Büyük Ortadoğu Projesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Büyük Ortadoğu Projesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Kasım 2017 Çarşamba

11 EYLÜL SALDIRILARI SONRASI ABD DIŞ POLİTİKASINDA ORTADOĞU VE TÜRKİYE ABD İLİŞKİLERİ BÖLÜM 8


11 EYLÜL SALDIRILARI SONRASI ABD DIŞ  POLİTİKASINDA ORTADOĞU VE TÜRKİYE  ABD  İLİŞKİLERİ BÖLÜM 8




3.2.4.1. Büyük Ortadoğu Projesi’nin Yansımaları 


Plan taslağının Şubat 2004’de Londra merkezli El-Hayat Gazetesinde yayımlanmasının ardından Arap Liderler, sert tepkiler göstermişler ve Amerika’nın bu yöndeki çabalarını, “değişim dayatması'” olduğu gerekçesi ile eleştirmişlerdir.286 Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek, planın “hayalci” olduğu yönünde bir açıklama yapmıştır. Le Figaro’ya konuşan Mübarek, “Dışarıdan dayatılan bir girişim insanlar tarafından reddedilir, bütün bölgede anarşiye yol açar. ABD’liler bu tehlikeyi anlayamıyor. Bu sadece Ortadoğu’ya hapsedilemeyip Avrupa ve ABD’ye de ulaşacak olan terörizmin eline koz verir, şayet aşırılık yanlıları kazanırsa demokrasiyi unutabilirsiniz” diyerek projeyi eleştirmiştir.287 Dönemin Filistin Başbakanı Ahmed Kurey ise Filistin sorunu çözülmeden Ortadoğu’da daha geniş demokratik reformlar yapılamayacağını belirtmiştir. Suudi veliaht Prensi Abdullah ile Pakistan lideri Pervez Müşerref de Müslüman ve Arap ülkelere dışarıdan dayatılacak bir reforma karşı olduklarını belirtmişlerdir. Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa, Amerikan girişimini alaylı bir ifadeyle “Sanki Ortadoğu deneme tahtası olacakmış gibi gökten girişim yağıyor” ifadesini kullanmıştır.288 Müttefikleri arasında inanılırlığını ve güvenilirliliğini kaybettiği gözlenen ABD’nin bu yaklaşımının, kaçınılmaz olarak olumsuz tepkileri de beraberinde getirmiş olduğu söylenebilir. 

Serhat Erkmen bu noktada Wallerstein’a vurgu yaparak ABD’nin, 200 yılda kazandığı inandırıcılığını 1960’larda altın rezervini tükettiğinden daha hızlı 
kaybetmekte olduğunu söylemektedir.289 

Bu proje kapsamında ABD, Ortadoğu ülkelerine “Ilımlı İslam” modeli olarak Türkiye modelini örnek göstermiş ve bu yolla demokratik rejimlerin yayılmasının 
hedeflendiği belirtilmiştir. Ancak ABD’nin Türkiye’yi model gösterirken, bir yandan da reform yapılması gereken ülkeler arasında sayması, planın kendisiyle çelişen yönlerinden bir tanesini ortaya çıkarmıştır. Türkiye’nin “Ilımlı İslam” modeli olarak gösterilmesine Türk yetkilileri ve Türk kamuoyu tepki göstermiş, Türkiye'nin demokratik ve laik kimliğine vurgu yapılmıştır. 

Dönemin Türkiye Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in Nisan 2004’te Harp Akademilerinde yapmış olduğu konuşma da: 

“Ortadoğu tasarısı bağlamında Türkiye'nin konumu ve oynayabileceği rol konusunda son günlerde çeşitli yorumlar yapıldığını görmekteyiz. Bu bağlamda, şu noktayı özellikle vurgulamakta yarar görüyorum: Türkiye, Büyük Ortadoğu tasarısının hedef aldığı ülkeler arasında olamaz. Bunun tersini düşünenler varsa, 
onlara bu anlayışlarını değiştirmelerini öneririm. Laik Türkiye'ye sözde "İslam Cumhuriyeti" tanımlaması getirmek, ya da “Ilımlı İslam” gibi anlamsız nitelemelerle kimi modelleri bilinçaltından benimsetmeye çalışmak yersizdir ve kabul edilemez. 

Bu öngörünün ardındaki gerçeği saptayabilmek için, Yüce Atatürk'ün söylemiyle “ufku görmek yetmez, ufkun ötesini görebilmek gerekir”. “Ilımlı 
İslam” Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin rejimi olmadığına göre, önce devletimiz için yeni bir rejim öngörüldüğü anlaşılmaktadır.
 “Ilımlı İslam” modeli, İslam dinini kabul eden diğer ülkeler için bir ilerleme sayılsa da, Türkiye Cumhuriyeti yönünden büyük bir geriye gidiş, daha açık söylemiyle “irticai” bir modeldir. 

İşin ilginç yanı, bu modelin toplumları demokratikleştirmek için 
öngörüldüğünün ileri sürülmesidir. İster “ılımlı”, ister “köktendinci” olsun, din 
devleti ile demokrasinin yan yana getirilmesi tarihe ve bilime ters düşen bir 
yaklaşımdır. Türkiye, rejim seçimini Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte 81 yıl önce yapmıştır. Bu rejim, Atatürk ilke ve devrimleriyle Atatürk Milliyetçiliği'ne bağlı, laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti temelinde biçimlenen aydınlanmacı ve çağdaş bir rejimdir. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesi, coğrafi yönden üniter devlet yapısını, yönetsel yönden laik, demokratik, sosyal, hukuk devletini, siyasal yönden tam bağımsızlık ilkesini, ekonomik, toplumsal, kültürel, sanatsal yönden de çağdaş bir Türkiye'yi hedeflemektedir. Türk Devriminin genel amacı, aydınlanma çağını yakalamak ve Türk toplumunu çağdaşlaştırmaktır. Devrimin temeli, amacına bağlı olarak laiklik ilkesidir. Laiklik ilkesi, Türkiye Cumhuriyeti'ni oluşturan tüm değerlerin temel taşıdır.” 290 sözleri Türkiye’yi “ılımlı İslam” modeli olarak değerlendirenlere bir yanıt niteliği taşımıştır. 

Dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök de 20 Nisan 2005’de yaptığı 
konuşmada; 

“Başta ABD olmak üzere küresel aktörlerin Ortadoğu bölgesini terörün 
kaynağı olarak gördükleri ve terör ve demokrasinin bir arada barınamayacağın dan hareketle demokratikleşme üzerinde durmaktadırlar. Bu nedenle Ortadoğu’ya ilişkin projeler geliştirmektedirler. Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi bunlar içinde en kapsamlı olanıdır. Proje 22 ülkeyi kapsamaktadır. Türkiye laik; demokratik, sosyal bir hukuk devletidir. Türkiye ne bir İslam devleti ne de bir İslam ülkesidir. Türkiye’yi model olarak göstererek; nüfusun büyük bölümü Müslüman olan ülkelerin kolaylıkla demokratik bir yapıya dönüşebileceği sonucunu çıkarmak yanıltıcı olabilir. Laiklik süreci yaşamayan, bu deneyime sahip olmayan ülkelerin demokratik bir yapıya kolaylıkla ulaşabileceğini söylemek bir iddiadan öte geçemeyebilir. Laiklik ilkesi, Türkiye’nin kilit taşıdır. Türkiye, bu nitelikleriyle “Türkiye Cumhuriyeti olarak model gösterilebilir. Ancak başka ülkelerin kabul edeceği bir Ilımlı İslam devleti modeline dönüştürmek istenmesi halinde bu yaklaşıma ulusça karşı çıkılacağı asla gözden kaçırılmamalıdır.” 291 diyerek projeyi eleştirmiştir. 

Emre Kongar da benzer bir şekilde “Ilımlı İslam” anlayışının Türkiye Cumhuriyeti’nin temelini oluşturan laiklik ilkesiyle çatışacağını öne sürerek, “Ilımlı İslam” modelinin laik düzenden geriye gidişi gerektirdiğini belirtmiştir.292 

Akademisyen Çağrı Erhan ise BOP’u ve ABD’yi şu şekilde eleştirmiştir: 
“İsmet Paşa, “büyük devletle münasebetler ayı ile yatağa girmeye benzer” dediğinde, dünyada hala iki kutuplu bir düzen vardı ve çeşitli konularda dengelere oynama, manevralar yapabilme dış politika olasılıkları halindeydi. Bugün ise, İmparator Bush’un “ilahi misyonunu” sorgulamaya kalktığınızda bile “çarmıha gerilme” tehdidiyle karşı karşıya kalıyorsunuz. Şer eksenine dâhil edilmeseniz bile, en azından asi devletsinizdir ya da sizden beklenen liderliği 
gösterememişsinizdir”.293 

ABD, Türkiye’yi “ılımlı İslam” modeli olarak gösterme yönündeki tutumunu İstanbul’da yapılacak NATO Zirvesi öncesinde değiştirmiş, Başkan Bush da gerek zirvede gerek zirve öncesi toplantılarda Türkiye’nin laik ve demokratik kimliğine vurgu yapmıştır.294 

3.3. 11 Eylül Sonrası Türkiye-ABD İlişkileri 

11 Eylül saldırıları, Türk-Amerikan ilişkilerini doğrudan veya dolaylı etkileyecek sonuçları da beraberinde getirmiştir. İkili ilişkiler açısından belki de en 
önemli gelişme, ABD’nin terörizme karşı verdiği mücadeleyi gündeminin en üstüne yerleştirmesi ve tüm iç ve dış politika unsurlarını bu doğrultuda şekillendirmeye başlamasıdır. Bu önem, 11 Eylül saldırıları ile birlikte iki ülke ilişkilerinin, “terörizm ile mücadelede Türkiye’nin rolü” etrafında yeniden yapılanmaya başlamasından kaynaklanmaktadır. Saldırılar, dünyayı değiştirmemiş olsa bile, ABD’nin dünyaya bakışını önemli ölçüde etkilemiştir. En azından ABD yönetimi açısından değerlendirildiğinde, güvenlik merkezli, “teröristler ve teröristler ile destekçilerine karşı terörizmle mücadele edenler” olmak üzere iki taraflı bakış ABD kamuoyunda etkili olmuştur. ABD’nin dış politika öncelikleri terörizmle savaş kavramı etrafında değişmiş, tehdit tanımları somutlaştırılmış, hedef ülkeler belirlenip listelenmiştir.295 

ABD Başkanı George W. Bush’un 16 Eylül 2001’de Camp David’de Ulusal Güvenlik Kabinesi’yle yaptığı toplantı sonrasında ABD Başkan Yardımcısı Dick 
Cheney, “Bin Ladin’i koruyan ülkelerde ABD’nin gazabına uğrayacaktır” derken ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, Amerika’ya yönelik saldırılardan sorumlu olan “terörist ağının” bir kişiyi aştığını, ABD'nin, teröristlere ve terör örgütlerine yataklık eden ülkelere de yöneleceğini açıklamıştır.296 Türkiye’nin ABD’nin terörle mücadelesine verdiği hızlı ve somut destek, ABD tarafından son derece olumlu karşılanmıştır. 

Türkiye, ABD’nin Afganistan operasyonu başladıktan hemen sonra Kuzey İttifakına askeri teknik yardımda bulunmuş ve Afganistan’daki Uluslararası Askeri Güce (ISAF) asker yollamıştır. Türkiye, bu konudaki girişimciliğini sürdürerek, ISAF komutasını, çekincelerinin ABD tarafından verilen güvencelerle ortadan 20 Haziran 2002’de İngiltere’den devralmıştır.297

2001 yılı sonunda ABD’nin desteğiyle IMF’den Türkiye’ye aktarılan ek 
yardımlar olmuştur.298 Her ne kadar performanslarında belirgin farklar söz konusu olsa da, benzer nitelikte bir ekonomik krizle boğuşan Arjantin’e IMF’nin ve ABD’nin kredileri kesmesi ve Türkiye ile olan ilişkilere verilen önemin artmasının 11 Eylül sonrası Türkiye’ye verilen stratejik önem ile alakalı olduğu yadsınamaz.299 

Bu doğrultuda, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in Ocak 2002’de gerçekleştirdiği ABD seyahati sırasında ticari ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi için genel de olsa siyasi bir irade ortaya konulmuştur. Bu seyahat sırasında iki ülke arasında bir “Ekonomik Ortaklık Komisyonu” kurulmuş300 ve ABD Dışişleri Bakanlığından önemli bir isim olan Alan Larson, Komisyonun başına getirilmiştir. 

2002 yılının ikinci yarısı Türkiye’de, erken genel seçim kararı alınmış ve 
yapılan seçimler sonucunda 3 Kasım 2002 tarihinde Adalet ve Kalkınma Partisi 
(AKP) tek başına iktidara gelmiştir. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) TBMM’ye giren ikinci parti olurken ana muhalefeti oluşturmuştur. Anavatan Partisi (ANAP), Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve Demokratik Sol Parti (DSP) %10 barajını aşamayarak TBMM’ye girememiştir.301 AKP’nin seçim galibiyeti ile Türk-Amerikan ilişkileri de yeni bir döneme girmiştir. 

2003 yılında ABD’nin Irak’ı işgal etmeye karar vermesiyle Türkiye-ABD 
ilişkilerine gergin bir hava hâkim olmaya başlamıştır. Günümüzdeki ilişkilerin iyi bir şekilde okunabilmesi adına bu dönemden (2003) günümüze Türk-Amerikan 
ilişkilerini Ortadoğu’daki gelişmeler çerçevesinde analiz etmek gerekmektedir. 

3.3.1.2003 Irak Savaşı Çerçevesinde Türkiye-ABD İlişkileri 

11 Eylül saldırılarının bir diğer sonucu, Irak’ın Afganistan’dan sonra ABD 
için “ikinci hedef” haline gelmesi olmuştur. Irak’a askeri operasyonu güvenlik 
gerekçeleriyle savunan ABD yönetiminin302 elini güçlendiren bu saldırılar, Irak’a yapılması planlanan operasyonun, artık gerekliliğinden ziyade zaman ve şeklinin tartışıldığı bir duruma dönüşmüştür. ABD’nin Irak’ı işgal etmesi ve mevcut durumu kelimenin tam anlamıyla alt üst etmesi sonrasında Türkiye’nin bölgeye olan ilgisi çeşitli kaygıları da beraberinde getirmiştir. Öncelikle Türkiye, Irak’ın toprak bütünlüğünden yana kesin bir tavır almış ve aksi gelişmeler hakkında endişelerini sıkça dile getirmiştir.303 

Türkiye’nin Irak’a ilişkin temel kaygısı ülkenin toprak bütünlüğünün 
korunmasıdır. Türkiye Irak’ın toprak bütünlüğü için en başından bu yana Irak’a 
güçlü bir destek vermiştir. Türkiye, Irak politikasını büyük ölçüde bu çerçevede 
oluşturmaktadır.304 Yani Türkiye’nin Kuzey Irak’a bakışı Irak politikasını da 
şekillendirmektedir. Irak’ın işgali ile bu topraklarda konuşlandığı düşünülen 5.000 dolaylarındaki PKK’lı teröristin varlığı ve etkinlik kazanması ihtimalinin olması konusunda Türkiye ciddi endişeler duymaktadır.305 Ayrıca Kerkük’ün Kürt gruplara geçmesi ve Türkmenlere yönelik herhangi bir saldırının olması ve Türkmenlerin Irak’taki statülerinin zayıflatılması konuları hakkında kaygılanan Türkiye, bu konuda referandum çağrılarını geciktirmek için girişimlerde bulunmuştur.306 Dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Brüksel’ de gerçekleştirilen NATO Dışişleri Bakanları toplantısında Türkiye’nin Irak ve Kuzey Irak ile ilgili kaygılarını açıkça belirtmiştir.307 

3.3.1.1.Tezkereler ve Krizler 

AKP iktidar oluşuyla birlikte önemli sorunlarla karşı karşıya gelmiştir. Bu sorunlardan biri BOP çerçevesinde şekillenen Irak krizi olmuştur. Ancak ABD’nin 
Birleşmiş Milletler (BM) kararı olmaksızın Irak’ı vurmak istemesi, Türkiye’nin karar alma sürecine zaman kazandırıcı bir faktör olarak etki etmiştir. Türkiye 27 Ocak 2003’te açıklanacak olan BM silah denetçileri raporunu308 bekleme kararı almıştır. ABD ise, Türkiye’den; kara, hava ve deniz alanlarında serbestlik talep etmiştir. Bunun için yoğun bir müzakere süreci başlatılmıştır.309 

ABD’nin olası Irak operasyonu halinde Türkiye’nin uğrayacağı ekonomik zarar konusunda Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış ve Devlet Bakanı Ali Babacan’ın 
başta ABD Başkanı Bush olmak üzere, ABD yönetiminin ekonomi yetkilileri ile yaptıkları görüşmelerde ABD’den ekonomik destek talep edilmiş310 ancak taraflar arasında gerçekleştirilen müzakerelerde bir uzlaşmaya varılamamıştır.311 Müzakereler devam ederken, Hükümet 4 Şubat’ta yapılan Bakanlar Kurulu toplantısında ABD’ye verilecek izin tezkerelerini bölme kararı almıştır.312 Bu Türkiye’nin biraz daha zaman kazanması anlamına gelmiştir. ABD askerlerinin Türkiye’de üs modernizasyonuna izin verecek olan birinci tezkere 6 Şubat 2003’te Mecliste 193’e karşı 308 oyla kabul edilmiştir. 
Bu tezkere Türkiye’ye üs modernizasyonu için gelecek ABD askerlerinin 3 ay süre ile Türkiye’de bulunmalarına izin vermiştir.313 

İkinci tezkere 1 Mart 2003’te Meclis’te oylamaya sunulmuştur.314 Oturuma 553 milletvekili katılmıştır. Sandıklardan 264 Kabul, 250 Red ve 19 Çekimser oy 
çıkmıştır. Aslında her şey normalmiş ve tezkere çıkmış gibi görünmüş, hatta 

Washington’a ilk giden haber “Tezkere geçti” yönünde olmuştur.315 Anayasa’nın 96. maddesi ve Meclis İç Tüzüğünün 146. maddesine göre, Meclis Kararları katılanların salt çoğunluğuyla kabul edileceğinden dolayı, 267 salt çoğunluk rakamı sağlanamadığından Tezkere evet oyları çok olmasına rağmen, kabul edilmemiştir.316 

Tezkerenin TBMM’de reddinin ardından TBMM Başkanı Bülent Arınç, Meclis hukukçuları ile bir toplantı yapmıştır. Görüşmenin ardından Arınç “bu 
Meclis’in kararıdır, bu Meclis’in gücünü bütün dünya görmelidir ve herkes bu kararın arkasında durmalıdır. Milletin iradesi böyle tecelli etmiştir” şeklinde 
açıklama yapmıştır. Dönemin Başbakanı Abdullah Gül de konuya ilişkin yaptığı açıklamada, “Meclis’in kararına herkesin saygı göstermesi gerektiğini” söylemiştir. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal gazetecilere yaptığı açıklamada, “TBMM’nin, Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğunu, parlamentonun milletin tercihlerine saygılı olduğunu ülkeye ve dünyaya bir kez daha gösterdiğini” belirtmiştir.317 

İkinci tezkerenin Meclisten geçmemesi Türk-Amerikan ilişkilerinde soğukluğa yol açmıştır. Böylece “stratejik ortaklık” olarak adlandırılan ilişkiler, 
özellikle ABD tarafından rafa kaldırılırken, ilişkiler karşılıklı güven krizine dönüşmüştür.318 

Süleyman Demirel bu konuyu şöyle değerlendirmiştir: 

“Sorun bölgede bir devlet meydana getirilmesidir. Bu, Türkiye için sıkıntı yaratacaktır. Bazı şeylerde eti kokutmadan yedireceksiniz. 1 Mart tezkeresi 
Meclis’ten geçmeliydi. Amerika’nın Irak’a savaş açması yanlıştı. Tamam, ama savaş açtıktan sonra biz Irak’ta söz ve kontrol sahibi olmalıydık.”319 

Türkiye bir iyi niyet göstergesi olarak ABD’nin Irak’a saldırıyı başlattığı 20 Mart günü Türkiye’nin hava sahasının Irak harekâtına katılan ülkelerin uçaklarına 
açılması ve Türk askerinin Kuzey Irak’a gönderilmesi için hükümete 6 ay süreyle izin vermeyi öngören üçüncü tezkereyi Meclise sevk etmiştir. Oylama sonucu 
üçüncü tezkere 332 evet 202 hayır 1 çekimser oyla kabul edilmiştir.320 

Yurt dışına asker gönderme ve ABD’ye hava sahasını kullandırma yetkisi veren bu tezkereyle ilgili yapılan değerlendirmelerde tezkerenin savaş sonrası Irak’ta söz sahibi olabilmek, Türkiye’nin Ortadoğu’daki çıkarlarını korumak, PKK’nın bölgedeki etkinliğini sona erdirmek ve ABD ile bozulan ilişkilerin yeniden düzeltilmesi açısından büyük önem taşıdığı belirtilmiştir.321 

BÖLÜM DİPNOTLARI;

286 Çelik, Gürtuna, 2005: 65. 
287 Çelik, Gürtuna, 2005: 66. 
288 Cenap Çakmak, (2008), “Bush’un Dış Politikası ve Büyük Ortadoğu Projesi”, 
http://www.bilgesam.org.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=162:bushun-dpolitikas-ve-bueyuek-ortadou-projesi&catid=98:analizler-abd&Iltemid=135, (30.12.2009). 
289 Serhat Erkmen, (2004): “ABD, Büyük Ortadoğu ve Türkiye”, Stratejik Analiz Dergisi, Cilt:5, Sayı:52, s.17. 
290 www.belgenet.com/2004/sezer_140404.html (07.02.2008). 
291 Genel Kurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün Harp Akademileri Komutanlığındaki Yıllık Değerlendirme Konuşması, 
http://www.tsk.tr/10_ARSIV/10_1_Basin_Yayin_Faaliyetleri/10_1_7_Konusmalar/2005/yıllık degerlendirme_200405.html, (25.12.2009).
292Emre Kongar, (2004), “ABD Ilımlı İslam ve Türkiye”, 
http://www.kongar.org/aydinlanma/2004/425_ABD_Ilimli_Islam_ve_Turkiye.php, (25.12.2009). 
293 Çağrı Erhan, (2005): “ABD ile Nereye”, Panorama Dergisi, Sayı:9, s.4. 
294 Çelik, Gürtuna, 2005: 55, İstanbul’daki NATO Zirvesinin ayrıntıları için; http://www.nato.int/docu/review/2005/issue4/turkish/art1.html (18.12.2009). 
295 www.tusiad.us/Content/uploaded/TURKIYE-ABD_ILISKILERI-UPDATE2.PDF (11.12.2008).
296 “ABD: Hedef Birden Fazla”, http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=14556, (25.12.2009).
297 http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/ayintarihi/2002/haziran2002.htm, (25.12.2009).
298 Türkiye, IMF ile imzalanan Stand-by anlaşması çerçevesinde 2000 yılında 22.017.840 ABD Doları almıştır. http://www2.tbmm.gov.tr/d21/7/7-5799c.pdf, (25.12.2009), IMF Türkiye’nin 11 Eylül olaylarından önemli ölçüde etkilendiğini öne sürerek 2001 yılında Türkiye’ye ek yardım verilmesini 
kararlaştırmıştır. ABD’de bu kararı desteklemiştir. http://www.voanews.com/turkish/archive/200111/
a-2001-11-15-1-1.cfm?moddate=2001-11-15, (25.12.2009). 
299 Şanlı Bahadır Koç (2008), “Yeni ABD Başkanı Barack Obama ve Türk-Amerikan İlişkileri”, Stratejik Analiz Dergisi, Cilt:9, Sayı:104, s.25. 
300 http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/ayintarihi/2002/ocak2002.htm, (25.12.2009). 
301 Seçim sonuçlarının ayrıntıları için bk. http://www.ysk.gov.tr/ysk/index.html, (18.12.2009). 
302 http://www.guardian.co.uk/world/2003/mar/18/usa.iraq, (18.12.2009). 
303 Erol Kurubaş, (2003): “Türkiye-Suriye-İran Arasındaki İşbirliği Çabalarının Analizi ve Ortadoğu’daki Güç Dengelerine Etkisi”, Avrasya Dosyası, ASAM Yayınları, Cilt: 9, Sayı: 4.Ankara: s.205. 
304 http://www.baghdad.emb.mfa.gov.tr/ShowInfoNotes.aspx?ID=465, (25.12.2009). 
305 Kurubaş, 2003: 205, Ayrıca, http://www.mfa.gov.tr/pkk_kongra-gel.tr.mfa, (25.12.2009). 
306 “Kerkük’te Referandum Bilmecesi”, http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/419610.asp, (25.12.2009), Ayrıca, Kurubaş, 2003: 205. 
307 Fikret Bila, “Gül’ün Sitemi”, Milliyet Gazetesi, 4 Nisan 2003, s.12. 
308 BM Raporu için bk. http://www.foreignpolicy.org.tr/documents/iaea_270103_p.htm (18.12.2009). 
309 Yavuz, 2006: 170. 
310 http://arsiv.aksam.com.tr/arsiv/aksam/2003/02/15/dunya/dunya.2html, (30.12.2009). 
311 “ABD: Türkiye Paketi 20 Milyar Dolar olacak”, 
http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=130680, (31.12.2009) ;
 “Başkan Bush’dan Rest:Ya Tezkere Ya B planı”, http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=128001, (31.12.2009). 
312 Deniz Zeyrek, “Irak İçin Üç Tezkere”, http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=65081 (18.12.2009).
313 Mehmet Şahin, (2006): ”Irak Bağlamında Türk-Amerikan İlişkileri, Beş Deniz Havzasında Türkiye (der.) M. Aydın-Ç. Erhan, Siyasal Kitabevi, Ankara: ss.271-274. 
314“TBMM’de Tarihi Oturum”, http://www.belgenet.com/2003/tbmm_010303.html, (18.12.2009). 
315 Yavuz, 2006: 178. 
316 http://www.belgenet.com/2003/tbmm_010303.html, (28.12.2009). Ayrıca, Taştekin, 2006: 271. 
317 http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/ayintarihi/2003/mart2003.htm, (28.12.2009). 
318 Cenap Çakmak (2005), “Türk-Amerikan İlişkilerinin Yeniden Yapılandırılması”, 
http://www.tasam.org/index.php?altid=46, (28.12.2009). 
319 Tufan Türenç, “Demirel’den Analizler Öneriler ve Dersler”, Hürriyet Gazetesi, 14 Eylül 2005, s.1. 
320 “Tezkere 202’ye karşı 332 oyla Kabul Edildi”, 
http://www.radikal.com.tr/haberphp?haberno=69580, (31.12.2009) ; Taştekin, 2006: 274. 
321AREM Basın Değerlendirmesi (2003), “Irak’a Asker Gönderilmesinin İç Güvenliğimize Etkileri” 
http://www.arem.gov.tr/rapor/basin/iraka_asker_g%F6nderilmesi.htm, (28.12.2009). 

9 CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR

***

24 Şubat 2016 Çarşamba

Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)



Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)

Amerika İsrail merkezli kaos politikalarıyla oluşturduğu “ Büyük Ortadoğu Projesi ”, tamamen ülkeleri devletsizleştirme ülke halkını da kimliksiz leştirme projesidir. Amerika'ya göre model ülke Türkiye, işi organize edecek “ Derin Devlet ” kısmını halledecek olan ülkede İsrail olacak. Amerikan yönetiminin proje dahilinde yaptıklarına bakarsak ülke yönetimlerine müdahale etme, darbeleri tetikleme, terörist gruplar yaratmak, vb onlarcası. Evangelist-Yahudi-Şeytan ortaklığının tekelindeki Amerikan yönetimi halen uyguladığı politikaya devam ederse batağa saplanacak. Amerikan ekonomisi şimdiki durumu günde 2 milyar dolar açık vermekte bu açığın nedeni 1950'ler den sonra üretim ekonomisini bırakıp kabul ettiği para ekonomisinden kaynaklanıyor Amerikan yönetimi kontrolünde olan devletlerde yaptığı borsa ve para oyunlarıyla verdikleri günlük 2 milyar dolarlık açığı kapatmaktadır. Bunun kalıcı olamadığını bildikleri için dünya enerji piyasasını tekelerine almak zorunda. Şahinlerin Rusya ile yaptığı Hazar petrolü çekişmesinde kazanan oldu "Ya bizdensiniz ya onlardan" diyerek işe başlayan Bush yönetimi oldu. Hazar petrolü ilk önce Ermenistan üzeri getirilecekti. Türkiye nasıl olduysa Ermenistan'ı projeden çıkardı. Gürcistan üzeri getirilecek olan Hazar petrolüne zamanın da SSCB Dışişleri Bakanlığı yapmış ve Sovyetler Birliği tarafından darbeyle iktidara gelmiş olan Eduard Şvardnadze Rusya'ya olan yakınlığın dan dolayı projeye karşı, Kadife Devrim için ülkedeki bütün sendikalar sivil toplum örgütleri George Soros'un finansmanı ile harekete geçirildi ve darbeyle iktidara gelen devlet başkanı yine darbeyle gönderildi. Amerika ve Avrupa Birliği darbeyi hemen kabul etti IMF kredi musluklarını açtı. Rusya için tam bir hezimet Amerika için zaferle sonuçlandı Rusya-Çin bypass edildi ve Hazar petrolü doğuya değil batıya akmaya başladı. Eduard Şvardnadze'yi emekliye ayırtan Amerikan yönetimi yerine 40 yaşlarında genç dinamik çok iyi derecede İngilizce bilen Amerika da hukuk bürolarında hukuk eğitimi almış gözü kapalı Amerika'ya güven duyan Mihail Sakaşvili'yi göreve getirildi. CIA Gürcistan da Kadife devrim için çalışan görev arkadaşlarının emeklilik işlemleri başladı doğal gazdan zehirlenerek öldürülen Başkan Zurub Jvaniya sonrada Başkan'ın danışmanı Giorgi Gelaşvili de evinde intihar ettirilerek öldürüldü. Gürcistan'a da demokrasi geldi bu ülke de özgürleşti. Gürcistan yenilgisini Putin ülkesindeki Yahudi asıllı Amerika için çalışan petrol ve medya patronlarına çıkardı. Rus ekonomisi enerji ihracatına bağlı petrol fiyatı artıkça rahatlayan petrol fiyatları düşerse zora giren Putin yönetimi bunlara ekrana getiren medya patronu Aleksandır Gussinsky'yi ait milyarlarca dolarlık vergi borçlarını ödemesi için baskı yapıp tüm mal varlığını el koyup Rusya'yı terk ettirdi. Putin Amerikalılar ile Dudayev'i ve Şamil Basayev'i görüştüren ve batıya çalışan ajan Nezamisnya İzvestiya da affedemedi. Putin ülkenin en zengin işadamı olan Mihail Hadorkovsk'un da milyarlarca dolar vergi borçlarını bulup ödemesi için baskı yapıp ülkeden yolladı. Son derece medyatik olan İngiliz Chelsea Kulüp'ün sahibi olan Roman Abramoviç'i de Yeltsin döneminde ülkeden kaçırılan 500 milyar dolarlık Rus kara parasının yurt dışına kaçırılmasından sorumlu tutup ülkeden gönderdi. Bu dört Yahudi kafadarın buluştuğu yer Yukos dünyanın sayılı petrol şirketleri arasında olan bu şirket şimdi Putin'in elinde Putin devletin olan Sibneft ile Yukosu birleştirip dünyanın en büyük 4. petrol şirketini yarattı.. 

Projenin Kafkaslardaki diğer bir ayağı da Çeçenistan, Amerika ve Rusya burada da çekişti ve hala kazanın olmadığı bölgeye sonun da Vehabiler de el attı Beslan kasabasında yaşanan okul baskını eylemini de Vehabiler organize etti Çeçen'lerin bu direnişi bağımsızlık hareketinden çıkıp süper güçlerin gövde gösterisine dönüştü. Vehabilerin etkisiyle Çeçenlerin haklı direnişi terör olarak nitelendiril meye başladı. Dudayev'den sonra Rusya'ya rağmen başa geçen Aslan Mashadov 'un öldürülmesinin nedeni Dağıstanlı komutan Şamil Basayev'in Çeçen direnişinin başına getirilip yeni bir Dağıstan cephesi açıp Çeçenistan ve Dağıstan'ı birleştirip Kuveyt modeli gibi Hazar petrolü etrafında yeni bir körfez petrol ülkesi yaratmak. 

CIA'nin Lübnan da ki faaliyetleri Ekonomi Bakanı Marwan Hamadeh suikastı ile başladı. Bu suikastı da Lübnan da ki iç savaşı önlemek için Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, Amerika desteği ile Lübnan'a giren Suriye'ye ihale ettiler. Lübnan da MOSSAD'ın ince ince planladığı senaryo 16 yıl sürecek bir iç savaş başladı. Hıristiyanlara çok fazla imtiyazlar verilmesi kısa süre de azınlıkların iç hesaplaşmalarına dönüştü Lübnan ordusu ikiye ayrıldı, koyu bir İsrail ve Amerika düşmanı görünümdeki Suriye'nin Lübnan'a müdahalesi başladı. Suriye'nin Lübnan'a girmesiyle Suni Müslümanları sindirilmeye başladı iç savaş sırasın da Devlet daireleri, hastaneler, okullar yıkılıp tahrip edildi, Ortadoğu'nun en güzel şehirlerinden biri olarak bilinen Beyrut bir harabeye döndü. Suriye müdahale etmeseydi ülkedeki Hıristiyan azınlık neredeyse tamamen yok edilecekti. Tam bu sırada Lübnan'ın Turgut Özal'ı Bay Lübnan Refik Hariri ortaya çıktı. 16 yıl süren iç savaştan sonra ülkeyi yeniden yaratı 15 Şubat 2005 tarihinde Aziz George Oteli'nin önünde 350 kilogram patlayıcı ile bombardıman sonucu oluşabilecek etki gibi asfaltlar yerinden söküldü, insanlar yanarak, parçalanarak öldüğü suikast sonucu öldürüldü. Patlamadan sonra halkın olay yerine akın etmesinin engellenmemesi 17 gün sonra bile patlamanın olduğu bölge de cesetler bulunmasının nedeni Lübnan Hükümetinin suikastı ört bas etmesidir. Hariri'nin araçlarında konvoyda bomba uyarıcı düzenekler mevcut nasıl olduysa sistemler kilitlendi uydudan alınan uyarı iletileri durdu. Patlama sonrası hemen bir yalan kurgulandı olaydan 1 saat sonra muhalif birkaç siyası hemen televizyonda direkt suçlu Suriye gösterildi CNN de alt yazılar geçiyor Amerika Suriye Büyük Elçisini geri çekti. Refik Hariri nisan ayında yapılacak seçimlerdeki en büyük Başkan adayıydı. Tek başına iktidara gelmesine kesin gözüyle bakılan Refik Hariri Suriye'nin Lübnan dan çekilmesine karşıydı Lübnan'ın güvenliği için Suriye kuvvetlerinin ülkede kalmasını istiyordu. Hariri' nin yerine artık Muhalif Dürzi Lider Velid Canbolad Lübnan siyasetine yön veriyor Velid Canbolad Suriye'nin ülkeyi derhal terk etmesini istiyor ve sonrası bildik görüntüler ülkedeki bütün kötü gidişten Suriye sorumlu tutuluyor 1 milyon kişi sokaklarda 14 gün süren eylemler sonucun da Cumhurbaşkanı Emil Lehud tapun ağzın da Başbakan Ömer Kerame istifası veriyor. Bu halk darbesine de Sedir Devrimi adını veriliyor. Lübnan özgürleşti ve demokrasi bu ülkeye de geldi.

Irak ta olanlar bir yana işgale bakarsak herkes esas savaş Bağdat'ta olacak derken, Bağdat savaşmadan teslim edilmişti. Tarih 10 Nisan 2003'ü gösteriyordu. Teslimatı yapan, gerçekte Irak'ta herkesin bildiği ama ortalıkta elle tutulur bir şekilde gözükmeyen Kesnizani tarikatıydı. Tarikat Körfez Savaşından sonra Saddam'ın etrafını örümcek ağı gibi sarmıştı. Saddam'ın eşi, çok güvendiği generalleri ve istihbarat kuruluşlarının basındakiler hepsi bu tarikatın müritleriydi. Kesnizani tarikatı MOSSAD ve CIA tarafından Saddam'ı içten yıkmak, Irak'ı kolayca teslim almak için organize edilmişti. Tarikatın kurucusu Şeyh Muhammed kendisi ortalarda pek görünmüyordu. Medyatik değildi. Onun ismi Irak'ta efsane haline gelmiş getirilmişti. Tarikatın müritlerine MOSSAD'ın hahamlıktan tövbekar hocaları ders veriyor, dönüşüm etkisini göstermiş, bir Kürt tarikatı olan Kesnizanilik Türkmenler ve Araplar arasında da kendisine müritler edinmişti. Zaten uzun yıllardır Kuzey Irak Kürtleriyle temasta olan İsrail işi şansa bırakmak niyetinde değildi. Irak hızlı bir şekilde parçalanmalıydı. Gözüne kestirdiği Kürt tarikatı Kesnizani'lik üzerinden Irak'ın İslami hayatini da kontrol altına alacaktı. Artık Saddam ve çevresinde neler olup bittiğinden Kesnizani tarikatı ve şeyhi vasıtasıyla MOSSAD anında bilgi sahibi oluyor ve gereği yapılıyordu. Tarikatın içine MOSSAD iyice yerleşmişti. şeyh adına rahat rahat operasyon yapar hale gelmişti. Güney'de Şii Müslümanlar Kuzey'de ise Türkmenlerin büyük çoğunluğu hariç sivil Araplar ve Kürtler ile Irak devlet mekanizmasını elinde bulunduranlar Kesnizani tarikatı kullanılarak MOSSAD ve CIA tarafından devrilmişler ve psikolojik harbin kurbanını olmuşlardı. Saddam Irak'ın işgalinden birkaç ay önce durumu fark etmiş, eşi dahil, yakın çevresini etrafından uzaklaştırmıştı. Kesnizani tarikatı intikam almaya hazırlanıyordu. Derken Amerikan, İngiliz birlikleri Irak'a saldırdılar. Güney'de müthiş bir direnişle karsılaştılar. Dünya medyası, ve Türk medyası, asıl savaşın Bağdat ve çevresinde olacağını dile getiriyorlardı. Amerika'nın bu kadar az sayıda birliklerle Bağdat ve çevresindeki direnişi kıramayacağını söyleniyordu. Bağdat ve çevresi Saddam'ın askerleri tarafından hiçbir direnç gösterilmeden Amerikan askerlerine teslim edildi. Irak devlet mekanizması devrilmişti. Şeyh Muhammed müritlerine Amerikan askerlerine direnmemelerini öğütlemişti. Şeyhin emrindeki mürit generaller vatanlarının bağımsızlığı için savaşmak yerine Şeyh Muhammed'in emrine uydular. Bugün Şeyh Muhammed'in liderliğindeki Kesnizani tarikatı Irak'ta devletin ve siyasetin tam orta yerinde faaliyetlerine devam ediyor. 

Ukrayna da ki Portakal, Lübnan da ki Sedir Gürcistan da ki Kadife devrimleri Kırgızistan'a da ithal edildi. Sivil darbe operasyonlarında kullanılan metotlar hep aynı Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Kırgızistan'da yapılan parlamento seçimlerinin uluslararası demokratik normlara uygun olmadığını açıklıyor darbelerin finansmanı George Soros' un vakıfları ülkenin gençliğinin beynini yıkayıp yönlendiriyor Başbakan Askar Akayev'in istifasını isteyen muhalefet devlet dairelerine saldırıyor. Kırgızistan'da genel seçimlerde usulsüzlük yapıldığını iddia eden muhalefet adeta geze geze darbe yapıyor. Ülkedeki devlet binaları teker teker ele geçiriliyor. Önce eyaletlerdeki valilik binaları sonra da ilçe kaymakamlıkları işgal ediliyor. Muhalefet lideri Atayurt Partisi Başkanı Roza Otunbayeva Başbakan olmasıyla Kırgızistan da özgürleşecek demokrasi bu ülkeye de gelecek. Usame Bin Laden'in Afganistan'a gelmesiyle projenin Orta Asya bölümü başladı. Sovyet ordusunun 26 Aralık 1979 Afganistan'a girmesi ile Afgan mücahitlere katılan Usame Bin Laden Amerikan ordusunu olağan üstü desteği ile Jelelabad savaşında Sovyet ordusunu hezimete uğrattı üzerinden hiç çıkarmadığı CIA hediyesi olan makosenleri ve CIA görev ceketi bu başarısından sonra hediye edilmişti. Körfez Savaş'ında Kral Fahd' dan Suudi sınırlarını korumak istedi ancak Kral Fahd Amerika ittifak kurdu ve Suudi Kralı ile ters düştü bunu gibi birkaç olay sonrasında Usame Bin Laden kendine tek düşman olarak Amerika ve İsrailli seçti 1992 Yemen de Amerika askerlerine, 1993 New York ta Dünya Ticaret Merkezi garajına 1998 de Kenya ve Sudan da ki Amerikan elçiliklerine bombalı saldırılar ve 11 Eylül 2001 de ki intihar uçaklarıyla yapılan saldırılar 11 Eylül saldırılarına bakarsak: bu uçakların yolcu uçakları olmadıkları uçakların camlarının olmayışından yakıt ikmal uçakları oldukları kesinleşti ve ikiz kulelerin uçak yakıtının çelik gövdeyi eriterek çökmediğinin tonlarca bombalar ile kontrollü bir şekilde çökertildiği eğer yangın sonucu çökmüş ise enkazdan teröristlere ait pasaportun nasıl bulunduğu Pentagon'un intihar uçaklarıyla değil füze ile vurulduğu uçak kazası ile oluşacak hasarın yarısının bile oluşmayışından uçakların İkiz Kulelere girmeden önce altlarındaki görülen flaş etkisinin ne olduğunun ve uçaklarının normalde İkiz Kulelere çarptığında Kuleleri delip geçmesi gerekirken anında Kulelerin için de infilak etmesi teröristlerinin bu kadar kısa zaman da usta bir pilot gibi bu eylemleri gerçekleştirmesinin imkansız olması Pentagon da ki saldırı sonrası enkaz kaldırma çalışmalarında çalışan itfaiye çalışanların bulunamaması Usame Bin Laden öncülüğün de Afganistan dağlarında gezen cahil köylülerin son moda sibernetik saldırıları yapamayacağı bunun gibi daha birçok kanıt ile Amerikan yönetiminin başarısız senaryosunu kanıtlıyor. Usame Bin Laden görevini tam yaparak İslami Terörürü yaratıp “ Büyük Ortadoğu Projesi ”ni başlattı. 

İsrail'in de yazıp uyguladığı senaryolar var burada da karşımıza Çakal Carlos çıkıyor kendini daha çocuk yaşta Marksizm adadı ve Lenin'in ilk adını alacak kadar da Lenin hayranıydı. 1970 yılından sonra dünyanın en çok aranan ve tanınan teröristi oldu Fransa'da bombalama eylemleri OPEC konferansı baskını Uganda'daki FKÖ militanları ile yaptığı Entebbe uçak kaçırma eylemi bu eylem sırasında MOSSAD dünyaya tam bir gövde gösterisinde bulundu ve kendini tanıtı. Gerçek adı İlich Ramirez Sanchez Carlos'tur. Çakal Carlos'un da tek düşmanı Amerika ve İsrail di Çakal Carlos görevini tam yaparak Hamas, Hizbullah, FKÖ adına İsrail'e karşı terör eylemlerinde bulunarak İsraillin güvenliğini Ortadoğu'da sağladı Fransızlar Sudan da yakaladığında ben Müslüman oldum ve adım Salim Muhammet Nuri dedi. 

Abdullah Öcalan da aynı Çakal Carlos gibi Marksist ve Leninist fikir çizgisini iddia ederek Vietnam, Kore, Cezayir gibi ulusal mücadelenin olduğu ve kurtuluşun sağlandığı ülkeleri örnek alarak pkk terör örgütü ile 15 yıl boyunca Türkiye'de eylemlerde bulundu. Abdullah Öcalan'ın aslında Ermeni olduğu eskiden beri biliniyor, dile getiriliyordu. Artin Agopyan denen bu piç Abdullah Öcalan diye tanıtıldı. Öcalan soyadı üzerinde bile durulmadı. Kimlerden ve neden öç alıyordu? Abdullah Öcalan ve Kesire Yıldırım Öcalan 1970 ler de yükselen gençlik hareketlerinde Amerika'ya karşı sokaklarda yürümüştü. Abdullah Öcalan'ın örgüt faaliyetleri Mit muhbiri Pilot Necati ile arkadaşlığın dan ve MİT çalışanı Ali Yıldırım kızı Kesire Yıldım ile evlenmesinden sonra hızlanmıştır. Devlet Abdullah Öcalan'ı kullanmak istedi ancak asıl kullanılan Türkiye Cumhuriyeti mi yoksa Abdullah Öcalan mı oldu belli değil boşboğaz her yerde konuşan Abdullah Öcalan'ın dünya gazetelerine ve kendisiyle Suriye de ki kampların da görüşen Doğu Perinçek ve Anıl Küçük'e verdiği demeçler bunlar ”MİT bizi kullanmak istedi bizde onları” 27 Kasım 1978 yılında kurulan pkk 15 Ağustos 1984 yılına kadar parasızlıktan hiçbir eylemde bulunmadı bu ilk eylem emrini de Sovyet KGB' si verdi zaten o yılarda Türkiye de ki bütün sol örgütler Sovyetler tarafından desteklendi ve hepsi Leninist fikirler iddia ederek devrim adına terör eylemlerinde bulundu pkk birçok ülke tarafından desteklendi en son olarak Markisizimden ve Leninist fikir çizgisini bırakıp ABD güdümlü yapılanmaya gitti pkk tam bir veledi zina kimin çocuğu olduğu belli olmayan bir piçtir. Amaç şimdi daha netleşti Türkiye'nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerini içine alacak şekilde Suriye, İran, Irak toprakları üzerinde Marksist ve Leninist ilkeler doğrultusunda Bağımsız Birleşik Demokratik kürdistan devleti kurmak. 15 yıl boyunca eylemlerde bulunan Abdullah Öcalan'ı bitiren Amerikan kontrolünden ve finansmanından çıkıp Almanya ve Fransa ile yakınlıklaşması oldu 15 şubat 1997 Kenya da paketlenip emaneten geri kullanılmak üzere teslim edildi. Asılması gereken kimilerine göre kahraman sayılan bu piç Avrupa Birliği'nin istemediği için asılamamakta İmralı da paşalar gibi beslenip avukatlarıyla gönderdiği yazıları kod adları kullanarak kendi yayın kuruluşlarında yayınlatıp eline sürekli kozlar verilmekte. Yılanın başını küçükken ezmek gerekir bunu yapmak isteyen kahramanlarda Eşref Bitlis, Hulusi Sayın'ın şehit edilesi terörist başını koruyan aramızdaki işbirlikçilerin kurbanıdır. Dünya da Türk lafı tamamen silinmiştir. Eskiden söylenen “Nerde Türkü Aradım Orda Kürdü Buldum Nerde Kürdü Aradım Orda Türkü Buldum “sözü yok artık Türkiye'de Irak ta her yerde Türklük silinmeye çalışıyor. 

Kıbrıs ta Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan istedikleri 1856 Islahat Fermanından sonra Yunanistan azınlık ayrıcalıklarından dolayı Girit'in Yunanistan'a devredilmesini istedi zamanın süper gücü İngiltere bunu kabul etmedi. 1878 Osmanlı-Rus savaşını bitiren Ayastefonas Anlaşmasından sonra Yunanistan yeniden Girit'i istedi. Şimdiki Annan senaryosunun tıpa tıp benzeri Girit'e özerklik veren bir anlaşma Osmanlı İmparatorluğuna İmzalatıldı. Anlaşmaya göre adada 80 kişilik ortak meclis kurulacak 49'u Hıristiyan 31'i Müslüman Yunanistan bunu beğenmeyerek kabul etti sonrasın da 1913'te Londra Barış Konferans'ın da Girit Yunanistan'a verildi. Annan planın da 200 bin nüfuslu KKTC'ye 100 bin den fazla Rum yerleşecek mülk edinecek sonrasında da bu araziler bizim tabular elimizde çıkın diyecekler. Satılmış medya aracılığı ile bu dönemde yapılan yayınların ne kadar gerçek dışı olduğu Avrupa Biriliği adına sürülen görüşlerin yanlış olduğuna tamamen böl yönet politikası adına yapılan bu siyaset satın alınan medya ve gazeteciler aracılıyla halka benimsetiliyor. Holding medyasının yaptıklarına örnek verirsek :Amerika yönetimi çok önemli bilgilere sahip Rus bilim adamını kaçırıyor. Amaç yeni buluş sahibi fizikçiyi konuşturup kritik bilgileri ele geçirmek. Rus bilim adamı ülkesine bağlılığından dolayı tüm tedbirlere rağmen konuşmaz bunun üzerine CIA tek kişi üzerine kurgulu bir yalan dünya kurar. Bilim adamının izlediği televizyon kanallarından sözde savaş görüntüleri yayınlanır. Kurguyu desteklemek üzerede sadece bilim adamın okuduğu bir gazete çıkarılır. Televizyondaki görüntüleri ve gazete yazılarını teyit eden önceden planlanmış, sürpriz olaylarla gizli telefonlarla Rusya'nın yerle bir olduğu ailesini kaybettiğine inandırılır her şeyini kaybetmiş Rus tüm bildiklerini CIA'ye aktarır. Saygın seçkin holding patronlarımızın papaz efendilerin ellerini yalaması dinler arası saygı olarak aktarılıyor. Holding medyasının yaptıkları ile CIA'nin kurduğu yalan dünya aynı beyin yıkmaya dayalı. 

Sürekli konuşulan hiç bilinmeyen İsrail'in tarihine bakarsak İngiliz yönetimi altında Filistin'den toprak satın alarak bu bölgeye gelenlerin, ayrı bir devlet kurma konusunda İngilizler ile kavgaya sürüklenince merkezlerini Londra'dan vazgeçerek New York'a taşındıkları ve dünyaya egemen olma çalışmalarını buradan devam ettiler. Arkasına Amerikan gücünü alan Siyonist lobinin, daha sonraları Avrupa'da Hitler olgusunu Sion planı doğrultusunda kullanılmayı başardığı görülmüş ve Hitler'den korkan dünya Yahudilerinin büyük kısmı İsrail'e göç etti. İkinci Dünya Savaşı sonrasında ilk kez Filistin'de Yahudi nüfus Arap nüfusu geçince, Siyonistler Amerika baskıları ile İkinci Dünya savaşı sonrasında Ortadoğu'da bir Yahudi devleti olarak İsrail'in kurulmasını Birleşmiş Milletler kararı ile başardılar.. Amerika desteği ve zengin Yahudi lobilerinin her türlü yardımlarından yararlanan İsrail, üç tarafı Arap ve Müslüman nüfus ile çevrilmiş bir bölgede güçlü bir ülke olarak ayakta kalabilmek için sürekli olarak genişlemenin yollarını aramış ve İsrail'in sınırlarını genişletmiştir, İsrail'in kurulmasından sonra Ortadoğu bir türlü barışa kavuşamamıştır. Siyonizm'in büyük planına göre, Yahudilerin Ortadoğu'da bulunabilmeleri için kesinlikle Büyük İsrail Devleti'nin kurulması gerekmektedir. Küçük İsrail ile Ortadoğu'ya egemen olmak mümkün olamayacağı için Büyük İsrail'i kurarak bütün Orta doğu'yu Kudüs merkezli bir yönetimin egemenliği altına almak kurulduğun dan bu yana yarım yüzyıldır, İsrail devletinin amacıdır. Orta Doğu'da İsrail Devletini iki bin yıl sonra yeniden kuruldu. Kudüs'ün yanı başındaki Sion tepesini dünyanın merkezi yapmayı ve burada bütün dünyayı yönetecek bir kale oluşturmayı kutsal bir amaç olarak kendilerine hedef seçenlerin, Tevrat'ta dile getirilen Fırat ve Nil arasında kalan vaat edilmiş toprakları yavaş yavaş işgal edecekler. İsrail devleti ve halkı homojen bir yapıya sahip değildir. Çoğunluğu teşkil eden Sefarad İspanyol, Akdeniz kökenli Yahudilere ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapılmaktadır. Yüksek ve önemli makamları Eşkenaz Yahudiler tutmuştur. Bu iki zümre arasında da çekişme vardır. İsrail'de radikal, fanatik Museviler vardır ki, vaat edilmiş beklenen Mesih zuhur etmeden kurulduğu için Yahudi devletinin meşruiyetini tanımamaktadırlar yıkılmasını bile istemektedirler. Din ve devlet özdeştir laikliğin "L" si bile yoktur. Yine din ile millî kimlik aynı şeydir. Yahudilik babadan değil anneden geçer annesi Yahudi, babası Goi gayr-i Yahudi olan biri otomatik olarak Yahudi sayılır, İsrail vatandaşı olabilir. Babası Yahudi, annesi gayr-i Yahudi olan birisi ise Yahudi ve Musevî sayılmaz. Ortodoks Yahudilikte erkekler ile kadınlar arasında ayırım vardır. Sinagoglarda karışık olarak yer alamazlar. Sofu Yahudilerin yaşadığı mahallelere sefer yapan belediye otobüslerinde kadınların yerleri ayrıdır. Bütün İslâm dünyasında, samimî Müslümanlardan daha koyu Müslüman görünen bir sürü Yahudi ajanı, casusu vardır. Yahudiliğin ve İsrail'in en şiddetli ve koyu düşmanı gibi görünen nice kodaman zengin İslami şahsiyet vardır ki, gerçekte İsrail'in hizmetinde çalışmaktadır.. İsrail'de ve diyaspora Yahudileri içinde Türkiye'yi çok iyi bilen, Türk dili, tarihi, kültürü üzerinde ihtisas yapmış olan, Türkoloji konusunda dünya çapında otorite olan uzmanlar bulunmaktadır. Türkiye'de ise doğru dürüst İbrani'ce bilen, İsrail konusunda uzman olan hemen hemen hiç kimse yoktur. 19'uncu ve 20'nci yüzyılda Türk milliyetçiliğini çıkartan kişilerin bir kısmı Yahudi'dir. Bunların en meşhuru, Tekin Alp takma adıyla kitaplar ve makaleler yazan Selanik Yahudilerinden Moiz Kohen'dir. 

İsrail Türkiye'deki Yahudileri Ortodoks Musevî olarak kabul etmemekle birlikte onlardan dolaylı şekilde faydalanmaktadır. Ortodoks Yahudileri İsrail halkının ancak yüzde 10'u veya 15'i kadardır. İsrail'e en muhalif devlet İran'dır. Siyonizm İran konusunda büyük endişelere sahip ve ezilmemsi gerekiyor. Bunu yapmak için İran ve Irak arasında sekiz sene süren, 2 milyon insanın ölümüne yol açan savaş da kışkırtma ile çıkmıştır. Ortadoğu her geçen gün biraz daha savaşa itilmektedir. İsrail'in Filistinlilere yaptığı zulmü Yahudiler bile lanetliyor, Şapkalı sakallı dindar Yahudiler ellerinde Filistin bayrakları pankartlar açmışlar, "İsrail'in Filistin halkına yaptığı zulmü kınıyoruz" diyor. Bütün dünya İsrail'i kınıyor, nice vicdanlı Yahudi bile İsrail'i tenkit ve protesto ediyor. İktisadi ve malî durumumuz çok kötü de olsa karşılığında yüz milyarlarca dolar vaat edilse de maceralardan uzak durulmalıdır. İsrail, varlığını sürdürebilmek için bütün Ortadoğu'da bir "Yahudi Barışı" kurmak istemektedir. Mısır'ı pes ettirdi. Ürdün zaten çantada keklik Suriye ile gizli anlaşmaları var Irak'ı şu anda fiilen üçü bölüp parçalanmıştır. Türkiye'yle ittifak kurmuş ve onu kendi nüfuz bölgesi içine aldı. İran'daki rejimi yıkmak için çalışılıyor. 

http://gizliilimler.tr.gg/B.ue.y.ue.k-Ortado%26%23287%3Bu-Projesi--k1-BOP-k2-.htm


..