4 Temmuz 2017 Salı

ANAYASA MAHKEMESİNE BİREYSEL BAŞVURU (ANAYASA ŞİKAYETİ / ANLAMI, KAPSAMI VE OLASI SORUNLAR) BÖLÜM 10


ANAYASA MAHKEMESİNE BİREYSEL BAŞVURU  (ANAYASA ŞİKAYETİ / ANLAMI, KAPSAMI VE OLASI SORUNLAR)  BÖLÜM 10


b - Başvuru Yöntemi 

aa) Nereye Başvuru 

Başvuruyu Anayasa Mahkemesi değerlendirecek(m.148/3). Ancak, Anayasada Anayasa Mahkemesine başvurulacağı belirtilmekte ise de, yasa koyucu, hakkın 
etkin kullanımını gözeterek dolaylı yoldan başvuruyu da kabul etmiştir. Buna göre, “doğrudan ya da mahkemeler veya yurt dışı temsilcilikler vasıtasıyla” 
başvuru yapılabilir. Yasa koyucu bununla da yetinmeyip, başvurunun “diğer yollarla kabulüne ilişkin usul ve esaslar”ın iç tüzükle düzenleneceğine de yer 
vermiştir (m.47/1). Başvurunun yazılı olması gerekir. 

bb - Başvuru Harcı 

Anayasada harçtan söz edilmemektedir. Yasaya göre ise, bireysel başvuruda harç alınacaktır (m.47/2). Yasada harçtan muafiyete yer verilmediği gibi, 
muafiyet yollamasında da bulunulmamıştır. Anayasa Mahkemesinin adli muafiyetle ilgili bir konuda harç alınmasını iptal eden bir kararı var. Bu karar 
dikkate alındığında kimi haklı nedenlerin varlığı halinde harçtan muafiyet söz konusu olabilecektir18. 

AİHM, bir kararında19 Türkiye’nin yasal düzenlemede bulunma yükümlülüğünü hatırlatmaktadır. Dolayısıyla Türkiye aleyhine verilen ihlal kararlarının tümünde 
yargının hatalı olmadığına işaret edilmektedir. 

AİHM, 492 sayılı Harçlar Yasası’nın 28/1-a maddesinde yer alan “Karar ve ilam harçlarının dörtte biri peşin, geri kalanı kararın verilmesinden itibaren iki ay 
içinde ödenir. Şu kadar ki, ölüm ve cismani zarar sebebiyle açılan maddi ve manevi tazminat davalarında peşin alınan harcın oranı yirmide bir olarak uygulanır. 
Bakiye karar ve ilam harcının ödenmemiş olması, hükmün tebliğe çıkarılmasına, takibe konulmasına ve kanun yollarına başvurulmasına engel teşkil etmez” 
düzenleme ile hak arama özgürlüğünün kısıtlandığına ilişkin hükmün değerlendirilmesini yapmıştır. 

Anayasa Mahkemesi tarafından söz konusu yasa hükmünün Anayasaya aykırı bulunarak iptal edilmesine karşın AİHM, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararının 
geriye yürümemesi nedeniyle hukuka aykırılığın son bulmuş sayılamayacağı değerlendirmesine bulunarak, ihlal sonucuna ulaşmış ve hükümetin/yasamanın bu konuda tedbir alması gerektiğine işaret etmiştir. 

AİHM, “öncelikle bir Sözleşmeci Devlet’in ulusal hukuk düzeni tarafından verilen zorunlu ve kesinleşmiş bir yargı kararının taraflardan birinin zararına etkisiz 
kalması durumunda, 6. Maddenin 1. paragrafıyla güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının anlamsız hale gelmiş olacağını hatırlatmaktadır. 
Bu nedenle, bir mahkeme kararı aşırı derecede geciktirilemez. Bu bağlamda pozitif yükümlülüklerini yerine getirmek amacıyla uygun ve yeterli yasal 
düzenlemeleri yapmak her Sözleşmeci Devlet’in görevidir. AİHM, ayrıca 492 sayılı yasada belirlendiği şekliyle mahkeme kararlarının infazına bağlı koşulları 
daha önce incelediğini hatırlatmaktadır20. Bu vesileyle 


AİHM, bu harçların peşin ödenme zorunluluğunun icra işlemlerinin başlatılmasını fiilen sınırladığını ve yargılama masraflarının ödenmesinin hukuk mahkeme lerine erişim için bir kural haline geldiğini kaydetmektedir.(…) Tüm bu unsurlar, AİHM’nin ulusal yetkililerin başvuranın mahkemeye erişme hakkını kısıtladığı ve bu hakkını esas bakımından ihlal ettiği sonucuna varmasına yetmektedir. Bu itibarla AİHM, AİHS’nin 6.maddesi 1.paragrafının ihlal edildiğine hükmetmektedir” demiştir. 

cc - Başvuru Dilekçesi 

Başvuru dilekçeyle yapılacaktır (m.47/3). Dilekçede başvurucunun ve varsa temsilcisinin kimlik ve adres bilgilerinin işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle ihlal 
edildiği ileri sürülen hak ve özgürlüğün ve dayanılan Anayasa hükümlerinin, ihlal gerekçelerinin, başvuru yollarının tüketilmesine ilişkin aşamaların, 
başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolları öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarih ile varsa uğranılan zararın belirtilmesi gerekir (m.47/3). 

Ayrıca, başvuru dilekçesine, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların aslı ya da örneğinin ve harcın ödendiğine dair belgenin eklenmesi şarttır (m.47/3-son cümle). 

Başvurucunun avukatı varsa vekaletnamesinin de dilekçeye eklenmesi gerekir (m.47/4). 

dd - Başvuruda Süre 

Yasada başvuru süresi bakımından 30 gün öngörülmüştür. Bu süre, ihlal işlemine karşı başvuru yolları öngörülmüşse bunun tüketildiği; başvuru yolları 
öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren başlar (m.47/5). Yasadaki bu düzenleme karşısında iç hukukumuzda Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, 
ilgili karara karşı başvurunun tüketildiği veya yasa yolu yoksa kararın öğrenilmesinden itibaren 30 günlük sürenin geçirilmesinden sonra bireysel başvuruda bulunulamayacaktır. 
Yasa koyucu ihlal işlemine karşı başvuru yolunun olup olmadığına göre ayrım getirmekle beraber, sürenin başlangıcını farklı düzenlemiştir. 

İlk durum, “başvuru, yollarının tüketildiği tarihten” itibaren 30 gün denmesi tartışma yaratabilir. Çünkü, “başvuru yollarının tüketildiği” konusundaki bilgiyi ilgili ancak tebliğ ile öğrenebilecektir. Tebliğ yapılmadan sürenin başlatılmaması gerekir. Sanırım yasa koyucunun olağan yasa yollarının öngörülmesi halinde 
bunun tüketildiğinin tebliğ veya başka yolla öğrenildiği tarihten başlatılması gerekir. Aksi takdirde, “başvuru yollarının tüketildiği tarihten” başlatılacak 30 günlük süre, hak aramayı engeller. 

Yine başvuru ile ilgili olarak, Anayasada yer alan, “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek 
zorundadır” düzenlemesinin dikkate alınması gerekir (Anayasa, m.40/2). Anayasadaki bu düzenleme yasaya açıkça yansıtılmadığı gibi, yasanın 47/5 nci 
maddesinde yer alan, “başvuru yollarının tüketildiği” veya “ihlalin öğrenildiği” tarihten itibaren 30 günlük sürenin başlayacağına ilişkin düzenleme yerinde 
değildir. Ancak bu durumda Anayasanın doğrudan uygulanması veya yasanın bu hükmünün iptal edilmesi gerekir. 

Diğer yandan, işleme karşı öngörülen yasa yolu başvurusunda süreyi kaçırma, yanlış tebligat işlemleri nedeniyle kesinleşme veya bilinçli olarak yasa yoluna 
başvurmama yahut öngörülen yasa yolunun etkin olmayacağı düşüncesiyle tüketmeme gibi nedenlerle yasa yolu tüketilmeksizin/tüketilemeden 
kesinleşmiş işlemler bakımından, kesinleşme tarihinden itibaren 30 gün içerisinde bireysel başvuruda bulunulabilir. 

Ancak 30 günlük süre kısadır. AİHM’ne başvuruda iç hukuk yollarının tüketilmesinden itibaren altı aylık süre öngörüldüğü halde (AİHS, m.35/1), 
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda 30 günlük süre öngörülmesi başvuruya hazırlanma bakımından hak aramayı güçleştirebilir. Örneğin bu süre en az üç ay olarak öngörülebilirdi21. 

c - Başvurunun Kabulü Aşaması 

aa) Eksikliklerin İncelenmesi 

Haklı bir mazereti nedeniyle süresi içinde başvuramayanlar, haklı mazeretin kalktığı tarihten itibaren 15 gün içinde ve mazeretlerini belgeleyen delilerle 
birlikte başvurabilirler (m.47/5). Mahkeme öncelikle başvurucunun mazeretinin geçerli görülüp görülmediğini inceleyerek talebin kabul veya reddine karar verir 
(m.47/5-son cümle). 

Eğer başvuru evrakında eksiklikler varsa, mahkeme yazı işleri tarafından eksikliğin giderilmesi için başvurucu veya varsa vekiline 15 günü geçmemek üzere bir süre verilir. Geçerli mazeret olmadan bu sürede eksikliğin tamamlanmaması halinde başvurunun reddine karar verileceği bildirilir (m.47/6). Burada, temel haklar gibi bir konuda başvuru evrakında eksiklik olup olamadığının takdirinin “mahkeme yazı işleri”ne bırakılması yerinde değildir. 

bb) Başvuruların Kabul Edilebilirliği Koşulları ve İncelenmesi 

Almanya’da mahkemelerden gelen işlerle ilgili ön incelemeyi Komiteler yapıyor. Her daire, her biri üç yargıçtan oluşan komite seçiyor. Komitenin kararı daire 
kararı ile eşdeğerdir. Kararlar duruşmasız veriliyor; ancak, gerekçelidir. Kararlar oybirliği ile verilir22. Bu komitece kabul edilen dava dosyası sayısı %1 olarak ifade edilmektedir23. 

Kabul edilebilirlik incelemesi komisyonlarca yapılır (m.48/3). Kabul edilebilirlik, bireysel başvuru hakkının kullanımının giriş kısmını oluşturmaktadır. 
Eğer kabul edilmezlik kararı verilirse bu kararlar kesin olduğundan (m.48/4), başvurunun esastan görüşülmesi söz konusu değildir. Zira ancak komisyon larca yapılan inceleme sonunda başvurunun kabul edilebilirliğine karar verilirse esas incelemesi “bölümler” tarafından yapılabilecektir (m.49/1). 
Dolayısıyla kabul edilemezlik kararı çok önemlidir. 

Anayasada, bilindiği gibi, “bireysel başvuruların kabul edilebilirlik, incelemesi için komisyonlar oluşturulabilir” (Anayasa, m. 149/1). 

Yine Anayasadaki düzenlemeye göre, “Mahkemenin çalışma esasları, bölüm ve komisyonların oluşumu ve işbölümü kendi yapacağı içtüzükle düzenlenir” 
(Anayasa, m. 149/5). 

Yasada da, Anayasa koyucunun iradesini göz önünde tutarak, “Bölüm ve komisyonların oluşumu ve işbölümü ile ilgili hususlar içtüzükte düzenlenir” 
(6216, m. 22/2) denmiştir. 

İçtüzük, yasada, “Anayasa Mahkemesi içtüzüğünü” ifade etmektedir (6216, m.2/1-e). 

İçtüzük, konumuzla ilgili olup, Anayasa değişikliği öncesi, “mahkemenin çalışma esasları ve üyeleri arasındaki işbölümü kendi yapacağı içtüzükle düzenlenir” 
(m.149/3) biçiminde iken, komisyonların oluşumunun Anayasa Mahkemesi İçtüzüğüne (m.149/5) bırakılması yerinde olmamıştır. Çünkü temel haklar konusunda kabul edilebilirlik incelemesi yapacak olan ve mahkeme üyelerinden oluşması gereken Komisyonların oluşum biçiminin İçtüzüğe bırakılmaması gerekirdi. 
Çünkü, dolaylı da olsa bir hakla yakın bağlantılı işlem yapacak kurulun, yasallık ilkesine aykırı oluşturulması, anayasanın 13 ve egemenliğin kullanımıyla ilgili 
6 ncı maddesiyle çelişmektedir. 

Kuşkusuz bu husus Anayasa koyucunun iradesinin eleştirilmesi ile açıklanabilir. Kararı mahkeme verse de (6216, m.48/2), incelemenin komisyonlarca yapılması esası etkileyebilir. 

aaa) Kabul Edilemezlik Kararı 

Anayasa (m.149/5) ve yasada (m.48) kabul edilebilirlik incelemesinin komisyonlarca yapılacağı kabul edilmektedir. 

Kabul edilemezlik kararının verilebileceği haller yasada belirtilmiştir. Buna göre, “Mahkeme, Anayasanın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların 
kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi açısından önem taşımayan ve başvurucunun önemli bir zarara uğramadığı başvurular ile açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir”(6216, 48/2). 

Yasanın bir maddesinde başvuru bakımından “güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan” etkilenenlerden söz edilirken (m.46/1); başka bir maddede(m.48/2), 
“önemli bir zarara uğramadığı” durumda kabul edilmezlik kararı verilebileceğine ilişkin düzenleme çelişkilidir. 

Yasayla, kabul edilemezlik kararı verilmesi güçleştirilmiştir. Çünkü, mahkemenin kabul edilemezlik kararını oybirliği ile vermesi gerekir. Oybirliği sağlanamayan 
dosyaların esastan incelenmek üzere bölümlere gönderilmesi zorunludur (m.48/3). Bu düzenleme, kabul edilebilirlik için oybirliğinin aranmaması (oy çokluğunun yeterli görülmesi) nedeniyle yerindedir. 

Yasa koyucu kabul edilebilirlik şartları ile incelemesinin yöntem (usul) ve esaslarıyla ilgili diğer hususların düzenlenmesini içtüzüğe bırakmıştır (m.48/5). 

bbb) Komisyonun hukuki Yapısı 

Komisyonlarca yapılacak kabul edilebilirlik incelemesinden sonra (Anayasa, m. 149/1), Mahkemece, başvuruların kabul edilmezliğine karar verilmezse 
(6216, m. 48/2), esas incelemesine geçilir. 

Anayasaya göre, Anayasa Mahkemesi iki bölüm ve Genel Kurul halinde çalışır. Bölümler, başkanvekili başkanlığında dört üyenin katılımıyla toplanır. 
Genel Kurul gibi, bölümler kararlarını salt çoğunlukla alırlar (Anayasa, m. 149/1). 

Bireysel başvurular bölümlerce karara bağlanır (Anayasa, m. 149/2). Ancak Yasanın 48/2. maddesinde “mahkeme” kavramına yer verilmiş olup, bunun yerine “bölüm” denmesi daha doğru olurdu. Çünkü Anayasadaki “bireysel başvurular ise bölümlerce karara bağlanır” (m. 149/2) ve “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik incelemesi için komisyonlar oluşturulabilir” (Anayasa, m. 149/1-son cümle) düzenlemeleri karşısında, başvuru incelemesini komisyonlar yapacak ve kabul edilip edilmediğine “bölümlerce” karar verilecektir. Bu nedenle yasada “mahkeme” dendikten sonra, “kabul edilmezliğine karar verilebilir” (m. 48/2); “Kabul edilebilirlik incelemesi komisyonlarca yapılır. Kabul edilebilirlik şartlarını taşımadığına oybirliği ile karar verilen başvurular hakkında, kabul edilemezlik kararı verilir. Oy birliği sağlanamayan dosyalar bölümlere havale edilir” (m. 48/3) denmek suretiyle komisyon, mahkeme ve bölüm yetkileri karmaşasına sebebiyet verilmiştir. Zira, 48 nci maddenin 3 ncü fıkrasında bölümler tarafından kabul edilebilirlik kararı verileceğini benimsediğimizi düşünsek bile (ve öyle olmalı), son cümledeki “oybirliği sağlanamayan dosyalar bölümlere havale edilir” denmesi, eğer kabul edilebilirlik kararını (inceleme görevi komisyonlara ait) bölümler verecek ise, bölümlerin Anayasaya göre salt çoğunlukla (Anayasa, m. 149/1) karar vermesi gerektiği halde, burada kimin karar vereceği konusunda (48/2 nci maddede mahkeme deniyor) netlik olmadığından oybirliği ile salt çoğunluk da karmaşıklaşmaktadır. 

Zira komisyonların sadece “inceleme” yetki ve görevi olup, karar vermelerine ilişkin düzenleme bulunmadığı gibi, komisyonların Anayasa Mahkemesi 
üyelerinden oluşup oluşmadığında da açıklık bulunmamaktadır. 

Çünkü, “Anayasa Mahkemesi, iki bölüm ve Genel Kurul halinde çalışır” (Anayasa, m. 149/1); 17 üyeden kurulur (m. 146/1); Genel Kurul başkanla beraber 13 
üyelidir (m. 149/1); bölümler, başkanvekili başkanlığında dört üyenin katılımıyla toplanır (m. 149/1); Yasaya göre de, “mahkemede, bireysel başvuruları karara 
bağlamak üzere bir başkanvekili başkanlığında yedişer üyesi olan iki bölüm bulunur. Bölümler, bir başkanvekilinin başkanlığında dört üyenin katılımıyla toplanır” (6216, m. 22/1); raportörlerin görevleri konusunda da Yasada “bireysel başvurularla ilgili olarak Kanunda ve İçtüzükte belirtilen görevleri ifa ederler” 
düzenlemesi (6216, m. 26/1) yer almaktadır. 

Dolayısıyla komisyonlarda görev alacaklar Anayasa Mahkemesi üyesi olmadıklarına göre, mahkeme genel kurulu veya bölümleri adına karara katılamazlar. Buna karşın, bölümlerce verilebilecek kararların (kabul edilebilirlik veya edilemezlik) komisyonlarca verilmesi açıkça mümkün olmadığı halde, “bölümlere havale edilir” şeklindeki (Yasa, m. 48/3) düzenlemede karışıklık mevcuttur. 

11 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,

***


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder