14 Temmuz 2017 Cuma

28 ŞUBAT SÜRECİNDE MEDYANIN ROLÜ, BÖLÜM 1


   28 ŞUBAT SÜRECİNDE MEDYANIN ROLÜ, BÖLÜM 1


   Bu bölümde, 28 Şubat sürecine götüren sosyal ve siyasal olayların medyaya yansıyış biçimi ile medya üzerinden seçim yoluyla iktidara gelmiş bir siyasi 
iradenin toplumun gözünde olanın dışında bir algı oluşturulmak suretiyle; suçlu, zanlı, rejim düşmanı, gerici gibi nitelemelerle dışlamak ve istifaya götürmeye 
çalışılması ele alınacaktır. Türkiye’nin o dönemde yaşadığı derin ekonomik krize ve terör olaylarına rağmen ülkenin ayrıca siyasi krize de sürüklenmesine yol açan gayrı hukuki müdahaleler ve bu müdahalelerin medyaya uzanan ilişkilerini, atılan manşetlerin, yazılan haberlerin sosyal sonuçlarının planlanarak nasıl yapıldığını, bu gayrı hukuki müdahalelere karşı duran medya mensuplarının kamuoyundaki itibarlarını bitirmek için yürütülen sistematik itibarsızlaştırma adımları dönemin tanıkları ve mağdurlarının ifadeleriyle ele alınacaktır. Son olarak, adına “Andıç olayı” denilen hadise, medya mensuplarının bir kısmının 
itibarsızlaştırılması çerçevesinde işlenecektir. 

1. Gazetecilik Mesleği ve Toplumsal Rolü: 

 Gazetecilik mesleği, yapısı itibariyle toplumun haber alma/haber verme kanallarını oluşturur. İletişim kanalları sayesinde toplumun ortak bilgi havuzuna 
haber taşır ve bu sayede kamuoyu paylaşılan bilgi ve haber ışığında dünyadan, ülkeden, olaylar ve insanlardan haberdar olur. Ancak bilgi alış-verişi ve haber verme biçimi önemlidir. Zira habercilikte kullanılan dil ve üslup habere konu olan kişi ve olayın algılanmasını sağlayacaktır. 

2. Basın Kanunu: 

 Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin “Gazetecinin Doğru Davranış Kuralları” başlığı altında gazetecinin sosyal rolünü yürütürken uyması gereken sorumlulukları 
bir ilkeye bağladığı görülmüştür. 
Bu amaçla gazetecinin haberi ele alırken kullandığı dil, haberde kullandığı fotoğraf, habere konu olan kişinin insan hakları ve mahremiyeti, özel hayatın 
güvencesi, yargı bağımsızlığı gibi önemli konulara net bir biçimde ilkeler getirmiştir. 

 28 Şubat süreci olarak adlandırılan ama daha önce 1960, 1971, 1980 darbe ve muhtıralarında da görüldüğü üzere olası bir askeri müdahale plan ve 
uygulamaları medya organları eliyle kamuoyunun hazırlanarak sürdürüldüğü bir sürece dönüşmüştür. 

 Komisyonumuzca bilgisine başvurulan Hürriyet gazetesinin uzun yıllar başyazarlığını yapmış, halen CHP İstanbul Milletvekili olarak parlamentoda görevli olan Oktay EKŞİ; “Darbelerde Türk basını, adliyesi, tüccarı, siyasetçisi farklı tavırlara girmiştir. Mesela 26 Mayıs akşamı hazırlanan gazete ile 27 Mayıs sabahı okurun eline aldığı gazete aynı değildir. Gece 03:30’da darbe olunca gazete tümüyle değiştirilmiştir” diyerek gazetelerin darbe geceleri yaşadığı değişimi ifade etmiştir. 

 Komisyonumuzca bilgisine başvurulan Zaman Gazetesi yazarı Hüseyin GÜLERCE, medyanın 28 Şubat sürecindeki rolüyle ilgili olarak; “1995’ten itibaren veya Refah-Yol Hükümeti kurulduktan itibaren Türkiye’de belli gazetelerin, ulusal gazetelerin manşetlerine ve yazarlarının yazılarına baktığınız zaman, zaten her 
şey ortada yani benim bir daha bir şey söylememe gerek yok ki, bunların hepsi çok açık. “Ne yaptı?” diyorum. Mesleğimden utandığımı söylüyorum 28 Şubattaki medyanın rolünden dolayı yani bunun hiçbir izahı yok, anlaşılır bir tarafı yok. Yani medya, patronlarıyla, gazetecileriyle durumdan vazife çıkardılar.” diyerek, medyanın 28 Şubat sürecinde üstlendiği sosyal role ilişkin tespitlerde bulunmuştur. 

3. Basın-Yayın organlarının REFAH-YOL’a bakışı: 

 1990’lı yıllarda Türkiye’de, yazılı, görsel ve işitsel medyada, basım yayım ve dağıtım alanıyla kamuoyunu etkilemesi bakımından iki ayrı medya grubunun var 
olduğu görülmüştür. Bunlar; Aydın Doğan’ın sahibi olduğu medya yayın organları ile Dinç BİLGİN’in sahibi olduğu yayın organlarıdır. 
05.10.2012 tarihinde Dinç BİLGİN, her ne kadar basın yayın etiği medya kuruluşlarının haber, yazı ve fotoğraflarında tarafsız olmayı ana ilke olarak benimsemiş olsa da, bu dönemde söz konusu iki medya grubunun da, iki ayrı merkez sağ partiyi haber ve yayınlarıyla desteklediklerine işaret ederek, Komisyona şu açıklamalarda bulunmuştur: 

“…basında inanılmaz büyük bir rekabet sürüyordu iki büyük grup arasında, yani Doğan Grubu’yla benim grubum arasında kıyasıya rekabet vardı, hatırlarsınız. 
İşte promosyon savaşları, o savaşlar, bu savaşlar… Bu iş bir ara siyasi arenaya da sirayet etti, itiraf edeyim. Pek doğru olmayan bir şekilde. Mesela biz Doğru 
Yol Partisine destek çıktık, destek olduk grup olarak, Doğan Grubu da Anavatan Partisine destek oldu o tarihte. Yani basının işlevi o tarihte bozulmaya başladı, 
itiraf etmem lazım. Yani o rekabet sürdü, sonuna kadar o rekabet sürdü.” 

 Bunun yanında iktidar partisi olan Refah Partisi’nin yayın organı olarak bilinen Milli Gazete, aynı çizgide yayın yapan Vakit gazetesi, Cuma ve Yörünge gibi 
dergiler yanında iktidarın tümüyle karşısında olduğu yayın çizgisiyle ortada olan Cumhuriyet gazetesi de bu süreçte yayınlanan gazete ve dergi arasındadır. 

 Bu süreçte, iki büyük medya grubuna ait gazete, TV ve radyolarda Refah Partisi’nin temsil ettiği Milli Görüş çizgisini, irticai düşüncesi olarak tanımlanırken; O dönem haber başlıklarını genel olarak değerlendirdiğimizde; Şeriat propagandası, Humeyni uyarısı, Tarikat liderleri, Türkiye İran mı olacak? Gibi haberlerle toplumda sözde irtica korkusu oluşturmaya yönelik başlıklar dikkat çekicidir. Bunun yanında stratejik haber ve yazılarda Refah Partisi’nin ideolojik diline dönük “suç algısı” oluşturmak için yayınlanan yazı ve haberlerinde olduğu gözlenmiş; “Refah Partisi’nin etnik milliyetçiliğe karşı kardeşliği öne çıkaran bir tutum izlemesi, basında “yıkıcı ve bölücü unsurlarla” işbirliği” veya “Kürtçü-İslamcı ortaklığı” şeklinde takdim edilmiş, ERBAKAN’ın temelde toplumsal kaynaşmayı esas alan söylemleri ülkeyi bölmekle eş tutulmuştur. RP’nin yarattığı tartışma ortamıyla “darbe olasılığı” yeniden seslendirilmeye başlamıştır. 

