1 Temmuz 2017 Cumartesi

66 SORUDA AB İNSAN HAKLARI MAHKEMESİNE BİREYSEL BAŞVURU BÖLÜM 2

66 SORUDA AB İNSAN HAKLARI MAHKEMESİNE BİREYSEL BAŞVURU BÖLÜM 2


22. Başvuru formuna eklenmesi gerekli belgelere başvurucu erişemiyorsa ne yapmalıdır? 

Başvurucu ihlal iddiasına dayanak gösterdiği belgeleri başvuru formu ekinde sunmakla yükümlüdür. Başka bir anlatımla, başvurucu Mahkemeyi ihlal iddiasının gerçekliği konusunda ikna etmek yükümlülüğü altındadır ve bunun için de iddiasını ispata yarayan belgeleri başvurusuna eklemek zorunluluğundadır. Ne var ki, başvurucunun dayandığı belgeler bir resmî kurumun elinde 
bulunuyor ve başvurucu bunları temin için her türlü hukuki girişimlerini yapmasına rağmen bu bilgi ya da belgeler kendisine verilmiyorsa, başvurucunun bunlara erişememe nedenlerini delilleri ile birlikte formda belirtmesi gerekmektedir. Mahkeme, başvuruyu sonuçlandırmak için belirtilen bilgi ya da belgelerin temin ve incelenmesinin gerekli olduğuna karar verdiği takdirde 
ilgili kurum ya da kuruluştan söz konusu bilgi ve belgeleri resen talep edebilir. 

23. Başvuru ile ilgili koşullarda sonraki aşamalarda herhangi bir değişiklik olması hâlinde başvurucu ne yapmalıdır? 

Başvuru formu ve eklerinde sunulan hususlara ilişkin sonraki aşamalarda değişiklikler ortaya çıktığında ya da tamamen yeni bir durum belirdiğinde başvurucunun bu hususu en kısa sürede Anayasa Mahkemesine yazılı olarak bildirmesi gerekmektedir. Bu konuda sık karşılaşılan durumların başında adres değişiklikleri gelmektedir. Başvurucu güncel adresini Mahkemeye bildirmediği 
takdirde, başvurucu ile yapılan yazışmalar formda kayıtlı adrese yapılmakta ve bu da çeşitli sorunlara neden olabilmektedir. 
Sonradan meydana gelen değişikliklerin Anayasa Mahkemesine bildirilmemesinden doğan her türlü sorumluluk başvurucuya aittir. 

24. Başvuruda kimlik gizli tutulabilir mi? 

Mahkemeye yapılan başvuru belgelerinde başvurucunun kimlik bilgilerini gizlemesi mümkün değildir. Bu şekilde yapılan başvurular, başvuru koşullarını 
karşılamadıkları gerekçesiyle kayda dahi alınmayacaktır. 

Ancak, başvurucunun daha sonraki aşamalarda yalnızca kamuya açık olan belgelerde kimliğinin gizli tutulmasını talep edebilme hakkı bulunmaktadır. Kimliğinin açıklanmasını istemeyen başvurucunun bunu belirtmesi ve yargılamanın aleniyeti ilkesinin istisnası niteliği taşıyan bu talebinin gerekçesini başvuru formunda bildirmesi gerekmektedir. 

Bu talep başvuruyu karara bağlayacak olan Komisyonlar ya da Bölümlerce değerlendirilecektir. Kimliğin saklı tutulması talepleri ancak istisnai durumlarda ve gerekçesi haklı bulunursa kabul edilecektir. 

Mahkeme kararlarında başvurucuların kimlik bilgilerinden adı ve soyadı ile vatandaşlık numaralarına da yer verilmektedir. Bölümlerce verilen kararların tümü Mahkemenin internet sitesinde, ilkesel nitelikte olanlar ise ayrıca Resmi Gazete’de de yayımlanmaktadır. 

Ancak bu yayımlarda başvurucunun kişisel verilerinin korunması amacıyla vatandaşlık numarası karar metninden çıkartılmaktadır. 
Ayrıca başvurucunun kimliğinin gizli tutulması talebinin kabulü hâlinde gerek Resmi Gazete’de ve gerekse Mahkemenin internet sitesinde yapılan yayımlarda kararda geçen isimlerin yerine başvurucunun isim ve soyadının baş harfleri ya da “X”, “Y” veya “Z” gibi harfler kullanılabilmektedir. 

25. Başvuru harca tâbi midir? Ödeme gücü olmayanlar ne yapmalıdır? 

Bireysel başvuru harca tâbi olup Harçlar Kanunu’na bağlı tarifede belirtilen bireysel başvuru harcının ilgili yerlere yatırılması gerekmektedir. 
Ancak bireysel başvuru harcının, her takvim yılı başından geçerli olmak üzere o yıl için tespit ve ilân olunan yeniden değerleme oranında artırıldığı dikkate 
alınmalıdır (Başvuru harcı miktarı 2015 yılı için 226.90 TL’dir). 

Başvuru harcı, başvuru sürecinin başlatılması için alındığından, fazla ya da yersiz olarak tahsilât yapılması hâlleri hariç başvuru yapıldıktan sonra harç iadesi söz konusu değildir. Bu açıdan başvurunun ön inceleme, kabul edilebilirlik incelemesi veya esas hakkında incelemede sonuçlanması ya da başvurudan feragat edilmesi nedeniyle düşme kararı verilmesinin bir önemi yoktur. 

Başvurucunun söz konusu harcı ödeme gücünün bulunmaması hâlinde adlî yardım talebinde bulunması mümkündür. Genel hükümlere göre bu konuya ilişkin talepler başvuruların kabul edilebilirliği hakkında karar verecek Bölüm veya Komisyonlar tarafından hükme bağlanır. 

Bölümler veya Komisyonlar, bu yöndeki talepleri değerlendirirken başvurucunun özellikle bireysel başvuruya konu olayla ilgili diğer yargılama safhalarında 
adli yardımdan yararlandırılıp yararlandırılmadığını ve bu tür yardımdan yararlandırılmamış olması hâlinde ise geçen süre içinde ekonomik durumunda esaslı bir değişikliğin olup olmadığı gibi konuları dikkate alırlar. Bu nedenle başvurucunun, daha önce adli yardımdan yararlandırılmamış ise, maddi 
durumundaki esaslı değişikliği belgelendirmiş olması aranır. 

Başvurucu, başvuru harcını ödeyemeyecek durumda ise başvuru formunun son sayfasındaki sonuç talepleri bölümünde durumunu belirterek, buna dayanak gösterdiği belgeleri (fakirlik belgesi, sgk kaydı, tapu kaydı, v.b.) forma eklemelidir. 

26. Başvuru formunda ya da eklerinde eksiklikler varsa başvuru hakkında ne tür işlem yapılmaktadır? 

Başvuru formu ve eklerinin Kanun ve İçtüzük’te belirlenen esaslara göre eksiksiz doldurulmuş olması gerekmektedir. Bireysel başvurular alındıktan sonra bu form ve ekleri Anayasa Mahkemesi ilgili birimlerince herhangi bir eksiklik bulunup bulunmadığı yönünden incelenir. Eksiklik tespit edilmesi hâlinde ise bu hususun tamamlanması veya giderilmesi için başvurucuya ya da varsa avukatına veya kanuni temsilcisine 15 günü geçmemek üzere süre verilir. Başvurucuya belirlenen eksiklikleri tamamlamak üzere verilen süre kesin niteliktedir. 

Bu süre içinde bildirilen eksikliklerin tamamlanmaması hâlinde başvuru diğer hususlar yönünden incelenmeksizin idari yönden reddedilir. 

V. BİREYSEL BAŞVURUNUN MADDİ ŞARTLARI 

27. Bireysel başvurunun maddi şartları nelerdir? 

Bireysel başvurunun en önemli ve öncelikle üzerinde durulması gereken şartları şunlardır: 

a. Başvurucunun güncel ve kişisel bir hakkının doğrudan etkilenmesi. 

b. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için kanunlarda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının başvurucu tarafından tüketilmesi. 

c. Başvurunun anayasal açıdan önem taşıması. 

28. Güncel ve kişisel bir hakkın doğrudan etkilenmesi neyi ifade etmektedir? 

“Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından 
yapılabilir”. Başka bir ifadeyle başvuruya konu edilen ve ihlale yol açtığı ileri sürülen kamu gücü eylem veya işleminden ya da ihmalinden dolayı, başvurucunun “güncel bir hakkının ihlal edilmesi”, bu ihlalden dolayı kişinin “kişisel olarak” ve “doğrudan” etkilenmiş olması ve bunların sonucunda başvurucunun kendisinin “mağdur” olduğunu ileri sürmesi gerekir. 

Bireysel başvuru yoluna yalnızca temel hakkın ihlalinden şahsen mağdur durumda bulunan kişi gidebilecektir. Dolayısıyla bireysel başvuru, soyut bir başvuru veya yurttaş başvurusu (actio popularis) olarak tasarlanmamıştır. Çünkü yurttaş başvurusunda kişiler hakkı ihlal edilsin veya edilmesin bir kanunun anayasaya aykırılığı iddiasını anayasa mahkemeleri önüne taşıyabilmektedirler. 

“Doğrudan etkilenme” kavramı ile temel hak ihlalinin bireysel başvuruya konu olan eylem veya işlem tarafından gerçekleştirilmesi, başka bir karara veya işleme gerek kalmaksızın onun başvuranın bir hakkını etkiliyor olması anlatılmaktadır. Bu ilkenin uygulanması, başvuru konusu bireysel işlemle doğrudan ilgili olmayan kişilerin başvurularının kabul edilemez bulunarak reddedilmesi sonucunu doğuracaktır. 

Bireysel başvurunun kabulünde itiraz edilen işlemin başvuruda bulunanın temel anayasal haklarından birine zarar vermiş olması “ kişisel bir hakkın … etkilenmesi” şartını ifade etmektedir. Bu ilkenin bir sonucu olarak özel hukuk tüzel kişilerinin (dernek, meslek örgütleri vb.) yalnızca tüzel kişiliğe ait hakların ihlal edildiği gerekçesi ile başvuruda bulunabileceği esası getirilmiştir. 
Hak ihlalinin temelinde bulunduğu iddia edilen işlemin başvuru anında mevcut olması, başvuru anında var olan bir tehlikeyi işaret etmesi şartı, “güncel ... bir hakkın … etkilenmesi” olarak ifade edilir. Kişiler bu bağlamda kendilerine hiçbir zaman uygulanmamış ve uygulanma ihtimali olmayan işlemleri bireysel başvuru konusu edemezler. Bu şart, aynı zamanda Anayasa Mahkemesine, başvurucunun bir hakkının ihlalinin güncelliğini her başvuruda yeniden değerlendirme mecburiyetini de getirmektedir. 

29. İdari ve yargısal başvuru yollarının tüketilmesi neyi ifade etmektedir? 

Temel anayasal haklarından birinin ihlal edildiğini iddia eden herkes, ilk önce bu alanda asıl görevli olan diğer idari ve yargısal mekanizmaları harekete geçirecek ve burada bir çözüm bulamaması hâlinde, iddiasını Anayasa Mahkemesi önüne taşıyabilecektir. Bu nedenle kişilere bu yola başvurmadan önce ihlale neden olduğunu ileri sürdükleri işlem, eylem ya da ihmal için “kanunda öngörülmüş 
idarî ve yargısal başvuru yollarının tamamını” tüketmiş olmaları zorunluluğu getirilmiştir. Burada dikkat edilmesi gereken husus Mahkemenin başvuru yollarının tüketilip tüketilmediğini kendisine başvuru yapıldığı tarih itibarıyla değerlendirdiğidir. Başka bir anlatımla, Mahkemeye başvuru yapıldıktan sonra derece mahkemeleri önündeki sürecin tamamlanmış olması halinde, başvuru 
erken başvuru olarak nitelenip kabul edilemez bulunmaktadır. 

Kuşkusuz insan hakları ihlallerinin önlenmesi, kanunların uygulanması ve Anayasa’nın üstünlüğünün sağlanması öncelikle yasama organı, idare ve diğer yargı mercilerinin görevidir. Zira yasama organı, idare ve olağan yargı mercileri bireysel hak ihlallerinin önlenmesinde daha etkin konumdadırlar. Söz konusu şikâyetlerin Anayasa Mahkemesine intikal ettirilmesinden önce ilgili mercilerin bu ihlalleri gidermeleri beklenmektedir. Örneğin, yurdun bir köşesinde gözaltına alınan bir vatandaşa kötü muamele yapılmaması öncelikle oradaki memurun, karakol amirinin, mülki idare amirinin; böyle bir muamele söz konusuysa soruşturulması Cumhuriyet savcısının, yargılamanın yapılarak ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması da ilk derece, istinaf ve temyiz mahkemeleri nin görevidir. Bütün bu aşamalardan geçtikten sonra dahi ihlal ve sonuçları ortadan kaldırılamamış sa bireysel başvuru en son, nihai çare olarak devreye girecektir. 

Öte yandan başvurucu, eğer kanunlarda öngörülen hukuk yolunun etkisiz olduğunu düşünüyor ve bu nedenle doğrudan Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunuyor ise tüketmediği yolun etkisiz olduğu hususunda Mahkemeyi ikna etmesi gerekir. Aksi takdirde başvurusu başvuru yollarının tüketilmediği gerekçesiyle kabul edilemez bulunacaktır. 

Kanun yollarının tüketilmesi şartı, bireysel başvuruda “kanun yollarında gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz” hükmü ile birlikte ele alındığında bu başvurunun istinaf ve temyiz benzeri veya onların uzantısı bir başvuru yolu olmadığı da ortaya çıkmaktadır. 

Anayasa Mahkemesi, sadece bir hak ve özgürlük ihlali iddiasını spesifik anayasa hukuku bağlamında incelemektedir. 

Diğer bir anlatımla Anayasa Mahkemesi somut olaya salt anayasa hukuku açısından bakar ve bir temel hakkın ihlalinin söz konusu 
olup olmadığını inceleyerek gereken kararı verir.

30. Bireysel başvuruda öne sürülen temel hak ihlali iddiasının diğer yargı mercileri önünde ileri sürülmesi zorunlu mudur? 

Bireysel başvuru, ikincil derecede ve istisnai bir hak arama yoludur. 

Kişiler, hak ihlali iddialarını öncelikle ilk derece mahkemeleri ve yüksek mahkemeler önünde ileri sürmüş olmalıdırlar. 
Diğer yargı organları önünde hak ihlali iddialarının karşılık görememesi hâlinde kişiler ancak bu yola başvurabilirler. Bu nedenle diğer yargı mercilerine bu hak ihlali iddialarını değerlendirme ve gerektiğinde ihlalin sonuçlarını giderme imkânı tanınmaksızın yapılacak bireysel başvuru reddedilecektir. 

Diğer yargı mercileri önünde usulüne uygun biçimde ya da hiçbir biçimde ileri sürülmeyen bir ihlal iddiasının bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesi önüne getirilmiş olması hâlinde Mahkeme, bu konudaki başvuruyu, başvuru yollarının tüketilmediği gerekçesiyle kabul edilemez bulmakta ve işin esasını incelemeksizin bu gerekçelerle reddetmektedir. 

31. Başvurucunun olağan başvuru yollarını kullanmaması nedeniyle kesin hüküm hâline gelen kamu işlemi aleyhine bireysel başvuru yapılabilir mi? 

Başvurucunun ihlalin giderilmesi için kendisine tanınan bütün imkânları kullanmadan ve diğer yargı organlarına ihlalin ortadan kaldırılması fırsatını tanımadan ihlal iddiasını Anayasa Mahkemesi önüne getirebilmesi mümkün değildir. Aksine bir durumun kabulü bireysel başvurunun ikincil niteliğiyle bağdaşmaz. 

Ayrıca kişilerin bireysel başvurudan önce tüketilmesi gereken idari ve yargısal yollarla ilgili mevzuatın öngördüğü usul hükümlerine, özellikle de sürelere, uygun hareket etmeleri gerekir. Eğer temyiz veya itiraz süresine uymamasından dolayı bu yöndeki dilekçe daha önceki aşamalarda reddedildi ise kanun yollarını usulüne uygun şekilde tüketmeme nedeniyle bireysel başvuru da reddedilir. 

32. Başvurunun anayasal açıdan önem taşıması neyi ifade etmektedir? 

“Anayasa’nın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırının belirlenmesi açısından bir önem taşımaması (anayasal açıdan önemsiz olma) ve başvurucunun önemli bir zarara uğramadığı (başvurucunun zararının önemsiz olması) ” hâllerde başvurunun kabul edilemezliğine karar verilebilecek tir. Bu hüküm ile 6216 sayılı Kanun anayasal önem kriterini benimsediğini beyan etmiştir. 

Kabul edildiği ülkelerde anayasa mahkemelerinin iş yükünün çok büyük bir bölümünü bireysel başvuruların incelemesi oluşturmaktadır. 
Bu yoğunluk nedeniyle anayasa mahkemeleri temel işlevlerini yerine getiremez hâle gelmişlerdir. Öte yandan anayasa mahkemelerinin önündeki bireysel başvuruların çok büyük çoğunluğu da onların daha önce karar verip temel ilkeleri belirlediği konulara ilişkindir. Anayasa mahkemelerinin içtihadı karşısında aynı konunun tekrar eden başvurularla incelemeye sunulmaması doğal olarak beklenmektedir. Bu sorunla karşı karşıya kalan ülkelerden Almanya ve İspanya yeni bir kabul edilebilirlik kriteri olarak başvurunun anayasal önemini kabul etmişlerdir. 

Anayasal önem kriteri de aslında temel hakları korumada esas görevin genel mahkemelere ait olduğu fikrinde dayanağını bulur. 
Bir meselede ortaya çıkan anayasa hukuku sorununun çözümü için doğrudan anayasa mahkemelerine başvurma zorunluluğunun ortaya çıkmasını ifade eder. Bu kritere göre, anayasa mahkemeleri belli bir konuda kararını vermiş ve istikrarlı bir içtihat oluşturmuş ise diğer yargı mercilerinin buna uygun şekilde hareket ederek önlerindeki somut olayları çözmeleri gerekir. Başka bir anlatımla, diğer yargı mercilerinin anayasa ve anayasa mahkemesi kararına bakarak bir olayı anayasaya uygun olarak çözme imkânı olduğunda anayasa mahkemelerinin devreye girmemesi gerekir. 

Bu ilkenin uygulanmasıyla birlikte Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruları incelemesi aşağıdaki durumlara özgülenecektir: 

a. Bir olayın ortaya çıkardığı mesele hakkında anayasa mahkemesinin henüz bir karar vermemiş olması. 

b. Her ne kadar daha önceden verilmiş bir karar olsa da değişen şartlar nedeniyle Mahkemenin önceki içtihadını yeniden ele alma, 
gözden geçirme ihtiyacının ortaya çıkması, o mesele hakkında yeni bir içtihat oluşturma gerekliliğini hissetmesi. 

c. Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadına rağmen diğer yargı mercilerinin sistematik bir şekilde bu içtihadı göz ardı etmesi. 

ç. Başvuruya sebep olan ihlalin ciddi boyutta olması veya başvurucuyu esaslı biçimde etkilemiş olması. 

Anayasal önem kriteri ile Anayasa Mahkemesi, temel hakları korumada esas görevin genel mahkemelere ait olduğunu, kendisinin rolünün Anayasa’yı yorumlamak, temel ilkeleri belirlemek ve genel mahkemelerin bu konudaki uygulamasını gözetmek olduğunu kesin bir şekilde belirtmektedir. Ayrıca bu kriter ile Mahkemenin ayrıntılarla boğuşurken önemli meseleleri gözden kaçırması ve iş yükü altında kilitlenerek başvuruları hiç veya zamanında inceleyememesi riskleri de belli ölçüde azaltılmış olacaktır. 

VI. BİREYSEL BAŞVURUNUN SÜRESİ 

33. Hangi tarihten itibaren Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapılabilir? 

Anayasa Mahkemesi, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları incelemektedir. 
Dolayısıyla 23/9/2012 tarihinden önce kesinleşen kararların Anayasa Mahkemesi tarafından incelenebilmesi mümkün değildir. 
Bu durumu dikkate almaksızın Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmak amacıyla gönderilen dilekçeler, zaman yönünden yetkisizlik nedeniyle reddedilmektedir.

34. Bireysel başvuru için bir süre sınırlaması var mıdır? 

Bu sürelerin başlangıcı nedir? Ne zaman başvuru yapılabilir? 

Bireysel başvurunun, kanunlarda zorunlu idari ve yargısal başvuru yolları öngörülmüşse, bu yolların tamamının “tüketildiği tarihten”, “başvuru yolu öngörülmemişse ihlâlin öğrenildiği tarihten itibaren” 30 (otuz) gün içinde yapılması gerekir. Bu süreyi aşan başvurular başkaca bir inceleme yapılmaksızın reddedilir. Başvuru süresinin başlangıç tarihinin belirlenmesi hususunda başvurucunun nihai karardan yeterince bilgi sahibi olması aranmaktadır. 

Bu noktada, nihai kararın tebliğinin öngörüldüğü hallerde tebliğ tarihinin, tebliğ şartı öngörülmeyen hallerde ise başvurucunun kararın içeriğini kesin olarak öğrenebildiği tarihin esas alınması gerekir Öte yandan vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligat vekile yapıldığından kanunda öngörülen süreler bu tarih itibarıyla işlemeye başlar. Ayrıca olağanüstü kanun yollarına yapılan başvuruların (yargılamanın yenilenmesi, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına itiraz vb.), anılan yollar bireysel başvuru öncesinde tüketilmesi gereken bir yol olarak kabul edilmediğinden, bireysel başvuru süresi üzerinde herhangi bir etkisi olmayacaktır. 

Özetle otuz günlük sürenin başlangıç tarihi olarak kesinleşmiş kararın kişiye tebliğ ya da tefhim tarihi esas alınır. Başvurunun Kanun’da gösterilen yerlerce kaydının yapılıp başvurucuya alındı belgesinin verildiği tarih ise başvurunun yapıldığı tarih olarak kabul edilir. Bu iki tarih arasındaki sürenin otuz günü geçmesi hâlinde başkaca bir inceleme yapılmaksızın başvurunun reddine karar verilir. 

35. Başvurucu mazereti nedeniyle belirtilen sürede başvurusunu yapamamışsa, bunun telafisi mümkün müdür? 

Başvurucular başvuru sürelerine uymak zorundadırlar. Bununla beraber başvuru süresinin mücbir sebep veya ağır hastalık gibi haklı bir mazeret nedeniyle kaçırılması hâlinde, mazeretin kalktığı tarihten itibaren en geç 15 (onbeş) gün içinde başvuru formu ve eklerinin yanı sıra mazeretini belgeleyen delillerle birlikte başvuru yapılabilir. Öte yandan hangi hâllerin haklı mazeret olduğunun 
önceden belirlenmesi mümkün değildir. Bu nedenle Mahkeme, ileri sürülen mazeretin haklı olup olmadığını her başvuruda, olayın özelliklerini dikkate alarak değerlendirmektedir. 

Bu durumda Anayasa Mahkemesi öncelikle başvurucunun ileri sürdüğü mazereti ve sunduğu belgeleri inceleyerek mazereti kabul veya reddeder. Ancak bu değerlendirmenin ardından başvuru hakkında kabul edilebilirlik ve esas yönlerinden bir inceleme yapılabilir. Bununla beraber başvurunun niteliğine uygun düştüğü takdirde mazeret ve kabul edilebilirliğe ilişkin tek bir taslak 
hazırlanıp bu iki husus birlikte de karara bağlanabilir. 

VII. BİREYSEL BAŞVURULARIN YAPILMASI 

36. Bireysel başvuru nasıl yapılır? Mutlaka Anayasa Mahkemesine şahsen başvurulması mı gereklidir? 

Bireysel başvuru, Kanun’da ve İçtüzük’te belirtilen şartlara uygun biçimde İçtüzük ekindeki ve Mahkemenin internet sitesinde yayımlanan başvuru formu kullanılarak Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılabileceği gibi diğer mahkemeler ya da yurt dışı temsilcilikler vasıtasıyla da yapılabilir. Dolayısıyla başvurucunun mutlaka başvurusu hakkında karar veren derece mahkemeleri 
vasıtasıyla başvuru yapmak gibi bir yükümlülüğü de bulunmamaktadır. 

Herhangi bir mahkeme vasıtasıyla başvurusunu yapabilmesi mümkündür. 

Cezaevlerindeki tutuklu ya da hükümlülerin öznel durumlarını dikkate alan Anayasa Mahkemesi bu kişilerin bulundukları ceza ve infaz kurumları aracılığıyla da başvuru yapabileceklerini kabul etmiştir. Özellikle avukat aracılığıyla başvuru yapma imkânı bulunmayan bu nitelikteki başvurucular, usulünce hazırlamış oldukları başvuru formu ve eklerini tutuldukları ceza ve infaz kurumu idaresi ne de teslim edebilirler. Ceza ve infaz kurumu idaresince teslim alınan söz konusu başvuru evrakı ilgili Cumhuriyet başsavcılığınca Anayasa Mahkemesine ulaştırılmaktadır.

37. Başvuru formunun teslim edildiği mahkemeler ya da yurt dışı temsilciliklerde ne gibi işlemler yapılmaktadır? 

Usulünce hazırlanan başvuru formu, harç tahsil makbuzuyla birlikte, yukarıda belirtilen yerlere teslim edildiğinde başvurucu ya da temsilcisine bu mercilerce alındı belgesi verilir. Mahkemeler ya da yurt dışı temsilciliklerine teslim edilen başvuru formu ve ekleri gerekli kayıt işlemleri yapıldıktan sonra elektronik ve fiziki ortamda Anayasa Mahkemesine ulaştırılır. 
Bu makamlar tarafından başvuru formu ve eklerine ilişkin kabul edilebilirlik ya da esasa ilişkin herhangi bir inceleme ya da değerlendirme yapılmaz. Ayrıca dava ve diğer yargılama işlemlerinin elektronik ortamda gerçekleştirildiği hâllerde UYAP kullanılarak form ve ekindeki veriler kaydedilir ve saklanır. 

38. Bireysel başvurunun posta yoluyla yapılması mümkün müdür? 

Bireysel başvurular Anayasa Mahkemesi, diğer mahkemeler ya da yurt dışı temsilciliklere bizzat başvuru formunun ve eklerinin teslimi yoluyla yapılabilir. 

Bu nedenle mektup, telgraf ya da elektronik iletişim araçları kullanılarak başvuru yapılması mümkün değildir. 
Ancak gelecekte Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunun bu yöntemlerle ya da elektronik ortamda, güvenli elektronik imza kullanılarak, başvuru yapılabilmesine ilişkin karar alabilme imkânı bulunmaktadır. Şu an için posta yoluyla başvuru yapılabilmesi mümkün değildir ve bu şekilde yapılan başvurular usulüne uygun olmadığından kayda alınmayarak başvuru evrakları ilgililere iade edilmektedir. 

39. Başvurucular Anayasa Mahkemesi ile yazışmalarını nasıl yapacaklardır? 

Başvurulara ilişkin bilgi, belge ve diğer her türlü talebin mutlaka yazılı olarak yapılması gerekir. Sözlü olarak iletilen talepler dikkate alınmamaktadır. Başvurucuların, kanuni temsilci veya avukatlarının bizzat Mahkemeye gelerek başvurularının akıbeti konusunda bilgi elde edebilmeleri imkânı bulunmamakta dır. 
Aynı zamanda Anayasa Mahkemesi ile yazışmalar bireysel başvuru yapılmasındaki usule uygun olarak yapılmak zorundadır. 

Diğer bir ifadeyle, bu konudaki taleplerin doğrudan Anayasa Mahkemesine veya diğer mahkemeler ya da yurt dışı temsilcilikler vasıtasıyla yazılı olarak iletilmesi şarttır. 
Dolayısıyla posta ile gelen evrakın, başvurunun değerlendirilmesinde dikkate alınması ve dosyaya dâhil edilmesi mümkün değildir. 
Öte yandan bireysel başvuru dosyalarının tekemmül ettirilmesine ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi tarafından verilen ve asgari 15 (onbeş) gün olan süreler kesin olup bu süreler içinde usulüne uygun olarak gönderilmeyen bilgi ve belgeler, başvurunun değerlendirilmesinde dikkate alınmaz ve dosyaya dâhil edilmez. 

40. Başvurucu, başvurusunun ilerleyen aşamalarına ilişkin olarak bilgilendirilmekte midir? 

Başvurucuya başvurusu kaydedildiğinde bu durumu belirten, aynı zamanda başvuru numarasını da içeren ve daha sonraki yazışmalarda bu numarayı belirtmesi istenen bir yazı gönderilir. 
Bunun dışında Mahkemeden başvurucuya başvurusu hususunda yazılı ya da sözlü herhangi bir bilgilendirme yapılmamaktadır. 
Bu noktada Bölümler ve Komisyonlarca verilen kabul edilebilirlik ve esasa ilişkin kararların tebliğ edildiğini hatırlatmakta yarar vardır. 

41. Başvurucu, hangi süreler içinde başvurusunun karara bağlanmasını beklemelidir? 

Anayasa Mahkemesinde başvuruların incelenmesi herhangi bir süreye bağlanmamıştır. Bu nedenle bir başvurunun ne kadar sürede sonuçlanacağının önceden bilinmesi mümkün değildir. Mahkeme önündeki yargılamanın süresi; başvurunun niteliği,tarafların gerekli bilgileri Mahkemeye sunmasındaki özeni ya da duruşmalı olması gibi pek çok etkene bağlı olarak değişecektir. 

Öte yandan Anayasa Mahkemesi, başvuruları, sadece tarih itibarıyla geliş sırasına göre değil, önem ve aciliyeti gibi kıstasları da nazara alarak incelemeye alabilmektedir. 

VIII. BİREYSEL BAŞVURULARIN İNCELENMESİ 

42. Anayasa Mahkemesince bireysel başvuru çerçevesinde yapılacak incelemenin kapsamı nedir? 

Anayasa Mahkemesinin incelemesi, yargı kararına temel oluşturan maddi olguların veya olaya uygulanacak kuralın belirlenmesini ya da kararı veren hâkim veya hâkimlerin takdir yetkisinin değerlendirilmesini içermez. İnceleme sadece başvurucunun anayasal temel hak ihlali iddiasının doğruluğu üzerindedir Anayasa Mahkemesi somut olay bağlamında başvurucunun Anayasa’da işaret edilen haklarından birinin ihlal edilip edilmediği yönünden bir denetim yapmakla yükümlüdür. İhlalin tespiti hâlinde de bunun ortadan kaldırılması için alınması gerekli tedbirlere hükmetmektedir. 

43. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yeni bir itiraz ya da temyiz yolu mudur? 

Anayasa Mahkemesi, mahkemelerin kararlarını her türlü hukuka aykırılık sorunu açısından inceleyebilecek bir süper temyiz makamı değildir. Bireysel başvuru, Anayasa Mahkemesinin bir temel hak ihlali iddiasını spesifik anayasa hukuku yönünden incelemesine imkân tanıyan istisnai bir yargı yoludur. 

Mahkeme kararlarının Anayasa’da işaret edilen temel haklara ilişkin olmayan yönlerinin Anayasa Mahkemesi tarafından incelenmesi söz konusu olmayacaktır. Bu, Anayasa Mahkemesi önüne getirilen mahkeme kararlarının belirli konularla sınırlı olarak incelenebileceğini göstermektedir. Dolayısıyla, olağan kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara yönelik iddiaları içeren bir başvuru, 
Anayasa Mahkemesince öncelikle ve başvurunun esasına girilmeksizin reddedilir. 

Bireysel başvurunun temyizden temel farkı, temyiz yolunda kanunun ve usulün doğru uygulanıp uygulanmadığı denetlenirken, bireysel başvuruda bir yargı kararı sonucunda bireyin temel hakkının ihlal edilip edilmediği incelenecektir. Kanunların doğru uygulanmasını ve yorumlanmasını sağlamak temyiz mahkemeleri olan Yargıtay, Danıştay ve diğer yüksek mahkemelerin görevidir. 
Oysa Anayasa Mahkemesi önüne gelen başvurularda kanunun doğru uygulanıp uygulanmadığı yönünden değil, temel hak odaklı bir inceleme yapacaktır. Bu anlamda kanunlar gerek idare gerekse mahkemeler tarafından doğru uygulanmış olsa bile, hak ihlali ortaya çıkabileceği gibi, kanunlar doğru uygulanmamış olsa bile bireysel başvuru kapsamında bir hak ihlali meydana gelmemiş olabilir. 

44. Başvurunun idari yönden reddi nedir? Buna karşı itiraz mümkün müdür? 

Başvurunun süresinde yapılmaması, bireysel başvuru formu ve eklerinin gerekli şekil şartlarını taşımaması veya tespit edilen eksikliklerin verilen kesin sürelerde hiç ya da eksiksiz olarak tamamlanmaması hâllerinde başvurunun idari yönden reddine karar verilir. Ayrıca Mahkemece tespit edilen eksikliklere ilişkin belgelerin Mahkemeye e-posta, faks, posta ve benzeri yollarla gönderilmesi halinde de idari ret kararı alınır. Bu karar başvurucuya tebliğ edilir. Başvurucunun söz konusu kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde Anayasa Mahkemesine itiraz imkânı bulunmaktadır. 

Bu konuya ilişkin itiraz ilgili Komisyonca incelenerek karara bağlanır ve bu karar kesindir. 

3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

66 SORUDA AB İNSAN HAKLARI MAHKEMESİNE BİREYSEL BAŞVURU BÖLÜM 1


66 SORUDA AB İNSAN HAKLARI MAHKEMESİNE BİREYSEL BAŞVURU BÖLÜM 1


Dr. Hüseyin EKİNCİ Dr. Musa SAĞLAM 
Anayasa Mahkemesi Yayınları Ankara, 2015

© Dr. Hüseyin EKİNCİ 
© Dr. Musa SAĞLAM 



1. Baskı 25.000 Adet, Ankara, 2012 
2. Baskı (Tıpkı Basım), 25.000 Adet , Ankara, 2013 
3. Baskı (Genişletilmiş), 5.000 Adet Ankara, 2014 
4. Baskı (2. Baskıdan Genişletilmiş Metin), 25.000 Adet, Ankara, 2015ISBN: 978-975-7427-61-2 

Bireysel Başvuru El Kitapları -1

Bu eser, kapak tasarımı ve kapağında kullanılan fotoğraf dahil olmak üzere 5846 sayılı “Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu“ kapsamında korunmaktadır. 
Anayasa Mahkemesinin ve/veya yazarların yazılı izni olmaksızın eserin tümü bir kitabın bölümü olarak kullanılamaz; eserin tümü veya bir kısmının elektronik, 
mekanik ya da fotokopi yoluyla basımı, yayımı, çoğaltılması ve dağıtımı yapılamaz. 

Kitapta yer alan yazılarda ileri sürülen görüşler yazarlara aittir; Anayasa Mahkemesini bağlamaz. Bu eserin kapağında yer alan fotoğraf telif sahibinin izni ile kullanılmıştır. 
Kapak Tasarımı : Gamze Tiraki 
Sayfa Mizanpaj : Gamze Tiraki 
Baskı ve Cilt 
KALKAN MATBAACILIK 
www.kalkanofset.com 
• 0312 341 92 34

İÇİNDEKİLER 


I. GENEL AÇIKLAMALAR 
1. Bireysel başvuru nedir?
2. Bireysel başvurunun temel nitelikleri nelerdir?
3. Bireysel başvuru yolu hangi ülkelerde uygulanmaktadır?
4. Ülkemizde bireysel başvuru kurumuna neden ihtiyaç duyulmuştur?
5. Bireysel başvuruyla ilgili hukuki düzenlemeler nerelerde bulunmaktadır?

II. ANAYASA MAHKEMESİNİN YETKİSİNİN KAPSAMI 


6. Bireysel başvuruya konu edilebilecek temel haklar nelerdir?
7. Hangi tür kamu gücü işlemleri aleyhine bireysel başvuru yapılabilir? 
8. Genel düzenleyici işlemler aleyhine bireysel başvuru yapılabilir mi? 
9. Genel işlemler haricinde hangi işlemler bireysel başvuru kapsamı dışında bırakılmıştır?
10. Herkes bireysel başvuru yapabilir mi?
11. Yabancı ülke vatandaşlarına da bu hak tanınmış mıdır?
12. Tüzel kişiler bireysel başvuru yapabilir mi?
13. Mahkemenin yer bakımından yetkisi nedir?

III. ANAYASA MAHKEMESİNDE BİREYSEL BAŞVURULARI İNCELEYEN BİRİMLER 

14. Anayasa Mahkemesinin oluşumu nasıldır?
15. Bireysel başvurular Anayasa Mahkemesinde hangi yargısal organlar tarafından incelemektedir? 
16. Genel Kurulun bireysel başvurulara ilişkin bir görevi var mıdır?
17. Raportörlerin bireysel başvurudaki işlevi nedir?

IV. BİREYSEL BAŞVURUNUN ŞEKLİ ŞARTLARI 

18. Bireysel başvurunun şekil şartları nelerdir?
19. Başvuru formu nereden ve nasıl temin edilebilir?
20. Başvuru yapılırken ya da başvurunun ilerleyen aşamalarında avukat tutulması zorunlu mudur? Mahkeme önünde başvurucuyu kimler temsil edebilir? 
21. Başvuru formuna hangi belgelerin eklenmesi gerekmektedir?
22. Başvuru formuna eklenmesi gerekli belgelere başvurucu erişemiyorsa ne yapmalıdır?
23. Başvuru ile ilgili koşullarda sonraki aşamalarda herhangi bir değişiklik olması hâlinde başvurucu ne yapmalıdır?
24. Başvuruda kimlik gizli tutulabilir mi?
25. Başvuru harca tâbi midir? Ödeme gücü olmayanlar ne yapmalıdır?
26. Başvuru formunda ya da eklerinde eksiklikler varsa başvuru hakkında ne tür işlem yapılmaktadır?

V. BİREYSEL BAŞVURUNUN MADDİ ŞARTLARI 

27. Bireysel başvurunun maddi şartları nelerdir?
28. Güncel ve kişisel bir hakkın doğrudan etkilenmesi neyi ifade etmektedir?
29. İdari ve yargısal başvuru yollarının tüketilmesi neyi ifade etmektedir?
30. Bireysel başvuruda öne sürülen temel hak ihlali iddiasının diğer yargı mercileri önünde ileri sürülmesi zorunlu mudur?
31. Başvurucunun olağan başvuru yollarını kullanmaması nedeniyle kesin hüküm hâline gelen kamu işlemi aleyhine bireysel başvuru yapılabilir mi?
32. Başvurunun anayasal açıdan önem taşıması neyi ifade etmektedir?

VI. BİREYSEL BAŞVURUNUN SÜRESİ 

33. Hangi tarihten itibaren Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapılabilir?
34. Bireysel başvuru için bir süre sınırlaması var mıdır? Bu sürelerin başlangıcı nedir? Ne zaman başvuru yapılabilir?
35. Başvurucu mazereti nedeniyle belirtilen sürede başvurusunu yapamamışsa, bunun telafisi mümkün müdür?

VII. BİREYSEL BAŞVURULARIN YAPILMASI 

36. Bireysel başvuru nasıl yapılır? Mutlaka Anayasa Mahkemesine şahsen başvurulması mı gereklidir?
37. Başvuru formunun teslim edildiği mahkemeler ya da yurt dışı temsilciliklerde ne gibi işlemler yapılmaktadır?
38. Bireysel başvurunun posta yoluyla yapılması mümkün müdür?
39. Başvurucular Anayasa Mahkemesi ile yazışmalarını nasıl yapacaklardır? 
40. Başvurucu, başvurusunun ilerleyen aşamalarına ilişkin olarak bilgilendirilmekte midir?
41. Başvurucu, hangi süreler içinde başvurusunun karara bağlanmasını beklemelidir?

VIII. BİREYSEL BAŞVURULARIN İNCELENMESİ 

42. Anayasa Mahkemesince bireysel başvuru çerçevesinde yapılacak incelemenin kapsamı nedir? 
43. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yeni bir itiraz ya da temyiz yolu mudur? 
44. Başvurunun idari yönden reddi nedir? Buna karşı itiraz mümkün müdür?
45. Bireysel başvuruların Bölüm ve Komisyonlar arasında dağıtımı nasıl yapılır? 
46. Bireysel başvuruların incelenme sırası nasıldır?
47. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuruların incelenmesinde resen bilgi ve belge toplayabilir mi ve gerekli gördüğü kişileri dinleyebilir mi? 
48. Anayasa Mahkemesi tanık dinleyebilir mi, bilirkişi atayabilir mi, keşif ya da duruşma yapabilir mi? 
49. Bireysel başvurunun incelenmesinde Anayasa Mahkemesine ulaşan bilgi ve belgeler başvurucu ile paylaşılacak mıdır?
50. Bireysel başvuru yapılması, başvuruya konu kamu işleminin infazını ya da icrasını durdurur mu?
51. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruda tedbir kararı verebilmesinin şartları nelerdir?
52. Anayasa Mahkemesi, AİHM önündeki başvurularda olduğu gibi dostane çözüm yolunu kullanabilecek midir?
53. Bireysel başvurudan vazgeçmek mümkün müdür? Sonuçları nelerdir? 

IX. ANAYASA MAHKEMESİNİN BİREYSEL BAŞVURUDA VERDİĞİ  KARARLAR

54. Bireysel başvuruya ilişkin verilebilecek kararlar nelerdir?
55. Kabul edilebilirlik kararı ile esasa ilişkin karar arasındaki fark nedir?
56. Komisyonlarca kabul edilebilir bulunan başvuru hakkında 
sonradan kabul edilemezlik kararı verilebilmesi mümkün müdür?
57. Bireysel başvuruda düşme kararı verilebilir mi? 
58. Anayasa Mahkemesi esasa ilişkin hangi kararları verebilir ve bu kararların özelliği nedir?
59. Bölümlerce verilen bir hakkın ihlal edildiği yönündeki kararın sonuçları nelerdir?
60. Bireysel başvuru kararları kimlere tebliğ edilmektedir?
61. Hangi kararların yayımlanması gereklidir?
62. Mahkeme kararlarına karşı itiraz imkânı var mıdır? Bu kararlar bağlayıcı mıdır?
63. Bireysel başvuru hakkının kötüye kullanımı hâlinde bir yaptırım uygulanmakta mıdır?

X. BİREYSEL BAŞVURU BAĞLAMINDA AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ VE ANAYASA MAHKEMESİ İLİŞKİSİ 

64. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuru yolunu kapatmakta mıdır?
65. Bireysel başvuru yargılama sürelerini uzatmakta mıdır, yargı kararlarının kesinleşmesinde gecikmelere neden olacak mıdır?
66. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuruları incelerken Anayasa’yı mı yoksa Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini mi esas alacaktır?


I. GENEL AÇIKLAMALAR 

1. Bireysel başvuru nedir? 

Bireysel başvuru, temel hak ve özgürlükleri kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edilen bireylerin diğer başvuru yollarını tükettikten sonra başvurdukları istisnai ve ikincil nitelikte bir hak arama yolu olaraktanımlanabilir. 

12 Eylül 2010 tarihinde yapılan halkoylaması ile 1982 Anayasası’nın yargıya ilişkin hükümlerinde önemli değişiklikler içeren 5982 sayılı Kanun kabul edilmiştir. Bu değişiklikler içinde en dikkat çekenlerden biri de 1960’lı yıllardan beri ülkemizde tartışılan bireysel başvuru hakkının yeni bir hak arama yolu olarak hukuk düzenimize girmesidir. 

Bundan böyle kişiler, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) kapsamındaki birinin ihlal edilmesi durumunda Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapabilirler. 

2. Bireysel başvurunun temel nitelikleri nelerdir? 

Bireysel başvuru yolunun temel niteliklerinin şu şekilde sıralanması mümkündür: 

a.Bireysel başvuru, Anayasa’da belirtilen hakları ihlal edilenlere tanınan özel bir hak arama yolu olup yöntem ve sonuçları itibarıyla diğer hak arama 
yollarından farklıdır. 

b. Bireysel başvurunun varlık nedeni, öncelikle Anayasa’da güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerin ihlali gerçekleşmişse 
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmaktır. İkinci olarak ise; kararlarının olumlu etkisiyle hakların ihlal edilmesini önlemektir. 

c. Bireysel başvuru kural olarak kamu gücü işlemlerine karşı yapılır. 

Dolayısıyla bireysel başvuruda kamu gücü karşısında korumasız durumdaki bireyin haklarının garanti altına alınması temel amaçtır. 

ç. Bireysel başvuru, ikincil nitelikte bir kanun yoludur. İnsan hakları ihlallerinin önlenmesi, öncelikle tüm idare ve yargı mercilerinin görevidir. 
Zira idare ve yargı mercileri bireysel hak ihlallerinin önlenmesinde daha etkin konumdadırlar. Bu nedenle söz konusu şikâyetlerin Anayasa Mahkemesine 
intikal ettirilmesinden önce ilgili mercilerin bu ihlalleri gidermeleri beklenir. 

d. Bireysel başvuru, ek bir istinaf ya da temyiz yolu da değildir. Kanun yolunda ortaya çıkan her türlü hukuka aykırılığın giderilmesi 
değil, ancak Anayasa’da işaret edilen haklardan birinin ihlali iddiası, bireysel başvuruya konu olabilmektedir. 

3. Bireysel başvuru yolu hangi ülkelerde uygulanmaktadır? 

Bireysel başvuru kurumu, uygulama kapsamı ülkeden ülkeye farklılık gösterse de başta Almanya, Avusturya, İspanya, Macaristan, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Slovak Cumhuriyeti, İsviçre, Belçika, Rusya, Meksika, Brezilya, Arjantin ile diğer Latin Amerika ülkeleri olmak üzere, Doğu Avrupa ülkelerinin çoğunda ve Güney Kore gibi 40’tan fazla ülkede uygulanmaktadır. 

Anglo-Amerikan hukukunda teknik anlamda bireysel başvuru kurumu olmasa da, “writ of certiorari, writ of mandamus veya writ of prohibition” adı verilen kanun yolları bireysel başvuruyla benzer işlevlere sahiptirler. 

4. Ülkemizde bireysel başvuru kurumuna neden ihtiyaç duyulmuştur? 

Bireysel başvuru kurumunun kabul edilmesindeki en önemli amaç, temel hak ihlallerinin ulusal hukuk içinde ortadan kaldırılmasıdır. 

Ülkemiz AİHS’e 1954 yılında taraf olmuş, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) bireysel başvuru yolunu 1987’de AİHM’in zorunlu yargılama yetkisini ise 1990’da kabul etmiştir. Bireysel başvurunun başlangıcında, 2011 yılı sonu itibarıyla, AİHM önünde ülkemiz aleyhine açılmış büyük bir kısmı yargının işleyişiyle ilgili olan yaklaşık 20 bin civarında derdest başvuru bulunmaktaydı. 

   Diğer ülkelerdeki uygulamalara bakıldığında, iç hukukunda etkin bireysel başvuru yolu bulunan ülkeler aleyhine açılmış AİHM önünde çok az sayıda dava olduğu görülmektedir. Yine AİHM tarafından bu ülkeler aleyhine verilen ihlal kararları az sayıdadır (Almanya ve İspanya örnekleri). 

Avrupa Konseyi’nin çeşitli organları da Sözleşme’nin iç hukukta uygulanmasını sağlamaya yönelik mekanizmaları kurmaları yönünde taraf devletlere yükümlülüklerini hatırlatmaktadır. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin 2004(6) sayılı Tavsiye Kararında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki dava yükünün azaltılabilmesi için bireysel başvuru yönteminin iç hukukta tanınmasının 
gerekliliğine değinilmiştir. 

Bu kapsamda 19/2/2010 tarihinde Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından kabul edilen Interlaken Deklarasyonu ile taraf devletler iç hukuklarında Sözleşme’yi uygulayıcı ve temel hak ihlallerini etkin bir şekilde ortadan kaldıracak mekanizmaları en kısa sürede kurma taahhüdünde bulunmuşlardır. 

Öte yandan Venedik Komisyonu’nun 85. Genel Kurul toplantısında kabul edilen Anayasa Yargısına Bireysel Ulaşıma ilişkin Rapor’un 82. paragrafında bu etkili mekanizmalardan en önemlisinin anayasa mahkemelerine bireysel başvuru hakkının tanınması olduğu vurgulanmaktadır. 

Ülkemizde Anayasa Mahkemesi tarafından 2004 yılında hazırlanan ve bireysel başvuruyu da içeren anayasa değişikliği önerisi, Venedik Komisyonu tarafından 29/6/2004 tarihli ve 296/2004 sayılı görüş ile olumlu bulunmuştur. Ayrıca Venedik Komisyonu 18/10/2011 tarihli ve 612/2011 sayılı görüşü ile 6126 sayılı Anayasa Mahkemesi Kanunu’nu değerlendirmiş ve bireysel başvuru ile ilgili düzenlemelerin diğer Avrupa ülkelerinde zaten bilinen örnekleri takip
ettiğini ve Avrupa standartlarına uygun olduğunu tespit etmiştir. 

   Dolayısıyla Avrupa Konseyi kurumları açısından esas olan taraf devletlerin iç hukuklarında insan hakları ihlallerini giderici mekanizmaları oluşturmalarıdır. Anayasa Mahkemesine tanınan bireysel başvuru, kuşkusuz bu mekanizmalardan en önemlisidir.
   Ayrıca bireysel başvuru, ülkemizde insan haklarının etkin bir şekilde korunması suretiyle hukuk ve demokrasi standartlarının yükseltilmesine imkân sağlayacaktır. 

Öte yandan, günümüzde ulusal düzeyde temel hak ve özgürlüklerin korunmasının önemli bir aracı hâline gelen bireysel başvuru iki farklı işlev gerçekleştirir. İlki, tek tek bireylerin temel hak ve hürriyetlerinin gerçekleştirilmesinin bir aracı olması (ki bu onun sübjektif yönünü ifade eder), ikincisi ise Anayasa’nın yorumlanması ve korunmasının bir mekanizması olmasıdır (ki bu onun objektif yönüne işaret eder). Bireysel başvurunun bu iki yönü birbirini tamamlar niteliktedir. Aslında Mahkeme, bu hak arama yolun da bireysel hakların korunması sayesinde anayasa hukukunun yorumlanması ve güncellenmesi çalışmasını da yapmaktadır. 
Dolayısıyla bireysel başvuru, temel metinlerde düzenlenen hak ve özgürlüklerin hayata geçirilmesi aşamasında uygulama birliği sağlanması açısından önemli bir işleve sahiptir. 

5. Bireysel başvuruyla ilgili hukuki düzenlemeler nerelerde bulunmaktadır? 

Bireysel başvuru 2010 yılında düzenlenen referandumla kabul edilen 5982 sayılı Kanun’un 1982 Anayasası’nın 148. ve149. maddelerinde yaptığı değişiklikler ve geçici 18. maddesi hükümleri ile hukuk sistemimize girmiştir. 

30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un özellikle 45 ilâ 51. maddeleri bu Anayasa hükümleri ni daha somut hâle getiren düzenlemelere yer vermektedir. 

12/7/2012 tarihli ve 28351 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü de bireysel başvurunun işleyişi konusunda oldukça ayrıntılı hükümler içermektedir. Ayrıca İçtüzük’ün bazı hükümlerinde değişiklikler yapıldığı ve bu değişikliklerinde 5/3/2014 tarihli ve 28932 sayılı Resmi Gazete’de yayınlandığı belirtilmelidir. 

Bu arada Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurulara ilişkin verdiği kararlar, ilgili oldukları konularda Mahkemenin yaklaşımını, ilgili hakkın anlamını ve içeriğini de ortaya koymaktadır. Bu nedenle özellikle Genel Kurul ve Bölümler tarafından verilen kararların, ilgili olduğu alanda sorunların çözümünde yol gösterici olduğundan, bireysel başvuru yapmadan önce incelenmesinde yarar bulunmaktadır. 

II. ANAYASA MAHKEMESİNİN YETKİSİNİN KAPSAMI 

6. Bireysel başvuruya konu edilebilecek temel haklar nelerdir? 

Bireysel başvuru, Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlüklerinden AİHS veya buna ek Türkiye’nin taraf olduğu Protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlalinden dolayı mağdur olduğunu iddia eden kişiler tarafından yapılabilir. 
Başka bir ifadeyle Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışındaki bir hak ihlali iddiasını içeren başvurular, konu itibarıyla Mahkemenin yetkisi kapsamına girmemekte ve dolayısıyla da incelenmesi imkânı bulunmamaktadır. 
Örneğin yaşama hakkı, işkence ve eziyet yasağı, zorla çalıştırma yasağı, kişi hürriyeti ve güvenliği, hak arama hürriyeti, suç ve cezaların kanuniliği, özel hayata, aile hayatına, konut ve haberleşmeye saygı, düşünce, din ve vicdan hürriyeti, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti, toplantı ve örgütlenme hürriyeti, mülkiyet hakkı, serbest seçim hakkı, temel hak ve hürriyetlerin korunması, eğitim ve öğretim hakkı ve ödevi, eşitlik ve etkili başvuru hakkı bu kapsamda sayılabilecek haklardandır. 

Anayasa Mahkemesi 23/9/2012 tarihinden itibaren verdiği kararlarla büyük ölçüde bu hakların kapsamını tespit etmiştir. Anılan kararlar ise Mahkemenin internet sitesinde erişime açıktır ve önemli kararların özeti de kamuoyunun yararlanmasına sunulmuştur. Başvuru yapılmadan önce başvuru konusu hakka ilişkin Mahkeme kararlarının incelenmesi başvurunun başarı şansını arttıracaktır.

7. Hangi tür kamu gücü işlemleri aleyhine bireysel başvuru yapılabilir? 

Bireysel başvuru ihlale neden olduğu ileri sürülen kamu gücü işlemleri 
aleyhine yapılabilir. Kamu gücü kullanan organlar, Devlet tüzel kişiliği içinde yer alan yasama, yürütme ve yargı organları ve bu organlara tâbi olan merciler ile yerinden yönetim kuruluşlarıdır. Bu kurum ve kuruluşlarca gerçekleştirilen ya da onlara atfedilebilir bir faaliyetin bulunduğu ihlaller bireysel başvuru konusu edilebilecektir. 

Bireysel başvuru konusu kamu gücü davranışı, bir eylem ya da işlem şeklinde olumlu bir davranış olabileceği gibi, yapılması gereken bir işlem ya da eylemin yapılmaması biçiminde olumsuz bir davranış da olabilecektir. 

Kamu gücünün ihmali nitelikteki işlemlerinin bireysel başvuruya konu edilebilmesi, ancak kamu organlarının bir işlemde bulunma zorunluluğunun olduğu hâllerde mümkün olabilecektir. Başka bir ifadeyle bireysel başvuru kapsamında devletin negatif (hakka müdahalede bulunmama, gölge etmeme) yükümlülükleri yanında pozitif (bir edimde bulunma) yükümlülüklerini yerine 
getirmemesi ihlal iddiasına dayanak teşkil edebilecektir. Öte yandan bireysel başvuruya konu olabilecek olan işlemler, bireyler bakımından bağlayıcı ve emredici kamu gücü işlemleridir. 

Başvuru konusu olabilecek işlemin bireyin temel anayasal hakkını ihlal etmesi gerekeceğinden, bağlayıcı nitelikte olmayan işlemler (örn. genel direktifler, kurum içi görüş bildirimleri, bilirkişi raporları, öneri ya da tavsiyeler vs.) bireysel başvuru konusu edilemez. 

Özel kişilerin eylemlerine karşı kural olarak bireysel başvuru yapılamaz. Ancak, kamunun yükümlülüklerini özel kişi ya da kurumlara devrettiği durumlarda Devlet, bu kişilerin eylemleri nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinden de sorumlu olabilecektir. 
Bu kuralın bir diğer istisnası ise bireysel başvuru kapsamındaki anayasal haklara yönelik özel kişilerce yapılabilecek hak ihlallerinin önlenmesi konusunda kamu makamlarının pozitif yükümlülüklerinin bulunması durumudur. Bu kapsamda kamunun pozitif yükümlülüğünün bulunup bulunmadığı ise söz konusu hak özelinde yapılacak incelemeyle belirlenebilir. 

8. Genel düzenleyici işlemler aleyhine bireysel başvuru yapılabilir mi? 

Bireysel başvuru yolu, kamusal düzenlemelerin soyut olarak Anayasa’ya aykırılığının ileri sürülmesini sağlayan bir yol olarak düzenlenmemiştir. Bu nedenle yasama işlemleri (kanun, içtüzük vb.) ile idarenin düzenleyici işlemleri (tüzük, yönetmelik vb.) doğrudan bireysel başvuruya konu edilemez. Anayasa Mahkemesi doğrudan yasama işleminin iptali içerikli başvuruları konu 
bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez bulmaktadır. Ancak bu durum, yasama işlemi ya da düzenleyici işlemin kişiye uygulanması ve bunun da bir hak ihlaline yol açması hâlinde söz konusu uygulama işlemi aleyhine usulünce bireysel başvuru yapılmasına engel oluşturmamaktadır. 

9. Genel işlemler haricinde hangi işlemler bireysel başvuru kapsamı dışında bırakılmıştır? 

Anayasa Mahkemesi kararları ile Anayasa’nın yargı denetimi dışında bıraktığı işlemler aleyhine bireysel başvuru yapılamaz. Bu açıdan Anayasa Mahkemesinin 
yaptığı denetimin türü önemli değildir. 
Anayasa Mahkemesinin kararı, ister Yüce Divan sıfatıyla hareket ederken isterse siyasi partilerin anayasallık veya malî denetimi çerçevesinde verilsin, bireysel başvuruya konu yapılması mümkün değildir. Ayrıca söz konusu kararların Anayasa Mahkemesinin hangi organı tarafından alındığının, başka bir ifadeyle komisyon, bölümler ya da Genel Kurul tarafından alınmasının bir önemi yoktur. 
Öte yandan Cumhurbaşkanının tek başına yaptığı işlemler, Yüksek Askeri Şuranın terfii işlemleri ile kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayırma işlemleri, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun meslekten çıkarma cezasına ilişkin olanlar dışındaki kararları gibi Anayasa’nın açıkça yargı denetimi dışında bıraktığı işlemler de bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesi önüne getirilmesi imkânı olmayan işlemlerdir. 

10. Herkes bireysel başvuru yapabilir mi? 

Anayasa ve 6216 sayılı Kanun’a göre, kamu gücünün bir işlemi nedeniyle “Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin” ihlal edildiğini iddia eden “herkes” bireysel başvuru hakkına sahiptir. Ancak “herkes” ifadesinin bireysel başvurunun niteliklerinden kaynaklanan bazı sınırları vardır ve 6216 sayılı Kanun bu konuya açıklık getiren bir düzenleme yapmıştır. 

11. Yabancı ülke vatandaşlarına da bu hak tanınmış mıdır? 

Yabancılar için başvuru hakkı sadece yabancılara tanınan haklarla sınırlı olarak kabul edilmiştir: “Yalnızca Türk vatandaşlarına tanınan haklarla ilgili olarak yabancılar bireysel başvuru yapamaz”. Bu açıdan karşılıklılık şartının da aranmadığını ifade etmek gerekir. 
Bu nedenle salt Türk vatandaşlarının sahip olduğu seçme ve seçilme hakkı gibi konularda yabancıların yaptığı başvurular reddedilir. 
Bununla birlikte yabancılar, örneğin yaşama hakkı ya da işkence ve eziyet yasağının kamu gücünün işlemleri nedeniyle ihlal edildiğini iddia ederek Anayasa Mahkemesine başvurabilirler. Örneğin Anayasa Mahkemesi yabancıların sınır dışı işlemlerine ve sınır dışı edilmek üzere bekletildikleri yerdeki tutulma koşullarına ilişkin başvuruları inceleyerek sonuçlandırmıştır. Öte yandan yabancılara sınırlı biçimde tanınmış haklar bakımından ise (yerleşme ve seyahat özgürlüğü vb.) ancak hukukun kendilerine tanıdığı sınırlar çerçevesinde bireysel başvuruda bulunulabilmesi mümkündür. 

12. Tüzel kişiler bireysel başvuru yapabilir mi? 

Özel hukuk tüzel kişileri (dernekler, vakıflar, ticari ortaklıklar vs.) örgütlenme hürriyeti, mülkiyet hakkı, hak arama hürriyeti gibi sadece tüzel kişiliğe ait haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilir. Bununla beraber özel hukuk tüzel kişilerine, üyelerinin durumlarını etkilemekle birlikte tüzel kişilik üzerinde bir etki doğurmayan ve doğrudan mağduru olmadıkları 
işlemler nedeniyle üyelerinin haklarını savunmak amacıyla bireysel başvuru hakkı tanınmamıştır. 

Bireysel başvuru, kamu gücünün kullanılmasından kaynaklanan hak ihlallerine karşı tanınan bir hak arama yolu olduğundan kamu gücünün sağladığı ayrıcalık ve yükümlülükleri kullanan kamu tüzel kişilerine ise bireysel başvuru hakkı tanınmamıştır. 
Mahkemeye göre kamu tüzel kişisi kavramının içine, merkezi idare birimlerinin yanı sıra yerinden yönetim kuruluşları da girmektedir (belediye, köy tüzel kişilikleri, meslek kuruluşları, üniversiteler vb.). Bu açıdan yerinden yönetim kuruluşları üzerindeki vesayet denetiminin esnek ya da katı olmasının yahut ilgili idarenin içinde bulunduğu hukuki ilişkinin niteliğinin önemi yoktur. 

13. Mahkemenin yer bakımından yetkisi nedir? 

Bireysel başvuruya konu işlemin, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin egemenlik yetkisini kullandığı coğrafi alanlardaki kamu gücü işlemleri olması gerekir. Türkiye’nin tanıdığı bir başka devletin egemenlik alanı içinde o devletin kamu gücü işlemleri nedeniyle haklarının ihlal edildiğini ileri sürenler Anayasa Mahkemesine başvuru yapamazlar. 

Anayasa Mahkemesinin yabancı devletlerin ya da uluslararası veya uluslar üstü örgütlerin işlemleri aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceleme yetkisi bulunmamaktadır. 

III. ANAYASA MAHKEMESİNDE BİREYSEL BAŞVURULARI İNCELEYEN BİRİMLER 

14. Anayasa Mahkemesinin oluşumu nasıldır? 

Anayasa Mahkemesi; Genel Kurul, iki Bölüm ve altı Komisyondan oluşmaktadır. Genel Kurul 17 üyeden kuruludur, başkan ve en az 12 üye ile toplanır ve kural olarak katılanların salt çoğunluğu ile karar alır. 

Bölümler, başkan vekilleri hariç yedi üyeden oluşur, başkan vekili başkanlığında en az dört üye ile toplanır ve katılanların salt çoğunluğu ile karar alır. 

Komisyonlar iki üyeden oluşur, iki üye ile toplanır ve oybirliği ile karar alırlar. 

15. Bireysel başvurular Anayasa Mahkemesinde hangi yargısal organlar tarafından incelemektedir? 

Kural olarak Anayasa Mahkemesinde bireysel başvuruların kabul edilebilirlik incelemesi ikişer üyeden oluşan Komisyonlar; esas incelemesi ise bir başkanvekili başkanlığında dört üye ile toplanan Bölümlerce yapılmaktadır. 
Bununla beraber Bölümler, bazı hâller de başvuruların kabul edilebilirliği konularında incelemede bulunmaya yetkilidirler. 
Bölümlerin kabul edilebilirlik ve esas incelemesini birlikte yapabilmeleri de mümkündür. Bölümlerde kararlar oy çokluğu ile alınır Komisyonlar ise kabul edilebilirlik ya da edilemezlik kararlarını oy birliği ile alırlar. Kararlar üzerinde oy birliği sağlanamadığı takdirde bu husus belirtilerek dosya bölüme havale edilmektedir. 

Ayrıca komisyonlar önlerindeki bir başvurunun Anayasa’ nın uygulanması ve yorumlanması ya da temel hakların kapsam ve sınırlarının belirlenmesi açısından önem taşıyıp taşımadığının bir ilke kararını gerektirmesi yahut alınacak kararın Mahkeme tarafından verilmiş bir başka karar ile çelişebilecek nitelikte olması hâllerinde kabul edilebilirlik hususunu karara bağlamadan başvuruyu Bölüme gönderirler. 

16. Genel Kurulun bireysel başvurulara ilişkin bir görevi var mıdır? 

Genel Kurulun bireysel başvuruların kabul edilebilirlik ve esasının karara bağlanmasında herhangi bir görevi bulunmamaktadır. 
Genel Kurulun bireysel başvurulara ilişkin olarak görev ve yetkisi, Bölümlerin bireysel başvurulara ilişkin verdiği kararlar arasında oluşmuş ya da oluşabilecek 
içtihat farklılıkları ve Bölümlerce Genel Kurula sevk edilen konuların karara bağlanmasıyla sınırlandırılmıştır. 

Öte yandan Genel Kurul, bölümlerden birinin yıl içinde gelen işlerinin normal çalışmayla karşılanamayacak şekilde artması ya da bölümler arasından iş bakımından dengesizlik meydana gelmesi veya fiili yahut hukuki imkânsızlıktan dolayı bir Bölümün görevine giren işe bakamaması hallerinde diğer Bölümü bu işlere bakmakla yetkilendirebilir. 

17. Raportörlerin bireysel başvurudaki işlevi nedir? 

Komisyonlarda ve Bölümlerde görevlendirilen raportörler, Kanun’da ve İçtüzük’te gösterilen bireysel başvuruya ilişkin görevleri yaparlar. Bireysel başvurunun kabul edilebilirliği veya esasına ilişkin karar taslaklarını hazırlar ve bu taslakların görüşüldüğü toplantılara katılırlar. 
Bireysel başvuru raportörleri, başvurularla ilgili dosyalara dâhil edilmesi gerekli görülen bilgi ve belgelerin ilgili kurum ve kuruluşlardan istenmesine ilişkin yazışmaları yürütürler. Gerekli tebligatları yaptırır ve takip ederler. 
Başkanın onayı ile Bölüm Başkanları tarafından bireysel başvuru raportörlerine gerektiğinde yapılması istenen görevin kapsamı ve niteliği de gösterilmek suretiyle tanık veya uzman dinleme ve benzeri görevler verilebilir. 

IV. BİREYSEL BAŞVURUNUN ŞEKLİ ŞARTLARI 

18. Bireysel başvurunun şekil şartları nelerdir? 

Bireysel başvuruların Bireysel Başvuru Formu kullanılarak veya başvuru formunda bulunması gereken bütün bilgileri içeren ve aynı formatta olan bir dilekçeyle yapılması zorunludur. Bu formda istenen bilgiler, tam ve okunaklı bir şekilde doldurulmalı ve başvurucu tarafından imzalanmalıdır. Başvurucunun şayet bir avukatı ya da kanuni temsilcisi varsa form bunlar tarafından imzalanır. 

Form, sadece başvurunun esasına yönelik ve başvurunun karara bağlanmasında zorunlu olan özlü bilgileri içermeli ve açıklamalar kısmı toplamda ekleri hariç 10 sayfayı geçmemelidir. Sayfa sayısı belirtilenden fazla ise başvurucunun ayrıca başvuru formuna olayların en fazla 10 sayfalık bir özetini eklemesi gerekir. 
10 sayfalık özetin eklenmemesi bir eksiklik olduğundan verilen süreye rağmen giderilmemesi hâlinde başvurunun reddi kararı verilebilecektir. 

Öte yandan başvuru formuna İçtüzüğün 59. maddesinde sayılan belgeler ya da onaylı örneklerinin, dosyanın içeriği gerektirdiğinde, eklenmesi gerekir. 
Son olarak başvuru formuna ek sunulan belgelerin tarih sırasına göre numaralandırılarak, her bir belgeyi tanımlayıcı başlıklar hâlinde 
dizi pusulasına bağlanması gerekir. 

Anayasa Mahkemesine gönderilecek bireysel başvuru formunun nasıl doldurulacağına ilişkin açıklamalar başvuru kılavuzunda yer almaktadır. Bu kılavuz tüm adliyeler ve ceza infaz kurumlarından temin edilebileceği gibi buna ayrıca Anayasa Mahkemesinin internet sitesinden de erişilebilir. 
(http://www.anayasa.gov.tr/bireyselBasvuru/Formlar_Belgeler/index.html) 

19. Başvuru formu nereden ve nasıl temin edilebilir? 

Başvuru formu, 12/7/2012 tarihli ve 28351 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü Ekinde mevcuttur. 

Bu formun örneği, Anayasa Mahkemesinin internet sitesinde de (www.anayasa.gov.tr) bulunmaktadır. 

Bireysel başvuruların kural olarak başvuru formu kullanılarak yapılması ve bu formda yer alan tüm alanların eksiksiz şekilde usulüne uygun olarak doldurulması gerekir. Ancak başvurucuların zorunlu hâllerde başvuru formunda bulunması gereken bütün bilgileri içeren ve aynı formatta olan bir dilekçe ile de başvuru yapabilmeleri mümkündür. Başvuru formunun kullanılmaması 
hataları da beraberinde getirdiğinden bu yönteme ancak istisnai hallerde başvurulması önerilir. 

20. Başvuru yapılırken ya da başvurunun ilerleyen aşamalarında avukat tutulması zorunlu mudur? 

Mahkeme önünde başvurucuyu kimler temsil edebilir? 

Bireysel başvuruda ilke olarak başvurunun bizzat başvurucu tarafından yapılması ve yürütülmesi esası benimsenmiştir. Başvuru yapılırken veya incelemenin ilerleyen aşamalarında avukat tutulması mümkün ise de bu konuda bir zorunluluk bulunmamaktadır. Avukat aracılığıyla yapılan başvurularda, buna ilişkin vekâletnamenin başvuru ekinde sunulması şarttır. 
Başvurunun, kanuni temsilci tarafından da bu konudaki yetki belgesi sunulmak suretiyle yapılabilmesi ve yürütülmesi de mümkündür. 
Başvurucunun avukatı ya da kanuni temsilcisi varsa onunla yapılan yazışmalar ya da ona yapılan tebligatlar başvurucuya yapılmış sayılır. 

21. Başvuru formuna hangi belgelerin eklenmesi gerekmektedir? 

Başvuru formuna aşağıdaki belgelerin asılları ya da onaylı örneklerinin eklenmesi gerekmektedir: 

a. Kanuni temsilci veya avukat vasıtasıyla takip edilen başvurularda başvurucuyu temsile yetkili olunduğuna dair belge. 
b. Harcın ödendiğine dair belge. 
c. Nüfus cüzdanı örneği, başvurucu yabancı ise geçerli kimlik belgesi. 
ç. Tüzel kişilerde tüzel kişiliği temsile yetki belgesi. 
d. Nihai karar ya da işlem tebliğ edilmişse tebellüğ belgesi. 
e. Dayanılan belgelerin asılları ya da onaylı örnekleri. 
f. Tazminat talebi varsa uğranılan zarar ve buna ilişkin belgeler. 
g. Başvuru süresinde yapılamamışsa mazereti ispatlayan belgeler.


2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

27 Haziran 2017 Salı

Sıkmabaş Başağrısı



Sıkmabaş Başağrısı 



YEKTA GÜNGÖR ÖZDEN 
03.03.2008/Sayı:176

Kışın olanca ağırlığıyla dağları kapladığı bir dönemde gerçekleştirilen sınır ötesi operasyonla Irak’ın kuzeyinde yuvalanan terör örgütünün Türkiye’ye yönelik saldırıları durdurulup yinelenmesi önlenmek isteniyor. Yalnızca terör örgütüne yönelik temizlik harekâtına önce Barzani, sonra öbür Kürt kuruluşları, daha sonra da destekçileri karşı çıkmaya, Türk askerinin bir an önce ülkesine dönmesini istemeye başladılar. Genelkurmay Başkanlığı’nın açıklamaları teröristlerin yaygın örgütlenmesini, silâh, cephane ve yaşam araç-gereçlerini depoladıklarını göstermektedir. Yapıları ve yerleriyle bu ölçüde geniş alanları tutmalarına ses çıkarmayan Irak Merkezî Yönetimi ve kuzeydeki Kürtler, temizliğe karşı çıkarak pisliğin ortağı ya da destekçisi olduklarını ortaya koymaktadırlar. Terör eylemlerine, olaylarına karşı çıkmayanlar, bu kötülüklerin ortadan kaldırılması çabalarına karşı çıkmaktadır. ABD’nin Irak’ı işgal etmesine seçim yarışındaki Başkan adayları karşı çıkarken, karşı çıkması gereken ülkeler, topluluklar susmaktadır. Türkiye’nin davranışı yerindedir, hattâ gecikmiştir. Askerlerimiz görevlerini kahramanca yerine getirmektedir. Askere uğurlama törenleri gururdan, toprağa verme törenleri de acıdan ağlatmaktadır. Ancak, ülke içinde hâlâ terör örgütü ve lideri övülmekte, pankartlar ve sloganlarla propagandaları yapılmakta, kolluk güçlerine saldırılmakta, verdikleri büyük zararlar gözardı edilerek kimi kişiler ve kimi kuruluşlar tarafından operasyonun durdurulması istenilmektedir. Terör örgütünü kınamadan, anlamı açıklanmayan “Siyasal plân, siyasal çözüm” önerileriyle Türkiye Cumhuriyeti Silâhlı Kuvvetleri ve izlenen politika, yürütülen operasyon karşıtı yazılar, bildiriler yayımlanmakta, toplantılar düzenlenmektedir. Olumsuzlukların hiçbirine ses çıkarmayan, PKK ve DTP’ni kınamaya dilleriyle elleri varmayanlar “Kürt sorunu” demekte direnerek bölücü ve ayrılıkçı yaklaşımları desteklemektedirler. Yabancı uyruklu teröristler dış desteğin katkısıdır.
DTP’lilerin yarattığı olaylar, provokasyon, kışkırtma, tehdit bir yana bırakılıp çözüm önerenlerin neler yapılması gerektiğine değinmedikleri, kapalı sözlerle amacı belirtmekten kaçındıkları açıktır. Operasyonun yararlı olmayacağını söylenerek Kürt kökenli yurttaşların eşitlik istedikleri savunulmaktadır. Aymazlık ve sapkınlık örneği eleştiriler medyanın Atatürkçü geçinen organlarında yer alabilmektedir. Hangi konuda eşitlik olmadığını söylemeye dilleri varmıyor. Ayrı ulus, ayrı devlet çabalarını görmezlikten geliyorlar: “Kürt halkının tepkisini görmediler” diyen Belediye Başkanı, “Ya özgürlük ya ölüm” diyerek yurttaşları ayaklanmaya çağıran milletvekili, “Özerk Kürdistan” istemlerinin ayyuka çıktığı yasadışı toplantılar ve yürüyüşler. “Eşit haklara sahip olması gereken vatandaşlar” olarak söz edilen Kürt kökenliler acaba hangi haklardan yoksun? Hem vatandaş olduklarını yazıyorlar, hem de haklarda eşit olmaları gerektiğini söylüyorlar. Ayrıca DTP’lilerin yurtdışına şikâyet çirkinlikleri var. Yandaşların dayanışması ilginç örneklerle sürüyor. Devlete ve Silahlı Kuvvetlere saldırıları nasıl övdükleri ve destekledikleri ibretle izleniyor.

ABD ve AB ikili oynuyor. Ya içimizdekiler? Üzülmemek, kınamamak elde değil. Gerçeklerin ayırdında olmamaları olanaksız. Amaçları bozuk. PKK’yı ve Kürtçüleri kayırdıkları belirgin karşıtların yaklaşımlarındaki sakatlık, kişiliklerine bağlanmalıdır. Cesetlerden çıkan peşmerge kimlikleri, kaçanların Barzani’ye sığındıklarının, Barzani’nin PKK’lıları koruyup kolladığının kanıtıdır.

ABD’nin PKK’lıları Barzani güçleri içinde eriterek Barzani’yi desteklediği, böylece PKK’yı kaldırıp Barzani’yle Kürt devletini oluşturup amacına ulaşmayı hesapladığı, Türkiye’yi de gücendirmeden avucunda tutmayı düşündüğü sanılmaktadır.

Fransa Cumhurbaşkanı’nın yurttaşlarına karşı Recep Tayyip üslûbuyla söyledikleri, Kıbrıs seçimleri, Ermenistan, Pakistan, Afganistan olayları dış dünyadaki durumun dalgalanma ve çalkantı yerlerinden kimileridir.

Haftanın olayları

Cumhurbaşkanı’nın Anayasa değişikliğine ilişkin yasayı imzalayıp Resmî Gazete’de yayımlanmak üzere Başbakanlığa gönderirken eklediği gerekçe inandırıcı değildir. İçtenlikli değildir. Şimdiye kadar örneği görülmüş bir yöntem de değildir. Kamuoyunu doyurmak için açıklanmış yapay nedenlerdir. Uzlaşma beklentisinin hukuksal ve siyasal hiçbir gerçek yanı yoktur. Uzlaşılsa geri çevirme nedenlerinin belirtilmesi zorunlu idi. Bu anlayışa göre geri çevirme olasılığı vardı. Öyleyse imzalama bu olası gerekçelere karşın yapılmış ve yanlış olmuştur. Beklemekle geçen süreyi kendilerince haklı göstermek için izlenen yolun bahaneler olduğu kanısındayız. Geri çevirme nedenleri vardıysa imzalama tersine bir tutumdur, olumsuz örnektir. Değiştirilmesi önerilemez anayasal ilkelere dolaylı dokunmanın açık dokunmadan ayrılığı yoktur. Amaç, gerekçe denilen imza zorunluluğu yazısında itiraf edilmiş, yinelenmiştir. Milletvekillerinin biçime ilişkin sınırlı iptal davasının olumlu ya da olumsuz sonucu hiçbir değişiklik getirmez. Özel kural zorunludur.

Aldatanlar da aldatılmış, yasa sözünde durulmamış ve usandıran sıkmabaş sorun durumuna getirilmiştir. İktidarın öncülüğünde ülkenin huzuru bozulmuştur. Hem dinsel gereklilik olduğu savunulmakta hem de siyasal olsa bile sakıncası bulunmadığı ileri sürülmektedir. Kadın-erkek din bilginlerimiz dinsel zorunluluk olmadığını kezlerce anlatmışlardır. Hukuk devleti ilkesini, yargı kararlarını gözardı ederek lâiklik niteliğini sözde ve kâğıt üzerinde bırakacak biçimde direnmenin, hukuku araç kılarak Anayasa ile oynamanın sayısız sakıncalarına karşın sıkmabaşı yaygınlaştırma çabası iktidarın meşruiyetine (geçerliğine) kadar kimi hukuksal yoklukları gündeme getirir. Cumhurbaşkanı, Başbakan, kimi Bakanların, milletvekillerinin, üstdüzey yöneticilerin, kimi organların başındakilerin eşlerinin sıkmabaşlı olmaları, bu durumlarıyla resmî iç ve dış etkinliklerde yer almaları baskı ve dayatmaların somut kanıtıdır. İlköğretime kadar inen sıkmabaş geleceğin göstergesidir. Başağrısı olmuştur.

Hele YÖK başkanı

Ne için görevlendirildiği Maliye Bakanı’nın mikrofon kaçağında iyice ortaya çıkan YÖK Başkanı hukuksal yönden “yok” sayılacak bir genelge yayınlamış, valileri rektörlerle karşı karşıya getirme öğütlerine uymuş, bunlar yetmiyormuş gibi yeterli bilgiden yoksunluğunu ortaya koyan “Cumhuriyetin nitelikleri özgürlükleri kısıtlayamaz” türü, konumuyla asla bağdaşmayacak bir söz etmiştir. Özgürlüklerin yaşama geçmesini, yaşanmasını cumhuriyetin kendisi ve onunla bütünleşen nitelikleri sağlamaktadır. Anayasa’nın yasalarla yapılabileceğini öngördüğü sınırlamalar bu nedenle olur. Rektörleri yargı kararlarına uymamaya çağıran Başkan Üniversitelerarası Kurul’un en doğal hakkı, hattâ görevi olan üniversitelerle ilgili bir konuyu görüşemeyeceğini ileri sürerek 28 Şubat’ta yapılacak toplantıya katılmayacağını bildirmiştir. Bu anlayışta bir profesörün, bir başkanın varlığı çok düşündürücüdür. Anayasa’nın 10. maddesine getirilen ekin sıkmabaş uygulamasına hiçbir katkısı yoktur. Fazla bir tümcedir. 42. maddeye getirilen ekin öngördüğü yasa yürürlüğe konulmadan sıkmabaşlılara serbestlik tanınması da hukuksal yönden olanaksızdır. YÖK Başkanı rektörlere suç kışkırtarak suç işlemekte, ama ne yaptığının ayırdında olmadan rektörlere gözdağı vermektedir. Beklentileri olan rektörler de görevlerini kötüye kullanarak YÖK Başkanınıyla aynı duruma düşmektedir. 2547 no.lu Yasa’nın ek 17. maddesinin yürürlükte olduğu ve bu kurala Anayasa Mahkemesi’nin yorumlu red kararıyla ne anlam verdiği unutulmamalıdır. Yetkisiz işlemler yapan (genelge yayınlayan) Başkan olamaz.

Kitaplar

Turgut Özakman’ın Çanakkale Destanı’na ilişkin yeni romanı Diriliş ile S. Eriş Ülger’in yenilenerek ikinci baskısı yapılan Zafere Giden Yol adlı romanını okurlarımıza öneriyorum. Bilgi ve Remzi kitabevi yayınlarından bu yeni yapıtlar, ulusal kıvancımızı artırmaktadır. Yazarlarını ve yayıncılarını kutluyorum.


http://www.turksolu.com.tr/176/ozden176.htm



Satırbaşları



Satırbaşları 


Yekta Güngör Özden
 02.01.2006

Kuruluşunun ilk yıllarında başlayıp giderek artan coşkuyla birbirine eklenen atılımlarının içte ve dışta büyük bir saygınlık kazandırdığı Türkiye Cumhuriyeti, son yıllarda siyasal iktidarların tutumları yüzünden eğilen, ezilip büzülen, dışardan yönetilen bir görüntü vermektedir. AB’ne girmek için katlanılan durumlar yurtseverlerin yüreğini yakmaktadır. İçişlerimize karışmaları, başka ülkeler için gözetilmeyen durumları bize dayatmaları, ikili davranmaları, bağımsız yargıya buyruk verme çabaları hiçbir etkin karşılık ve yanıt almadan sürmektedir. Kendi ulusları ve ülkeleri için düşünmediklerini Türkiye’de gerçekleştirme ölçüsüzlükleri alabildiğine hızlanmaktadır. Dinsel azınlıklarla, ana dilinde öğretim-eğitim bunlardan kimileridir. Teröre karşı insanlık dışı sayılacak önlemleri almaktan çekinmeyen batılılar Türkiye’nin savunma amaçlı önlemlerini çekersiz, hattâ sakıncalı bulmaktadır. Irak’ın kuzeyinde oluşturdukları kürt devleti ve İsrail’e kurmaya çalıştıkları üçgenin Büyük Ortadoğu Projesi altında Türkiye’yi büsbütün kuşatmayı amaçladığı ortadadır. “Büyük Kürdistan” ve “Büyük Ermenistan” düşlerini gerçekleştirmek için AB ve ABD ellerinden geleni yapmaktadır. Kendi varlığını dış desteklerde arayan siyasal iktidarların yetersizliği bu kötü gelişmelerin kaynağıdır.

AB-Türkiye Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Joost Lagendijk’in “Ordu provokasyona geçti. PKK da buna silâhla yanıt verdi. Ordu PKK’yla çatışmayı seviyor. Bu da kendisini merkezde ve gündemde tutuyor.” sözleri bir-iki dudak oynatma dışında gereken yanıtı almadı. Türkiye’yi AB yönünden “Özel bir vak’a” olarak niteleyen Lagendijk’in patavatsızlığı yanına kâr kaldı. Türk yargısına ilişkin sakıncalı sözleri de böyle. Türk Silâhlı Kuvvetleri’ne, bu yolla saygısızlığı yansıtan sözleri yeterince kınanmayan, PKK yandaşlığını örtülü biçimde açıklayan kişinin ilişkilerden dışlanmasını istemek gerekirken “Ne şiş yansın ne kebap” sözünü anımsatan “İdare-i maslahatçı” davranış yeni ödünlerin dayanağı olacaktır. Daha önce Olli Rehn’in bir kendini bilmez yazarın davası nedeniyle “...O değil, Türkiye yargılanıyor” sözü de yüzüne çarpılmadı. Sabancı cinayetinin sanığı Fehriye ve kimi başka sanıklar için Avrupa’nın tutumu ortada iken Türkiye’ye yüklenmek, bölünmeler, ayrışmalar ve yıkım için verilen destek bıçağın kemiğe dayanması türünde bıkkınlık getirmiştir. O yazarı kimlerin desteklediği, kimlerin kutladığı, onun kimlerle olduğu bilinmektedir. İlkeyi bırakıp kişiden yana olanların çoğunun kim olduğu bilinmektedir. Fransız Sokağı’nda Türkiye karşıtları ile gülücükler içinde yemeğe oturan yazarı ermeni asıllı Verkin Arıoba’nın anlamlı kınaması çok kimseyi düşündürmelidir. İngiliz The Independent gazetesinin, mâlum yazarı yılın kahramanı ilân etmesi batılıların yaklaşımının Türkiye karşıtlarını ödüllendirmek ve yüreklendirmek olduğunun yeni bir kanıtıdır.

Fransa’nın tanınmış 19 hukuk adamı Fransa Meclisi’nin çıkardığı ermeni soykırımı savlarına ilişkin yasaların iptali için başvuru yaptı. “Tarih için özgürlük” başlıklı bildiriyle istenen sonucun gerekçesi bizdeki bölücülerle yalancıları ve maşaları utandırmalıdır.

Açık açık konuşulmalıdır. AB’den “Telkin, tavsiye” ne demek, kesin “talimat”, hatta emir ve tehdit var. Yöneticiler bunlara nasıl katlanıyor? Bizim sözde ilericiler de Avrupalılardan geri kalmıyor. Tutucular da öyle. Olumsuzlukta ve kötülükte birleşiyorlar. Yargıya saygı ve güven duymayan demokrat da olamaz, ilerici de. Kararlar yanlış ise başvuru yolları var. Çıkar için, hatır için yargı yerilemez. Meslek dayanışması, kişisel nitelik, yetenek vs. gözetilemez. Yazar-çizer için, politikacı, sanatçı, asker, bilim adamı vd. için özel uygulama yapılamaz. Yargı katında herkes eşittir.

AB’yle ilişkileri pamuk ipliğine bağlayan, Avrupalı abuk sabuklarla bizdeki yamuklardır. Üniversite özerkliğini, bilimsel onuru, siyasetin bilime el atmasını gündeme getiren durumlarla ilgilenmeyip “Sahtekârlık, yolsuzluk” savını gerçek, kesin karar gibi gösterip bahaneler getiren AB görevlilerinin tutumu asla inandırıcı değildir.

Günümüz Başbakanının AB’cilerin yargıya karışmasına tepkisini sıkmabaş konusundaki AİHM kararını eleştirerek açıklaması da ikilem belirtisidir.

İçeriye bakınca

Dışarıdan bu olumsuzlukları belirtirken içeride olanlara geçince insanın içi daha çok kararıyor. Yargı bağımsızlığının bilincinde olmayanların kendi toplantılarına uygun “Yargı birliği”nden söz etmeleri, kendilerinin yargıya saygı ile asla bağdaşmayan sözlerini unutup eleştiri, öneri ve dileklerle kimi uyarıları suç nedeni göstermeleri anlaşılır gibi değildir. Anayasa’nın 138. maddesinin 2. fıkrası, yargı yetkisinin kullanılmasına ilişkin mahkemelere ve yargıçlara “Emir, talimat, genelge, tavsiye ve telkin”i yasaklamıştır. Bir kararın bilimsel eleştirisi yasaklanmış değildir. 5237 no.lu yeni Türk Ceza Yasası’nın 301. maddesinin ikinci bendindeki “..yargı organlarını alenen aşağılamak..” durumunda gereken yaptırım uygulanır. Eleştiri amaçlı düşünce açıklamalarını mahkemeler değerlendirecektir. Düşünce açıklaması denilerek saldırıların sıralanması uygun değildir. Anayasa’nın 138. maddesinin yaptırımı sınırlıdır. Yeni, 5187 no.lu Basın Yasası’nın “Yargıyı etkileme” başlıklı 19. maddesi kamu dâvasının açılmasına kadar geçen süre içerisinde cumhuriyet savcısı, yargıç ve mahkeme işlemlerinin içeriğinin yayımlanmasını yaptırıma bağlamıştır. Maddenin ikinci fıkrası “Görülmekte olan bir dava kesin kararla sonuçlanıncaya kadar bu dava ve ilgili hâkim veya mahkeme işlemleri hakkında” düşünce ve görüş yayınlayanlar için de aynı cezaları öngörmektedir. Tutuklama işlemi için çelişki, aykırılık, haksızlık ve yanlışlık varsa bunlara yöntemince değinmek suçlanma nedeni yapılamaz. Bir köşe yazarı Anayasa’nın 138. maddesini 183. madde olarak göstermişti. Anayasa geçici maddeler dışında 177 maddede bitiyor. Yargıya baskı, gözdağı, buyruk, yargıyı aşağılama asla hoşgörülemez. Ama medyamızın büyük kesimi bu terbiyenin dışında. Akıl öğretmeye kalkışanlar kendisini savcı, yargıç, temyiz organı yerine koyanlar, bilirkişiliğe soyunanlar neler neler var. Sakıncalı ve aykırı durumları görevli cumhuriyet savcılıklarının kendiliklerinden soruşturmasına kimse birşey söyleyemez. Ancak, Başbakan ya da bir Bakan konuşup değinince soruşturma başlatılırsa çok şey söylenir. Yargı görevlileri herkesten daha duyarlı, özenli ve yetkin davranmak zorundadır. Yargı siyasetin etkisinde değildir, olamaz. Siyasetçilerin yaptıklarını, söylediklerini unutması yargıyı bağlamaz. Kendi kusurlu olan, başkasının kusurundan yararlanamaz. İktidar kesiminin yargıya yönelik sözleri, yazıları, davranışları gerekenlerin çok uzağındadır. İşlerine gelince alkışlayıp, işlerine gelmeyince saldırıp karşı çıkmaları nerede ve nasıl olduklarının göstergesidir. Van 100. Yıl Üniversitesi Rektörü’nün yargılandığı dava her yönüyle çok konuşulup tartışılacağa benzemektedir. Katılma, tutuklama, yargıcı red işlemleri sanırız öncelikle ve önemle ele alınacaktır. Unutmamak gerekir, suçluluğu bir yargı kararıyla saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz (Anayasa, madde 15/son ve 38/4). Başbakan ve kimi Bakanlarla şakşakçıları medya, tersine davranarak suçlamalarda bulunmaktadırlar. Beğenmedikleri yargı kararlarının evrelerini beklemeden eleştirilerle yön vermeye çalışmaktadırlar. Başbakan 17.12.2005’de Konya’da konuşarak kendisinin düşünce suçundan cezalandırıldığını söyledi de şiiri ne amaçla okuduğunu, anlamını, inanç sömürüsü, kışkırtma, baskı, tehdit ve yıkıma kalkışma olup olmadığını açıklamadı. Düşünce suçu, özgürlüğü, inanç sömürüsü, özendirme, kışkırtma, terör değerlendirmeleri üstünkörü yapılamaz. Bir kez de burada söyleyeyim (daha önce GÖZCÜ gazetesinde yazmıştım) yargıya baskıdan daha kötü olanı baskılara açık olmaktır. Hukuk alanında olan aykırılıkları ve hukukçu denilen kimilerini gördükçe hukukçuluğumdan utanıyorum.

Eski yıldan yeni yıla

Yeni yılı coşkuyla kutlamak, geleceğin geçmişten iyi olmasını dilemek bağlamında yerindedir. Ancak, ömrün bir yıl daha kısaldığını bilmek gerekiyor. Yeni yılı umutlarla karşılamak, önceki yılı kapatıp olumsuzlukları geride bırakma, yeni bir dirilişin nedeni sayılabilir. Yaşam iyiliklerle kötülüklerin bileşkesidir. Yarının neler getireceği, neleri götüreceği önceden kestirilemez. Yazgıcılığı bırakıp yaratıcı olmayı yeğleyerek yaşama egemen olmaya, koşulları değiştirme gücünü edinmeye bakmak gerekir.

Yeni yılda yinelenmemesini dilediğimiz kimi olumsuzluklara değinelim:

Başbakan Konya’da Nakşibendi tarikatının Ribat grubunun kurucusuna giderek 45 dakika görüştü. Başbakan İzmir kentimize ilişkin olarak seçimlerde kendilerine oy gelirse söylenmesine son verilecek kötü bir benzetmeyi anımsattı. Başsağlığı ziyaretinde yanına imam aldı.

Konya’da pazarların dualarla açılması yaygınlaşıyor.

İmam hatipli öğrencilere üniversitelere giriş için ayrıcalık sağlanıyor.

Enerji Bakanı, yasama organında çirkin argolarla yanıtlar vermeye çalışıyor. Adalet Bakanı, âhlakı korumanın özelleştirmeden geçtiğini söylüyor. Başbakan Yardımcılarından birisi “Bizim Başbakanlığımızda Cumhuriyet düşmanı hiç kimse yoktur” diyor. Demokratik Toplum Partisi’ne katılan DEHAP’lı belediye başkanlarının töreninde konuşan bir yönetici “Kürt halkının kaderini belirleme talebi”nden sözediyor. Türkiye Cumhuriyeti yeni mi kuruluyor? Yeniden mi kuruluyor?

Hastanelerde yaşlıların ve özürlülerin çektiği güçlükler, genelde hastaların bekletilmesi, uzun kuyruklar ve işlem kargaşası sürüyor. Hizmetlerin daha düzeyli olmasını istemek herkesin hakkı. Yabancılara toprak satımına ilişkin yeni düzenleme eski sakıncalı durumunu koruyor. Üniversitelerde gözdağı kimi kısıntılarla sürerken 19 Mayıs Üniversitesi’ne ilişkin Meclis Araştırma Komisyonu çalışmaları ilginç konuşmalarla yürüyor. Üniversiteden istenen belgelerin ne olursa olsun bir şey bulmak amacını yansıttığı açık.

Üniversiteyle ve yargıyla olduğu gibi Silahlı Kuvvetlerle kavgadan geri kalınmıyor. “Münferit hezeyan” nitelemesine yönelik karşılıklar yanıtsız kaldı ama Kubilay’ı anma günü nedeniyle irticanın birincil tehlike olduğu yinelendi. Yıllardır irticanın birincil tehlike, en büyük tehlike olduğuna ilişkin görüşümüz kimi besleme kalemlerce ve şakşakçılarla saldırılara uğradı. Gericilerin neler yaptıkları ortadayken iyi niyetli uyarılarımızı “İrtica ve Sevr paranoyası” ile suçlayan aymazlar ve sapkınların tutumu hastalığın kendiliğinde olduğunu kanıtlamaktadır. Biz söyleyince suç oluyor, görevdeki birisi söyleyince sus-pus oluyorlar.

Lâik Atatürk Cumhuriyeti karşıtları her yerde var. “Ezber” diye tutturan koronun üyeleri medyanın etkin noktalarında, üniversitelerde, kimi kuruluşlarda, kurumlarda çattıkları devletin olanaklarını kullanıyorlar. Avrupa uşaklığında yarışarak yol alıyorlar. Bilgisizlikleri de sırıtıyor. Anayasa’yı ilgili yasaları ve bunları düzenleyenleri suçlayacak yerde uygulayıcılarına sataşıyorlar. Kimileri de bilim adamı olacak. Ne günlere, kimlere kaldık.

2005 yılı biterken IMF’na olan borç tutarımız 16,5 milyar dolara dayandı. Cari işlem açığı sürdükçe borçlanma ve IMF ilişkisi sürecek, yakınmalar artacaktır. Ankara Belediyesi’nin bayanlar lokalleri dolup boşalıyormuş ama bir tek Atatürk fotoğrafı yokmuş. Belediye parasıyla oy toplama çabaları sürerken lokaller yoluyla bayanları Atatürk’ten uzaklaştırmak sorumluluğu ağırlaştırmaktadır.

Kubilay’ı ve 1915 Sarıkamış şehitlerini anmak bağımsızlıkla başlayan Atatürk bilincinde yoğunlaşmaktır. İktidarın inandırıcı olmayan iletileri dışında halkımızın ilgisi umut vericidir.

Okuyucularımıza Atatürk aydınlığında yeni yıl dileklerimi sunuyorum.


http://www.turksolu.com.tr/98/index.htm

***