15 Temmuz 2017 Cumartesi

28 ŞUBAT 1997 TARİHLİ 406 SAYILI MGK KARARININ UYGULAMALARI BÖLÜM 2


28 ŞUBAT 1997 TARİHLİ  406 SAYILI MGK KARARININ UYGULAMALARI  BÖLÜM 2



Görüldüğü üzere, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği, Başbakanlığa, MGK Genel Sekreterliğine, Genelkurmay Başkanlığına, Milli Savunma Bakanlığına “bilgi” için gönderilen 28 Mart 1997 tarihli bu Genelge vasıtasıyla, “darbe yapılmasına gerek yok, biz İçişleri Bakanlığı, daha doğrusu Hükümetin DYP kanadı olarak, irticaya karşı mücadele etmede kararlıyız” mesajı verilmek istenmiştir. 

 Bu bağlamda, Genelge’de, 28 Şubat 1997 tarihli 406 sayılı MGK Kararı çerçevesinde icra edilmesi öngörülen tüm tedbirler, tüm Vali ve Kaymakamlara birer emir olarak ulaştırılmış; 28 Şubat MGK Kararı’nda yer alan tüm hususların (yıkıcı faaliyetler, tarikatlar, yurt ve vakıf okulları, Kur’an kursları, YAŞ Kararıyla atılanların işe alınmamaları, kılık-kıyafet, kısa ve uzun namlulu silahlar, kurban derilerinin THK tarafından toplanması, özel üniforma giymiş korumalara, Atatürk’e karşı işlenen suçlar vd.) Valiler, Kaymakamlar ve de onların yönlendirmeleriyle Belediye Başkanları tarafından uygulanması talimatı verilmiştir. Genelgede, YAŞ Kararlarıyla TSK’dan ihraç edilen asker personel ile diğer irticai düşüncedeki kişilerin Valilikler, Belediyeler ve Belediye şirketlerin deki işlere alınmamaları/sızmamaları konusuna özel önem verildiği dikkat çekmektedir. 

 Ancak, ERBAKAN’ın ve AKŞENER’in yayımladıkları yukarıda açıklanan sözkonusu mevzuata rağmen, dönemin basın-yayın organları tarafından, 406 sayılı MGK Kararının Başbakan ERBAKAN tarafından kerhen imzalandığı, Hükümetin ve bazı bürokratların, yayımlanan bu Direktif ve Genelge’yi uygulama konusunda “isteksiz” olduğu yolunda çeşitli iddialar ortaya atılmıştır. 

 Bu tartışmalara, dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de katılarak, 28 Nisan 2007 tarihli gazetelere şu açıklamayı yapmıştır:228 

“ 28 Şubat kararları bir süreçtir. Madem altında hükümetin imzası var, 8 yıl kesintisiz eğitim dahil hepsi uygulanacaktır. MGK danışma organı değildir. Anayasa'ya göre, aldığı kararları hükümete tavsiye etmiyor, bildiriyor. Yalnız 8 yıl eğitim değil, 18 ayrı madde söz konusudur, takibi istenen. Gereği yapacak merci Bakanlar Kurulu'dur. Topu Meclis'e atarak olmaz. Madem hükümetsiniz, arkanızda Meclis iradesi var demektir. Çünkü çoğunluğa dayanıyorsunuz. Gereği neyse yapmalısınız."  

 Cumhurbaşkanı Demirel, bu açıklamasıyla, esasen tavsiye niteliğinde olan 406 sayılı MGK Kararlarının, Anayasanın “MGK kararları Bakanlar Kurulu’na bildirilir” 
hükmüne istinaden, Hükümet açısından bağlayıcı bir “karar” olduğunu savunarak, Hükümet-asker arasındaki geriliminde safını belli etmiş; yeni bir siyasi tartışmanın fitilini ateşlemiştir. 

1.3. 18 Mayıs 1997 Tarihli Başbakanlık Direktifi: 

 Kamuoyunda yükselen bu eleştiriler üzerine, Başbakan ERBAKAN, 18 Mayıs 1997 tarihinde, daha önce 14 Mart 1997 tarihinde Bakanlıklara gönderdiği Direktif’e ilaveten “Çok Gizli” gizlilik dereceli bir Uygulama Direktifi yayımlamıştır. 

 “406 sayılı MGK Kararına İstinaden Çıkarılan 14 Mart 1997 tarihli Başbakanlık Direktifinin Uygulanmasının Takibi” konulu, 01704 sayılı sözkonusu Uygulama Direktifi;229 Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısına, Devlet Bakanlıklarına ve Bakanlıklara gereği, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğine ve Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğine ise bilgi için gönderilmiştir. 

 Bu Uygulama Direktifinin, “GENEL ESASLAR” başlıklı ilk bölümünde şunlar yer almıştır: 

 “406 sayılı MGK kararı ile ilgili tedbirlerin kısa, orta ve uzun vadeli planlama, programlama, koordine ve bütçeleme gibi safhalarının Bakanlar Kurulu’nca takibi için etkin bir çalışma yapılması maksadıyla Başbakanlık nezdinde, Milli Güvenlik Kurulu 406 Sayılı Kararıyla ilgili Tedbirleri Sürekli İzleme Merkezi (kısa adıyla Sürekli İzleme Merkezi, Merkez) ve yine aynı şekilde Başbakanlık nezdinde bir “Milli Güvenlik Kurulu 406 Sayılı Kararıyla ilgili Tedbirlerin Uygulanmasını İzleme ve Koordinasyon Komisyonu” (Komisyon) kurulmuştur. 

 Yazıda, devamla; “Sürekli İzleme Merkezi’nin, Başbakanlık Müsteşar Yardımcılığı uhdesinde oluşturulan yeteri kadar uzman personelden müteşekkil bir çalışma grubu halinde devamlı görev yapması, bu Merkezin aynı zamanda Uygulamayı İzleme ve Koordinasyon Komisyonuna sekreterya görevi ifa etmesi, yapılan çalışmaları takip eden ve yönlendiren bir komisyon olarak görev yapacak 
ve gerektiği zaman toplanarak hizmetlerini sürdürecek olan Uygulamayı İzleme ve Koordinasyon Komisyonu’nun da Başbakanlık Müsteşarı Başkanlığında, Adalet, İçişleri, Maliye ve Milli Eğitim Bakanları Müsteşarları ile Diyanet İşleri Başkanı, Devlet Personel Başkanı ve Vakıflar Genel Müdürü’nden teşekkül etmesi” öngörülmüştür. 