 REFAH-YOL döneminde hazırlanan ve promosyon yasağı getiren düzenleme basında, “Cumhuriyet tarihinin en ağır para ve hapis cezalarını” öngören yasa 
tasarısı diye lanse edilerek, Basın Konseyi tarafından yasanın aleyhinde protesto kampanyası başlatılmış; Avrupa Gazeteciler Birliği ve Dünya Gazeteciler 
Birliği, “sansür girişimi” olarak nitelenen bu tasarıya karşı tepki göstermişlerdir. 24 Kasım günü de CHP tarafından “Haberime dokunma” başlıklı bir kampanya 
başlatılmış ve bir miting düzenlenmiştir. 

 Başbakan Yardımcısı Tansu ÇİLLER tarafından “Birinci Anadolu Basın Kurultayı” nda yapılan konuşmada, “bunlar artık birer bağımsız siyasi parti  haline gelmişlerdir. Siyaseti yönlendirmek değil, siyaseti etkilemek değil, siyasi parti gibi hareket etmişler, ‘Biz Adnan Menderes’i astık, seni de asarız’ 
diyorlar” ifadeleri yer almıştır. ÇİLLER, basın-yayın organlarını “Anadolucular” ve “Kartelciler” olarak ikiye ayrıldığını söylemiş; bu açıklamalar “Kartelci” 
basında tepkiyle karşılanmıştır. 

 Bu tepkiler üzerine, düzenleme hayata geçirilememiştir. 29 Kasım’da Basın Konseyi tarafından yapılan açıklamada, “REFAH-YOL Hükümeti’nin basın için 
hazırladığı sansür senaryoları, kamuoyu ve medyanın yoğun tepkisi üzerine uygulamaya sokulmadı” açıklamasını yapmıştır. 

 Yine aynı dönemde haberlere etki eden bir diğer unsurun da asker olduğu gözlenmiştir. “Adının açıklanmasını istemeyen bir askeri yetkili” spotuyla verilen 
haberler, siyasi iktidara karşı siyasi muhalefet yerine askeri muhalefeti oluşturma gayreti olarak görülmüştür. Özellikle 28 Şubat sürecinde ortaya çıkan bu yeni muhalefet tarzı, zaman zaman “asker şapkalı gölge”, “askeri yetkili”, “asker rahatsız” üst başlıkları ve fotoğraflarıyla siyaseti “terbiye” etme eğilimine 
girildiğini göstermiştir. 

Yine süreç ilerledikçe “adının açıklanmasını istemeyen askeri yetkililerin” nedense adını da, fotoğrafını da açıklamaya başladığı yeni bir sürece girildiği 
gözlemlenmiş, bu suretle “Ordu’da komutan konuşur” ilkesinin de ihlal edildiği, Genelkurmay başkanı dışında; 2. Ordu Komutanı, zaman zaman alt kademe 
askeri yetkililer açıkça, adlarını, askeri görevlerini hiçbir şekilde gizleme ihtiyacı dahi duymadan gazetelere açıklamalar yaparak, laiklik uyarılarında bulunarak 
parlamentoda bulunan muhalefet partileri eliyle yapılması gereken muhalefetin askeri görevliler eliyle yürütüldüğü bir ortama girilmiştir. 

Dönemin Erzurum Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Osman Özbek, 17 Nisan 1997'de ailesiyle birlikte Hac görevini yerine getirmek için Suudi Arabistan’a giden Başbakan Erbakan'a yönelik küfürlü sözlerinin görüntülü video kaydının televizyonlara yansıması dikkat çekerken, asıl orada kullanılan ifadelerin çirkinliği ve nezaketsizliği yanında gerek Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel’in gerekse Genelkurmay Başkanının verdiği tepki daha da dikkat çekici olmuştur. 

Dönemin siyasetçileri, askerleri ve hukukçuları ülkenin Başbakanına açık bir hakaret ve suç içeren bu açılamaya tepki göstermek yerine Jandarma Bölge 
Komutanı Özbek'e sahip çıktıkları görülmüş, Özbek'in hakaret sözlerine en ilginç yorum ise Demirel'den gelen 'Bu bir boşalmadır...' tanımı olmuştur. 

 Özbek'e destek veren Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hikmet Köksal ise, " Hiç kimsenin ağzına fermuar dikecek halimiz yok " demiştir. 

 CHP lideri Deniz Baykal da Özbek'in açıklamalarının ardından; " Hükümet kaldıkça sürekli olarak kriz meydana geliyor. Hükümet kaldığı sürece kriz de sürecek " açıklamasını yapmıştır. Erbakan'ın hac dönüşü, " Bir hafta gittim. Hepinizin ayarı bozulmuş " sözlerine de tepki gösteren Baykal, Çevik Bir'in 
' Balans ayarı yaptık ' sözüne atıfta bulunarak, " Buna psikolojide 'Freudyen Spirit' denir. Bu halde kişi kompleksi olan kelimeye takılır. Erbakan da son 
zamanlarda bir ayar takıntısı var " demiştir. 

 Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden ise Erbakan için, "Kendi gözündeki merteği görmez. Başkasının gözündeki çöpü görür. Onlar önce kendi 
ayarlarını düzeltsinler" diyerek, Özbek'in sözleriyle ilgili olarak da, "Ben bunları 20 yıldır söylüyorum. Hem de daha sert biçimde ama bazı kişiler söyleyince 
böyle olay oluyor. Susmak doğru değil. Herkes konuşmalı" diye açıklama yapmıştır. 

ANAP lideri Mesut Yılmaz da, gazetecilerin sorusuna "Bir ayar bozukluğu olduğu doğru" cevabını vermiştir. 

 Komisyonumuza bilgi veren Hasan Hüseyin Ceylan, “Erbakan Hocam havaalanından döndü, havaalanında Sayın bugünkü Cumhurbaşkanımız da bendenizi karşıladı. Elimizde bir dosya, Osman Özbek Paşa’nın emekliye sevk edilmesiyle ilgili hazırlanmış muhteşem bir kanun, hukuki bir dosya. Sayın Başbakanımıza verdik, hiçbir açıklama yapmadı havaalanında, geldi “ Ben bunu Sayın Cumhurbaşkanına arz edeyim.” dedi. Paşa’nın öfkesini, hazırlanan emeklilik yazılarıyla birlikte Demirel’e arz etti. Demirel o gün bütün Türkiye’ye gazetelerde manşet olan “Paşa’nın öfkesi bir boşalmadır.” diyerek dünyanın en rezil manşetinin çekilmesine vesile olan açıklamasını yaptı” demiştir.127 

 1 Eylül 1996 tarihli Sabah gazetesinde “Karadayı’dan Humeyni Dersi” başlıklı haber, Genelkurmay Başkanının “ilk kez Sabah’a konuştuğu” spotuyla verilen 
haberde, “Ordu’nun 3 hassas konusu” başlığıyla siyasi iktidara uyarı anlamına gelecek şekilde açıklamasına yer verilmiş, Bu nitelik ve üslupta haber ve yazıların arttığı ve toplumun siyasi iktidarın gitmesi yönünde hazırlandığı anlaşılmaktadır. 

   Bu dönemde medya mensuplarıyla iletişimin dönemin Genelkurmay Genel Sekreteri Tümgenerel Erol Özkasnak’ın koordinasyonunda yürütüldüğü, buradaki çalışmaların Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Çevik Bir tarafından talimatlandırıldığı görülmüştür. O dönemdeki medya mensuplarıyla yapılan görüşmelerin, telefon trafiklerinin bu iki askeri yetkilice yapıldığı, medya mensuplarının komisyonumuza verdiği bilgiler çerçevesinde ortaya çıkmıştır. 

 Erbakan’ın istifasıyla sonuçlanan sürece kadar haberlerle adeta toplumun belirli fikir ve kanaatlere doğru götürülmek istenildiği açıkça görülmüştür. 

Bu dönemde meydana gelen Resepsiyon haberlerinde ikram listesinde alkol’ün olup-olmaması, laiklik hassasiyetinin asker merkezli açıklamalarla öne alınması, 
sakallı milletvekillerinin öne çıkartılması, kuran kursu ve imam-hatiplerle ilgili haber ve görüntülerin öne çekilmesi, Sincan’da gerçekleştirilen Kudüs günü 
etkinliğinin haber ve görüntülü TV’lere yansıtılma biçimi, Başbakan’ın sakallı korumalarıyla ilgili “silahlı yapılanmaya gidiliyor” havasında verilen haberler, 
Kayseri’de Erbakan’ın programında Refah Partisi il teşkilatınca görevlilere giydirilen elbiselerin bir sivil askeri koruma oluşturuluyor havasının verilmesi, av için kullanılan pompalı tüfeklerin satış rakamlarının öne çıkartılması, Libya ve İran’ı kapsayan dış gezinin yansıması, D-8 çalışmalarının haberlerde yansıtılma biçimi, Ramazan ayında Diyanet mensuplarına Başbakanlık konutunda verilen iftar yemeğinin yansıtılma biçimi, öte yandan siyasi iktidarın sayısal çoğunluğunu istifalarla azınlığa düşmesi için yapılan haber ve olayların yansıtılması, Spordan sorumlu Bakan Bahattin Şeker’in gördüğü baskı ve istifasına giden süreç dikkat çekmiştir. 

 Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in iktidar ortağı bulunan eski partisi DYP içindeki milletvekilleriyle yaptığı görüşmeler ve yansımaları, istifa haberleri, 
MGK’da yapılan 9 saatlik toplantı ve toplantı öncesi oluşturulan atmosfer, sonrası yapılan haber ve yazılar, yeni hükümet arayışlarına gidilmesi yolundaki 
haberler, Sayın Demirel’in Başbakan Erbakan’a yazdığı mektup ve mektubun haberleştirilme biçimi ve bazı gazetecilerin PKK ile temasta olduklarına yönelik 
Şemdin Sakık’ın ifadesinden yola çıkılarak Andıçlanması gibi ana olaylar medya’nın 28 Şubat sürecindeki rolünün ortaya çıkması bakımından önemli veriler sunmuştur. 

 Bu dönemde medya ve asker ilişkileri ele alınırken, her iki grupta da görev yürüten yetkili isimlerin olağan dönemlerde pek rastlanılmayan birebir ilişkileri 
komisyonumuzca bilgisine başvurulan 6 gazete sahibi, 10 gazeteci ve yazar, 3 genel yayın yönetmeni, 2 Ankara temsilcisi, 3 televizyon programcısı ve 
dönemin askeri ve siyasi yetkililerinin verdiği bilgilerle ortaya çıkmıştır. 

 Dönemin Sabah Grubu’nun sahibi olan Dinç Bilgin, 05/10/2012 tarihinde komisyonumuza dönemin askeri yetkilileriyle yaptığı görüşmeye ilişkin bilgiler vermiş, “ Genelkurmay karargahına davet edildiğini, bir odaya alındığını ve gazetesinde çıkan haber ve yazılarla ilgili sorulara muhatap doluğunu ” beyan etmiştir. 

 Komisyonumuzca 15/10/2012 tarihinde görüşlerine başvurulan Zaman gazetesi imtiyaz sahibi Alaaddin KAYA ile Vatan Gazetesinden Zafer MUTLU 
da 5/10/2012 tarihinde asker-medya ilişkilerine değinmiştir. 

28 Şubat döneminin etkin gazeteleri olan Hürriyet ve Doğan Grubu basın yayın, Sabah-ATV Grubu ve bu gazetelerde genel yayın yönetmenliği görevlerinde 
bulunmuş gazetecilerin, ayrıca Zaman Gazetesi’nin sahibinin ve Genel Müdürü’nün verdiği bilgiler göstermiştir ki, asker 28 Şubat döneminde hiç olmadığı kadar medya mensuplarıyla iletişime geçmiş, gazeteciler karargahlara çağrılmış, haber ve yazılara ilişkin talimatlar verilmiş ve takiplerin yapıldığı ifade “ Gerekirse Silah Kullanırız ” tehdidinin yapıldığı açıkça ortaya çıkmıştır. 

  _ 28 Şubat Döneminde Habercilik Örnekleri: 

 Gazeteciliğin en temel kurallarından birisi de, bilgi ve belgeye dayanmayan, tümüyle veya bir bölümüyle yalan haber yayınlamamak tır. 28 Şubat sürecinde ise yapılan siyasi bir çok haberin bilgi ve belgeden yoksun yapıldığı görülmüştür. Örneklerini aşağıda vereceğimiz olaylar zincirinde kimi tümden olmamış bir olayın olmuş gibi gösterilmesi, kimi var olan olayın algılatılmak istenildiği gibi 
haber dili kullanılarak gazetelerde yer aldığı görülmüştür. Bu tür haberlerin bir kısmı “asker kaynaklı” olarak ilan edilmişse de, daha sonra gösterilen tepkilerin ardından Genelkurmay Başkanlığınca tekzibi yapılmıştır. 

 Bir kısım haberlerde siyasiler açıkça hedef olarak gösterilmiş, mahremiyet ihlali yapılmış, kişi hak ve özgürlüklerine açıkça müdahale edilmiştir. Tekzibi yapılan haberlerin ise kamuoyuna verilmek istenen bir mesaj şeklinde yaptırıldığı haber dili, kaynak ve haberin yayınlandığı gazete bakımından ele alındığında haber her ne kadar tekzip edilmiş olsa da, haberin bir psikolojik harekatın parçası 
olduğu gözlenmiştir. En çarpıcı örneği yeşil sermaye olarak adlandırılan sermaye grubuna ait ürünlerin artık Genelkurmay Karargahınca satın alınmayacağına dair yapılan “Ambargo” haberidir. Haberde bir liste yayınlanmış, bu listede yer alan firmaların ürünlerinin adı yazılmıştır. Kamuoyu günlerce bu ambargoyu konuşurken genelkurmay böyle bir ambargonun olmadığını bildirmiştir. 

 28 Şubat döneminde, gazetelerin, Refah Partisinin içinde olduğu bir hükümetin kurulmasını istemediği haber ve yorumların tetkikinden açıkça görülmektedir. Ancak bu aleyhtarlığın, Refah Partisinin 1995 seçimlerinde birinci parti çıkmasıyla sistematik bir “karşı atağa” geçilmesine yol açtığı, haber ve fotoğrafların toplumsal ilgiyi kırmaya dönük, tahkir edici, küçültücü, incitici nitelikler taşıdığı gözlenmiştir. Demokratik teamüller gereği TBMM Başkanı, seçimlerden birinci parti çıkan partinin adayına destek verilerek seçilir, yine aynı şekilde Cumhurbaşkanı hükümeti kurma görevini de ilk o siyasi partinin genel başkanına verirken 1995 seçimlerinden sonra oluşan parlamento yapısında bu teamüller hiçe sayılmış; TBMM Başkanlığına Anavatan Partili Mustafa Kalemli seçilmiş, ardından halkın tercihleri doğrultusunda seçimden birinci çıkmış bir siyasi partiyi hükümet kurma görevinden uzaklaştırmak için haber ve yazılar yayınlanmıştır. Nitekim bu baskı ve oluşturulan kamuoyu sayesindedir ki Refah Partisi hükümeti kurma görevini almış olmasına rağmen hükümeti kuramamış ve görevi iade etmiştir. 

Özetle, döneme ait medya haberleri incelendiğinde medya’nın “askerden yana” tavır aldığı ve kullandığı haber dilinde siyasetçiyi yargılayan, dışlayan, suçlayan bir tavra girdiği açıkça gözlenmektedir. Bu meyanda; Ağustos 1997 tarihinden itibaren taranan gazete başlıkları ve stratejik haberler okunduğunda bu tavır kendini göstermektedir. 

