Cuma tatili etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Cuma tatili etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Temmuz 2017 Cuma

28 ŞUBAT 1997 TARİHLİ MİLLİ GÜVENLİK KURULU TOPLANTISI, BÖLÜM 15



  28 ŞUBAT 1997 TARİHLİ MİLLİ GÜVENLİK KURULU TOPLANTISI, BÖLÜM 15


2.6.2. Sivil Toplumun Tepkileri: 

MGK kararları toplumun bir kesimi tarafından memnuniyetle karşılanırken, diğer bir kesimi ise kararlara karşı büyük tepki göstermiştir. 

İş dünyasında, DİSK Genel Başkanı Rıdvan BUDAK, “Ya asker gelecek, ya irtica. Ne 12 Mart’ta, ne 12 Eylül’de bu kadar açık görünmüyordu. Daha ne duruyorlar bakın haftalardır hemen her gün asker medyada yer alıyor. 12 Eylül öncesinde bu kadar ses vermiyorlardı” demiştir. 

Anadolu’nun çeşitli illerinde, özellikle Pazar günleri, İmam Hatipliler ve başörtülü kızlar tarafından MGK kararları aleyhinde gösteriler düzenlenmeye başlamıştır. 

2.6.3. Dış basındaki tepkiler: 

Dış Basında 28 Şubat MGK Toplantısıyla İlgili Haber ve Yorumlar:194 
-Fransa: Fransız Haber Ajansı (AFP) 
“MGK, Devletin laik kurumlarını savunacağını ve İslami radikallere göz açtırılmayacağını, Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik sistemde ve çağdaş uygarlık yolunda gelişmesini güvence altına alan yasalardan ve Anayasa’nın uygulanmasından ödün verilmeyeceğini açıklayan bildirisini yayınladı.” 
-İngiltere: İngiliz Haber Ajansı (Reuters) 
“Laik generaller ve koalisyon yönetimi arasında süregelen gerginliğin ardından toplanan MGK, İslamcıların önderliğindeki hükümeti demokrasi ve laikliğin 
ayrılmaması konusunda uyardı. Gece yarısına kadar süren toplantı sonunda yayınlanan bildiri, ordunun geleneksel yaklaşımını yansıtıyor.” 
-İngiltere: The Economist 
“Türkiye’de son olup bitenlerde bütün tarafların rolü var. Generaller gereksiz yere politikaya müdahale ederek kendilerini zor duruma düşürdüler. RP ise devlet dairelerinde dine göre mesai saati düzeni kurmaya çalıştı. Laiklere sembol olmuş yerlere görkemli camiler inşa etmeyi gündeme getirdi. Aslında Necmettin ERBAKAN’ın yaptığı hiçbir şey Türkiye’nin demokrasi iddiasını sarsmadı. 
Bunu yapan askerlerin baskın olduğu MGK oldu.Garip olan demokrasiyi korumak ve Türkiye’nin imajını düzeltmek için yaptıkları uyarının tam tersi olmasıdır. 

-İngiltere: BBC World Service: 

“Generallerin MGK kararları Türkiye’nin gerçekleri ile uyuşmayan zorba maddeler içeriyor. %99’u Müslüman olan bir ülkede bu kararların uygulanması oldukça zor. Bu kararların uygulanması demek, Türkiye’nin insan hakları açısından elli yıl geriye gitmesi demek. 

-İngiltere: The European: 

“Türkiye’de yaşanan son olaylar demokrasinin bir lüks olduğunu ortaya koyuyor. Generallerin ülke siyasetinin merkezine yerleşmeye başlamaları demokrasinin bir anlam ifade etmediğini gösteriyor. Türkiye’deki laik kesimler ordunun siyasete doğrudan müdahale etmesini kabul etmiyor görünseler de. Bundan büyük mutluluk duyuyor, haz alıyorlar….” 

-İtalya: Corriera Della Sera 

“Askerler Erbakan’ı yargılıyor. 1974 Kıbrıs çıkarması öncesinde bile MGK toplantısı bu kadar uzun sürmedi. Şeriatı getirmek isteyen RP liderinin laikliği tehlikeye sokacak macerasına dur denildi.” 

-ABD: Associated Pres (Amerikan Haber Ajansı) 

“Etkin MGK, Türkiye’nin laik kimliğini savunma çağrısı yaptı.” 

-ABD: Washington Post’un Ankara çıkışlı ve Kelly Couterlar imzalı haber; 

“Başbakan ERBAKAN’ın, toplantıdan sonra “Bu suni gidermek şimdi bizim işimiz” dediği ve ayrıca Tansu ÇİLLER’in ise REFAHYOL Koalisyonunun bozması için Cumhurbaşkanı DEMİREL ve laik kurumların baskılarıyla karşılaştığı ileri sürüldü.” 

3. 28 Şubat 1997 tarihli MGK toplantısı sonrası gelişmeler: 

 28 Şubat 1997 tarihli MGK toplantısı sonrasında Türkiye siyasi bir krizin içine sürüklenmiştir. Bu süreçte, özellikle muhalefet partileri Hükümetin istifa etmesi gerektiği yönünde sert açıklamalar yapmış, Meclis Genel Kurulu’nda Hükümetin iç ve dış politikası sert şekilde eleştirilmiştir. 

 Bu ortamda, 28 Şubat tarihli toplantıdan sonra 31 Mart 1997 tarihinde yapılan toplantıda irtica konusunun ele alınmadığı görülmüşse de, Genelkurmay tarafından, Genelkurmay karargahında, Nisan 1997 ayından itibaren başlamak üzere, basın mensupları, yüksek yargı mensupları ve diğer üst düzey 
bürokratlara verilen brifinglerinde çeşitli siyasi mesajlar verilmesi, siyaset ve toplumda yeni gerilimlere yol açmıştır. 

 Bu siyasi gerilim, 20 Mayıs 1997 tarihinde ise TBMM’de hükümet aleyhine ANAP, DSP, CHP ve DTP’nin ortak gensoru önergesiyle devam etmiş, ardından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından “yasadışı bazı eylemlerin odağı olmaya başladığı ve bazı üyelerinin laik rejimi hedef alan girişimleri" nedeniyle Refah Partisi'nin kapatılması için Anayasa Mahkemesi'ne dava açılmış; nihayet 
Başbakan ERBAKAN’ın 18 Haziran 1997 tarihinde istifasını sunmasıyla sonuçlanmıştır. 

3.1. Milli Güvenlik Kurulunun 31 Mart 1997 tarihli toplantısı öncesindeki gelişmeler: 

3.1.1. Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı tarafından 7 Mart 1997 tarihinde Cumhurbaşkanı Süleyman DEMİREL’e sunulan “İmam-Hatip Okulları” başlıklı rapor: 

 Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği Arşivi’nde yer alan 7 Mart 1997 tarihli bir belgede, 28 Şubat 1997 tarihli MGK toplantısını müteakip Cumhurbaşkanı Demirel’e, 28 Şubat MGK Karalarının önemli bir unsuru olan Türkiye çapındaki İmam-Hatip okulları ve Kur’an kursları konusunda bir çalışma yapılarak arz edildiği görülmektedir.195 

 Bu çalışma çerçevesinde, Cumhurbaşkanı Süleyman DEMİREL antetli el kartları üzerine İmam Hatip Okulları ile ilgili olarak sorulan sorulara cevap verildiği görülmektedir. Bu el kartları içinde Oğuz ÖZBİLGİN’e ait olan el kartında “Milli Eğitim Bakanlığı Müst.Yrdc. 7/3/1997, İHL:464, AİHL:7, Çok Prog. İçinde İHL:39, Toplam:510” notu yer almaktadır. 

 Bu sorular çerçevesinde, Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren Türkiye’de kurulan İmam-Hatip Okulları, Kuran Kursları ve yurtlar hakkında kamu kurumlarından alınan bilgiler doğrultusunda 36 sahifelik bir takdim yapıldığı anlaşılmaktadır. 

 Çalışmada; “İmam-Hatip Okulları” başlığı altında; Türkiye’de 1923-1924 öğretim yılı başında 29 İmam-Hatip Mektebi açıldığı; ancak aynı öğretim yılı sonundan itibaren bu okulların tedrici olarak kapatılmaya başlandığı, 1926-1927 öğretim yılında sadece İstanbul ve Kütahya İmam-Hatip Mekteplerinin açık bırakıldığı; 15 Ocak 1949 tarihinde din hizmetlerini görecek eleman yetiştirmek amacıyla 10 ay süreli İmam-Hatip Kursları açıldığı, mezun olanların sadece İmam ve Hatiplik görevinde istihdam edildiği (Şemsettin GÜNALTAY-R.Şemsettin SİRER dönemi), 1951-1952 öğretim yılında toplam 7 İmam-Hatip Okulu açıldığı, bu okulların orta kısmının 4 yıl, lise kısmının ise 3 yıl olduğu, 1996-1997 
öğretim yılı itibarıyla Türkiye genelinde Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda toplam 12.906.734 öğrencinin bulunduğu; bu okullar kapsamındaki İmam Hatip Lisesi ve Çok Programlı Liselerde 461.614, Anadolu İ.H.Liselerinde 25.871, Yab.Dil Ağır.İ.H.L.de 855 olmak üzere, toplam 488.330 öğrencinin öğrenim gördüğü, bu okullarda ayrıca 18.362 öğretmenin görev yaptığı, İmam Hatip Lisesi öğrencilerinin toplam öğrenci sayısı içindeki payının %3,85 olduğu belirtilmektedir. 

 “Kur’an Kursları” başlığı altında; Kur’an Kurslarının ilk defa 1925 yılında faaliyete geçirildiği, halen Diyanet İşleri Başkanlığınca açılan Kur’an Kursu sayısının 5.241 olduğu, bu kursların Diyanet tarafından muntazaman denetlendiği, mevcut Yönetmelikteki yetkiye rağmen Milli Eğitim Bakanlığının denetleme görevini yapamadığı, bunun dışında Devlet kontrolünde olmayan 200-2500 kursun bulunduğu, bu kursların bazı tarikatlara bağlı Vakıf 
ve Dernekler aracılığıyla faaliyet gösterdiği ifade edilmektedir. 

 “Yurtlar” başlığı altında; yurtların “resmi yurtlar” ve “irticai unsurların yurtları” başlığı altında ele alınabileceği, devlete ait öğrenci yurtlarının Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı olarak faaliyet gösterdiği, anılan kuruma bağlı 70 il ve 30 ilçede toplam 152 adet öğrenci yurdunun bulunduğu, bu yurtların 35’inin kız, 33’ünün erkek yurdu, 84’ünün de karma yurt statüsünde olduğu, bahse konu 152 öğrenci yurdunun 75119 kız öğrenci, 85657 erkek öğrenci kapasiteli olduğu, BİNGÖL, BİTLİS, HAKKARİ, TUNCELİ, ŞIRNAK, IĞDIR, ARDAHAN, YALOVA, KARABÜK ve MUŞ illerinde Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı yurt bulunmadığı, Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olarak ise 903 öğrenci yurdunun mevcut olduğu, dernek, vakıf, şahıs ve şirketlere ait özel yurt ve pansiyon sayısının toplamının 
2.032 olduğu, sözkonusu dernek ve vakıflara bağlı 1.789 yurdun tarikatlar tarafından işletildiği, bunlardan 1.300’ünün Süleymancılara, 470’inin Fethullah GÜLEN grubuna ait olduğu, sözkonusu irticai unsurların, ayrıca, pansiyon ve öğrenci evi gibi imkanlara da sahip oldukları ifade edilmektedir. 

3.1.2. Milli Güvenlik Kurulunun 31 Mart 1997 tarihli toplantısı: 

MGK’nın bu toplantısından sonra, MGK Genel Sekreterliği tarafından yapılan yazılı açıklamada, başta 8 yıllık kesintisiz eğitim olmak üzere, MGK'nın bir önceki toplantısında Bakanlar Kurulu'na bildirilmesi kararlaştırılan 18 maddelik önlemler paketine ilişkin ifadelere değinilmemes dikkat çekmiştir. Toplantının ertesi günü, MGK toplantısın ele alınan hususlar ve kararlar gazetelerde geniş şekilde ele alınmıştır. 

3.1.3. Erdoğan TEZİÇ ve Necmi YÜZBAŞIOĞLU’nun “Din Ve Vicdan Özgürlüğü, Eğitim Öğretim Hakkı Çerçevesinde İmam-Hatip Okullarının Konumu” Başlıklı Raporu: 

 Komisyonumuza, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Başkanı Prof.Dr.Erdoğan TEZİÇ ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Öğretim Üyesi Prof.Dr.Necmi YÜZBAŞIOĞLU tarafından hazırlanarak, adıgeçenlerin imzasıyla, 1 Nisan 1997 
tarihinde Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Necdet SEÇKİNÖZ’e fakslandığı anlaşılan, “DİN VE VİCDAN ÖZGÜRLÜĞÜ, EĞİTİM ÖĞRETİM HAKKI ÇERÇEVESİNDE İMAM-HATİP OKULLARININ ANAYASAL KONUMU” başlıklı 9 sahifelik rapor196 da intikal etmiştir. 

 Bir faks mesajı kapağının üzerinde “Saygılarımla E.Teziç” ifadesi ile “Sn.O.Özbilgin bir nüsha Sn.E.Y.’e N.S.” ifadelerinin yer aldığı “acil” kodlu raporun her sayfasının TEZİÇ tarafından parafe edilmiş olduğu görülmektedir. 

 Raporda, özetle, şu hususlara yer verilmiştir: 

 “Anayasa din ve vicdan özgürlüğünü güvence altına almıştır. Bu güvence herhangi bir dine inanmak kadar hiçbir dine inanmamayı da kapsamaktadır. Anayasa ayrıca din ve vicdan özgürlüğünün kullanımına sınırlamalar da getirmektedir. 

 Anayasa, eğitim ve öğretimi düzenleyen ve uyulması gereken temel ilke ve esasları da belirlemiştir. Buna göre “eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılapları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetimi ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz. 

 Anayasanın öngördüğü eğitim ve öğretim hakkının kullanımını 14.06.1973 tarih ve 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu düzenlemiştir. Kanunun 32. Maddesi de bir ortaöğretim kurumu olarak İmam-Hatip Liselerini düzenlemektedir. Buna göre İmam-Hatip Liseleri, imamlık, hatiplik ve Kur’an kursu öğreticiliği gibi dini hizmetlerin yerine getirilmesi ile görevli elemanlar yetiştirmek üzere Milli Eğitim Bakanlığınca açılan ortaöğretim sistemi içinde hem mesleğe hem  yüksek öğrenime hazırlayıcı programlar uygulayan öğretim kurumlarıdır. 

 Milli Eğitim Temel Kanununun eğitime ilişkin bu vurgusundan, imam-hatip okullarının bir orta öğretim kurumu olarak sadece lise düzeyinde açılabileceği, ilköğretim kategorisinin ikinci aşaması olan ortaokul düzeyinde imam-hatip okulu açılmasına kanunun cevaz vermediği sonucu çıkmaktadır. Bununla birlikte, ortaokul seviyesinde imam-hatip okulları açılması pedagojik, zihinsel ve bedensel gelişim yanında Anayasal çerçevede ve din ve vicdan özgürlüğü, eğitim ve öğretim hakkı, Tevhidi Tedrisat Kanunu ve laiklik ilkesi yönünden ele alınması gerekmektedir. 

 Bu çerçevede, din ve inanç seçiminin belli bir olgunluğu gerektirdiği açıktır. Çocukları küçük yaşta, henüz asgari bir bilgi ve kültür birikimi kazanmadan, belli bir din doğrultusunda öğretip eğitmek, onun bilinçsizce belli bir dine ya da inanca şartlanmasına neden olacaktır. Bu da çocuğun din ve vicdan özgürlüğü nün özünü teşkil eden, dini ve inancı bilinçli ve özgürce seçmek fırsatından 
yoksun bırakılması demektir. 

 Laiklik ilkesi açısından el alınacak olursa, imam-hatip liseleri açılmasının temel koşulu, bu okulların din adamı yetiştiren meslek okulları amacı içinde kalmaları dır. Dolayısıyla, imam-hatip lisesi mezunları sadece kendi alanlarındaki eğitim kurumlarında eğitim ve öğretim görmelidirler. Aksi bir durum Tevhidi Tedrisat Kanununa da ters düşmektedir. Bu kanunun amacı medrese eğitimine son vererek, ikili eğitimi ortadan kaldırıp laik eğitime fırsat vermektir. Kuruluş amacı 
sadece din adamı yetiştirmek olan bu liselerin amacının dışına çıkması, adeta medreseleri yeniden dirilterek ikili öğretime geri dönüş sonucunu doğuracaktır. 

 Bu değerlendirmeler ışığında, Milli Eğitim Temel Kanununa göre imam-hatip okulları sadece lise düzeyinde açılabilir. Bu durumda imam-hatip liselerinin orta kısımları, kanun bazında dayanağı olmayan ve uygulamada oluşturulmuş fiili kurumlardır. Dolayısıyla, Türkiye’de imam-hatip okulları ile ilgili sorun kanunlardan değil, kanunlara ve Anayasaya aykırı uygulama ve idari 
düzenlemelerden kaynaklanmaktadır. 

 Anayasa Mahkemesi ve Danıştay’ın, idari düzenleme ve uygulamaların Atatürk İlke ve İnkılapları ile Laiklik ilkesine aykırı olamayacağına ve devlet organları ile idari makamların, Anayasaya aykırı bu uygulamaları önlemekle yetkili ve yükümlü olduklarına ilişkin pek çok kararları bulunmaktadır.” 

 Bu rapor, Komisyonumuz tarafından 28/06/2012 tarihinde görüşlerine başvurulan Prof.Dr. Erdoğan TEZİÇ, bu raporun dönemin Cumhurbaşkanı 
Süleyman Demirel’in direktifi üzerine hazırlandığını belirtmiştir.197 

3.1.4. Başbakan Erbakan’a Yapılan Hakaret: 

 Erzurum Jandarma Bölge Komutanı Tuğg.Osman ÖZBEK’in, 17 Nisan 1997 tarihinde, televizyonda da yayımlanan bir konuşmasında, ERBAKAN’ın Hacca gitmesine tepki göstererek, “ulan pez…” şeklinde küfür etmesi kamuoyunda tartışma konusu olmuştur. 

 Sözkonusu konuşmasında ÖZBEK, Suudi Arabistan’ın Türk hacılara verdiği broşürde ifade edilen “Müslüman ülkede şeriat kanunları dışında başka bir kanunu varsa dinden çıkmış olursun” sözlerine tepki göstererek, Başbakan ERBAKAN için “torunuyla beraber Krala misafir oluyor…ulan pez…dinde krallık var mı… adam olan gidip o krala gidip misafir olmaz…sülalesiyle devletin bilmem nesini kiralayıp…allah mısın nesin…dinde krallık var mı arkadaşlar….ben bunu kabul etmiyorum.. başbakan değil bilmem ne bakanı olursa olsun…13 sene ben PKK ile mücadele ettiysem bunlarla da mücadele ederim” şeklindeki sözleri tartışma yaratmıştır. 

 Bazı gazetelerde, ERBAKAN’ın daha önce 25 kez hacca gittiğinden bahisle Tuğg.ÖZBEK’in davranışı mazur gösterilmeye çalışılmıştır. Bu olay üzerine, Başbakan ERBAKAN, “ÖZBEK hakkında hukuk devleti gereği işlem yapılmasını” istemiştir. RP’li milletvekilleri ise Tuğg.ÖZBEK için “sırtındaki üniformayı çıkarıp öyle konuşsunlar” demiştir.198 

 Cumhurbaşkanı DEMİREL, “Olmasaydı iyi olurdu. Üzüldüm. Ama o konuşmayı yaptıran nedenlere bakmak lazım. Bu bir boşalmadır” şeklinde açıklama yapmıştır. 

 DSP lideri ECEVİT ise “Generalin söylediği sözlerin özünü, öyle inanıyorum ki, milletimizin büyük çoğunluğu kabul eder, bu kaygıları paylaşır. Keşke bu sözler, üniformalı general tarafından bu üslupta söylenmeseydi…”demiştir. 
28 Şubat döneminde, Türkiye’de meydana gelen her olay hakkında, doğrudan veya dolaylı olarak (“üst düzey bir asker” vb.) görüşlerini bildiren Genelkurmay, bu olayda sessiz kalarak, Tuğg. ÖZBEK’e sahip çıktığını göstermiştir.199 

 Org.İsmail Hakkı KARADAYI, 26 Nisan 1997 tarihli gazetelerde yayımlanan röportajında şunları demiştir: “Kimse TSK’yı siyasetin içine çekmeye ve göstermeye çalışmasın. Bundan gerçekten büyük üzüntü duyarız. Münferit ve fevri olaylar TSK’nın siyaset içinde olduğunu göstermez.” 

 Ancak Genelkurmay Başkanı Org.İsmail Hakkı KARADAYI, Tuğg.ÖZBEK hakkında herhangi bir yasal işlem yapılmasını gerekli görmemiştir. 

 Genelkurmay 2’nci Başkanı Org.Çevik BİR ise bu konuda “ordu infial halindedir. Bu hal devam ederse infial de devam eder” demiştir. 26 Nisan 1997 tarihli gazetelerde, bir 28 Şubat klasiği olan “üst düzey bir askeri yetkili”ye atfen verilen haberlerde, “ Özbek Paşa, söylenmesi gerekenin onda birini söylemiş. Bu memlekette hırsız, uğursuz konuşabiliyor da, bir general niye konuşmasın?” denildiği belirtilmiştir. 

 16 CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR


28 ŞUBAT 1997 TARİHLİ MİLLİ GÜVENLİK KURULU TOPLANTISI, BÖLÜM 14

28 ŞUBAT 1997 TARİHLİ MİLLİ GÜVENLİK KURULU TOPLANTISI, BÖLÜM 14


 2.2.3. MGK Basın Bildirisi: 

 Toplantı sonucunda ortaya çıkan aşağıdaki Basın Bildirisi, MGK Genel Sekreterliği tarafından basın kuruluşlarına fakslanmıştır.179 

MİLLİ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİNDEN BİLDİRİLMİŞTİR 

 1. Milli Güvenlik Kurulu, 28 Şubat 1997 günü Sayın Cumhurbaşkanı başkanlığında Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı, Milli Savunma Bakanı, İçişleri Bakanı, Kuvvet Komutanları, Jandarma Genel Komutanı ve Milli Güvenlik Kurulu Sekreteri’nin iştirakleriyle Çankaya 
Cumhurbaşkanlığı Köşkünde aylık olağan toplantısını yapmıştır. 

 2. Kurul’un bu toplantısında; bölücü terörle mücadelede şimdiye kadar alınan tedbirler ve elde edilen sonuçların genel bir değerlendirmesi yapılmış, 
bu mücadelenin devletimizin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne gönülden inanmış, bu inancı sonsuza dek sürdürmeye azimli halkımızın, basınımızın, devletin bütün kurum ve kuruluşları ve milli iradenin sembolü olan yüce parlamentonun destekleriyle çok olumlu bir noktaya ulaştığı müşahade edilmiştir. 

 Elde edilen bu sonuçların bundan sonra halkımızın huzur ve güvenliğine ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal yaşamına olumlu olarak yansıması için bu 
konuda alınacak tedbirlerin bir plan dahilinde süratle yürürlüğe konulması hususunda görüş birliğine varılmıştır. 

 Alınacak olan bu tedbirlerin güvenlik içinde gerçekleştirilebilmesi bakımından halen 9 ilde devam etmekte olan Olağanüstü Hal uygulamasının 
30 Mart 1997 tarihinden itibaren 4 ay daha uzatılması uygun bulunmuş ve bu görüşün Bakanlar Kurulu’na bildirilmesine karar verilmiştir. 

 3. Toplantıda, Kıbrıs sorunu ve Yunanistan'la ilişkilerle ilgili durum değerlendirilmesi yapılmış, bu konuda Türkiye'nin ve KKTC'nin hak ve menfaatlerini korumayı amaçlayan siyasi, ekonomik ve askeri tedbirler uygun bulunarak Bakanlar Kurulu’na bildirilmesine karar verilmiştir. 

 4. Toplantıda bilhassa, Anayasa ile Atatürk Milliyetçiliğine bağlı demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olarak belirlenen Türkiye Cumhuriyeti Devletine karşı, 
çağ dışı bir kisve altında zemin oluşturmaya yönelik rejim aleyhtarı faaliyetler de gözden geçirilmiş, 

 - Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığını, Atatürk İlke ve İnkılapları doğrultusunda çağdaş medeniyet yolunda, demokratik sistem içerisinde ilerlemesini teminat 
altına alan Anayasa ve Cumhuriyet yasalarının uygulanmasından asla taviz verilmemesi gerektiği, 

 - Anayasa’nın tanımladığı, Cumhuriyetin Demokratik, Laik ve sosyal hukuk devleti ilkelerinin sağlıklı bir şekilde düzenlenmesine imkan sağlayacak güvenlik, huzur ve toplumsal barışın önem ve öncelik taşıdığı, 

 - Cumhuriyet ve rejim aleyhtarı yıkıcı ve bölücü grupların laik ve anti-laik ayrımı ile demokratik ve sosyal hukuk devletini güçsüzleştirmeye yeltendikleri, 

 - Türkiye'de laikliğin sadece rejimin değil, aynı zamanda demokrasinin ve toplum huzurunun da teminatı ve bir yaşam tarzı olduğu, 

 - Devletin yapısal özünü oluşturan sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleri anlayışından vazgeçilemeyeceği, yasalarla belirlenmiş kuralların göz ardı edilerek yapılan çağdışı uygulamaların da hukukun üstünlüğü ilkesiyle bağdaşmayacağı, 

 - Türkiye'nin 1997 yılı içinde, AB'ne tam üye olacak ülkeler listesine girmeyi öncelikli bir hedef olarak sürdürdüğü böyle bir dönemde resmi ve sivil kurum ve 
kuruluşlar bu sürece katkıda bulunmasının gerekli olduğu, bu sebeple; Demokrasimiz hakkında kuşkulara yol açacak, Türkiye'nin yurt dışındaki imajını ve itibarını zedeleyicek, her türlü spekülasyona son vermek gerektiği, Türkiye Cumhuriyeti’nin laik, demokratik, insan haklarına saygılı, sosyal bir hukuk 
Devleti olduğu yönündeki temel ilkelerinin Anayasamızın ve Devletimizin teminatı altında olduğu, rejimin; kendisine ve geleceğine yönelik tartışmaların, 
içinde bulunduğumuz ortamda Türkiye'ye yarardan çok zarar verdiği, 

 - Açıklanan bu esaslar aksine davranışların, toplumumuzda huzur ve güveni bozarak yeni gerginliklere ve yaptırımlara neden olacağı değerlendirilmiş, 

 Bu konularda alınacak ve alınması gereken tedbirler uygun bulunarak bu tedbirlerin Bakanlar Kurulu’na bildirilmesine karar verilmiştir.” 

 Basın Bildirisinde yer alan “Açıklanan bu esaslar aksine davranışların, toplumumuzda huzur ve güveni bozarak yeni gerginliklere ve yaptırımlara neden olacağı değerlendirilmiş” ifadesi kamuoyunun en fazla üzerinde durduğu konu olmuştur. Her ne kadar bu yaptırımların ne olacağı Bildiri’de açıkça belirtilmemişse de, bu ifade, basın-yayın organlarında REFAH-YOL Hükümetine yönelik bir tehdit olarak değerlendirilmiştir. 

Basın-yayın organlarına ulaştırılan söz konusu Basın Bildirisi ekinde, MGK toplantısında alınan 406 sayılı kararın EK-A’sı yer almıştır. Böylece, MGK toplantıları tarihinde ilk kez olmak üzere, 2945 sayılı MGK ve MGK Genel Sekreterliği Kanunu’na göre açıklanması mümkün olmayan “Gizli” gizlilik dereceli bir MGK kararı kamuoyuna duyurulmuştur. 

2.2.4. 406 Sayılı karar metni:180 

MİLLİ GÜVENLİK KARARI 
Karar Sayısı: 406 

1. Milli Güvenlik Kurulu, 28 Şubat 1997 günü Sayın Cumhurbaşkanı Başkanlığında Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı, Milli Savunma Bakanı, İçişleri Bakanı, Kuvvet Komutanları, Jandarma Genel Komutanı ve Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri'nin iştirakleri ile aylık olağan toplantısını yapmıştır. 

2. Kurul'un bu toplantısında, esasları ve nitelikleri Anayasada belirlenmiş, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, demokratik, lâik ve sosyal hukuk devletimizi ve 
cumhuriyet rejimimizi yıkmak, onun yerine bir siyasal dini düzen kurmak amacıyla yürütülen yıkıcı faaliyetler ve yapılan beyanlar ile, bunların oluşturduğu tehdit ve tehlikeler gözden geçirilerek değerlendirilmiştir. 

3. Yapılan bu değerlendirmeler sonucunda; 

 a. Ülkemizde şeriat hukukuna dayalı bir İslâm Cumhuriyeti kurmayı hedefleyen grupların, Anayasanın tanımladığı demokratik, lâik ve sosyal hukuk devletimize 
karşı çok yönlü bir tehdit oluşturduğu, 

 b. Cumhuriyet ve rejim aleyhtarı aşırı dinci grupların lâik ve anti lâik ayırımı ile demokratik, lâik ve sosyal hukuk devletini güçsüzleştirmeye yeltendikleri, 

 c. Türkiye'de lâikliğin sadece rejimin değil, aynı zamanda demokrasinin ve toplum huzurunun da teminatı ve bir yaşam tarzı olduğu, 

 d. Devletin yapısal özünü oluşturan sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleri anlayışından vazgeçilemiyeceği, yasalar göz ardı edilerek yapılan çağ dışı 
uygulamaların takipsiz kalmasının hukukun üstünlüğü ilkesiyle bağdaşmayacağı hususlarında görüş birliğine varılmıştır. 

4. Bu görüş ve değerlendirmeler sonucunda; 

a. Türkiye'de Şeriat hukukuna dayalı bir İslam Cumhuriyeti kurmayı amaçlayan aşırı dinci grupların, demokratik, lâik ve sosyal hukuk devleti olan 
Cumhuriyetimize karşı oluşturdukları çok yönlü tehdidin önlenmesi amacıyla; EK-A'daki tedbirlerin kısa, orta ve uzun vade içerisinde alınmasının Bakanlar 
Kurulu’na bildirilmesine, 

b. 2945 Sayılı MGK ve MGK Genel Sekreterliği Kanununun 9ncu maddesine uygun olarak, MGK Genel Sekreterliği tarafından; EK'te belirtilen tedbirlere ilişkin Bakanlar Kurulu Kararları ile Bakanlar Kurulu Kararı haline getirilmeyen uygulamaların, sonuçları hakkında belli süreler içerisinde Başbakan, Cumhurbaşkanı ve MGK'na bilgi verilmesi kararlaştırılmıştır. 

EKLER: 

EK-A (Rejim Aleyhtarı İrticai Faaliyetlere Karşı Alınması Gereken Tedbirler 2 Sayfa) 

Süleyman DEMİREL 
Cumhurbaşkanı 


Prof.Dr.Necmettin ERBAKAN İsmail Hakkı KARADAYI 
Başbakan Orgeneral 
Genelkurmay Başkanı 

Prof.Dr.Tansu ÇİLLER 
Dışişleri Bakanı ve Turhan TAYAN Dr.Meral AKŞENER 
Başbakan Yardımcısı Milli Savunma Bakanı İçişleri Bakanı 
Hikmet KÖKSAL Güven ERKAYA Ahmet ÇÖREKÇİ Teoman KOMAN 
Orgeneral Oramiral Orgeneral Orgeneral 
Kara Kuvvetleri Deniz Kuvvetleri Hava Kuvvetleri Jandarma Genel 
Komutanı Komutanı Komutanı Komutanı 


2.2.5. 406 sayılı kararın EK-A’sı:181 


“MİLLİ GÜVENLİK KURULU'NUN 28 ŞUBAT 1997 TARİH VE 406 SAYILI KARARINA EK-A (REJİM ALEYHTARI İRTİCAİ FAALİYETLERE KARŞI ALINMASI 
GEREKEN TEDBİRLER) 

1. Anayasamızda Cumhuriyetin temel nitelikleri arasında yer alan ve yine anayasanın 4'üncü maddesi ile teminat altına alınan laiklik ilkesi büyük bir titizlik ve hassasiyetle korunmalı, bunun korunması için mevcut yasalar hiçbir ayrım gözetmeksizin uygulanmalı, mevcut yasalar uygulamada yetersiz görülüyorsa yeni düzenlemeler yapılmalıdır. 

2. Tarikatlarla bağlantılı özel yurt, vakıf ve okullar, devletin yetkili organlarınca denetim altına alınarak Tevhidi Tedrisat Kanunu gereği Millî Eğitim Bakanlığına devri sağlanmalıdır. 

3. Genç nesillerin körpe dimağlarının öncelikle Cumhuriyet, Atatürk, Vatan ve Millet sevgisi, Türk Milletini çağdaş uygarlık düzeyine çıkarma ülkü ve amacı doğrultusunda bilinçlendirilmesi ve çeşitli mihrakların etkisinden korunması bakımından: 

a) 8 yıllık kesintisiz eğitim, tüm yurtta uygulamaya konulmalı. 

b) Temel eğitimi almış çocukların, ailelerinin isteğine bağlı olarak, devam edebileceği kuran kurslarının Millî Eğitim Bakanlığı sorumluluğu ve kontrolunda faaliyet göstermeleri için gerekli idari ve yasal düzenlemeler yapılmalıdır. 

4. Cumhuriyet rejimine ve Atatürk ilke ve inkılaplarına sadık aydın din adamları yetiştirmekle yükümlü, Milli Eğitim kuruluşlarımız, Tevhidi Tedrisat Kanununun özüne uygun ihtiyaç düzeyinde tutulmalıdır. 

5. Yurdun çeşitli yerlerinde yapılan dini tesisler belli çevrelere mesaj vermek amacıyla gündemde tutularak siyasi istismar konusu yapılmamalı, bu tesislere ihtiyaç varsa, bunlar Diyanet 

İşleri Başkanlığı'nca incelenerek mahalli yönetimler ve ilgili makamlar arasında koordine edilerek gerçekleştirilmelidir. 

6. Mevcudiyetleri 677 Sayılı yasa ile men edilmiş tarikatların ve bu kanunda belirtilen tüm unsurların faaliyetlerine son verilmeli, toplumun demokratik, siyasi ve sosyal hukuk düzeninin zedelenmesi önlenmelidir. 

7. İrticai faaliyetleri nedeniyle Yüksek Askerî Şûra kararları ile Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK)’nden ilişkileri kesilen personel konusu istismar edilerek TSK.ni dine karşıymış gibi göstermeye çalışan bazı medya gruplarının silahlı kuvvetler ve mensupları aleyhindeki yayınları kontrol altına alınmalıdır. 

8. İrticai faaliyetleri, disiplinsizlikleri veya yasa dışı örgütlerle irtibatları nedeniyle TSK'nden ilişkileri kesilen personelin diğer kamu kurum ve kuruluşlarında istihdamı ile teşvik unsuruna imkan verilmemelidir. 

9. Türk Silahlı Kuvvetlerine aşırı dinci kesimden sızmaları önlemek için mevcut mevzuat çerçevesinde alınan tedbirler; diğer kamu kurum ve kuruluşları, özellikle üniversite ve diğer eğitim kurumları ile bürokrasinin her kademesinde ve yargı kuruluşlarında da uygulanmalıdır. 

10. Ülkemizi çağdışı bir rejimden ve din istismarının sebep olabileceği muhtemel bir çatışmadan korumak için, İran İslam Cumhuriyeti’nin ülkemizdeki rejim aleyhtarı faaliyet, tutum ve davranışlarına mani olunmalı, bu maksatla İran’a karşı komşuluk münasebetlerimizi ve ekonomik ilişkilerimizi bozmayacak, fakat yıkıcı ve zararlı faaliyetlerini önleyecek bir tedbirler paketi hazırlanmalı ve yürürlüğe konulmalıdır.182 

11. Aşırı dinci kesimin TÜRKİYE'de mezhep ayrılıklarını körüklemek suretiyle toplumda kutuplaşmalara neden olacak ve dolayısıyla milletimizin düşmanca kamplara ayrılmasına yol açacak çok tehlikeli faaliyetler yasal ve idari yollarla mutlaka önlenmelidir. 

12. T.C. Anayasası, Siyasi Partiler Yasası, Türk Ceza Yasasına ve bilhassa Belediyeler yasasına aykırı olarak sergilenen olayların sorumluları hakkında gerekli yasal ve idari işlemler kısa zamanda sonuçlandırılmalı ve bu tür olayların tekrarlanmaması için her kademede kesin önlemler alınmalıdır. 

13. Kıyafetle ilgili kanuna aykırı olarak ortaya çıkan ve Türkiye'yi çağ dışı bir görünüme yöneltecek uygulamalara mani olunmalı, bu konudaki kanun ve Anayasa Mahkemesi kararları taviz verilmeden öncelikle ve özellikle kamu kurum ve kuruluşlarında titizlikle uygulanmalıdır. 

14. Çeşitli nedenlerle verilen, kısa ve uzun namlulu silahlara ait ruhsat işlemleri polis ve jandarma bölgeleri esas alınarak yeniden düzenlenmeli, bu konuda kısıtlamalar getirilmeli, özellikle pompalı tüfeklere olan talep dikkatle değerlendirilmelidir. 

15. Kurban derilerinin, mali kaynak sağlamayı amaçlayan ve denetimden uzak rejim aleyhtarı örgüt ve kuruluşlar tarafından toplanmasına mani olunmalı, kanunla verilmiş yetki dışında kurban derisi toplattırılmamalıdır. 

16. Özel üniforma giydirilmiş korumalar ve buna neden olan sorumlular hakkında yasal işlemler ivedilikle sonuçlandırılmalı ve bu tür yasa dışı uygulamaların ulaşabileceği vahim boyutlar dikkate alınarak, yasa ile öngörülmemiş bütün özel korumalar kaldırılmalıdır. 

17. Ülke sorunlarının çözümünü " Millet Kavramı Yerine Ümmet Kavramı " bazında ele alarak sonuçlandırmayı amaçlayan ve bölücü terör örgütüne de aynı bazda yaklaşarak onları cesaretlendiren girişimler yasal ve idari yollardan önlenmelidir. 

