TEPKİ TOPLUMU OLMAK., BÖLÜM 1
İnsanlık tarihi, asr-ı saadetin dışında huzurlu ve mutlu anlar yaşamamıştır.
İnsanlığı kurtarmak için ortaya çıkan kişiler ve öne sürülen sistemler de, insanın iki yakasını bir araya getirmemiş, esaretine aldığı insanları da kan kusturmuştur.
İnsanlık her halde kabirde rahat yatacak, tabii yatırılırsa, ahirette rahat bulacak, tabii ki bırakılırsa.
Bugünkü insanlık da iyi bir dönemden geçmiyor. Birçok sosyal felâketle her an burun burunayız. Varlık içinde yokluk çekiyoruz. Her taraf toz duman. Herkes yarınından ümitsiz. Ülkemiz, insanımız iyi yönetilip iyi idare edilmiyor. Ayrıca insanlığı kimin yönettiği belli değil.
İnsanımız, en tabii haklarından mahrum ediliyor. Düşünce, inanç gibi başta gelen haklarını kullanamıyor. Milli, manevi değerlerimiz her geçen gün azar azar yıpratılıyor.
Düşman, var gücü ile inancımıza, ahlâkımıza, Ailelerimize, gençlerimize saldırıyor ve bizi yok etmeye çalışıyor. Yozlaşma, yabancılaşma, hızla devam ediyor. İnsanımızda, olanları seyrediyor. Sahip çıkmıyor, tepki göstermiyor, elinde imkânı kullanmıyor, karamsarlığın ve boş vermişliğin içinde uyuyor.
Geçmiş dönemlerde müslümana göz altı edildi, her şeyine ambargo kondu. Müslüman sindi, içine çekildi. Buna karşılık, bir tepki toplumu ortaya çıktı. Şarlatanlık yaptılar, her şeye tepki gösterdiler ve sürekli gündemde kaldılar. Bugünde inançlı, namuslu kesim, suskunluk gösterirken, bir kesim var ki, sürekli olur olmaz şeylere, uysun uymasın tepki gösteriyor. Tepki göstermesi gerekenler ortada görünmüyor. Hak davasını savunmuyor. Böylece problemlerini de çözemiyor. Tepkisizliği onu sıkıntıya sokuyor. Halbuki Müslüman, tepki göstermekle Allah’ın rızasını kazanır, cennete de tepki göstererek gidebilir.
Ne yazık bugün, Allah rızası, cennet beklentisi olmayanlar tepki gösteriyor da, Müslüman “Nemelâzım” hastalığına tutulmuştur, suskundur, üzerine ölü toprağı serpilmiş gibi yaşamaktadır. Bir kutsi hadiste şöyle buyruluyor:
“Allah Kıyamet günü Kulunu sorguya çekecek:
- Kötülüğü gördüğünde ona karşı çıkmana engel teşkil edecek ne vardı? Neden karşı çıkmadın? Deyince kul:
- Korktum deyince, ona Allah:
- Benden korkman gerekmez miydi?” diyecek. (İlahi Hadisler 26 Nolu Prog:33)
Kur’an’da da şöyle bildirilmiştir:
“Kendilerine yazık edene kimselere melekler canlarını alırken:
- Ne işde meşgul idiniz? Derler. Onlar:
- Biz çaresizdik, cevabını verirler.
- Allah’ın arzı geniş değimliydi hicret etseydiniz ya? denilir.”
İşte onların barınacağı Cehennemdir. Orası ne kötü bir gidiş yeridir? (Nisa:97) Devamındaki ayette de:
- “Erkekler, kadınlar ve çocuklardan gerçekten âciz olup hiçbir çareye gücü yetmeyenler, hiçbir yol bulamayanlar müstesnadır.” (Nisâ:98) buyrulmuştur.
Tepkisizlik, tedavisi mümkün olmayan bir hastalıktır. İnançsızlık hastalığıdır. Korkaklık hastalığıdır.
Bugün birçok ülkede Müslümanlar; kadın, çocuk demeden katlediliyor.
- Müslümanlar nerede?
Bazı ülkelerde Müslümanlar açlıktan ölüyor.
- Müslümanlar nerede?
Ekranlara bakamaz olduk, gazete okuyamaz olduk. Herşey kirli, inancımız, ahlâkımız, evimiz barkımız zarar görüyor.
- Müslümanlar nerede?
***
Tepkiyi, Uzaklaşmak, terk etmek olarak anlamamalıyız. Vurup kırmak, ortalığı dağıtmak olarak da anlamamalıyız.
Bazıları, bazı olayları bahane ederek bozgunculuk yapmayı, kırıp dökmeyi devletin güçleriyle çatışmayı tepki göstermek olarak anlıyor.
Tepki meşru yolla gösterilir. Tepkinin ölçüsü vardır, şekli vardır. Tepki, asla kızgın yapılan bir davranış değildir.
Tepki yerinde gösterilirse, insanı stresinin gitmesine, rahatlamasına sebep olur.
Gerektiği yerde tepki gösterilmezse, insan sıkıntıya düşer ve vicdan azabı çeker.
A) TEPKİSİZ TOPLUM OLDUK
Aslında hemen hemen her canlıda kendini, kendine ait şeyi savunma ve saldırılara karşı tepki gösterme özelliği vardır. Canlılar arasında da kendisinin farkında olan ve yaptığın şuurlu bir şekilde yapan da insandır.
Ancak insan uyuşur, inancını, ideallerini yitirir, insani, ahlâki, değerleri umursamaz halde yozlaşırsa tepki gösteremez hale getir. Her insanın insanca ve İslâmca, onurlu bir hayat yaşaması, maddi ve manevi varlığına yönelik saldırılara göstereceği savunmaya bağlıdır.
Bugüne kadar kendini, korumadan, savunmadan hiçbir toplum varlığını sürdürememiştir. Esaret altında da olsa düşmanına tepki gösteren, esaretten kurtulup hayat hakkı kazanmıştır. Bindiği gemiyi korumadan kimse varacağı yere varamamıştır.
Uyuşturulduk mu?
Aziz milletimiz, hasletleri ve taşıdığı idealler sebebiyle hep hedef millet olmuştur. Bugünde genci ile, aileleri ile, inanç ve idealleriyle milletimiz, düşmanlarının göz diktiği bir hedef halindedir.
Düşmanların gizli tamimleri, çalışma plânları incelendiği zaman çok acı ve düşündürücü gerçeklerin olduğu görülecektir.
Macarlar, bir Türk beyini öldürüp, atını yakalarlar, ama katiyen binemezler. İğdiş ederler. Ondan sonra her önüne gelen biner…
Yakın tarihe kadar, yeryüzüne sığmayan, atını üç kıtada koşturup denize süren bu milleti yok edebilmek için önce uyuşturmanın yollarını aramışlardır.
Kamu oyunun dikkatini çeken, bunun için şikayet eden, tepki gösteren, hep başkaları oluyor. Vurdukları zaman bile, vuruyorlar ardından “ne vuruyorsun” diye bağırıyor.Bu durumda herkesin, hepimizin yapabileceği, yapmamız gereken mutlaka bir şeyler vardır ve olmalıdır. Çünkü rahatsız olan, mutlaka bir şeyler yapar. Eğer bir şeyler yapmazsak ve çalışanlarla beraber olmaz, onlara yardım etmezsek, o zaman daha büyük belâlara müstahak oluruz.
Cenab-ı Allah şöyle buyuruyor:
“Kâfir olanlar bile birbirinin yardımcılarıdır. Eğer siz bunu yapmazsanız yeryüzünde fitne ve büyük fesat olur.” (Enfal:73)
Allah bizden ne bekliyor?
Müslümanların el birlik olmasını ve birbirine destek vermesini istiyor.Kötüye kötülüğe herhangi bir yolla hayat hakkı tanıyan, birgün mutlaka onun kahrına uğrar. İnsanlardan çekinip, yapması gerekeni yapmayana, söylemesi gerekeni söylemeyene, kötülüklere üzülüp karşı çıkmayana Kıyamet gününde Allah soracak:,
- Niye üzerine düşen yapmadın? diyecek. Kul:
- Bir şeyler yapmamı şu şu korku engelledi, Ya Rabbi deyince Allah:
- Sen insanlardan değil benden korkman gerekmez miydi, diyecek.
Bugün bir çokları, gördüğünü gördüm, duyduğunu duydum diyemiyor, şahitlik yapmaktan bile çekiniyor. Efendim “Kör sağır dilsiz ol” diyor. Evet ama bu fitne ortamındadır. Mecellede : “Mücbir tehdidini ika’a muktedir olmalıdır.” Denir.
Öyle olur olmaz korku mazeret olamaz. Bahaneler yüzünden artık hiçbir olaya tepki gösteremez hale geldik. Olanlara sesiz kalıyoruz. Sokak ortasında dövülen, sövülen, öldürülen ve çantası, parası gasbedilenlere karşı bile sessiz, ilgisiz kalınıyor, destek olmuyoruz, yardım etmiyoruz. “Bana dokunmayan yılan bin yol yaşasın deyip geçiyoruz. Hiçbir şeye tepki veremez hale geldik başka ülkelerde gösterilen tepki ne yazık bizde gösterilemiyor.tepki gösterilmesi gereken olaylara günlük, sıradan bir olaymış, gibi bakıyoruz. Adam sende, “Adam sende”, “Bir benimlemi olacak” deyip geçiyoruz. Ağlanacak halimize gülüyoruz. Sinirler duyarlılığını kaybetti. Geçmişte oluşturulan baskının bugünkü insanımız da meydana getirdiği ürkekliğin etkisi yok değil. Meselâ; İstiklal Madalyası sahibi 66 yaşındaki Ak Engin adlı vatandaşımız Fransa ya tepki gösterdi diye tutuklanmıştır. Bir neden de güvensizliktir. Hani hak Nasreddin Hocayı Timurun çadırına gitmeye davet etmişlerdi. Çadırın kapısından yalnız hoca girmiş… Yalnız bırakılmış.
B) HER TOPLUMUN HERKESİN KORUMASI GEREKEN DEĞERLERİ VARDIR
Bir insanı bir toplumu ayakta tutan, başkalarından ayıran milli manevi değerler vardır. Bunları koruyup, sahip çıkmayanlar, varlıklarını koruyamazlar. İki asırdan beri yapılan Müslüman-Türk varlığına saldırıları seyretmeye devam edersek, kimlik arayışımız devam edecektir.
Bakın, dünkü dünya görüşümüz, hayat anlayışımız, Allah’ın dinine bakışımız bugün yok. Sebil toplumundan rezil toplum haline geldik. Bazıları, lokantada tıka basa yiyor; hazmedebilmek için tabakların üstünde tepiniyor, ceket yakıyor. Bazıları köpek seviyor, insan sevmiyor.
Kendi değerlerimiz korumadığımız, kültür erozyonuna karşı çıkmadığımız, yabancı kültürlere tepki göstermediğimiz için başka milletlerin temsilcisi haline geldik.
Soruyorum: Toplumumuz özünde koparılmak isteniyor, azar azar çöküyor. Bu hâl karşısında ne yapıyoruz, ne düşünüyoruz? İdeallerimiz ne oldu?
Uhud Savaşında Mus’ab (r.a.) Peygamberin dişleri kırıldığı zaman var gücü ile Peygamberi korumak isterken büyük yaralar aldı. Kılıç darbeleri ile elleri doğrandı. En sonunda yarım kalan kolları ile yüzünü kapatmıştı. Bu hali Peygamberimiz (s.a.) : “Mus’ab Allah’ın Rasûlünü gereği gibi koruyamadım. Allah’ın huzuruna nasıl çıkar ve ne cevap veririm diye yüzünü örtüyordu” diyerek anlatmıştır. Ya şimdi Allah Rasuûlünün bize getirdiği emanetleri, gereği gibi koruyabiliyor muyuz? Ona dil uzatanlara gereken tepkiyi göstere biliyor muyuz? Biz hesabımız nasıl vereceğiz? Hz. Ebubekir (r.a.) zekât vermeyenlere savaş açtı. Neden? Eğer bir taviz verseydi, taviz olurdu,yazık olurdu. Nasıh? Sonra gelen de bir taviz verirdi ve bunun sınırı olmazdı, durdurulamazdı.
Bir örnek geçen yıl İngilizlerin “İslamî terör” sözcüğünü sıkça kullanılması sonucu, İngilterede yaşayan Müslümanlar konseyi, resmi temaslar girişti ve “İslâmi terör” tabirinin kullanılmamasını sağladı. “Hıristiyan terörü” denmeyeceği gibi “İslâmi terör” denilemez, dendi.
A) TEPKİSİZ TOPLUM OLDUK
Aslında hemen hemen her canlıda kendini, kendine ait şeyi savunma ve saldırılara karşı tepki gösterme özelliği vardır. Canlılar arasında da kendisinin farkında olan ve yaptığın şuurlu bir şekilde yapan da insandır.
Ancak insan uyuşur, inancını, ideallerini yitirir, insani, ahlâki, değerleri umursamaz halde yozlaşırsa tepki gösteremez hale getir. Her insanın insanca ve İslâmca, onurlu bir hayat yaşaması, maddi ve manevi varlığına yönelik saldırılara göstereceği savunmaya bağlıdır.
Bugüne kadar kendini, korumadan, savunmadan hiçbir toplum varlığını sürdürememiştir. Esaret altında da olsa düşmanına tepki gösteren, esaretten kurtulup hayat hakkı kazanmıştır. Bindiği gemiyi korumadan kimse varacağı yere varamamıştır.
Uyuşturulduk mu?
Aziz milletimiz, hasletleri ve taşıdığı idealler sebebiyle hep hedef millet olmuştur. Bugünde genci ile, aileleri ile, inanç ve idealleriyle milletimiz, düşmanlarının göz diktiği bir hedef halindedir.
Düşmanların gizli tamimleri, çalışma plânları incelendiği zaman çok acı ve düşündürücü gerçeklerin olduğu görülecektir.
Macarlar, bir Türk beyini öldürüp, atını yakalarlar, ama katiyen binemezler. İğdiş ederler. Ondan sonra her önüne gelen biner…
Yakın tarihe kadar, yeryüzüne sığmayan, atını üç kıtada koşturup denize süren bu milleti yok edebilmek için önce uyuşturmanın yollarını aramışlardır.
Kamu oyunun dikkatini çeken, bunun için şikayet eden, tepki gösteren, hep başkaları oluyor. Vurdukları zaman bile, vuruyorlar ardından “ne vuruyorsun” diye bağırıyor.Bu durumda herkesin, hepimizin yapabileceği, yapmamız gereken mutlaka bir şeyler vardır ve olmalıdır. Çünkü rahatsız olan, mutlaka bir şeyler yapar. Eğer bir şeyler yapmazsak ve çalışanlarla beraber olmaz, onlara yardım etmezsek, o zaman daha büyük belâlara müstahak oluruz.
Cenab-ı Allah şöyle buyuruyor:
“Kâfir olanlar bile birbirinin yardımcılarıdır. Eğer siz bunu yapmazsanız yeryüzünde fitne ve büyük fesat olur.” (Enfal:73)
Allah bizden ne bekliyor?
Müslümanların el birlik olmasını ve birbirine destek vermesini istiyor.Kötüye kötülüğe herhangi bir yolla hayat hakkı tanıyan, birgün mutlaka onun kahrına uğrar. İnsanlardan çekinip, yapması gerekeni yapmayana, söylemesi gerekeni söylemeyene, kötülüklere üzülüp karşı çıkmayana Kıyamet gününde Allah soracak:,
- Niye üzerine düşen yapmadın? diyecek. Kul:
- Bir şeyler yapmamı şu şu korku engelledi, Ya Rabbi deyince Allah:
- Sen insanlardan değil benden korkman gerekmez miydi, diyecek.
Bugün bir çokları, gördüğünü gördüm, duyduğunu duydum diyemiyor, şahitlik yapmaktan bile çekiniyor. Efendim “Kör sağır dilsiz ol” diyor. Evet ama bu fitne ortamındadır. Mecellede : “Mücbir tehdidini ika’a muktedir olmalıdır.” Denir.
Öyle olur olmaz korku mazeret olamaz. Bahaneler yüzünden artık hiçbir olaya tepki gösteremez hale geldik. Olanlara sesiz kalıyoruz. Sokak ortasında dövülen, sövülen, öldürülen ve çantası, parası gasbedilenlere karşı bile sessiz, ilgisiz kalınıyor, destek olmuyoruz, yardım etmiyoruz. “Bana dokunmayan yılan bin yol yaşasın deyip geçiyoruz. Hiçbir şeye tepki veremez hale geldik başka ülkelerde gösterilen tepki ne yazık bizde gösterilemiyor.tepki gösterilmesi gereken olaylara günlük, sıradan bir olaymış, gibi bakıyoruz. Adam sende, “Adam sende”, “Bir benimlemi olacak” deyip geçiyoruz. Ağlanacak halimize gülüyoruz. Sinirler duyarlılığını kaybetti. Geçmişte oluşturulan baskının bugünkü insanımız da meydana getirdiği ürkekliğin etkisi yok değil. Meselâ; İstiklal Madalyası sahibi 66 yaşındaki Ak Engin adlı vatandaşımız Fransa ya tepki gösterdi diye tutuklanmıştır. Bir neden de güvensizliktir. Hani hak Nasreddin Hocayı Timurun çadırına gitmeye davet etmişlerdi. Çadırın kapısından yalnız hoca girmiş… Yalnız bırakılmış.
B) HER TOPLUMUN HERKESİN KORUMASI GEREKEN DEĞERLERİ VARDIR
Bir insanı bir toplumu ayakta tutan, başkalarından ayıran milli manevi değerler vardır. Bunları koruyup, sahip çıkmayanlar, varlıklarını koruyamazlar. İki asırdan beri yapılan Müslüman-Türk varlığına saldırıları seyretmeye devam edersek, kimlik arayışımız devam edecektir.
Bakın, dünkü dünya görüşümüz, hayat anlayışımız, Allah’ın dinine bakışımız bugün yok. Sebil toplumundan rezil toplum haline geldik. Bazıları, lokantada tıka basa yiyor; hazmedebilmek için tabakların üstünde tepiniyor, ceket yakıyor. Bazıları köpek seviyor, insan sevmiyor.
Kendi değerlerimiz korumadığımız, kültür erozyonuna karşı çıkmadığımız, yabancı kültürlere tepki göstermediğimiz için başka milletlerin temsilcisi haline geldik.
Soruyorum: Toplumumuz özünde koparılmak isteniyor, azar azar çöküyor. Bu hâl karşısında ne yapıyoruz, ne düşünüyoruz? İdeallerimiz ne oldu?
Uhud Savaşında Mus’ab (r.a.) Peygamberin dişleri kırıldığı zaman var gücü ile Peygamberi korumak isterken büyük yaralar aldı. Kılıç darbeleri ile elleri doğrandı. En sonunda yarım kalan kolları ile yüzünü kapatmıştı. Bu hali Peygamberimiz (s.a.) : “Mus’ab Allah’ın Rasûlünü gereği gibi koruyamadım. Allah’ın huzuruna nasıl çıkar ve ne cevap veririm diye yüzünü örtüyordu” diyerek anlatmıştır. Ya şimdi Allah Rasuûlünün bize getirdiği emanetleri, gereği gibi koruyabiliyor muyuz? Ona dil uzatanlara gereken tepkiyi göstere biliyor muyuz? Biz hesabımız nasıl vereceğiz? Hz. Ebubekir (r.a.) zekât vermeyenlere savaş açtı. Neden? Eğer bir taviz verseydi, taviz olurdu,yazık olurdu. Nasıh? Sonra gelen de bir taviz verirdi ve bunun sınırı olmazdı, durdurulamazdı.
Bir örnek geçen yıl İngilizlerin “İslamî terör” sözcüğünü sıkça kullanılması sonucu, İngilterede yaşayan Müslümanlar konseyi, resmi temaslar girişti ve “İslâmi terör” tabirinin kullanılmamasını sağladı. “Hıristiyan terörü” denmeyeceği gibi “İslâmi terör” denilemez, dendi.
Korumamız gerek çok şeyimiz var.
- İnancımız,
- Kültürümüz,
- Ahlâkımız,
- Ailelerimiz
- Gençlerimiz, korumadığımız, bizim demediğimiz herşey mutlaka elimizden çıkacaktır. Tepe gözler yetiştiriyoruz, ama Basat yetiştiremiyoruz. Tepe göz neyimiz varsa alıp götürüyor, mani olamıyoruz. Yetişmesine, büyümesine sebe olduğunuz her Tepegöz, ahirette yakamıza yapışacak. Peygamberimizin bildirdiğine göre:
- “Bir adama Kıyamet günü birinin yakasına yapışır.” O adam:
- “Sen kimsin? Neden yakama yapışıyorsun?” diye sorar. O cevap verir:
- “Sen beni bir kötü hal üzerine gördünde beni uyarmadın beni nehyetmedin?” der. (İ.Hacer El-Hateymi, İslâmda Helal Haram:2/491)
***