28 ŞUBAT 1997 TARİHLİ MİLLİ GÜVENLİK KURULU TOPLANTISI, BÖLÜM 13
2. 28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu toplantısı ve sonrasındaki çalışmalar:
2.1 Toplantısı öncesindeki gelişmeler:
27 Ocak 1997 günü yapılan bir önceki Milli Güvenlik Kurulu toplantısında, irticai faaliyetler nedeniyle Türk Silahlı Kuvvetlerinde baş gösteren rahatsızlığın Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven ERKAYA tarafından tekrar dile getirilmesi üzerine, 28 Şubat tarihli MGK toplantısı gündemini “irticai faaliyetler” konusu da alınmıştır.
Kurul gündeminin şekillenmesi sonrası, 28 Şubat’tan günler önce, Cumhur başkanı DEMİREL, gazetelerde yayımlanan açıklamasında, “Varlığını Cumhuriyete borçlu olan her kuruma sesleniyorum. Cumhuriyete, demokratik, laik rejime sahip çıkın” diyerek adeta birilerini uyarma ihtiyacı duymuştur.
Nitekim, Cumhurbaşkanı Demirel’in hem Erbakan’a hem de Çiller’e askerle konuşmaları yönünde ısrar ettiği öne sürülmüştür. Nitekim REFAH-YOL Hükümeti iktidardan düştükten sonra Yalçın DOĞAN’la yaptığı röportajda Demirel şunları söylemiştir: “dilimde tüy bitti. İkisine de defalarca söyledim . Toplantıdan bir gün önce bile askerlerle görüşselerdi…onların rahatsızlıklarını dinleselerdi, gelişmeler farklı olurdu.”174
Toplantının bir gün öncesinde, bazı gazetelerde kime ait olduğu belli olmayan “Türkiye yarın başka bir Türkiye olacak”' başlıklı ilanlar yer almıştır.175
2.2. 28 Şubat MGK Toplantısının Resmi Süreci:
Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, Genel Sekreter imzasıyla 3 Ocak 1997 tarihinde Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğine gönderdiği yazı ekinde, 28 Şubat 1997, Cuma günü saat 15.00'te Cumhurbaşkanlığı Köşkünde yapılacak Milli Güvenlik Kurulu olağan toplantısı gündemi gönderilmiştir. Yazıda176, “Kurul toplantıları hakkında gereksiz ve yanlış yorumlara meydan verilmemesi bakımından Gündem ve gizlilik dereceli takdim konuları hakkında "BİLMESİ GEREKEN PRENSİBİNİN" uygulanması, toplantı gündeminde yer verilen takdimlerle ilgili koordinasyon toplantısının, 25 Şubat 1997, Salı günü saat 14.00'te MGK Genel Sekreterliğinde yapılacağı, bu toplantıya Genelkurmay İstihbarat Başkanı, MİT Müsteşarı, Emniyet Genel Müdürü ve OHAL Vali Yardımcısı dışında sadece MGK'da takdim yapacak personelin
katılacağı” ifade edilmiştir.
2.2.1. Toplantı Gündemi:
28 Şubat 1997 tarihinde yapılacak MGK toplantısına ilişkin toplantı gündemi, MGK Genel Sekreteri İlhan KILIÇ imzasıyla 31 Ocak 1997 tarihinde Başbakanlı ğa, Genelkurmay Başkanlığına, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcılığına, Milli Savunma Bakanlığına, İçişleri Bakanlığına, Kuvvet Komutanlıklarına, Jandarma Genel Komutanlığına, MİT Müsteşarlığına, Emniyet Genel Müdürlüğüne, OHAL Bölge Valiliğine “gereği” için, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğine ise
“bilgi” için gönderilen “Gizli” gizlilik dereceli yazıda, “28 Şubat 1997 Olağan toplantı Gündemi” konulu yazıda; “Milli Güvenlik Kurulu'nun 28 Şubat 1997, Cuma günü saat 15.00'te ÇANKAYA Cumhurbaşkanlığı Köşkünde yapılacak Olağan toplantısı gündemi EK-A olarak sunulmuştur. Kurul toplantıları
hakkında gereksiz ve yanlış yorumlara meydan verilmemesi bakımından Gündem ve gizlilik dereceli takdim konuları hakkında "BİLMESİ GEREKEN PRENSİBİNİN" uygulanması gerekli mütalâa edilmektedir. Toplantı
gündeminde yer verilen takdimlerle ilgili koordinasyon toplantısı, 25 Şubat 1997, Salı günü saat 14.00'te Genel Sekreterlikte yapılacak, bu toplantıya; Genelkurmay İstihbarat Başkanı, MİT Müsteşarı, Emniyet Genel Müdürü ve
OHAL Vali Yardımcısı dışında sadece MGK'da takdim yapacak personel katılacaktır.” denilmiştir.
Yazının EK-A’sında yer alan Gündem’de;
Toplantının 1’inci Gündem Maddesi olarak GÜVENLİK FAALİYETLERİ başlığı altında;
“TC. Devletinin bölünmez Bütünlüğüne Yönelik Bölücü Terör Tehdidi ve Bununla Mücadelede Ulaşılan Aşamalar” konusunda Genelkurmay Başkanlığınca 20 dakikalık takdim yapılması,
“Olağanüstü Hal Durumunun Değerlendirilmesi” konusunda İçişleri Bakanlığınca 10 dakikalık takdim yapılması, ardından 40 dakika süre içinde Müzakere ve Olağanüstü Hal Konusunda Karar Alınması,
2 nci Gündem Maddesi olarak ÖZEL TAKDİMLER başlığı altında;
“Yunanistan ve GKRY’ne Yönelik Bakanlar Kurulu Kararı, Genelkurmay Başkanlığı ve Dışişleri Bakanlığı Önerilerinin Değerlendirilmesi” konusunda MGK Genel Sekreterliğince 15 dakika süreyle bir takdim yapılması ve konunun 25 dakikada müzakere edilmesi,
3’üncü Gündem Maddesi olarak;
ÖZEL MÜZAKERE (Kurul Üyeleri) başlığı altında;
Atatürk Milliyetçiliğine bağlı, Demokratik, Laik ve Sosyal Bir Hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyeti devletine yönelik irtica tehdidinin boyutları nelerdir ve bunlara karşı alınması gereken önlemler neler olmalıdır?
Konusunda MİT Müsteşarlığı tarafından 20 dakikalık bir takdim yapılmasının ardından konunun 45 dakika süre içinde müzakere edilmesi” öngörülmüştür.
Toplantı Gündemi incelendiğinde, MGK toplantısının toplam süresinin 3 saat olarak planlandığı görülmektedir. Buna mukabil, bilindiği üzere, sözkonusu MGK toplantısı 8,5-9 saat sürmüştür.
Yukarıda görüldüğü üzere, toplantının “Özel Müzakere” bölümünde “irtica tehdidi” konusunun ele alınması kararlaştırılmıştır.
2.2.2. Toplantının cereyan tarzı:
Cumhurbaşkanlığı Süleyman Demirel Arşivi’nde, toplantı öncesinde, resmi olarak, 25 Şubat 1997 tarihinde “Genelkurmay İstihbarat Başkanı, MİT Müsteşarı, Emniyet Genel Müdürü ve OHAL Vali Yardımcısı dışında sadece MGK'da takdim yapacak personelin katılımıyla” yapılması gereken koordinasyon toplantı öncesinde, 21 Şubat 1997 tarihinde, hem Genelkurmay, hem de MİT tarafından hazırlanmış “İrticai Faaliyetler” konulu Taslak Takdim metinleri Cumhurbaşkanı Süleyman DEMİREL’e takdim edilmiştir.
Bu metinlerden anlaşılmaktadır ki, DEMİREL, toplantıda sunulacak irtica brifinginden daha önce haberdar edilmiştir.
Nitekim, Toplantıda; daha önce, EYLÜL 1996 tarihinde Cumhurbaşkanı Demirel’e özel olarak sunulan “İrticai Faaliyetler” konulu MİT Müsteşarlığı Brifingi ile Genelkurmay Başkanlığı tarafından 17 Ocak 1997 tarihinde sunulan brifingin bir benzeri sunulmuştur.
20 dakikada sunulması planlanan 41 sahifelik bu takdimde;177 özetle;
“- Türk toplumunda İslamcı, Alevi, Kürtçü, Marksist, Sosyal Demokrat, Muhafazakar, Kemalist gruplaşmanın yaşandığı,
- Bu grupların kendilerine göre bir T.C. tanımı geliştirdikleri, İkinci Cumhuriyet kavramı içinde farklı “laiklik,” “İslamcılık”, “Atatürkçülük” tariflerinin yapıldığı,
- laiklik karşıtı unsurların “Milli Hakimiyet” yerine “Hakimiyet Allahındır”, “Huzur İslamdadır” sloganlarını kullandıkları, “Oku” diye başlayan Kuran’ı Kerim
gelişmeyi teşvik ederken matbaanın “kafir icadı” diye ülkeye sokulmasına direnenlerin toplumumuzun geri kalmasındaki payının hatırlanması gerektiği,
- İslam ülkelerinin kendi ülkelerindeki radikal islami gruplardan rahatsız olmalarına rağmen dış ülkelerdeki İslamcı gruplara destek verdikleri, İRAN’ın İrşad Bakanlığı, S.ARABİSTAN’ın Rabıta Teşkilatı ile LİBYA’nın İslama Çağrı Cemiyetleri’nin bu yönde faaliyet gösterdiği,
- Sovyet Müslümanlarının uyarılması amacıyla ortaya atılan “Yeşil Kuşak Projesi” ve “Ilımlı İslam” adı altında sunulan görüşlerle siyasi İslamcılık yapıldığı,
- Türkiye’deki irticai grupların Milli Görüşçüler, Radikal İslamcılar ve Tarikatlar olarak sınıflandırılabileceği, halen ülkemizde siyasi temsil kabiliyetine sahip tek İslamcı unsurun Milli Görüşçüler olduğu, Milli Görüşün 27 Mart 1994 seçimlerini müteakip “artık Türkiye’de inkar edilemeyecek bir güç haline geldikleri” mesajını verdikleri,
- Yaklaşık 300 bin sempatizanı olan “Milli Görüş İslam Toplumu (IGMG)” kanalıyla “İslamiyete Avrupa’da resmi din statüsü kazandırılmaya” çalışıldığı,
- IGMG yöneticilerinden Ali YÜKSEL’in 27.02.1993 tarihinde “Şeyhülislam” ilan edildiği ve Alman makamları nezdinde resmiyet kazandırılmaya çalışıldığı, Milli Görüşçü Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi tarafından Milli Görüş hakkında toplantılar yapıldığı,
- Türkiye’de 30 kadar radikal grubun faaliyet gösterdiği, en önemli grupların İBDA-C, HİZBULLAH, SELAM ve İSLAMİ HAREKET olduğu, İBDA-C dışındaki üç grubun İRAN tarafından yönlendirildiği ve üst düzey yöneticilerinin İRAN’da eğitildiği yönünde tesbitler olduğu,
- Sincan’da yaşanan Kudüs Gecesi olayında Mazlum-Der ve Selam Grubunun etkili olduğu,
- İRAN Büyükelçiliği ile temasın Selam Grubu lideri Nurettin ŞİRİN aracılığıyla sağlandığı,
- “Anadolu Federe İslam Devleti (AFİD)”in Almanya, Hollanda ve Fransa’da etkili olduğu,
- Nakşibendi, Nurcu ve Süleymancı tarikatların Milli Görüşçüler ve radikal İslamcı unsurlara destek verdikleri,
- Son yıllarda yurt dışı açılımına yönelen F.GÜLEN Grubuna ait Zaman Gazetesi’nin ABD dahil olmak üzere 12 ülkede yayımlandığı, dini içerikli yayınların sayısının arttığı,
- İslamcı unsurların öğrencileri İdari Bilimler, Siyasal Bilgiler ve hukuk fakültelerine yönlendirdikleri, kamu kurum ve kuruluşlarında kadrolaşmaya ağırlık verildiği,
- Silahlı Kuvvetlere nüfuz edilmesine, Mülki İdarenin ve Emniyet Teşkilatının ele geçirilmesine çalışıldığı, TSK içinde problemli askeri personele yaklaşılarak bu kişilerin tarikatlar bazında ele geçirilmesi için çaba sarf edildiği,
-Askeri yerleşim yerlerine yakın okullara tesettürlü öğretmenler atamak suretiyle bu okullara giden asker çocuklarının etkilenmeye çalışıldığı,
- YAŞ kararlarıyla TSK’dan ayrılan personelin İhlas Holding, TGRT, bazı belediyeler, dinci özel okullar, irticai görüş sahibi şahısların özel işyerlerinde çalıştırıldığı, deneyimli öğretmenlere kendi özel okullarında daha yüksek ücret verilerek Milli eğitim Bakanlığında kadro zafiyeti yaratılmaya çalışıldığı,
- Özellikle İBDA-C grubunun toplulukları kışkırtarak “kıyam” provaları yaptığı, yakın bir gelecekte kutuplaşmaya bağlı olarak islam yaşam tarzına dönük baskıların artması ve çatışma ortamlarının yaratılmasının mümkün görüldüğü,
- Başta İran olmak üzere çeşitli ülke ve İslamcı örgütlerin subversif çalışmalarla ülkemizdeki İslamcı potansiyelden yararlanmaya çalışabilecekleri,
- Yurt içinde mütedeyyin vatandaşlarımızı devlet karşıtı bir konuma getirerek “laik-islamcı” kutuplaşmasının yaratılmasının hatalı olacağı, bu nedenle İslamiyet ve şeriatın uhrevi zemine çekilmesi için psiko-sosyal tedbirlerin alınmasının gerekli olduğu,
- İRAN ve CEZAYİR örneğindeki gibi zecri tedbirlerin tabanın radikalizme kaymasına neden olabileceği, irticai medyanın muhatap aldığı mütedeyyin kitlenin tehdide karşı bilinçlendirilmesinin mümkün olduğu,
- Bu maksatla İslam ülkeleri arasındaki anlayış farklılıkları ve çatışmaların sergilenmesinin gerekli olduğu, alınacak önlemlerde cami cemaatlerine ve öğrenim gençliğine ağırlık verilmesi gerektiği, camilerde imam ve vaazların yeniden düzenlenmesinin ve eğitim müfredatı ve politikalarının gençliğin
bilinçlenmesini sağlayacak bir yapıya kavuşturulmasının önem arz ettiği,
- Sözkonusu önlemlerin uygulanmasında toplumda ateist veya Marksist imajı olan kişilerin görev almamasının, ayrıca irticai grupları destekleyen finans kaynaklarının yasal mevzuat işletilerek kesilmesinin faydalı olacağı,
- Önlemler kapsamında eğitim alanında; orta öğretimde verilen din eğitiminin maksadı dışına çıktığından hareketle bu müfredatın elden geçirilmesi, öğretmenlerin yeniden hizmet içi eğitime tabi tutulması, irticai propagandanın etkisini azaltacak temaların eğitim müfredatına alınması, bu bağlamda din-devlet ilişkileri, milli mücadele yıllarında din olgusundan işgal kuvvetlerinin nasıl yararlandığı,
- Cumhuriyetin ilanı ile birlikte laikliğe neden ihtiyaç duyulduğu gibi hususlara tarih ve inkılap tarihi içinde ağırlıklı yer verilmesi, irticai unsurlara ait özel
okulların denetlenme esaslarının yeniden belirlenmesi,
- İHL ve diğer meslek liseleri programlarının kesin tanımlamalarla kendi alanlarına çekilmesi,
- İHL’lerinden ortaokul seviyesinin tedricen kaldırılması ve kız öğrenci kontenjanlarının daraltılması, gerçek din adamı ihtiyacı dikkate alınarak bu okulların öğrenci sayısının ve müfredatının gözden geçirilmesi”
- Propaganda başlığı altında;
- İrticai propagandalara karşı; laikliğe Atatürk’ün şahsi kanaatinden dolayı değil sosyal çatışmalara engel olmak için gerek duyulduğu temasının işlenmesi
gerektiği vb. temaların kullanılması,
- Diyanet İşleri Başkanlığının yaptırım gücü ve ilmi yeterlilik açısından gözden geçirilmesi, bu kuruluşa siyasi söylemlerin camiden uzak tutulması yönünde irade ve güç kazandırılması
- Basın ve Yayın alanında:
- TV ve radyo imkanlarının kullanımının ve yayınlarının genel bir disiplin içine alınması,
- İrticai yayınların hukuki yollarla durdurulması, yurt dışından gelenlerinin giriş kapılarında kontrol edilmesi, gümrük memurlarının bu yayınlar hakkında bilgilendirilmesi,
- Laik kesimi temsil ettiği iddiasındaki medya organlarının milli mutabakatı sağlayacak şekilde teşvik edilmesi,
- Şirket, Vakıf ve Dernekler konusunda:
- İrticai grup ve kişilere ait olduğu tesbit edilen şirketlerin Maliye, Çalışma Sosyal Güvenlik ve Sağlık Bakanlıklarınca titiz bir denetime tabi tutulması,
- İçişleri Bakanlığınca çeşitli İslam ülkelerinin bu grup ve kişilere yasadışı mali destek sağlamalarının önlenmesi,
- Başta üniversite vakıfları olmak üzere, dernek ve vakıfların titiz şekilde denetlenmesi,
- Siyasi alanda:
- Dini ilkelerin siyasi amaçla istismarını engelleme konusunda siyasi partiler arasında uzlaşma sağlanması,
- Siyasi platformlarda Laik-Antilaik kutuplaşmasına zemin hazırlanmasından kaçınılması, özellikle parti tabanlarının bunun mahzurları konusunda ikaz edilmesi
- Kadrolaşma açısından:
- Kamu kurum ve kuruluşları ile mülki amir atamalarında tahkikat esaslarının gözden geçirilerek yeniden belirlenmesi ve bazı kamu görevlilerine mensubiyeti
kesinleşmiş irtica görüşlü kişilerin getirilmemesi,
- Başta hakim ve savcılar olmak üzere üst yöneticilerin güvenlik tahkikatlarının dikkatle yapılması, irticai faaliyetlere hoşgörüyle bakan yargıçların yargılama
açısından doğuracağı sakıncaların göz önünde bulundurulması,
- Rektör, dekan ve öğretim görevlileri konusunda titizlik gösterilmesi,
- Yeni açılan ve yeni kurulan üniversiteler için daha titiz davranılması,
- İrticaya destek veren belediyelerin ciddi şekilde denetlenmesi,
- Hukuki alanda:
- Mevcut yasaların etkinlikle uygulanması bağlamında;
1) 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu çerçevesinde Cumhuriyetin niteliklerini ve özellikle laik düzeni değiştirmeye yönelik eylemlere karşı yeterli düzeyde
çaba sarf edilmediği, bu tür kişilerin yakalanıp yargı mercilerine teslim edilmesi öngörülmektedir. Bu nedenle, sözkonusu suçların işlenmesinin öğrenilmesi
aşamasından itibaren soruşturmanın bizzat Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcılıklarınca yapılması ve yargılamanın en kısa zamanda sonuçlandırılması,
2) İrticai faaliyetlerle ilgili olarak, Türk Ceza Kanunu’nun 312. Maddesinin ikinci fıkrasında “Halkı, sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığı gözeterek kin ve
düşmanlığa açıkça tahrik eden kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis ve para cezasıyla cezalandırılır. Bu tahrik umumun emniyeti için tehlikeli olabilecek bir
şekilde yapıldığı takdirde faile verilecek ceza üçte birden, yarıya kadar artırılır.” Hükmü mevcuttur. Bu suçların kitle haberleşme araçları veya basın vasıtasıyla
işlenmesi halinde ceza bir misli artırılmaktadır. Ancak son zamanlarda buna benzer suçlar açık bir şekilde işlenmesine rağmen suçlular hakkında yasal işlemin istenilen ölçüde yapılmadığı görülmektedir. Bu madde titizlikle uygulanmalıdır.
3) İnkılap Kanunlarından “Tekke ve Zaviyelerin Kapatılmasına İlişkin Kanun” işler hale getirilerek bu Kanuna muhalefet edenler hakkında gerekli yasal işlemler yapılmalıdır.
4) 25.07.1951 tarih ve 5816 sayılı “Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun”un 1 ve 2. Maddelerine göre Atatürk’ün hatırasına alenen hakaret eden
veya söven, O’nu temsil eden heykel, büst ve abideler ile kabrini tahrip eden veya kirleten kimseler ile bu suçları işlemeye başkalarını teşvik edenlere ağır hapis cezası verilmektedir. Ancak son zamanlarda bu kanuna aykırı eylemde bulunan sanıklar yakalanmamakta ve hak ettikleri cezaya çarptırılmamaktadır.
Bu kanun da titizlikle uygulanmalıdır.
5) 2820 sayılı “Siyasi partiler Kanunu’nun üçüncü bölümünde siyasi partilerin;
a) Türk toplumunu çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarmak ve Türkiye Cumhuriyetinin laiklik niteliğini korumak amacını güden İnkılap Kanunu hükümlerine aykırı amaç güdemeyecekleri ve buna yol açabilecek davranış ve faaliyetlerde bulunamayacakları,
b) Türk Milletinin Kurtarıcısı, Türkiye Cumhuriyetinin Kurucusu Atatürk’ün, şahsiyet ve faaliyetlerini veya hatırasını kötülemek veya küçük düşürmek amacını güdemeyecekleri ve buna yol açabilecek davranış ve faaliyetlerde bulunamayacakları,
c) Türkiye Cumhuriyetinin laiklik niteliğinin değiştirilmesi ve halifeliğin yeniden kurulması amacını güdemeyecekleri ve bu amaca yönelik faaliyetlerde
bulunamayacakları,
d) Devletin sosyal veya ekonomik veya siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa dini esas ve inançlara uydurmak amacıyla veya siyasi amaçlar veya siyasi menfaat temin ve tesis etmek maksadıyla dini veya dini hissiyatı veya dince mukaddes tanınan şeyleri alet ederek her ne suretle olursa olsun
propaganda yapamayacakları, istismar edemiyecekleri veya kötüye kullanamayacakları,
e) Herhangi bir şekilde dini tören ve ayin tertiplemeyecekleri veya parti sıfatıyla bu gibi tören ve ayinlere katılmayacakları, ayinleri ve cenaze törenlerini
parti gösterisine ve propagandalarına vesile yapamayacakları, hüküm altına alınmıştır.
Siyasi Partiler Kanununda yeralan bu hükümlerin titizlikle takip edilerek, aykırı hareket eden partilerin kapatılması cihetine gidilmelidir.
