12 Ekim 2018 Cuma

TANZİMAT SONRASI OSMANLI DEVLETİNDE KAZA., İlçe YÖNETİMİ BELEN ÖRNEĞİ BÖLÜM 4


TANZİMAT SONRASI OSMANLI DEVLETİNDE KAZA., İlçe YÖNETİMİ BELEN ÖRNEĞİ  BÖLÜM 4


Sonuç

Sultan II. Mahmud döneminden itibaren Osmanlı Devleti, bir dizi reform gerçekleştirmiştir.
Özellikle ayanların gücünü kırmak ve merkezi otoriteyi güçlendirmek için taşra yönetiminde de bir takım yenilikler olmuştur. 
Bu çerçevede önce vergi toplamadaki adaletsizlikleri gidermek ve şikâyetleri azaltmak için muhassıllık ve muhassıllık meclisleri kurulmuştur. 
Ancak kısa ömürlü olan bu uygulamadan sonra Osmanlı eyalet yönetimi yeniden şekillendirilmiş, aynı düzenlemenin içerisinde de sancakların merkezden atanan kaymakamlarla idare edilmesi benimsenmiştir. Bahsedilen reformlar öncesinde hanedan aileler aracılığıyla yönetilen Belen’de, bu ailelerin gücü kırılmış ve Belen, merkezden atanan ve maaş alan kaymakamlar aracılığıyla yönetilmiştir. Osmanlı Devleti, bölgedeki ekonomik ve sosyal dönüşümleri dikkate alarak Belen’in idarî yapısında zaman zaman değişikliğe gitmiştir. Bataklık bir mahal olan İskenderun’un ticarî hacminin artması Belen’in aleyhine olmuş, sınırlarını daraltmıştır. Malî ve idarî açıdan güç kaybeden Belen, sancak statüsünü kaybetmesine rağmen kaza statüsünü Osmanlı Devleti yıkılana kadar sürdürmüştür. Bu sürekliliğin en temel sebebi hiç şüphesiz Belen’in stratejik konumudur. Buranın kaza statüsünün sonlandırılması durumunda, bölgede asker sayısı azalacağı için güvenlik temin edilemeyeceğini düşünen Osmanlı Hükümeti, Halep valilerinin aleyhte yazılarına rağmen idarî durumu korumuştur. Belen, İskenderun Limanı’nı iç bölgeye bağlayan doğal bir geçittir, buradaki asayişsizlik ve emniyetsizlik, ticareti ve bölgede cereyan eden trafiği aksatacağını daha önceki tecrübelerle sabitleyen Osmanlı hükümetleri, bilinçli bir şekilde buranın kaza statüsünü devam ettirmiştir. 
Tabiî bu statünün devam etmesinde Belen halkının rolü de fazladır. Belen ileri gelenleri, yaşadıkları yer ile ilgili her türlü tasarıdan haberdar olmuş ve  derhal bir araya gelerek düşüncelerini Babıaliye iletmişler ve etki oluşturmaya çalışmışlardır. Osmanlı Devleti, idarî değişimlerde özellikle köylerin, bir diğer 
idarî birime bağlanması hususlarında, bölgede yaşayan ahalinin görüşünü dikkate almıştır. Bu doğaldır, çünkü bölgenin sorunlarını ve nereye bağlanması  gerektiğini yöre halkı çoğu zaman daha doğru bir şekilde tespit etmektedir. Belen’i, Adana eyaletine bağlayan devlet, bölgeden gelen şikâyetleri geç de olsa dikkate almış ve bu yanlışından dönmüştür. Belen sonraki bir kaç küçük değişiklikle Fransız işgaline kadar kaza olarak kalmıştır. 

1939’da Hatay Cumhuriyeti’nin Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlanmasından sonra nahiye merkezi olan Belen, 1990 yılında ilçeye tahvil edilmiştir, doğru olan da budur kanaatindeyiz. Belen civarının ormanlık ve sarp olması güvenliği sarsacak bir takım oluşumların burada barınmasına olanak sağlamaktadır. 
Belen’de yeteri derecede mülki amirin ve askerî personelin bulunmayışı geçmişteki tehlikeleri tekrar yaşatabilir.
Osmanlı Devleti’nin Belen’e atadığı yöneticiler incelendiğinde, bunların atama usulünde sabit bir kural göze çarpmamaktadır. 
Görev süreleri oldukça kısa olan kaymakamların çoğunlukla görev yerlerini benimsemedikleri ve bir an önce bölgeden ayrılma eğiliminde oldukları ifade edilebilir. 
Bu durum ise Belen’in gelişiminde bir engeldir. Ahali ile yöneticiler arasında yakın ilişkilerin kurulamamasından dolayı sorunların üstesinden gelinememiştir. 
Devlet-halk kaynaşması da çoğunlukla yöneticiler üzerinden olduğu için bunun da tam olarak sağlandığı söylenemez. 
Bu sebeple atanacak yöneticilerin, asgari iki yıl süre ile bölgede kalması, fakat fazla uzun olması durumunda da başka türlü sorunlara yol açılacağı 
düşünülerek görev sürelerine üst sınır konulması daha doğru olacaktır.

Belen’e tayin edilen kaymakamların tamamı başka memuriyetlerde veya kaymakamlıklarda tecrübe kazanmışlardır. Bu sayede geçit noktası olan Belen’de  kaymakamların tecrübesizliğinden kaynaklanan sorunlar yaşanmamıştır. Belen’e atanan kaymakamların yaş ortalamasının 40’ın üzerinde olması da bu sorunların yaşanmasını engelleyen bir diğer etkendir. Belen’in konumu nedeniyle buradaki kaymakamlık makamı oldukça kısa süreli görevde kalan 3 vekil  dışında vekaletle yönetilmemiştir. Bölgeye tayin edilecek kaymakamların, bölge ahvaline hakim, dil bilen, dirayetli kişiler olmasına dikkat edilmiştir.
Osmanlı Devleti’nin 19. yüzyılda malî sorunlar yaşaması, ahaliye olduğu gibi istihdam ettiği bütün memurlara da yansımıştı. Bu sebeple Belen’de görev 
yapan memurların büyük çoğunluğu maaşlarının yetersizliği, ailesini geçindirememe gibi şikâyetlerde bulunmuştur. Devlet çoğu zaman ilgili kaymakamları, maaşı yüksek bir kaymakamlığa tayin etme yoluna gitmişti.

Kaymakamlar eğitim durumları ve konumlarından kaynaklanan sebeplerden olsa gerek, bulundukları bölgenin kalkınması, bölgede yapılması gerekenler 
hakkında rapor tanzim etmemişlerdir.
İncelediğimiz belgelerin biri istisna olmak üzere hiç birinde buna dair öneri bulunmamaktadır. Kaymakamların belgelere yansıması, valiyi şikâyet etme, 
sıkıntılarını ifade etme (maaş, havasına suyuna alışamama, aile özlemi, sağlık problemleri) şeklinde olmuştur. Bir iki istisna dışında, kaymakamlar hakkında
gelen belgelerde de daha ziyade kaymakamların yaptıkları yolsuzluk ve usulsüzlüklerden bahsedilmiştir.


KAYNAKÇA

Arşiv Belgeleri


BOA (Başbakanlık Osmanlı Arşivi)
Sadaret Mektubî Mühimme Kalemi Evrakı (A. MKT. MHM), 241/27.
Sadaret Mektubî Kalemi Meclis-i Vâlâ Evrakı (A. MKT. MVL), 131/53.
Sadaret Mektubî Kelami Nezaret ve Devair Evrakı (A. MKT. NZD), 81/87; 115/32; 261/48.
Sadaret Mektubî Kalemi Umum Vilayat (A. MKT. UM), 127/42; 242/84; 431/14; 443/86; 443/87; 493/60.
Bab-ı Ali Evrak Odası Evrakı (BEO), 1482/111093.
Bab-ı Ali Evrak Odası Ayniyat Defterleri (BEO. AYN. d), 285.
Dahiliye Nezareti Emniyet-i Umumiyye Müdüriyeti 2 Şube Evrakı (DH. EUM. 2. Şb), 73/50; 73-69.
Dahiliye Nezareti İdare Evrakı (DH. İD), 44.1/30.
Dahiliye Nezareti Mektubî Kalemi Evrakı (DH. MKT), 371/59; 507/17; 593/63; 643/9; 1408/1; 1418/76; 1547/115; 1718/61; 1890/38;
2000/125; 2141/61; 2207/35; 2307/25; 2545/114; 2548/99; 2554/111; 2563/61; 2897/1.
Dahiliye Nezareti Şifre Kalemi Evrakı (DH. ŞFR), 91/115; 596/32.
Dahiliye Nezareti Tesri-i Muamelat ve Islahat Komisyonu Evrakı (DH. TMIK. S), 59/42; 74/41.
Hatt-ı Hümayûn Tasnifi (HAT), 347/19748-E; 732/34756-B; 762/36019; 1011/4243-A; 1273/49382; 1449/9; 1562/1.
Hariciye Nezareti Siyasi (HR. SYS), 2460-94.
Hariciye Nezareti Tercüme Odası Evrakı (HR. TO), 196/68 (1856).
İrade-i Dahiliyye (İ. DH), 770/62757; 879/70159; 918/72820; 1048/82348; 1098/86066; 1132/88420; 1215/95130; 1231/96368; 1298/8;
1315/66; 1318/71; 1336/23; 1338/23; 1350/45; 1356/34; 1357/56; 1365/40; 1392/26; 1408/37; 1419/26; 1442/16; 1455/29; 1466/5;
1469/69; 1470/42; 1491/37; 1496/54; 1500/64; 1501/6; 1503/6; 1508/11; 1519/37.
Dosya Usulü İrade (İ. DUİT), 45/27; 46/18; 46/39.
İrade-i Meclis-i Vâlâ (İ. MVL), 188/5691; 294/11862; 329/14074; 357/15665; 367/16102; 398/17321; 425/18670; 433/19094; 452/20189;
480/21749; 548/24602; 560/25172.
İrade-i Taltifat (İ. TAL), 395/41.
Meclis-i Vâlâ Evrakı (MVL), 297/71; 574/14; 712/98; 753/72; 754/16; 763/57; 764/20; 779/2.
Şura-yı Devlet Evrakı (ŞD), 2217/9; 2217/22; 2217/45; 2218/19; 2221/11; 2221/15; 2230/14; 2235/27; 2247/30; 2887/14.
Yıldız Evrakı Sadaret Resmî Maruzat (Y. A. RES), 79/57.

Kitap, Makale, Ansiklopedi Maddesi, vd.

397 Numaralı Haleb Livâsı Mufassal Tahrîr Defteri (943/1536) I (2010). Ankara: Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları. 99 8 Numaralı Muhâsebe-i Vilâyet-i Diyâr-i Bekr ve ‘Arab ve Zü’l-Kâdiriyye Defteri (937/1530) (1998). c. II, , Ankara: Devlet Arşivleri GenelMüdürlüğü Yayınları.
ADA, Serhan (2005). Türk Fransız İlişkilerinde Hatay Sorunu (1918-1939), İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
AKYILDIZ, Ali (1993). Tanzimat Dönemi Osmanlı Merkez Teşkilâtında Reform (1836-1856), İstanbul: Eren Yayıncılık.
BAYKARA, Tuncer (1988). Anadolu’nun Tarihî Coğrafyasına Giriş I Anadolu’nun İdarî Taksimatı, Ankara: Türk Kültürünü Araştırma
Enstitüsü Yayınları.
BAYRAKTAR, Hilmi (2004). XIX. Yüzyılda Halep Eyaleti’nin İktisadî Vaziyeti, Elazığ: Fırat Üniversitesi Yayınları.
Cevdet Paşa (1991). Tezâkir 21-39, (Yay: Cavid Baysun), , Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
ÇADIRCI, Musa (1997). Tanzimat Döneminde Anadolu Kentleri’nin Sosyal ve Ekonomik Yapısı, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
ÇANKAYA, Ali (1954). Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler, c. I, Ankara.
EFE, Aydın (2011). Antakya ve Çevresi Türkmenleri: Küçük Alioğulları ve Reyhanlı Aşireti (XIX. Yüzyıl), Yayımlanmamış Doktora Tezi,
Erzurum: Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
EFE, Aydın (2013a). “Mursaloğlu Mustafa Şevki Paşa (1840-1914)” History Studies, V/2, A Tribute to Prof. Dr. Halil İNALCIK, March, s. 155-169.
EFE, Aydın (2013b). “Sicill-i Ahval Kayıtlarına Göre Payaslı Memurlar”, Mustafa Kemal Üniversitesitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, X/23, s. 181-194.
Evliyâ Çelebi b. Derviş Mehemmed Zıllî (1999). Seyahatnâme, III, (Yay. Haz: Seyit Ali Kahraman, Yücel Dağlı), İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
GÜNEŞ, Mehmet (2014). Osmanlı Devleti’nde Kaymakamlık (1842-1871), İstanbul: Kitabevi Yayınları.
İbn Kalânisî (2015). Şam Tarihine Zeyl –I. ve II. Haçlı Seferleri Dönemi-, (Arapça Aslından Çev: Onur Özatağ), İstanbul: Türkiye İş Bankası
Kültür Yayınları.
Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi (1334). 33. İnikad, Devre: 3, Cilt: 1, İçtima Senesi: 4, 14 Kânun-ı sani.
MÜDERRİSOĞLU, Fatih (1994). “Bir Osmanlı-Türk Şehri Olarak Belen”, Vakıflar Dergisi, Sayı 24, s. 237-272.
Salname-i Vilayet-i Haleb (1284). Defa 1; (1285), Defa 2; (1286), Defa 3; (1287), Defa 4; (1288), Defa 5; (1290), Defa 7; (1293), Defa 9; (1300),
Defa 13; (1303), Defa 15; (1305), Defa 16; (1306), Defa 17; (1307), Defa 18; (1308), Defa 19; (1313), Defa 23; (1315), Defa 25; (1324), Defa 34;
(1326), Defa 35.
SAMUR, Sebahattin (1995). İbrahim Paşa Yönetimi Altında Suriye, Kayseri: Erciyes Üniversitesi Yayınları.
ŞAŞMAZ, Musa (2014). Türkiye’nin İdari Taksimatı (1920-2013), c. VII, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
Şemseddin Sami (1306). Kamusu’l-Alam, c. II, İstanbul.
TORUN, Fatih (2012). “Osmanlı Taşra İdaresinin Yeniden Yapılanması”, Karadeniz Araştırmaları, sayı 32, Kış, s. 81-97.
TOZLU, Selahattin (2007). “Antakya ve Çevresi Türkmenleri Hakkında Bazı Notlar (Büyük Selçuklulardan Osmanlılara Kadar), Atatürk
Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, VII/39, Aralık, s. 145-161.
TOZLU, Selahattin (2009). Antakya (Hatay) Tarihi Bibliyografyası, Elazığ: Fırat Üniversitesi Yayınları.
ÜRKMEZ, Naim (2012). Tanzimat’tan I. Dünya Savaşı’na İskenderun, , Yayımlanmamış Doktora Tezi, Erzurum: Atatürk Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü.
ÜRKMEZ, Naim (2013). “Ermenilerin Kontrol Noktası: İskenderun Limanı”, Turkish Studies, VIII/5, Spring, s. 901-917.
YAVUZ, Nuri (2012). “Fırka-i Islahiye Ordusunun Özellikleri ve Faaliyetleri”, Gazi Akademik Bakış, V/10, Yaz, s. 113-127.
YORULMAZ, Şerife (2001). “Fransız Manda Yönetimi Döneminde İskenderun Sancağı (Hatay)’nın Sosyo-Ekonomik ve Siyasal Durumuna İlişkin Bazı Kayıtlar 
(1918-1939)”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, Sayı 22, Ankara, s. 231-259.

EKLER;








Tablo 1: Belen Kaymakamları
                                                                                                       

DİPNOTLAR;

1 Üzeyr, Belen sancaklarının gelirleri Halep Valisi Celal Paşa’dan sonra, 30 Mart 1819’da Adana Valisi Mehmed Celaleddin Paşa’ya, BOA, HAT,762/36019, Ağustos 1828’den itibarende Adana Valisi Yahya Paşa’nın idaresine bırakılmıştır. BOA,HAT,1562/1,29 Mart 1823 (16Receb1238); BOA,HAT,1011/42453-A;BOA,HAT,1273/49382. 
2 SultanII. Mahmud’a arz edilen 2 Aralık 1815 ( 29Zilhicce1230 ) tarihli telhis. 
3 İngiltere, Prusya ve Fransa’nın Halep konsoloslarının Halep valisine takdim ettikleri 8 Şubat 1856 tarihli dilekçe.
4 Gavur Dağı eşkıyası, Musul ahalisinden Deveci Taha isminde bir tüccarın 43 devesini gasp etmişlerdi, Sadaretten Halep eyaletine gönderilen 28 Şubat 1853 (19 Cemaziyülevvel 1269) tarihli şukka.
5 26 Şubat 1866 (10 Şevval 1282) tarihli irade-i seniyye; Bu düzenlemeden sonra Belen kazası aşağıdaki yerleşim yerlerinden oluşmaktaydı. 
Karaağaç İskenderun İskelesi, Nergizlik, Karahüseyinli, Pirinçlik, Akçay, Aşkarbeyli, Cebke, Çırtıman, Sakıt, Kurtlu, Sarımazı, Kurtlufenk, Kesrik, Elhub/Alahob, Ağcalı, Arab Çiftliği, Nehr-i Siyad, Höyük, Hacı Ahmedli, Beyköyü, Karagöz, Ekber, Kiliseönü, Çengan, Gökmeydan, Kabev İskelesi, Ceylanlı, Bakras, Çakallı, Delibekirli, Alaybeyli, Şembek. Salname-i Vilayet-i Haleb, 1284, Defa 1, s. 202.
6 48 mührü havi, Sadarete gönderilmiş 22 Nisan 1876 (27 Rebiyülevvel 1293/8 Nisan 1292) tarihli mahzar.
7 Belen ahalisinden 48 kişinin mührünü taşıyan 4 Mart 1881 (2 Şubat 1296) tarihli mahzar.
8 Halep Valisi tarafından Şura-yı Devlete gönderilen 13 Ağustos 1882 (1 Ağustos 1298) tarihli telgraf, BOA, ŞD, 2218/19. BOA, ŞD, 2217-
45; Belen ahalisi Halep valisinin talebini öğrenir öğrenmez faaliyete geçerek teklife itirazda bulunmuşlardı. Ermeni cemaati adına Şurayı
Devlete gönderilen 23 Kasım 1882 (11 Teşrin-i sani 1298) tarihli telgraf, BOA, ŞD, 2218/19.
9 Cebel-i Seman bu tarihlerde tamamı Müslümanlardan oluşan 200 köye ve 25.000 küsur nüfusa sahip bir nahiye idi.
10 Müderris, mahalle muhtarları, ulema, imamlar, gayrimüslim ruhanî liderleri ve azalardan oluşan 56 kişinin mührünü taşıyan 18 Kasım 1887 (6 Teşrin-i sani 1303) tarihli mahzar.
11 Çamsarı köyünün aşarı Belen kazasına, vergi, nüfus ve sairesi Hassa kazasına aitti. Muamelatının birleştirilmesi için Belen’e bağlanması uygun görülmüştü.
12 Karamankaş köyü bugün Hatay’ın Kırıkhan ilçesine tâbidir. O tarihte Hassa’ya bağlı olan bu köyün Hassa kazası köyleri ile arasında Cebel-i Bereket bulunmaktadır. Ayrıca güvenlik gerekçesiyle Belen’e bağlı olmasının daha uygun olacağı düşünülmekte olduğu için idarî düzenlemeye tâbi tutulmuştu.
13 Güzelce köyü her ne kadar Hassa’ya bağlı ise de mesafe olarak Belen’e yakınlığından başka Hassa kazası köyleriyle arasında Cebel-i Bereket bulunmaktaydı. Bu sebeple Belen köyleri ortasında tek başına kalmaktaydı. Güvenlik açısından zafiyet oluşturan bu durumun bertaraf edilmesi için Güzelce Belen’e bağlanmıştı.
14 Muhlisali, Bakras, Şembük, Kilise ve Hamar mahallerinin muhtarlarının mührünü havi 4 Temmuz 1908 (4 Cemaziyülahır 1326/20 Haziran 1324) tarihli dilekçe.
15 Günümüzde Hatay ili Kırıkhan ilçesi Reşatlı köyü.
16 Bunlar Hasan Tahsin Efendi, Mehmed Şaban Efendi, Mehmed Şakir Efendi’dir.
17 Salih Hulusi Paşa nihai olarak iptidaide (memuriyete ve kaymakamlığa ne zaman başladığına dair kayıt bulunmamaktadır), Mehmed Kâzım Bey rüştiyede, Hasan Sabri Efendi rüştiyede, Ali Behçet Bey rüşdiyede, Ahmed Şakir Efendi medresede, Hasan Tahsin Efendi Mülkiyede, Hasan Halis Efendi Mülkiyede, Mehmed Şaban Efendi Mülkiyede, Hüseyin Zeki Bey Mülkiyede, Mehmed Şakir Mülkiyede Mansur Abdussamed rüşdiyede öğrenim görmüşlerdir.
18 1903-1904 yıllarında Belen kaymakamı olan Ali Behçet Bey, memuriyet hayatına 17 yaşında başlamış, 60 yaşında kaymakam olmuş, 68 yaşında Belen kaymakamlığına tayin edilmiştir. Ali Behçet Bey’in sicil dosyası için, BOA, İ. DH, 1408/37.
19 İskenderun’un havasının yaz aylarında bunaltıcı ve  katlanılamayacak derecede ağır olması nedeniyle burada bulunan konsolos vekilleri yazları genellikle Belen’de konaklıyordu, 20 8 Ocak 1863 (17 Receb 1279) tarihli irade-i seniyye, BOA, İ. MVL, 480/21749; 1913 yılında, Şura-yı Devlet kararıyla hakkındaki iddialardan dolayı yargılanan Cemil Bey’in mahkeme sürecinin tamamlanmasına kadar yerine vekaleten başka birinin kaymakam olarak atanması gerekmekteydi. Ancak bu sürenin uzayacağını düşünen Memurîn-i İntihab Komisyonu ve Dahiliye Nazırı, Belen’in mevkien öneminden dolayı, uzun müddet vekaletle idaresinin uygun olmayacağını, dolayısıyla Cemil Bey’in azledilerek yerine Elbistan kaymakamlığından ayrılmış Mehmed Efendi’nin asaleten atanmasını daha uygun görmekteydi. Nitekim süreç, Memurîn-i İntihab Komisyonunun istediği şekilde sonuçlanmıştı. Dahiliye Nezareti tarafından Sadarete gönderilen 16 Kasım 1913 (16 Zilhicce 1331) tarihli tezkire ve 17 Kasım 1913 (17 Zilhicce 1331) tarihli irade-i seniyye, BOA, İ. DH, 1503/6.
21 Dahiliye/Mülkiye Nezareti, II. Mahmud’un yaptığı reformlar çerçevesinde 12-13 Mart 1836 yılında ihdas edilmişti. Ancak bu nezaretin ömrü oldukça kısa sürdü. 2 Eylül 1839 yılında Sadaret ile birleştirilen Dahiliye Nezaretinin tekrar teşkil edilmesi 18 Şubat 1869’da mümkün olmuştur.
22 İrade-i seniyye padişahın sözlü veya yazılı emri için kullanılan bir tabirdir. Sultan Mehmed Reşad ve Mehmed Vahdeddin devirlerinde arz tezkiresi hamişine mabeyn katibi tarafından yazılmış iradeler devam etmekle birlikte kanunname ve kararnamelerin Babıalide hazırlandıktan sonra sadrazam ve ilgili nazırdan başka padişah tarafından da kabulü gerektiğinden bunlara “Meclis-i Umûmînin ictimâında kanuniyyeti teklif olunmak üzere iş bu kararnamenin mevki-i meriyyete vazını irade eyledim” cümlesi konularak imzalanmaya başlanmıştır. Böylece üçlü imza usulü getirilmiştir. Bu tip iradeler bir nevi kanun sayıldığından kimin tarafından yürütüleceğine de iradenin altında işaret edilmiştir. Mübahat S. Kütükoğlu, “İrâde-i Seniyye”, DİA, XXII, İstanbul 2000, s. 392. Kaymakam tayinleriyle alakalı iradelerin altına iş bu irâde-i seniyyenin icrâsına Dâhiliye Nezâreti me’mûrdur ibaresi düşülmektedir.
Mesela, 17 Kasım 1913 (17 Zilhicce 1331/4 Teşrin-i sani 1329) tarihli irade-i seniyye imzalar Sultan Mehmed Reşad, Sadrazam Mehmed Said Paşa ve Dahiliye Nazırı Talat Paşa’ya aitti, BOA, İ. DH, 1503/6,
23 1859 senesinde Belen kaymakamı olan Süleyman Vehbi Ağa, ailesinin İstanbul’da bulunmasını gerekçe göstererek onlara daha yakın olacağını düşündüğü Tarsus’a becayiş suretiyle tayinini talep etmiş, ancak Tarsus kaymakamı Ahmed Paşa’nın Belen’in yerlisinden olması bu teklifin geri çevrilmesine neden olmuştur. 14 Aralık 1859 (19 Cemaziyülevvel 1276) tarihli Meclis-i Vâlâ mazbatası, BOA, İ. MVL, 425/18670. Süleyman Vehbi, maaşının yetersizliği gerekçe göstererek aynı zamanda Antep kaymakamlığına da razı olduğunu ifade etmiş ancak bu kabul görmemiştir. BA, MVL, 754-16.
24 Aslında müdürlük hüviyetinde olan Belen’in Bereket Dağı ve sahil ile sahraya hemcivar olması, buraya muktedir bir zatın atanmasını gerektirmekteydi bu sebeple Tarsus kaymakamı Ahmed Paşa’nın Belen’e tayini reddedilmiştir, Halep Eyaleti İdare Meclisinin 15 Ekim 1859 (18 Rebiyülevvel 1276) tarihli mazbatası.
25 Abdülhalim Hilmi Efendi ailesinin kalabalık olmasından dolayı maaşının yetersiz kaldığını bu yüzden Antakya veya Isparta sancaklarından birine becayiş yapılmasını 27 Mart 1858 (11 Ş 1274) tarihli dilekçe ile talep etmişti, BA, MVL, 574-14; 18 Ocak 1858 (2 Cemaziyülahır 1274) tarihli irade-i seniyye, BOA, İ. MVL, 398-17321; 13 Ağustos 1858 (3 Muharrem 1275) tarihli Sadaret ilmühaberi, BOA, A. MKT. NZD, 261/48. Aynı tayin döneminde Kilis, Antep, Belen, Reyhaniye, Birecik, Antakya, Rumkale kaymakamlarına sırasıyla 4.360, 3.136, 3.000, 2940, 2.940, 2.450, 2.250 kuruş maaş tahsis edilmişti.
26 Kaymakamların görevde olduğu tarihler, sahip oldukları rütbe ve unvanlar, önceki ve sonraki görev yerleri, görevden ayrılma sebepleri ve aldıkları maaşlar için bakınız Tablo 1: Belen Kaymakamları.
27 Örnek için M 1276’de Belen kaymakamı olan Süleyman Ağa, BOA, MVL, 753/72; 1854-1855 yıllarında Belen kaymakamlığında bulunan Tevfik Bey de Belen’in havasına suyuna alışamadığı gerekçesi ile tayin istemiştir. 4 Nisan 1855 (16 Receb 1271) tarihli Meclis-i Vâlâ mazbatası ve 13 Nisan 1855 (25 Receb 1271) tarihli irade-i seniyye, BOA, İ. MVL, 329/14074.
28 1857 yılında görev yapan Abdülhalim Efendi maaşının yetersizliğinden şikâyet etmekteydi, BOA, İ. MVL, 398/17321; 1859 senesinde Belen kaymakamı olan Süleyman Vehbi, maaşının yetersizliğini gerekçe göstererek maaşı yüksek bir yere tayin talep etmiştir. BA, MVL, 754-16; 1865-1866 yılında Belen kaymakamlığında bulunan Sırrı Efendi aile efradının çokluğunu gerekçe göstererek maaşının yetersiz olduğunu ifade etmiştir. İstanbul’da vuku bulan büyük yangında haneleri yanmış olan Sırrı Efendi’nin 10-15 kadar aile efradı ortada kalmıştır. BA, MVL, 779-2; BA, MVL, 712-98.
29 Süleyman Ağa, eşini İstanbul’da bırakarak Belen’e gelmiş ve bir müddet sonra çocuğu olmamasından bahis ile eşinin de İstanbul’da zor durumda olduğunu gerekçe göstererek ısrarcı bir surette Tarsus kaymakamıyla becayişini talep etmişti, 27 M 1272 tarihli dilekçesi için BOA, MVL, 753/72; 25 Eylül 1859 (27 Safer 1276), 26 Ekim 1859 (29 Rebiyülevvel 1276) ve 3 Şubat 1860 (11 Receb 1276) tarihli üç adet dilekçe ile tayinini talep etmiştir, BOA, İ. MVL, 425/18670.
30 Belen naibi, müftüsü, 6 üye ve Ermeni ruhani reisinin mühürlerini taşıyan ve Fahri Bey’e isnat edilen suçları havi tutanak ve aynı mühürleri taşıyan 3 Haziran 1856 (29 Ramazan 1272) tarihli Fahrin Bey’in görevden alınmasını talep eder mahzar.
31 4 Temmuz 1860 (15 Zilhicce 1276) tarihli irade-i seniyye, BOA, İ. MVL, 433/19094; Vahid Efendi’nin vefatından yeni kaymakam Edip Efendi’nin atanmasına değin geçen sürede kaymakamlığa vekalet eden kişi dördüncü rütbe sahibi fütüvvetli Hafız Rüşdü Efendi’dir 4
Haziran 1860 (15 Zilkade 1276) tarihli Halep idare meclisi mazbatası, BOA, İ. MVL, 433/19094.
32 Aslında Şevki Efendi Cisr-i Şugur kazası kaymakamı iken hakkındaki şikâyetler nedeniyle, Harim kazasına tayin edilmişti. Harim’de de hakkında şikâyet yaşandığı halde görevden alınmak yerine Belen’e tayin edilmişti. 5 Ekim 1897 (8 Cemaziyülevvel 1315) tarihli Memurin-i Mülkiyye Komisyonu mazbatası ve 17 Ekim 1897 (20 Cemaziyülevvel 1315) tarihli irade-i seniyye.
33 Aynı tarihlerde Halep vilayetinin Halepsancağına tâbi 1.Sınıf kaymakamlıklar Antakya, Kilis, Antep kazalarıdır. 
34 Kilis, Antep, Antakya,İskenderun 1. Sınıf bir kaymakamlık merkezi iken Belen artık 3.Sınıf kaymakamlık merkezidir. 

***

TANZİMAT SONRASI OSMANLI DEVLETİNDE KAZA., İlçe YÖNETİMİ BELEN ÖRNEĞİ BÖLÜM 3

TANZİMAT SONRASI OSMANLI DEVLETİNDE KAZA., İlçe YÖNETİMİ BELEN ÖRNEĞİ  BÖLÜM 3


3. Belen Kaymakamları

Belen’in 1832-1840 yılları arasında Mısır Valisinin kontrolünde olduğu sırada, Osmanlı Devleti bir dizi idarî, adlî ve malî reformlara imza atmıştı. 


Sultan II. Mahmud döneminde yapılan düzenlemeler ve Tanzimat Fermanı’nın ilanı (1839) ile önemli bir dönüşüm içerisine girilmişti. Bu düzenlemelerden biri,
Tanzimat’ın ilanından sonra vergi toplamadaki adaletsizliklerin giderilmesi maksadıyla, iltizam usulünün yerine muhassıllık uygulaması getirilmesiydi. 
Yeni usulün tatbik edildiği yıllarda Belen, Mısır valisinin denetiminde olduğu için burada muhassıllık uygulanamamıştır. Muhassıllık uygulamasından ülke
genelinde istenilen sonuç da zaten elde edilememiş, bu sebeple 1842 yılında eski yönteme geri dönülmüştü.

İki yıl gibi bir süre denenen bu yöntemden sonra idarî yapıda yeni değişiklikler yapılarak eyalet, sancak ve kaza idarî birimleri oluşturulmuştu (Çadırcı, 1997: 236; Torun, 2012: 87). İdarî birimlerden; eyaletler vali, sancaklar kaymakam, kazalar ise kaza müdürü tarafından idare edilecekti. 

Düzenleme zaman içerisinde Belen’e de tatbik edilmiş ve Belen, vilayet nizamnamesinin Halep vilayetine tatbik edildiği 1866 yılına kadar,sancak olarak örgütlenmişti. Artık Belen, hanedan aileler vasıtasıyla değil de merkezden atanan kaymakamlar vasıtasıyla idare edilmeye başlanmıştı. 

Bu sayede hanedan ailelerin gücü kırılmaya çalışılmış ve devlet, bölgede etkin rol oynamaya başlamıştır.

3 a. Kaymakamların Menşeî, Eğitim Durumları ve Meslekî Tecrübeleri 

   1858 senesinden sonra Belen kaymakamlığına getirilmiş ve sicil kaydına ulaşabildiğimiz 11 kaymakamdan; 3’ü İstanbul, 3’ü İbradı, 1’i Ödemiş, 1’i Eğin, 1’i Diyarbakır, 1’i Şam, 1’i ise Cebel-i Lübnan doğumluydu. 
Üçünün babası naiplik yapmıştı. Geri kalanlarının babası memur kökenli değildi.16 
Bu kaymakamlardan biri iptidai, üçü rüşdiye, biri medrese, altısı ise Mülkiye Mektebinde nihai öğrenimlerini görmüşlerdi.17 
11 kaymakam içerisinde, sadece Türkçe okur yazar olan 3, Türkçeye ilaveten Arapça bilenlerin sayısı 8, Fransızca bilenlerin sayısı 6, Farsça bilenlerin sayısı 5, 
Rumca ve Kürtçe bilenlerin sayısı ise 1’di. Buna göre bir dil bilenlerin sayısı 3, üç dil bilenlerin 4, dört dil bilenlerinki ise 4’tür. 

Kaymakamlar içerisinde, telif eseri olanlar da bulunmaktaydı. Mesela 1906-1907 yıllarında Belen kaymakamlığında bulunan Hüseyin Zeki Bey’in Emsile-i Ahlâk 

isimli bir eseri bulunmaktaydı (BOA, İ. DH: 1442/16; BOA, İ.DH: 1455/29).

Kaymakamlar, yetişmeleri için tesis edilmiş bir okul bulunmayışından dolayı, 1859 yılına kadar daha ziyade merkez ve taşra teşkilatında görev yapan 

tecrübe sahibi memurlar arasından seçilip, atanmaktaydı.

   28 Ocak 1859’da Mülkiye Mektebi’nin açılmasından sonra da tecrübe kazanmış memurlar arasından kaymakam seçimi devam etmişti (Çankaya, 1954: 5). 

İncelenen kişilerin tamamı, kaymakam olmadan önce, en alt kademeden memuriyet hayatına başlamışlardır. Bunlardan en erkeni 15, en geçi ise 29 yaşında memuriyete başlamıştır. Bu kaymakamların memuriyete başlama yaş ortalamaları 21’dir. Memuriyette ortalama olarak 11 yıl görev yaptıktan sonra kaymakam olarak tayin edilen bu kişilerin, kaymakam oldukları yaş ortalaması 33’tür. Belen’e tayin edilen 11 kaymakamdan en büyüğü 6818, en küçüğü ise 32
yaşındadır. 

   Belen’e kaymakam olarak tayin edilme yaş ortalamaları ise 42’dir. Çeşitli memuriyetlerde bulunduktan sonra kaymakam olarak atanan bu kişiler, en fazla 43, en az 1, ortalama olarak da 11 yıl çeşitli memuriyetlerde görev yaptıktan sonra kaymakam olmuşlardır. Ortalama 9 yıl başka kazalarda kaymakamlık yaptıktan sonra da Belen kaymakamlığına tayin edilmişlerdir. Belen kaymakamlığının 1878 yılından itibaren -bir dönem hariç- ikinci sınıf kaymakamlık olması münasebetiyle tayin edilen kaymakamların, 3. sınıf kaymakamlıklarda bir müddet çalıştıktan sonra yapılacak sınava girip, ikinci sınıfa geçmeleri gerekmekteydi. Buna karşın, zaman zaman kaymakam menşeili olmayan memurların da Belen’e kaymakam olarak tayin edildikleri görülmektedir. 

Bu şekilde tayin edilen son kişi, 1894 yılında göreve getirilen Cidde Ticaret Mahkemesi Reisi Mahmud Nedim Efendi’dir. 
Kaymakamların diğer memuriyetlerde tecrübe kazandıktan sonra, küçük ölçekli kazada kaymakam olarak göreve başlamaları, yönetim açısından yerinde bir uygulamaydı. 
Aksi halde büyük ölçekli veya yabancı memurların bulunduğu bir yere tecrübe kazanmadan atanan kaymakamın, güçlük yaşama ihtimali oldukça yüksekti 
(Ürkmez, 2012: 331)19. 

Belen’in kavşak ve geçiş noktasında olmasından dolayı, her hangi bir kaymakam azledildiğinde veya başka bir yere tayin edildiğinde kaymakamlık makamı 

uzun süre vekaletle idare edilmemiş ve boş bırakılmamıştır.20 
Tespit edebildiğimiz kadarıyla Belen kaymakamlığı 3 kez vekaleten idare edilmiştir. 
Tam süresini tespit edemediğimiz biri dışında diğer ikisinin toplam vekalet süresi 4 ay kadardı.
Kaymakamların meslekî menşei birbirinden farklı idi. Kaymakam olmadan önce, 3’ü tahrirat katipliğinde, 3’ü vali maiyetinde, 3’ü Zabtiye Nezaretinde, 1’i 
Muhasebe Kaleminde, 2’si Tercüme Odasında memuriyet hayatına başlamıştır. Belen kaymakamlığına tayin edilenler arasında daha önce kaza müdürlüğü,
Halep muhasebeciliği ve Urfa Mal Müdürlüğünde bulunanlar olduğu gibi Antakya hanedanından ve hacegandan olan kişiler de vardı. Bunların dışında kalan 
idareciler, daha önce başka bir yerde kaymakam iken Belen’e tayin edilmişlerdi. İncelenen şahıslar arasında memuriyet hayatına kaymakam olarak başlayan
bir kimse bulunmamaktadır. Önceki meslekler dikkate alındığında, kaymakam seçiminde, yazı işleri, adalet ve güvenlikle ilgili alanlarda tecrübe sahibi 
olanların tercih edildiği görülmektedir. Buna bakılarak, devlet için 19. yüzyılda bürokrasi, hukuk ve güvenliğin ön plana çıktığı ifade edilebilir.
Belen kaymakamlarının 1850-1873 yılları arasındaki ortalama maaşı 3.000 kuruştu. Belen’de görev yapan kaymakamların bir kısmı maaşlarından şikâyet 
ederek başka bir yere tayinlerini talep etmişlerdir. Bu onların geçim sıkıntısı yaşadıklarının göstergesidir. Zaman zaman kaymakamların maaşlarını mutedil bir seviyeye getirebilmek için mevcut idarî birim, başka bir birim ile birleştiriliyor du. Mesela İskenderun İskelesi müdüriyetinin lağvedilmesiyle ortaya çıkan maaş, Temmuz 1854’te Belen kaymakamlığına getirilen Tevfik Bey’in maaşına ilave edilmiştir (BOA, A. MKT. NZD: 115/32).

3 b. Tayin Şekilleri.,


Belen kaymakamlarının tayini, 1869 yılına kadar vilayetin önerisi üzerine Meclis-i Vâlâ veya Şura-yı Devlet kararına binaen padişah onayı ile mümkün olmuştur. 

Bu tarihten sonra, kaymakamların tayini, vilayetin önerisi, İntihab-ı Memurîn Komisyonunun mütalaası ve yeniden ihdas edilen Dahiliye Nezaretinin görüşüne binaen padişah onayı ile mümkün olmaktaydı (Akyıldız, 1993: 67-70)21. Meşrutiyetin 1908’de yeniden ilanından sonra kaymakamlar, İntihab-ı 
Memurîn Komisyonunun önerisi ve dahiliye nazırı, sadrazam ve padişahın imzalarını taşıyan üçlü kararname niteliğindeki, iradeler ile atanmıştır.22 
1912 yılından sonra, Belen’e atanan kaymakamlar da bu usulle göreve getirilmişlerdir (BOA, İ. DH: 1491/37).

Kaymakamlar genellikle yakın çevrede görev yapanlar arasından seçilmiş, tayin yoluyla görevden alındıklarında da genellikle yakın çevredeki 
kaymakamlıklara gönderilmişlerdir. Çoğunlukla bölge kültürünü ve insanını genel itibariyle tanıyan kaymakamlar aynı çevrede becayiş yoluyla değiştirilmiştir.
Mesela Halep İdare Meclisi, bölge ahvaline vakıf olan Antakya hanedanından Selim Bey’i vekaleten Belen kaymakamlığına getirmişti (BOA, İ. MVL: 480/21749). 
Belen’e tayin edilen kaymakamlardan, önceki görev yeri belli olan 38 kişinin, 18’i Halep vilayeti sınırları içerisinde, 6’sı Adana ve yakın çevredeki herhangi bir
idarî birimde yönetici iken Belen’e kaymakam olarak atanmıştır. En uzak veya farklı kültüre sahip denilebilecek yerlerden gelen kaymakamlar ise Molivo 
(Midilli Adası dahilinde), Yakova (Kosova vilayeti sınırları içesinde) ve Haraz (Yemen vilayeti dahilinde)’dan Belen kaymakamlığına tayin edilmişlerdir. 

Ancak kaymakam olarak atanacakların Belen’in yerlisinden olmamasına dikkat edilmekteydi.23

3 c. Kaymakamlardan Beklenenler


Kaymakamların gayretli, çalışkan, iktidar ve kişilik sahibi, dirayetli, tecrübe sahibi olmaları ve vergileri zamanında toplayıp, askerlik yükümlülüğü olan 

kişileri tespit ve sevk etmeleri beklenmekteydi (Güneş, 2014: 331-332). Mesela Belen kaymakamlığına tayin edilmesi düşünülen Elvan Bey’in gayretli ve
çalışkan biri olarak tanındığı, özellikle vurgulanmıştı (BOA, DH. MKT: 1547/115). Yine Belen Kaymakamı Ahmed Bey, redif askeri toplanması sırasında 
sergilediği ihmalkârlık ve tembellik nedeniyle 29 Temmuz 1878 (29 B 1295) tarihinde azledilmişti (BOA, İ.DH: 770/62757). 
Yine iki kişinin katili olan bir şahıs, İstanbul’a gönderilmek üzere Belen’de hapisedilmişken bir yolunu bulup hapishaneden kaçınca bu durum, Belen kaymakamlığının yavaşlığı ve tembelliğine bağlanmış ve kaymakam, 11 Kasım 1850 (6 M 1267) tarihinde görevinden alınmıştı (BOA, İ. MVL: 188/5691).

   Belen’in, Bereket Dağı’nın ortasında bulunması ve yabancı temsilcilerin sık sık burada bulunması veya buradan geçmesi Belen’e muktedir, dirayet sahibi 

kaymakamların atanmasını gerektiriyordu (BOA, İ. MVL: 425/18670)24. Belen kaymakamlarından Abdülhalim Hilmi Efendi, dürüst bir insan olmasına rağmen
dirayet sahibi değildi. Maaşının yetersizliğinden de şikâyet etmesi gerekçe gösterilerek 18 Ocak 1858 (2 C 1274) tarihinde Rumkale kaymakamlığına tayin 
edilmişti.25 
Kaymakam Şemsi Bey ise adaba aykırı hareket etmekteydi, oysa Belen, İskenderun İskelesi’ne çıkan yolcuların geçit noktası ve aynı zamanda yaz aylarında yabancıların ikamet merkeziydi. Bu sebeple Şemsi Bey’in Haçin kaymakamıyla becayiş yapması düşünülmüştü  (BOA, DH. MKT: 2545/114; BOA, DH. MKT: 2548/99). 
1906 yılında Belen kaymakamlığında bulunan Esad Efendi ise yaşlı olduğu için azledilmişti (BOA, İ. DH: 1442/16.).

   Bu hususiyetleri taşımayanlar görevinden azledildiği gibi, işini layıkıyla yapanlar da taltif edilmekteydi. Mesela Salih Hulusi Paşa, Belen kaymakamlığına 

tayin edildikten sonra, Haraz kazası kaymakamlığında bulunduğu müddette yaptığı hizmetlerden dolayı üçüncü Mecidî nişanıyla taltif edilmiştir (BOA, DH. MKT: 371/59). Zeki Bey görevde bulunduğu süre boyunca Belen kazasına ait savaş tazminatı (tazminat-ı harbiyye) tertibini zamanından önce toplayıp teslim etmesinden dolayı Halep valisinin teklifiyle 15 Mayıs 1906 (21 Rebiyülevvel 1324) tarihinde 3 rütbeden 2 rütbeye terfi etmiştir (BOA, İ. TAL: 395/41).

3 d. Kaymakamların Görev Süreleri


İncelenen 67 yıllık (1850-1917) süreç içerisinde Belen’de tespit edebildiğimiz kadarıyla 55 kaymakam görev yapmıştır.26 Belen’in sancak olarak örgütlendiği 

1850-1866 yılları arasında 13 kaymakam, sancak yöneticiliği yapmıştır. 1866 yılından itibaren kaza statüsüne getirilen Belen’de, 42 kaymakam görev  yapmıştır. Buna göre, görev yapan kaymakamların ortalama hizmet süresi 15 ay civarındadır. Tespit edemediğimiz kaymakamların da olduğu düşünülürse 
bu süre daha da kısalacaktır. Kaymakamların standart bir görev süresi bulunmamaktaydı. Ancak genel temayüle bakıldığında ortalama bir yıl görev
yapan kaymakam başka bir yere tayin edilmekteydi. Bir yıl civarındaki süre, kaymakamın bölgeyi tanıyıp, tecrübe kazanması için dahi yeterli değildir. 
Bölge halkını tanımadan, çok kısa süre bu görevde kalan kişiler, Belen’i çoğunlukla bir terfi basamağı olarak kullanmaktaydılar. Kaymakamlar içinde bölgede en uzun süre görev yapan kişi 44 ay (1850-1854) ile Şehrab Ağa idi. En kısa süre görev yapan kişi ise 4 gün (16-20 Eylül 1888) bu vazifede kalan Şakir Bey’di. 

İncelenen dönem Sultan Abdülmecid, Abdülaziz, V. Murad, II. Abdülhamid, Mehmed Reşad ve Mehmed Vahdeddin dönemlerini kapsamaktadır. 

Hükümdarların saltanat müddetleri dahilinde görev yapan kaymakamların görev süreleri incelendiğinde dikkat çekici bir fark gözükmemektedir. 
6 hükümdar döneminde de kaymakam süreleri yaklaşık olarak birbirine yakındır. Geçiş dönemlerinde, örneğin 1908’de Meşrutiyetin ilanı ve I. Dünya Savaşı 
esnasında görev süreleri uzamış veya kısalmıştır. Ancak bunun sebebi çoğunlukla şahısların tayin talebinden kaynaklanmıştır.

3 e. Kaymakamların Usulsüzlükleri ve Haklarında Yapılan Şikâyetler


Kaymakamlar, Belen’in havasına-suyuna alışamama27, maaş yetersizliği28, ailesini Belen’e getirmemesinden dolayı ailesinin yanına gitme isteği 29, 
maaşı veya makamı yüksek kaymakamlığa tayin edilme ve istifa gibi sebeplerle görevlerinden ayrılmaktaydılar. Bu şekilde görevden ayrılanların sayısı  16’ydı. 3 kişi ise görevi sırasında vefat etmişti. Bunların dışında kalanların büyük çoğunluğu görevini layıkıyla yapmama, yargılanma, hükümetin öyle uygun görmesi, hakkında yapılan şikâyetler, güvenliği sağlayamaması, usulsüzlük, rüşvet alma ve kanuna aykırı hareket etmek gibi gerekçelerle azledilmişler dir.
Bu şekilde görevinden alınanların sayısı 17’ydi. Kaymakamlar görevlerini iyi yapmakla kalmayıp, görev yaptıkları muhitteki ahali, ileri gelenler ve
bağlı bulundukları valiler ile iyi ilişkiler kurmak zorunda idiler. Özellikle 1858 yılında yayınlanan nizamnameden sonra eyaletin her işinden sorumlu olan 
valiler, kendilerine bağlı olan kaymakamları denetleme ve görevden alma yetkisine sahip olmuşlardı (Güneş, 2014: 82). Mahalli seçkinlerle iyi ilişki
kuramayan kaymakamlar, çoğunlukla bölge halkını da kaybetmekteydi. Çünkü mahalli seçkinlerden etkilenen halk, kaymakama karşı tavır alıp, onun 
aleyhinde şikâyette bulunabilmekteydi. Bunun yanında bağlı bulundukları valilerle ilişkilerinin bozulması, görevden alınma, daha kötü bir yere sürülme ve 
sicilinin bozulması gibi istenmeyen neticeler doğura bilmekteydi.

Temmuz 1854’te Belen kaymakamlığına tayin edilen Mustafa Fahri Bey, kaymakamlıkta bir yıldan biraz fazla bir müddet bulunmuştur. 


Ancak bu süre zarfında hakkında çok sayıda şikâyet vuku bulmuştur.

Mahalli seçkinlerle arasının iyi olmadığı belli olan kaymakamın 17 ayrı yolsuzluk ve usulsüzlüğü hakkında, Belen naibi, müftüsü, altı üye ve Ermeni ruhani 
reisi ortak bir dilekçe ile şikâyette bulunmuşlardı (BOA, İ. MVL: 357/15665)30. 
Mustafa Fahri Bey’in ahvali hakkında, sadece bölge ahalisi şikâyetçi değildi. Prusya’nın (BOA, İ. MVL: 357/15665) ve Fransa’nın Halep konsolosları, 
onun İskenderun İskelesi’ndeki usulsüzlüklerinden dolayı, görevden alınmasını talep etmişlerdi (BOA, HR. TO: 196/68). Ancak Mustafa Fahri Bey, 
şikâyetlerin Halep valisinin kışkırtmasıyla yapıldığını düşünmekteydi. Ona göre Halep valisi, İskenderun ve Belen’deki ekonomik kaynakları yerinde 
müşahede edince, Adana’ya bağlı olan bu muhitin, Halep’e bağlanması için çalışma başlatmış, hatta Halep Sancak İdare Meclisinden bir mazbata tanzim
ettirmiştir. Oysa bu idarî düzenlemeye kendisi karşıydı. Fahri Bey’in idare ettiği Belen’in Adana eyaletine tâbi olması, Fahri Bey’in bu eyaletin yöneticilerine 
bağlılığı anlamına gelmekteydi (BOA, A. MKT. UM: 242/84). Yapılacak değişiklikle ilave gelir sağlayacağını düşünen Halep valisi, bölgenin güvenliğini de daha rahat temin edecekti. Muhtemelen bu düşüncesine karşı çıkanların başında Belen kaymakamı bulunuyordu ya da vali çıkan bu kargaşa sonrasında 
Adana eyaletinin Belen’de güvenliği sağlayamadığını iddia ederek buranın Halep’e bağlanması yönünde ikna edici bir takım argümanlar elde etmiş olacaktır. 

Netice itibariyle şikâyetlerden dolayı Fahri Bey, yargılanması için azledilmiş ve yerine Abdülhalim Efendi, 1 Ağustos 1856 (29 Za 1272) tarihinde Belen 
kaymakamı olarak atanmıştı (BOA, İ. MVL: 357/15665).

3.000 kuruş maaşla sabık Urfa Mal Müdürü Edib Efendi, 4 Temmuz 1860 (15 Z 1276) tarihinde Belen kaymakamlığına atanmıştır.31 Edip Efendi göreve 

başladıktan sonra kendince bir takım uygulamalara girişmiş ve dirayet sahibi olduğunu göstermek için de kanunda yeri olmayan bu uygulamalarını halk ile
paylaşmıştı. Mesela, fırınları denetledikten sonra temiz ekmek yapmayanları falakaya yatırarak onlara yüzer değnek vuracağını ve ayrıca ceza olarak da 100 
kuruşlarını alacağını beyan etmişti. 3 Ağustos 1860 sabahı, ekmeği uygunsuz yaptığını iddia ettiği bir fırıncıyı çağırtmış ve falakaya yatırarak dövmüştür. 
Hadise sırasında Belen ahalisine de ağza alınmayacak küfürler etmiştir. Fırıncının feryadı üzerine, Belen ahalisi olay yerine toplanmış ve küfürleri kulaklarıyla 
duymuşlardır. Ahali, kaymakamdan fırıncının hangi sebeple falakaya yatırıldığı hususunda malumat istemişlerdi. Ardından da kaymakam ve orada bulunan 
İskenderun Müdürü İsmail Ağa’nın üzerine yürümüşlerdir. Kaymakam silahını alarak hanesine kaçmış ve kapıyı kapatmıştır. Ahali bu sırada hapishane kapısını 
kırmış ve mahpusları yanlarına alarak kaymakamın hanesine girmişlerdir. Dört kez silah sesi duyulması üzerine olaylar kısmen yatışmıştır. Hadise sırasında
ölen yahut yaralanan olmamıştı (BOA, İ. MVL: 452/20189). Ahaliden hadiseye karışanların bazıları Reyhaniye üzerinden Şam’a doğru kaçmışlarsa da 
yakalanmaları yönünde ilgililere tebligat gönderilmişti (BOA, A. MKT. UM: 493/60). 

Halep yönetimi ve hükümet, olaylardan Edip Efendi’yi sorumlu tutmuş, onun hukuksuz bir şekilde fırıncıyı dövmesi ve ahaliye aleni bir şekilde küfür etmesi 
ahalinin hükümet konağına, hapishaneye ve hanesine saldırmasına dolayısıyla devletin itibarının zedelenmesine sebep olarak gösterilmiştir. 
Halep Valisi İsmet Paşa’nın önerisiyle Belen Kaymakamı Edip Efendi görevinden azledilmiş ve yerine daha önce Halep muhasebeciliği yapan İzzeti Efendi 3.000 kuruş maaşla 23 Ağustos 1861 (16 S 1278) tarihinde kaymakam olarak atanmıştır (BOA, İ. MVL: 452/20189; BOA, A. MKT. MVL: 131/53).

22 Nisan 1889 (BOA, İ. DH: 1132/88420) tarihinde Belen kaymakamlığına atanan Hilmi Efendi hakkında çok sayıda şikâyet dilekçesi Dahiliye Nezaretine 
ulaşmıştır. Dahiliye Nezareti konu ile ilgili tahkikat yapması için Halep vilayetine talimat vermiştir (BOA, DH. MKT: 1718/61). Üzerinde oluşan bu baskılardan dolayı Hilmi Efendi, Belen kaymakamlığından tayinini istemiştir. Netice itibariyle sorunlu bir şekilde Haçin kaymakamlığından ayrılan Tevfik Bey (BOA, İ. DH: 1215/95130) ile Hilmi Efendi becayiş yapmışlardır.

1891 yılında Belen kaymakamlığına tayin edilen Tevfik Efendi (BOA, İ. DH: 1215/95130), bölgede devletin menfaatine olan işler yapma çabası içerisine 

girmişti. Ona göre İskenderun bataklığı ile Amik Ovası’ndaki Amik Gölü’nün kurutulması durumunda, yıllık 50.000 lira gelir elde edilecek, bunların
kurutulması için ise 10.000 lira harcanacaktı (BOA, İ. DH: 1231/96368). Kaymakamın yerinde tespiti, döneminde yaşanan başka bir hadisenin gölgesinde kalmıştır. Diyarbakır Fransa konsolos vekilinin İskenderun’dan Halep’e gittiği sırada yanına yeteri derecede jandarma vermediği için yolda eşkıya tarafından soyulmasından sorumlu tutulan Tevfik Efendi, Meclis-i Hass-ı Vükela ve padişah iradesi gereğince 28 Eylül 1892 tarihinde görevinden azledilmiştir  (BOA, İ. DH: 1298/8; BA, DH. MKT: 2000/125).

1897 yılında Belen kaymakamlığında bulunan Mahir Efendi’nin, kaza belediye sandık emininin, toplanan müruriye vergisini bazı kimselere borç vermesine göz 

yumduğu ve görevli hakkında kanunî takibat yapmadığı ortaya çıkmıştır. Ayrıca kendisi de aynı vergi gelirinden, borç para almış ve soruşturma yapıldığı tarihte bu parayı ödemediği hatta borç alma sırasında sandık eminini darp ettiği tespit edilmiştir.

Bu yüzden görevini sürdürmesi uygun bulunmamış ve kaymakamlıktan azledilmiştir. Ancak 4 Eylül 1898 (17 R 1316) tarihinde yerine sicili pek de parlak  olmayan bir kaymakam tayin edildi. Şevki Efendi (BOA, İ. DH: 1350/45)32 ismindeki bu kaymakam, Harim’de ahali arasında yaşanan huzursuzlukları gidermede başarılı olamayan ve şikâyetleri ortadan kaldıramayan biriydi (BOA, İ. DH: 1357/56; BOA, DH. MKT: 2141/61). Belen’de yaşanan herhangi bir uygunsuzluk, buranın geçit mahalli olması nedeniyle Antakya ve Halep’i etkilemekteydi. Tabii olarak Belen kaymakamları hakkında zaman zaman Antakya ahalisi de uygunsuz bir durum yaşandığında şikâyette bulunabiliyorlardı. Mesela 30 Mayıs 1899 tarihinde, Antakya ahalisi adına gönderilen bir arzu halle, Belen Kaymakamı Şevki Efendi, şikâyet edilmişti. Ahaliye göre kaymakam, 5-10 bin kuruşla tamir olacak Belen yolunu senelik 150.000-200.000 kuruş bedel ile mültezime ihale ederek bölge halkını zarara uğratmaktaydı. Mültezime ödenen meblağ yükseldikçe ahalinin yükü artmaktaydı, özellikle fakir olan kimseler yol için ödenen nakdi bedelden dolayı zorlanmaktaydı.


Kaymakam ayş ü işretle (yiyip içme) vakit geçirip işlerle ilgilenmemekteydi. Sadaret bu şikâyet üzerine Halep valisine durumun tahkik edilmesi noktasında 

emir vermiştir (BOA, DH. MKT: 2207/35).

1899 Temmuz’unda Belen kaymakamlığına tayin edilen İsmail Şemsi Bey’i, Hancıyan Karabet isimli bir zat, kendisine küfür ettiği ve kendisini şuçsuz yere 

hapse attığı ithamıyla şikâyet etmiştir (BOA, ŞD:2235/27). 

Yapılan soruşturmada küfür hadisesi, nüfus memuru ve tapu kâtibi tarafından doğrulanmıştır.

Bunun üzerine Dahiliye Nezareti, kaymakamın muhakeme altına alınması için Sadarete müracaat etmiştir (BOA, DH. MKT, 2307/25; BOA, ŞD, 2235/27). 
Yapılan inceleme neticesinde olayın Karabet’in anlattığı gibi olmadığı ortaya çıkmıştır. Kaymakamın Karabet’i hapsettirdiğine dair hiç bir delil bulunamamış tır. 
Küfür hadisesi ise aktarıldığı gibi değildir. Karabet hanesi bitişiğinde bulunup kendine ait olduğunu iddia ettiği mahallin tapusunu beyan edememiş ve 
kendisine mahallin tapuya raptedilmesi gerektiği noktasında yapılan uyarıya da muhalefet etmiştir. Bunun üzerine hiddetlenen kaymakam sinir anında 
Karabet’e kötü söz söylemiştir. Tahkikat sonrasında Şemsi Bey’in uyarılması yönünde Şura-yı Devletten karar çıkmış, ancak Şemsi Bey, görevden alınmadığı 
gibi muhakeme altına da alınmamıştır (BOA, BEO: 1482/111093). Bilakis Belen kazası kaymakamı İsmail Şemsi Bey’in ehliyet ve gayretinden dolayı dördüncü rütbeden mecidiye nişanıyla taltifi için Sadaretten müsaade istenmiştir (BOA, DH. MKT: 2563/61).

   1908 yılında Bab kazası kaymakamı Abdussamed Mansur Bey hakkında, ahali tarafından şikâyet vuku bulunca inceleme yapılmış ve hakkında somut bir 

olumsuzluğa rastlanmamıştır. Ancak ahaliyle arasının açılması, bölgede bulunmasının doğru olmayacağı sonucunu doğurmuş ve netice itibariyle Mansur
Bey, Belen Kaymakamı Şakir Efendi ile becayiş yapmıştır (BOA, İ. DH: 1466/5). Mansur Bey, Belen kaymakamlığına tayin edildikten sonra rüşvet aldığı ve 
kanuna aykırı bir şekilde şahısları hapsettiği ve sair husustan dolayı 7 Eylül 1908 (10 Ş 1326) tarihinde muhakeme altına alınınca (BOA, İ. DH: 1469/69)
kaymakamlıktan istifa etmiştir (BOA, İ. DH: 1470/42).

Mansur Bey’den sonra Belen kaymakamlığına getirilen Şevket Efendi, Adana Ermeni olaylarının Belen’e sıçraması neticesinde çıkan olaylarda Ermeni ahaliyi 

koruyucu kollayıcı bir şekilde hareket etmiştir.
Olayların büyümesini engellemek için İskenderun ve Halep’ten asker takviyesi alarak hadiselerin yatışmasında büyük rol oynamıştır. Kırıkhan olayları 
sırasında Ermenilerden alınan malı, tekrar ele geçirerek kendilerine iade etmiştir. Bu sebeple Ermeni ruhani reisi, Ermeni Katolik ruhani reisi, Protestan ruhani reisi tarafından, ödüllendirilmesi hususunda 26 Haziran 1909 (13 Haziran 1325) tarihinde Ermeni Katolik Patrikliğine bir dilekçe yazılmıştır. 
Bunun yanında Belen ileri gelenleri de (müftü ve ulemadan 10 kişi, ilaveten 14 kişi ve Ermeni ruhani reisi, Ermeni Katolik ruhani reisi, Protestan ruhani reisi) 
27 Haziran 1909 (8 C 1327) tarihli bir mahzarla Dahiliye Nezaretinden kaymakamın ödüllendirilmesini talep etmişlerdir (BOA, DH. MKT: 2897/1). 
Dahiliye Nezareti, talepler üzerine kaymakamın takdirname ile ödüllendirilmesi ve bunun siciline kaydedilmesi talimatını vermiştir (BOA, DH. MKT: 2897/1).
Kaymakamlar sadece bulundukları yerden sorumlu tutulmuyor, aynı zamanda geçmişte görev yaptıkları yerlerden de kendi dönemlerinde gelişmeler 
çerçevesinde mesul tutuluyorlardı. Aralık 1912’de Belen kaymakamlığına tayin edilen Cemil Efendi, Belen kaymakamlığında bulunduğu sırada, eski görev yeri
olan Göksun kaymakamlığından dolayı soruşturma geçirmiş ve görevinden alınmıştır (BOA, ŞD: 2247/30; BOA, İ. DH, 1501/6).

Kaymakamlar bulundukları yere uzak bir yere tayin edildiklerinde görevi kabul etmeyebiliyorlardı.

Mesela I. Dünya Savaşı sırasında Belen’e tayin edilmesi düşünülen Gönen Kaymakamı Said Bey, malî yetersizliğini ve sıhhatinin bozukluğunu gerekçe 
göstererek uzak bir mevki olan Belen’e gitmek istemediğini beyan ederek, sahil bir kazaya tayinini talep etmiştir (BOA, DH. ŞFR: 596/32; BOA, DH. ŞFR: 91/115).

4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,


***

TANZİMAT SONRASI OSMANLI DEVLETİNDE KAZA., İlçe YÖNETİMİ BELEN ÖRNEĞİ BÖLÜM 2

TANZİMAT SONRASI OSMANLI DEVLETİNDE KAZA., İlçe YÖNETİMİ BELEN ÖRNEĞİ  BÖLÜM 2


   Belen, Müracaatlar doğrultusunda, 1878 yılında birinci sınıf bir kaymakamlık merkezliğinden ikinci sınıf bir kaymakamlık merkezine tahvil edilmiş
(BOA, İ. DH: 770/62757) ve 13 Mart 1879 (1 Mart 1295) tarihinde de İskenderun; Aşkarbeyli, Güvgüb ve Akçay köyleriyle birlikte Belen’den ayrılarak 
müstakil bir kazaya dönüştürülmüştü. Yapılan bu idarî düzenleme bir kısım Belen ahalisini mağdur etmişti (Ürkmez, 2012: 32). Bunlardan bazılarının haneleri
Belen’de olduğu halde, arazileri, İskenderun’a bırakılan köylerin sınırları içerisinde kalmıştı. 

Bu nedenle 48 kişi, 4 Mart 1881 tarihli bir dilekçe ile Adliye Nezaretine müracaatta bulunmuşlardır. Dilekçelerinde, İskenderun kazası sınırları içerisinde 
kalan mülkleri hususunda haklarını arayabilmeleri için İskenderun İdare Meclisi ve Bidayet Mahkemesinde Belen ahalisinden iki üyenin bulunmasını talep 
etmişlerdi (BOA, ŞD: 2217/22). 

Ancak bu talep Şura-yı Devlet tarafından mevcut usule aykırı olduğu gerekçesiyle reddedilmişti (BOA, ŞD: 2217/22; Ürkmez, 2012: 34).

Belenliler yeni düzenlemeyi tarihi de referans göstererek hoş karşılamadıklarını ifade etmişlerdir. Çünkü İskenderun, 3-4 yüzyıldır Belen’e tâbi bir yerdir. 
Onlara göre büyüklük olarak diğer kazaların bir nahiyesi derecesinde olmayan bir kazanın ahali ve emlaki iki kazaya ayrılmamalıydı. Ayrıca eskisi gibi bu
yerlerin Belen’e bağlanması, hazineye senelik 200.000 kuruştan fazla tasarruf sağlayacaktır (BOA, ŞD: 2217/9)7. Belenlilerin talebine rağmen İskenderun, 
Osmanlı Devleti’nin hakimiyetinden çıkıncaya kadar kaza statüsünü devam ettirmiş, Belen ise sürekli güç kaybederek, ekonomik olarak zayıflamıştır. Ticarî
faaliyetlerin tamamına yakını İskenderun İskelesi’nde cereyan ettiği için Belen’in sadece geçit ve güvenlik açısından ehemmiyetini koruduğunu söylemek 
mümkündür.

Bu güç kaybı farklı zamanlarda Belen’in idarî olarak aleyhine tekliflerin ileri sürülmesine neden olacaktı. 1877-1878 Osmanlı Rus Harbi’nden sonra Ermeni 
meselesinin uluslararası bir sorun olması ve Ermenilerin çetecilik faaliyetlerine başlaması üzerine, İskenderun Körfezi’nde bulunan bazı noktalar,
çetecilik yapan Ermeniler tarafından ikmal noktası olarak kullanılmaktaydı (Ürkmez, 2013: 903-904). Bu sebeple Halep valileri, zaman zaman bölgelerinde 
cereyan eden yasa dışı hadiseleri engellemek için askerî ve idarî tedbirler almaktaydılar. 1882 yılında ehemmiyetli bir nokta ve kaçakçıların mühimmat ve 
zararlı evrak naklettikleri bir muhit olması nedeniyle Süveydiye’nin müdürlük yapılarak, buraya muktedir ve dolgun maaşlı bir müdürün atanması talep edilmişti (BOA, ŞD: 2218/19). 

   Ancak böyle bir idarî düzenleme, öncelikli olarak ilave malî kaynak gerektirmekteydi. Vali, kaynak olarak lüzumu olmayan Belen kazasının
nahiyeye tahvil edilerek İskenderun kazasına bağlanmasını, açığa çıkacak meblağın da Süveydiye’ye tahsis edilmesini önermişti.8 

   Benzer bir teklif, 1886 senesinde de yinelenmişti. Cebel-i Seman nahiyesinin gelişip büyümesinden dolayı kazaya tahvil edilmesi düşünüldüğü sırada 
(BOA, DH. MKT: 1408/1)9 yine malî kaynak olarak, Belen’in nahiyeye tahvil edilerek müdürlükle idaresi gündeme gelmişti. 
Ancak Cebel-i Seman, üçüncü sınıf bir kaza yapılmasına rağmen, her iki teklif de Belen’in stratejik konumundan dolayı, güvenlik sorunlarına yol açacağı gerekçesiyle reddedilmişti (BOA, DH. MKT: 1408/1; BOA, DH. MKT: 1418/76).

Kaza statüsünün ortadan kalkma korkusu Belen’in peşini bırakmıyordu. Belen’in idarî yapısıyla ilgili çeşitli teklifler yapılmaktaydı. Mesela Halep Valisi Osman 
Paşa’nın, Belen’deki kaymakamlığın lağvıyla, Hamam tarafında yeni bir kazanın teşkil edilmesi yönünde müracaatta bulunduğu, Belen ahalisi tarafından
öğrenilmişti. Belen ileri gelenleri, 1887 yılında Sadarete bir mahzarla müracaat ederek Belen’in statüsünün korunmasını talep etmişlerdi (BOA, ŞD: 2221/11)10. 
Aynı dönemde Halep Vilayeti İdare Meclisi, Belen’in eski önemini kaybettiğine binaen oranın İskenderun’a ilhak edilerek müdürlüğe tahvil edilmesini istiyordu.
Ortaya çıkacak gelir ve kadro ile de Halep-İskenderun arasında bulunan Ömerağa köyünde bir hükümet konağı inşa edilecek, Belen’deki kaymakamlık heyeti de oraya nakledilecekti. Ancak Halep Valisinin bölgeye yaptığı gezi sonrasında, Belen’in kaza statüsünün ortadan kaldırılmasının güvenlik, ahalinin itirazı ve o yıl yaşanan kuraklığın yol açtığı malî bunalım nedeniyle mümkün olamayacağını belirtmesi üzerine bu fikirden vazgeçilmiştir (BOA, ŞD, 2221/15). 

Belen sakinleri, yaşadıkları yer hususunda yapılacak idarî düzenlemelere kayıtsız kalmamış, itirazlarını anında yerel yönetime veya İstanbul’a iletmişlerdir. 
İtirazlarının, etkili olduğu yukarıdaki örnekten de anlaşılmaktadır.

Halep vilayet yönetimi, bu talepten beş yıl sonra 1891 senesinde Dahiliye Nezaretinden, ticareti ve ziraatı gün geçtikçe gelişmekte olan Antakya’nın 
mutasarrıflık yapılarak Cebel-i Seman, Menbic ve Belen kazalarının müdüriyete çevrilmesini talep etmiştir. Bu sayede bölgede gelişme sağlanacağını iddia 
etmiştir.
Ancak Halep vilayetinin bu talebi Şura-yı Devlet tarafından uygun bulunmamıştı (BOA, ŞD: 2230/14; BOA, DH. MKT: 1890/38; BOA, ŞD: 2230/14).

Aslında her idarî düzenleme Belen’in aleyhine gelişmemekteydi. 6 Eylül 1896 (28 Ra 1314) tarihinde yapılan idarî düzenlemede, Dereçınar, Bozhöyük, 
Karayapu, Pırtılı, Basıyurt, Belenkoz, Zengi, Çamsarı, Tosun Höyüğü, Karamankaş ve Güzelce isimli 11 köy Harim ve Hassa kazalarından ayrılarak Belen kazasına bağlanmıştı (BOA, İ. DH: 1338/23). 

Bu değişiklik hem askerî hem de mülkî açıdan gerekli görülmüştü.
Bundan önce bahsi geçen köylerin ahalisi devlete ödemekle yükümlü oldukları vergileri (tekâlif-i emiriye) Harim kazasına, şer’i vergileri (aşar ve ağnam) 
ise Hassa kazasına ödemekteydiler. Ancak tamamı mesafe olarak Belen’e daha yakındı. Aslında Halep İdare Meclisi, Dereçınar köyünün ve diğerlerinin tekâlif-i
emiriyyelerinin, aynı şer’i vergilerde olduğu gibi Hassa kazasına bağlanmasını düşünmüştü. Ancak Çınar köyünün ileri gelenlerinin itirazı ve şikâyeti üzerine 
bu köylerin Belen’e bağlanması yönünde görüş beyan edilmiştir (BOA, İ. DH: 1338/23). Belen İdare Meclisinin aynı husustaki tutanağı da kararın bu şekilde
sonuçlanmasında etkili olmuştur denilebilir. Belen yönetiminin hazırladığı tutanağa göre; Bozhöyük köyü Harim’e 18, Belen’e 6; Karayapu köyü Harim’e 18, Belen’e 7, Dereçınar köyü Harim’e 18, Belen’e 6, Pırtılı köyü Harim’e 18, Belen’e 6, Yassıyurt ve Belankoz Harim’e 10, Belen’e 6, Zengi köyü Harim’e 12, 
Belen’e 6 saat mesafedeydi. Çamsarı köyü (BOA, İ. DH: 1338/23)11 Hassa’ya 6,5, Belen’e yarım saat, Tosunhöyük (Hassa’ya bağlı) Hassa’ya 6,5, 
Belen’e 5,5, Karamankaş12 köyü Hassa’ya 6, Belen’e 5, Güzelce (BOA, İ. DH: 1338/23)13 köyü Hassa’ya 9,5, Belen’e 4,5 saat mesafeydi (BOA, İ. DH: 1338/23).

Belen’e 3 ve Antakya kazasına 9 saat mesafede olan, vergileri Belen kazası tarafından tahsil edilip, yalnız nüfusça olan muamelatı Antakya’da yapılan 
Kömürçukuru ve Gölbaşı köylerinin nüfus işlemleri de 2 Ağustos 1898 (14 Ra 1316) tarihinde Belen kazasına bağlanmıştır. 
Bu ikili yapı özellikle askerî işlemleri zorlaştırmaktaydı, zaten ahalinin talebi de bu yöndeydi (BOA, İ. DH: 1356/34). Ancak Hassa kazasından ayrılarak Belen’e bağlanmış olan Çöşlü nahiyesi köylerinden bazılarının Hassa’ya bağlanmasına dair Adana vilayeti tarafından Dahiliye Nezaretine  müracaatta bulunulmuştur (BOA, DH. TMIK. S: 59/42). Meşrutiyetin ilanından yirmi gün önce, Belen’in müdüriyete dönüştürülerek, kaymakamlığın, 12 saat mesafede olan Mursal-zâde Mustafa Paşa (Efe, 2013a: 155-169) ile Genç Ağa’nın oğullarının çiftliğinin merkezi olan Hamam köyüne nakledileceği Belen ahalisi tarafından işitilmişti. Bunun üzerine Belen’in Muhlisali, Bakras, Şembük, Kilise ve Hamar mahallelerinin muhtarları öncülüğünde hazırlanan bir dilekçede, Suriye ve Irak topraklarının kilidi, Arabistan’ın ana yolu, Gavur Dağının en mühim geçiş noktası olup doğal bir müstahkem kale görünümünde olan  Kanuni’nin 960 (1552-1553) yılında bina ettiği cami, hamam, han, imaret, dükkân, bünyad inşa ederek vakıf bağladığı, hâl-i hazırda 5 mahalle ve 50 köyden oluşan bu yerdeki hükümetin naklinin, ahalinin dağılmasına ve 100.000 lira kıymetinde bulunan Kanunî vakıflarının yok olmasına sebep olacağı ifade edilerek  kazanın statüsünün korunması talep edilmiştir (BOA, DH. TMIK. S: 74/41)14. Geçiş noktası olması hasebiyle güvenlik açısından önemi ve bu mahzarın da  etkisiyle Belen’in idarî yapısında bir küçülmeye gidilmeyip, kaza konumu devam ettirilmiştir.

1907-1908 (Rumî 1323)’de, Rumeli muhacirlerinden olup, Belen kazasına getirilmiş olan 28 hane muhacire, Belen’in Karadurmuşlu köyü yakınında 2.000 
dönüm arazi verilmiş ve 15 hane inşa edilmiştir. 28 Hane nüfusun kayıt ve tescil işlemleri yapıldıktan sonra bu mevki, 1 Eylül 1913’te bağlı olduğu
Karadurmuşlu köyünden ayrılarak Belen’e bağlı müstakil bir köye dönüştürülmüştür. Köye, Sultan Mehmed Reşad’a izafeten Reşadiye15 ismi verilmiştir  (BOA, İ. DH: 1500/64). Bu köy Hatay’ın Türkiye Cumhuriyeti’ne ilhakından sonra Kırıkhan kazasının teşkiliyle Kırıkhan’ın Acemli köyüne mahalle muhtarlığı olarakbağlanmıştır (Şaşmaz, 2014: 191).

1910 yılında Halep vilayeti dahiline bir teftiş gezisi düzenleyen Halep Valisi Hüseyin Kâmil, Belen kasabasının ne için bir kaza merkezi ittihaz idilmiş 
olduğunu anlayamadığını ifade etmiştir. Ona göre burasının büyükçe bir köyden farkı yoktu. İskenderun’un Belen’e bir buçuk- iki saat mesafede olması, orada
bir kaza merkezini gereksiz kılmaktaydı. Vali, Belen kazasının hiçbir açıdan bir ehemmiyete sahip olmadığını, ve Belen’in nahiyeye tahvil edilmesi gerektiğini 
düşünmekteydi (BOA, DH. İD: 44.1/30). 

I. Dünya Savaşı sırasında Belen’in kaza statüsünün sonlandırılmasına ve yeni teşkil edilecek Kırıkhan kazasına bağlanmasına dair bir kanun hazırlanmışsa da 
1 Mart 1919 tarihinden sonra yürürlüğe girmesi kararlaştırılan kanunun uygulanması, Fransız işgalinden dolayı mümkün olmamıştır (Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, 1334: 589-593). Belen, I. Dünya Savaşı’nı nihayete erdiren Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan sonra 6 Kasım 1918’de geçici olarak Halep vilayetinden ayrılarak Adana vilayetine bağlanmıştır (BOA, HR. SYS: 2460/94).

Ancak kısa bir süre sonra Fransızlar tarafından işgal edilmiş ve yeni bir idarî düzenlemeye tâbi tutulmuştur. Fransa Yüksek Komiserliği tarafından hazırlanan, 
27 Kasım 1919 tarihli kararnameye göre Belen; Antakya, Harim, Reyhaniye ve İskenderun kazalarıyla birlikte özerk İskenderun sancağının bir parçası olmuştur.
İskenderun sancağı, özelliğini kaybetmeden 1 Eylül 1920’de de Halep Hükümetine bağlanmıştır (Ada, 2005:83). 

Daha sonra yapılan idarî düzenlemede, özerk sancaktaki kaza sayısı Antakya, Kırıkhan ve İskenderun olmak üzere üçe düşürülmüştü. 
Bu düzenlemede Belen, Kırıkhan kazasına bağlı bir nahiye idi (Yorulmaz, 2001: 238). İskenderun sancağının Hatay vilayeti olarak Türkiye Cumhuriyetine 
bağlandığı tarih olan 1939 yılına kadar Belen’in idarî yapısı bu şekildeydi.

Hatay’ın Türkiye Cumhuriyeti sınırlarına dahil olmasından sonra 7 Aralık 1953’te ülke genelinde mevcut nahiyelerden kırkının tam teşkilatlı nahiye haline 
getirilmesi kararlaştırılmıştır. Bu kanunun tatbik edildiği yerlerden biri de Hatay vilayetinin İskenderun kazasına tâbi Belen’di. Kanunla, Belen nahiyesini
teşkil eden köyler şöyleydi: Belen (bu muhtarlığa mahalle halinde bağlanmış Atık, Halilbeyyaylası), Benlideresi, Müftüler (bu muhtarlığa mahalle halinde 
bağlanmış, Kaşmer, Kökçekli), Şenbük (bu muhtarlığa mahalle halinde bağlanmış, Kanlıdereyaylası, Ballıkastalyaylası), Çakallı, Kıcı, Soğukoluk, Çerçikaya, Sekerek, Kömürçukuru, Bakras. Tahtaköprü köyü de bir ara Belen’e bağlanmışsa da buraya uzak oluşundan dolayı 27 Eylül 1956’da aynı vilayetin merkez kazasının Bedirge nahiyesine bağlanmıştır (Şaşmaz, 2014: 177, 189, 190). 

    9 Mayıs 1990’da İskenderun ilçesine bağlı Belen bucağı, çıkarılan bir kanunla kendine bağlı 10 köyü ihtiva edecek şekilde ilçeye tahvil edilmiştir. 
Belen’in ilçe yapıldıktan sonra sınırları içerisinde kalan köyler şunlardır: Benlidere, Çakallı, Çerçikaya, Karapelit, Kıcı, Kömürçukuru, Müftüler, Ötençay, 
Güzelyayla, Şenbük (Şaşmaz, 2014: 210-215). 12 Kasım 2012’de yayınlanan Büyükşehir Yasası ile Hatay’ın Belen ilçesine bağlı köyler Belen’in mahalleleri 
olmuştur (Resmî Gazete, 6 Aralık 2012: 28489).

3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

TANZİMAT SONRASI OSMANLI DEVLETİNDE KAZA., İlçe YÖNETİMİ BELEN ÖRNEĞİ BÖLÜM 1

TANZİMAT SONRASI OSMANLI DEVLETİNDE KAZA., İlçe YÖNETİMİ BELEN ÖRNEĞİ BÖLÜM 1 


Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi 
The Journal of InternationalSocial Research Cilt:9 Sayı:42 Volume:9 Issue:42 
Şubat 2016 February 2016 
www.sosyalarastirmalar.com
Issn: 1307-9581 


Naim ÜRKMEZ* 

* Yrd.Doç.Dr, Erzurum Teknik Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü.
naimurkmez@erzurum.edu.tr 

Özet; 


1516 yılında Osmanlı Devleti’nin hakimiyetine giren Belen, 19.yüzyıla kadar Halep’e bağlı kalmıştır. Belen,Halep’indoğal limanı olan İskenderun’u art bölgesine bağlayan bir geçit olması münasebetiyle daha çok Halep’i ilgilendiren bir muhitti. Buna rağmen, 1815 yılında yapılan değişiklikle Adana eyaletine bağlanan bu yer, bölgedeki eşkıya olaylarının ve şikâyetlerin artması üzerine,1857 yılında tekrar Halep eyaletine bağlanarak sancak merkezi şeklinde teşkilatlandırılmıştır. 


Belen, vilayet nizam namesi 26 Şubat 1866 tarihinde Halep’e tatbik edildiği zaman, Halep’in Payas sancağına tabi bir kazaya dönüşmüştür.


1870yılında Adana’nın vilayet olarak örgütlenmesi ve Payas’ın sancak olarak buraya bağlanması sonrasında da Halep vilayetinin, Halep sancağına bağlı kaza 

merkezi olmuştur. 

1. Giriş 

Güney Anadolu’nun hiç şüphesiz en stratejik noktalarından biri Belen’dir. Bu yer Akdeniz ile art bölgesi olan Amik Ovası ve Halep’i duvar gibi birbirinden 
ayıran Amanos (Cebel-i Bereket/Gavur) Dağ silsilesinin en düşük irtifalı yeri olması hasebiyle bölgenin tek geçit noktasıdır. Sıfin denilen başlangıç 
noktasından, Topboğazı denilen bitiş yerine kadar üç saat süren büyük bir derbendin ortasında bulunmasından dolayı (HVS, 1324: 329), Suriye Kapısı, 
İskenderun Kapısı, Amanos Kapısı gibi adlarla isimlendirilmiştir (Müderrisoğlu, 1994: 238). Onun bu hususiyeti, tarih boyunca büyük orduların bölgede 
hakimiyet kurmak istediklerinde, Belen’i denetim altında tutmalarını gerektirmiştir. Pers İmparatoru Darius, Büyük İskender’i bu bölgede karşılamıştır 
(Ürkmez,2012:5). 
   Haçlılar çağında da orduların denizden ikmali için elde tutulması gereken bir mevki olarak varlığını sürdürmüştür (İbn Kalânisî, 2015: 2). 
   Osmanlıların, Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa komutasındak iordusunu, 28 Temmuz 1832’de karşıladığı yer de burasıdır 
(Samur, 1995: 34). 
   Belen 19. yüzyılın sonunda 8.622 (Şemseddin Sami, 1306: 1443), I.Dünya Savaşı öncesinde de 12.531(10.380’i Müslüman, 2.151’i    Gayrimüslim) nüfusa sahip, ortahalli  bir yerleşim yeriydi (BOA,DH.EUM.2.Şb:73/69).  

Bu çalışmada, stratejik açıdan önem arz eden Belen’in, özellikle Tanzimat sonrasındaki mülkî durumu üzerinde durulacaktır. 


Çalışmanın zaman dilimi konu bütünlüğü oluşturması açısından Tanzimat (1839)’dan başlatılarak bölgenin 1918’de Fransızlar tarafından işgaline kadar 

getirilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti sınırlarına katıldıktan sonraki sürece de kısaca değinilmiştir. Bir yerleşim yerinin idarî yapısının muhafaza ve değişim nedenleri, pratikteki gayeler ekseninde incelenecektir. Ayrıca aynı dönemdeki Belen idarecilerinin hususiyetleri, şikâyetleri, idare ettikleri yere ne gözle baktıkları ve onlara karşıyapılan ithamlar ile şikâyetler değerlendirilecektir. Osmanlı Devleti’nin bölgeye yönetici atarken bir politikasının olup olmadığı, yöneticileri neye göre seçtiği ve Belen’in idarî yapısının hangi durumlarda devlet tarafından değiştirilmek istendiği irdelenecektir. 
Bu sayede Osmanlı Devleti’nin kaza yönetiminde, yönetici seçimi, azli ve değişikliğinde nelerden etkilendiği ortaya konularak bu örnekten hareketle Osmanlı Devleti ’nin kaza yönetimine dair politikası ortaya konmaya çalışılacak tır. 

2. Belen’in Mülkî Durumu 



Yavuz Sultan Selim (saltanatı1512-1520) zamanında Osmanlı Devleti’nin hakimiyetine giren Belen’e, Kanunî Sultan Süleyman (saltanatı 1520-1566), 

zamanında ahali yerleştirilip, han, hamam ve imaret inşa edilmiştir. Kanunî tarafından ihya edilen ve daha önceleri Bakrasbeli ve Aynet-tel, Arab kayıtlarında da Mozik Bakras ve Bâb-ı İskenderun isimleriyle yad edilen mahal, bu tarihten itibaren “iki dağın arasında alçakta bulunan mahal, yokuş yer” anlamına gelen Beylan, Bilan ve Belen isimleriyle anılmıştır (Evliya Çelebi, 1999: 33; Şemseddin Sami, 1306: 1443; HVS, 1316: 271-271). 
Bu sebepledir ki 1530 ve 1536 tarihli yazımlarda Belen ismine rastlanılmamakta  dır. Çünkü, Memlûkler (Tozlu, 2007: 153) ve sonraki dönem ki yerleşim, Belen Boğazı’nın Amik Ovası tarafında bulunan ve Arap (Şam) beylerbeyiliği nin Halep sancağına bağlı olan Bakras kazasıydı. Bu kaza, Bakras ve Derbisak isimli iki nahiye, 80 köy ve 118 mezradan oluşmaktaydı (998 Numaralı Muhâsebe Defteri, 1998:293,haritaiçins.167;397 Numaralı Tahrir Defteri, 2010: 11).

Arap (Şam) beylerbeyiliği 1568’ de ikiye bölünmüş  güneyde kalan kısmı Şam, kuzeyde kalan kısmı ise Halep eyaleti ismiyle teşkilatlandırılmıştı. 

Halep daha sonra aynı yüzyılda ikiye bölünmüş, kuzeyinde Adana eyaleti tesis edilmişti. Yeni teşkilatlanmada Belen, Halep eyaletine tâbi Üzeyr sancağı dahilinde kalmış ve bu konumunu 19.yüzyıla kadar sürdürmüştü (Baykara,1988:88,106,197). 

Görüleceği üzere Belen,19.yüzyıla kadar idarî olarak Halep eyaleti dahilinde kalmıştır (BOA,HAT: 1449/9;Bayraktar,2004:14-15). Ancak 1815 ve 1816 yıllarında yapılan düzenlemelerle, Adana eyaletine gelir getirmesi ve bölgedeki eşkıyaların önünü almak için, Halep eyaletinden ayrılarak Adana eyaletine bağlı bir sancak haline getirilmişti1. Belen sancak olmasına rağmen Üzeyr sancağı ile birlikte idare ediliyordu.Buraya müstakil bir yönetici/mütesellim tayin edilmemişti. Bunun temel sebebi, özellikle Belen havalisinde bulunan eşkıyanın bertaraf edilmesi maksadıyla muktedir bir yöneticinin tayini içindi. Şayet yönetici sadece Belen’e tayin edilmiş olsa, buranın geliri son derece yetersiz kalacaktı. 

Belen, Üzeyr ile birleştirilmiş ve mirimiran veya kapıcıbaşılık rütbesiyle de bir mütesellim atanarak bu sorun aşılmış oldu (BOA, HAT: 1273/493822). 
Belen sancağı düzenlemeden sonra Belen ve Bakras ile birlikte, İskenderun ve Arsuz nahiyelerinden oluşmaktaydı (Baykara,1988:98). 

Aynı yıllarda Belen’de tacirlerin ve hacıların güvenliğinin sağlanması için menzil teşkil edilmesi kararlaştırılmıştı (BOA,HAT:732/34756-B). 

Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın, Osmanlı Devleti’ne karşı, bölgeyi hakimiyet altına almak için ileri harekata giriştiği sırada, Belen’in idaresi, 
Üzeyr sancağıyla birlikte, güvenilir addedilen ve bölgenin hanedan ailesi olan Küçük Alioğullarına bırakılmıştı (BOA,HAT: 347/19748-E). 

Ancak,Küçük Alioğullarının Adana valisi ile arası iyi değildi. Bölgenin yönetimi ve güvenliği açısından zafiyet oluşturan durum, Mısır meselesi sırasında daha 

belirgin bir şekilde ortaya çıkmıştı (Efe, 2011:51-54;Tozlu,2009:65-67).
Aslında Belen,Halep’in Akdeniz’e doğal bir çıkışı idi.  Bunun yanında hac yolu güzergâhında bulunuyordu (BOA, HAT: 732/34756-B). Tabiî olarak Belen’de yaşanan herhangi bir aksaklık, emniyetsizlik Adana’dan ziyade Halep ticareti ve hac trafiğini olumsuz yönde etkilemekteydi ( BOA, HAT: 1449/9 ). 

Adana eyaletine gelir getirmesi için yapılan idarî düzenleme, bölgedeki sorunları arttırmıştı. Özellikle eşkıyaların kontrol altına alınamayışı ve İskenderun 

İskelesi’nin güvenliğinin sağlanamaması, Belen’in tekrar Halep’e bağlanmasını gündeme getirmiş, ancak busırada yaşanan bazı siyasî gelişmeler buna 
imkan vermemişti. 

İdari manada yapılan bu hataya dikkat çekmek ve tekrar eski gelirine kavuşmak isteyen Halep eyaleti yönetimi, konuyu ara ara gündeme getirmişti. 


Bu doğrultuda Halep Valisi, 5 Ocak 1832’de Belen’in Halep’e bağlanmasının daha iyi neticeler doğuracak bir düzenleme olacağıyönünde Babıaliye müracaatta 

bulunmuştu. Yapılacak düzenleme ile zafiyet sona erecek, İskenderun İskelesi’nin muhafazası ve yolların güvenliği sağlanmış olacaktır. 

Ancak İbrahim Paşa komutasındaki Mısır ordusunun 29 Temmuz 1832 tarihinde, Osmanlı ordularını Belen’de yenilgiye uğratması, bu önerinin ötelenmesine 

neden olmuştu. Çünkü Belen’in hakimiyeti 1840 yılına kadar İbrahim Paşa’nın elinde kalmıştı (Samur,1995:34,113-115 ). 

Belen tekrar Osmanlı Devleti’nin hakimiyetine geçtikten sonra sancak olarak teşkilatlanmış ve 1866 yılına kadar bu konumunu sürdürmüştür. 

Ancak Sanayi Devrimi’nin tesiriyle buharlı gemilerin dünya ticaret hacmini arttırması, liman kentlerini ön plana çıkarmıştı.  Netice itibariyle bataklık bir 
mahalle kurulan İskenderun, gelişmeler neticesinde hızla büyümeye, Belen ise küçülmeye başlamıştı. Ters istikametteki bu gelişim, birtakım sorunları 
beraberinde getirmiştir ( Ürkmez, 2012:410-415 ). Belen’in Adana’yabağlı olarak teşkilatlanmasıda ayrı bir sorun teşkilediyordu. 9 Haziran 1847’de İngiltere’nin 
İskenderun konsolos vekili bölgenin Halep’e bağlanmasının birçok fayda sağlayacağı yönünde hükümete müracaatta bulunmuştur. 

Çünkü bölgede ticaret hacminin ciddi bir kısmını elinde tutan devletler Fransa ile İngiltere idi. Belen’in Adana eyaletine bağlı olması yolu emniyetsiz hale 

getiriyor ve Avrupalı tüccarlar bundan zarar görüyorlardı. İskenderun’da yaşanan herhangi bir anlaşmazlık davanın Belen’de veya Adana’da görülmesini 
gerektiriyordu. Oysa tüccarlar, konsoloslarının bulunduğu ve ticaret bağlantılarının olduğu Halep’te muhakeme edilmeyi talep ediyordu (BOA, MVL: 297/71)3. 

Konsolosların müracaatına rağmen Belen’in tekrar Halep’e bağlanması işi akamete uğramıştır ( Ürkmez, 2012:23). 


   1850’li yıllarda bölgedeki otorite boşluğunu değerlendiren Avrupalı tüccarlar, özellikle Belen’e bağlı olan İskenderun İskelesi’nde kendilerine göre bir düzen tesis etmişlerdi. Hükümet durumdan haberdar olunca, İskeledeki otoriteyi ele alabilmek için oraya bir müdür ve iskelede çıkacak davalara bakması için bir naibin atanmasını uygun görmüştü. Buna binaen 8 Eylül 1852 tarihinde İskenderun İskelesi, Belen’e bağlı müstakil bir müdürlük haline dönüştürülmüş tü  (Ürkmez, 2012: 24-25). 


Hem bu hadise hem de aynı tarihlerde Belen’de yaşanan asayişsizlikler Belen’in tekrar Halep’e bağlanmasını gündeme getirmişti. 

Çünkü Belen’de yaşanan uygunsuzluk ve asayişsizlik, Belen’in Adana eyaletine tâbi olmasına bağlanmaktaydı. 

Oysa daha öncede ifade edildiği gibi burada yaşanan asayişsizlikten en çok etkilenen Halep idi. Bu sebeple Halep eyaleti yönetimi, iki seçenekli bir öneri ile 

buradaki asayişsizlik sorununun önüne geçileceğini düşünmekteydi. Bu önerilerden ilki, Belen kazasının Halep’e bağlanması ve buranın yönetimine muktedir bir kaymakamın atanması, diğeri ise Belen’in Reyhaniye kazasıyla birleştirilerek müstakil bir kaymakamlıkla idare edilmesi ve zaptiye askerinin de 
Halep’ten gönderilmesiydi (BOA,A.MKT.NZD:81/87). 

Halep Valisi Süleyman Paşa, bu hususta ısrarcı olmuş ve 16 Ekim 1853 (13 Muharrem 1270) tarihinde, Belen’in Halep’e bağlanması için Babıaliye tekrar 

müracaatta bulunmuştu (BOA, İ. MVL: 294/11862). Ancak Maliye Nezareti, Belen’in Halep’e bağlanmasının herhangi bir fayda sağlamayacağını, aksine, değişikliğin kayıtlarda karışıklığa sebebiyet vereceğini beyan ederek talebi reddetmiştir (BOA, İ. MVL: 294/11862). Daha ileriki tarihlerde de Belen’in 
Reyhaniye kazasıyla birleştirilerek müstakil bir kaymakamlık merkezi yapılıp Halep eyaletine bağlanması düşünülmüş ancak de hayata geçirilmesi 
mümkün olmamıştır. 

Bütün bu teşebbüslere rağmen aksi bir gelişme yaşanmıştı. Adana Eyaleti İdare Meclisi daha önce oluşturulan İskenderun İskele Müdüriyetini lağv etmek 

istemişti. Gerekçe olarak da Belen sancağının ve ona tâbi olan İskenderun İskelesi’nin, iki ayrı idareci tarafından idare edilmesinin uygun olmadığını ileri 
sürmüştü. Onlara göre, İskenderun İskele Müdüriyeti lağv edildikten sonra iskele müdürünün maaşı olan 500 kuruşun Belen sancağı yöneticisinin maaşına 
ilave edilip, zayıf iki idareci yerine, sadece Belen’e dil bilen, siyasetten anlayan, liyakat sahibi bir kişinin atanması daha doğru idi. 

Netice itibariyle bu karar uygun bulunmuş ve İskenderun İskele Müdüriyeti lağv edilerek, Belen Sancağı idaresi ile birleştirilmiştir (Ürkmez, 2012:25). 


Ancak bu idarî düzenleme herhangi bir soruna çözüm olmamış aksine şikâyetleri daha da arttırmıştı.


Belen’in Adana’ya bağlı olması Halep ile ticaret yapan tüccarların Belen havalisinde soyguna uğrayanları mağdur etmekteydi. 


Çünkü Adana valisi bölgeyle çok fazla ilgilenmemekteydi. Adana valisinin Belen ile ilgilenmeme gerekçesi ise İskenderun İskelesi’nden gelen ticarî emtianın vergisinin Halep’te alınmasıydı.


Şikâyetler üzerine lağvedilen İskenderun İskelesi Müdürlüğü tekrar ihdas edilmişti. Haydutluk olaylarının artması ve yaşanan mağduriyetlerin gün geçtikçe çoğalması, Belen’in Halep’e bağlanması fikrini iyice güçlendirmişti. 1856 senesinde bu fikri artık Adana valisi de olumlu karşılamaktaydı. Aynı sene Belen

Sancağı İdare Meclisinin, bölgenin Halep’e bağlanması hususundaki mazbatası Babıaliye ulaştıktan sonra Belen, 13 Mart 1857 tarihinden itibaren 
Halep eyaletine bağlanmıştır (BOA, İ. MVL: 367/16102; Ürkmez 2012: 26).

Belen’in, Halep eyaletine bağlanması İskenderun’un konumunu yükseltmişti. 

Bu sebeple 1860 yılında Belen kaymakamı Edip Efendi, Belen kaymakamlığının 
aynı miktar maaşla İskenderun’a nakledilmesini talep etmişti. Edip Efendi’nin muhtemel gayesi yeni ihdas edilecek kazanın kaymakamlığına daha yüksek 
maaşla tayin edilmekti. Muhtemelen Halep yönetimiyle de ilişkileri iyi değildi, ya da mahalli yönetimin, talebine karşı çıkacağını veya kendini yeni ihdas 
edilecek yere yönetici olarak atamayacaklarını düşünüyordu. Bu sebeple Belen kaymakamlık merkezinin İskenderun’a taşınması fikrini Halep vilayetine
değil de doğrudan Babıaliye yazmıştı. Bu tavrından dolayı Babıali tarafından uyarılmıştır. 

Çünkü mevcut kurallara göre fikrini öncelikli olarak Halep vilayetine yazması gerekmekteydi (BOA, A. MKT. UM: 431/14; Ürkmez, 2012: 28). 

Onun bu talebi, mevcut durumda Belen’in, Karamurt Derbendi ile Bereket Dağı civarında olması nedeniyle reddedilmiştir. 
Çünkü bahsi geçen muhit eşkıya yatağıydı (BOA, A. MKT. UM: 127/42)4.

Bu eşkıya takımı İskenderun’dan Halep’e gidip Halep’ten İskenderun’a gelen tacirleri vergiye tâbi tutmakta ve bölgede soygunlar gerçekleştirmekteydi. 

Bölgede güvenliği sağlayabilmenin yollarından biri, Belen’in idarî anlamda kaza statüsünün devam ettirilmesiydi. Bu sayede asker sayısı kâfi miktarda 
tutulacaktı. Aksi halde asker sayısı azalacağı için emniyet sağlanamayacaktı (BOA, A. MKT. UM: 443/86; BOA, A. MKT. UM: 443/87). 

Aynı tarihlerde Amerikalı bir papazın, eşkıya tarafından öldürülmesi ve cinayeti işleyenlerin yakalanamaması gözleri bölgedeki idarecilere çevirmişti. 

Hadisenin yaşandığı sırada Üzeyr kaymakamı olan Mustafa Paşa’nın görevden alınması düşünülmüş, ancak Reyhaniye’deki idarî boşluk ve Belen Kaymakamı
İzzeti Efendi’nin hasta ve yaşlı olması bunu engellemiştir. 
Bu sebeple 1862 senesinin Eylül’ünde Reyhaniye’nin, Belen ile birleştirilerek buranın kaymakamlığına 3.000 kuruş maaşla Mürsel-zade Ahmed Paşa’nın getirilmesi kararlaştırılmıştı (BOA, MVL: 763/57).

Nam salmış Cebel-i Bereket yani daha eski ismiyle Gavur Dağı eşkıyası, sürekli İskenderun’dan Belen’e giden yola taarruz etmekteydi. 

Bu sebeple yolcular on, on beş kişi olmadıkça İskenderun’dan Belen’e hareket etmiyorlardı (Cevdet Paşa, 1991: 132). 

Bazen gurup halinde hareket etmek de çözüm olmuyordu. Mesela Cebel-i Bereket eşkıyası, 1862 senesinde Belen ile Reyhaniye arasında ikisi Osmanlı, 

sekizi ise yabancı devlet tebaasından olan on tüccardan 170.000 kuruş gasp etmişti. Gasp edilenler arasında İngiltere, Fransa, İtalya ve İspanya 
Devletlerine mensup tacirlerin bulunması, meseleyi diplomatik bir hüviyete dönüştürmüştü. İlgili devletlerin konsolosları, Halep valisi nezdinde girişimde 
bulunarak gasp edilen paranın tazmin edilmesini istemiş, Halep Valisi de olayın açığa çıkarılması ve gasp edilen paranın ele geçirilmesi için bölgeye asker 
göndermişti. Netice itibariyle vali, gasp edilen paranın yarısını ele geçirerek tekrar tüccarlar arasında taksim etmişti (BOA, A. MKT. MHM: 241/27).

Otoritenin zayıfladığı bu dönemde devletin daha önce Kırım Harbi ile meşgul olması da eşkıyaya rahat bir ortam hazırlamıştı. Eşkıyalık yapan aşiret 

mensuplarının göçebe olmaları kontrol altına alınmaları önündeki diğer bir engeldi. Kırım Harbi sırasında 1853-1856 yıllarında devlet asker ihtiyacını 
karşılamak için Cebel-i Bereket ile Kozan Dağı arasındaki aşiretlerden asker temin etmek istemiş ancak aşiretlerin muhalefeti ile karşılaşmıştı. 
Savaştan sonra hem bahsedilen asayişsizliği ortadan kaldırmak, hem de aşiretleri kontrol altına alıp, yeni askerî kaynaklar temin etmek isteyen hükümet, bölgeye bir operasyon planlamıştı. Bu gaye ile 1865 yılında aşiretleri ıslah edecek “Fırka-i Islahiye” ismiyle bir ordu kurulmuş, başına da Derviş ve
Ahmed Cevdet Paşalar tayin edilmiştir. Ordunun başlangıçta kondurulduğu yer Belen ve civarıydı (Cevdet Paşa, 1991: 139; Yavuz, 2012: 114, 115, 120, 122). 

Yapılan operasyon neticesinde yöredeki aşiretler itaat altına alındığı gibi bölgede yeni bir idarî düzenlemeye de gidildi. Bu sırada vilayet nizamnamesiyle, 

eyaletler vilayetlere dönüştürülmekteydi. Halep ve Adana eyaletlerindeki dönüşüm de bu operasyon sonrasında hayata geçirilmiştir. 

Bu çerçevede 26 Şubat 1866 (10 L 1282)’da Halep eyaleti de vilayete tahvil edilmiştir (BOA, İ. MVL: 548/24602).5


Yeni tesis edilen Halep vilayetinin başına da Fırka-i Islahiye komutanı Ahmed Cevdet Paşa, vali olarak tayin edilmişti. İdari düzenleme neticesinde Halep vilayeti; Adana, Halep, Maraş, Urfa, Kozan, Payas olmak üzere yedi sancağa bölündü. Taksimattan anlaşıldığı üzere Adana artık Halep’e bağlı bir sancak olmuştu, Belen ise sancak olmaktan çıkarılmış Payas sancağının Payas, Osmaniye ve Belen isimli üç kazasından biri olmuştu. Payas sancağı, 

kaza sayısı açısından en zayıf olanıydı. İdari düzenlemeden zararl çıkan yerlerden biri, hiç şüphesiz Belen’di. Ancak düzenleme uzun ömürlü olmadı. 
1870-1871’de Adana vilayetinin teşkiliyle birlikte Payas ve Osmaniye kazalarından oluşan Payas sancağı buraya bağlanmıştı (Efe, 2013b: 184). 
Son düzenlemeden önce Payas sancağına tâbi olan Belen ise Halep vilayetinin Halep sancağına bağlı bir kaza merkezi haline getirilmişti (HVS, 1287: 44).

İskenderun’un Belen’in aleyhine büyümesi, bu idarî birime güç kaybettirecekti. Buradaki ticaret hacminin sürekli artması, İskenderun İskelesi’nde ticaret 

yapan tacirlerin Belen aleyhinde şikâyetlerine neden olmaktaydı. Çünkü İskenderun, kaza merkezi olan Belen’e tâbiydi ve kadı, yani mahkeme Belen’de
bulunmaktaydı. En küçük bir uyuşmazlıkta mahkemeye başvurmak için İskenderun’dan Belen’e gidilmesi gerekmekteydi. Bu sebeple 22 Nisan 1876 tarihli bir mahzar ile 9 tüccar, 7 esnaf ve 8 idareci İskenderun’un kaza merkezi yapılmasını talep etmişlerdi. Onlara göre İskenderun kaza yapıldıktan sonra Belen’de kaymakamlık makamının olmasına gerek kalmayacak, buradan sağlanacak tasarrufla İskenderun’un idarî personelinin masrafları karşılanabilecekti  (BOA, ŞD: 2887/14)6. 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,


***