Türkiye’nin AB ve ŞİÖ İlişkileri
Erol Manisalı
erolmanisa@yahoo.com
11 Şubat 2013 Pazartesi
- Bir taraftan “ Türk Uydusu ” Çin’den uzaya fırlatılıyor;
- Öte yandan Türkiye’nin AB ile imzaladığı yoğun anlaşmalar var.
Ve tabii, Ankara hükümetlerinin ABD ile derin, köklü, yoğun bağları ve işbirliği söz konusu.
Ortadoğu’nun yeniden şekillendirilmesinde Türkiye öne çıkmış, Arap Baharı’nın öncüsü olmuş, İran’ın bölgedeki nüfuzunu Bağdat ve Şam üzerinden zayıflatmaya çalışıyor. Rusya ile krizin eşiğinden dönülmüş.
Hal böyle iken Başbakan Erdoğan’ın AB’den yakınması ve Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) ile yakınlaşma mesajları vermesi ne anlama geliyor? Ankara’nın yeni Avrasya politikası mı? AB’ye dirsek göstermek mi? Yoksa kamuoyuna yönelik sözler mi?
“ AB bize ayıp ediyor, biz de yüzümüzü Asya’ya döneriz ” yaklaşımları ne kadar gerçekçi? Ankara’nın böyle bir lüksü bulunuyor mu?
Cumhurbaşkanı Gül, Erdoğan’dan biraz farklı bir açıklama yaptı; “ŞİÖ, AB’nin alternatifi olamaz” dedi.
ŞİÖ, AB’nin Tamamlayıcısı olur mu?
Gül’ün değerlendirmesinde gerçek payı var; ŞİÖ, AB’nin alternatifi olamaz ama “ Tamamlayıcısı 0labilir ”.
Önce, ŞİÖ neden AB’nin alternatifi olamaz, onun nedenlerini sıralayalım:
1) Türkiye AB’nin üyesi değildir ama AB’ye ikili anlaşmalarla tek yanlı bağlanmıştır. 6 Mart 1995’ten bu yana iş çevreleri, sendikalar, akademik kuruluşlar, medya, bürokrasi projeksiyonlarını bu doğrultuda yaparak “bir reel politika geliştirmişlerdir”. Hatta, fiili durum yaratmışlardır.
Ben en baştan beri bunu eleştirenlerden biriyim; ancak beğenmesek de, eleştirsek de “fiili bir durum ortaya çıkmıştır”. “Erasmus” burslarından, özgürlükler konusunda Brüksel ve Strasbourg’dan (Avrupa Konseyi) medet umulmasına kadar “yanlış zeminde bazı doğrular fiilen yaşanmaya başlamıştır”.
Medeni haklardan (ve hukuktan) yararlanamayan kumanın fiilen giyiminin ve gıdasının gelişmesi gibi ironik bir durum ortaya çıktı.
2) Gümrük Birliği ve uzantıları ile o kadar iç içe geçtik ki iş hayatında, kültür ve sanat alanlarında fiili entegrasyonlar ortaya çıktı. Gayrimeşru da olsa bir çocuk doğdu, hatta büyüdü. Türkiye ile AB (ve Avrupa) arasındaki bu fiili entegrasyon, ŞİÖ’nün AB’ye alternatif olmasını ortadan kaldırmıştır. Bugün artık Türkiye ile AB’yi, aşağıdan yukarı birleştiren güdüler oluşmuştur.
3) Türkiye’de çağdaş ve katılımcı demokrasinin gelişmesi açısından, yaşam tarzı ve kültürel olgunluk boyutlarıyla “Türkiye, Avrupa değerlerine yaklaşmak zorundadır”.
İlişki başka bir şey
Bütün bu nedenler ŞİÖ’nün AB’ye alternatif olmasını engeller; ancak Türkiye açısından ŞİÖ, “AB’yi ve Batı’yı tamamlayan ve dengeleyen bir boyuttur”.
- Türkiye’nin ŞİÖ ile iktisadi, siyasi ve kültürel ilişkileri gelişirse bu durum, hem Türkiye-AB, hem de Türkiye-ABD ilişkilerinin daha sağlıklı bir zeminde seyretmesine katkı sağlar. Türkiye’nin tek yanlı bağımlılıkları azalır.
Öte yandan Asya büyüklerinin de eski ideolojik kutuplaşma noktasından ayrılarak “küresel sisteme uyum sağlamaya başladıklarını” unutmamak gerekir.
Uzun yıllardan beri savunduğum görüşler bu doğrultudadır, okurlarım bilirler.(*) Türkiye iktisadi, siyasi ve kültürel ilişkilerinde “denge politikası izlemek zorundadır”.
- Evet, Avrupa ile ilişkilerimiz olağanüstü köklü bağlardır. Her alanda fiili entegrasyonlar fiilen gelişmiştir.
- İşin demokratik ve çağdaş boyutunda da Avrupa’nın alternatifi bulunmamaktadır. ŞİÖ Türkiye’nin elinde, AB ve Batı’ya, “alternatif değil, tamamlayıcı” bir denge faktörü olarak değerlendirilmek durumundadır.
Siyasilerin AB ve ŞİÖ ile ilgili değerlendirmelerini bu bağlamda ele almak gerekir.
(*) E. Manisalı, “ Batı’nın Yeni Türkiye Politikası ” içinde muhtelif bölümler, Cumhuriyet Kitapları, 2009.
Batı’nın Yeni Türkiye Politikası
( ABD ve AB 1990’dan sonra Türkiye’ye nasıl bakmaya başladı; ABD Türkiye’ye "ılımlı İslam" modelini niye uygun gördü; "Batı"nın Türkiye politikası ile AKP’nin "Batı" politikası birbiriyle nasıl örtüşüyor; AKP için "AB süreci" ne anlam taşıyor? )
http://www.babil.com/batinin-yeni-turkiye-politikasi-kitabi-erol-manisali
..