18. Büyük Kurtarıcı Atatürk'e karşı yapılan saygısızlıklar ve Atatürk aleyhine işlenen suçlar hakkındaki 5816 sayılı kanunun istismar edilmesine fırsat 
verilmemelidir. 

28 Şubat 1997 tarih ve 406 Sayılı MGK Kararının Eki’dir. 
(2 Sayfa ve 18 Maddeyi ihtiva etmektedir.) 

İmza 
İlhan KILIÇ 
Hava Orgeneral 
Genel Sekreter” 

406 sayılı Karar’ın eki olan bu yazı, toplantının ertesi günü basın-yayın organlarında yayımlanmıştır. 

2.3. Toplantıdaki Müzakereler ve Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Tansu ÇİLLER’in 28 Şubat Milli Güvenlik Kurul Kararına İlişkin Değişiklik Önerileri: 

 Dönemin İçişleri Bakanı Meral AKŞENER, Komisyonumuza yaptığı açıklamada, “toplantı öncesinde MGK Genel Sekreterliği tarafından taslak karar 24 madde olarak hazırlandığını” ifade etmiştir. Bu durum, kararların MGK gündeminde olmamasına rağmen önceden bir merkez tarafından belirlendiğini ortaya koymaktadır. Nitekim Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinde yaklaşık otuz yıl Birinci Hukuk Müşaviri olarak görev yapan Mustafa Ağaoğlu, 26 Şubat 2007 
tarihinde Aksiyon Dergisinde yayımlanan röportajında, sözkonusu 406 sayılı Kararın “Batı Çalışma Grubu” tarafından hazırlandığını ifade etmiştir.183 

 Komisyonumuz tarafından görüşüne başvurulan REFAH-YOL Hükümetinde İçişleri Bakanlığı yapmış Mehmet AĞAR, 1996 yılının Aralık ayında, dönemin Dz.K.K. olan Ora.Güven ERKAYA tarafından MGK toplantısına gündem oluşturmak üzere, irticai faaliyetlerle alakalı bir çalışma yapılmasının talebinin kendisine geldiğini söylemiştir.184 Bunun üzerine, kendisinin Cumhurbaşkanı 
DEMİREL’e çıkarak, “bu konudaki yapılacak çalışmanın zamana yayılması gerektiğini” ifade ettiğini, Cumhurbaşkanının da olumlu görmesi sonrasında, konuyu Başbakan ERBAKAN’la paylaştığını” söylemiştir. Ancak, kendisi görevden ayrıldıktan iki ay sonra, aynı konunun tekrar gündeme geldiğini ve Hükümetin askerin ısrarlı talebine karşı koyamadığından, MGK gündemine “irtica” konusunun taşındığını ifade etmiştir.185 

 Cumhurbaşkanlığı Arşivinde yer alan bila tarihli belgede186, 28 Şubat MGK kararları hakkında Sayın Tansu ÇİLLER tarafından ayrıca bir çalışma yapılarak Kurul gündemine getirildiği, ancak öneri mahiyetindeki bu görüşlerin Kurul tarafından uygun bulunmadığı anlaşılmaktadır. Meral AKŞENER tarafından yapılan açıklamada, sözkonusu öneri paketinin Karar metnini yumuşatmak amacıyla hazırlandığı ifade edilmiştir. 

 Cumhurbaşkanlığı Arşivindeki Çizelge halindeki belgede, “Tarikatlarla bağlantılı özel yurt” ifadesi ile başlayan 2’nci maddenin “Bütün özel yurt”, “TSK’ne sızmaların önlenmesi” ile ilgili” 9’uncu maddenin “Kamu kurum ve kuruluşları” şeklinde değiştirilmek istendiği; Kur’an kurslarının Milli Eğitim Bakanlığınca kontrolüne ilişkin 3 numaralı maddenin “b” fıkrasında yer alan “sorumluluğu”, İmam Hatip Liseleriyle ilgili 4’üncü maddenin sonundaki “ihtiyaç düzeyinde 
tutulmalıdır”, uzun namlulu silahlarla ilgili 14 numaralı maddedeki “bu konudaki kısıtlamlar kaldırılmalı”, 17 numaralı maddenn başında yer alan “Ülke sorunlarının çözümünü Millet Kavramı yerine Ümmet Kavramı bazında ele alarak sonuçlandırmayı amaçlayan” ifadelerinin tamamen çıkartılması; dini tesislerin (yurtlar vb.) Diyanet tarafından incelenmesine ilişkin 5’inci maddenin“dini tesisler siyasi istismar konusu yapılmamalıdır” şeklinde yeniden düzenlenmesi ile “10” numaralı maddedeki “İran İslam Cumhuriyeti”ne ilişkin hususların çıkartılarak maddenin geri kalan kısmının korunması şeklindeki” önerilerinin kabul edilmediği” anlaşılmaktadır. Diğer maddelerle ilgili olarak, sözkonusu maddelerin, farklı ifade şekilleriyle yeniden yazılması önerilerinin “mevcut 
maddedeki düzenlemelerin tekrarı mahiyetinde” denilerek kabul edilmediği görülmektedir. 

 Yukarıda açıklanan hususlar incelendiğinde, Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Tansu ÇİLLER tarafından hazırlanan öneri paketiyle, Meral AKŞENER’in 
açıklamalarını teyit edecek şekilde, 406 sayılı MGK kararlarının iç ve dış politikada sorun yaratabilecek bazı ifadelerinin yumuşatılmasının amaçlandığı 
görülmektedir. 

 Tansu ÇİLLER tarafından, 406 sayılı kararın dış politikayı ilgilendiren 10. Maddesinde yer alan “İran İslam Cumhuriyeti” ifadesinin çıkarılmak istendiği ancak bu girişimin de başaıısız olduğu anlaşılmaktadır. 

2.4. MGK Kararlarının Tarihte İlk Kez Olmak Üzere Basına Açıklanması Mevzuu: 

 Bilindiği üzere, 2945 sayılı MGK ve MGK Genel Sekreterliği Kanunu’na göre, MGK kararları ve tutanakları gizlidir. Ancak, 28 Şubat 1997 tarihli MGK toplantısından sonra, MGK tarihinde ilk olmak üzere, “Gizli” gizlilik dereceli bir MGK Kararının 18 maddelik eki, basın-yayın organlarında yayımlanmıştır. Oysaki MGK mevzuatına göre, MGK kararlarının açıklanması için yeni bir MGK kararı ihdas edilmesi gereklidir. Bu durum Karar ekinin basına sızdırıldığını akla getirmektedir. 

2.5. 28 Şubat MGK Kararlarının Uygulanması Sorunu: 

Başbakan ERBAKAN’ın 406 sayılı MGK Kararını toplantının bitiminden dört veya beş gün sonra imzaladığı anlaşılmaktadır.187 Karar daha sonra, 6 Mart 1997 tarihinde, 28 Şubat tarihli MGK Toplantısı Basın Bildirisi ve Bildirinin EK-A’sı ile birlikte, MGK Genel Sekreteri Hv.Orgeneral İlhan KILIÇ imzasıyla, “Gizli” ve İVEDİ bir yazı188 ekinde, gereği için Başbakanlığa, bilgi için Genelkurmay Başkanlığı ve Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğine gönderilmiştir. 

Ancak 406 sayılı MGK kararının yayımlanmasıyla sorun hallolmamıştır. Zira, bu süreçte, ERBAKAN, meclisteki diğer siyasi partilerin tümünün katılacağı ortak bir bildiri yayımlamak yoluyla Kararı işlevsiz bırakmak istemiş; bu maksatla, ANAP, DSP ve CHP liderleriyle görüşmeler yapmış ancak aradığı desteği bulamamıştır. Bu gelişmeler, basında, Başbakanın MGK kararına ilişkin uygulama direktifini imzalamak istemediği yönünde yorumlara sebep olmuştur. 

Konuyla ilgili olarak, REFAH-YOL hükümeti nin Adalet Bakanı olan Şevket KAZAN’ın bir mülakatında 189, söz konusu görüşmede ANAP lideri Mesut YILMAZ’ın, ERBAKAN’a “ Arabayı devirdikten sonra mı geldiniz?” dediğini, CHP lideri BAYKAL ve DSP lideri ECEVİT’in de benzeri bir tutum takındığını ifade etmiştir. KAZAN’a göre bu bildiri yayımlanmış olsaydı, darbe olmayacaktı. 

Komisyonda görüşlerine başvurulan dönemin TBMM Başkanı Mustafa KALEMLİ de, Başbakan ERBAKAN’ın kendisine gelmek suretiyle, 406 sayılı MGK Kararının Meclis Genel Kuruluna taşınmasını ve Mecliste ortak bir iradeyle hareket edilmesi gerektiğini ifade etmişse de, kendisinin “MGK Kararlarının muhatabının Bakanlar Kurulu olduğunu, Meclis’te böyle bir durumun gündeme alınamayacağını söylediğini” ifade etmiştir. Yine Komisyonumuzun görüşüne başvurduğu dönemin İçişleri Bakanı Meral AKŞENER tarafından Komsiyonumuza yapılan açıklamada, “Hükümetin üzerindeki psikolojik baskı nedeniyle, zaman kazanma adına kararları imzaladığını, ancak uygulamaya koymadığını” söylemiştir. 

2.6. MGK’nın 28 Şubat Kararına tepkiler: 

2.6.1. Siyasi tepkiler: 

28 Şubat MGK Kararı sonrasında ülkede siyasi tansiyon yükselmiştir. 28 Şubat ertesinde ERBAKAN’ın MGK kararına tepkisi sert olmuştur. Başbakan ERBAKAN, “Dinle uğraşan çarpılır, her MGK kararı uygulanmaz, MGK kararları emir değildir” şeklinde açıklamalar yapmıştır. 

Başbakanın bu sözleri üzerine, Genelkurmay Başkanlığı tarafından 8 Mart 1997 tarihinde yapılan resmi açıklamada; MGK’ya yapılan eleştirileri sert bir şekilde cevaplandırılmıştır.190 

Başbakan ERBAKAN, ilerleyen günlerde bu sert üslubunu terk etmiş; MGK’nın 64’üncü Kuruluş Yıl dönümü kutlaması için 31 Mayıs 1997 tarihinde MGK Genel 
Sekreterliği hizmet binasında düzenlenen törene katılarak, askerlere ılımlı mesajlar vermiştir.191 

Başbakan Yardımcısı Tansu ÇİLLER ise 28 Mart 1997 tarihinde Genelkurmay Başkanlığını ziyaret ederek, TSK’ya irtica için güvence vermiştir. 
ÇİLLER, ziyaret sonrası yaptığı basın açıklamasında, “8 yıllık eğitimle ilgili çalışmalar hassasiyetle sürmektedir. Kimileri MGK Kararlarını imam hatip okullarının, Kuran kurslarının ve camilerin kapatılması gibi yorumlamaktadır. MGK Kararları’nın niteliği böyle değildir. MGK Anayasal bir kurumdur. Hükümetimiz de gereğini yapmakta kararlıdır” demiştir. 

Muhalefet partilerinden CHP ve DSP ise hükümeti istifaya davet etmiş; BAYKAL, “Hükümetin istifa etmemesi halinde ülkede çatışma çıkacağını“ öne sürmüş192 , ECEVİT ise “Hiçbir devletin ordusu, kendine ve devlete karşı silahlı ayaklanma kışkırtıcılığı karşısında sessiz, tepkisiz kalamaz.” 193 demiştir. 


***

28 ŞUBAT 1997 TARİHLİ MİLLİ GÜVENLİK KURULU TOPLANTISI, BÖLÜM 13




  28 ŞUBAT 1997 TARİHLİ MİLLİ GÜVENLİK KURULU TOPLANTISI, BÖLÜM 13



2. 28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu toplantısı ve sonrasındaki çalışmalar: 

 2.1 Toplantısı öncesindeki gelişmeler: 

 27 Ocak 1997 günü yapılan bir önceki Milli Güvenlik Kurulu toplantısında, irticai faaliyetler nedeniyle Türk Silahlı Kuvvetlerinde baş gösteren rahatsızlığın Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven ERKAYA tarafından tekrar dile getirilmesi üzerine, 28 Şubat tarihli MGK toplantısı gündemini “irticai faaliyetler” konusu da alınmıştır. 

 Kurul gündeminin şekillenmesi sonrası, 28 Şubat’tan günler önce, Cumhur başkanı DEMİREL, gazetelerde yayımlanan açıklamasında, “Varlığını Cumhuriyete borçlu olan her kuruma sesleniyorum. Cumhuriyete, demokratik, laik rejime sahip çıkın” diyerek adeta birilerini uyarma ihtiyacı duymuştur. 

 Nitekim, Cumhurbaşkanı Demirel’in hem Erbakan’a hem de Çiller’e askerle konuşmaları yönünde ısrar ettiği öne sürülmüştür. Nitekim REFAH-YOL Hükümeti iktidardan düştükten sonra Yalçın DOĞAN’la yaptığı röportajda Demirel şunları söylemiştir: “dilimde tüy bitti. İkisine de defalarca söyledim . Toplantıdan bir gün önce bile askerlerle görüşselerdi…onların rahatsızlıklarını dinleselerdi, gelişmeler farklı olurdu.”174 

 Toplantının bir gün öncesinde, bazı gazetelerde kime ait olduğu belli olmayan “Türkiye yarın başka bir Türkiye olacak”' başlıklı ilanlar yer almıştır.175 

 2.2. 28 Şubat MGK Toplantısının Resmi Süreci: 

 Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, Genel Sekreter imzasıyla 3 Ocak 1997 tarihinde Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğine gönderdiği yazı ekinde, 28 Şubat 1997, Cuma günü saat 15.00'te Cumhurbaşkanlığı Köşkünde yapılacak Milli Güvenlik Kurulu olağan toplantısı gündemi gönderilmiştir. Yazıda176, “Kurul toplantıları hakkında gereksiz ve yanlış yorumlara meydan verilmemesi bakımından Gündem ve gizlilik dereceli takdim konuları hakkında "BİLMESİ GEREKEN PRENSİBİNİN" uygulanması, toplantı gündeminde yer verilen takdimlerle ilgili koordinasyon toplantısının, 25 Şubat 1997, Salı günü saat 14.00'te MGK Genel Sekreterliğinde yapılacağı, bu toplantıya Genelkurmay İstihbarat Başkanı, MİT Müsteşarı, Emniyet Genel Müdürü ve OHAL Vali Yardımcısı dışında sadece MGK'da takdim yapacak personelin 
katılacağı” ifade edilmiştir. 

 2.2.1. Toplantı Gündemi: 

 28 Şubat 1997 tarihinde yapılacak MGK toplantısına ilişkin toplantı gündemi, MGK Genel Sekreteri İlhan KILIÇ imzasıyla 31 Ocak 1997 tarihinde Başbakanlı ğa, Genelkurmay Başkanlığına, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcılığına, Milli Savunma Bakanlığına, İçişleri Bakanlığına, Kuvvet Komutanlıklarına, Jandarma Genel Komutanlığına, MİT Müsteşarlığına, Emniyet Genel Müdürlüğüne, OHAL Bölge Valiliğine “gereği” için, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğine ise 
“bilgi” için gönderilen “Gizli” gizlilik dereceli yazıda, “28 Şubat 1997 Olağan toplantı Gündemi” konulu yazıda; “Milli Güvenlik Kurulu'nun 28 Şubat 1997, Cuma günü saat 15.00'te ÇANKAYA Cumhurbaşkanlığı Köşkünde yapılacak Olağan toplantısı gündemi EK-A olarak sunulmuştur. Kurul toplantıları 
hakkında gereksiz ve yanlış yorumlara meydan verilmemesi bakımından Gündem ve gizlilik dereceli takdim konuları hakkında "BİLMESİ GEREKEN PRENSİBİNİN" uygulanması gerekli mütalâa edilmektedir. Toplantı 
gündeminde yer verilen takdimlerle ilgili koordinasyon toplantısı, 25 Şubat 1997, Salı günü saat 14.00'te Genel Sekreterlikte yapılacak, bu toplantıya; Genelkurmay İstihbarat Başkanı, MİT Müsteşarı, Emniyet Genel Müdürü ve 
OHAL Vali Yardımcısı dışında sadece MGK'da takdim yapacak personel katılacaktır.” denilmiştir. 

 Yazının EK-A’sında yer alan Gündem’de; 

 Toplantının 1’inci Gündem Maddesi olarak GÜVENLİK FAALİYETLERİ başlığı altında; 

 “TC. Devletinin bölünmez Bütünlüğüne Yönelik Bölücü Terör Tehdidi ve Bununla Mücadelede Ulaşılan Aşamalar” konusunda Genelkurmay Başkanlığınca 20 dakikalık takdim yapılması, 

 “Olağanüstü Hal Durumunun Değerlendirilmesi” konusunda İçişleri Bakanlığınca 10 dakikalık takdim yapılması, ardından 40 dakika süre içinde Müzakere ve Olağanüstü Hal Konusunda Karar Alınması, 

 2 nci Gündem Maddesi olarak ÖZEL TAKDİMLER başlığı altında; 

 “Yunanistan ve GKRY’ne Yönelik Bakanlar Kurulu Kararı, Genelkurmay Başkanlığı ve Dışişleri Bakanlığı Önerilerinin Değerlendirilmesi” konusunda MGK Genel Sekreterliğince 15 dakika süreyle bir takdim yapılması ve konunun 25 dakikada müzakere edilmesi, 

 3’üncü Gündem Maddesi olarak; 

 ÖZEL MÜZAKERE (Kurul Üyeleri) başlığı altında; 

 Atatürk Milliyetçiliğine bağlı, Demokratik, Laik ve Sosyal Bir Hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyeti devletine yönelik irtica tehdidinin boyutları nelerdir ve bunlara karşı alınması gereken önlemler neler olmalıdır? 
Konusunda MİT Müsteşarlığı tarafından 20 dakikalık bir takdim yapılmasının ardından konunun 45 dakika süre içinde müzakere edilmesi” öngörülmüştür. 

 Toplantı Gündemi incelendiğinde, MGK toplantısının toplam süresinin 3 saat olarak planlandığı görülmektedir. Buna mukabil, bilindiği üzere, sözkonusu MGK toplantısı 8,5-9 saat sürmüştür. 
 Yukarıda görüldüğü üzere, toplantının “Özel Müzakere” bölümünde “irtica tehdidi” konusunun ele alınması kararlaştırılmıştır. 

2.2.2. Toplantının cereyan tarzı: 

 Cumhurbaşkanlığı Süleyman Demirel Arşivi’nde, toplantı öncesinde, resmi olarak, 25 Şubat 1997 tarihinde “Genelkurmay İstihbarat Başkanı, MİT Müsteşarı, Emniyet Genel Müdürü ve OHAL Vali Yardımcısı dışında sadece MGK'da takdim yapacak personelin katılımıyla” yapılması gereken koordinasyon toplantı öncesinde, 21 Şubat 1997 tarihinde, hem Genelkurmay, hem de MİT tarafından hazırlanmış “İrticai Faaliyetler” konulu Taslak Takdim metinleri Cumhurbaşkanı Süleyman DEMİREL’e takdim edilmiştir. 

 Bu metinlerden anlaşılmaktadır ki, DEMİREL, toplantıda sunulacak irtica brifinginden daha önce haberdar edilmiştir. 

 Nitekim, Toplantıda; daha önce, EYLÜL 1996 tarihinde Cumhurbaşkanı Demirel’e özel olarak sunulan “İrticai Faaliyetler” konulu MİT Müsteşarlığı Brifingi ile Genelkurmay Başkanlığı tarafından 17 Ocak 1997 tarihinde sunulan brifingin bir benzeri sunulmuştur. 
 20 dakikada sunulması planlanan 41 sahifelik bu takdimde;177 özetle; 

 “- Türk toplumunda İslamcı, Alevi, Kürtçü, Marksist, Sosyal Demokrat, Muhafazakar, Kemalist gruplaşmanın yaşandığı, 

 - Bu grupların kendilerine göre bir T.C. tanımı geliştirdikleri, İkinci Cumhuriyet kavramı içinde farklı “laiklik,” “İslamcılık”, “Atatürkçülük” tariflerinin yapıldığı, 

 - laiklik karşıtı unsurların “Milli Hakimiyet” yerine “Hakimiyet Allahındır”, “Huzur İslamdadır” sloganlarını kullandıkları, “Oku” diye başlayan Kuran’ı Kerim 
gelişmeyi teşvik ederken matbaanın “kafir icadı” diye ülkeye sokulmasına direnenlerin toplumumuzun geri kalmasındaki payının hatırlanması gerektiği, 

 - İslam ülkelerinin kendi ülkelerindeki radikal islami gruplardan rahatsız olmalarına rağmen dış ülkelerdeki İslamcı gruplara destek verdikleri, İRAN’ın İrşad Bakanlığı, S.ARABİSTAN’ın Rabıta Teşkilatı ile LİBYA’nın İslama Çağrı Cemiyetleri’nin bu yönde faaliyet gösterdiği, 

 - Sovyet Müslümanlarının uyarılması amacıyla ortaya atılan “Yeşil Kuşak Projesi” ve “Ilımlı İslam” adı altında sunulan görüşlerle siyasi İslamcılık yapıldığı, 

 - Türkiye’deki irticai grupların Milli Görüşçüler, Radikal İslamcılar ve Tarikatlar olarak sınıflandırılabileceği, halen ülkemizde siyasi temsil kabiliyetine sahip tek İslamcı unsurun Milli Görüşçüler olduğu, Milli Görüşün 27 Mart 1994 seçimlerini müteakip “artık Türkiye’de inkar edilemeyecek bir güç haline geldikleri” mesajını verdikleri, 

 - Yaklaşık 300 bin sempatizanı olan “Milli Görüş İslam Toplumu (IGMG)” kanalıyla “İslamiyete Avrupa’da resmi din statüsü kazandırılmaya” çalışıldığı, 

 - IGMG yöneticilerinden Ali YÜKSEL’in 27.02.1993 tarihinde “Şeyhülislam” ilan edildiği ve Alman makamları nezdinde resmiyet kazandırılmaya çalışıldığı, Milli Görüşçü Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi tarafından Milli Görüş hakkında toplantılar yapıldığı, 

 - Türkiye’de 30 kadar radikal grubun faaliyet gösterdiği, en önemli grupların İBDA-C, HİZBULLAH, SELAM ve İSLAMİ HAREKET olduğu, İBDA-C dışındaki üç grubun İRAN tarafından yönlendirildiği ve üst düzey yöneticilerinin İRAN’da eğitildiği yönünde tesbitler olduğu, 

 - Sincan’da yaşanan Kudüs Gecesi olayında Mazlum-Der ve Selam Grubunun etkili olduğu, 

 - İRAN Büyükelçiliği ile temasın Selam Grubu lideri Nurettin ŞİRİN aracılığıyla sağlandığı, 

 - “Anadolu Federe İslam Devleti (AFİD)”in Almanya, Hollanda ve Fransa’da etkili olduğu, 

 - Nakşibendi, Nurcu ve Süleymancı tarikatların Milli Görüşçüler ve radikal İslamcı unsurlara destek verdikleri, 

 - Son yıllarda yurt dışı açılımına yönelen F.GÜLEN Grubuna ait Zaman Gazetesi’nin ABD dahil olmak üzere 12 ülkede yayımlandığı, dini içerikli yayınların sayısının arttığı, 

 - İslamcı unsurların öğrencileri İdari Bilimler, Siyasal Bilgiler ve hukuk fakültelerine yönlendirdikleri, kamu kurum ve kuruluşlarında kadrolaşmaya ağırlık verildiği, 

 - Silahlı Kuvvetlere nüfuz edilmesine, Mülki İdarenin ve Emniyet Teşkilatının ele geçirilmesine çalışıldığı, TSK içinde problemli askeri personele yaklaşılarak bu kişilerin tarikatlar bazında ele geçirilmesi için çaba sarf edildiği, 

 -Askeri yerleşim yerlerine yakın okullara tesettürlü öğretmenler atamak suretiyle bu okullara giden asker çocuklarının etkilenmeye çalışıldığı, 

 - YAŞ kararlarıyla TSK’dan ayrılan personelin İhlas Holding, TGRT, bazı belediyeler, dinci özel okullar, irticai görüş sahibi şahısların özel işyerlerinde çalıştırıldığı, deneyimli öğretmenlere kendi özel okullarında daha yüksek ücret verilerek Milli eğitim Bakanlığında kadro zafiyeti yaratılmaya çalışıldığı, 

 - Özellikle İBDA-C grubunun toplulukları kışkırtarak “kıyam” provaları yaptığı, yakın bir gelecekte kutuplaşmaya bağlı olarak islam yaşam tarzına dönük baskıların artması ve çatışma ortamlarının yaratılmasının mümkün görüldüğü, 

 - Başta İran olmak üzere çeşitli ülke ve İslamcı örgütlerin subversif çalışmalarla ülkemizdeki İslamcı potansiyelden yararlanmaya çalışabilecekleri, 

 - Yurt içinde mütedeyyin vatandaşlarımızı devlet karşıtı bir konuma getirerek “laik-islamcı” kutuplaşmasının yaratılmasının hatalı olacağı, bu nedenle İslamiyet ve şeriatın uhrevi zemine çekilmesi için psiko-sosyal tedbirlerin alınmasının gerekli olduğu, 

 - İRAN ve CEZAYİR örneğindeki gibi zecri tedbirlerin tabanın radikalizme kaymasına neden olabileceği, irticai medyanın muhatap aldığı mütedeyyin kitlenin tehdide karşı bilinçlendirilmesinin mümkün olduğu, 

 - Bu maksatla İslam ülkeleri arasındaki anlayış farklılıkları ve çatışmaların sergilenmesinin gerekli olduğu, alınacak önlemlerde cami cemaatlerine ve öğrenim gençliğine ağırlık verilmesi gerektiği, camilerde imam ve vaazların yeniden düzenlenmesinin ve eğitim müfredatı ve politikalarının gençliğin 
bilinçlenmesini sağlayacak bir yapıya kavuşturulmasının önem arz ettiği, 

 - Sözkonusu önlemlerin uygulanmasında toplumda ateist veya Marksist imajı olan kişilerin görev almamasının, ayrıca irticai grupları destekleyen finans kaynaklarının yasal mevzuat işletilerek kesilmesinin faydalı olacağı, 

 - Önlemler kapsamında eğitim alanında; orta öğretimde verilen din eğitiminin maksadı dışına çıktığından hareketle bu müfredatın elden geçirilmesi, öğretmenlerin yeniden hizmet içi eğitime tabi tutulması, irticai propagandanın etkisini azaltacak temaların eğitim müfredatına alınması, bu bağlamda din-devlet ilişkileri, milli mücadele yıllarında din olgusundan işgal kuvvetlerinin nasıl yararlandığı, 

 - Cumhuriyetin ilanı ile birlikte laikliğe neden ihtiyaç duyulduğu gibi hususlara tarih ve inkılap tarihi içinde ağırlıklı yer verilmesi, irticai unsurlara ait özel 
okulların denetlenme esaslarının yeniden belirlenmesi, 

- İHL ve diğer meslek liseleri programlarının kesin tanımlamalarla kendi alanlarına çekilmesi, 
 - İHL’lerinden ortaokul seviyesinin tedricen kaldırılması ve kız öğrenci kontenjanlarının daraltılması, gerçek din adamı ihtiyacı dikkate alınarak bu okulların öğrenci sayısının ve müfredatının gözden geçirilmesi” 

 - Propaganda başlığı altında; 

 - İrticai propagandalara karşı; laikliğe Atatürk’ün şahsi kanaatinden dolayı değil sosyal çatışmalara engel olmak için gerek duyulduğu temasının işlenmesi 
gerektiği vb. temaların kullanılması, 

 - Diyanet İşleri Başkanlığının yaptırım gücü ve ilmi yeterlilik açısından gözden geçirilmesi, bu kuruluşa siyasi söylemlerin camiden uzak tutulması yönünde irade ve güç kazandırılması 

 - Basın ve Yayın alanında: 

 - TV ve radyo imkanlarının kullanımının ve yayınlarının genel bir disiplin içine alınması, 

 - İrticai yayınların hukuki yollarla durdurulması, yurt dışından gelenlerinin giriş kapılarında kontrol edilmesi, gümrük memurlarının bu yayınlar hakkında bilgilendirilmesi, 

 - Laik kesimi temsil ettiği iddiasındaki medya organlarının milli mutabakatı sağlayacak şekilde teşvik edilmesi, 

 - Şirket, Vakıf ve Dernekler konusunda: 

 - İrticai grup ve kişilere ait olduğu tesbit edilen şirketlerin Maliye, Çalışma Sosyal Güvenlik ve Sağlık Bakanlıklarınca titiz bir denetime tabi tutulması, 

 - İçişleri Bakanlığınca çeşitli İslam ülkelerinin bu grup ve kişilere yasadışı mali destek sağlamalarının önlenmesi, 

 - Başta üniversite vakıfları olmak üzere, dernek ve vakıfların titiz şekilde denetlenmesi, 

 - Siyasi alanda: 

 - Dini ilkelerin siyasi amaçla istismarını engelleme konusunda siyasi partiler arasında uzlaşma sağlanması, 

 - Siyasi platformlarda Laik-Antilaik kutuplaşmasına zemin hazırlanmasından kaçınılması, özellikle parti tabanlarının bunun mahzurları konusunda ikaz edilmesi 

 - Kadrolaşma açısından: 

 - Kamu kurum ve kuruluşları ile mülki amir atamalarında tahkikat esaslarının gözden geçirilerek yeniden belirlenmesi ve bazı kamu görevlilerine mensubiyeti 
kesinleşmiş irtica görüşlü kişilerin getirilmemesi, 

 - Başta hakim ve savcılar olmak üzere üst yöneticilerin güvenlik tahkikatlarının dikkatle yapılması, irticai faaliyetlere hoşgörüyle bakan yargıçların yargılama 
açısından doğuracağı sakıncaların göz önünde bulundurulması, 

 - Rektör, dekan ve öğretim görevlileri konusunda titizlik gösterilmesi, 

 - Yeni açılan ve yeni kurulan üniversiteler için daha titiz davranılması, 

 - İrticaya destek veren belediyelerin ciddi şekilde denetlenmesi, 

 - Hukuki alanda: 

 - Mevcut yasaların etkinlikle uygulanması bağlamında; 

 1) 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu çerçevesinde Cumhuriyetin niteliklerini ve özellikle laik düzeni değiştirmeye yönelik eylemlere karşı yeterli düzeyde
çaba sarf edilmediği, bu tür kişilerin yakalanıp yargı mercilerine teslim edilmesi öngörülmektedir. Bu nedenle, sözkonusu suçların işlenmesinin öğrenilmesi 
aşamasından itibaren soruşturmanın bizzat Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcılıklarınca yapılması ve yargılamanın en kısa zamanda sonuçlandırılması, 


 2) İrticai faaliyetlerle ilgili olarak, Türk Ceza Kanunu’nun 312. Maddesinin ikinci fıkrasında “Halkı, sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığı gözeterek kin ve 
düşmanlığa açıkça tahrik eden kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis ve para cezasıyla cezalandırılır. Bu tahrik umumun emniyeti için tehlikeli olabilecek bir 
şekilde yapıldığı takdirde faile verilecek ceza üçte birden, yarıya kadar artırılır.” Hükmü mevcuttur. Bu suçların kitle haberleşme araçları veya basın vasıtasıyla 
işlenmesi halinde ceza bir misli artırılmaktadır. Ancak son zamanlarda buna benzer suçlar açık bir şekilde işlenmesine rağmen suçlular hakkında yasal işlemin istenilen ölçüde yapılmadığı görülmektedir. Bu madde titizlikle uygulanmalıdır. 

3) İnkılap Kanunlarından “Tekke ve Zaviyelerin Kapatılmasına İlişkin Kanun” işler hale getirilerek bu Kanuna muhalefet edenler hakkında gerekli yasal işlemler yapılmalıdır. 

4) 25.07.1951 tarih ve 5816 sayılı “Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun”un 1 ve 2. Maddelerine göre Atatürk’ün hatırasına alenen hakaret eden 
veya söven, O’nu temsil eden heykel, büst ve abideler ile kabrini tahrip eden veya kirleten kimseler ile bu suçları işlemeye başkalarını teşvik edenlere ağır hapis cezası verilmektedir. Ancak son zamanlarda bu kanuna aykırı eylemde bulunan sanıklar yakalanmamakta ve hak ettikleri cezaya çarptırılmamaktadır. 
Bu kanun da titizlikle uygulanmalıdır. 

5) 2820 sayılı “Siyasi partiler Kanunu’nun üçüncü bölümünde siyasi partilerin; 

a) Türk toplumunu çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarmak ve Türkiye Cumhuriyetinin laiklik niteliğini korumak amacını güden İnkılap Kanunu hükümlerine aykırı amaç güdemeyecekleri ve buna yol açabilecek davranış ve faaliyetlerde bulunamayacakları, 

b) Türk Milletinin Kurtarıcısı, Türkiye Cumhuriyetinin Kurucusu Atatürk’ün, şahsiyet ve faaliyetlerini veya hatırasını kötülemek veya küçük düşürmek amacını güdemeyecekleri ve buna yol açabilecek davranış ve faaliyetlerde bulunamayacakları, 

c) Türkiye Cumhuriyetinin laiklik niteliğinin değiştirilmesi ve halifeliğin yeniden kurulması amacını güdemeyecekleri ve bu amaca yönelik faaliyetlerde 
bulunamayacakları, 

d) Devletin sosyal veya ekonomik veya siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa dini esas ve inançlara uydurmak amacıyla veya siyasi amaçlar veya siyasi menfaat temin ve tesis etmek maksadıyla dini veya dini hissiyatı veya dince mukaddes tanınan şeyleri alet ederek her ne suretle olursa olsun 
propaganda yapamayacakları, istismar edemiyecekleri veya kötüye kullanamayacakları, 

e) Herhangi bir şekilde dini tören ve ayin tertiplemeyecekleri veya parti sıfatıyla bu gibi tören ve ayinlere katılmayacakları, ayinleri ve cenaze törenlerini 
parti gösterisine ve propagandalarına vesile yapamayacakları, hüküm altına alınmıştır. 

Siyasi Partiler Kanununda yeralan bu hükümlerin titizlikle takip edilerek, aykırı hareket eden partilerin kapatılması cihetine gidilmelidir. 

Yapılması Gereken Yasal Düzenlemeler: 

1. 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 23’üncü maddesiyle Türk Ceza Kanununun 141, 142 ve 163 üncü maddelerinin yürürlükten kaldırılması büyük boşluk yarattığından bilhassa irticai olayların önlenmesini teminen Terörle Mücadele Kanununun 7 ve 8 inci maddelerinde bununla ilgili yeni fıkralar eklenmeli ve ayrıca terörle mücadele mevzuatımız İngiltere’nin “Terörizmle İlgili Mevzuatı”na paralel bir biçimde değiştirilmelidir. 

2. Başta “Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu” olmak üzere, suçluların yakalanıp, süratle cezalandırılmasını sağlayacak, modern ülkelerdeki ilgili mevzuat 
hükümlerinin hukuki sistemimize aktarılmasında yarar görülmektedir. 

3. Anayasanın 68 ve 69 uncu maddelerinde yapılan değişikliğe paralel olarak; “Siyasi Partiler Kanunu”nda gerekli değişiklikler yapılarak; siyasi partilerin 
milletvekilleri, belediye ve il başkanlarının eylemlerinin de; Devletin bağımsızlığı na, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, demokratik ve laik Cumhuriyet   ilkelerine aykırı olması hallerinde, partinin kapatılması cihetine gidilmesi, 

4. (üzeri çizilmiş madde) Türk Ceza Kanununun 125. Maddesi uygulamasında görülen boşluk nedeni ile aynen 146 ncı maddenin ikinci fıkrasında olduğu gibi; 
suç işlemeye teşvik veya suçu irtikap kararını takviye edenler ile ilgili bir fıkra eklenmesi, 

5. 647 sayılı “Cezaların İnfazı Hakkında Kanun” yargı etkinliğinin yitirilmesinde başlı başına bir etkendir. Cezaların caydırıcılığının sağlanabilmesi bakımından 647 sayılı kanunun bütünüyle gözden geçirilmesi, 

6. İrticai faaliyet içinde bulunan kuruluşların iç ve dış merkezlerden sağladıkları parasal destek, titizlikle izlenmeli ve bu maksatla “Yardım Toplama Kanunu”nda 
gerekli değişiklikler yapılması, 

7. Pişmanlık yasaları sürekli bir hal almıştır. Ülkemizde 1983 yılından bu tarafa idam cezaları uygulanmamaktadır. Pişmanlık yasaları çıkarılırken konunun 
ayrıntılı bir şekilde incelenmesi ve buna göre yasal düzenleme getirilmesi, 

8. İnkılap kanunlarından, “Tekke ve Zaviyelerin Kapatılmasına İlişkin Kanun”daki ceza miktarları artırılmalıdır. 

Sonuç olarak, irticai unsurların rejime yönelik tehdit oluşturulmasının önüne geçebilecek önlemlerin, mütedeyyin vatandaşlarımızın tepkisine neden olmadan 
demokratik kural ve temayüller içerisinde gerçekleştirilmesi, bilimsel, dini ve tarihi temellere dayanması, ayrıca sürekliliğin sağlanması da önemli bir husustur.” Görüldüğü üzere, bu brifingde, iktidardaki Refah Partisi, “Milli Görüşçüler” tanımı altında, “irticai faaliyetler” yürüten unsurlar kapsamında “iç tehdit” olarak değerlendirilmiştir. 

Takdimde, sözkonusu tehdide ilişkin olarak, sadece mevcut durum ortaya konulmamış, aynı zamanda bu tehdide karşı siyasi, ekonomik, hukuki, eğitim, 
sosyo-kültürel alanlarda alınması öngörülen tedbirler bir paket halinde Kurul üyelerine sunularak konunun önemine vurgu yapılmak istenmiştir. Öte yandan, 
daha önce yirmi dakika içinde sunulması planlanan bu 41 sahifelik takdimin bu süre zarfında tamamlanamayacağı aşikardır. 

Nitekim RP’li Adalet Bakanı Şevket KAZAN, Başbakan ERBAKAN’ın bu takdim karşısında çok şaşırdığını ve tepki gösterdiğini ifade etmiştir.178 



***