26 Mayıs 2017 Cuma

11 EYLÜL SONRASI A.B.D SAVUNMA PLANLAMA VE STRATEJİLERİNDE YAŞANAN DEĞİŞİMLER BÖLÜM 4


11 EYLÜL SONRASI A.B.D SAVUNMA PLANLAMA  VE STRATEJİLERİNDE YAŞANAN DEĞİŞİMLER BÖLÜM 4



4. DÖNÜŞÜME YÖNELİK ÇABALAR 


Dönüşümün esas amacını, “bilinmeyen ve kesin olmayan tehditlere karşı ülkeyi savunabilmek için ihtiyaç duyulan yeteneklerin temin edilmesi” olarak 
tanımlayan Asch ve Hosek (2004:2), dönüşümün temelinde de “yenilikçi yaklaşımlar”ın bulunduğunu belirtmektedir. “Yenilik” kelimesinin askeri alandaki 
karşılığını “modernizasyon” olarak betimlemek yanlış olmayacaktır. Soğuk Savaş sonrası yeniden şekillenen kuvvet yapıları, insan-yoğun olmaktan giderek 
sıyrılan ve teknolojinin odak noktaya alındığı bir hale dönüşmüştür. Modernizasyon faaliyetlerinin çapı, günümüzde artık, ülkelerin askeri güçlerini 
değerlendirmede vazgeçilmez bir kıstas haline gelmiştir (Şekil-8). 


Şekil-8: 2000 Yılı Savunma Harcamaları İçinde Modernizasyonun (%) Payı (Barry, 2002) 

Dönüşüme yönelik çabaları, modernizasyon ile sınırlamak eksik olacaktır. Rumsfeld, dönüşümden “devrim” olarak söz etmekte ve bu devrimin “düşünme 
tarzlarında, eğitimde ve muharebe etme şekillerinde” yaşanması gerektiğini vurgulamaktadır (Asch ve Hosek, 2004). Kurumların, planlama süreçlerinin ve 
hatta personelin bütünüyle yeniden ele alındığı bir “kültürel değişim” söz konusudur. Tek boyutlu olarak düşünülemeyecek olan dönüşümün şüphesiz birden fazla bileşeni vardır (Tablo-8) ve her bir alt bileşendeki değişim, diğerlerini kolayca etkilemektedir. 



Tablo-7: Savunma Dönüşümünün Bileşenleri (Kugler ve Binnendijk, 2002) 

ABD’de dönüşüme yönelik çabaların 11 Eylül sonrası başladığını söylemek doğru olmayacaktır; ancak 11 Eylül’ün bu çabalara bir ivme kazandırdığı bir gerçektir. 
Nitekim Myers (2004:64), 11 Eylül sonrası oluşan güvenlik çevresinin, dönüşüm çabalarını çarpıcı bir biçimde hızlandırdığını belirtmektedir. “Bölgesel veya 
ahlaki sınır tanımayan, iletişim çağının tüm avantajlarını kullanan, kitle imha silahları arayışı içinde olan ve masum sivilleri hedef alan ‘yeni tip düşman’a karşı” hazırlıksız yakalanan ABD ordusunun bu durumu, kimilerine göre, Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle başlayan belirsizlik ve tereddütlerin sonucudur. 
Aslında sözkonusu olan belirsizlik, bütün devletler için geçerlidir; ancak dünyanın tek süper gücünün güvenlik politikalarını, stratejilerini, kuvvet yapılarını, 
silah ve teçhizat envanterini hızlı ve doğru bir şekilde dönüştürememesi ve modernize edememesinin sıradışı bir olay olduğunu da kabul etmek gerekir 
(Leibstone, 2004:10). 

Dönüşüm kavramı, ABD Savunma Bakanlığı’nın gündeminde 1990’ların ortalarından başlamak üzere sürekli yer almıştır. Savunma Bakanlığı her fırsatta 
yaşananların basit bir değişim değil, sonuçta Savunma Bakanlığı’nı her yönden etkileyecek birbirleriyle ilişkili dönüşümler zinciri olduğunu vurgulamıştır. 
Yine de hâlâ çoğu kimsenin kafasında oluşmuş net bir “dönüşüm” tanımı bulunmamaktadır (Asch ve Hosek, 2004:33). Bu eksikliği hisseden ABD Müşterek Kuvvetler Komutanlığı (USJFCOM), web sitesinde “Dönüşüm nedir?” başlığı altında bazı tanımlamalara yer vermektedir.12 Robinson’a13 
göre farklı tanımlar, Savunma Bakanlığı görevlileri arasında bile mevcuttur ve bu uyumsuzluk, dönüşüm çabalarının işbirliğini de olumsuz yönde etkilemektedir. 
İptal edilen Crusader topçu silahı ve Comanche helikopter projelerini bu karmaşaya bağlayan Robinson’a, Leibstone (2004:11) da hak vermektedir. Crusader ve Comanche helikopter programlarının, planlama ve geliştirme çalışmalarının tamamlandıktan ve milyonlarca dolar kaybedildikten sonra iptal edildiğini belirten Leibstone, makalesinde gecikmiş ve ağır işleyen dönüşüm çalışmalarından yakınmaktadır. 

Conetta (2003:27), dönüşümün tanımını ve alanlarını; “uyumluluk”, “savunma reformu” ve “askeri-teknik devrim” başlıkları altında sınıflandırmaktadır. Ona göre ABD, bu üç alanın hiçbirisinde henüz başarılı olmuş değildir. 11 Eylül saldırılarının ortaya çıkardığı “yeni şartlara uyum sağlayamama” zaafı, ABD ordusu için hâlâ geçerliliğini korumaktadır. Yeni koşullara / tehditlere karşı yeni düşünce tarzları gerektiren dönüşüm çabalarının hedeflerini ise Asch ve Hosek (2004:33) 

Altı başlık altında toplamıştır. 

Bunlar; 

• ABD ülkesi ile denizaşırı üslerini korumak, kitle imha silahları ile bunları atma araçlarını imha etmek, 
• Uzak bölgelerdeki gücü muhafaza etmek ve yeniden tasarlamak, 12 Ayrıntılı bilgi için bkz.  
   13 Colin Robinson’un 25 Haziran 2002 tarihli ve “Defining Transformation” başlıklı makalesine, 
    adresinden ulaşılabilir. 


• Sürekli gözetleme, izleme ve çabuk muharebeye girme yeteneklerini geliştirerek düşmanlara sığınma imkanı vermemek, 
• Bilgi ağlarımızı saldırılara karşı korumak, 
• Değişik ABD kuvvetlerini birbirine bağlamak için bilgi teknolojilerini kullanmak, 
• Engellenemeyen uzaya ulaşma imkanını sürdürmek ve uzay yeteneklerini düşman saldırılarından korumak. 

Yukarıda belirtilenlerin dışında hedefler ortaya koyan savunma uzmanları da mevcuttur. Aslında 11 Eylül sonrası, dönüşüm hedeflerini belirleyen ulusal 
güvenlik politikası konusunda ABD’li uzmanların kafasının bir hayli karışık olduğu görülmektedir. Leibstone (2004:13) üç farklı görüş ve gruba işaret etmektedir: 

• Ağır hava bombardımanı ile başlayıp “temizleyici” kara kuvvetleri ile devam eden büyük çaplı muharebe taraftarları, 
• “Şaşırt ve dehşete düşür” prensibini süratli bir şekilde uygulamak için, hava ve yer unsurlarının karışımından oluşan hafif bir tertiplenmeyi tercih eden 
planlamacılar, 
• Var olan kuvvetleri, antiterörizm ve gerilla muharebeleri için en uygunu olan küçük birimlere bölmeyi tercih eden askeri planlamacılar. 

Binnendijk ve Kugler (2001:3) ise, ABD kuvvetlerini başarılı şekilde değiştirmeyi amaçlayan bir dönüşümün, ulusal güvenlik politikalarının ötesinde, bazı 
sağlam harakat konseptleri ile yönlendirilmesi gerektiği kanısındadır. Sözü edilen 10 konsept şunlardır: 

• Erken giriş harekatları için müşterek tepki darbe kuvvetleri 
• Geliştirilmiş bilgi sistemleri ve kuvvet ağları için uzay temelli kaynaklar 
• Kuvvetlerin korunması için muharebe alanı füze savunmasının süratlendirilmiş tertibi 
• Yeniden düzenlenmiş denizaşırı varlık ve süratli kuvvet projeksiyonu için daha iyi stratejik hareket kabiliyeti 
• Çok taraflı harekatlar için müşterek çalışabilen müttefik kuvvetler 
• Kıyı gücü projeksiyonu için sahil güvenlik harekatı 
• Ulaşılamayan alanlardaki tehditler için uzaktan hedefleme ve giriş kuvveti 
• Müşterek hava harekatı için geliştirilmiş taktik derin darbeler 
• Kesin sonuçlu yakın muharebe harekatı ve kara birlikleri için derin manevra 
• Temkinli ve takviyeli harekat. 


ABD savunmasındaki dönüşüm çabaları elbette sadece bunlarla sınırlı değildir. Ekonomik sorunlar nedeniyle “küçülme”nin sıklıkla tartışıldığı ve dönüşüm 
hedeflerinin arasında yer aldığı Pentagon, 1987’de beri, bilhassa personel sayısında önemli oranlarda azaltmaya gitmiştir. Savunma Bakanlığı tarafından 
hazırlanan “Defense Manpower Requirements Report” (2004) verilerine göre, Bakanlık, 1987 yılından itibaren 799 bin askeri ve 446 bin sivil çalışan ile 
yollarını ayırmıştır. 
Bilgi ve teknolojideki ilerlemeler, insangücü ihtiyacında artışa gerek kalmaksızın, yetenekleri artırmıştır. Ancak 11 Eylül olayları ve küresel çaptaki terörle 
mücadele, insangücü ihtiyacını geçici olarak da olsa tekrar gündeme taşımıştır. Sözkonusu ihtiyacın uzun dönemli olması hem mümkün görünmemektedir, 
hem de ABD’nin uzun vadeli çıkarlarına uygun değildir; zira artan maliyetlerin yükü her geçen gün ağırlaşmaktadır (Tablo-9). 

ABD Savunma Bakanlığı ve ordusunda, 11 Eylül sonrası hız kazanan dönüşüm çabalarının yoğunlaşarak sürmesi beklenmelidir. Nitekim Rumsfeld (2004), 
dönüşüm çalışmalarının 2004 yılına yönelik hedefini “daha hafif, daha çevik, daha kolay tertiplenebilen bir müşterek kuvvet oluşturma ve akıllıca risk alma ile yeniliği ödüllendiren bir kültürü aşılama” olarak belirtmiştir. İnsangücü planlamasından uzay çalışmalarına, silah teknolojilerinden konsept ve doktrinlere (düşünce tarzlarına), planlama ilkelerinden tehdit algılamalarına kadar oldukça geniş bir alanı kapsayan ve kapsayacak olan bu çalışmaların, 
Savunma Bakanlığı’na yönelen eleştirilerin önünü kesip kesmeyeceğini şimdiden tahmin etmek kolay değildir; ancak kabaran bütçe faturalarına gerekçe olarak 
gösterilmeye daha uzun bir süre devam edeceği açıktır. 


Tablo-8: ABD Savunma Bakanlığı İnsangücü (x1000) (Defense Manpower Requirements Report, 2004) 


Geleceğin harekat çözümlerine paralel olarak ve kurumlar arası koordinasyonu sağlayacak şekilde; politika belirleme, planlama ve kaynak tahsisi konuları ile ABD Savunma Bakanlığı’nın halihazır yapısını da (EK-A) içerecek geniş kapsamlı dönüşüm faaliyetlerinin, önümüzdeki dönemde daha da ivme kazanarak devam etmesi beklenmelidir. Zira Flanagan ve diğerlerinin (2001:22) de vurguladığı gibi; yeni gereksinimler, görevler ve öncelikler, algılanışlarından daha süratli olarak ortaya çıkmaktadırlar. Bunlara ayak uydurabilmek, “dönüşen” bir yapı ile bile kolay olmayacaktır. Savunma planlamasının dinamik ve 
esnek hale getirilmesi zorunludur. 

Mazarr (1994), yüzyüze bulunulan dönüşüm zorunluluğunu, Napolyon’un 1805 yılında Rusya ve Avusturya ordularına karşı kazandığı zafer ile anlatmakta, 
Napolyon’un kendi ordusunda başlattığı dönüşüm hareketinin, baş döndürücü bir değişim hızına sahip çağımızda örnek alınması gerektiğini belirtmektedir. 
Zira gelecekte savaşların seyri; sosyal, teknolojik ve politik gelişimin güçlü bir kombinasyonu ile değişecektir. 

5.Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..




***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder