işbirliği yapmak, 
• Düşmanların kitle imha silahları tehdidini önlemek, 
• Serbest piyasa ve serbest ticareti teşvik ederek, bir küresel ekonomik gelişme dönemi başlatmak, 
• Demokrasiyi yayarak ve açık toplumlar inşa ederek gelişim çemberini genişletmek, 
• Diğer küresel güç merkezleri ile işbirliği takvimi geliştirmek, 
• Ulusal güvenlik kurumlarını, 21 nci yüzyılın tehdit ve tehlikelerini karşılayacak şekilde dönüştürmek. 

Tehditler Küresel Güvenlik Çevresi 





Tablo-3: Tehdit Özeti -QDR 1997 (Tangredi, 2000:33) 

Bir zamanlar en büyük tehdit olarak Sovyet nükleer silahları gösteriliyorken, Bush yönetiminin Ulusal Güvenlik Stratejisi, günümüzün güvenlik tehditlerini çok daha farklı tanımlamaktadır. 11 Eylül’ün ardından üzerinde en fazla tartışılan belgelerden biri olan ve Beyaz Saray tarafından hazırlanan Ulusal Güvenlik 
Stratejisi’nde değişen tehdit algılamaları ile ilgili şu ifadelere rastlanmaktadır: 

“Ulusumuzun yüzyüze kaldığı en ciddi tehlike, köktencilik ve teknolojinin kesişme noktasında bulunmaktadır. Düşmanlarımız, kitle imha silahları geliştirme arayışı içinde olduklarını açıkça deklare etmişlerdir ve kanıtlar göstermektedir ki, bu konuda oldukça kararlıdırlar” (2002:2) 

11 Eylül sonrası kulaklara en fazla çalınan kavramlardan ikisi, kuşkusuz, “caydırıcılık” ve “önleyici savaş” kavramlarıdır. Her iki kavrama da Ulusal Güvenlik Stratejisi’nde büyük önem verilmekte ve sıklıkla atıfta bulunulmaktadır; ancak Wirtz ve Russell’a (2003:120) göre uluslar arası kamuoyu ABD ile aynı fikirde değildir. 
Uluslar arası kamuoyu, ABD’nin tek taraflı veya önleyici savaş doktrinin tehlikeli olduğu düşüncesindedir; zira bu tür hamlelerin, 2 nci Dünya Savaşı’nın 
ardından büyük zorluklarla oluşturulan bazı uluslar arası kurum, kuruluş ve hatta gelenekleri hiçe saymak anlamına geleceği kanaati hakimdir. Konu uluslar 
arası terörizm olduğunda, bu karşı duruşun zayıfladığını söylemek ise yanlış olmasa gerek. 

2. SAVUNMA BÜTÇESİ 

ABD savunma örgütlerinin yapısı ve buna bağlı olarak da planlama, programlama, bütçeleme süreçleri, uzun yıllardan beri tartışılmaktadır. 80’li yıllardan beri üzerinden en fazla konuşulan konuların başında ise, hiç şüphe yok ki, savunma bütçesi gelmektedir (Hobkirk, 1983). Deniz aşırı operasyonlarla birlikte kabaran fatura, her yıl yaklaşık olarak 500 milyar dolar dış ticaret açığı veren ABD’de, savunma harcamalarını kamuoyu nezdinde tartışılır hale getirmiştir. Tartışılan sadece harcamaların boyutu değildir elbette; savunma ihalelerindeki “şaibeler” de gündemden düşmemektedir. 

Kamu harcamalarını yakından izleyen Center For Public Integrity (CFPI) (Kamu Dürüstlüğü Denetleme Merkezi) adlı bir kuruluşun yayımladığı bir rapora göre, 
çok az sayıda dev firma, Pentagon harcamalarından aslan payını, üstelik ihalelere teklif vererek rekabet etmelerine gerek kalmadan almaktadır. 
1998-2003 döneminde listenin başında 94 milyar dolarla Lockheed Martin bulunmaktadır. Bunu 81 milyar dolarla Boeing izlemektedir. Raytheon 39 milyar 
dolarla 3 ncü, General Dynamics de 34 milyar dolarla 4 ncü sıradadır. Rapor, savunma alanında çalışan en büyük 10 firmanın başkanlık seçimlerinde adaylık 
kampanyalarına toplam 35.7 milyon dolar bağış yaptığına, lobi etkinliklerine de 414.6 milyon dolar harcadıklarına, buna karşılık Pentagon kontratlarından 
340 milyar dolar kazandıklarına dikkat çekmektedir.8 


11 Eylül saldırılarının ardından, ABD Kongresi, adeta tehditlere cevap olarak, 2003 yılı için savunma bütçesinde 49.6 milyar dolarlık artış öngörmüştü. Bütçe açığı 500 milyar doları zorlarken, yönetim, gelecek beş yıl için toplam 2.2 trilyon dolarlık bir askeri harcama planlamaktaydı. Bu rakamlara, şimdiden 166 milyar doları aşan Afganistan ve Irak operasyonlarının maliyetinin dahil edilmediğini de belirtelim (A Unified Security Budget for the United States, 2004). 

2002 bütçesi, 2001 yılına oranla 14.2 milyar dolarlık bir artış göstermekteydi. Beyaz Saray kaynaklarına göre9, bu artışın nedenleri arasında askeri 
ödemelerdeki artış, lojman yapımı, araştırma geliştirme faaliyetlerine kaynak aktarımı, üs yapımı gibi konular yer almaktaydı. 

Savunma Bakanlığı bütçesinin 1986-2002 yılları arasında izlediği seyir, yıllık ortalama yüzde 4.6’lık bir büyümeye işaret etmekteydi (Şekil-5). 

8 Cumhuriyet, 4 Ekim 2004. 
9 http://www.whitehouse.gov/news/usbudget/blueprint/bud18.html 



Corbin’e (2003:5) göre, her ne kadar askeri harcamalar, askeri güç veya yeteneklerin doğrudan bir göstergesi olmasa da, ülkelerin harcamalarının 
karşılaştırılması, bazı gerçekleri açığa çıkarabilmektedir. 



Şekil-5: ABD Savunma Bakanlığı Bütçe Seyri (1998-2002) 

Şekil-6’da ABD ile bazı “potansiyel düşmanlar”ının, müttefiklerinin ve ilgi alanı içindeki bazı ülkelerin 2002 yılına ait askeri harcamalarının karşılaştırması 
görülmektedir. Tablo açıkça ortaya koymakta ki, ABD, “kendi liginde oynamaktadır.” 

ABD ile ilişkileri zayıf ülkeler 
ABD müttefikleri 
Diğer ülkeler 



Şekil-6: Karşılaştırmalı Küresel Askeri Harcamalar, 2002 (Corbin, 2003:4) 


Artan maliyetlerin, Savunma Bakanlığı’nı yeni tedbirler almaya zorladığını tahmin etmek hiç de zor değildir. Sözkonusu tedbirler arasında çoğunluğu 
Almanya’dakiler olmak üzere Avrupa’daki bazı üslerin kapatılması öncelikli yer tutmaktadır. Nitekim Almanya’daki üslerin idamesinin Pentagon’a yıllık 
maliyetinin 7 milyar dolar olduğu belirtilmektedir. Ancak kimi uzmanlar, konunun maliyet veya “stratejik esneklik” ile açıklanamayacağını, arka planında 
“Yaşlı Avrupa”yı “cezalandırmak” gibi daha başka nedenlerin olabileceğini düşünmektedirler10. Almanya’daki toplam 26 birliğin yer değiştirme planlarına 
rağmen, İngiltere’de konuşlu bulunan 12 bin asker ile ilgili benzer kararlar alınmamış olması, bu düşünceyi kuvvetlendirmektedir. Tüm bunlara ilave olarak, ABD’nin sözkonusu “küçülme” operasyonunda başarılı olup olamayacağı da sorgulanmaktadır. Nitekim McInerney (1998), 1978 ile 1988 yılları arasında önemli üslerin hiçbirisinin, Kongre’nin kamu sektöründe iş kaybı yaratacağı yönündeki endişesi nedeniyle kapatılamadığını hatırlatmaktadır. 

Eldeki tüm verilere rağmen, 11 Eylül sonrası savunma harcamalarındaki artışın ne kadarının, terörist saldırılarla doğrudan ilişkilendirilebileceğini söylemek 
mümkün değildir; bu noktada başka faktörlerin katkısını da göz ardı etmemek gerekir. Yine de İkiz Kuleler’i hedef alan saldırıların, “bütçeyi şişiren” en önemli 
etken olduğu söylenebilir. Savunma Enformasyon Merkezi’nin verilerine göre (Kosiak, 2003:8), 11 Eylül sonrası savunma harcamalarındaki toplam artış 
160 milyar dolardır. Bu yüklüce miktarın hangi alanlarda kullanıldığı Tablo-4’de görülmektedir. 

Hellman’ın (2001), 2 nci Dünya Savaşı’ndan itibaren barış dönemlerindeki en büyük üçüncü artış olarak vurguladığı 2002 savunma bütçesi, 2001 bütçesine 
yüzde 10.5’lik bir fark atmakta ve bu oran 32.6 milyar dolara tekabül etmekteydi. Böylece ortaya 342.2 milyar dolarlık bir fatura çıkmaktaydı. 2003 yılı bütçesi, 2002’ye göre 45.3 milyar dolarlık bir artış göstermekte ve 396.1 milyar dolara ulaşmaktaydı. Bu tutarın 27.2 milyar doları terörizm ile mücadele için ayrılmıştı. 

Harcamalardaki artışa paralel olarak bütçe açığı da hızla büyümekte ve 2003 için öngörülen miktar 80 milyar dolar sınırlarını zorlamaktaydı. 
2004 yılında savunma harcamalarına ayrılan pay, 399.1 milyar dolara ulaştı. Yönetim, bir sonraki altı yıl için toplam 2.7 trilyon dolarlık askeri harcama 
öngörüyordu. 
10 Lawrence J. Korb. The New York Times, 30 Temmuz 2003 




Tablo-4: 11 Eylül Sonrası Ülke Güvenliği, Terörizmle Mücadele ve Savunma Harcamaları (Security After 9/11, 2003:9) 

2005 yılı bütçesine bakıldığında, öncekilerden çok farklı bir tablo ile karşılaşılmamaktadır. Şekil-7’den de görüleceği üzere 11 

ABD bütçesinin aslan payını askeri harcamalar oluşturmaya devam etmektedir. Planlamaya dahil edilen ve bütçeden pay ayrılan alanlar arasında Irak ve 
Afganistan operasyonları ile terörizm ile mücadele çalışmalarının bulunmadığı görülmektedir. Buna gerekçe olarak Savunma Bakanlığı’nın, sözkonusu 
faaliyetlerin alacağı boyutları önceden kestirememesi gösterilmektedir. 


Şekil-7: 2005 Yılı ABD Ayrıştırılmış Bütçe Bilgileri 

11 Ayrıntılı bilgi için bkz. 
< http://www.armscontrolcenter.org/archives/000567.php > 


11 Eylül sonrası hızlı ve keskin bir yükseliş trendine giren ABD savunma bütçesinin ileriki yıllarda izleyeceği seyri anlamak için, başlamış ve devam etmekte olan önemli ve “pahalı” silah sistem projelerini de bilmek gereklidir. 2005 yılı bütçesinde belirtilen bu projeler arasında yer alan silah sistemleri, adetleri, her bir birimin maliyeti ve toplam tutarlar, Tablo-6’da verilmiştir. 




Tablo-5: Bütçede Yer Alan Bazı Silah Sistemleri 

(http://www.armscontrolcenter.org/archives/000567.php) 


Conetta (2002a), 11 Eylül’den önce, savunma harcamalarında 50 milyar dolarlık bir artışın geniş bir uzlaşma ile kabul görmesinin, ekonominin zayıflığı, 
ekonomik tahmincilerin karamsarlığı gibi nedenlerle, politik olarak çok zor gerçekleşeceğini belirtmektedir. Ancak 11 Eylül’den sonra, yani 2001’den itibaren, gelecek 10 yıldaki bütçe fazlası miktarı yüzde 71 oranında düşmüştür. 2007 Pentagon bütçesinin 451 milyar dolar olması beklenmektedir. Savunma Bakanlığı, rakamlardaki büyümenin, bütünüyle terörizmle mücadeleyi yansıtmadığını; araştırma geliştirme faaliyetleri, balistik füze savunma programı ve yeni nesil silah programları gibi çalışmaların da sözü edilen rakamlara dahil olduğunu vurgulamaktadır (Kosiak, 2003:11). Yine de pastadan en büyük payı, terörizmle mücadele faaliyetlerinin aldığı bilinmektedir. 

3. ASKERİ YARDIMLAR 

Beyaz Saray tarafından hazırlanan ABD Ulusal Güvenlik Stratejisi’nde, terörizm ve terörizmi finanse eden kaynaklar ile mücadele etmek için “bölgesel 
ortaklar” ile işbirliğini geliştirmeye özel önem atfedilmektedir: 

“Bölgesel ortaklarımızı, teröristleri izole eden bir işbirliği içinde olmaları yönünde teşvik etmeyi sürdüreceğiz. Bölgesel mücadele sonucu, tehdit belirli bir 
devlete yöneldiğinde, sözkonusu devlete, görevin başarılması [teröristlerin imhası] için askeri, yasal, politik ve mali yönlerden destek sağlayacağız (2002:6).” 

11 Eylül sonrası tepkisini “Eğer bizimle birlikte değilseniz, karşımızdasınız demektir.” şeklinde ortaya koyan ABD’de askeri yardımlar, “çevre şekillendirme” stratejisinin de önemli bir ayağını oluşturmaktadır. Esas itibariyle bu yardımlar, ABD topraklarının korunmasına yöneliktir. Ancak Gabelnick’e (2002) göre, yardımın boyutları, amacının dışına çıkacak kadar büyümüş durumdadır. Afganistan’da yürütülen “Sonsuz Özgürlük Operasyonu”nu esnasında gerek üs sağlayarak, gerekse hava sahasını açarak ABD’ye destek veren Özbekistan, Kırgızistan, Tacikistan, Azerbaycan, Ermenistan gibi ülkeler, askeri araç, silah ve teçhizat yardımı ile ödüllendirilmişlerdir. Yardımların tutarı da dikkat çekici boyutlardadır. 2001 yılında 3.57 milyar dolar olan Dış Askeri Finansman miktarı, 2003 yılında 4.12 milyar dolara ulaşmıştır. Askeri yardımlar temelinde, bazı ülkelerin 11 Eylül öncesi ve sonrası durumları Tablo-7’de belirtilmiştir. 



Tablo-6: ABD Askeri Yardım Envanteri 

(http://www.cdi.org/program/document.cfm?documentid=652&programID=39&from_page) 

ABD’nin, stratejik noktalardaki ülkeler ile ilişkilerini devam ettirme niyeti açıktır. Terörizm ile mücadele doktrininin temellerinden biri olan bu niyetin etkili bir 
şekilde hayata geçirilebilmesi, Conetta’ya (2002b) göre, Arap ve İslam ülkeleri ile yoğun bir işbirliği içinde bulunulmasına bağlıdır. Ona göre terörizm ile 
mücadele programının ulusal ve uluslar arası boyutları bulunmaktadır; bu durumda yeni ortaklıklara kapı açacak yeni gayretler içinde bulunulmalıdır. 

Görünen o ki, ABD, ilgi alanı dahilinde bulunan stratejik ülkeleri desteklemeye devam edecektir. Bütçenin hassas dengeler üzerinde bulunduğu ve kamuoyundan yükselen tepkiler göz önüne alındığında, uluslar arası askeri yardımların, gelecekte gündemdeki tartışma maddeleri arasında yer alacağını söylemek kehanet olmayacaktır. 


4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..

***