 “ ÇALIŞMA ESASLARI ” başlığı altında; 

 “Komisyon’un Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin görüş ve düşüncelerini 
aldıktan sonra, Milli Güvenlik Kurulu’nun 406 Sayılı Kararıyla ilgili olarak hangi tedbirlerin hangi makamlarca hangi vadede uygulanacağını belirten çalışmayı en kısa sürede tamamlanması, bu tedbirlerin Başbakanlık tarafından onaylandıktan sonra, ilgili makamlara bildirilmesi, tedbirler programında değişiklik yapılması gerekiyorsa bu hususların Komisyonca teklif edilmesi ve onaylandıktan sonra yürürlüğe konulması, Komisyonun her ay en az bir defa toplanmak suretiyle o 
ay içerisinde Bakanlıklar ve ilgili Kuruluşlarca yapılan çalışmaları ve bu çalışma lar hakkındaki Sürekli İzleme Merkezi raporlarını gözden geçirip gerekli yönlendirmeleri yapması, Komisyon ve Merkez’in çalışmalarında Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin düzenleyici, yönlendirici ve koordine edici işbirliğinden yararlanacağı, Komisyonun gerekli gördüğü takdirde düzenlemeler 
konusunda üst düzey bürokrat, uzman ve akademisyenlerden de yararlanılması, Merkezin her ay yapılan çalışmalar hakkında Komisyonu bilgilendirilmesi, Komisyonun da o ayın en geç 25’ine kadar hazırlayacağı Uygulamayı Takip Raporu’nu Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğine iletmesi, Komisyonun ilk toplantısını 20.05.1997 günü saat 09.30’da Başbakanlık Müsteşarlığında 
yapılması” istenmiştir. 

 Görüldüğü üzere, 18 Mayıs 1997 tarihli bu Uygulama Direktifle; 406 sayılı MGK Kararının uygulama durumunun, MGK Genel Sekreterliği ile koordineli olarak, Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı bünyesinde uzmanlardan oluşacak “Sürekli İzleme Merkezi” tarafından günü gününe izlenerek raporlanması; daha sonra bu çalışmaların Başbakanlık Müsteşarı başkanlığında kurumların üst düzey yetkililerinden oluşacak “Milli Güvenlik Kurulu 406 Sayılı Kararıyla ilgili Tedbirlerin Uygulanmasını İzleme ve Koordinasyon Komisyonu” vasıtasıyla, her ay MGK Genel Sekreterliğine iletilerek, aylık MGK toplantıları gündemine taşınması sağlanmış olmaktadır. 

2. ANASOL-D Hükümeti dönemi: 

 ANASOL-D Hükümeti, özellikle iktidara gelişinin ilk aylarında, 406 sayılı MGK Kararının uygulanması ve takibi konusunda hızlı hareket etmiştir. Bu bağlamda, bu hükümet döneminde gerçekleştirilen en önemli icraat, 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitimi öngören kanununun çıkartılması olmuştur. 

2.1. 28 Kasım 1997 Tarihli Başbakanlık Direktifi: 

 Bu Hükümet döneminde, Başbakan Mesut YILMAZ tarafından, 28 Kasım 1997 tarihinde tüm icracı Bakanlık ve kuruluşlar ile MGK Genel Sekreterliğine gereği, 
Genelkurmay Başkanlığı ve Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğine ise bilgi için gönderilen “406 Sayılı MGK Kararına İstinaden Çıkarılan 14 Mart 1997 tarih 
ve 01704 Sayılı Başbakanlık Direktifinin Uygulanmasının Takibi” konulu, 01-51/02853 sayılı, “Gizli” gizlilik dereceli bir “Uygulama Direktifi”230 yayımlanmıştır. 

 Bu Direktifte; “406 sayılı MGK Kararının çıkarılmasından bu yana, başta sekiz yıllık kesintisiz zorunlu ilköğretimin uygulamaya konulması olmak üzere bazı olumlu sonuçlar alındığı, Milli Eğitim Bakanlığına ilaveten, İçişleri ve Adalet Bakanlıkları ile Diyanet İşleri Başkanlığınca bazı idari ve yasa değişiklikleri yapıldığı ancak tüm Bakanlık, Kurum ve Kuruluşların kendi sorumluluk 
alanlarına giren tedbirlerin hassasiyetle uygulanması ve uygulatılması istenerek, tedbirlerin uygulanması için gerekli olan mevzuatın oluşturulması ve varsa mevzuat tekliflerin Bakanlar Kurulu’na gönderilmesi, ayrıca uygulamanın daha sıhhatli yapılması, takip ve kontroldeki etkinliğin sağlanması için Başbakanlık Müsteşarının başkanlığında, Adalet, Dışişleri, İçişleri Maliye ve Milli Eğitim Bakanlıkları Müsteşarları ile Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreter Yardımcısı, Diyanet İşleri Başkanı, Devlet Personel Başkanı, Emniyet Genel Müdürü ve Vakıflar Genel Müdüründen oluşan “Uygulamayı Takip ve Koordinasyon Kurulu” ile Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı başkanlığında yeteri kadar uzman personel den teşekkül eden “Uygulamayı Takip ve Değerlendirme Merkezi” kurulduğu, ayrıca 18 Mayıs 1997 tarihli (Başbakan ERBAKAN tarafından çıkarılan) Uygulama Direktifinin iptal edildiği” bildirilmiştir. 

 Genelge ekinde yer alan “Kurul ve Merkezin Çalışma Esasları” başlıklı yazıda231, “Kurul’un Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği’nin görüş ve düşüncelerini aldıktan sonra, ile Milli Güvenlik Kurulu’nun 406 sayılı Kararıyla ilgili olarak hangi tedbirlerin hangi makamlarca hangi vadede uygulanacağını belirten çalışmayı en kısa sürede tamamlanması, bu tedbirler programının 
Başbakanlık tarafından onaylandıktan sonra ilgili makamlara bildirilmesi, kurulun her ay en az bir defa toplanmak suretiyle o ay içerisinde Bakanlıklar ve ilgili Kuruluşlarca yapılan çalışmaları ve bu çalışmalar hakkındaki Merkez raporlarını inceleyip gerekli yönlendirmeleri yapması, Merkezin yapılan çalışmalar hakkında her ay Kurulun bilgilendirilmesi, kurulun her ay hazırlayacağı “Uygulamayı Takip Raporu”nun Milli Güvenlik Kurulu’nda görüşülmek üzere Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğine iletilmesi” öngörülmüştür. 

 Görüldüğü üzere, 28 Kasım 1997 tarihli bu Direktif’le, Başbakan ERBAKAN tarafından daha önce 18 Mayıs 1997 tarihinde çıkarılmış olan 406 sayılı MGK Kararıyla ilgili eski Direktif yürürlükten kaldırılmıştır. 

 Bu yeni Direktif’te, öncelikle 406 sayılı MGK Kararının uygulanması açısından yeni bir döneme girildiği mesajının verilmesi amacıyla, eskiden var olan “Sürekli İzleme Merkezi” ve “Milli Güvenlik Kurulu 406 Sayılı Kararıyla ilgili Tedbirlerin Uygulanmasını İzleme ve Koordinasyon Komisyonu”nun adları, sırasıyla “Uygulamayı Takip ve Değerlendirme Merkezi” ve Uygulamayı Takip ve Koordinasyon Kurulu” olarak değiştirilmiştir. Eskiden var olan Komisyon’un adının, Kurul olarak değiştirilmesi, Kurul’un, Komisyon’a nispeten, daha üst düzey bir yapıyı çağrıştırması bakımından önemlidir. 

 İkinci ve daha önemli olan değişiklik ise görevi, daha önce bu Merkez ve Kurul çalışmalarını koordine etmekle sınırlı tutulan MGK Genel Sekreterliği’ne, MGK Genel Sekreter Yardımcısının “Uygulamayı İzleme ve Koordinasyon Komisyonu” üyesi haline getirilmesiyle, 406 sayılı MGK Kararı konusunda Başbakanlık bünyesinde yapılacak çalışmalara doğrudan müdahil olma ve yönlendirme yetkisi verilmesidir. 2003 yılına kadar MGK Genel Sekreter Yardımcılarının Korgeneral 
rütbesinde bir asker oldukları düşünülecek olursa, yapılan bu değişikliğin önemi daha iyi anlaşılabilir. Böylece MGK Genel Sekreterliği, Başbakanlık içinde tüm Bakanlıklara şu veya bu ölçüde etki etme ve yönlendirme imkanına kavuşmuştur. 


2.2. 4 Şubat 1998 Tarihli Başbakanlık Direktifi: 

 Başbakan YILMAZ tarafından, 4 Şubat 1998 tarihinde, “İlçe Merkezli Denetim Hk.” konulu yeni bir Genelge daha yayımlanmıştır. İcracı Bakanlık ve kuruluşlara gereği, Genelkurmay Başkanlığı, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği ve MGK Genel Sekreterliğine bilgi için gönderilen bu Genelge’de;232; “Ülke düzeyinde milli güvenliğin sağlanmasından sorumlu olan Cumhuriyet Hükümetinin genel denetim ve gözetim yetkisine dayanarak; yıkıcı, bölücü ve irticai faaliyetlerle 
mücadele için illerde Valiler tarafından yönlendirilip, koordine ve kontrol edilen; ilçe bazında Kaymakamlar tarafından bizzat kendilerinin de katılacağı bir denetim sistemi kurulacak ve işletilecektir. İl Valileri ve İlçe Kaymakamları, Devlet ve Hükümetin temsilcileri olarak 5442 Sayılı İl İdaresi Kanununun kendilerine verdiği yetkileri kullanarak, İlçelerde faaliyetlerini sürdüren yıkıcı, bölücü ve irticai faaliyetlerde bulunan ve/veya bu faaliyetlerde bulunanların odaklaştığı dernekler, vakıflar ve diğer özel hukuk tüzel/özel kişilerince 
kurulan, işletilen, yönetilen özel okullar, yurtlar, pansiyonlar, kurslar, dershaneler veya başka adlar altında faaliyet gösteren tüm kuruluşları etkin bir şekilde denetleyecektir. Bu denetimlerde anılan dernekler, vakıflar ve özel hukuk tüzel kişilerinin diğer faaliyetleri ile gelir kaynakları ve giderlerinin de denetleneceği, bu denetimlerin illerde Valilerin başkanlığında kaymakamların da katılımıyla yapılan İl Emniyet Asayiş Koordinasyon Toplantılarında ayda bir defa değerlendirilecek, gerektiğinde müşterek denetim esasları belirlenecek ve gelecek aylarda yapılacak denetimlerin programların saptanacaktır. Bu 
toplantılar sonucunda ortaya çıkan denetim sonuçları ve değerlendirmelerin her ay düzenli olarak İçişleri Bakanlığı ile Başbakanlığa gönderilecek, yapılacak bu denetimlerde Vali ve Kaymakamlar tarafından ihtiyaç duyulan her türlü bilgi, belge, araç, gereç ve personel istek halinde Bakanlıklar ile ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının il, ilçe veya bölge teşkilatlan veya yerel idareler tarafından öncelikli olarak karşılanacak, İl ve ilçelerde ulusal, bölgesel veya yerel düzeyde yayın yapan bazı özel televizyon ve radyo kuruluşlarınca yıkıcı, bölücü ve irticai nitelikli yayınlar yapıldığı bilinmektedir. İl ve ilçelerde bu yayınlar vali ve kaymakamların gözetiminde güvenlik kuruluşlarınca takip edilecek, suç olan yayınlar usulüne uygun bir şekilde tespit edilerek TC. Savcılıklarına ve Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna bildirilecektir. Cumhuriyetin Vali ve Kaymakamlarının hiç bir baskı altında kalmadan güven duygusu içerisinde işbu genelgede verilen görevleri layıkıyla yapacaklarına dair inancım ve güvenim tamdır.” denilmiştir. 

 Görüldüğü üzere, bu Genelge ile REFAH-YOL Hükümeti döneminde, İçişleri Bakanı Meral AKŞENER tarafından 28 Mart 1997 tarihinde Valiliklere gönderilen Genelge’ye dokunulmayarak, 406 sayılı MGK Kararının uygulanması ile ilgili çalışmaların daha etkin hale getirilmesi amacıyla, İlçe bazında Kaymakamların bizzat içinde yer alacakları, “günü gününe takip ve aylık raporlama” esasına 
dayalı yeni bir denetim sistemi kurulmuştur. Böylece, bu Genelge ile 406 sayılı MGK Kararı ile ilgili takip çalışmalarının, Türkiye sathına yayılması amaçlanmıştır. 

 Adalet Bakanlığına da gönderilen bu Genelgede, Vali ve Kaymakamlar tarafından yapılacak tespitlerin Savcılıklara bildirilmesi şeklinde emir verilmesi, idarenin görevinin hatırlatılması bakımından altı çizilmesi gereken bir noktadır. 

 Genelgede, Başbakan YILMAZ tarafından, Vali ve Kaymakamlara “Cumhuriyetin Vali ve Kaymakamları” şeklinde hitap edilmesi, keza onlara “hiçbir baskı altında kalmadan güven duygusu içerisinde” hareket etme yönünde telkinde bulunulması, siyasi iradenin, idarenin arkasında olduğu mesajını verme ihtiyacında olduğunu göstermektedir. 

 Genelgede dikkat çeken bir diğer husus, Genelgede “milli güvenliğin sağlanması” ifadesine yer verilerek, 406 sayılı MGK Kararının odak noktasını teşkil eden “yıkıcı/irticai” faaliyetlerin kapsamına, bu kez “bölücü faaliyetlerin” de eklenmesidir. 


 Başbakan YILMAZ’ın 28 Kasım 1997 ve 4 Şubat 1998 tarihlerinde yayımladığı 
sözkonusu Direktif ve Genelge’ye rağmen, Genelkurmay Başkanlığının, ANASOL-D Hükümeti tarafından irticayla mücadele alanında yapılan çalışmalardan da memnun kalmadığı görülmektedir. Zira, 17 Mart 1998 tarihinde gerçekleştirilen MGK toplantısında, Genelkurmay Başkanlığı tarafından hazırlanan “İrtica Ne Durumdadır?” başlıklı özel bir brifingte irtica tehlikesinin büyüyerek devam ettiği mesajı verilmiştir. 

 Bu siyasi konjonktürde, bir yandan MGK, diğer yandan bir kısım kamuoyunda “MGK Hükümeti” şeklindeki eleştirilere muhatap olan YILMAZ, iki arada bir derede kalmış olacak ki, ordunun irticaı abarttığı şeklindeki kamuoyu araştırma sonuçlarını gazetecilerle paylaşmaya başlamıştır.233 


 Bu ortamda, ANASOL-D Hükümetine dışarıdan destek veren CHP'nin Türkbank yolsuzluğundan dolayı, 25 Kasım 1998 tarihinde Başbakan YILMAZ aleyhinde 
verdiği gensoru önergesinin kabul edilmesi üzerine hükümet düşmüştür. Bu gelişme üzerine, Cumhurbaşkanı DEMİREL, hükümet kurma görevini 
23 Aralık 1998 tarihinde DSP lideri ECEVİT’e vermiş ancak ECEVİT hükümeti kuramayarak görevi iade etmiştir. 


3. MGK KARARLARI 

3.1. 25 Temmuz 1997 Tarihli ve 409 Sayılı MGK Kararı: 

 MGK, ANASOL-D Hükümeti gelir gelmez, bir önceki hükümet döneminde alınan 406 sayılı MGK Kararı’nın uygulama durumunu yeniden gündemine almıştır. Bu çerçevede, Başbakan Mesut YILMAZ’ın ilk kez katıldığı 25 Temmuz 1997 tarihli MGK toplantısında alınan 409 sayılı Karar’da, MGK Genel Sekreterliği koordinatörlüğünde ilgili kurumların katılımıyla yapılan toplantılar 
neticesinde hazırlanan bir raporun esas alındığı anlaşılmaktadır. 

 Raporda özetle şu hususlara yer verilmiştir: 

 “- Medeni Kanunun 903 sayılı Kanunla değişik 73 ve müteakip maddelerinde değişiklik yapılarak; 

 - Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlardan hüküm giyen şahıslar tarafından kurulan ve yönetimde söz konusu şahısların yer aldığı vakıfları tescilinin yapılmaması, 

 - Vakıf kurucuları hakkında ilgili kurum ve kuruluşlardan elde edilen bilgilerin mahkemelerce, geçerli bilgi ve belge niteliğinde kabul edilmesi, 

 - Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün, vakfın amacı ve kurucuları hakkında bilgi temini konusunda kurum ve kuruluşlar ile koordine ve işbirliği yapmasının zorunlu olması, 

 - Vakfın amacını gerçekleştirmek üzere tahsis edilen mal varlığının bu amacı gerçekleştirmeye yeterli olup olmadığı hususunun kanunla tespit edilecek resmi bilirkişilerce belirlenmesi, 

 - Mahkemelerin tescil kararların da, kurulmak istenen vakfın amacının ülkenin ortamına uygunluğu ve ülkede bu amacı gerekli kılacak şartların var olup olmadığı hususlarının göz önüne alınması, 

 - Mahkemelerce verilecek tescil karan verilmeden önce Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün görüşünün alınması, 

 - Cumhuriyet Savcısı ve Mülki Amirlerin de vakfın kurulmasına engel sebeplerin varlığı halinde, iptal davası açabilme yetkisine sahip olmaları, 

 - Zararlı faaliyeti saptanan vakıfların faaliyetlerinin tedbir niteliğinde durdurulması konusunda Cumhuriyet Savcılarının, dava açabilmeleri, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde ise bu konuda Mahalli Mülki Amirlere yetki verilmesi, 

 - Türk ve yabancı uyruklu kişiler tarafından yurtdışında kurulan vakıflar tarafından Türkiye’de şube açma şartlarının tespit edilmesi, 

 - Devlet Denetleme Kurulu’nun vakıflarla ilgili her türlü inceleme ve araştırma yapma hükmüne işlerlik kazandırılması, 

 - Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün denetim birimindeki personel sayısının artırılması, 

 - Adıgeçen Genel Müdürlüğün bünyesinde istihbari konularda uzman personel alınması” 

 409 sayılı MGK Kararı, 28 Şubat döneminde, “Devlete zararlı” olduğu düşünülen tüm vakıfların, Medeni Kanun’da yapılacak değişiklikler yoluyla, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Cumhuriyet Savcıları, Valiler ve Devlet Denetleme Kurulu vasıtasıyla zapt-u rapt altına alınmak istendiğini göstermektedir. 

 Bu çerçevede, Karar’ın en önemli yönleri, Medeni Kanun’un ilgili maddelerinin yeniden düzenlenerek, “Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlardan hüküm giyen şahıslar tarafından kurulan ve yönetimde söz konusu şahısların yer aldığı vakıfları tescilinin yapılmaması” ve “Zararlı faaliyeti saptanan vakıfların faaliyetlerinin tedbir niteliğinde durdurulması konusunda Cumhuriyet Savcıları nın, dava açabilmeleri, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde ise bu konuda Mahalli Mülki Amirlere yetki verilmesi” şeklindeki tedbirlerdir. 

 409 sayılı Karar’da; “Devlete zararlı” olan vakıfların kapatılması amacıyla, Cumhuriyet Savcıları ve Mülki Amirlere dava açma yetkisi verilmesi, vakıfların daha sıkı incelenmesi amacıyla, hem Vakıflar Genel Müdürlüğüne ilave yetki ve personel takviyesi yapılması, hem de Cumhurbaşkanına bağlı Devlet Denetleme Kurulu Kanunu’nda değişiklik yapılarak, bu Kurul’un da harekete geçirilmesi 
isteği Hükümete bildirilmektedir. 

 Ayrıca, sözkonusu Karar’da, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün denetim elemanı kadrolarının sayıca artırılması, ayrıca “Devlet Güvenliğine zararlı faaliyet gösteren vakıfların tespiti amacıyla “istihbari faaliyet” yürütecek personel takviyesi yapılması” şeklindeki hususlar bilhassa dikkat çekicidir. Bu husus, ister istemez, sözkonusu istihbarat personelinin hangi kaynaktan temin edileceği sorusunu akla getirmektedir. 

 Bu Karar, MGK’nın görev alanına giren “milli güvenlik” tanımının neleri kapsadığının anlaşılması ŞŞbakımından önem arz etmektedir. 

 409 sayılı MGK Kararın alınmasını müteakip, Türkiye’de irticai olduğu öne sürülen çeşitli vakıflar üzerinde Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından fiilen baskı kurulmuş, Kurul bünyesindeki müfettişler tarafından yoğun bir inceleme programı yürütülerek, hazırlanan teftiş raporlarına istinaden, açılan davalar sonucunda vakıfların kapatılarak mallarına el konulması yoluna gidilmiştir. 

3.2. 26 Şubat 1998 Tarihli ve 420 Sayılı MGK Kararı: 

 ANASOL-D Hükümeti döneminde 26 Şubat 1998 tarihinde yapılan MGK toplantısında alınan bu Karar’da, özetle, “Türk Öğrencilerin Yabancı Ülkelerde Öğrenimleri Hakkındaki 1416 Sayılı Kanunun yeniden düzenlenerek, resmi ve özel statüde yurt dışında yüksek öğrenim görmek isteyen tüm öğrencilerin “Cumhuriyetimizin temel ilkeleriyle bağdaşan başarılı bir eğitimle yetişebilmeleri amacıyla; Milli Eğitim Bakanlığına ilave görev ve yetkiler verilmek istendiği” görülmektedir. 

 Kararda bu maksatla; “Milli eğitim Bakanlığı Müsteşarının başkanlığında, Milli 
Savunma Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, 
Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, Yüksek Öğretim Kurulu ve Milli 
İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı üst düzey yöneticilerinin yer alacağı bir 
Değerlendirme Kurulu oluşturularak, Kurul tarafından yüksek öğretim konusunda yurt dışındaki gelişmelerin incelenip değerlendirilmesi, bu maksatla yurt dışındaki Eğitim Ataşeleri tarafından öğrencilerin sorunlarının takip edilerek, hazırlanacak raporların Değerlendirme Kurulu’na gönderilmesi, bu faaliyetler için Milli Eğitim Bakanlığı bütçesine ek ödenek konulması” hususlarının eklenmesinin öngörüldüğü anlaşılmaktadır. 

 Görüldüğü üzere, 420 sayılı MGK Kararıyla, REFAH-YOL Hükümeti döneminde, irticayla mücadele konusunda alınmış olan 28 Şubat 1997 tarihli 406 sayılı MGK Kararı’nın ruhuna uygun olarak, yurt dışında öğrenim gören öğrencilerin kontrolü ve yönlendirilmesi amacıyla önemli bir adım atılmış; hem devlet hem de özel kuruluşlar tarafından yurt dışına öğrenim görmek üzere gönderilen tüm öğrencilerin sıkı bir şekilde kontrol edilmesi ve “ Cumhuriyetimizin temel ilkeleriyle bağdaşacak ” şekilde yönlendirilmesi öngörülmüştür. 

 Bu maksatla ihdas edilmesi öngörülen “Değerlendirme Kurulu”na, Milli Savunma Bakanlığı, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği ve Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı üst düzey yöneticilerinin dahil edilmek suretiyle; yurt dışındaki Türk öğrencilerin “yıkıcı ve bölücü” faaliyetlere karşı korunmasının ve “Cumhuriyetin temel ilkeleri” çerçevesinde yönlendirilmesinin amaçlandığını göstermektedir. 

3.3. 26 Mayıs 1998 Tarihli ve 423 Sayılı MGK Kararı: 

 Karar’la, özetle; “organize suçların faillerinin yakalanması ve bunların bağlantılarının ortaya çıkarılması için, gerekli her türlü tedbirin alınması uygun bulunarak bu görüşün Bakanlar Kurulu’na bildirilmesi kararı alınmıştır. 


3.4. 29 Aralık 1998 Tarihli 440 Sayılı MGK Kararı: 

 Bu siyasi ortamda, 29 Aralık 1998 tarihinde, ANASOL-D Hükümetinin son MGK’sı yapılmıştır. 
29 Aralık 1998 tarihli bu MGK toplantısında, 406 Sayılı MGK Kararının uygulama durumunun takip ve kontrolündeki etkinliğin sağlanması amacıyla, “Başbakanlık Uygulamayı Takip ve Koordinasyon Kurulu”nun Teşekkül Tarzı, Görevleri, Çalışma Usulleri”nin yeniden düzenlenmesi önögürlmüştür. Karar’da, ANASOL-D Hükümeti yerine kurulacak yeni hükümet iktidara gelmeden önce, “Uygulamayı Takip ve Koordinasyon Kurulu”nun görevini sürdürmesinin uygun olacağı görüşünün Bakanlar Kurulu’na bildirilmesinin amaçlandığı görülmektedir. 

 Cumhurbaşkanı DEMİREL, bu toplantıdan sadece dokuz gün sonra, 7 Ocak 1999 tarihinde, yeni hükümeti kurma görevini, Mecliste dördüncü parti konumundaki DSP'ye vermiştir. 

4. DSP Azınlık Hükümeti: 

 ECEVİT tarafından kurulan DSP azınlık hükümeti 11 Ocak 1999'da işbaşına gelmiştir. Sözkonusu 56. Hükümetin görevi, ülkeyi 18 Nisan 1999'da yapılacak genel seçimlere götürmek olmuştur. 

 Cumhurbaşkanlığı Arşivinde “Sn.Gen.Kur.Bşk.mızın konuşması MGK 28 Ocak 99” başlıklı bir belge bulunmaktadIr.234 Üzerinde, “BİLMESİ GEREKEN PRENSİBİ UYGULANACAKTIR” notu düşülen 3 sahifelik belgede yer alan KIVRIKOĞLU’nun sözleri şu şekildedir: 

“Bir diğer konu da son günlerde basınımızda baş köşeyi işgal eden ve Sn.Başbakanımızın ifadelerinden mülhem "28 ŞUBAT defteri kapanmıştır" şeklindeki açıklaması üzerine medyada başlatılan tartışma konusudur. 

Gerçekten 28 ŞUBAT defteri kapanmış mıdır? Önce şunu ortaya koymak lazım. 28 ŞUBAT kime karşı ve niçin yapılmıştır? Tabii hepimiz biliyoruz ki Refah Partisine ve irticayı bertaraf etmeye yönelik bir hareket olarak ortaya çıkmıştır. Peki bu konuda sonuca ulaşılmış mıdır? Hayır. Başarı oranı halen % 20-25'i geçememiştir. MGK'nın tespit ettiği, 28 ŞUBAT'ta tespit ettiği 18 konunun sadece 4'ü kanunlaşmış, onlar da tam olarak uygulanamamıştır. 

Evet, 28 ŞUBAT halkı laik Cumhuriyetin etrafında birleştirmiştir, fakat gerekli 
tedbirler tam olarak maalesef alınamamıştır. Bu tür beyanatlar, 28 ŞUBAT'ın hedef aldığı şahıs ve kurumları cesaretlendireceği, 28 ŞUBAT kararlarının uygulayıcılarını ise atalete sevk edeceği endişesini taşıyoruz. 

56 ncı hükümetin programına baktığımızda da irtica ile mücadeleye hiç değinilmemesi dikkat çekmektedir. Bu da 28 ŞUBAT karşıtlarını teşvik ederken, 28 ŞUBAT'la ilgili birtakım uygulamaları yapanları da maalesef frenleyebilecek bir durum olarak görülmektedir. 

Biz irtica konusunda kelimesine dahi rastlayamadık 56 ncı hükümetin programında. Tabii, 28 ŞUBAT'ı bir süreç olarak kabul edersek, bu, bugün 28 ŞUBAT'ta başlamış bir süreç değildir. Cumhuriyet döneminden beri, irticanın var olduğu dönemden beri var olan bir süreçtir, zaman zaman çok güzel uygulanmış, zaman zaman birtakım sapmalar olmuş, fakat 28 ŞUBAT'la beraber konu tekrar rayına oturtulmuştur. Ve rayına oturtulan bu sürecin irtica 
tehlikesi var olduğu sürece devam etmesi şarttır, elzemdir. 

Bu 10 senedir, 20 senedir, 100 senedir veya 500 senedir. O nedenle 28 ŞUBAT defteri irtica devam ettikçe asla kapanmamalıdır diye düşünüyoruz. 

Ayrıca bir önceki MGK toplantısında alınan karar gereği, Başbakanlık Uygulamayı Takip ve Koordinasyon Kurulunun görevine kesintisiz olarak devam etmesinde de büyük yarar görüyoruz. İrtica ile mücadele için bir Başbakanlık genelgesinin ivedilikle yayınlanması veya 55 nci hükümet döneminde yayınlanan Başbakanlık genelgesinin yürürlükte olduğu ve uygulamaya devam edileceğinin açıklanması, özellikle bunu uygulayacak olan mülki amirler ve diğer bürokratlar nezdinde bir siyasi iradenin varlığını ve desteğini ortaya koyacaktır. Bunların 
önemine inanıyoruz. 

Sn.Cumhurbaşkanım, Sn.Başbakanımızın konuşmalarını dinledik. İzahatlarına 
teşekkür ederiz. Ben bir iki konuya değinmek istiyorum burada. 28 ŞUBAT niçin 
yapılmıştır, kime karşı yapılmıştır konusu, evet herkes kendine çekebilir ama, bunun değişmez bir sonucu vardır. Zamanın, anayasanın 3 ncü Maddesindeki temel kurallarını aşındırmaya yönelik faaliyetler içerisinde bulunan bir partiye ve onunla işbirliği içerisinde olanlara ve neticede de irticai faaliyetlerin her gün şiddetinin artmasına karşılık olarak laik T.C.'ni korumak maksadıyla yapılmış bir harekettir. 

Bunun başka izahı yoktur efendim. Diğerlerinin hepsi safsatadır. 

O bakımdan evvela bunu doğru koymak lazım. 28 ŞUBAT kararları Silahlı 
Kuvvetler tarafından alınmış kararlar değildir. 28 ŞUBAT kararları MGK'nun aldığı karardır (18 Karar). Bunların bir kısmı mevcut kanunların uygulanmasıdır, bir kısmı yeni kanunların çıkartılması maksadına yöneliktir, bir kısmı da uygulamalara yönelik kararlardır. 

28 ŞUBAT, bunların uygulanması suretiyle irticanın ortadan kaldırılması veya 
asgariye indirilmesini, etkisinin azaltılmasını hedef almıştır. Esas maksadı budur. 

Tabii şunu da tartışmak lazım. Tehdit geçmiş midir? Biz tehdidin geçtiği 
kanısında değiliz. Şu anda tehdit görünürde değil su altına inmiştir, yer altına inmiştir ve gene bildiğini okuma gayreti içerisindedir. Yani bir ölçüde savunmaya geçmiştir. Savunmanın arkası, taarruz için bir hazırlık dönemidir ve taarruza geçilecek anlamını taşır. 

Laikliğe sahip çıkmak hepimizin başlıca görevidir. Zaten 3 ncü Maddenin de 
temel kurallarının en önemlisidir. Demokrasinin mutlaka olmazsa olmaz taraflarından biridir, özelliklerinden biridir. Yalnız laikliğe sahip çıkmakta birtakım uygulamalarla mümkün olabilir. Evet hepimiz laikiz diyoruz, laikliğe riayet ediyoruz diyoruz ama, eğer bu tarz uygulamalar ülkeyi kötü birtakım sonuçlara götürebilse, bunlar için de gerekli tedbirleri alamıyorsak veya almıyorsak, o zaman laikliğe tam olarak sahip çıkılacağı kanısında değilim. 

Bizim DSP'nin laiklik konusunda herhangi bir tereddüdümüz yok. O konuda 
yüzde yüz inanıyoruz ki laikliği en iyi koruyacak partilerimizin başında gelir, 
partilerden biridir. Endişemiz hiçbir zaman hükümetimizde de değil, fakat esas 
uygulayıcılardadır. 

Bugüne kadar bir momentum kazanılmıştır, bir dinamizm ortaya çıkmıştır. Bu 
dinamizmi biz yeterli görmedik, yaklaşık 1,5-2 yıldır. Ki 28 ŞUBAT bir ay sonra iki yılını tamamlayacak. Zaten 30 HAZİRAN'dan itibaren başlamıştır bu işlerin
yapılması. 30 HAZİRAN'a kadar da zaman kaybedilmiştir, 28 ŞUBAT-30 HAZİRAN arasında. Yani ANASOL-D Hükümeti ile başlamıştır. O da bir genelge yayınlanmak suretiyle bu işe başlatılmıştır. Dolayısıyle bu başlatılan faaliyetlerin devam ettirilmesi zarureti vardır diye düşünüyoruz. Aksi takdirde, ben bunu Ordu Komutanlığım zamanında da gördüm, 28 ŞUBAT kararları çıkmıştı, bütün valilerimiz 28 ŞUBAT kararlarında tek bir uygulamaya girmedi. Ne zamana kadar? Bir ay sonra İçişleri Bakanlığı bir genelge yayınladı. Genelgeyi dahi uygulamada tereddüt gösterdiler. 

Sorduğumuz zaman niye böyle yapıyorsunuz diye, birbirlerini gözlediklerini 
gördük. Valiler birbirlerini gözlemeye başladılar. Acaba hangi vali bir adımatacak. Onun attığı adıma göre kendileri bir adım atmak gibi bir tutum sergilediler. 

Dolayısiyle valilerimiz, emniyetimiz, bürokratımız hükümetin göstereceği siyasi 
iradeyi daima arkasında görmek istiyor. Çünkü ileride politikacıların, siyasetçilerin kendilerine değişik bakacağı endişesi içerisinde davranışını evvela bir siyasi iradenin ortaya konması ve bu irade istikametinde, onu arkasına alarak, onu destek yaparak bu işlere başlamayı ve kendini bu suretle daha güçlü gördüğü için; diyoruz ki, mutlaka böyle bir siyasi iradenin var olması lazım. Onun için bir genelgenin yayınlanmasına ihtiyaç var veya mevcut genelgenin devam ettiğinin hatırlatılması meselesi var. Ve bir de Başbakanlık Uygulamayı Takip ve Koordinasyon Kurulu (BUTKK)'nun, nitekim ANASOL-D döneminde fevkalade güzel çalışmıştır, büyük işler yapmıştır. Aynı kurulun devamının laikliği koruma yönünde büyük bir aşama sağlayacağı inancını taşıyorum. Ben bunu arz etmek istiyorum. Sn.Cumhurbaşkanım.” 


Bu konuşmada görüldüğü üzere, dönemin Genelkurmay Başkanı bu konuşmasıyla, kurulan yeni Hükümete, laiklik konusunda güvendiğini bildirmekte, “irtica” tehdidinin devam ettiğine dikkat çekerek, Başbakanlık Uygulamayı Takip ve Koordinasyon Kurulu’nun devam etmesi yönünde 
telkinde bulunmaktadır. 

Bir başka deyişle, MGK, Genelkurmay Başkanlarının bağlı oldukları Başbakan’a ve onun temsil ettiği hükümete karşı bu tür bir konuşmayı yapacak zemini oluşturmuştur. Nitekim, kurulan DSP Hükümeti döneminde bu konuşmanın gerekleri yerine getirilmiştir. 

Bu siyasi ortamda göreve gelen Başbakan ECEVİT’in başında olduğu Bakanlar Kurulu tarafından, 440 sayılı MGK Kararına istinaden, 15 Ocak 1999 tarihinde 99/12302 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile Başbakanlık Uygulamayı Takip ve Koordinasyon Kurulunun kuruluşu, görev ve çalışma usulleri yeniden düzenlenmiştir. 

Başbakan ECEVİT, bu Karar gereğince, 2 Şubat 1999 tarihinde, 169 sayılı yazı ile Genelkurmay Başkanlığı, Devlet Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılıklarına, Devlet Bakanlıklarına, Bakanlıklara, Yükseköğretim Kurulu Başkanlığına, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğine, Başbakanlık Bağlı Kuruluşlarına gereği için, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğine ve TBMM Genel Sekreterliğine bilgi için 1999/21 sayılı aşağıdaki, “Gizli” gizlilik dereceli, Genelge’yi göndermiş tir:235 

 Genelgede, Özetle; 

 “Türkiye Cumhuriyeti’nin temel niteliklerine karşı yürütülen rejim aleyhtarı irtica, yıkıcı ve bölücü faaliyetlerin Devletimiz açısından açık bir tehlike oluşturduğu, rejim aleyhtarı irticai faaliyetlere karşı alınan önlemlerin uygulanmasını koordine etmek ve izlemek üzere Başbakanlık Uygulamayı Takip ve Koordinasyon Kurulu ve bu Kurul’un alt kurul çalışmalarını yürütmek üzere Başbakanlıkta bir merkez kurulduğu, bir seneyi aşkın süreden beri faaliyet gösteren bu Kurul ve Merkezin irticayla mücadelede çok önemli sonuçlar aldığı ve mesafe katettiği, ancak bu mesafe alınan sonuçların irticayla mücadele için henüz yeterli olmadığı, bu nedenle Kurul’un işlevine etkin şekilde devam 
edeceği, bu kapsamda İl Valilerince dinin istismarı ile dini siyasallaştırma faaliyetlerinin kesin surette önlenmesi için gerekli önlemlerin alınacağı, Vali Yardımcıları ve Kaymakamları önlemlerin denetlenmesi konusunda takip ederek, yönlendirecekleri, bu konuda yasal işlemlerin tereddütsüz şekilde uygulanacağı, bunun bir Cumhuriyeti koruma görevi olduğu, aynı özenin Cumhuriyet 
Savcılarınca da gösterileceği, Cumhuriyetin Valisi, Kaymakamı ve Savcısının işbirliği ve koordinasyon içinde mücadele yürütecekleri, özellikle irticai, yıkıcı ve bölücü yayın yapan tüm radyo ve televizyonların kurulan sistem içinde izleneceği, zararlı yayınların önlenerek, sorumluları hakkında hemen yasal işlem yapılacağı, alınan önlemleri etkisiz kılmaya yönelik çeşitli zeminler de gerçekleştirilen işbirliğine karşı dikkatli olunacağı, bilhassa kılık kıyafet yönetmeliğinin uygulanmasında hassasiyet gösterileceği, dinin istismarının gerçek inanç ve iman sahibi vatandaşlarımıza yapılabilecek en büyük kötülük olduğu, bu nedenle yürütülen mücadelenin dine ve gerçek inanç sahibi vatandaşlara yapılan kutsal bir hizmet olduğu, Türkiye Cumhuriyeti 
Hükümetinin, başta rejime yönelik irticai faaliyetler ile, bölücü ve yıkıcı faaliyetle mücadelede Cumhuriyetin Vali, Kaymakam ve Savcıları ile diğer tüm kamu görevlilerinin yanında olduğu.”  ifade edilmiştir. 

    Komisyonumuzca 17 Ekim 2012 tarihinde dinlenen eski Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı Ömer KAYIR, görev yaptığı Haziran 1997-Haziran 1999 döneminde, Başbakanlık Uygulamayı Takip ve Koordinasyon Kurulunun sekretarya hizmetlerinde çalıştığını, bu süre zarfında, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinden “kararların takibiyle ilgili bir sistem kurulmasına ilişkin bir yazı” 
geldiğini; ancak bu yazılı emrin geri çevrilmesi üzerine yeni bir yazı gönderildiğini, sekretarya hizmetlerinin Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği tarafından yönlendirildiğini, üyelerin Genel Sekreterlik tarafından belirlendiğini ifade etmiştir.236 

 Ömer Kayır, Başbakanlık Uygulamayı Takip ve Koordinasyon Kurulu’nun insanları takip etmek için kurulmadığını. Millî Güvenlik Kurulunun 406 sayılı Kararındaki tedbirlerin uygulanmasını takiple görevli olduğunu; ancak özellikle 1999 yılından sonra Kurul’un “kamu kuruluşlarında irtica faaliyetlerde bulunduğu öne sürülen personel hakkında meslekten çıkarma dahil disiplin cezalarının uygulanmasını talep eden bir birim haline dönüştüğünü”, “Bakanlıklara yazılar 
yazıldığını, bunların bir kısmının Başbakanlığın arşivinde olduğunu, ayrıca Meclis Başkanlığına, komisyonlara, mahkemelere yazılar yazıldığını”. 

 Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Yardımcılarından birisinin toplantılarda Müsteşara bir sarı zarf getirdiğini, “Efendim, bakın, burada falan memur bilmem ne yapıyor” dediğini; Müsteşarın ise “Aman, başa bir gelmesin, hükûmete, başbakana bir sıkıntı çıkmasın diye işlem yaptığını”; bu uygulamaya kendisinin son verdiğini, böyle durumlarda ilgili kurumların teftiş kurullarından inceleme 
yapılmasını istediğini belirtmiştir. 

 Ömer KAYIR, ayrıca, “ERBAKAN’ın Başbakanlığı döneminde, Başbakanlığa yüz küsur kişi hakkında yazı geldiğini, bu kişileri alabildiği kadarıyla yanına aldığını, bu insanların irtica sebebiyle değil REFAHYOL Hükümeti döneminde görev yaptıkları için ihbar edildiği, bu kişilere ‘Bu falan cemaatten’, ‘Bu filan yapıdan’ şeklinde iftiralar atıldığını, bu insanların mağdur olduğunu, bunlardan 
bazılarının Başbakanlıkta şube müdürü iken görevinden ayrılıp öğretmenlik yaptığını, birçoğunun hâlâ sıkıntı çektiğini, en büyük sıkıntıyı o dönemde görev yapan Başbakanlık uzman yardımcılarının çektiğini, birçok vali, vali yardımcısının görev yerinin değiştirildiğini, bu kişilerden bazılarının daha sonra başbakanlar tarafından kurul başkanı yapıldığını, ancak yine de damgalandıklarını, 600-700 
çalışanın başörtüsü sebebiyle işten atıldığını, bunların da mağdur olduğunu” ifade etmiştir. 

5. Ak Parti Dönemi: 

 Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN imzasıyla, 010-06/02297 sayılı, 14 Aralık 2010 tarihli yazıyla, 28 Şubat sürecinde, 406 sayılı MGK Kararı çerçevesinde 
Başbakanlık tarafından çıkarılan Gizli gizlilik dereceli, Genelge, Direktif, Eylem Planı, Yönerge, Talimat ve Olur’lar yürürlükten kaldırılmıştır. 


BÖLÜM DİPNOTLARI;

225 Türkiye’de askeri vesayetin ulaştığı boyutun görülmesi açısından, 26 Şubat 1998 tarihli 421 sayılı MGK Kararı çarpıcı bir örnektir. Karar’da, Doğu ve 
Güneydoğu Anadolu bölgesindeki sağlık tesislerinin eksikliklerin giderilmesi maksadıyla, bölgeye yapılacak tetkik gezilerinin, MGK Genel Sekreterliğince 
planlanarak icra edilmesi ve Bölge Valiliğinde ve/veya Ankara’da bir “Sağlık Koordinasyon Kurulu” oluşturulması öngörülmüştür. Diğer bir örnek ise Türkiye’de mevcut tüm vakıfların durumları ile ilgili rapor çalışmanın yine MGK Genel Sekreterliğinde koordinesinde yapılarak, 25 Temmuz 1997 tarihinde alınan 409 sayılı MGK Kararıyla yürürlüğe konulmasıdır. Bu ve diğer çalışmalar MGK Genel Sekreterliğinin MGK’nın karargahı olarak çalıştığını göstermektedir. 
226 İçişleri Bakanı Meral AKŞENER 25 Haziran 2012 tarihinde Komisyonumuzda yapılan dinlemede Genelgeler konusunda şunları söylemiştir: 
“Şimdi bir şey daha, önemli bir şey sordu Başkanım bu genelgeyle ilgili. Benim üç ya da dört genelgem var, üç zannediyorum. Bunların hepsi, 
Sayın Erbakan’ın Başbakan olarak İçişleri Bakanlığına yazdığı konular var, onların içinden iç şey bu, yani Başbakanın talimatının iç bünyeye nakledilmesi 
şeklindedir.” 
227 CUMHURBAŞKANLIĞI SÜLEYMAN DEMİREL ARŞİVİ, Dolap No:91703, Fihrist No:22357-3 
228 “Savsaklamak Yok”, Milliyet, 28 Nisan 2007. 
229 Genelge Ek’tedir. 
230 CUMHURBAŞKANLIĞI SÜLEYMAN DEMİREL ARŞİVİ, Dolap No:91704 Fihrist No:22357-487,488. 
231 CUMHURBAŞKANLIĞI SÜLEYMAN DEMİREL ARŞİVİ, Dolap No:91704 Fihrist No:22357-489. 
232 CUMHURBAŞKANLIĞI ARŞİVİ, Dolap No:91704 Fihrist No:22357-461. 
233 Başbakan Mesut YILMAZ’ın yaptırdığı bir araştırmada “ordunun irticaı abarttığını söyleyenlerin oranının” %62, “ordunun irticaı abartmadığını söyleyenlerin oranının” ise %37.7 olduğu ifade edilmiştir. “İrtica ile savaşımı yetersiz bulanların oranı” %37, “irtica tehlikesi yoktur diyenlerin oranı” ise %39,3 olarak verilmiştir. (Taha AKYOL, 3 Nisan 1998, Milliyet Gazetesi.) (E) Tümg. Şevket BÖLÜGİRAY, bu anket sonuçlarını “siyasilerin anketleri kendi eğilimlerine göre yaptırdıkları” şeklinde yorumlamış; REFAHYOL döneminde “ordunun irticaı abartmadığını” söyleyenlerin oranının %80 olduğunu öne sürmüştür. 
234 CUMHURBAŞKANLIĞI SÜLEYMAN DEMİREL ARŞİVİ, Dolap No:91704 Fihrist No:22357-455. 
235 CUMHURBAŞKANLIĞI SÜLEYMAN DEMİREL ARŞİVİ, Dolap No:91704 Fihrist No:22357-459,460. 
236 17 Ekim 2012 tarihli Ömer KAYIR ile yapılan görüşme tutanağı 


 ***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder