12 Ekim 2014 Pazar

ANKARA’DA HAKİMLER VAR!.

ANKARA’DA HAKİMLER VAR!.

23 Ocak 2014  
Recep Tayyip Erdoğan’ın, Genel Başkanımız Osman Pamukoğlu hakkında kendisine hakaret ettiği gerekçesiyle açmış olduğu 50.000 liralık tazminat davası, mahkeme tarafından reddedilmiş ve davayı kaybetmiştir..

Genel Başkanımızın 26.06.2013 tarihinde kaleme aldığı, davaya konu olan makale aşağıdadır:

 < DİLENCİ VE MAL!.

Din sömürgeni ve din pazarlamacıları, mal pazarlamada; yamyam köyüne dalarak, ortalığı altına üstüne getiren filden farksızlar. Korku, panik, güvensizlik, çaresizlik ile ne yaptığını bilememe dahil, ne isterseniz var! Buna Anadolu’da “ üç buçuk atma” denir..

Dilenci, kendini başkalarına acındırarak, yalvarıp yakararak, mağdur olduğunu söyleyerek bahşiş almaya kalkandır. İnsanlar dilenciye ne kadar acırsa, dilenci de o kadar kazanır. On yılı aşkın bir süredir, Türkiye’nin başında da bir siyasi dilenci var..

Saman ekmeği neslinden geldiği için, Gezi Parkı eylemlerini anlayabilmek bir yana, 4 kişinin öldüğü, 13 kişinin gözünü kaybettiği 60’ı ağır, 8 bine yakın insanın yaralandığı olaylarda “ emri ben verdim” diyecek kadar da aymaz. Günü geldiğinde bunun hesabını vereceğini bile kavramaktan aciz..

Vicdan sahibi her insanın utanç ve vicdan azabı duyacağı bu olaylarda, bırakın vicdanı, toplumu hızla daha da bölüyor ve kutuplaştırıyor..

O şehirden bu şehire toplama kalabalıklarla kendini tatmin etmeye çalışıyor ve ne kadar olmamış olay varsa, demagoji yaparak, halka dini söylemlerle nifak sokarak kin ve nefreti körüklüyor. Bunun Anayasa ve ceza yasalarındaki karşılığı, bölücülüktür. Ve bu suçu, Başbakan sıfatı altında işliyor..

Görüntüsü, hal ve hareketleri ile söylemleriyle, duvara toslamış kamyondan düşmüş bir un çuvalından farksız..

Batı bunları, Ortadoğu’daki çıkarlarının bekçiliğini yapması için destekledi ve olup bitenlere şimdiye kadar göz yumdu, ama artık ipini çekti ve yavaş

yavaşta sıkacaktır. Suriye meselesinde maskeler kullanarak mezhepçilik yaptılar. İsyancıları eğittiler, silahlandırdılar, lojistik destek sağladılar ve binlerce kişinin ölümüne sebebiyet verdiler. Ceylanpınar’da dört, Cilve gözünde yirmi sekiz, Reyhanlı’da elli dört vatandaşımız öldü. Yüzlerce kişi organlarını kaybetti, iki savaş uçağı pisi pisine düştü ve pilotları şehit oldu. Adam gibi bir ülkede hükümetin derhal istifa etmesi gereken bu hadiselerde hiçbir şey umurlarında bile değil. Üstelik; şu lafa bakın: Reyhanlı’da elli dört Sünni vatandaşımız şehit olmuştur, diyecek kadar da aleni bölücülük yapıyor..

Mal, canlı veya cansız ticari nesneye denir. Malın bir sahibi vardır ve dünyanın her yerinde mal sahibi “ benim malım” der. Şu hale bakar mısınız?.

“Benim milletvekilim, benim valim, benim polisim, benim savcım, benim partilim” iğneden ipliğe, aklıma ne gelirse, bu malın sahibi benim diyor. Toprak düzeninde böyledir, yanaşmalar dahil kahyanın gözünde her şey maldır. Mal yerine konulanlar ne yapıyor derseniz! Hiçbir şey. Mal ne yapabilir ki…

Gelelim şu, Türkiye’yi aşama aşama bölünmeye götüren adıma. “ Çözüm süreci” diye yutturulan, sonunda da vahim bir şekilde sonu gelecek olan PKK meselesine.. Önce şunu herkes kafasına sokmalı, PKK çekilmez, gelir gider. Grupların bir bölümünü de kritik bölgelerde bırakır. Nitekim birkaç gün önce de Bitlis’te 2 mühendisi kaçırdı. Yüksekova bölgesindeki ikiyaka dağları üzerinde uçan bir helikoptere de ateş açtı. Bu PKK’nın İki yaka dağlarının üzerinde bulunan (3800m) Hisar Yaylasındaki yazlık ve kışlık kampta halen tam kadro bulundukları ve çekilmediklerinin kesin kanıtıdır. İkiyaka’nın güneyi Irak topraklarıdır. İsterse 5-6 saatte Irak’a gidebilirler. Niye gitsinler ki? Genelkurmay açıklamasına bak ve acı! “Helikopter bir kaçış manevrasıyla bölgeden uzaklaşmış!” geçen haftada ateş açan PKK’lıların üzerine giden kobra için “meşru müdafaa yapmıştır” demişlerdi. Vah evladım vah! Günü geldiğinde sorumlular olarak, bakalım kendinizi nasıl savunacaksınız?. Devam edin devam edin! Münferit gibi görünen bu olaylarda PKK “ ben buradayım, sana hatırlatırım” demek istiyor..

Mevcut hükümetin başı ve yanaşmaları esas perişanlığı ve felaketlerini PKK ile yürüttükleri acz ve teslimiyet faaliyetlerinden yaşayacaklar. PKK, siyasi amaçları tam gerçekleşmeden ne silah bırakır, ne de eylemden vazgeçer. Siyasi istekleri çok net ve keskin.. Mesele öyle sıradan safların ve ahmakların sandığı gibi, temel hak ve özgürlükler de bitmez..

Diyarbakır’da İmralı fırıldağının talimatıyla konferanslar düzenleniyor; “Kuzey Kürdistan Birliği” olarak.. İş birlikçi olduklarından vahameti

görmezden gelip Türk gençleriyle uğraşıyorlar. Bunlar, Refah Partisindeyken “Cumhuriyet döneminin sonu geldi” diyenler. Laik sisteme ve Atatürk devrimlerine meydan okuyanlardır. Rejimi devrilmiş ve parçalanarak bölgesel yapılarla, bir çorbadan farksız hale getirilmiş, Türkiye bunların umurlarına mı? Umurlarına ne demek, yapmak istedikleri şey zaten bu!. Federal ve özerk bir yapılanma Kürdistan’ın Türkiye topraklarıdır. Halk, bu hükümetin PKK ile işbirliği yaparak bunu gerçekleştirmeye çalıştığını çok yakında ayan beyan görecek. Ve işte sen o zaman gör çıngar nasıl çıkarmış ve bunların sonu nasıl getirilirmiş.. Halkı dini söylemlerle, anayurdu PKK ile işbirliği yaparak bölüyorlar. Sosyoloji de bilmiyor. Nereden, hangi eğitimle öğrenecek ki: “Dünyanın neresine gidilirse gidilsin, toplumlar daima sıradan zihinlerden, hiçbir şeyi derinlemesine görememiş insanlardan oluşur. Politikacının tahtını taşıyan sıradan bir kalabalıktır. (Türkiye’de olduğu gibi) Bunlar, önce yükseğe çıkarlar ki daha sonra aşağı çekebilsinler. Bu oyundan müthiş keyif alırlar.”

Akepenin, PKK ile düzmece nikahı partinin parçalanması ve başında kinin de dilinden düşürmediği “kefeniyle” baş başa kalacağı şekliyle sonuçlanacaktır. Bunu olaylar ve koşullar gösterecektir. Kimse, yüzsüz demagoglardan vatansever bir hareket bekleyecek kadar ahmak olmamalıdır. Herkesin ailesi soyu sopu kendisi için önemlidir ve bu, kalıtımsal olarak her canlıda vardır. Kabul edilemez tek bir şey vardır, o’da inkarcı nankörlerdir..

Ama şunları da yazmazsam makale eksik kalır! Mecliste Akepe ile birlikte yılların iki partisi daha var. Bunlara rağmen Akepe %30, %40, %50’lere yakın oy alarak yükseliyor.. Neden? Çünkü bu ikisi de beceriksiz, aciz ve zayıf.. İnsanlar bunu ne zaman idrak edecek, ne zaman anlayacak, ne zaman kavrayacak? Artık “ucuz milliyetçilik” ve “Atatürk’ün partisiyiz” gibi, lafların arkasına sığınarak kendilerinize politik çıkar sağlamaktan vazgeçin ademler (adem boş demektir) siz nesiniz, onu söyleyin. Atatürk, iki kere de İsmet İnönü’yü beceremiyorsun diye görevden aldı. Sizin gibileri ne yapardı, hiç düşündünüz mü? Yanına bile yanaştırır mıydı? Veya siz, cesaret edebilir miydiniz? Üstelik neyiniz benziyor? Eğitiminiz benzemez, mesleğiniz benzemez, savaş alanını bilmezsiniz, kişiliğiniz benzemez. Geriye neyiniz kaldı? Devrimler demeye kalkmayın! O sizin politikadaki ekmek paranız ademler!. Bu iki parti de, düzenin bir parçası. Biri Akepe’nin kara gün dostu, diğeri de salıncak gibi gel gitten başka bir şey değil. En kritik bir dönemde Avrupa Akepe’yi sallarken, Almanya ve Polonya’ya yazılan mektupların Akepe’ye payanda olduğunu anlamayacak kadar da gafil ve strateji fakiri bunlar. Susuz derede kavak bitmez hemşerim..

Hak ve Eşitlik Partisi ilk kurulduğu günden itibaren, söylemlerim, programlarım, kitaplarım ve makalelerimde kullandığım ilk sözcük şudur: “Bu işlerin üstesinden gençler gelecek ve işi halk bitirecektir. Hayat karar ve eylemdir.” Ve geldiler. Gerisi de çorap söküğü gibi devam edecektir.

Son 20 gündür bu Hacivatların laflarına bakın: “Gençleri tahmin edemedik. Biz de mesajı aldık. Gençler farklı çıktı..vs.” İnsanları farklı kılan beyindir. Kafa ve kelle değil. Sende yoksa, kim ne yapsın?.

Ve Sokrates den:

“ Konuş, kim olduğunu söyleyeyim!” >

Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı

http://hepar.org.tr/ankarada-hakimler-var.aspx

.

UYANIN ARKADAŞLAR HEPARA KATILALIM

UYANIN ARKADAŞLAR HEPARA KATILALIM

HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ .. ARTIK UYANIN ARKADAŞLAR HEPARA KATILALIM BİR AN ONCE ATATÜRKÇÜYÜZ DİYEN ATATÜRKÜ SEVİYORUZ DİYENLER < ASLA AKP OY VERMEDİM VERMEM DE ŞEHİTLERİMİZE '' KELLE '' DESİN APO PİCİNE '' SAYIN OCALAN '' DESİN SONRA OY İSTESİN..

10 Ekim 2014 Cuma

Osman Pamukoğlu’dan “Çatı Aday” açıklaması

Osman Pamukoğlu’dan “Çatı Aday” açıklaması

Günlerdir gündemi meşgul eden halkın ilk defa seçeceği Cumhurbaşkanı adayı kim olacak tartışmaları sürerken , CHP ve MHP Çatı aday olarak Ekmeleddin İhsanoğlu ismi üzerinde anlaştı.

Adayın üzerinde konuşmalar, yorumlar sürerken, bu tartışmalara Hak ve Eşitlik Partisi (HEPAR) Genel Başkanı Osman Pamukoğlu da  eklendi, yaptığı yazılı açıklama ile CHP ve MHP’ye yüklenen Osman Pamukoğlu,  halkın Cumhurbaşkanlığı seçiminde alışkanlıklarından kurtulmasını ve dikkatli olmasını vurguladı.

İşte  Osman Pamukoğlu’nun o açıklaması ;

CHP yönetiminden sadece üç dört kişinin bildiği, bırakın örgütlerini ve meclis gruplarını, MYK’dakilerin bile haberi olmayan bir kimlik; MHP’ye Cumhurbaşkanı adayı olarak sunulmuş ve şimdilik kabul gördüğü, anlaşılmaktadır..

Aklı başında olan herkes biliyor ki bu kimlik dışarıdan dikte edilmiş, o nedenle de azami gizlilik ambalajına sokulmuştur.. Nerede gizlilik varsa orada; korku, endişe, kaygı ve suçluluk duygusu vardır!.. Açıklığın olmadığı yerde yüreklilik hiç olmaz..

Kısa bir süre önce yapılan Yalova seçimlerinde CHP 228 oyla seçimi aldı.. Bu oylar sayı itibarıyla 30 Mart yerel seçimlerinde HEPAR ve İP’nin oyları.. Bunun böyle olduğunu araştırma şirketleri de defalarca açıkladılar..

Yalova seçimlerinden önce partinin genel başkan yardımcılarından biri beni arayıp “Yalova’daki adaylarınızı çekerek CHP’yi destekler misiniz? “ dediğinde “ben onlara talimatı çoktan verdim. Ayrıca kendim oraya gelip bizzat propagandaya katılırım” O gün çok sevinen bu grup başkan vekili, aradan geçen bir hafta sonra benim Yalova’da görünmemden endişe duydu!. Ben de gitmedim..

HEPAR ilk kez ve Türkiye’nin sadece yedide birinde seçime katılmasına rağmen; 2011 Haziran genel seçimlerinde, İP ve DSP den daha fazla oy aldı.. Hal böyleyken, ortak aday bulacağım diye çalmadık kapı bırakmayan CHP yönetimi, bu iki partiyi ziyaret ettiği gibi, ÖDP ve Mazlum Der. Dahil gitmedik yer bırakmadı; HEPAR hariç!..

Dün açıklanan kimliğin henüz yasal hiç bir anlamı yok, olur ya bu partiden birileri akıl eder de, bu aleni garabeti ve haksızlığı gidermek için , bu kimliğin niçin ortaya atıldığını gelip bize açıklarlar!..

Kanun, aday göstermeyi partiler ve genel başkanlar teklif eder demiyor ki, “20 millet vekili” diyor.. Şayet bu meclis de cesur, inisiyatif sahibi, vatansever, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin temel ilkelerine sadakatle bağlı, 20 baba yiğit varsa ve bunlar, adam gibi bir adamı Cumhurbaşkanlığı için teklif ederlerse Hak ve Eşitlik Partisi onları bütün gücüyle desteklemeye hazırdır..

Şu ortaya sundukları plan, stratejinin bilinen temel ögelerinden dahi, bihaber olduklarının kanıtıdır.. Bu sözün halk dilinde karşılıkları şudur: “El elin kaybolan koyununu türkü çağırarak arar.” ve “Çayın taşıyla çayın kuşunu vurmak istiyorsan, ama taş senin değilse kuşa değil, kafana vurursun.” Korku felakettir ve çocuklarından biri de kendine güvensizliktir…

Kamuoyuna saygıyla duyurulur…

Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı


www.dogruyadogru.net

http://www.dogruyadogru.net/osman-pamukogludan-cati-aday-aciklamasi/

ÇÖZÜM SÜRECİ ZOKASI!.

ÇÖZÜM SÜRECİ ZOKASI!.



Aylardır milleti, “Büyük sonuçlar açıklanacak, 1950’den bu yana görülmemiş reformlar yapılacak.” uyutma ve avutma tantanalarıyla oyaladılar.

Aslında oyaladıkları PKK’dan başkası değildi..
Netice de paketten PKK’ya şeker çıktı..

Başlangıçta 50 dakika süren boş boş konuşmaların içerisinde, 6 kere de “şimdilik bununla idare et, diğerleri de havyar olarak sonra gelecek.” manasında laflar etti..

PKK’ya verilen şekerler:
1. Barajın indirilmesi talebi PKK’ın.
2. Öğrenci andının kaldırılması talebi PKK’ın.
3. Alfabeye üç harfin ilave edilmesi talebi PKK’ın.
4. Güneydoğuda il, ilçe ve köy isimlerinin Kürtçe yazılıp söylenmesi talebi PKK’ın.
5. Hemen ana dile geçmek çok keskin olduğu için özel okullar da Kürtçe eğitim ve öğretime başlanılması, PKK’nın aşamalı isteği.

Paketin ana ekseni, PKK’ın siyasi taleplerinin bir bölümünü yerine getirirken, araya da “laf ola beri gele.” misali birkaç şeyi sıkıştırmışlar. Akılları sıra kamuflaj yapıyorlar ama tıpkı deve kuşu gibi, kafası kuma gömülü, tüm gövdesi açıkta..

Ne büyük bir akılla ne de yüksek bir zekaya gerek yok. Tahayyül ediniz..
Bölgedeki tüm il, ilçe ve köy isimleri kürtçe yazılıyor ve kürtçe söyleniyor!.
Bu, resmen ve alenen topraklarımızın bir bölümünün etnik olarak Türkiye Cumhuriyeti devletinden kopması demektir..

Kimse bu derece açık ve net durumu ahmakça eveleyip gevelemeye kalkışmasın.
Bu, “Kürdistanın temelinin” atılmasıdır.

İmralı’daki ne diyor? “Artık müzakere dönemine sıra geldi.”

BDP’nin başındaki ne söylüyor? “Kürdistana ne zaman Kürdistan denecek?”

Sabredin biraz!.
O da müteakip pakette gelecek..
Amma da sabırsızsınız, önce şeker sonra havyar..

Vah benim Türkiye Cumhuriyeti Devletim!.
Masalcıların çocuklara son sözleri hep şöyle bitmez mi?

“Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine..iyi uykular!..”

Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı

https://www.facebook.com/hakveesitlik.resmi.sayfa/photos/a.121425877976355.21684.118828114902798/465494963569443/?type=1&theater
..

REDDEDİYORUZ!

REDDEDİYORUZ!

.

7 Temmuz 2014
Şu sözler, şapkadan tavşan çıkarır gibi çıkartılıp ortak aday diye, halka dayatılana ait: “AKEPE’nin kurucuları arkadaşlarım, en yakın dostlarım, onlar çok kıymetlidir. Benim onlara karşı olumsuz bir şeyim yok.. Adaylığımı AKEPE’den de istediler. Eskiden ayrımız gayrımız olmamıştı. (Anadolu’da yıllarca süren isyan ve başkaldırmalardan haberi yok. Akademik konularına bunlar girmemiş!) Ne zaman ki, 1’inci Dünya savaşından sonra yeni devlet, ulus devleti kurduk, o zaman sopalar kullanıldı, sıkıntı oldu.. Barış istiyorsak sürecin yanında olmalıyız. Çözümden yana olmayan insan savaştan yanadır. (Sanki savaşı başlatan bizmişiz ve 30.000 insanı biz öldürmüşüz. Aslında bu, verin istedikleri toprağı, olsun bitsin demektir.) İngiltere İRA ile nasıl anlaştılarsa bizde öyle yapalım. Çözümün meclise gelmesi iyi oldu. (PKK meşruiyet kazansın)
Mısır anayasasına, “şeriatı” koyan, Mürsi’nin dostu.(Kendi ifadesiyle) Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı diyor, arkası yok, devrimler diyemiyor! Bir yabancı gazeteci: “Niye parti kurdunuz, ihtiyacınız yok ki dediğinde” ulu önder Atatürk: “Devrimleri korumak için” diye cevap vermişti. Maazallah, sağ olup da bunları görseydi ne yapardı acaba diye sormak kadar abes bir şey olamaz! Fare deliklerine kaçarlardı diyeceğim ama, bunlar deliklere bile ulaşamazlardı!..
Kız paraşütüyle (ABD+İsrail+Suudi Arabistan) süzüle süzüle gökten yeryüzüne atılan çatı adayı, Londra’dan uçağa atlayıp Türkiye’ye geliyor ve yakın dostlarım dediği Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’ü ikna ederek, onların girişimleri sonucu İslam Konferansı Genel Sekreterliğine seçiliyor! Bu kuruluşun amacı ne? Afrika, Orta Doğu, Asya ve Güneydoğu Asya’da bulunan İslam devletlerini bloke ederek, ABD’nin dünya üzerindeki ulusal çıkarları istikametinde kararlar aldırmak ve kontrol altında tutmak..
Tesadüf bu ya!. Çatı adayının en iyi dostlarından biri olduğunu söyleyen Kemal Derviş, “bunlar kendi kendilerine bir halt yapamazlar, en iyisi ben bunlara yardımcı olayım” diye, ABD’den kalkıp İstanbul’a geliyor ve CHP’nin başıyla 3.5 saat baş başa görüşme yapıyor. ( Adamın bu iyiliği unutulmamalı, kalkmış ta okyanusların ötesinden, bizim için üşenmeyip buralara kadar gelmiş!)
Köy kurnazlığı, strateji ve taktik üretemez, plan yapıp, eylem geliştiremez. Şu sebeplerden, şapkadan tavşan çıkarma sahnesi kara bir perdeyle son bulacak:
1. Aday seçimi antidemokratiktir. Kanunun kendisi yanlıştır. Kapalı kapılar ardından aman duyulmasın, bilinmesin diye dolaplar çevrilmiştir. Halka ve partilere dayatılmıştır..
2. Atatürk milliyetçisi olan 40 yaşını geçmiş ve yüksek öğretim yapan insanların köküne kıran gelmiş gibi, gidip AKEPE’nin can dostu biri aday yapılmıştır..
3. Olması gereken şey, her partinin kendi adayı ile seçime girerek, azami katılım sağlanması, böylece AKEPE adayının birinci turda seçilmesinin önünün kesilmesiydi. İkinci turda AKEPE adayına karşı yumruk halinde seçime girmekti. Seçilen adayın kimliği, oy vermeye gitmeyeceklerin sayısını arttıracaktır..
4. “Ben partinin değil, Türkiye’nin adayıyım diyor.” Sanki CHP önderliğinde aday gösterilmemiş gibi. Doğru CHP’nin ne meclis grubunun ne de teşkilat üst yönetiminin haberi varmış gibi..
5. Bırakalım Türkiye’yi! Seçimlere girme hakkı olan parti sayısı 26’dır. Bu 26’dan sadece 11 parti hatırı sayılır oy alabilmektedir. İşin merkezinde olan CHP ve MHP hariç; DSP,DP ve BTP’si deklarasyon imzaladı, geri kalan 21 parti nerede? Böylesine iddialı ve kritik bir seçimde bir oy bile altın değerinde değil mi? Var mı onların desteği? Yok!. Bu işin başını çeken muhteremler, PKK’nın partisini (yeni adıyla HDP) ziyareti ihmal etmezken diğerlerine gitmişler mi? Hayır..
6. Daha önce de yazmıştım: “El elin kaybolan koyununu türkü çağırarak arar” Çatı peşinde koşanlar bilsin ki, kendi örgütleri kesinlikle; içten, coşkulu, heyecanlı ve azimkar bir şekilde propagandaya katılmayacaklarıdır..
7. Karşı taraf aylarca önce hazırlıklarını yapmış ve bitirmiş. Adaylarının açıklanmasıyla birlikte birden dev posterler, pankartlar önceden tutulmuş dev binalara asıldı. Sloganlar, müzikler, logolar aynı anda Türkiye’nin her tarafında ortaya çıkarıldı. Bu kadar hazırlık en az bir ay önceden çalışmaya başlamayı gerektirir. Bu muhteremlerdeki istihbaratın nanay olduğunu anlayın ki, karşı tarafın adayının kim olduğunu ancak, ATO’nun salonundaki gövde gösterisinde öğrendiler..
8. PKK bile meydan okuyarak Cumhurbaşkanı adayı çıkarttı. Bunlar, bir Atatürk milliyetçisi bulma becerisi gösteremediler. Atatürk’e ayyaş diyenlerin karşısına onların dostu biriyle mi çıkılır? Bu adayla insanları, alanlara dökemeyecekler ve sandık başlarına da toplayamayacaklardır..
9. AKEPE’nin finans, lojistik gücü, örgüt disiplini, kamu kaynaklarına hakimiyetleri ortadayken, siz bu meseleyi vatandaşların bağışlarıyla mı karşılayacaksınız? Eğer bağış gelecekse bu AKEPE adayına gelecek, hem de sizin adayınızın 1000 misli fazlasıyla..
10. Kadınlara seçme ve seçilme hakkının Avrupa’daki bir çok ülkeden önce, 1930’larda verdi Ulu Önder. Diğer devrimler de aynı dönemde ard arda geldi. Diyarbakır’daki son Kürtçülük toplantısında ne diyor CHP’nin başındaki: “Biz, 1930’ların CHP’si değiliz.” Bu partiye oy veren kadınlar bunu duyunca isyan edip, ayağa kalkmalıydı..
11. Mecliste olup da 12 yıldır AKEPE politikalarını durduramayan bu siyasetçiler, bir akademisyenle mi bu işi yapabilecekleri sanıyorlar?
12. Saflığın alemi yok, birinci ve ikinci turda Saadet ve Büyük Birlik Partisi tabanları AKEPE’yi destekleyecekler. PKK’lılar, AKEPE’ye övgüler yağdıran terörist başının talimatıyla ikinci turda Tayyip’e oy verecekler. Birinci turda kendi adaylarını çıkarmaları bölünme sürecindeki elini siyaseten güçlendirmekten başka bir şey değildir..
13. Ağızlardaki laflara bak: “Türkiye tehlike ve tehdit altında. Tayyip’den kurtulma çaresi budur.” Böylece karşı taraftan oy alacağını sanıyorlar. Oy gelmeyecektir..
14. Cumhuriyetçi ve Atatürkçü geçinen fakat; çatıcı ortaya çıkınca ne şiş yansın ne kebap masallarına sığınan, kimin arabası gıcırdarsa her zaman on’a binen, menfaatleri için camide namaz kılıp kilise de mum yakan, deniz anası kılıklılar, adayı halka yutturmak için tünedikleri TV ve gazetelerde yırtınıp duruyorlar. Şunların hallerine bakınız: “Adayın TV programından tatmin olmuşlar ama daha başka şeyleri de duymak isterlermiş” hani sizler araştırmacı gazeteci ve yazardınız.” Araştırırsınız şüphesiz, bu kez menfaatim ve geleceğim nerede diye bakardınız değil mi? Seçim fiyaskoyla bitince, takip edin bunları, nasıl deniz anasına dönüşecekler!.
Yalova’da yerel seçimler AKEPE ve CHP arasındaki 6 oy nedeniyle yenilendi. CHP Grup başkan vekili ve Yalova milletvekili beni arayarak CHP için destek olmamı istedi, ben de “ siz söylemeden Yalova’ya talimat verdim, biz seçime sizin lehinize girmeyeceğiz, üstelik, kendim de gelir, sizin için bizzat propagandaya katılırım” dedim. Memnun oldu, teşekkür etti. Seçime bir hafta kala aradım ve “Ben civar illerin HEPAR örgütleriyle birlikte filan gün Yalova’ya geliyorum” dedim. Gelmeyin diyemiyor fakat konuşması bulanıktı. Aynı gece bir mesaj attı, özü, gelmeseniz iyi olur anlamındaydı. CHP, 228 oyla seçimi kazandı. HEPAR’la birlikte İP’de seçimden adaylarını çekmişti. Yalova’da İşçi partisinin 98 oyu, iki noktada seçime giren HEPAR’ın 220 ve 86 oyu mevcuttu. Çeşitli gazete ve TV’lerde CHP’nin seçimi bu iki partinin adaylarını çekmesi sayesinde olduğu anlatıldı, yazıldı, yorumlandı. Her şey gün gibi aşikardı, 228 oy farkını yaratan HEPAR ve İP idi..
Seçimden sonra, benden yardım isteyen vatandaş “sayılar” kabak gibi ortadayken beni ne aradı, ne de sordu! Ben CHP’nin başka bir grup başkan vekiline “neden benim Yalova’ya gelmemden çekindi” diye sorduğumda, aldığım cevap şuydu: “Osman Paşa Yalova’da görünürse BDP/HDP yani PKK’lar, CHP’ye oy vermezler diye ürkmüş!”
Alın işte, buyrun, anlaşılması için başka bir örnek gerekir mi? 6 maddelik bölünme yasa tasarısı da MHP komisyonu terk edince AKEPE,HDP ve CHP’ler tarafından ne çabuk geçti değil mi?
Çatı adayı turlarını atan CHP’nin başı, Haziran 2011 seçimlerinde yeni kurulan bir parti olan HEPAR’dan daha az oy alan DSP’ye gitti. İP’e gitti. Seçime giremeyen partilere dahi gitti çalmadığı kapı kalmadı, HEPAR’a gelmedi..
Bir kurum veya kişiye hak ettiğinden fazlasını verirseniz, bu size nankörlük olarak geri gelir. İşte, olup bitenin özeti budur..
Demokratik milli ittifak lazımdı bu yapılamadı. Meydan, aynı kökten iki kişiye bırakıldı. Taklidiyle aslının karşısına çıkmak, boyun eğişin dik alasıdır, teslimiyettir. Yapılan iş, kargalardan ürünü korumak için tarlaya korkuluk dikmeye benzemektedir. Yapılan halkı hiçe saymaktır. Rekabet neredeyse hiç yok, bu siyaset değil teslim olmaktır. Bölünmeye itiraz etmeyecek bir isim getirilmiştir. Karşı taraf “ver Çankaya’yı al Kürdistan’ı” sahnelemektedir. Türkiye’de zaten Cumhurbaşkanı yoktu ki,
şimdi değişecek olan ne? Neymiş, “yumuşak aday” lazımmış! Çok aramış olsalar gerek. İyi, özerkliğe de yumuşata yumuşata geçersiniz.
Aynı frekans aynı versiyonla, yeni şey icat edilemez. “Fotoğraflarına bakarak seçilmiş, kitabı incelenmiş!” Ya rabbim sen aklımızı muhafaza eyle. Bir kitap da ben önereyim o zaman: Osman Pamukoğlu’nun 8 numaralı kitabının adı: “Angut” okuyana iyi gelir..
20 gün önce partinin resmi sitesinde bir yazı yayımladım. “Şayet bu meclisten 20 tane adam gibi adam çıkarda, bir cumhuriyetçi vatanseveri Cumhurbaşkanlığına aday gösterirse, biz HEPAR olarak onu bütün gücümüzle desteklemeye hazırız” demiştim. Gerçek şu ki, çıkmayacağını da biliyordum. Nitekim çıkmadı, çıkamazdı çünkü hepsi 2015 Haziran seçimlerinde listede yer alabilir miyim derdindeler. Düzen böyle, bunlar kurulu menfaat çarkının birer dişlisinden öte bir şey değildir..
Sonuç: Hak ve Eşitlik Partisi (HEPAR) 10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oy kullanmıyor. Her türlü dolabın döndüğü, milli refleksleri köreltmek için yapılan bu çadır tiyatrosundaki oyuna katılmayı ret ve boykot ediyoruz..
Bu çağrıyı, Türkiye’nin her köşesinde ve yurtdışında bulunduğunu bildiğim ancak %10 barajı nedeniyle HEPAR’a oy veremeyen milyonlar ile, sosyal medyada Osman Pamukoğlu adına faaliyet gösteren tüm siteler ve Facebook sayfalarına da yapıyorum..
Dananın kuyruğu 10 Ağustos 2014’deki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde değil, Haziran 2015’deki genel seçimlerde kopacak. Kopma işi belki de Haziran 2015’e de kalmayacak..
YAŞASIN BAYRAK VE VATAN SEVDALILARI
TEK UMUT TEK YOL HEPAR
Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı

BEN ASKERİME LEŞ TOPLATMAM...!

BEN ASKERİME LEŞ TOPLATMAM...!


Osman Pamukoğlu;

....

ZÜĞÜRT TESELLİSİ!.

ZÜĞÜRT TESELLİSİ!.



ZÜĞÜRT TESELLİSİ!.
20 Haziran 2014

Yer; bizim memleket:
“Koş vatandaş koş, batmış geminin, iflas etmiş şirketin malları bunlar, ucuz ucuz, ağzına layık.”
“Oğlum, tezgahında ilk defa gördüğüm şu ürün için, yırtınır gibi bağırıp, daha mı çok müşteri toplayacağını sanıyorsun?”
“Mecburuz teyzeciğim, hiç değilse nakliye parasını kurtaralım.”
“Nakliyesi çok mu tutuyor bu ürünün?”
“Yerli olunca az olur da, ithal olunca, mecburen be teyzeciğim.”
“Ben yıllardır sizin tezgahınızın müşterisiyim. Hep kendi tarlamızın ürününden başkasını pazarlamayız diye böbürlenir dururdunuz; şimdi ne oldu da 180 derece döndünüz?”
“Ah teyzeciğim ah; ne sen sor ne ben söyleyeyim!. Bizim tarla kurudu, aldığımız az buçuk ürün de piyasa etmiyor. Rakip tezgah ne satıyorsa, biz de onlara uygun ürünleri sergiliyoruz. Dedim ya mecburiyetten, çaresizlik başa bela..”
“Demek ki sizin “beylik çiftliği” ayrık otları bürüdü ve veriminiz düştü. Üreticiliği bırakın o zaman.”
“Haşa canım teyzeciğim niye bırakalım, elimizdeki tapu ve tapunun sahibi çok sağlam!”
“Ne demek o?”
“Ne demek olur mu a benim canım teyzeciğim! Çiftliği kuran ve nasıl işleteceğini ilkelere bağlayan büyüğümüz, bütün dünyanın hayran olduğu ve örnek aldığı birisidir.. Biz de onun ünü sayesinde, verim almayı beceremesek de bu günlere kadar işi idare ettik. Aramızda kalsın, seni severim; eğer asıl sahibi sağ olsaydı, bırak çiftliği emanet etmeyi, bizi ot taşımak için gündelikçi bile yapmazdı.”
“Açık sözlülüğünü beğendim evladım ama şu ürünün üzerine “ithal” diye yazıp da dürüstçe pazarlasanız olmuyor mu?”
“Aman ne yapıyorsun, benim güzel teyzeciğim? Olur mu öyle şey? Yılların müşterileri tabana kuvvet kaçarlar.”
“Belki kaçmayanlar da olur!”
“Onlar için bir şey değişmiyor cici teyzeciğim benim. Ha ithal olmuş ha yerli, ha organik ha kimyasal. Onlar hala kurucunun çiftliği yönettiğini ve koyduğu sağlam ilkelerin var olduğunu sanıyorlar. Sıkma canını be teyzeciğim, keyif bağışla, avunmak da bir teselli verir, oynasınlar telelelli..
“Bu pazar yerinde senin tezgahındaki ürünü öven ve pazarlayan başka çığırtkanlarda var mı oğlum?”
“Olmaz olur mu teyze, ne yapsınlar, ekmek parası!”
“Bu köy kurnazlığı ve aldatmaca ne zamana kadar sürecek dersin evladım?”
“Sen dürüst bir insansın teyzeciğim, söyleyeyim o zaman: Bu toplum kan uykusundan uyandığı zaman..”
Teyze bir şey söylemeden ve almadan; “kendi duvarlarını bile kendileri yapmaktan acizler” diye söylene söylene oradan uzaklaştı..
Kimse ayrılığa gafil avlanmaz, herkes içten içe gelen ayrılığı bilir; sonbaharı kış takip eder…
TEK UMUT TEK YOL HEPAR
Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı

..

30 Eylül 2014 Salı

STRATEJİ

STRATEJİ

11 Ağustos 2014   


YENİLGİYİ DÜŞMANIN GÜCÜ DEĞİL, SİZİN HATALARINIZ GETİRİR.

Strateji (Stratagos) Yunanca bir sözcük olup, “Savaş ve generallik sanatı” demektir. Stratejinin mükemmelliği üç temel dayanağı olan zamanı, gücü ve mekanı; önce çok iyi hesaplamak, sonra çok iyi planlamak, en nihayetinde de, çok iyi uygulamaktan geçer..

Savaş dahil, mücadelenin tipi ve tarzı ne olursa olsun, eğer stratejide hata yaparsanız taktik alanda bir seri başarılar kazansanız bile sonuç da kaybedersiniz. Bu ilke bir doğa yasası gibidir, insanoğlunun beş bin yıllık yazılı tarihinde bir kez bile tersine rastlandığı görülmemiştir..

2500 yıl önce Çinli general ve filozof Sun Tzu’nun kaleme aldığı Savaş Sanatı adlı kitapta yer alan: “Ne düşmanınızı ne de kendinizi tanımıyorsanız, her savaşı kaybedersiniz.” “ Zafer istiyorsanız çok hesap yapın. Az hesap yaparsanız yenilirsiniz. Bunu bildiğim için, kimin kazanacağını, kimin kaybedeceğini önceden söyleyebilirim.” ve “Örgütünü en küçüğünden en büyüğüne, bütün unsurlarıyla şevkle savaştıramayan kazanamaz.”

Cumhurbaşkanlığı seçimleri daha henüz başlamadan iki ayrı TV programında ve aralıklarla kaleme aldığım üç ayrı makalede (Halen parti sitesinde mevcut) seçimlere böyle girilirse mağlup olunacağını yazdım. “Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur.” kafasıyla gidildiği için, işte sonuç ortada..

Bahaneler, mazeretler ve sebep aramaların tümü, stratejik gafilliği ört bas etme çaresizliğinden başka bir şey değildir.. Dünya tarihinde hangi savaşta ve hangi mücadelede, askerler gelmedi, firar ettiler, dövüşme azimleri yoktu, o nedenle de yenildik diyen bir tek savaş önderi görülmüş mü? Tek bir örnek, tek bir misal dahi yoktur. Sen savaş stratejisini kurama yenil, sonra da askerleri suçla! Bu da yetmiyor, kazandık bile diyeni var. Daha da öteye gidip biz iyiydik ama müttefikimiz yeteri kadar çarpışmalara katılmadık diyenleri de çıktı..

Trajedi mi, komedi mi, orta oyunu mu? Ne dersen var..

Madem stratejinin hayati olduğundan bahsediyoruz. O zaman şunu söyleyeyim: Savaş ve bir mücadele planlanırken ana hedeften önce, ana hedefe bizi ulaştıracak olan ara hedefler tespit edilir ve öncelikle onlar ele geçirilir. Cumhurbaşkanlığı seçimi AKEPE için ara hedefti! AKEPE’nin rejime ve Anayasayı değiştirerek ülkeyi bölünmeye götürecek olan siyasi amaçlı nihai hedefi, Haziran 2015 Genel Seçimlerdir..

Eğer; önümüzdeki 7-8 ay zarfında Türkiye’de siyaset yapan partiler de radikal ve yenilikçi bir yapılanmaya gidilmezse, AKEPE’nin önü kesilemez. Kesinlikle güçlü bir yığınak ve sağlam bir siyasi cephe kurmak artık kaçınılmazdır..

Bunun gerçekleşmesi de ancak kamuoyunun, oy verdiği parti yönetimlerine baskısı, ısrar ve inadı sayesinde mümkün olacaktır. Aksi halde Haziran 2015 Genel Seçimlerinin sonucunu bu günden söylemek hüner sayılmaz…

TEK UMUT TEK YOL HEPAR

Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı

http://hepar.org.tr/strateji.aspx

..

TÜRKLER KÖLE OLMAYACAK!.





TÜRKLER KÖLE OLMAYACAK!.

ekonomi_slayt
YABANCILAR “EFENDİ” TÜRKLER KÖLE OLMAYACAK!.
Türkiye Dünya’nın en borçlu ekonomilerinden birine sahiptir.
“Sıcak para sarhoşu” AKP iktidarının eliyle ülkemiz, -bir anlamda- ağır yaralıdır.
Cumhuriyet’in kazanımları tasfiye edilmiş, “ithalat çılgınlığı” toplumu tutsak etmiştir.
Türkiye’nin üretim damarı çatlamıştır. Ekonomi kan kaybetmektedir.
Emekçiler işlerini, ‘aile bütçesi’ dengesini, giderek yitirmektedirler.
Özelleştirme, “yabancılaştırmaya” dönüşmüştür.
Piyasayı düzenleme ve denetleme mekanizmaları körelmektedir.
Bu durumdan hemen her sektör etkilenmektedir.
Kimi zaman işe “Türk ortakla” başlayan yabancılar bile, süreç içinde kontrolü tamamen ele almaktadır.
Türk insanı daha düne kadar patronu olduğu iş yerinin çalışanı olmaya zorlanmaktadır.
Türkler, kurdukları otellerin garsonları, sürdükleri tarlanın ırgatları ve bir zamanlar devletin kurduğu fabrikaların -güvencesiz- ameleleri haline getirilmek istenmektedir.
Çünkü, bizde piyasa ekonomisi, “fiyatlar serbest, tüketici ‘tutsak, çalışanın hak araması yasak” şeklinde işlemektedir.
Bunu da “yabancı” “girişimci” çok iyi bilmekte ve değerlendirmektedir!
Tıpkı Osmanlı İmparatorluğunun son döneminde olduğu gibi, “hasta adam” deyişi hortlamıştır.
Dahası, “yabancı girişimci”, gerçek ve doğrudan yatırım için gelmemektedir.
Karşımızda doğrudan yatırım yapan değil, çuvalını borsada dolduran yabancılar vardır.
“Dışarıya net kaynak transferi” şeklinde işleyen bir düzenek mevcuttur ve tıpkı Gümrük Birliği’nde olduğu gibi; söz konusu alış-verişten her yönüyle Türkiye, zararlı çıkmaktadır.
Denilebilir ki, “çağımız küresel bir çağ, yatırımın, mülkiyetin, işletmeciliğin Milliyeti mi olur?”
Eğer öyleyse;
Peki ya “gurbetçilerimiz” ne olacaktır?.. Bir üretim faktörü olarak emeğin serbest dolaşım hakkı, niçin Türk işçilerinden yıllardır esirgenmektedir?
Üçüncü Ülkelere mal satım olanaklarımızın kısıtlanması gerçeği nasıl açıklanacaktır?.
Ya da pamuğumuza, tütünümüze kota konulması gibi uygulamalar nasıl yorumlanabilir?..
Daha da geniş bir açıdan bakıldığında; örneğin, Kıbrıs Türk Halkı için konulan ambargo ve bütün bu yukarıda özetle sayılan haksızlıklar, “ekonomik ırkçılık” değilse ne anlama gelir?
Biz, elbette, Dünya ile bütünleşen bir Türkiye’den yanayız ancak, önce kendi girişimcisini ve emekçisini gözeten bir ekonomiden yanayız…
Bizim itirazımız çifte standartlaradır!
Bizim isyanımız, efendiyken, köle yapılmak istenmemizedir!
Açıktır ki, Türkiye’mizin ekonomisinde nesnel/pratik koşullar bizim insanımızın alın terinden yana değildir.
Buna karşılık, Dünya’nın çeşitli yerlerine çalışmak amacıyla giden Türkler sosyal haklar açısından ülkemize oranla daha istikrarlı koşullara kavuşabiliyorlar.
O arada, çalışma hayatına işçi olarak başlayıp, giderek işveren olan Türkler de bulunuyor.
Fakat bu hak ve olanakların “istikrarı” zımnen –adeta- o ülkenin vatandaşlığına geçmekle sağlanabiliyor.
Yani Türk’e biçilen “en alttakiler” rolü bir ekonomik kefen gibi bedenini sarıyor.
İşte bu nedenlerle de biz, “önce kendi girişimcisi ve emekçisini gözeten bir ekonomiden yanayız” diyoruz…
Böyle bir ekonomi, girişimcisi için rekabet avantajını karşılıklılık ilkesini de hatırda tutarak en etkili şekilde destekler; desteklemelidir.
Böyle bir ekonomi, çalışanın, işçisinin haklarının yurt içinde ve yurt dışında korunması ve geliştirilmesi için en etkin tedbirleri alır, uygular ve takip eder; etmelidir de…
Buna karşılık, iç piyasada rüzgar “yabancılaştırma” lehine eserken, ‘iş’ / konu; girişimcimizin, işçimizin ve çiftçimizin haklarına gelince, burada ve yerkürede, adeta yaprak kımıldamamaktadır.
Öte yandan AKP Hükümeti’nin izlemekte olduğu dış siyaset sonucunda, bazı ülkelerle ticari ilişkilerimiz durma noktasına gelirken, kaçakçılık almış başını gitmektedir…
Bu genel tablonun doğal sonucu olarak da ekonomimiz ve maliyemiz kayba uğramaktadır.
Hak ve Eşitlik Partisi, “Tam Bağımsızlık” derken: Ekonomi alanında da ve bütün unsurlarıyla tam bağımsızlıktan yanadır.
Kendi topraklarımızın, kaynaklarımızın ve varlığımızın yabancısı ve kölesi olmayacağız!
Tam tersine, tüm olanaklarımızı seferber ederek, geçerli, kurallı, rekabetçi, teknolojik ilerlemeye dayalı bir ekonomik yapıyı oluşturacağız.
Alın terimizi, ne içeride ne dışarıda sömürtmeyeceğiz. Varlıklarımızı talan ettirmeyeceğiz.
Her insanımızın birinci sınıf hayat yaşadığı, emeğiyle, bilgisiyle, girişimcilik ruhuyla vatandaşlarımıza saygı duyulan, bir sosyal-ekonomik düzeni kuracağız!
Bizim ekonomi anlayışımızın şu şekilde özetlenebilir:
Yapı Taşında Milli Sanayimiz, Özünde İnsanımızın Refahı, Hedefinde Tam Bağımsızlık olan bir ekonomi!..
Türkiye üretecek, Türkiye büyüyecek, Türkiye lider ülke haline getirilecektir…
Gerçekte biz tüm insanlar için ekonomik köleliği ret eden bir anlayıştayız ve..
Ekonomimizin de, kaderimizin de, geleceğimizin de, efendisi biz olacağız…
Genel Başkanımız Sayın Osman Pamukoğlu’nun dediği gibi: Başı Dik Devlet, Onurlu Millet!
Haydi Türkiye, Tam Vaktidir!
R.Bülend KIRMACI
Parti Sözcüsü ve Medya Sorumlusu
http://hepar.org.tr/turkler-kole-olmayacak.aspx

29 Eylül 2014 Pazartesi

HERKES HER AN ÖLEBİLİR!.

HERKES HER AN ÖLEBİLİR!.

savas_cocuklar
SİYASETİN SİLAHLA YAPILDIĞI COĞRAFYALARDA UZAĞI YAKINI OLMAKSIZIN, HERKES HER AN ÖLEBİLİR!.
Savaş, sebebi ne olursa olsun, uygulanması; akıl almaz ölümler, mezbaları aratmayacak ölçüde kan, bir göl havzasını dolduracak kadar gözyaşı, anne ve babalarını kaybeden çocuklar, çocuklarını kaybeden ebeveynlerin kahreden acılarını getirir..
Savaşın bitmesiyle de huzur gelmez.
Bugün Irak’ta, günlük ölüm ortalaması 8 ila 100 kişi, aylık ise 1000 kişi civarındadır!.
ABD ve Avrupa yönetimleri bile sorumluluğu üzerinden atabilmek için kongre ve meclislerinden kararlar çıkartmaya çalışırken, Türkiye’de bulunan hükümet, Suriye ile savaşmaya can atıyor..
Can atma yetmiyor, Birleşmiş Milletler ve NATO olmasa da “Koalisyon kurup” saldıralım peşine düşmüş..
Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarihinde ilk kez böyle bir şey oluyor.
Savaşacağı ülke de, 900Km sınırı olan müslüman bir devlet!.
Ulu Önder M.Kemal Atatürk’ün “Ulus için hayati olmadıkça, savaş cinayettir.” veciz sözü dünya durdukça da değişmeyecektir..
Suriye meselesinde Türk Milleti için hayati olan hiçbir şey söz konusu değildir..
Tuhaf olan şu ki, ne meclisteki partilerden ne de, güya medya hizmeti verdiğini sananlardan, birkaç cılız ses dışında doğru dürüst meselenin üzerine giden yok. “Uyduk imama” hallerindeler..
Suriye savaşı Irak’a da benzemeyecek!.
Türkiye, göz göre göre yazgısına sürükleniyor ve bu yazgıyı yaşayacaktır..
Savaşların tek kaybedenleri vardır, o’da annelerdir…
Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı
http://hepar.org.tr/herkes-her-an-olebilir.aspx

..

TEPEDEN ÖNCEKİ SON VİRAJDAYIZ

.

TEPEDEN ÖNCEKİ SON VİRAJDAYIZ

son_viraj_slayt
1960’lı yıllarda, Mesut Barzani’nin babası Mustafa Barzani Kuzey Irak’ta, Irak devletine karşı özerk Kürdistan için mücadele ediyordu. Siyasi destekçisi Amerika, lojistik destekçisi ise İsrail’di..1965’de, Amerika zamanın Türk hükümetine bir planla geldi..
Plan şuydu: “İran, Irak, Suriye ve Türkiye’de birer kürt federasyonu kurmak ve bu federasyonlardan oluşan bir konferasyon oluşturmak.” Esas amaç, Musul ve Kerkük petrollerini uydu bir siyasi yapı üzerinden tam kontrol altına almaktı..
1965 yılı Amerika’nın bütün gücüyle Vietnam’a da savaş açtığı yıldı. Savaş yedi yıl sürdü ve 1973’de Amerika’nın tam bir bozgunu ile sonuçlandı. 53.000 ölü ve 6000 helikopter kaybetti. Vietnam’dan çekilme değil, apar topar kaçtı. Bozulan morallerini rambo filmleriyle gidermeye çalıştılar!.
Vietnam’da can derdine düşen Amerika’nın, aynı yıllarda Mustafa Barzani’ye bakacak hali yoktu. Geçici olarak Musul-Kerkük işinden vazgeçti. Mustafa Barzani’de mücadeleyi sürdüremedi, hastalanınca Amerika’ya gitti ve orada öldü..
Amerika, geçen on yıl içinde Vietnam sendromunu üzerinden attı. Bu kez Irak’ın tamamını hedefe oturttu. Birinci Irak savaşına girerken müttefikleri Arap devletleriydi. Yıl ise 1991’di..
1984’de Şemdinli ve Eruh baskınlarıyla ortaya çıkan Kürdistan İşçi Partisi (PKK) önceleri çalı bacaklı iken, zamanın aymaz hükümetleri, beceriksiz her düzeydeki bürokratları sayesinde gün geçtikçe palazlanıyordu.. 1991’e gelindiğinde, aradan geçen yedi yılda çok etkili olmasa da fırsat buldukça eylemlerini sürdürmeye devam ediyordu. Bu dönem, PKK’nın daha çok kürt vatandaşlarımızdan genç, yaşlı, kadın, erkek, çocuk, bebek demeden kitleler halinde öldürdüğü dönemlerdi..
Amerika, Birinci Irak savaşı öncesi gene Türk hükümetine geldi. “ Siz de kuzeyden Irak’a girin orayı işgal edin” dedi. Zamane adamlarının “ Bir verip üç alalım” dediği dönemler. “Bir” verilecek olan neydi? Türk milletinin çocuklarının canı! Amerika’nın yapmak istediği neydi? Kuzey ve güney Kürdistan’nın bütünlüğünü (kendilerine göre) kaynaştırmak.. İran ve Suriye kısmına da sonra bakılacaktı, yürümedi..
1991 savaşında Irak hükümeti yıkılmadı ama Amerika, Irak’ın kuzeyinde 36’ncı paralelinin yukarısını uçuşa yasak bölge ilan ederek, Güney Kürdistan’ın sınırını resmen tescil ettirdi. Adana İncirlik üssünde kurulan Çekiç güç isimli havadan operasyon örgütü bu mıntıkanın korunmasını sağladı. Türkiye Cumhuriyeti’nin muhteşem meclisi de, oybirliği ile Çekiç gücün devamlılığını altı ayda bir uzattı!..
36’ncı paralelin kuzeyinde Irak devletinin tümen, tugay, alay, tabur ve bölüklerine ait yüzlerce silah ve mühimmat deposu mevcuttu. Bunların hepsi PKK’lıların ve peşmergelerin eline geçti. PKK’nın eylemlerde bize karşı kullandığı Doçka uçaksavarları, RPG7-11 roket atarları, 82mm’lik havanlar, tank ve İtalyan tipi topuk mayınları, BCK makineli tüfekleri, kaleşnikoflar, keskin nişancı tüfekleri ile bunların tonlarca cephanesinin yüzde doksanı bu yağmalanan cephaneliklerden temin edildi..
Suriye’de bulunan komitacı başı aniden füze gibi dışarı fırlatıldı, çeşitli ülkelerde turlar attırıldıktan sonra 1999’da Amerika tarafından Türkiye’ye “Asılmamak kaydı” ile zimmetlendi. Eşkıya başının Suriye’den çıkarılmasını, Türkiye Suriye’ye saldıracaktı, korktu da yaptı diyen saftriklerin sayısı da az değildir.. Türkiye Suriye savaşı öyle mi? Kime karşı, Rusya, Amerika, Fransa, İran’a karşı öylemi? Bakın! Patriotlarınız bile yeni geldi, komedi!..
2002’ye gelindiğinde, Amerika ilk savaşın siyasi ve askeri hedeflerindeki enayiliğini anladığından, yeni bir savaşa hazırlığını hızla tamamladı. Türkiye’de ise, o dönemde bir koalisyon hükümeti vardı. Başbakan’da öyle her şeyi olup bittiye getirebilecek biri değildi. Aniden bir şey oldu ve hükümet ortaklarından biri ortada fol yok yumurta yokken erken seçim istedi! Akılla, mantıkla, siyasetle asla ölçülemeyecek bir hareketti bu, yaptırdılar!.
Ve 2002 seçimleri, Amerikan marka, ılımlı İslam modeli, içinde kürt tuzağı da olan bir parti, ilk seçimde hem de yüzde otuz dört oy alarak geldi, hükümet oldu.
Hazırlanmıştı çünkü!.
Amerika Mart 2003 tezkeresinin kuyruk acısını bırakır mı? Önce Süleymaniye çuvalı, ardından Ergenekon, balyoz ve 28 şubatlar tesbih gibi dizildi. Ara da iki küçük varyasyon da uydu partilerine çekildi. Birinin genel başkanını, öbürünün de genel merkez muhteremlerini toptan temizledi!…
Ana muhalefetin başına senaryoya uygun biri lazımdı, getirildi. Elinden geldiğince, aklının erdiğince rolünü oynamaya çalışıyor. Kendisinde, çözüm için on madde varmış, açıklayamazmış! Ben söyleyeyim, altısı komitacı başının talepleri..
Kandil’dekiler çağrıya uymuş, ateşkes ilan etmiş! Sanki nisan, mayıs aylarında bir halt yapabilirlermiş gibi. Çekilecek olanları da sanırsın meydan muharebesin de bulunan 100.000 kişilik ordu! Trabzon’da da varmışlar! madem varsınız, bir görünün de bakalım! Kendilerine büyük bir havalar vererek, sayıları 1200-1500 kişi üzerinden Gobells vari propaganda yürütüyorlar. “ Akil adamlar” tam bir Şarlo işi. Halkı hazırlayacaklarmış! Ortaya dökülen isimlere bakar mısınız? Bunlar zaten ezelden beri kürtçülük yapanlar. Verin bunlara PKK’nın boz elbiselerini, taksınlar poşularını, giydirin mekapları.. Salın dağlara diyeceğim ama, o coğrafya da bunların yarısı telef olur!.
PKK siyasi hedeflerini net ve açık diplomatik bir dille de söylüyor.. “Komitacı başını serbest bırak, özerkliği sağla, Anayasayı bizim isteklerimize göre düzenle” yapmazsan, savaşırım hem de daha beteriyle diyerek, üstelik meydan okuyor..
İnsan beyni üç bölümden oluşur. Duygular kesimi, içgüdüler kesimi, entelektüel kesim. Entelektüel kesim edindiği bilgiler deposudur. Hadi diyelim bu kesim gelişmemiş dolayısıyla kullanılamıyor. Kabul edelim ki duygu kesimi de dumura uğramış ve vicdan yok olmuş. İçgüdü milyonlarca yıldır insan oğlunda var ve tehlikeyi sezmesini sağlıyor. Bu sezgi gücü olmasa hayatta bile kalamazdı diyor antropologlar.
PKK, anlaşılıyor ki Türkiye’den çekilecek olanları İran ve Suriye topraklarına konuşlandırılacaktır. Bu, onlara stratejik yönden daha çok askeri avantajlar sağlayacaktır. İran’ın müsamahası olmadan bu tertiplenmeyi yapamaz! Güney de ise eskiden 340 km’lik bir cepheden saldırıyordu, Suriye’yi de ilave edince bu hat 1200km’lik bir cepheye ulaşacaktır. Suriye’nin kuzeyi boşuna mı anarşistlere terk edildi?
Televizyon ve gazete köşelerine tünemiş yüzsüz demagoglar gelince! Sizden olsa olsa “borazancı” olur. O da kolay değil, bir yerinize güvenmeniz lazım!.
Siz hiç gayri nizami harp diye bir şey duydunuz mu? Bunu başlatanları eğer yenemezseniz onların pes edeceğini ve isteklerinden vaz mı geçeceğini sanıyorsunuz? Geçmezler, kimse de geçiremez. Somun pehlivanları! Siz hiç rutubet içindeki bir mağarada 24 saat kaldınız mı? Kaç parçalanmış 20 yaşında çocuk bedeni gördünüz? Sizin üzerinize hiç roket atıldı mı? Kaç gün bir patates haşlayarak yemek ihtiyacınızı giderdiniz? Karşıdan gelen makineli tüfek ateşlerinin altında kayalıklara tırmandınız mı? Uzatmayayım! Susun da oturun nankörler. Bu milletin çocuklarına nankörlük yapıyorsunuz.
Yaptığınız manevi ve fiziki terördür. Küstahça hareketlerdir, ödlek bir kozmopolitliktir. Benlik ve kişiliği olmayan da, erdem hiç olmaz. Türkiye derin ve karanlık bir vadiye düşmek üzeredir. Hayat tarafsızlık nedir bilmez. Hayat daima bir seçimdir. Belki siz de yazgınızla doğru yol alıyorsunuz!.
Tepeden önceki son virajdayız. Hacı yatmazlığın alemi yok. Yalanı sürekli tekrar ederek gerçek olacağını sanıyorsunuz. Milli şeref duygusu eninde sonunda hakkını arar ve kazanır.
Fazıl Hüsnü Dağlarca’dan:
“Gün doğar, tarla kuşları uçuşurlar,
Ağır bir aydınlık, bildiğin şafak değil.
Öyle dalmış ki yüzyıllar süren uykusuna
Uyandırmazsan, uyanacak değil…”
Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı
http://hepar.org.tr/tepeden-onceki-son-virajdayiz.aspx

27 Eylül 2014 Cumartesi

DEVLETİN PARTİLEŞMESİ!.

DEVLETİN PARTİLEŞMESİ!.

hepar.org.tr

DEVLETİN PARTİLEŞMESİ!.
İspanya’da Franco, İtalya’da Faşistler Partisi ve Almanya’da Nazi Partisi aşama aşama şunları yaptılar:
* Devlet, partinin denetimi altına alındı.
* Hükümet ve devlet birbirine kaynaştırıldı, örüldü.
* Parti, devlet yargı organının üzerine çıktı.
* Muhalefete kesinlikle katlanmadılar.
* Eğitimi ve gençliği sıkı bir denetim altına aldılar.
* Parti mevkilerinin devletle kaynaşması, en alt basamaklara kadar indi.
* Ordu ve polis teşkilatı partinin müfrezeleri haline getirildi.
* Özgürlükleri her alanda, keyfi hareketlerdir, zapt olunmalıdır; diyerek kaldırdılar.
* Basını güdümlü hale getirerek, kof ve korkak insanlardan oluşturdular.
* Halkı, biçimsiz, eleştirimsiz, düşüncesiz kitleye dönüştürdüler.
* Gösteri ve bildiri dağıtmaya dahi göz açtırmadılar.
* Propaganda ile bağnazlık aşılayarak uzağı görmeyi engellediler ve sezgiyi perdelediler.
* Kitle çok ilkel düşünce ve duyma cihazına bağlıdır. İçgüdü ile hareket eder, mantık ve muhakeme kullanmaz. Kitlesel hitaplarda fikre yer yoktur diyerek, halkı maytaba aldılar.
* Umursamaz bir kitle siyaset için tehlikelidir. Uyuşukluk kitlenin savunmasıdır, geçici sığınağıdır. O nedenle kitle kışkırtılmalıdır. Ve yaptılar.
* Kitle siyasete alet edilmek için de bağnazlaştırılmalıdır, diyerek her türlü propaganda aracını kullandılar.
* Eğer halkın karşısına akla yakın kanıtlarla çıkılırsa, onlar seni anlamazlar. Onlara özgü olan duygulara dokunulduğunda verdiğimiz mesajları hemen kabul ederler. Bu ilke tatbik edildi.
* Fiat düşürme, enflasyon gibi, gel git ekonomik işlerden halk anlamaz. Ona azar azar da olsa, arada bir şeyler verilsin yeterlidir.
* Ülke kaynak ve gelirleri, partili ve yandaş kalantorlar arasında paylaşılarak, servet sahibi yapıldılar.
* Yasa görevleri yürütme kuvvetinin eline geçince, hükümet de yasa ve yasa gücünde kararname çıkarma konusunda olağanüstü yetkiye sahip oldu.
Parlamentonun rolü sadece biçimsel kaldı ve içerisi tamamen boşaltıldı.
Totaliter devlet, yapısı itibariyle, insanı ve halkı baskı altında tutmak için geliştirilmiş bir sistemdir. Baskının her çeşidini uygulamakla kalmaz, halkın büyük bir kısmını da kendi tarafına çekmek için, ne kadar düzenbazlık varsa, sonuna kadar kullanır..
Eğer şimdi biri çıkıp ta, “Bunlar 1930’larda 1940’larda olmuş, bizimle ne ilgisi var derse!” Onu, hemen ilkokul birinci sınıfa alıp okuma yazma eğitimine almak lazım. Yukarıdaki partiler de zaten bunlar böyledir demiyor mu?..
Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı

24 Eylül 2014 Çarşamba

AH KERKÜK AH MUSUL!.

AH KERKÜK AH MUSUL!.

20 Haziran 2014


Projenin büyük bir bölümü tamamlandı. Irak ve Suriye’de devam eden etnik ve mezhepsel çatışma yıllarca sürse bile, sonunda siyasi coğrafya kesinleşecektir..
Irak; kuzeyi Kürtlerin, ortası Sünni arapların, güneyi Şii arapların eyaletleri olarak ortaya çıkacak, ama nasıl inşa ederlerse etsinler, merkezi hükümet bunları hiçbir zaman ortak bir çıkarda birleştiremeyecektir..

Suriye’nin kuzeyi henüz, tamamen PYD Kürt yönetiminin elinde değilse bile, önümüzdeki zaman içerisinde batıya, Akdeniz kıyılarına doğru genişletilecektir..

Ortadoğu’da planlı olarak parçalanan bu iki ülkede; kimisi merkezi hükümeti, kimisi etnik bir grubu, kimisi bir mezhebi tutan devletler mevcuttur. Bunlar, ABD, Rusya, İran, Çin, Suudi Arabistan, Katar gibi ülkelerdir. Büyük çoğunluğu Irak’ta olan Türkmenler’ in ise sahibini arada bulasın! En çaresiz, en korumasız, en zor durumda kalanlar, Türklerdir..

Her kesimin bir veya birkaç koruyucu devleti var, ama Türklerin yoktur.. Evlerinden barklarından, topraklarından oldular. Kaçırılıyorlar, sürülüyorlar, öldürülüyorlar..

Türkmenler’ in umudu her zaman Türkiye Cumhuriyeti Devleti olmuştur; ama şu son haftalarda olup bitenlere mevcut hükümet, değil kükremek, kedi gibi bile miyavlayamayınca tüm beklentileri boşa çıkmış ve kararmıştır..

Irak Türkmenleri gördüler ve anladılar ki, kendi diplomatik misyonunu, şoförlerini, işçilerini dahi oradaki bataklıktan çekip çıkarmayı beceremeyen Türkiye’deki hükümetin, kendilerine hiçbir faydaları olmayacaktır. Bunu açık ve net olarak anladıkları için de, çok zayıf imkanlarla başlarının çaresine bakmaya çabalıyorlar..

Bölme ve parçalama planının bir bölümü de Güneydoğu Anadolu’nun Türkiye’den kopartılmasıdır. Bu da, “demokrasi ve barış” örtüsü altında, zamanı gelince, Irak ve Suriye’deki Kürt bölgelerine dahil edilecektir. Son birkaç ayda görüldü ki, bölge de devletin ne egemenliği ne de güvenliği kalmamıştır..

Irak’ın orta bölgesinde İŞID’in yürüttüğü işgaller sonunda, Musul bu terör örgütünün, Kerkük’te kolayca Kürt peşmergelerin eline geçmiştir..

Kerkük ve Musul, 1926 Ankara antlaşmasıyla o dönemde İngilizlerin mandası olan Irak devletine bırakılmıştır. Musul ve Kerkük Ulu Önder Mustafa Kemal’in, yeniden Türkiye’ye katılmaları yönünde yanıp tutuştuğu iki vilayettir. Bu iki vilayetin Türk topraklarına katılması için plan yaptırmış, harekatı hangi generalin yöneteceğini bile tespit etmiştir. Ancak bu plan, hem sağlığı hem de o günkü uluslar arası koşullar nedeniyle uygulamaya konulamamıştır..

Bu gün alt üst olan Irak’ta devlet düzeni ve bir otorite olmadığından hiçbir teminat da kalmamıştır.. Yani, 1926 Ankara antlaşmasının artık geçerliliği söz konusu değildir. Türkiye’nin Kerkük ve Musul’daki haklarına 1926 öncesi gibi geri dönüldüğünden, talep ve hak arama zamanı gelmiştir..

“Başı Dik Devlet, Onurlu Millet” sloganı, Hak ve Eşitlik Partisi’nin ilk kurulduğu günden itibaren dillendirdiği bir söylemdir. Bölgede ve Türkiye’de olup bitenlere bakıldığında ise ne kadar isabetli olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır..

Çakallar düze indiyse, gösterişli bir meydan okuma hareketi, uyuşuk toplumlar için şarttır…

TEK UMUT TEK YOL HEPAR

Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı
http://hepar.org.tr/ah-kerkuk-ah-musul.aspx   
http://hepar.org.tr/ah-kerkuk-ah-musul.aspx