28 Şubat’a götüren süreçte 1996 yılında yayımlanan haberlerin ve atılan manşetlerden bazıları şunlardır: 

- 14 Ağustos, Hürriyet, “ 70 Yıllık imajımız güme gidiyor ” 

-30 Ağustos, Sabah, “ Geriye değil ileriye ”, “ Erbakan’ın ilk kıyafet uyarısı ”, “ Sağ basında türban tahriki”, “ Refahlı Erbaş’a PKK töreni ” 

-31 Ağustos, Sabah, “ Gergin gece ”, “ Davette yüksek gerilim ”, “ Laiklik konusu kötüye gidiyor” 

 -1 Eylül, Sabah, “Karadayı ilk kez Sabah’a konuştu”, (Fatih Çekirge imzalı haber) “Karadayı’dan Humeyni Dersi (Manşet)”, “Spot: Ordu’nun 3 hassas konusu”, 

-4 Eylül, Sabah, “Erbakan devre dışı” (ABD’li yetkililerin Başbakan Yardımcısı Tansu Çillerle temas kurması üzerine) 

 -20 Eylül, Hürriyet, “İlk Hedef Kazan /M. Yılmaz’ın Refahı İndirme Planı yazısı”, “ABD’yi şoke eden demeçten U dönüşü”, “Çiller BBC Muhabirine ağlamış”, 

-21 Eylül, Sabah, “Darbesiz İndiririz / Mesut Yılmaz’la Fatih Çekirge’nin röportajı”, “Rahmi Koç : Hoca Hazırlıksızmış” 

- Milliyet, “Paket Depremi /iş dünyası Refah-Yol’un kaynaklarını topa tuttu”, “CIA : Saddam’ı Hoca Kurtardı”, “Şeriatçı Öğretmenler”, 

-2 Ekim, Milliyet, “Demokrasi Korosu” 

-5 Ekim, Milliyet, “Cuma’da Tahrik/Kocatepe’de Şeriat provası”, “Taliban değil Aczmendi”, “Şeriattan kaçıyorlar / Afganistan’dan bildiriyor-Özel Yazı dizisi”, “10 Kasım’a Sınav konuldu”, “Avukatlara Türban izni”, “Savcılar gerekeni yapıyor” 

 -14 Ekim, Milliyet, “Refah’ın iki yüzü”, “Hoca’nın Atatürkçülüğü” 

-16 Ekim, Sabah, “Elçilerden Muhtıra / Çiller’e Büyükelçilerden Diplomatik Muhtıra 

-17 Ekim, Milliyet, “Laiklik Uyarısı”, “Erbakan’dan Gizli Temas”, “DYP İzmir Milletvekili Gencay Gürün istifa etti”, 

-20 Ekim, Milliyet, “Aşiret Devleti gibi / DYP’den istifa eden Gencay Gürün’ün açıklamaları”, “Türbanlı Yargıç Milliyet’e konuştu” 

 -21 Ekim, Cumhuriyet, “Demirel’in rejim dersi” 

-12 Kasım, Sabah, “Harp okullarına sızma planı”, “Ata’nın büstüne çirkin saldırı, “Karatepe olayı/ Anap ve DSP’: Görevden alınsın”, 

-14 Kasım, Milliyet, “Gidin başkaları gelsin / İş dünyası isyan etti”, “Refahlı Şimdide Mehmetçik’e taktı” 

-20 Kasım, Milliyet, “Bu kafayla 2000’e”, “Hoca’dan Fasa fiso” 

-22 Kasım, Hürriyet, “Sivil Toplum Ayakta” 

-11 Aralık, Milliyet, “Erbakan İmzaladı / Başbakan Direndi, Ordu taviz vermedi. 58’i irticacı, 69 Subay ve astsubayın TSK ile ilişikleri kesildi- haber”, “Köşeli Uyarı: ANAP Lideri Yılmaz Demirel’le görüştü, siyasi uyarıda bulundu.” 

-13 Aralık, Sabah, “Ordu Rahatsız” 

-20 Aralık, Hürriyet, “Bu defa işi Silahsız kuvvetler halletsin / Ertuğrul Özkök imzalı yazı ve haber” 

-29 Aralık, Hürriyet, “Böyle basıldı /Aczmendi Lideri Müslüm Gündüz’ün Fadime Şahin!’le basılma anı” 

ARALIK: TAHRİKLER BİTMİYOR / HÜRRİYET 

-Refah Partisi türban, karayolu ile hac, kurban derileri, Taksime cami krizlerini yeni krizler yaratarak daha da tırmandırıyor. 

- Kadın televizyon muhabirine saldırı 

- Kudüs gecesinden Hoca haberdar 

- DGM’de Kudüs Gecesi krizi 

 2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder