Ömer Abuşoğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ömer Abuşoğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Şubat 2019 Cumartesi

HAKKARİ İLİNİN GENEL DURUMU, DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİNDE VE HAKKARİ'DE MEYDANA GELEN TERÖR OLAYLARI BÖLÜM 23

HAKKARİ İLİNİN GENEL DURUMU, DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİNDE VE HAKKARİ'DE MEYDANA GELEN TERÖR OLAYLARI BÖLÜM 23


Hukuk devletinde suç ve suçlu ile mücadele, kural ve kaidelere bağlı olarak yürütülür. 
Devlet, suç örgütlerine nazaran eylemleri daha sıkı kayıtlara tabi, hareket serbestisi daha dar alanda faaliyet gösterir. Devletden, demokratik olmak, insan haklarına saygı göstermek, hukuk devletinin gereklerine uygun davranmak gibi sınırları tebellür etmiş bir manzume içinde, hiçbir kural ve kaide tanımayan suç organizasyonlarını meşruiyet içinde kalarak etkisiz kılması beklenir. Hukuk Devleti olmak, az yetkiyle, çok iş yapmayı gerektirir. Hukuk devletinde tüm hukuk dışıhklardan, kanunlarla tayin edilen usul ve esaslar içinde hesap 
sorulur. Hukuk devleti, ilkeleri gereği, basma bela olarak gördüğü gaileyi bertaraf etmek için, bir çok kere pek çok kurum, kuruluşun devasa zaman, emek, personel kaynaklarını tahsis eder. Bazen bu çabalardan, tahsis ettiği insan, para ve teknolojik gücüne oranla arzuladığı sonucu da alamaz. Mücadele ettiği gaynmeşru gücün etkinliğini kısa zamanda kuramaz. 

Devletin bu faaliyeti toplum üzerine ciddi maddi ve manevi yük bindirir. Böylece toplumda, Devletin kendisine taranan yasal zeminde kaldıkça suç örgütleri ile baş edemeyeceği zehabı hakim olur. Toplumun bu kuşkusunu, suç şebekelerinin ortaya çıkarılması, tesirsiz bırakılması görevini üstlenenlerce muhtelif gayelerle korunması, kollanması, bunlardan menfaat temin edilmesi olgusu besler. Toplum, hukukun üstünlüğü ile devletin bekası arasında tercihe zorlanır. Devletin bekasının, hukuk devletine özgü kurum ve kurallarca temin edilemeyeceği sanrısı yankı bulur. İşte bu haleti ruhiye içinde bulunan topluluğa, Devletin artık bilinen yapısı içinde, kendisine giydirilen hukuk devleti elbisesinin dar geldiği, asıl çözümün yasa dışı yöntemlerinde kullanılabileceği bir suç politikası tayin edilmesi gerektiği inancı hakim olur. Özellikle devletin ve ulusun birliğine ve tümlüğüne yönelik faaliyetler, bu inancı daha da pekiştirir. Aynı duygu ve düşünceleri paylaşan, devlet aygıtı içindeki bazı kesimlerde bu 
inançla topluluğun hislerine uygun düşen eylemlere girişir. Böylece hukuk dışında döllenen ve gelişen bu zihni tümör, hukuk devleti içinde kendine yer açmaya, hatta onu kuşatmaya, gittikçe meşruiyet sağlamaya, devletin eylemlerinde hukuka uygun davranması ilkesini sarmaya, demokrasi, açıklık, şeffaflık gibi modern yönetim umdelerim boğmaya kadar işi ileri 
götürebilir. Soğuk savaş döneminde ulusal korkuya dönüştürülen kimi uluslararası ideolojileri, sonra da veçhe değiştirerek muzır addedilen kimi yerli düşünce ve hareketleri de içine alan oluşumları tehdit olarak algılayan devletin gerçek misyonunu kendilerinin üstlendiklerini düşünen resmi-sivil bir kesim, gerektiğinde benimsedikleri misyondan, izlenmesi zorunlu rotadan saptırıldığını düşündükleri devleti, devletin diğer anayasal kuruluşlarına rağmen son tahlilde savunacak ortak bir paydada buluşurlar. Devlete, anayasal karakteri ve bilinen düzeni dışında kamusal bir derinlik bahşederler. Devletin derinliklerine 
kök salan hücrelerde yaşarlar. Gün ışığına, kendilerince ülkenin ve devletin esenliği zora girince çıkarlar. Devletin demir yumruğunu amansızca devlet düşmanlarına vururlar. Son derece hızlı ve kati sonuç alırlar. Toplumu bu beladan kurtarırlar. Tekrar geldikleri yere geri dönerler. Şartların yeniden müdahale etmelerini gerektirmesine kadar sabırla beklerler. Hukuk 
devleti, hukukun üstünlüğü gibi tüm insanlığın büyük acılar ve yıkımlar sonucunda ulaştığı bu harikulade içtimai değerler ortamında sorunlara yeterli ve etkin çözüm üretemediğini savlarlar, bu değerlerin zevalinde kendi yaşam kaynaklarını bulurlar. 

İncelenen olaylar içinde şüpheli olarak vasıflandırdığımız beş olayı, Devletimizin 
meşru düzeni içinde yer alan örgütlü bir Kurum ve Kuruluşun işlediği veya işlettiğine dair Komisyonumuzun bir saptaması bulunmamaktadır. Devlet içinde illegaliteyi benimsemiş, terörle mücadelede hukuk dışı usul ve metotları kendine rehber edinmiş, bu mücadeleyi 

Ülkemizin Avrupa Birliği hedefinden sapmasında zemin olarak kullanmak, bölgede suni gerginlik yaratmak, olayları tırmandırmak, böylece olağanüstü şartlan hazırlayarak bölgede olağandışı yönetimi empoze etmek isteyen bir odağın varlığına da rastlanmamıştır. Ancak, bölgede ilgili bölümlerde değinildiği üzere, olayların tüm çıplaklığıyla görülmesi mümkün olamamıştır. Komisyonumuz, belirtilen eylemler aydınlatıldığında, bu eylemlerin tümünün altından PKK terör örgütünün çıkması halinde şaşkınlığa da düşmeyecektir. Zira, örgütün içinde veya örgüt disiplini dışında bazı örgüt üyelerinin kişisel 
menfaat sağladıkları, yöre insanım şahsi birikimi için haraca bağladıktan bilinmektedir. 

Komisyonumuza ulaştırılan belgelere göre, PKK terör örgütü adına bölgede yoğun bir sözde vergilendirme faaliyeti yürütülmektedir. Esnaf ve işadamlarına ERNK makbuzdan ile bazen yüklü miktarda sözde vergi salınmaktadır. Bölge de faaliyet gösteren sözde gümrükçü olarak bilinen Sabri (K) isimli terör örgütü üyesinin babasına bir hayli miktarda para verdiği, yine aynı bölgede sözde üst düzey görev yapan bazı terör örgütü mensuplarının bir başka ülkeye şahsi hesaplanna para temin etmeleri nedeniyle kaçtıktan bilgisi, belirtilen olguyu teyit etmektedir. Gerek örgüt disiplini içinde gerekse şahsi birikimi için belirlenen sözde vergilerin ödenmemesi terör örgütü veya örgüt üyesinin hışmım çekmekte, genellikle korkutma ve tehdid amaçlı bombalama eylemleri gerçekleştirilmekte, örgüt bu tarz eylemi çoğu kez üstlenmemektedir. 

Bu nedenle, Komisyonumuzca şüpheli olarak vasıflandınlan kimi bombalama eylemlerin, aktanlan saik ile PKK terör örgütünce işlenme olasılığı göz ardı 
edilmemiştir. 

Tüm faili meçhul olaylarda olduğu gibi Komisyonumuzca incelenen ve faili meçhul kalan olaylar da Devletin üzerinde bir ur olarak kalmaktadır. Faili meçhul olaylar "güvenlik açığına" neden olmakta, her oluşan faili meçhul olay, Devlete, adalete, hukuka beslenen itibarı zedelemektedir. Suç kataloğu içinde bu olaylar hakim yapı arz etmekte dir. Ülkenin suç profili bu meşum olguyla uluslararası arenada anılmaktadır. Bu suçlardan etkilenenler maddi manevi büyük acı ve yıkımlarla boğuşmaktadır. Devletimiz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde bu cümleden açılan davalarla uğraşmakta, ciddi tazminat ödemelerine muhatap olmaktadır. Aydınlatılmayan bir çok faili meçhul olayın, Devletin üstüne 
yamanmasına ortam hazırlanmaktadır. 

Hal böyle olunca, ülkemizde faili meçhul olayların aydınlatılması yönünde yeni bir sinerji yaratılmalıdır. Devletin tüm kurumlan bu hizmetin ifasında her türlü imkanı kullanarak tam bir azim ve kararlılıkla çalışmalıdır.Anılan konuda var olan kadro, bilgi, teknoloji eksikliği acilen giderilmelidir. Olayın soruşturması, konusunda uzman, yeterli teknik teçhizatla donatılan görevlilerce yapılmalı, özellikle Hakkari İlinde yoğunlaşan bombalama eylemelerine ilişkin kollukça hazırlanan soruşturma dosyalanmn önemli eksikliklerle malul olduğu dikkate alınarak, hal çaresi bulunmalıdır. 

Şu hususu tekrar vurgulamakta yarar vardır ki; Haziran 2005-Aralık 2005 tarihleri arasında Hakkari Merkez, Yüksekova ve Şemdinli İlçelerinde meydana gelen bombalama olaylarından 09.11.2005 günü Şemdinli ilçesinde Umut Kitapevinde gerçekleşen bombalama eylemi hariç toplam (17) bombalama eyleminden (5) bombalama eylemi, Komisyonumuzca şüpheli bulunmuş, bir yere oturtulamamıştır. Bombalama eylemlerinin (12)'sinin PKK terör 
örgütünce işlendiğine ilişkin kanaat edinilmiştir. Bombalama olaylarının artış nedenini incelerken, şüpheli olarak nitelenen eylemleri de göz önüne alarak değerlendirmekte zorunluluk bulunmaktadır. 

Komisyonumuzun anılan suçlan aydınlatmak, faillerini yakalamak ve adalete teslim etmek görev ve sorumluluğu bulunmamaktadır. Komisyonumuz bölgede bazı şüpheli bombalama eylemlerine vurgu yapmaktadır. Devletten beklenen, bölgede son aylarda meydana gelen ve şüphe uyandıran tüm bombalama eylemlerini en kısa zamanda açığa çıkarmaktır. Devletin ilgili Kurumlarının dikkati bu yöne çekilmektedir. Anayasal kurum ve kuruluşları göreve davet etmektedir. Bu kurumlarca gösterilen çabaların yoğunlaştırılmasını istemektedir. Aydınlatılmayan eylemleri, devletin işlediği kanısının yayılması tehlikesi vardır. 

Devlet içinde veya dışında devlet adına, özellikle terörle mücadele konusunda yasa dışı işler yapılmasına göz yuman birim veya görevlilerin varlığı algısı, bir dip dalga etkisi yapmaktadır. 

Devlet bu dalganın önünü alacak inandırıcı ve etkin bir tutum benimsemek zorundadır. Bu meyanda yapacağı çalışmalarda İdarenin ve Yargının işlevinin her türlü teredütten azade olarak tecellisi için tüm kişi ve kurumlar eksiksiz bilgi ve belge desteği ile katkı yapmalıdır. 

Bu olaylar vesilesiyle ortaya çıkan durumu, ülkemiz, hukuk devleti ve gün ışığında yönetim adına bir kazanıma dönüştürmelidir. 

Her olayın ayrı ayrı ele alındığı bölümlerde ortaya konulduğu ve sonuç kısmında 
belirtildiği gibi; 

1- Hakkari İl merkezinde meydana gelen olayların tümünün, 

2- Yüksekova İlçe merkezinde vuku bulan bombalama eylemlerinden; 29.07.2005 tarihinde İlçe Emniyet Müdürlüğü önü çöp tenekesinde patlama, 
02.10.2005 tarihinde Stadyum yanı ikiz binalar apartmanı yanında patlama, 31.08.2005 tarihinde Akarsu İş Merkezinde patlama, 24.10.2005 tarihinde 
Askerlik Şubesi nöbet kulübesi altında patlama eylemlerinin, 

3-Şemdinli İlçe merkezinde ise; 05.08.2005 tarihinde İlçe Jandarma Komutanlığı misafirhanesi önünde patlama, 07.10.2005 tarihinde Bayraklı Döviz A.Ş'ye 
ait araçta patlama, 29.10.2005 tarihinde İlçe Emniyet Müdürlüğü binası makam odası hizasında patlama, 01.11.2005 tarihinde İlçe Jandarma Komutanlığı gazinosu önünde patlama olaylarının, 

PKK/KONGRA-GEL Terör örgütü tarafından işlendiğine ilişkin Komisyonumuzca yeterli bilgi ve bulgulara ulaşılmıştır. 

1-Yüksekova İlçe merkezinde; 02.09.2005 tarihinde Van Erciş Otobüs Firmasına ait araçta patlama, 15.09.2005 tarihinde Zağros İş Merkezinin 3. Katanda patlama, 20.10.2005 tarihinde Huzur Et Lokantası önünde patlama, 28.10.2005 tarihinde Zağros İş Merkezinin 5. katma roketli saldırı, 

2-Şemdinli İlçe merkezinde; 01.09.2005 tarihinde Dünya Barış Günü kutlamalarındaki patlama olayları ile ilgili olarak; 

İlgili bölümlerde belirtilen veriler değerlendirildiğinde, bu eylemlerin hangi kişi veya kişiler tarafından hangi amaçla işlendiğine dair somut bilgi ve belgelere de erişilemediği, bu nedenle bu konuda bir yorumda bulunmanın, fikir yürütmenin hukuksal temelden yoksun olacağı, spekülasyondan öteye geçmeyeceği kanaatine varılmıştır. 

Kaynak;

https://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem22/yil01/ss1153.pdf


https://www.tbmm.gov.tr/komisyon/insanhaklari/belge/kr_22HakkariSemdinli.pdf


***

HAKKARİ İLİNİN GENEL DURUMU, DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİNDE VE HAKKARİ'DE MEYDANA GELEN TERÖR OLAYLARI BÖLÜM 22

HAKKARİ İLİNİN GENEL DURUMU, DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİNDE VE HAKKARİ'DE MEYDANA GELEN TERÖR OLAYLARI BÖLÜM 22



5-Semdinli İlce merkezinde: 01.09.2005 tarihinde Dünya Barış Günü 
kutlamalarındaki patlama: 

Ayrıntıları ilgili bölümde belirtildiği üzere, Şemdinli İlçe Emniyet Müdürlüğüne göre, 01/09/2005 günü Şemdinli İlçesinde Derecik yolu üzerinde eski mezbahane yanında bulunan boşluk alanda İlçe DEHAP Teşkilatınca "1 Eylül Dünya Banş Günü" kutlamaları için kurulan çadırda yaklaşık (100) kişinin bulunduğu esnada, çadırlara yaklaşık 10 metre mesafede olan odunların altından saat 10:20 şuralarında bir patlama meydana gelmiştir. 
Söz konusu etkinlik sırasında patlatılan bomba düzeneği incelendiğinde; bombanın dış kabı olarak pet şişe ve meyve suyu kaplarının kullanılması, içinde amonyum nitrat ve TNT karışımı bulunması, bu karışımın inşaat çivileri konularak sıkıştırılması ve bir adet maytap fitilinin irtibatlandınlarak infilak etmesi, bombanın el yapımı olduğunu, uzaktan kumandalı veya zaman ayarlı olmadığını, fitilin o anda ateşlenerek bombanın patlatıldığım, yani bomba patlaülırken patlatan kişi veya kişilerin etkinlik sırasında orada oldukları 
sonucuna varılmaktadır. Anılan bombanın, belirtilen etkinliklere katilimin az olması nedeniyle halkın ilgisini oraya çekmek, katilimi arttırmak amacıyla patlatildığı da ileri sürülmektedir. Anılan yerde etkinlikler henüz başlamışken, katilimin az olduğunu söylemek için zaman erkenken, kalabalığı arttırmak amacıyla eylemin işlendiği iddiası tutarlı görünmemektedir. Böyle bir 
durumun gerçekleşmesi için söz konusu etkinliğe katilimin az olacağının daha önceden öngörülmesi, bu öngörünün aynı gün doğrulanması, basit de olsa bu bomba düzeneğinin önceden hazırlanarak, olay saatine yetiştirilmesi gibi olguların bir arada oluşması gerekmektedir. Kaldı ki, Komisyonumuzca mahallinde konu ile ilgili olarak bilgisine başvuranlar, bombalama öncesi etkinlik mahallinde yaklaşık 1S00-20OO kişi kadar bir kalabalığm bulunduğunu, bazı Belediye Başkanları ile Diyarbakır ve Van illerinden bazı misafirlerinde da etkinliğe katıldığını dile getirmişlerdir. Şemdinli İlçesi DEHAP teşkilatının 
düzenlediği, yasal izni alınmış, terör örgütüne müzahir bazı kişi veya grupların da katılabileceği, Hakkari, Yüksekova ve Şemdinli Belediye Başkanlan'nın da davetli olduğu böylesi bir etkinliğe katilimi arttırmanın yolu olarak bomba patlatma yönteminin seçilmesi hayli şüphelidir. Öte yandan PKK terör örgütünün amacına ulaşmak için, her yol ve yöntemi kullanacağı göz ardı edilemez. Terör örgütü böyle bir eylemi, kendisi yaptığı halde, anılan etkinlikleri kutlayanlardan bazı kişi veya grupların örgüt sempatizanlarından oluşması nedeniyle devletin yaptığını yayabilir, böyle bir söylemin benimsenmesi baskısını kitle üzerinde kurabilir. Bu provokasyondan, sivil itaatsizlik politikası kapsamında halk ile devleti karşı karşıya getirmek amacı güdülebilir. Örgütün bazı kesimlerini böylece ajite etme stratejisi hederine de ulaşabilir. Kaldı ki örgütün, tüm bu amacı gerçekleştirmek için, incelenen olayda olduğu gibi, öldürücü etki yapmaktan uzak, korkutmaya matuf, milisler tarafından kolaylıkla olay mahalline yerleştirilip patlatüabilen basit düzenekli bomba da kullanılabilir. 
Jandarma Astsubay Özcan İLDENİZ'e ait olduğu düşünülen <*Ajanda"nın 
24.08.2004 günlü notunda; "1 Eylül'de Dünya Banş Gününde Şemdinli'de Banş Çadm Kurulacak", 01.09.2005 günlü notta ise "Şemdinli ve Yüksekova'da kurulan Banş Çadırlan takip edilecektir." cümlelerinin yer aldığı görülmektedir. 
PKK terör örgütünce, Şemdinli İlçe Jandarma Komutanlığı önüne konulan bombanın patlaması sonucunda 5 askerin şehit olduğu olaydan "Beş askerin kanı yerde kalmayacak" anlamına geldiği ileri sürülen bir bildiriden sonra, 01.09.2005 günü kutlanan Dünya Banş gününde, incelenen patlamanın meydana geldiği dikkati çekmektedir. Şemdinli İlçe merkezinde bu iki olay arasında başkaca bir bombalama eylemi olmadığı belirtilmektedir. Hakkari İl Jandarma Komutanlığınca 01.09.200S tarihine en yakın olarak Ali Kaya'nın Yüksekova İlçesine 29.08.2005 tarihinde görevlendirildiği, Özcan İldeniz'in ise bu tarihe 
yakın bir tarihte görevlendirdiğine ilişkin bir kaydın bulunmadığı anlaşılmaktadır. Hakkari İl Jandarma Komutanlığı'nca 31.08.2005 tarihinde yani incelenen olaydan bir gün önce (2) Astsubay ile (1) Uzman Çavuşun Yüksekova ilçesine istihbarat personeli görevlendirildiği incelenmiş, görevlendirilen personelin isimleri ve görevlerinin mahiyeti ise öğrenilememiştir. 

Ancak, aktarılan bu bilgilerden, anılan eylemin, kapsamı yukarıda değinilen gerek ajandadaki not nedeniyle gerekse yapılan görevlendirmeler sonucu gerçekleştirildiğini ileri sürmek, hukuksal temelden yoksun olacaktır. Zira, bir suçun oluşmasında, eylem ile fail arasında illiyet bağını aramak gerekir. Anılan görevli ve/veya görevlilerin söz konusu fiili işlediklerine ilişkin tanık beyanı, maddi delil gibi tüm şüpheleri izale edebilecek somut bilgi ve belge elde edilememiştir.Dolayısıyla söz konusu eylemin zikredilen kamu görevlileri 
marifetiyle ve/veya bir başka kamu görevlisiyle ilişkili kılınması suretiyle işlendiğini ortaya atmak, bu safhada açıkça kişilerin yargı karan ile suçlu bulunana kadar masum olduğu ilkesine halel getirebilecek, lekelenmelerini intaç edebilecektir. Böylesi bir duruma da hiç bir hukuk devletinde izin verilemez. Aktarılan tüm veriler birlikte değerlendirildiğinde, söz konusu eylemin hangi kişi veya kişilerce, nasd bir yapılanmayla, hangi amaçlarla işlenmiş olabileceğine dair somut bilgi ve belgeye ulaşılmamıştır. Komisyonumuzca, Hakkari İli merkez, Yüksekova ve Şemdinli İlçe merkezlerinde özellikle 01.06.2005 tarihinden bu yana bombalı eylemlerde öncesine kıyasla bir artışın olduğu görülmektedir. Söz konusu eylemlerden yukarıda belirtilen (5) bombalama eylemi bu haliyle şüpheli bulunmuştur. 

O halde burada cevabı aranacak temel soru, öyleyse kim veya kimler, nasıl bir amaçla bu eylemleri işlemiş olabilirler, olmalıdır; 
Akla hemen anılan eylemlerin, terörle mücadelede kanun dışı yöntemleri benimseyen Devletin içinde yerleşmiş bir takım odakların işi olacağı gelmektedir. Geçmişinde benzer deneyimler yaşayan toplumsal hafızanın bu kabil tepkiler vermesi olağandır. Yıllar yılı palazlanıp gelişen kamu görevlisi, siyasetçi, mafya tipi oluşumlar içeren suç örgütleri sarmalı, zihinlerde halen tazeliğim korumaktadır. Kişisel menfaatlerini tatmin sadedinde resmi zevat ile bazı eski terör suçlularının kamusal bir zeminde iç iceliği, kamu gücünü kullanarak kanun dışı uygulamaları, devletin selameti için başlanan, şahsın hukuk dışı yöntemlerle refaha ulaşması ile son bulan bir ürperilesi ilişkiler yumağı, kitlesel hukuk 
travması yaratmıştır. Toplum, hukuksal özürlü haline getirilmiştir. Hemen her alanda görülen bu kokuşma, hukuk devleti ilkelerinin tam bir yetkinlikle uygulamayacağı, kanun hakimiyetinin hakkıyla sağlanamayacağı, devletin varsa içinden bu kangreni söküp atamayacağı algılamasına uygun vasat oluşturmuştur. Hukuk devleti adına, Kurum kuruluşlar içinde varsa hukuk dışı eylemlere karışmış kişi veya grupların temizlenmesini samimiyetle isteyenler yanında çoğu kere bu durumu kendi lehlerine, devlet cihazının örselenmesine payanda olarak kullanmak isteyen, kişi ve kuruluşların varlığı da son derece rahatsız edici bulunmakta, hatta bu ahval, sağ duyulu kitleyi, iki kesim arasında bir işbirliği olduğu duygusuna itmektedir. 

Devletin Anayasa ile çizilmiş yetki ve görev ayrımına rağmen hukuk kurallarını 
tanımayan ve istedikleri zaman istedikleri kuralları uygulayan kişiler ve kurumların bulunduğu, Devletin içinde olduğu izlenimi edinilen birtakım odakların, devlet içerisinden temizlenmesi ve hukuk kurallanmn hakim kılınması için Devletin otoriteyi ele almasının zorunlu olduğu, bu yapılmadığı takdirde, Hukuk devletine olan inancın solacağım söylemek kehanet değildir. Hukuk devletlerinde her türlü hukuk dışı oluşumun fark edildiği anda ortadan kaldırılması gerekmektedir. Hukuk devletinin yetkili kuruluşlarının, hukuk dışı 
oluşumların faaliyetlerinin devam etmesine göz yummaları durumunda, bundan hukuk devletinin zarar göreceği açıktır. Hukuk devleti ve demokratik rejim açıklık gerektirir. 

Toplum vicdanında rejime ve devlete güveni sağlamanın birinci temeli açıklık, ikinci temeli ise suçluların cezasız kalmayacağına olan inançtır. 
Kimi ülke mevzuatında, devletlere, ulusal güvenlikleri gerektirdiği hallerde örtülü operasyon yapmalarına cevaz veren düzenlemeler bulunmaktadır. Bu ülkeler olağan hukuk sistemi içinde baş edemediği suç örgütlerini örtülü operasyonlarla ortadan kaldırmaktadırlar. Devletimize, özellikle kendi ülke sınırlan içinde kendi yurttaşına karşı örtülü faaliyette bulunmasına izin veren yasal bir düzenleme söz konusu değildir. Bir başka deyişle Devlete; 
ulusal güvenlik ve menfaati mucibince tehlike teşkil ettiğine inandığı, cari hukuk kuralları içinde kalarak mücadele edemediği yurttaşlarının hayatına kanun dışı yöntemlerle müdahale olanağı tanıyan hukuksal bir metin bulunmamaktadır. Devletin ve milletin birlik ve bütünlüğüne, rejimine, kurulu düzenine aykın faaliyet gösterenleri etkisiz kılmanın biricik ve tek geçerli yolu, meşru hukuk düzeninden geçmektedir. Anayasal yapı içinde görev ve yetkileri belirlenen Devletin demokratik ve hukuk devleti olma niteliği, tüm eylem ve işlemlerinde hukukun genel ve evrensel ilkelerine uygun davranmayı gerektirir. Suç ve 
suçluyu etkisiz kılmada devletin ilgili organlarına, anayasada çizilen sınırlar dışında başkaca bir seçenek bırakılmamaktadır. O halde nasıl oluyor da, devlet cihazı içinde zaman zaman hukuk dışına düşmüş oluşumlar olduğu ileri sürülmektedir.? Devlet ve milletin çıkarlarım korumak adına devletin meşru düzeni dışında devlet içinde bu nevi odaklardan bahsedilebilmektedir.? Devletin varlığı ve dirliği için yaşamı tehlike arzeden bazı suçlu veya suç örgütü mensuplarının hayatlarına hukuk dışı yöntemlerle son verilmesi nasıl mümkün 
olabilmektedir.? Anayasal düzen içinde, hangi organın bilgisi ve izni dahilinde hangi güçler taraûndan böylesi eylemlerin işlenmesine karar verebilecek mekanizmalar bulunmayan bir rejimde, varlığı ülkenin esenliği için önemli derecede mahzurlu görülen kişi veya grupların gaynmeşru yöntemlerle izale edilmeleri, hatta izlenen yöntem ve amaçların pekala meşru ve gerekli olduğunun ileri sürülmesi nasıl izah edilmelidir.? 

Anayasamızın 2. maddesinde "Cumhuriyetin nitelikleri" arasında sayılan hukuk 
devleti ilkesi, bütün uygar demokratik rejimlerin temel özelliklerinden biridir. Bu kavram en kısa tanımıyla, vatandaşların hukukî güvenlik içinde bulundukları, Devletin eylem ve işlemlerinin hukuk kurallanna bağlı olduğu bir sistemi anlatır. Anayasa Mahkemesi de hukuk devletini "İnsan haklarına saygılı ve bu haklan koruyucu adil bir hukuk düzeni kuran, bunu devam ettirmekle kendisini yükümlü sayan, bütün davranışlarında hukuk kurallanna ve Anayasa'ya uygun, bütün eylem ve işlemleri yargı denetimine bağlı olan devlet" şeklinde tanımlamıştır. Anayasa Mahkemesi daha sonraki bazı kararlarında da şu yaklaşımda 
bulunuyor: "Hukuk Devleti, her eylem ve işlemi hukuka uygun, insan haklarına saygı gösteren, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykın durum ve tutumlardan kaçman, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayıp yargı denetimine açık olan, yasaların üstünde yasakoyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri ve Anayasa bulunduğu bilincinden uzaklaştığında geçersiz kalacağını bilen 
devlettir". Bir başka kararında da 'Temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınmadığı hukukun evrensel kurallanna saygı gösterilmediği ve adaletli bir düzenin gerçekleşmediği bir ortamda hukuk devletinden söz edilemez" sonucuna varmıştır. Hukuk dilinde "hukuk devleti" deyimi, devletin hukuk kurallanyla bağlı sayılmadığı "Polis Devleti" kavramının karşıtı olarak kullanılmaktadır. Hukuk Devletinin çağdaş demokratik uygarlığın en önemli aşamalanndan biri olduğundan şüphe yoktur. Gerçekten, vatandaşların devlete karşı güven beslemeleri ve kendi kişiliklerini korkusuzca geliştirebilmeleri, ancak hukuk güvenliğinin sağlandığı bir hukuk devleti sistemi içinde mümkündür. 

"Hukuk devleti", "polis devleti" deyiminin karşıtı anlamında kullanılmaktadır. O 
nedenle burada kısaca polis devleti anlayışını görmek gerekir. "Polis devleti", onyedinci ve onsekizinci yüzyıllarda Kara Avrupası ülkelerindeki mutlakiyetçi rejimleri açıklamak için kullanılan ve ilk kez Almanya'da ortaya çıkmış bir kavramdır. Polis devleti, "kamunun refahı ve selameti için, her türlü önlemi alabilen, bu amaçla kişilerin hak ve özgürlüklerine alabildiğine müdahale edebilen, onlara külfetler yükleyen ve fakat tüm bunları yaparken 
idaresi hukuka bağlı olmayan" devlet demektir. Polis devleti anlayışında devlet hukuka bağlı olmadığına göre, devletin eylem ve işlemlerinin yargı tarafından denetlenmesi de söz konusu değildi. "Polis devleti" ifadesindeki "polis" kelimesi sadece "kolluk" anlamında değil, daha geniş bir anlamda, kamunun refah ve selametini sağlamaya yönelik tüm devlet faaliyetleri anlamında kullanılıyordu. Devletin bu faaliyetleri yürütebilmek için sahip bulunduğu sınırsız ve denetimsiz güç ise "polis kudreti" olarak adlandırılıyordu. Kısaca "polis" deyimi hiçbir sınır ve denetim tanımayan kamu kudreti anlamına geliyordu. Bugün de idaresi hukuka bağlı olmayan, vatandaşlarına hukukî güvenlik sağlamayan devlet tipi için "polis devleti" tabiri kullanılmaktadır. 

Devletin bütün işlemlerinin hukuk kurallarına uygun olması, hukuk devletinin başlıca varlık şartlarından birini oluşturmaktadır. Hukuk kurallarına uymayı sağlayacak mekanizmada, devletin eylem ve işlemlerinin yargı denetimi altında bulunması akla gelmektedir. Yürütmenin yargısal denetimi bütün demokratik ülkelerde yerleşmiş bir kuraldır. Hukuk devleti denilince ilk olarak yürütmenin hukuka bağlılığı ve yürütme işlemlerinin yargı denetimi altında bulunması akla gelmektedir. Bunu daha çok tarihî sebeplerle açıklamak mümkündür. Hukuk devleti ilkesinin mücadelesinin yapıldığı geçen yüzyıllarda yürütme organı genellikle kral ve onun bakanlarından oluştuğu için, bu dönemlerde kişi haklarına karşı saldırıların ancak yürütme organından gelebileceği, dolayısıyla vatandaşların hukukî güvenliğinin sağlanabilmesi için yürütme organını hukukla 
bağlamanın gerekli ve yeterli olduğu düşünülmüştür. Kişi haklarının millî iradeden doğan yasama organına karşı da korunmasının gerekebileceği, tarihî bakımdan daha sonralan ortaya çıkan ve benimsenen bir düşüncedir. Nitekim yasama organının yargısal denetimi bazı demokratik ülkelerde (Ör. İngiltere gibi) henüz kabul edilmemiştir. Halbuki idarenin işlemlerinin yargısal denetimi hemen hemen bütün demokratik ülkelerde kabul edilmiştir Gerek 1961 gerekse 1982 Anayasasında Türkiye Cumhuriyetinin nitelikleri belirtilirken, adalet anlayışı içinde insan haklarına dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu vurgulanmaktadır. Bu nitelikler arasında geçen "hukuk devleti" 
ifadesini Anayasa Mahkemesi yukarıda da zikrettiğimiz gibi şöyle açıklamaktadır: "Hukuk devleti demek, insan haklanna saygı gösteren ve bu haklan koruyucu, adil bir hukuk düzeni kuran ve bunu devam ettirmeye kendini yükümlü sayan, bütün davranışlarında hukuk ve Anayasa uyan, bütün işlem ve eylemleri yargı denetimine bağlı bulunan bir devlet demektir" Hukuk devleti ne demektir? "Hukuku olan Devlet" denilecek olursa; bu durumda tüm Devletlerin hukuk devleti olması gerekir. Zira her devletin şöyle veya böyle bir hukuku vardır. 

Şu halde, Hukuku olan devlet demek bu anlamda "Devlet" demekten başka bir anlam taşımaz. Yani Hukuku olan devleti açıklamanın bir anlamı yoktur. Ne var ki yöneticiler genelde Hukuk Devletini, Hukuku olan Devlet anlamında algılar ve uygularlar. Oysa bu devlet olsa olsa "kanun devleti" olabilir. 

"Hukuk devleti", Pozitif hukuka sahip devlet demek olsaydı, Hammurabi Kanunları da bu meyanda hukuk devletinin kılın sayılabilecektir. Bu gerçek karşısında, "Hukuk Devleti aslında bir Adalet Devleti olmaktadır. Ancak "adalet" "herkesin hakkettiğini vermek" olmasına rağmen, bu kavram sanki sadece "herkese hakettiği cezayı vermek" şeklinde anlaşılmış ve algılanmıştır. Oysa meselenin "insan haklan", "insanlık onur ve değeri" gibi beynelminel boyutu da vardır. Denilebilir ki, doğru bir şekilde "insan hakkı" esası gözönünde 
bulundurulmadıkça "adalet" anlayışına, dolayısıyla "hukuk devleti" esasına ulaşmak mümkün değildir. Şu halde, Hukuk Devleti kavramı, doğru bir insan haklan anlayışına dayanmadıkça dış dünyada gerçeklik kazanamaz. Hangi toplumda insan haklan, gerçekte her birey için sağlanabiliyorsa, Hukuk Devletine giden yolun yansından çoğu alınabilmiş demektir. Ayrıca herkese emeğimin karşılığı da verebiliyorsa o toplum gerçek Hukuk Devletine kavuşmuş demektir. Hukuk Devletinin göstergesi, Kanun, tüzük, yönetmelik, yönerge gibi düzenleyici işlemlerin sayıca çokluğu değildir. Örgütlü zulüm, bazen en ince hukuk tekniği aynnülanna kadar düzenlenmiş olabilir. Bu bir kanun devleti sayılabilir; fakat o da bir Hukuk Devleti değildir.

Üzerine "çağdaşlık" damgası vurarak bir kurala "adalet" esasım getirmiş havası 
vermek mümkün değildir. Bu şeklide güçlü çıkar gruplarının topluma hakim olmasının adalet ve hukuk devleti ile hiçbir ilgisi yoktur. 

Belirtelim ki, "demokrasi" tek basma "Hukuk DevletTne olan ihtiyacı karşılamaya yeterli değildir. 1789 Fransız Devriminin, eski Yunan'dan alarak tekrar hukuk pazanna sürdüğü Demokrasi, Hukuk Devleti'ne ulaşmak için ileri sürülen yöntemlerden biridir. Başka güvencelerle beslenmeyen bir demokrasi "çoğunluğun diktatörlüğüne" yol açabilir. Zulmü tek kişi de yapsa, çoğunluk da yapsa, zulüm zulümdür. Nitekim bir çok ülkede 'Temsilî Demokrasi" altında bu zulüm yapılabilmektedir. Halk demokrasiyi ciddiye almadıkça, bir oyun olarak seyrine baktıkça ve her seçimde bir "figüran" olarak oyuna katılmaya razı 
oldukça gerçek Hukuk Devletine kavuşmak mümkün olamayacaktır. Bu bir "avcılık" oyunu olur. Unutmamalıdır ki, demokrasi Hukuk Devletine ulaşmada bir araçtır. Kuvvetler ayrılığı da demokrasi gibi Hukuk Devleti için sadece bir araçtır. Gerçek güç, tek ve çoğu kez çıkar gruplanmn elinde ise çok defa görünürde bu kuvvetler aynmından söz edilebilir. Perde arkasında hakim olan güç oligarşi ise, kuvvetler ayrılığı pekâlâ bu güce hizmet eden bir araç olabilir. Çoğulculuk, çok partili sistem ise bu durumda Hukuk Devletinden çok oligarşi içindeki dengeyi ve uzlaşmayı sağlamak için kullanılır. Örgütlenme hürriyeti şöyle dursun, düşünce açıklama hürriyeti bile tanınmaz. Resmi görüşe aykırı gelen düşünceleri zihinden geçirmek bile yasaklanabilir. Demokrasi ile Hukuk Devleti özdeş değildir. Hukuk Devleti amaç demokrasi ise araçtır. Bu araç bilinçli ve erdemli kişilerin eline veriliyorsa, gerçekten de Hukuk Devletine varabilmenin en iyi aracı olabilir. Buna karşılık, toplumdaki bireylerin çoğunluğunun "Adalet Devleti" amacı üzerinde hiçbir açık düşünceleri yoksa, "Adalet" terimi altında onlara benimsetilen kavram, acımasızca cezalandırma ve kimseye göz açtırmama ise, 
çağdaş teknolojiden yararlanan son moda propaganda araçlan ile oylar etkilenebiliyor ve güdümlenebiliyor ise, bu tür bir demokrasi asla hukuk devletini gerçekleştiremez. 
"Kanun maddeleri" tek basma, hukuk devletini yansıtmaz. Bu maddeler değişmez değer olan "adalet" ilkelerine dayanmadıkça bir anlam ifade etmezler. Oysa günümüz anlayışına göre, kanun, tüzük, yönetmelik ve yönerge külliyatı değişinceye kadar tartışmasız, mutlak değerlerdir. Ne var ki, kanun koyucu bu hükümleri bir kez değiştirdi mi, değişen ister en üst düzeyde yer alan Anayasa olsun isterse en alt düzeydeki bir yönerge olsun, değişen yapraklar külliyattan çıkanlır ve çöp sepetine atılır. Yeni kurallan uygulayan hâkim ve idareci 
bu kuralın adalete uygun olup olmadığını tartışamaz. Ceza kuralım tatbik eden hâkime takdir hakkı verilmezse ağırlatıcı ve hafifletici sebeplerle yetinir. Böyle bir yetkisi yoksa zahmete gerek kalmadan hukuku uygular geçer. 
Hukuk devleti "bilinçli olarak, hukukun gerçekleştirilmesi amacına yönelik olarak 
kurulmuş ve örgütlenmiş olan devlet" olarak tanımlayanlar vardır. Bu sadece şekli bir tanım olabilir. Zira, devlet gücü hukuka ve kanuna bağlanmış ise devletin tasarrufları bağımsız mahkemelerce gözden geçirilebiliyorsa, kanun yollanna gitme imkâm varsa, bütün bunlar şeklî bakımdan hukuk devletinin varlığım gösterir. Oysa, hukuk devleti gerçekte maddî açıdan kamu gücünün "adalet" icra ve gerçekleştirme yükümü altında olduğu devlettir. 

Bir başka biçimi ile hukuk devleti "Kamu gücünün pozitif hukuk kurallan ile bağlı olduğu devlet" şeklinde tanımlanmaktadır. Oysa, devlet gücünü fiilen elinde tutan ve kullanan baskı grubunun iradesi "değişmez ahlâkî değerler" temeline dayanmıyorsa, o kamu gücünün hukuk kurallan ile gerçekten bağlı olduğu söylenemez. Pozitif hukukun kayıtladığı irade yine pozitif hukuku koyan ve açıklayan irade ise, buradaki bağımlılık bir görünüşten ibarettir. Şu halde, 
kayıtlayan pozitif hukukun temel ilkeleri, gerçek ve değişmez ahlâkî değer ilkeleri olmalıdır ki, gerçekten hukuka bağlılıktan söz edilebilsin. 
Şekli anlamda hukuk devletinin özelliklerinin bulunması, o devleti hukuk devleti 
kılmaya yetmez. Şu halde bir devlete, hukuk devleti niteliği tanıyabilmemiz için bunu bir değerler dizisine göre ölçmemiz gerekecektir. Anayasanın ve hukuk üstü normların önemi burada kendisini göstermektedir. 

23. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.

***

HAKKARİ İLİNİN GENEL DURUMU, DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİNDE VE HAKKARİ'DE MEYDANA GELEN TERÖR OLAYLARI BÖLÜM 21

HAKKARİ İLİNİN GENEL DURUMU, DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİNDE VE HAKKARİ'DE MEYDANA GELEN TERÖR OLAYLARI BÖLÜM 21



Her ne kadar DEHAP teşkilatının üstlendiği bu faaliyetleri önlemeye yönelik eylemlerin terör örgütü mantığına uymadığı ifade edilsede; örgütün politikasına uyulmaması, sözde vergi alınamaması gibi nedenlerle yandaşlarının hayatına ve malına ciddi zararlar vermeden, korkutma ve uyan amaçlı bir eylem tarzı geliştirmesi yaşanan gerçekler arasındadır. 

Ancak, her örgütün dayandığı az veya çok, kuvvetli veya zayıf bir tabanı vardır. Bu taban ona hayatiyet sağlar. Taban üzerinde bazen şiddetli baskıda uygulanır. Son kertede bu tabanı kaybetmek, örgütün yaşam damarının kuruduğuna işaret eder. Olay yeri bulgulan üzerinde her hangi bir patlayıcı madde kalıntısına rastlanmadığı, ancak anahtar sistemi olarak tespit edilen elektronik masa saatinin daha önce bu bölgede meydana gelen bomba olaylannda, PKK (KONGRA-GEL) terör örgütü tarafından kullanıldığından eylemin bu örgüt tarafindan gerçekleştirilmiş olabileceği belirtilmiştir. 
Hakkari İl Jandarma Komutanlığınca 31.08.2005 tarihinde yani incelenen olaydan iki gün önce (2) Astsubay ile (1) Uzman Çavuşun Yüksekova ilçesine istihbarat personeli görevlendirildiği görülmektedir. Anılan görevlilerin Yüksekova İlçesinde görevlendirilme nedenleri ve görevin mahiyeti öğrenilememiştir. Bizatihi bu görevlendirmelerden hareketle, anılan eylemle ilişki kurulmasını gerektirecek bir nedensellik bağı tesis edilmesi hukuken 
mümkün değildir. Böyle bir ilintiyi açığa vuran bir emareye de rastlanılmamıştır. 

Belirtilen nedenlerle, Yüksekova İlçe merkezinde Van Erciş Seyahat Otobüs 
Firmasına ait otobüsün altına bomba konularak patlatdması eyleminin, ilgili bolümde belirtilen veriler değerlendirildiğinde, söz konusu eylemin hangi kişi veya kişilerce, nasıl bir yapılanmayla, hangi amaçlarla işlenmiş olabileceğine dair somut bilgi ve belgeye ulaşılmamıştır. 

2-15.09.2005 tarihinde ZaSros İs Merkezinin 3. katanda patlama ve 28.10.2005 tarihinde avnı is merkezinin 5. katma roketli saldırı; 

a) 15/09/2005 günü Saat 21:45 sıralarında Yüksekova ilçesi Güngör Mahallesi Cengiz Topel Caddesi üzerinde bulunan Hakkari ili Yüksekova ilçesinde Sabri YURTSEVEN'e ait Zağros İş Merkezinin üçüncü katında patlama meydana gelmiş, patlamanın meydana geldiği kat ile diğer katlarda bulunan iş yerlerinde maddi hasar meydana gelmiştir. Komisyonumuzca, Yüksekova İlçesinde söz konusu işyerinin sahibi Sabri YURTSEVEN'in bilgisine başvurulmak istenmiş, belirtilen şahıs bir yakının hasta olduğundan bahisle, Komisyonumuzun bu davetine icabet etmemiştir. Yine anılan işyerinde meydana gelen patlama ile söz konusu binada yer kiralayan, bir dini cemaate yakınlığı olduğu ileri sürülen Çağlayan Dershanesi arasında bir ilinti olup olmadığını belirlemek amacıyla, söz konusu dershane yetkilerinden bilgi alınmak istenmiş, ancak ilgili dershane sorumlululan da, 
Komisyonumuzun bu talebine olumlu karşılık vermemişlerdir.

İrfan SARI, Mülkiye Müfettişlerince 23.11.2005 tarihinde tanık olarak 
ifadesinde; 

"Ben 1999 yılından itibaren Esnaf ve Sanatkarlar Odası Başkanlığı görevini 
yürütüyorum. Oda Başkanlığımıza ait idare binası Zagros İş Merkezinin 4. katındadır. Sözünü ettiğimiz bina yakın tarihte bir kez bombalandı ve bir kez de rokettendi. Bomba Başkanlığımızın bulunduğu katta ve hemen iş yerimizin kapışma 2 metre mesafede patlamıştır. Patlama saati itibariyle biz oda seçimleri üzerinde çalıştığımız için işyerimizde bulunmaktaydık. Saat 21.45 te patlayan bomba şayet o saat itibariyle bizden başka açık büro bulunmayan 4. kat yerine başka katlarda patlamış olsa idi can zaiyatına sebep verebilirdi. 
Çünkü özellikle 3. katda birkaç tane cafe faaliyette olup, o saatlerde bu yerlerde onlarca insan bulunmakta idi. Vatandaş arasında Zagros iş merkezine yönelik bu saldırılar konusunda özellikle güvenlik kuvvetlerinin suçlandığını ifade etmek isterim. Bu patlamaların güvenlik kuvvetleri eliyle yapıldığına ilişkin kanaatin pekişmesinde Zagros adının menşei olan dağ ve terör örgütünün eyalet yapılanmasında bir eyaletin adının olmasının etkili olduğunu düşünüyorum. Bizim oda seçimlerimizin bu bombalama ile alakası olduğunu düşünüyorum. 
Bana sorduğunuz Nehil isimli bir dershane kurulma teşebbüsü oldu. Bu teşebbüsün arka planında bölgemizde Çağlayan dershanesi grubu vardı. Bu grup Fetullah hoca cemaatinden oluşuyordu. O günlerde bu kişiler Zagros iş merkezinde bir dershane açma teşebbüsünde bulundular. Bu teşebbüs sözlü mutabakat noktasına kadar vardı. Ancak DEHAP ilçe teşkilatı bu dershanenin açılmaması için 3 kez basın açıklaması yapmak üzere şehir merkezine gelirken Zagros iş merkezi önünde durarak esnafı ya da Zagros iş merkezi yönetimim yuhaladılar. Bu durum bizi kaygılandırdı. Çünkü aramızda geçen görüşmelerde bu gösterilerle dershane arasında bir bağ olduğu ortaya çıktı. Bu nedenle biz iş merkezinin sahipleriyle görüştük ve dershanenin kurulmasına izin vermemelerini istirham ettik. Çünkü muhtemelen dershane açılmasından sonra bazı kanun dışı hadiselerin çıkabileceğini değerlendirdik. Bu tartışmalar Zagros iş merkezini bombalama tarihinden yaklaşık 1 ay öncedir." 
Yüksekova İlçesi Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Selahattin DOĞAN, Mülkiye 
Müfettişlerince 23.11.2005 tarihinde tanık olarak alman ifadesinde; 
"Bir ara Zagros iş merkezinin üst kafanda "Fetullah Hoca Cemaati" olarak tanınan bir grup Nehil isminde bir dershane açması konusu gündemde idi. Ancak sanıyorum ve vatandaştan da duyuyorum ki, DEHAP'lılann istemediği konuşuldu. Mesele böylece kapandı. Bombaların patlama tarihi bu konunun kapanmasından sonraki tarihe tesadüf etmektedir." 

Belirtir biçimde beyanda bulunmuşlardın. Komisyonumuzca mahallinde bilgisine başvurulanlar, bahse konu işyerinde Çağlayan Dershanesi'nin yer kiraladığı, öğrenci kaydına başladığı, ancak yeterli öğrenci kaydı yapamadıkları, eski DEHAP İlçe Teşkilatına mensup bazı kişilerce düzenlenen basın bildirisi sırasında işyeri önünden geçilirken, kendilerince bu dershanenin zararlı buldukları bir 
ideolojiyi yayabilecekleri gerekçesi ile tepki gösterdikleri hususunu dile getirmişlerdir. Daha sonra anılan dershane ile işyeri sahibi arasında, dershanenin yeterli sayıda öğrenci toplayamaması gibi bazı nedenlerle kira anlaşmasının karşlılıklı fesh edildiği ileri sürülüyorsa da, anlaşmanın fesh nedeninin kesin gerekçesini öğrenmek mümkün olamamıştır. Ancak söz 
konusu işyerinin 3. katında meydana gelen patlama, değinilen Dershane ile işyeri sahibi arasındaki kira sözleşemesinin feshinden yaklaşık 20-30 gün sonra meydana gelmiştir. Bir başka deyişle, patlama ile o işyerinde kiracı olarak bulunan dershanenin varlığı arasında bir ilinti bulunmadığı düşünülmektedir. Zira, belirtildiği gibi patlamadan 20-30 gün önce aktarılan dershanenin anlaşmayı fesh ederek binayı boşattığı değerlendirilmektedir. 

Anılan eylemde kullanılan bomba ile ilgili olarak; "Bombanın basınç etkili olduğu", "olay yerinden toplanan deliller arasında el yapısı veya fabrika imali patlayıcı madde düzeneğine ait her hangi bir parça bulunmadığından dolayı patlama olayına ne tür bir düzeneğin sebebiyet verdiğini kesin olarak tespit edebilmenin mümkün olamayacağı,ancak patlamanın oluş şekli ile Zağros İş Merkezinde meydana gelen hasarın biçimi ve gönderilen deliller üzerinde TNT ihtiva eden patlayıcı madde artığı tespit edildiği" belirtilmektedir. 

Astsubay Özcan İLDENİZ'e ait olduğu düşünülen ajandanın. 5 Şubat günlü 
sayfasında; "Dersaneler hakkında bilgi, Çağlayan, Serhat" notunun yer aldığı görülmüştür. Hakkâri İl Jandarma Komutanlığı'nca Zağros İş merkezinin bombalandığı 15.09.2005 günü öncesinde 14.09.2005 günü ve sonrası 17.09.2005 tarihinde, J.Astsubay Özcan İldeniz'in Yüksekova ilçesine görevlendirildiği anlaşılmaktadır. Anılan görevlilerin Yüksekova İlçesinde görevlendirilme nedenleri ve görevin mahiyeti öğrenilememiştir. Bizatihi bu görevlendirmelerden yola çıkılarak, anılan eylemle ilişki kurulmasını gerektirecek bir nedensellik bağı tesis edilmesi hukuken mümkün değildir. 

Belirtilen eylemin işlenişinde bir sorumlulukları olduğuna ilişkin emarede yoktur. Aktarılan bilgilerden, söz konusu işyerinde bomba patlatüması eyleminin, söz konusu eylemin hangi kişi veya kişilerce, nasıl bir yapılanmayla, hangi amaçlarla işlenmiş olabileceğine dair somut bilgi ve belgeye ulaşdmamiştır. 

b)28/10/2005 günü saat 01:45 sıralarında Yüksekova ilçesi Cengiz Topel Caddesi üzerinde bulunan ZAĞROS İŞ MERKEZİ adlı iş merkezinin 5. katına iş merkezini cepheden gören sokak içerisinden 5. kata paralel bir şekilde RPG-7 roketli saldın sonucu roketatar mermisinin iş merkezinin 5. kat penceresinin alt kısmındaki 85 cm'lik duvar kısmına isabet etmiş, binada maddi hasar meydana gelmiştir. Zağros İş Merkezinin sahibi Sabri YURTSEVEN'dir. Sabri YURTSEVEN'in bölgede uyuşturucu işi yaptığı, PKK sempatizanı olarak bilindiği, örgüte maddi yardımda bulunduğu söylenmektedir. 2000 yılında Yüksekova İlçe Jandarma Komutanlığınca uyuşturucu madde kaçakçılığından yakalandığı belirtilmektedir. Örgütle aralarında bir sorun olduğuna ilişkin bir bilgi bulunmamaktadır. 
Komisyonumuzca dinlenen bazı kamu görevlileri ise, anılan iş merkezine yapılan 
saldırıların, iş merkezinin sahibinin niteliğini, eylemin işlendiği saatin sahur zamanı olmasını, o saatlerde bölgede sahura kadar genelde yatılmadan muhtelif mahallerde beklenmesi, bu nedenle iş merkezinde belli bir kalabalığın bulunması hususlarını göz önüne alarak, eylemin şüphe arzettiğini dile getirmektedirler. 

Yüksekova İlçesi Şoförler ve Otomobilciler Odası Başkanı Selahattin DOĞAN, 
Mülkiye Müfettişlerince 23.11.2005 tarihinde tanık olarak alman ifadesinde; 
"Zağros iş merkezi sahibi de daha önce çok varlıklı biri değilken, şimdilerde milyon dolarlarla ifade edilen servete sahiptir. Burası birkaç kez bombalanmışsa dikkatin yalnızca terör örgütüne değil, aynı zamanda büyük mafya guruplarına da çevrilmesi gerekir." 
21.Sınır Tugay Komutanlığı 1. Jan. Özel Harekat İdari İşler Astsb. Mehmet ALTUNER, Van Cumhuriyet Savcısınca alınan 23.01.2006 tarihli ifadesinde; 
"Bana bahsettiğiniz RPG-7 roketatar isimli silah bizim Silahlı Kuvvetlerimizin 
envanter kayıtlarında vardır ve halen kullanmaktayız. Ayrıca terör örgütü PKK da kullanılmaktadır. Bunlarla ilgili 2005 yılında yine Komutanlığımız tarafından terör örgütüne ait bir çok mühimmat bulundu." 
Yüksekova İlçe Emniyet Müdürlüğü Bomba İmha Uzmanı Ahmet GÜVEN, 
Mülkiye Müfettişlerince 23.11.2005 tarihinde alınan ifadesinde; 
"Zağros iş merkezinde 28.10.2005 tarihinde 01.45'te patlayan RPG-7 roketi için bir teferruat bilgiyi arzetmek istiyorum. Olay yerine gittiğimde binaya roket atılmış izlenimi elde ettiğim hâlde kuyruk parçasını bir türlü bulamadık. Bina girişindeki sundurma üzerinde bir arama yapma ihtiyacı duyduk. Bina sahiplerinden birinin oğlu olduğu söylenen kişi getirdiğimiz itfaiye merdivenine çıkarken bana sundurma biraz zayıf önce ben çıkayım dedi. 
Bu teklif bana önce çok makul geldi ve kabul ettim ve kendisinin sundurmayı öncelikle çıkmasına izin verdim. Peşinden gittiğimde sundurmada ben her hangi bir parçaya rastlamadım. Ancak aşağıdaki polis memuru arkadaşımızın uyarısı ile şahsın ceketinin altına bir şeyler sakladığını anladık. Şahsın ceketinin altından RPG-7'nin kuvruk(pervane) kısmı çıktı. Bu şahsa herhangi bir adli işlem yapılıp yapılmadığını bilmiyorum." 
Şeklindeki ifaden dikkat çekici bulunmuştur. 
Eylemde kullanılan roketin; ilgili Kriminal birimince, RPG serisi roketatar silahı ile atılan, orijinali eski S.S.C.B. ve eski Varşova Paktı ülkelerince fabrikasyon olarak askeri maksatla üretilen menşei tespit edilemeyen, PG serisi A/P (anti tank) roket mühimmatların da kullanılan silahtan atılmış olan roket olduğu tespit edilmiştir. 
27.10.2005 günü saat 16.00 sıralarında Hakkâri-Şemdinli-Alan Köyü-Alan Deresi Bölgesinde yapılan operasyonda bir sığınak içerisinde 11 adet kaleşnikov P.Tf, 3 adet el bombası, 4 adet fünye,l adet roketatar, 1 adet parçalanmış, 5 adet sağlam roketatar mühimmatı, 2 adet roketatar sevk fişeği, 2 takım terörist elbisesi ele geçirildiği soruşturma dosyasında ifade edilirken, Özcan ÎLDENİZ'e ait olduğu düşünülen Ajanda da avnı olaya ilişkin olarak: "03 Ağustos Salı sayfasında". "Zeydan ERÇELİK Gaziantep Cezaevinde eroinden taşıyıcı olarak tutuklu olan Tacettin YAVUZ bilgisi ile; Şemdinli İlçesi Alan Deresi Mevkiinde (70-25) koordinatlarında 200 m kayalıkta, 11 Kaleşnikof p. tüf.,1 Roketatar, 5 
roketatar mermisi , 2 RPG-7. 3 El bombası, 4 Fünye (El bombası için), 2 Mayın, 2 T. Ö. elbisesi" notunun yer aldığı görülmektedir. 
27.10.2005 tarihinde, muhtemelen yukarda belirtilen operasyonel faaliyette 
bulunmak üzere Şemdinli ilçesinde görevlendirilen ve bu çalışmasından dolayı Hakkari İl Jandarma Komutanı Erhan KUBAT tarafmdan 22.11.2005 tarihinde takdirname ile ödüllendirilen Özcan ÎLDENİZ'in ajanda notunda yer alan (2 RPG-7 )bilgisi, olaya ilişkin Jandarma Genel Komutanlığı resmi yazısı ve soruşturma dosyasında yer almamaktadır. Anılan roketin, 27.10.2005 günü yapılan bu operasyondan bir gün sonra yani, 28/10/2005 günü saat 01:45 sıraIannda,Yüksekova İlçesi Cengiz Topel Caddesi üzerinde bulunan ZAĞROS İŞ MERKEZİ adlı iş merkezinin 5. katma roketli saldırıda kullanılan Emniyetin bazı kayıtlanma göre RPG-7, JGK Van Bölge Kriminal Laboratuarı Ekspertiz raporunda ise, RPG serisi roketatar silahı ile atılan, orijinali eski S.S.C.B. ve eski Varşova Paktı ülkelerince fabrikasyon olarak askeri maksatla üretilen menşei tespit edilemeyen, PG serisi A/P (antitank) roket mühimmatlarında kullanılan 
silahtan atılmış olan roket ile ilişkili olabileceği, Veysel ATEŞ'in Mülkiye 
Müfettişlerince alınan 27.11.2005 günlü ifadesinde; "Bekaa vadisinde 1990 yılını 1991 yılına bağlayan kış aylarında örgütsel eğitim aldım. Bu sürede roket atar kullanımını öğrendim." şeklinde roket atar kullanımını öğrendiğini içeren beyanı da, RPG-7 silahının bu olayda kullanılabileceğine ilişkin bir şüphe duyulmasına neden olmuştur. Hakkari İl Jandarma Komutanlığınca 31.10.2005 tarihinde yani olaydan üç gün sonra, istihbarat personeli olan (2) Astsubay ile (1) Uzman Çavuşun Yüksekova İlçesinde görevlendirildiği incelenmiştir. 
Belirtilen bilgiler yan yana getirildiğinde, incelenen olayla, aktarılan diğer 
hususların ilişkisinin bir tesadüf obuası da gözden uzak tutulmamalıdır. Zira, Hakkari ti Jandarma Komutanlığınca Özcan İldeniz'in ne olaya yakın bir tarihte, ne olay tarihinde, Yüksekova İlçesinde görevlendirilmediği, 31.10.2005 tarihinde yani olaydan üç gün sonra, istihbarat personeli olan (2) Astsubay ile (1) Uzman Çavuşun Yüksekova İlçesinde görevlendirildiği incelenmiştir. Olayda kullanılan roketatar silahın kesin olarak RPG-7 olduğuna ilişkin bir kayıtta söz konusu değildir. Kaldı ki, yukarda belirtilen görevlileri bu eylemle ilintili kılabilecek maddi bir delil, tanık beyanı gibi bir bulgu ve belgeye ulaşılamamıştır. 
Ancak, Komisyonumuz, yetkili makamların bu noktaya dikkatini çekmek, bu 
şüphenin izalesini sağlamak amacıyla belirtilen hususları dile getirmeyi görev addetmiştir. 

3-20.10.2005 tarihinde Huzur Et Lokantası önünde patlama: 

20.10.2005 günü saat 04.30 sıralarında Yüksekova ilçesi Yeşildere Mahallesi Nedim Zeydan Caddesi üzerinde bulunan Ferzinde YOLMAZ isimli şahsa ait Huzur Lokantası isimli işyeri önünde patlama sonucunda çevrede bulunan bina, işyeri ve araçlarda maddi hasar meydana gelmiş herhangi bir can kaybı ya da yaralanma olmamıştır. Ferzinde YILMAZ'ın, PKK terör örgütüne yardım yataklık yapmak ve örgütsel faaliyetlerde bulunmak, bir cenaze demi sırasında bölücü örgüt adına slogan atmak suçundan göz altına alındığı, örgüte 500 dolar yardım yaptığı, bir kardeşinin PKK terör örgütü üyesi olduğuna ilişkin ilgili birimlerde kaydı, DEHAP Yüksekova İlçesi teşkilatında görev yaptığı, daha önceki dönemde aynı partiden Belediye Meclis Üyeliği ve Belediye Başkan Vekilliği yaptığı bilgisi bulunmaktadır. Ferzinde YILMAZ'ın daha önce örgüte 500 dolar yardım yaptığı iddiası bir ifade de ileri sürülmektedir. Bu yardımı baskı ile mi, gönüllü mü yaptığına dair bir ip ucu yoktur. 

İncelenen bombalama eyleminin örgüt tarafindan, Ferzinde YILMAZ'dan sözde vergi istendiği, bu şahsın da vermediği, bu nedenle hem kendisine hem de diğer esnafa gözdağı vermek amacıyla işlendiğine ilişkin bir bilgi ve belge söz konusu değildir. Kardeşi örgüt üyesi olan bahse konu şahsın örgütle arasında ihtilaf olduğuna yönelik bir bulgu da ortaya konulamamıştır. Komisyonumuzca bilgisine başvurulan bazı kamu görevlilerince, nitelikleri belirtildiği şekilde olan anılan şahsın işyeri önünde yapılan bombalama eylemi şüphe ile karşılanmıştır. 
PKK terör örgütünün bu tür eylemleri, hem kendi yandaşlarının, hem de güvenlik kuvvetlerinin kafasını karıştırmak, halkı güvenlik kuvvetlerine karşı kışkırtmak ve ayaklandırmak şeklinde, sivil itaatsizlik stratejisi kapsamında yapabileceği değerlendirmesi de gözden uzak tutulmamalıdır. 

Yüksekova Belediye Başkanı M.Salih YILDIZ, Komisyonumuza, Huzur Et Lokantası Sahibi Ferzinde YILMAZ ve onun iş yeri önüne atılan bomba konusunda bilgi verirken; 

Ferzinde YILMAZ'ı kasdederek, "...hatta bu konuda son zamanlarda kaygılandığım, takip edildiklerini, iste cok garip araçların orada olduğunu...O gece, karşıdaki avantaj denilen verin orası lojmandır, en azından 30-40 dairedir. Burası yüzde 90'i uzatmalıların oturduğu bir verdir. L tipindedir cadde, her peçe oradakilerin aradan orada park halindeyken, o gece hiçbir tane araç olmuyor." biçimindeki beyanı ile, patlama öncesi askeri personelin olayın olacağını 
daha önceden öğrendiklerini ve konutları önündeki park yerinden araçlarını olay öncesi uzaklaştırdıklarım ima etmektedir. Komisyonumuzca alman beyanında Ferzinde YILMAZ da aynı olguya dikkat çekmektedir. 

16.09.2005 günü saat 01.00 sıralarında Hakkâri-Şemdinli-Günyazı-Tanyolu 
Mezrası-Mezar Gediği mevkiinde icra edilen pusu faaliyeti esnasında, pusu bölgesine yaklaşan teröristler ile çıkan çatışmada kimliği tespit edilemeyen I terörist, 3 adet 82 mm.lik havan mühimmatı, 1 adet Rus yapımı el bombası ile birlikte ölü olarak ele geçirilmiştir. 

Van Cumhuriyet Başsavcılığının 2005/867 sor. sayılı dosyasında mevcut olan "Olay yeri tespit tutanağı ve Malzeme tespit ve teslim tutanağY'nda aynca; 50 gr Plastik Patlayıcı, 4 adet kaleşnikof şarjörü, 127 adet Kaleşnikof piyade tüfeği mermisi, ucuna kablo bağlı 4 adet büyük pil, 1 adet ateşleme manyetonun da bazı kişisel eşyalarla birlikte ele geçirildiği belirtilmektedir. 
Başbakanlık Milli İstihbarat Müsteşarlığı'nın Komisyonumuza yazdığı 19.12.2005 
gün ve 30350 sayılı yazısında İse; anılan olay kapsamında **3 kg C4 plastik patlayıcı*1 ve el bombası ile bomba düzeneklerinin de ele geçtiği belirtilmiştir. 
Belirtilen olayla ilgili olarak MİT Raporunda " 3 kg C-4 plastik patlayıcı" ele geçtiği belirtildiği halde, Komisyonumuza Jandarma Genel Komutanlığınca gönderilen yazıda bu bilgi yer almamaktadır. 

Huzur Et Lokantasının önünde 20.10.2005 günü patlayan bombanın de plastik 
patlayıcı olduğu Hakkari İl Emniyet Müdürü tarafından ifade edilmiştir. Huzur 
Lokantası önünde meydana gelen patlayan bomba ile ilgili olarak, Van Jandarma Bölge Kriminal Amirliğinin 30.12.005 gün ve HRK: 3760-3453-05/3757 sayılı Expertiz Raporunda söz konusu patlayıcının RDX ihtiva ettiği belirtilmiştir. 
Huzur Lokantası önünde patlayan bombanm; "El yapımı basınç etkili anahtar sistemi belli olmayan", "RDX ihtiva" eden nitelikte "plastik patlayıcı" bir bomba olduğu belirtilmektedir. RDX ihtiva eden pek çok patlayıcının PKK terör örgütü tarafından bir çok eylemde kullanıldığı da bilinmektedir. Yüksekova İlçe merkezinde gerek incelenen olay öncesi, gerek sonrasında meydana gelen bazı bombalama eylemlerinde RDX patlayıcı kullanılmıştır. PKK terör örgütünce işlenmesinde şüphe bulunmayan; Yüksekova Üçe merkezinde 02.10.2005 günü saat 22:00 sıralarında İkiz Binalar olarak bilinen apartmanın arka tarafında meydana gelen bir patlamaya ait bulgularda RDX artığına rastlanılması, yine 
24.10.2005 günü saat:23.30 sıralarında Askerlik Şubesi nöbet kulübesi altında patlayan bombanm anahtar sistemi tespit edilemeyen parça ve basmç etkili RDX ihtiva eden bomba olması bu duruma uygun örneklerdir. 
Komisyonumuzca, şüpheli olaylar kategorisinde mütalaa edilen incelenen eylemde, 16.09.2005 günü yapılan operasyonda ele geçen mühimmat ve malzeme arasında MİT raporunda yer aldığı halde, Jandarma Genel Komutanlığı yazısında "3 kg C4 plastik patlayıcı" bilgisinin belirtilmemesi nedeniyle bu patlayıcının kayıtlara alınmadan bazı olaylarda kullanılabileceği kuşkusunu tevlit etmesi ile 20.10.2005 tarihinde anılan işyeri önünde patlayan bombanın da plastik patlayıcı olması olgusu arasında doğrudan bir ilinti kurulamamaktadır. Böyle bir olasılığın, yetkili organlarca göz önünde bulundurulması 
yerinde olacaktır. 

Hakkari İl Jandarma Komutanlığı 'nca 20.10.2005 tarihinde yani olay günü istihbarat personeli (1) Astsubay ile (2) Uzman Çavuş'un Yüksekova İlçesinde görevlendirildiği göze çarpmaktadır. Anılan görevlilerin Yüksekova İlçesinde görevlendirilme nedenleri ve görevin mahiyeti öğrenilememiştir. Bahse konu olay 20.10.2005 günü saat sabah 04.30 sularında meydana gelmiştir. Anılan görevlilerin Yüksekova İlçesine muhtemelen aynı gün olay saatinden sonra geldikleri düşünülmektedir. Zira, bahse konu olayın öğrenilmesinden sonra 
olayla ilgili bazı değerlendirmeler yapmak üzere olay mahalline görevlendirilmeleri kuvvetle muhtemeldir. Bizatihi bu görevlendirmelerden yola çıkılarak, anılan eylemle ilişki kurulmasını gerektirecek bir nedensellik bağı tesis edilmesi hukuken mümkün değildir. 

Belirtilen eylemin işlenişinde bir sorumlulukları olduğuna ilişkin emarede yoktur. 

Aktarılan bilgilerden, Yüksekova İlçesinde Ferzinde YILMAZ isimli şahsa ait 
Huzur Et Lokantası önünde bomba patlatüması eyleminin, tüm veriler birlikte 
değerlendirildiğinde, söz konusu eylemin hangi kişi veya kişilerce, nasıl bir 
yapılanmayla, hangi amaçlarla işlenmiş olabileceğine dair somut bilgi ve belgeye ulaşılmamıştır. 

22. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.

***