Yapılması Gereken Yasal Düzenlemeler:
1. 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 23’üncü maddesiyle Türk Ceza Kanununun 141, 142 ve 163 üncü maddelerinin yürürlükten kaldırılması büyük boşluk yarattığından bilhassa irticai olayların önlenmesini teminen Terörle Mücadele Kanununun 7 ve 8 inci maddelerinde bununla ilgili yeni fıkralar eklenmeli ve ayrıca terörle mücadele mevzuatımız İngiltere’nin “Terörizmle İlgili Mevzuatı”na paralel bir biçimde değiştirilmelidir.
2. Başta “Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu” olmak üzere, suçluların yakalanıp, süratle cezalandırılmasını sağlayacak, modern ülkelerdeki ilgili mevzuat
hükümlerinin hukuki sistemimize aktarılmasında yarar görülmektedir.
3. Anayasanın 68 ve 69 uncu maddelerinde yapılan değişikliğe paralel olarak; “Siyasi Partiler Kanunu”nda gerekli değişiklikler yapılarak; siyasi partilerin
milletvekilleri, belediye ve il başkanlarının eylemlerinin de; Devletin bağımsızlığı na, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olması hallerinde, partinin kapatılması cihetine gidilmesi,
4. (üzeri çizilmiş madde) Türk Ceza Kanununun 125. Maddesi uygulamasında görülen boşluk nedeni ile aynen 146 ncı maddenin ikinci fıkrasında olduğu gibi;
suç işlemeye teşvik veya suçu irtikap kararını takviye edenler ile ilgili bir fıkra eklenmesi,
5. 647 sayılı “Cezaların İnfazı Hakkında Kanun” yargı etkinliğinin yitirilmesinde başlı başına bir etkendir. Cezaların caydırıcılığının sağlanabilmesi bakımından 647 sayılı kanunun bütünüyle gözden geçirilmesi,
6. İrticai faaliyet içinde bulunan kuruluşların iç ve dış merkezlerden sağladıkları parasal destek, titizlikle izlenmeli ve bu maksatla “Yardım Toplama Kanunu”nda
gerekli değişiklikler yapılması,
7. Pişmanlık yasaları sürekli bir hal almıştır. Ülkemizde 1983 yılından bu tarafa idam cezaları uygulanmamaktadır. Pişmanlık yasaları çıkarılırken konunun
ayrıntılı bir şekilde incelenmesi ve buna göre yasal düzenleme getirilmesi,
8. İnkılap kanunlarından, “Tekke ve Zaviyelerin Kapatılmasına İlişkin Kanun”daki ceza miktarları artırılmalıdır.
Sonuç olarak, irticai unsurların rejime yönelik tehdit oluşturulmasının önüne geçebilecek önlemlerin, mütedeyyin vatandaşlarımızın tepkisine neden olmadan
demokratik kural ve temayüller içerisinde gerçekleştirilmesi, bilimsel, dini ve tarihi temellere dayanması, ayrıca sürekliliğin sağlanması da önemli bir husustur.” Görüldüğü üzere, bu brifingde, iktidardaki Refah Partisi, “Milli Görüşçüler” tanımı altında, “irticai faaliyetler” yürüten unsurlar kapsamında “iç tehdit” olarak değerlendirilmiştir.
Takdimde, sözkonusu tehdide ilişkin olarak, sadece mevcut durum ortaya konulmamış, aynı zamanda bu tehdide karşı siyasi, ekonomik, hukuki, eğitim,
sosyo-kültürel alanlarda alınması öngörülen tedbirler bir paket halinde Kurul üyelerine sunularak konunun önemine vurgu yapılmak istenmiştir. Öte yandan,
daha önce yirmi dakika içinde sunulması planlanan bu 41 sahifelik takdimin bu süre zarfında tamamlanamayacağı aşikardır.
Nitekim RP’li Adalet Bakanı Şevket KAZAN, Başbakan ERBAKAN’ın bu takdim karşısında çok şaşırdığını ve tepki gösterdiğini ifade etmiştir.178
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder