31 Mayıs 2017 Çarşamba

OSMANLI İMPARATORLUĞU’NUN SON DÖNEMİNDE ORTAYA ÇIKAN SİYASİ AKIMLAR BÖLÜM 2



OSMANLI İMPARATORLUĞU’NUN SON DÖNEMİNDE ORTAYA ÇIKAN SİYASİ AKIMLAR  BÖLÜM 2



VE....  ATATÜRK’ÜN MİLLİYETÇİLİK ANLAYIŞI




3. Milli Mücadele ve Milliyetçilik.

II. Meşrutiyet döneminin Türkçülük faaliyetleri ve bu dönem Türkçülerinin fikir ve düşünceleri Osmanlı Devleti içerisinde günden güne en büyük ve etkin güç 
olmaya devam ederken, Osmanlı Devleti kendisini Birinci Dünya Harbi içerisinde bulmuştu. Bu savaş esnasında Müslüman Arapların İngilizlerle işbirliği içine 
girmeleri ve bağımsızlık peşine düşmeleri sonucunda İslamcılık fikri artık daha geri plana atılarak Türkçülük-Turancılık fikirleri ön plana çıkmıştır.

Rusya’da Ekim devrimi’nin ardından Kafkasya’da yeni Türk ve Müslüman devletlerin ortaya çıkması sonucunda, artık Türk olmayan Müslüman Ortadoğu da devletin elinden çıkmaya başlayınca, Türkçülük/Turancılık ideolojisi kapsamında devleti yönetenler Kafkasya’ya doğru ilerleyerek bir çıkış yolu 
bulmaya çalışmıştır. Fakat Osmanlı Devleti dört yıl süren Birinci Dünya Savaşı sonucunda müttefikleriyle beraber yenilince bu girişim de akamete uğramıştır.

Savaşın sonunda 30 Ekim 1918 Tarihinde imzalanan Mondros Mütarekesi ile bu durum resmiyet kazanmıştır. Böylece öne sürülen bu üç fikrin de (Osmanlıcılık-İslamcılık-Tuarncılık/Türkçülük) ülkeyi kurtaramayacağı ortaya çıkmış oldu. Fakat yeni oluşan şartlar altında yeni bir milliyetçilik için uygun şarlar ortaya çıkmaya başlamıştı.[16] Bunda Osmanlı İmparatorluğu’nun Türk olmayan kısımlarının elden çıkmış olmasının ve artık çoğunluğu Türklerle meskûn arazilerin de paylaşılmaya başlamasının etkisi büyük oldu.

Bunda fikri, siyasi ve hukuki düzeyde en büyük etken; ABD Başkanı Wilson’un savaş devam ederken, içinde; ‘’Osmanlı İmparatorluğu’nun Türklerin çoğunluğu 
oluşturduğu bölgelerinin Türklere bırakılacağına’’ dair ilan ettiği prensipler ve Lenin’in milletlerin kendi kaderlerini tayin hakkı söylemleri de oldu. Nitekim 
Mütareke’nin hemen ardından, işgal edilmemiş Osmanlı toprakları içinde kalan her bölgede, Osmanlı Devleti sınırları içinde kalmaya devam etmek için 
bölgelerinde Türklerin çoğunluğu oluşturduğunu tüm dünyaya, özellikle de İtilaf Devletlerine, ispatlamaya çalışan ve isimleri genellikle ‘’Müdafayı Hukuk’’ 
olan örgütler kurulmaya başlandı. İsimlerinden de anlaşılacağı gibi bu örgütler, kendi bölgelerindeki Türk halkının Wilson prensiplerine göre hakkını ve hukukunu korumayı amaçlayan faaliyetlere başladılar.

Bu anlayış işgal edilmemiş tüm topraklara yayılarak belirli bir coğrafyaya ve o coğrafya üzerinde yaşayan insanların çoğunluğuna dayanan yeni bir milliyetçilik 
anlayışının gelişmesine yol açtı. Artık, bu örgütlerin başını çeken milliyetçiler; Mondros Mütarekesi imzalandığı zaman henüz işgal edilmemiş topraklarda 
nüfusun çoğunluğunu Türklerin oluşturduğunu ve bu sınırların yeni Türk sınırları olarak kabul edilmesini isteyen bir milliyetçilik anlayışını savunmaya başladılar.

İşte bu yeni yaklaşım, Samsun’a çıkan ve bu anlayışın ülkenin kurtuluşu için tek çare olduğunu her yere duyuran Mustafa Kemal Paşa ve beraberindeki ekibin 
de başlangıçtan itibaren hâkim ideolojisi haline geldi. Mevcut durumu çok iyi bir şekilde okuyan Mustafa Kemal Paşa önderliğindeki harekete katılanlar, 
kurtuluşun belli sınırlar içinde bir birlik kurulması esasına dayanan milli gayelere yönelmekle elde edileceği düşüncesine varmışlardı. 

Bu düşüncenin kısa sürede taraftar bulmasında Türklerin yüzyıllar boyunca idare ettikleri ve dini olarak ta kendilerine denk görmedikleri Yunanlıların İzmir’i ve 
Ermenilerin de Doğu Anadolu’da bazı bölgeleri işgal etmelerinin halkın duyguları üzerinde yarattığı infial de önemli katkıda bulunmuştur.

Bu dönemde Amasya Tamimi ile başlayıp, Erzurum ve Sivas Kongreleriyle devam eden ve Ankara’da süreklilik kazanan söylemlerde kullanılan kelimelere dikkat ettiğimizde, milli duyguların ne kadar ilerde olduğu görülmektedir. “Milli istiklâl, Milli Mücadele, Milli Hareket, Milli Zafer, İrade-i Milliye, Hâkimiyet-i Milliye, Kuva-yı Milliye, Misâk-ı Milli, Büyük Millet Meclisi” gibi kelimeler buna en büyük delildir.

Ancak; bu milliyetçiliğin belli sınırları ve sınırlamaları vardır. Bir defa bu milliyetçilik yayılmacı değil savunmacı ve belli bir coğrafya ile sınırlı hedefleri olan bir anlayıştır. Mücadelenin başından itibaren kullanılan söylemlere bakılırsa, kullanılan millet ifadesiyle, sadece etnik anlamda Türkler değil, Türk olmasa bile 
belirlenen coğrafyada yaşayan tüm Müslümanlar da ifade edilmektedir. Yani ırk temelinden çok belli bir coğrafyada yaşayan aynı dinden ve kültürden 
insanların birliğini savunmaktadır. Bu durum Erzurum ve Sivas Kongrelerinde alınan ve ‘’Irkı ve meshebine bakılmaksızın belirlenen sınırlar içinde yaşayan 
tüm Müslüman unsurların bir birinden ayrılmaz öz kardeş oldukları’’ hakkındaki kararda da net olarak görülmektedir. Bu milliyetçilik esas olarak Misakı Milli 
esaslarına göre tam bağımsız bir devlet kurmayı savunan siyasi bir yaklaşımdır.[17]

Bu hareket yabancı devletler ve bu arada işgalci İtilaf Devletleri temsilcileri tarafından da başından itibaren milliyetçi bir hareket olarak görülmüş ve bu 
şekilde isimlendirilmiştir. İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe, Lord Curzon’a çektiği 23 Haziran 1919 tarihli telgrafta Türk milliyetçiliği 
ile ilgili şu ifadeleri kullanmaktadır: “Çanakkale Savaşlarında büyük ün kazanmış olan Mustafa Kemal Paşa, bir ay kadar önce ordu müfettişi olarak Samsun’a 
varışından bu yana kendisini anti yabancı düşüncenin ve milliyetçi düşüncenin merkezine koymaktadır.”[18]

Bu dönemdeki milliyetçilik söylemi tüm ülkeyi etkilemiş ve yeni Türk milliyetçiliğinin temellerinin oluşturulmasında etkili olmuştur. Bu dönemde İstanbul’da yapılan mitinglerle işgal kuvvetlerinin protesto edilmesi ve arkasından Anadolu’da oluşan tepkiler millet bilincinin ülkenin her yerine yayıldığını göstermektedir. 

Amasya Tamimi, Erzurum Kongresi ve Sivas Kongresi’nde alınan kararlar[19], Misak-i Milli kararlan, Büyük Millet Meclisi’nin açılışı da hep milli bilincin birer 
ifadesidir. Bu milliyetçilik; vatan, din ve siyasi birlik temelli bir milliyetçilik olmuştur.

Milli Mücadeleyi besleyen Kuva-yı Milliye ruhuna, yukarıda da belirttiğimiz gibi İslâm dininin birleştirici gücünün büyük bir tesiri olduğu bir gerçektir. 
Büyük Millet Meclisi’nin Cuma günü namazdan sonra açılması ve vatanın her tarafında “Kuran-ı Kerim” ve Buhar-i Şerif okutulması Mustafa Kemal Paşa’ya Gazi unvanının verilmesi ve Mehmet Akif Ersoy’un yazdığı istiklâl Marşı”,  Milli Mücadele’de milli birliğin sağlanmasında dinin etkinliğini göstermektedir.[20]

Buradaki milliyetçiliğin diğer bir yönü de Batı devletlerinin sömürgecilik ihtirasına karşı bir hareket olarak ortaya çıkmasıdır. Mustafa Kemal Paşa’nın liderliğinde 
başarıyla idare edilen ülkenin bağımsızlık savaşı diğer tüm duygu ve idelojilerden farklı olarak vatanseverlik ve vatanı işgalcilere karşı korumak duygusunu 
işleyerek halkın desteğini harekete geçirmiştir. Bu durum daha sonraları başka milletlere de örnek teşkil etmiştir.

4. Cumhuriyetin İlk Yıllarında Milliyetçilik İlkesi ve Atatürk.

Milli Mücadele sonucunda, Osmanlı Devleti tarihe karışmış ve yerine yeni bir devlet ve yeni bir sistemle idare edilen Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. 

Kurulan yeni cumhuriyet Türklerin çoğunlukla olduğu bölgeler üzerinde kurulmuş milli karakter taşıyan büyük oranda Türklerden oluşan milli bir devlettir. 
Milli mücadelenin başından beri devam eden milliyetçilik anlayışı cumhuriyet döneminde devletin resmi ideolojisinin de en önemli unsuru olmuştur.

Osmanlı Devleti’nin yıkılması daha önce hüküm süren bütün ana politik ideolojileri itibardan düşürmüştür. Osmanlıcılık var oluş nedenini yitirmiş, İslamcılık ve Pantürkizm ise İmparatorluğu kurtarmayı başaramamıştır. Dolayısıyla 1923’ten itibaren Mustafa Kemal yeni Cumhuriyeti milliyetçiliğin birleştirici yeni bir anlayışı ile idare etmek için çaba sarf etmiştir. Zaten Mustafa Kemal Atatürk daha 1921 yılında, Eskişehir’de yaptığı bir konuşmada; “Ne İslâm birliği ne de Türk birliği bizim için bir doktrin veya mantıklı bir politika meydana getirebilir. Bundan böyle yeni Türkiye’nin, hükümet politikası kendi milli sınırlan içinde Türkiye’nin kendi öz egemenliğine dayanma ve bağımsız yaşamadan meydana gelmektedir.” demiştir.[21]

Bağımsız yaşama, milli sınırlar içinde kalma, milli egemenliğe dayanma fikri, Atatürk’ün Cumhuriyet kurulduktan sonra da savunduğu temel fikirlerdir. 
Her ne kadar bazı yazar ve arştırmacılar tarafından; ‘’Başlangıçta çok sık vurgulanan ’milli’ ve ‘millet’ kavramlarının dini temelli millet kavramı anlamında 
kullanılmıştır. Cumhuriyet kurulduktan sonra Mustafa Kemal Türkçülüğü ön plana getirmiş ve Türk milliyetçiliğini ortak dil, kültür ve ideal temelinde 
şekillendirmiştir.’’[22] deseler de Türk milliyetçiliği hiçbir zaman ırk veya soy temelli olmamış, kapsayıcı ve kültürel temelli olmuştur. 

Ayrıca yeni milliyetçilik tanımı beynelminelcilikten çok Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan tüm insanları tek bir millet çatısı altında toplamaya yöneliktir.


Bunu Atatürk’ün değişik zamanlarda millet ve milliyetçilik ile ilgili yaptığı konuşmalarda da görmek mümkündür. Örneğin onun; ‘’ Biz doğrudan milliyetperveriz ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin mesnedi Türk camiasıdır. Bu camianın efradı ne kadar Türk harsiyle[23] Meşbu olursa o camiaya istinat eden 
Cumhuriyette o kadar kuvvetli olur.’’[24], ‘’Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türk halkına Türk milleti denir.’’ ve ‘’Zengin bir anılar mirasına sahip olan, sahip 
olunan mirasın korunmasında ve devamı hususunda iradeleri ortak olan insanların birleşmesinden vücuda gelen topluma millet adı verilir.’’[25] şeklindeki konuşmaları buna örnek olarak gösterilebilir.

Cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllarda, Atatürk’ün ortaya koyduğu yeni milliyetçilik anlayışının etkisiyle Pantürkizmi savunan Meşrutiyet dönemi Türkçü ve Milliyetçi 
aydınları da fikirlerini, kısmen veya tamamen değiştirmişlerdir. Mehmet Emin (Yurdakul) kendi şiirlerini yeniden düzenleyerek Turan kelimesi yerine vatan 
kelimesi kullanmaya başlamıştır. Ahmet Ağaoğlu basın bürosu müdürlüğünü kabul etmiştir. Ağaoğlu bir Fransız gazeteciye “Ankara, eski Osmanlı 
İmparatorluğu’nun gösterişinden feragat ederek milliyetçidir. Etnografik Türk sınırları ile tahdit edilmiş mütevazı bir Türk Yurdu kurmayı dilemektedir. 

Bunun için barışa ve huzura ihtiyaç duymaktadır.” demiştir.[26] Yusuf Akçura ise, bir tarih profesörü olarak yeni Türkiye Cumhuriyeti’ni Pantürkist görüşlerinin gerçekleştiği bir ülke olarak değerlendirmiştir. Ayrıca Meşrutiyet dönemi Türkçülerinden Tekin Alp da bu dönemde Mustafa Kemal Atatürk’ün milliyetçi düşüncelerini benimsemiştir.

Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren uygulanan milliyetçilik anlayışı, Türk toplumunun çağdaşlaşmasını öngören ileriye dönük bir milliyetçilik olmuştur. 

Milli Mücadele yıllarında vatanın savunulması ve kurtarılması şeklinde sadece siyasi bir gaye olarak ele alınan milliyetçilik, Milli Mücadele’nin 
gerçekleşmesinden sonra anlamı genişleyerek siyasi, kültürel ve ekonomik olmak üzere bütün hayat ve faaliyetlerin hepsini ifade eden bir gaye halini almıştır. 

Atatürk’ün tabiriyle; ‘’Türk ulusunun yönetiminde ve korunmasında ulusal birlik, ulusal duygu, ulusal kültür en yüksekte göz dikilen ülküdür.’’, ‘’Çünkü ulusal 
varlığın temeli, ulusal bilinçte ve ulusal birlikte’’ görülmektedir.[27]

Sonuç:

Tüm bu açıklamalardan da anlaşılacağı gibi, Atatürk’ün savunduğu milliyetçilik anlayışının, daha önceki Türkçülük ve Turancılık gibi birbirine benzer fikirlerden 
farklı olarak bazı belirli özellikleri vardır.

Bir defa bu anlayış antiemperyalisttir.[28] Yani her türlü emperyalizme karşı milli bağımsızlığı savunur. Bu anlamda kendisi de barışçı ve savunmacıdır. 
Emperyalist ve yayılmacı amaçlar taşımaz. Bu anlayış milli sınırlara, yani bir vatan kavramına dayanır. Türkiye Cumhuriyeti toprakları içinde yaşayan herkesi 
Türk milletinin birer üyesi olarak kabul eder. Irkçı ve ayrımcı değil kapsayıcıdır.

Fransız İhtilali’nden sonra Avrupa devletlerinin çoğunun benimsendiği gibi; vatandaşlık, dil birliği, kültür ve tarih birliği gibi unsurlara dayanır. Bu anlamda 
ülke içinde tüm insanların aynı ülkü içerisinde, dini, mezhepsel, etnik vb. ayrımcılıktan uzak olarak bir tek ulus olmanın bilincine varmalarını sağlamaya çalışan, milli birlik ve bütünlüğe büyük önem veren bir anlayıştır. Bu sebeple aynı zamanda laik bir anlayışa sahiptir.

Millet egemenliği ilkesiyle bağlantılı olarak; halkçıdır, eşitlikçidir ve demokrasiye yöneliktir. Belli bir sınıfa değil ülkede yaşayan halkın tümüne dayanmayı öngörür.


KAYNAKLAR

I. Kitaplar:

ACUN; Fatma, Yakın Dönem Tarihi Metodolojisi, Hacettepe Üniversitesi Yayınları, Ankara, 2008.
AKÇURA; Yusuf, Üç Tarz-ı Siyaset, TTK Yayınevi, Ankara, 2007. Atatürk, Genkur. ATASE Bşkanlığı Yayınları, Ankara, 1979.
CEVİZOĞLU; Hüseyin, Atatürkçü Düşünce ve Sonuçları, 2.Baskı,Kara Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı, Ankara, 1982.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Vecizeler, İnkilap ve Aka, İstanbul, 1981.
GENTİZON; Paul, Mustafa Kemal ve Uyanan Doğu, Çev. Fethi Ülkü, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1983.
GÖKALP; Ziya, Türkçülüğün Esasları, 3.Baskı, İnkilap Kitabevi, İstanbul, 1987.
İNCEDAYI; Cevdet Kerim, İstiklal Harbi (Garp Cephesi), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2007.
MERAM; Ali, Türkçülük ve Türkçülük Mücadeleleri Tarihi, Kültür Kitabevi, İstanbul,1969.
KONGAR; Emre, Devrim Tarihi ve Toplumbilim Açısından Atatürk, Remzi Kitabevi, 6. Basım, İstanbul, 2002.
KUBALI; Nail, Türk Devrim (İnkilap) Tarihi, Harp Akademileri Basımevi, İstanbul, 1973.
OKUR; Mehmet, KÜÇÜKUĞURLU; Murat, İngiliz Yüksek Komiserlerinin Gözüyle Milli Mücadele, 1918-1920, Serander Yayınları, İstanbul, 2006.
OLCAYTU;Turhan, Teknik Basın Sanayii, 7. Baskı, 198.., Ankara.
SAFA; Peyami, Türk İnkilabına Bakışlar, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2011.

II. Elektronik Yayınlar:

AYIN;Faruk, Atatürk ve Milliyetçilik, ATAM, 
http://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-42/ataturk-ve-milliyetcilik.

TDK Büyük Türkçe Sözlük, 
http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&arama=kelime &guid=TDK.GTS.5484302e846524.25543852.


[1] Faruk Ayın, Atatürk ve Milliyetçilik, ATAM, http://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-42/ataturk-ve-milliyetcilik.

[2] TDK Büyük Türkçe Sözlük, http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&arama=kelime&guid=TDK.GTS.5484302e846524.25543852.

[3] Ayın, a.g.m.

[4] Ayın, a.g.m.

[5] Ali Meram, Türkçülük ve Türkçülük Mücadeleleri Tarihi, Kültür Kitabevi, İstanbul,1969, s.14.

[6] Meram, a.g.e., s.17.

[7] Meram, a.g.e., s.41-42.

[8] Meram, a.g.e., s.59-60.

[9] Detaylı bilgi için bkz. ‘’Meram, a.g.e., s.69-74.’’

[10] Paul Gentizon, Mustafa Kemal ve Uyanan Doğu, Çev. Fethi Ülkü, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1983, s.66.

[11] Gentizon, a.g.e., s.66.

[12] Detaylı bilgi için bkz.; ‘’Yusuf Akçura, Üç Tarz-ı Siyaset, TTK Yayınevi, Ankara, 2007.’’

[13] Fatma Acun, Yakın Dönem Tarihi Metodolojisi, Hacettepe Üniversitesi Yayınları, Ankara, 2008, s.138.

[14] Detaylı bilgi için bkz.: ‘’Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları, 3.Baskı, İnkilap Kitabevi, İstanbul, 1987.’’

[15] Turhan Olcaytu, Teknik Basın Sanayii, 7. Baskı, 198.., Ankara, s.48.

[16] Peyami Safa, Türk İnkilabına Bakışlar, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2011, s.90-91.

[17] Nail Kubalı, Türk Devrim (İnkilap) Tarihi, Harp Akademileri Basımevi, İstanbul, 1973, s. 112.

[18] Mehmet Okur, Murat Küçükuğurlı, İngiliz Yüksek Komiserlerinin Gözüyle Milli Mücadele, 1918-1920, Serander Yayınları, İstanbul, 2006,s.

[19] Cevdet Kerim İncedayı, İstiklal Harbi (Garp Cephesi), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2007,s.33-42.

[20] Ayın, a.g.m.

[21] Ayın, a.g.m.

[22] Acun, a.g.e. s.139.

[23] Hars, kültür anlamında kullanılan bir kelimedir.

[24] Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Vecizeler, İnkilap ve Aka, İstanbul, 1981,s.32.

[25] Atatürk, Genkur. ATASE Bşkanlığı Yayınları, Ankara, 1979, s.18.

[26] Ayın, a.g.m.

[27] Hüseyin Cevizoğlu, Atatürkçü Düşünce ve Sonuçları, 2.Baskı,Kara Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı, Ankara, 1982, s. 37.

[28] Emre Kongar, Devrim Tarihi ve Toplumbilim Açısından Atatürk, Remzi Kitabevi, 6. Basım, İstanbul, 2002, s.315.


http://mgmstrateji.com/atatuumlrkrsquouumln-m304ll304yetccedil304l304k-anlay350.html

...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder