Amerikan Dış Politika Kültürü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Amerikan Dış Politika Kültürü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Eylül 2019 Cumartesi

Amerikan Dış Politikasının Kökenleri ve Amerikan Dış Politik Kültürü. BÖLÜM 5

Amerikan Dış Politikasının Kökenleri ve Amerikan Dış Politik Kültürü. BÖLÜM 5



ABD’nin dış politikasında yumuşak güç unsurlarını kullanabilmesi, ona dış ilişkilerinde büyük bir kaldıraç imkânı vermektedir. Clinton döneminde benimsenen 1996 yılı Ulusal Güvenlik Stratejisi belgesinde ABD’nin serbest piyasa ekonomisine dayalı gelişen demokrasileri desteklemesi gerektiği, çünkü piyasa ekonomisinin artan refah ile birlikte demokrasileri daha barışçı ve istikrarlı kılacağı ve bu devletleri Amerika ile işbirliği yapmayı teşvik edeceği vurgulanıyordu.

75 Yine 1997’deki Ulusal Güvenlik Strateji belgesinde ise, ABD’nin insan haklarının küresel düzeyde korunması için çaba sarf edeceği ve çok taraflı uluslararası kurumlarla çalışacağı vurgulanıyordu.76 Yumuşak güç imajı vermede Bush dönemi 2002 ve 2006 ulusal strateji belgelerinin Clinton döneminde bahsedilenlerden büyük bir farkı bulunmamaktadır. Yine demokrasi, insan hakları, özgürlük gibi konulara ABD’nin büyük önem atfetmesi ve Afrika’daki AIDS ile mücadele için özel programların başlatılması bu belgelerde yer almaktadır. Küresel refahın artmasının önemi vurgulanarak uluslararası düzendeki statükonun korunması gereğinin altı çizilmektedir.77 

El-Kaide’ye verilecek mücadelenin bütün dünyanın birebir sorunu olmasının altının çizilmektedir.78 Darfur’daki insanlık dramına da bahsedilmeden geçilmemektedir.79 Uygulama farklı da olsa Cumhuriyetçiler de ABD’nin dünyadaki demokrasi ve insan haklarını desteklediğini vurgulamak konusunda geri adım atmamaktadırlar. 

Görüldüğü gibi, ABD’nin sahip olduğu bu yumuşak güç unsuru, ona büyük bir dış politik kültür inşa etme imkânı vermektedir. Böyle bir güç, kolaylıkla 
gerçeklerin zamana göre deŞiştirilip yeniden yazılmasında etkili olabilmektedir. 
Bu anlayışa göre, ABD adeta dünyanın başı sıkıştığı zaman yardıma çaŞrılacak bir “Süpermen”dir. Saddam Hüseyin’e küresel açıdan tehdit oluşturan bir imaj 
verilmesi de bu yüzdendir. Bu bakımdan ABD hiçbir zaman korku verici bir güç olmak istemez. ABD daha çok saygınlık uyandıran bir güç olmak ister. Bunun 
için Somali’ye insani müdahale yapar, Kosova’da uluslararası topluma öncülük eder, AIDS’e karşı verilen mücadeleye önemli miktarda maddi destek sağlar. 
ABD dış politik kültür olarak, kendisini farklı bir güç olarak tanıtmak ister. Çünkü ABD kendisinin sadece kaba kuvvet kullanan bir güç olduğu izlenimini uyandırır 
ise, “Amerikan eşsizliğinin” tılsımı sona erer. 

Amerikalı tarihçi Walter McDougall ABD’nin dış politika gelenekleriyle ilgili çalışmasına Sergio Leone’nin ünlü filmi “İyi, Kötü, Çirkin” den yaptığı alıntı ile 
başlıyor. Bilindiği gibi bu filmde, bir hazine peşinde olan ve birbirleriyle rekabet içinde olan üç ayrı karakter bulunmaktadır. Yazarın görüşüne göre, işte bu üç 
karakterin üçü de Amerikan dış politikasının farklı yüzlerini temsil etmektedir. 
Yani ABD yerine göre iyi, yerine göre kötü, yerine göre de çirkin olabilmektedir. 
Burada iyi karakteri izleyicilerin beklentilerini yansıtırken, kötü karakteri sahip olduğu konumu kendi çıkarları için kullanan bir çavuşu, çirkin karakteri ise, 
basit ama kurnaz olan ve fırsat kollayan bir Meksikalıyı canlandırmaktadır.80 
Gerçekten de bu benzetmeden yola çıkarsak yerine göre iyi (II. Dünya Savaşı), yerine göre kötü (Vietnam) yerine göre de çirkin (I. Körfez Savaşı) olan ABD’den başkası değildir. 

Sonuç 

ABD’nin sahip olduğu dış politika gelenekleriyle XX. yüzyılın uluslararası ilişkilerinin gereklerinin etkileşim içine girmesinin bugünkü Amerikan dış politikasını yarattığı söylenebilir. Kabul etmek gerekir ki, bugünkü ABD’yi oluşturan topraklara farklı değerlere sahip başka bir ulus yerleşmiş olsaydı, ABD’nin Kuzey Amerika ile özdeşleşerek dünyaya şekil verme isteği bu kadar baskın çıkmazdı. 

Dış politika analizi açısından değerlendirirsek, Rosenau’nun “teori öncesi” değişkenlerinden toplumsal olan yanında özellikle sistemik değişkenin büyük rol 
oynadığını görüyoruz. Neo-realist etkilerin de baskın çıkmasıyla birlikte de aktif bir dış politika izlemek bir zorunluluk halini almıştır. 
Amerikan dış politik kültürünün birden çok yüzünün bulunması, bu devleti aynı zamanda küresel sorunlara karşı mücadele eden ve uluslararası topluma 
liderlik yapan bir güç haline getirmiştir. İşte Amerikan dış politikasını diğer devletlerin dış politikalarından farklı kılan çok geniş bir hareket alanının bulunduğu bir alt ve üst sınırının bulunmasıdır. Fakat yaşanılan Soğuk Savaş, İsrail’e verilen koşulsuz destek ve süreklilik kazanan müdahalecilik anlayışı bu alt ve üst sınırı daraltıcı etki yapmıştır. Böylelikle Amerikan dış politikası bilinen köklerinden kopmuş; kendisini dünya jandarmalığından ayrı düşünemeyeceği bu konuma gelmiştir. ABD’nin hemen hemen bütün bölgesel sorunların içersine girmiş olması, bu devletin manevra alanını daraltıcı bir etki yapmıştır. Böyle bir gücü ayakta tutabilmek başlı başına bir hedef halini alınca da, ABD dış politikasında kültleşme ortaya çıkmış ve demokratik kültürden uzaklaşılmıştır.
11 Eylül örneğinde gördüğümüz gibi yaşanılacak olumsuz dış gelişmeler ABD’yi daha fazla tek taraflılığa itmiştir. 

Tüm bunların sonucunda, ABD liderlik yapabilmek için gerekli sermaye olan uluslararası toplumun güvenini yitirmiştir. Bunun sonucunda, bu devletin 
yumuşak güç olma imajı büyük darbe yemiş ve dünyadaki inanırlılığı büyük ölçüde zedelenmiştir. Yumuşak güç unsurunu kaybetmek, ABD’nin daha fazla 
ekonomi ve güç politikası araçlarını devreye sokması anlamına gelmektedir. 

Bu durumun ABD’yi ekonomik açıdan yıpratacağı ve dünyadaki konumunu zayıflatacağı açıktır. 

Cumhuriyetçi yönetimin iktidarı kaybetmesi ABD’nin yaşadığı sorunları bir süreliğine hafifletse de, Amerikan dış politikasının parametrelerinde çok köklü 
bir dönüşüm beklemek ancak ABD’yi ve uluslararası düzeni derinden etkileyecek gelişmelerle mümkün olabilir. Bush dönemi sona ererken gözlenen Amerikan dış 
politikasının kazandığı evrimci karakterin bu ülkeyi geriye dönüşü çok zor olan bir noktaya taşımış olmasıdır. Bu bir bakıma da, ABD’nin gerçek “açık yazgısının” ortaya çıkması anlamına gelmektedir. 

Kaynakça 

A National Security Strategy of Engagement and Enlargement 1996, 
   http://www.fas.org/spp/military/docops/national/1996stra.htm (Erişim Tarihi 17 Nisan 2008). 
A National Security Strategy for a New Century 1997,
   http://clinton2.nara.gov/WH/-EOP/NSC/Strategy/ (Erişim Tarihi 17 Nisan 2008). 
“Approval of Bush, Bolstered by Panama, Soars in Poll” 19 Ocak 1990. 
    http://query.nytimes.com/gst/fullpage.html?res=9C0CE5D81330F93AA25752C0A966958260&sec=&spon=&pagewanted=all   (Erişim Tarihi 13 Nisan 2008). 
Chomsky, Noam, Medya Gerçeği, çev. Abdullah Yılmaz ve Osman Akınhay, İstanbul, Everest Yayınları, 2002. 
Chomsky, Noam ve Herman, Edward S. ,Rızanın İmalatı: Kitle Medyasının Ekonomi Politiği, çev. Dr.Ender Abadoğlu, İstanbul, Aram Yayıncılık, 2006. 
“Crisis in the Balkans:the Poll; Americans, In Poll, See US Involvement Growing” 8 Nisan 1999, 
        http://query.nytimes.com/gst/fullpage.html?res=9501EFDA1438F93BA-5570A96F-95820     (Erişim Tarihi 13 Nisan 2008). 
Gallup Poll Public Opinion, 1991 
        http://books.google.com.tr/books?id=EY6RQuc0vgAC&pg=PA164&lpg=PA164&dq=operation+desert+presidential+approval&source=web 
&ots=saDnXuOkUe&sig=WV3e8QxhNAj7vE7cpjHYAJvG2A&hl=tr#PPA31,M1    (Erişim Tarihi 13 Nisan 2008). 
“Die Rolle eines Ersatz-Rom”, Der Spiegel, No:45, 6.11.2000. 
Gönlübol, Mehmet, Milletlerarası Siyasi Teşkilatlanma, Üçüncü Baskı, Ankara, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, 1975. 
Halper Stephan ve Clarke Jonathan, America Alone: The Neo-Conservatives and The Global Order, New York, Cambridge University Press, 2004. 
Hill, Christopher, The Changing Politics of Foreign Policy, New York, Palgrave Macmillan, 2003. 
“Iraq”, http://www.pollingreport.com/iraq16.htm. (Erişim Tarihi 14 Nisan 2008). 
Johnson, Chalmers, Der Selbstmord der Amerikanischen Demokratie, çev. Hans Freundl, Thomas Pfeiffer, München, Karl Blessing Verlag, 2003. 
Kaplan, Fred, The Wizards of Armageddon, New York, Simon and Schuster, 1983. 
Kegley, Charles W. ,JR, Wittkopf Eugene R., American Foreign Policy: Pattern and Process, New York, St. Martins, 1982. 
Kissinger, Henry, Diplomacy, New York, Touchstone Simon and Schuster, 1995. 
Kissinger, Henry, American Foreign Policy: Three Essays, New York, Norton, 1969. 
LaFeber, Walter, The American Age: U.S. Foreign Policy At Home And Abroad 1750 To The Present, New York, Norton, 1994. 
Laue, Theodore von, “Soviet Diplomacy: G.V. Chicherin, Peoples Commisar For Foreign Affairs,1918–1930”, Gordon A. Craig ve Felix Gilbert(der.), 
         The Diplomats(1919–1939), Princeton, Princeton University Press, 1953. 
Layne, Christopher,”The Unipolar Illusion: Why New Great Powers Will Rise”, International Security, Cilt 17, Sayı 4, 1993. 
Marshall, George, Modern History Sourcebook:The Marshall Plan, 1947, 
http://www. fordham.edu/halsall/mod/1947/marshallplan1.html(Erişim Tarihi 10 Nisan 2008). 
McDougall, Walter A., Promised Land, Crusader State:The American Encounter With 
The World Since 1776, Boston, Mariner Books, 1997. 
Monbiot, George “America Is A Religion”, 29 Haziran 2003 Guardian Unlimited, 
http://www.guardian.co.uk/columnists/column/0,1007812,00.html. (Erişim Tarihi 24 Mart 2008). 
Oktay, Cemil, Siyaset Bilimi İncelemeleri, İstanbul, Alfa Yayınları,2003. 
Rosenau, James N., The Scientific Study of Foreign Policy, New York, The Free Press, 1971. 
Said, Edward W., Kültür ve Emperyalizm, çev. Necmiye Alpay, İstanbul, Hil Yayın, 1998. 
Saunders, Francis Stoner, Parayı Verdi Düdüğü Çaldı, CIA ve Kültürel Soğuk Savaş, çev. 
Ülker İnce, İstanbul, Doğan Kitap,2004 
The National Security Strategy of the United States of America, March 2006, 
http://www.whitehouse.gov/nsc/nss/2006/nss2006.pdf  (Erişim Tarihi 17 Nisan 2008) 
The National Security Strategy of the United States, September 2002, 
http://www.whitehouse.gov/nsc/nss.pdf (Erişim Tarihi 17 Nisan 2008) 
“US Role in the World: Rejection of Hegemonic Role” 
http://www.americans-world.org/digest/overview/us_role/hegemonic_role.cfm   (Erişim Tarihi 13 Nisan 2008) 
Williams, William Appleman, The Tragedy of American Diplomacy, New York, Norton, 1988. 
Zakaria Fareed, From Wealth to Power: The Unusual Origins of America’s World Role, Princeton University Press, Princeton, 1998. 


DİPNOTLAR;

1 Cemil Oktay, Siyaset Bilimi şncelemeleri, şstanbul, Alfa Yayınları, 2003, s. 215.
2 Theodore von Laue, “Soviet Diplomacy: G.V. Chicherin, Peoples Commisar For Foreign Affairs, 1918–1930”,Gordon A. Craig ve Felix Gilbert (der.),
   The Diplomats (1919–1939),Princeton, Princeton University Pres, 1953, s.234–281.
3 James N. Rosenau, The Scientific Study of Foreign Policy, New York, The Free Press, 1971, s. 108.
4 Walter A. McDougall, Promised Land, Crusader State: The American Encounter With the World Since 1776, Boston, Mariner Books, 1997, s.15.
5 İbid., s. 17.
6 Walter LaFeber, The American Age: U.S. Foreign Policy At Home And Abroad 1750 To The Present, New York, Norton, 1994, s. 45.
7 McDougall, Promised Land, s.78.
8 İbid., s.23.
9 Lafeber, American Age, s.81.
10 İbid., s.76.
11 İbid.
12 McDougall, Promised Land, s.46.
13 LaFeber, American Age, s.83–84.
14 McDougall, Promised Land, s.69.
15 İbid., s.77.
16 LaFeber, American Age, s.161.
17 İbid. , s.160.
18 LaFeber, American Age, s.160.
19 McDougall, Promised Land, s.120.
20 İbid. , s. 101–102.
21 İbid. , s.104.
22 Fareed Zakaria, From Wealth to Power: The Unusual Origins of America’s World Role, Princeton, Princeton University Press, 1998, s.159.
23 LaFeber, American Age, s.196.
24 McDougall, Promised Land, s.108.
25 LaFeber, American Age, s.204.
26 İbid., s.236.
27 Zakaria, From Wealth to Power, s.162.
28 William Appleman Williams, The Tragedy of American Diplomacy, New York, Norton, 1988, s.59.
29 LaFeber, American Age, s.248.
30 Chalmers Johnson, Der Selbstmord der Amerikanischen Demokratie, (çev. Hans Freundlve Thomas Pfeiffer), Münih, Karl Blessing Verlag, 2003, s.66.
31 LaFeber, American Age, s.239.
32 İbid., s.249.
33 McDougall, Promised Land, s.114.
34 Henry Kissinger, Diplomacy, New York, Touchstone Simon and Schuster, 1995, s.46.
35 Johnson, Der Selbstmord, s.69. 
36 Kissinger, Diplomacy, s.44–55. 
37 LaFeber, American Age, s.329. 
38 Mehmet Gönlübol, Milletlerarası Siyasi Teşkilatlanma, Üçüncü Baskı, Ankara, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, 1975, s.77. 
39 LaFeber, American Age, s.315. 
40 George Marshall, Modern History Sourcebook: The Marshall Plan, 1947,
    http://www.fordham.edu/halsall/mod/1947/marshallplan1.html (Erişim Tarihi 10 Nisan 2008).
41 Johnson, Der Selbstmord, s.98.
42 LaFeber, American Age, s.505.
43 McDougall, Promised Land, s.169.
44 Francis Stoner Saunders, Parayı Verdi Düdüğü Çaldı, CIA ve Kültürel Soğuk Savaş, (çev.Ülker İnce), İstanbul, Doğan Kitap, 2004, s.307–308.
45 LaFeber, American Age, s.381.
46 Noam Chomsky, Medya Gerçeği, (çev. Abdullah Yılmaz ve Osman Akınhay), İstanbul, Everest Yayınları, 2002, s.45.
47 Fred Kaplan, The Wizards of Armageddon, New York, Simon and Schuster, 1983, s.140.
48 LaFeber, American Age, s.510.
49 İbid., s.484.
50 Christopher Layne, “The Unipolar Illusion:Why New Great Powers Will Rise”, International Security, Cilt 17, No 3, 1993, s. 5-51.
51 George Monbiot, ”America is a Religion”, 29 Haziran 2003, Guardian Unlimited,
     http://www.guardian.co.uk/columnists/column/0.1007812.00.html.  (Erişim Tarihi 24 Mart 2008).
52 İbid.
53 Henry Kissinger, American Foreign Policy: Three Essays, Norton, New York, 1969, s. 92–95.
54 Chomsky, Medya Gerçeği, s.73.
55 Edward Said, Kültür ve Emperyalizm, (çev. Necmiye Alpay), İstanbul, Hil Yayın,1998, s. 421.
56 İbid., s.468.
57 Saunders, Parayı Verdi, s.103.
58 “US Role in the World: Rejection of Hegemonic Role”, 
   http://www.americansworld.org/digest/overview/us_role/hegemonic_role.cfm   (Erişim Tarihi 13 Nisan 2008).
59 “Gallup Poll Public Opinion”, 1991 
    http://books.google.com.tr/books?id=EY6RQuc0vg-AC&pg=PA164&lpg=PA164&dq=operation+desert+presidential+approval&source=web&
ots=saDnXuOkUe&sig=WV3e8QxhNAj7vE7-cpjHYAJvG2A&hl=tr#PPA31,M1   (Erişim Tarihi 13 Nisan 2008).
60 İbid.
61 “Approval of Bush, Bolstered by Panama, Soars in Poll”, 19 Ocak 1990, 
     http://query.nytimes.com/ gst/fullpage.html?res=9C0CE5D81330F93AA25752C0A966958260&sec=&-spon=&pagewanted=all    (Erişim Tarihi 13 Nisan 2008).
62 “Iraq”, http://www.pollingreport.com/iraq16.htm (Erişim Tarihi 14 Nisan 2008).
63 “Crisis in the Balkans: The Poll: Americans, In Poll, See US. Involvement Growing” 8 Nisan 1999, 
     http://query.nytimes.com/gst/fullpage.html?res=9501EFDA1438F93BA35757-C0A96F958260    (Erişim Tarihi 13 Nisan 2008).
64 Said, Kültür ve, s.474.
65 Chomsky, Medya Gerçeği, s.23.
66 Noam Chomsky ve Edward S. Herman, Rızanın İmalatı: Kitle Medyasının Ekonomi Politiği, (çev. Dr.Ender Abadoğlu), İstanbul, Aram Yayıncılık, 2006, s.422.
67 İbid. s.422–423.
68 İbid., s. 425-426.
69 Charles W. Kegley, JR ve Eugene R. Wittkopf, American Foreign Policy: Pattern and Process, New York, St. Martins, 1982, s.250.
70 Saunders, Parayı Verdi, s.158.
71 Christopher Hill, The Changing Politics of Foreign Policy, New York, Palgrave Macmillan, 2003, s.104–105.
72 Stephan Halper ve Jonathan Clarke, America Alone: the Neo-Conservatives and the Global Order, New York, Cambridge University Press, s.201.
73 Johnson, Der Selbstmord, s.406.
74 “Die Rolle eines Ersatz-Rom”, Der Spiegel, No 45, 6 Kasım 2000, s.253.
75 A National Security Strategy of Engagement and Enlargement, 1996, 
    http://www.fas.org/spp/military/docops/national/1996stra.htm  (Erişim Tarihi 17 Nisan 2008).
76 A National Security Strategy for a New Century, 1997, 
    http://clinton2.nara.gov/WH/EOP/-NSC/Strategy/   (Erişim Tarihi 17 Nisan 2008).
77 The National Security Strategy of the United States of America, Eylül 2002,
    http://www.whitehouse.gov/nsc/nss.pdf   (Erişim Tarihi 17 Nisan 2008) , s.3–31.
78 The National Security Strategy of the United States of America, Mart 2006,
     http://www.whitehouse.gov/nsc/nss/2006/nss2006.pdf, s.7  (Erişim Tarihi 17 Nisan 2008).
79 İbid., s.15.
80 McDougall, Promised Land, s.1.


***

Amerikan Dış Politikasının Kökenleri ve Amerikan Dış Politik Kültürü. BÖLÜM 4

Amerikan Dış Politikasının Kökenleri ve Amerikan Dış Politik Kültürü. BÖLÜM 4



Amerikalı seçmenlerdeki dış politikayla ilgili kanaatlerin oluşumu konusunda Noam Chomsky’nin keskin eleştirileri bulunmaktadır. Bunlardan biri 
Amerikan seçmeninin demokrasinin işlemesi düşünüldüğünde katılımcı olmayıp sadece gözlemci olduğudur.65 Bununla birlikte, Chomsky’nin de vurguladığı gibi 
ABD medyasını totaliter bir devletin medyasına benzetmek elbette doğru değildir. 

Şöyle ki, mevcut sistem canlı tartışmaya, eleştiriye ve muhalefete izin vermekte, hatta cesaretlendirmektedir. Fakat bu eleştiriler mevcut sistemle öylesine 
iç içe geçmiştir ki, belirli bir çerçevenin dışına çıkamaz.66 Bu konuda medya uzmanı W. Lance Bennett da şöyle demektedir: 
Halk tepeden gelen güçlü ikna edici mesajlara maruz bırakılır ve bu mesajlara karşılık olarak, medya yoluyla anlamlı bir cevap veremez… Liderler çok büyük 
miktarda siyasi gücü ellerine geçirmiş ve destek alınmasını, itaat edilmesini ve halk arasında bariz bir kafa karışıklıŞı yaratılmasını saŞlamak için medyayı 
kullanarak, siyasi sistem üzerindeki halk denetimini azaltmışlardır.67 

Chomsky, Amerikan medyasının diğer birçok endüstriyel demokrasilerdeki medyadan farklı olduğunu ve sistemin iktidarın ihtiyaçlarına uyum göstermeyi 
teşvik etmesinden dolayı, bu çerçevenin dışına çıkabilen eleştirmenleri karşı konulması zor bir karalama kampanyasının beklediğini belirtmektedir.68 
Bu eğilimler, ABD’nin ideolojik yaklaştığı Castro gibi liderlere karşı daha güçlüdür. 
ABD’de dış politika karar alma mekanizmasında bir tamamlayıcılık göze çarpmaktadır. Bu mekanizma içersinde, bürokrasi, çok uluslu şirketler ve dış 
politika düşünce kuruluşları/vakıfları arasında çok sağlam ilişkiler bulunmaktadır. Bir döner kapıyı andırırcasına, Amerikalı dış politika elitleri bu üç yer arasında 
dolanmaktadır lar. 69 
Medyayla birlikte bu üç kesim, ABD’deki en önemli dış politika kamuoyu elitlerini oluşturmaktadır. Nitekim Soğuk Savaştaki dışişleri bakanlarından John Foster 
Dulles ve Dean Rusk Rockefeller Vakfı başkanlığından dışişleri bakanlığına atanmışlardır.70 Nelson Rockefeller da Başkan Ford döneminde başkan yardımcılığı yapmıştır. 

Amerikan dış politikasıyla ilgili karar almada, azar azar yapılan politika değişikliklerinin de (incrementalism) dış politika oluşumunda büyük bir belirleyiciliği vardır. Bu karar alma tekniğinde, karar alıcılar gelişmelere göre azar azar değişiklikler yaparak durumu kontrol ederler. Fakat bu yöntem, Christopher Hill’in de belirttiği gibi sezdirmeden, demokratik süreçlerin ikinci plana itilmesi anlamına gelebilir. Bu kümülâtif değişimin, geç olmadan geriye döndürülmesi çok zordur.71 
Amerikan dış politikasını yöneten aygıt manipülasyon yoluyla bu tekniği kullanmaktadır. Bu teknik daha az maliyetlidir; çünkü bu tekniğe göre, 
kamuoyu asla ayağa kaldırılmaz. Olumsuz bir tablo karşısında, elde olmayan nedenler gerekçe gösterilerek böyle bir sonuca ulaşıldığı şeklinde gerçekler 
çarpıtılabilir. 
Amerikan halkının çoğunluğunun ilgisizlik nedeniyle dış politika ile ilgili gelişmeleri demokratik ülke vatandaşı olma sorumluluğu içerisinde takip 
etmemesi de bu durumu kolaylaştırmaktadır. Bunun sonucunda, ülkenin dış politika gündemi rahatlıkla başka yönlere çekilebilmektedir. 
Amerikan modeli liberal demokrasinin yarattığı bir başka düş kırıklığı da, alınan dış politika kararlarının ancak hedeflenen amaca ulaşamadığı zaman eleştiri 
konusu olmasıdır. Bir başka deyişle, bu kararlar sadece performans kriterine indirgenmektedir. Örneğin, eğer ABD Vietnam’da istediği sonuca ulaşmış olsaydı, Vietnam da bir Guatemala veya Panama olmaya mahkûmdu. Tıpkı bunun gibi, Irak’ta amaçlanan hedefe ulaşılamadığı zaman, ABD’nin Irak politikası tartışma konusu olmaktadır. 
Bilindiği gibi, bir ülkenin dış politikasında dalgalanmalar olabilir. Hatta bir devletin dış politikası kimlik krizine de girebilir. Fakat 11 Eylül saldırıları, Amerikan dış politikasını herhangi bir kimlik krizine sokmadı. ABD, 11 Eylül saldırılarından iç bütünlüğü ve kendine olan güveni daha da güçlenmiş bir biçimde çıktı ve sonrasında daha saldırgan bir dış politika izlemeye başladı. Saldırıların sonrasında yapılan bir kamuoyu anketine göre, her 10 Amerikalıdan 7’si bu saldırılarda Saddam Hüseyin’in doğrudan rolü olduğunu düşünüyordu.72 Bunun sonucu olarak, 11 Eylül sonrasında Amerikan dış politikası içersindeki bölünmeler daha azalmış ve ülkede liberal bir uluslararası düzene kuşkuyla bakanların sayısı artmıştır. Bu saldırılar için Amerikan topraklarının seçilmiş olması Amerikalıları kendi özel konumlarından kaynaklandığı inancına yöneltmiştir. ABD’nin böyle bir ortamda keskin bir tek taraflı dış politika sergilemesi çok normaldi. Başkan George W. Bush’un “Ya bizimle birliktesiniz ya da bize karşısınız” sözünü bu mantıkla değerlendirmek gerekir. 

Uluslararası ilişkilerdeki güvenlik kaygılarının arttığı zamanlar, aynı zamanda dış politikada etik standartların düştüğü zamanlardır. Bu durumun Amerikan 
siyasetine yansıması, artan güvenlik kaygılarının ister istemez Demokratların bakışlarını kilitleyerek onları Cumhuriyetçi politikalara tâbi kılması olarak karşımıza çıkmaktadır. Buna örnek olarak Bill Clinton, Hillary Clinton, John Kerry ve hatta Dayton Barışının mimarlarından Richard Holbrooke gibi Demokratların 
önemli isimlerinin 2003’teki Irak işgalini desteklemesini gösterebiliriz. 

11 Eylül’den sonra ulusal güvenlik, ABD için daha büyük bir mit haline gelmiştir. Bush yönetiminin 11 Eylül’e verdiği ilk tepkilerden biri, Vatanseverlik Yasası (Patriot Act) adıyla bir yasa çıkartması olmuştur. 
Bu yasayla, Amerikan devleti gerektiğinde Amerikan halkının özel hayatına kolaylıkla müdahale edebilecektir.73 
Bu değerlendirmelerden sonra şu soruyu sorma sırası gelmiştir: Hegemonyacı güç statüsüne ulaşmış güçler aynı zamanda demokratik yapı ve kimliklerini 
aynen koruyabilirler mi? Şurası bilinmektedir ki, uluslararası politika tarihinde gördüğümüz Hitler Almanyası’ndan Sovyetler Birliği’ne kadar hegemonyacı 
güçlerin neredeyse tamamı totaliter nitelikteki güçler olmuştur. Bu konuda ABD farklı bir örnek olarak karşımıza çıkmaktadır. Elbette ABD bir demokrasidir; 
bununla birlikte şurası kesindir ki, ABD hegemonya mücadelesinin daha kızışması durumunda demokrasiden ve insan haklarından geri adım atmak zorunda kalacaktır. Nitekim bunun örnekleri 11 Eylül saldırılarından ve Saddam Hüseyin’in devrilmesinden sonra görülmüştür. Saddam Hüseyin’i devirme operasyonu öncesi ve sonrasında ABD’de savaşa karşı güçlü bir muhalefet gözlenmemiştir. Bu durum, hegemonya mücadelesinin demokrasiyi nasıl yıprattığının açık bir göstergesidir. 
O halde, hegemonyacı bir gücün sahip olduğu gücü daha fazla artırma arayışına girmesi, o ülkedeki demokrasi ile ters orantılı olduğu gerçeğiyle karşı karşıya yız. Çünkü ABD örneğini ele aldığımız zaman, bu ülke Soğuk Savaş bittiği zaman güç arayışını açıklamak için daha fazla insanı ikna etme durumundadır; bunu da ancak demokrasiden taviz vererek yapabilir. 

Bilindiği gibi, Soğuk Savaş sırasında Sovyetler Birliği’nin totaliter bir devlet olması, ABD için başlı başına bir kaldıraç anlamına gelmiştir. ABD bu sayede, 
özgür dünyaya liderlik etme söylemini kullanmıştır. Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra ise, ABD’nin bu konudaki konumu zayıfladı; çünkü karşısında kendi politikalarını dünya kamuoyunun gözünde meşrulaştıracağı totaliter bir devlet bulunmamaktadır. Böyle bir ortamda, “Acaba, ABD özgürlükleri kime karşı koruyacaktır?” sorusuyla karşı karşıya kalmaktayız. 

Nasıl Bir Güç? 

ABD’nin küresel güç olarak doğasını iyi anlamak zorundayız. ABD’nin dış politika kimliğini anlamaya çalışırken “emperyalist” nitelemesi şeklinde bir kolaycılığa 
kaçmak yerine, bu ülkenin dış politik kimliğinin farklı yüzleri olduğu şeklinde bir ince ayar yapmak gerekir. Bu bakımdan, ABD sadece reelpolitiğe dayalı 
hegemonyacı bir güç olarak görünmek istemez. Bosna’daki savaşı bitiren Dayton Barışı’nın arkasındaki gücün yine ABD olduğu unutulmamalıdır. Bu, ABD’nin 
uluslararası alanda vazgeçilmezliŞinin bulunduğu şeklinde bir izlenim yaratmıştır. 
Daha açık bir ifadeyle, bununla ABD kendisinin etkin katılımının olmadığı bir dünyada, uluslararası ilişkilerin çok daha kaotik hale geleceği anlayışını 
yerleştirmeye çalışmaktadır. Bilindiği gibi, Amerikan dış politikasında idealist politikaların öncülüğünü Demokratlar yapmaktadırlar. Demokratlar dış politikada çok taraflılığı, demokrasiyi ve insan haklarını ön plana çıkararak yumuşak güç unsurunu Amerikan dış politikasında etkili kılma çabası içersinde olmuşlardır. 

Geçmişe bakıldığı zaman Avrupa Birliği’nin mimarlarından olan Jean Monnet’ye Başkan Kennedy tarafından Özgürlük Madalyası’nın verildiğini görüyoruz. 
Jimmy Carter döneminde bu ülkenin Arjantin, Brezilya ve Güney Kore’ye yönelik politikalarında demokrasi öğesi önem kazanmıştır. Kosova, Bosna, Somali 
operasyonlarını da yumuşak güç unsurunun kullanılması olarak görebiliriz. 
Özellikle Demokrat partinin işbaşında olduğu yılları dikkate alırsak demokrasi ve insan hakları ABD için tamamen bir söylem değildir. Bunda demokrasilerin 
daha barışçıl olduğu şeklinde bir inanç da vardır. Bununla birlikte, burada can alıcı olan ölçüt bu değerlerin ABD’nin çıkarlarıyla asla çatışmasına izin 
verilmemesidir. 
Fakat Demokratların bu konuda yeterince etkili olamadığını görüyoruz. Çünkü ABD’nin 1980 sonrası dış politikasına baktığımız zaman, etki doğuran 
politikalar Cumhuriyetçi yönetimler tarafından izlenmiştir. 

Amerikan dış politikasına güç veren en büyük etkenlerden biri klasik dış politika oluşumunun dışına çıkabilmesidir. Devletten devlete yapılan klasik dış 
politika, ABD için çok gerilerde kalmış bir dış politika yöntemidir. Küreselleşme çağında oluşturulan dış politikada, kamuoyu çok önemli bir yere sahiptir. 
Hedef ülkelerde kapalı rejimlerde liberal demokrasilerin yerleştirilmeye çalışılması Amerikan dış politikası için önemli bir hedeftir. Çünkü liberal demokrasiler daha barışçıdırlar ve ABD’ye yönelik olarak kalıcı bir düşmanlık beslemeleri düşünülemez. 

ABD, küreselleşme çağında sahip olduğu olanaklarla diğer devletlerin kamuoylarına rahatlıkla nüfuz edebilmektedir. Bu şekilde, yabancı devletlerin 
kamuoylarını köklü bir biçimde etkileyebilmek ve değiştirmek, ABD’nin sahip olduğu bir eşsizliktir. Bu tür dış politika tekniğini hiçbir güç ABD kadar etkili bir 
biçimde kullanamaz. Örneğin herhangi bir ülkede egemen olan rejimle uyuşamayan bazı isimlerin ABD’ye davet edilmesi aynı zamanda ABD’nin özgürlüklerin anavatanı olduğu konusunda dünya kamuoyuna verilmiş bir mesajdır. Hiç kuşkusuz ABD Dışişleri Bakanlığı’nın yıllık olarak yayınladığı insan hakları raporları özellikle küreselleşme çağında çok etkili bir silahtır. Özgürlük, adalet, demokrasi, liberalizm gibi kavramlar Amerikan dış politikası için önemli referanslardır. 

Bu Referanslara çağımızda küreselleşme de eklenmiştir. Chalmers Johnson’a göre ABD, küreselleşme sözcüğünü, sürdürdüğü hegemonyanın üstünü örtmek 
amacıyla kullanmaktadır.74 

5. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***