15 Temmuz 2017 Cumartesi

28 ŞUBAT SÜRECİNİN DEVLET VE TOPLUM ÜZERİNDEKİ YANSIMALARI, BÖLÜM 3


28 ŞUBAT SÜRECİNİN DEVLET VE TOPLUM ÜZERİNDEKİ YANSIMALARI, BÖLÜM 3



 b. Aylık Raporlar 

 Öte yandan, İrtica ve İrtica ile Mücadele Raporu dışında ayrıca 1999 ve 2000 yıllarında aşağıda özet olarak ifade edilen başlıklarda Ek’te sunulan aylık raporlar düzenlenmiştir: 

- Camilerde okunan hutbeler ve vaazların konuları, 
- Merkezi vaaz sisteminin geliştirilmesi için çalışmalar yapılması, 
- Cami derslerinde işlenen konular, 
- İl Müftülüklerinde yapılan konferans ve panellerin konuları, 
- Vatandaşların aydınlatılması için Diyanet İşleri Başkanlığınca farklı illere “Aydınlatma Ekiplerinin” gönderilmesi, 
- Personel için düzenlelen kurslarda Psikolojik Harekat Planı çerçevesinde bilgilendirme yapılması, 
- Yapılacak atamalar ve yapılacak her türlü görevlendirmeler için arşiv araştırması yapılması, 
- Yurt dışında yürütülen faaliyetler, 
- Diyanet İşleri Başkanının medyaya yansıyan demeç ve söylemleri, 
- İbadet yerleri ve Kur’an kurslarının denetimi konusunda mahalli emniyet ve istihbarat birimleriyle koordinasyon ve işbirliği yapılması, 
- Başkanlık personelinden irticai faaliyetleri olduğu düşünülenler hakkında yapılan işlemler, 


c. Denetim Faaliyetleri 

 2. Maddede bahsedilen raporlarda ayrıca, “Başkanlık Merkez, Taşra ve Yurtdışı Teşkilatı İzleme Koordinasyon Kurulu” teşkil edildiği, Diyanet İşleri Başkanlığına Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Genelkurmay Başkanlığı, MGK Genel Sekreterliği ve İçişleri Bakanlığı kanalıyla personel hakkında gelen yazılı şikayet ve ihbar konularının Başkanlıkça oluşturulan “Özel Müfettiş Gruplarınca” titizlikle incelendiği ve soruşturması tamamlananların sonucu hakkında yazılı olarak 
ilgili makamlara bilgi verildiği hususları yer almıştır. 

d. Diğer Faaliyetler 

 - Bütün il ve ilçe müftülüklerinden görev bölgelerindeki tarikatlarla ilgili bilgi toplamaları istenmiştir. Tarikatlarla ilgili bilgi formunda tarikat lideri veya şeyhinin ismi, tarikat müritlerinin kadın ve erkek olarak sayıları, hitap ettiği toplum kesiminin eğitim seviyeleri, ekonomik durumları, sosyal statüleri tarikatin gelir kaynakları ve yayınları gibi ilgi çekici bölümler yer almıştır. Konuya ilişkin form Ek’te sunulmuştur. 

 - Başbakanlık Müsteşarlığı tarafından 28 Nisan 2000 tarihli Milli Güvenlik Kurulu toplantısına sunulan ve Başbakan onayıyla yürürlüğe konulan “İrticai Faaliyetlere Karşı Yürütülecek Mücadele Stratejisi” çerçevesinde “Diyanet İşleri Başkanlığı Eylem Planı faaliyet Takvimi” oluşturulduğu görülmüştür. Ek’te yer alan bu belgede Diyanet İşleri Başkanlığınca alınması gereken tedbirlerden ilgi çekici bulunanlar aşağıda sunulmuştur: 


- İrticai kesim tarafından Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı yürütülen faaliyetlerin etkisiz hale getirilmesinde en etkin olarak görev yapacak olan Diyanet İşleri Başkanlığının bu görevi bizzat Diyanet İşleri Başkanı tarafından zamanında kamuoyuna yapılacak açıklamalar ile ve merkezde hazırlanan Cuma Hutbeleri vasıtasıyla yapması,bu konuya ilişkin Cuma Hutbelerinde kullanılacak temaların seçiminin ve uygulanmasının BUTKK ile koordineli olarak Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yürütülmesi. 

- Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilatının yeni baştan ele alınması, çağdaş, aydın din adamlarının teşkilat içerisinde yer almasının sağlanması ve Başkanlığın irtica ile mücadele edecek yeni bir konsept içerisinde yapılanması konusunda, Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinden Diyanet Araştırma Merkezi (DİYAM) adlı bir birim kurulmuştur. Bu merkezin yöneticileri, emekli askerlerden oluşturulmuştur. Bu şahıslar, Emekli Tümgeneral ve Tuğgeneral ve bir Albaydır. Emekli Kurmay Albay Oğuz Kalelioğlu, ayrıca, Diyanet İşleri Başkanı Başdanışmanı olarak görev yapmıştır. Bu çerçevede Diyanet İşleri Başkanlığı’nda emekli askerlerin görev alması ihtiyacının nereden kaynaklandığı dikkat çekici bulunmuştur.245 Bu birimde çalışan asker personelin maaşları, Türkiye Diyanet Vakfı bütçesinden karşılanmıştır. Bu askerler, “Türkiye’deki dini hayatın durumuyla ilgili bilgi toplama ve yönlendirme” amacıyla faaliyet yürütmüşlerdir. 

 Sonuç olarak; Türkiye'nin içinden geçtiği değişik süreçlerde Diyanet İşleri 
Başkanlığı'nın da bu durum ve gelişmelerden etkilendiği gerçeği göz ardı edilemez. Özellikle kamuoyunda "darbe", "ihtilal" ya da "müdahale" gibi sözcüklerle tanımlanan ve çoğunda devlet ve hükümet geleneğimizi zorlayan çizgi dışı uygulamaların egemen olduğu bu süreçlerde, toplumun bütün yönleriyle yeniden biçimlendirilmesinin amaçlandığı uzun süreli zaman 
dilimlerinde Diyanet İşleri Başkanlığı alanının da bu düzenlemelere tabi kılınmaya çalışıldığı, hatta kısmen de olsa tabi kılındığını söylemek mümkündür. 

 Bugün devasa örgütlenmesi ve saygın konumuyla Diyanet İşleri Başkanlığı, sosyal bakışın yeniden inşa edilmesinde, gündelik dilin dönüştürülmesinde, siyasi ve ideolojik tasavvurların meşrulaştırılmasında özellikle ilgililer nezdinde önemli ve kullanışlı bir referans aygıtı olarak işlevsel hale getirilmek istendiği açıkça görülmektedir. 

 İlgili dönemlerin birer problem olarak öne çıkardığı belli başlı konular arasında yer alan ve "irtica", "siyasal İslam", "İslam'ın görünürlüğü" ve dolayısıyla "laikliğin tehdit altına girmesi" vs. gibi konularda dini hayatın örgütlü temsilini deruhte eden başkanlığın birtakım düzenlemelerde öncü ve belirleyici pozisyon lara sahip olması istendiği değerlendirilmektedir. 


Bu çalışmalarla, 28 Şubat döneminde, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından sürece katkı sağlanmıştır. Açıkça görülebileceği üzere, din ve dini hayat kavramları yeniden ele alınmış, alelade, mütedeyyin ya da kendi halinde dindarlık biçimlerinin bile "ölçü ve sınırları" adeta yeniden belirlenmeye çalışılmış, özellikle dini referanslı kimi aşırı gruplar üzerinden dini temsil alanının daraltılmasına çaba sarf edilmiştir. Din alanı bir yandan söz konusu grupların belli başlı icraatlarından arındırılmaya çalışılırken diğer yandan da din alanının bu tür zeminlere kayma potansiyelinin yüksek olduğu sıklıkla ima edilmiştir. 

 Bu çerçeve içerisinde, üst düzey belli başlı yöneticilerden sürecin akışına ayak direyenler tasfiye edilirken, konunun eşzamanlı bir süreklilik içinde sürdürülebilmesi için sivil olmayan unsurlardan da izleyici/yönlendirici düzeyinde katkı sağlanmıştır. 

 Diyanet İşleri Başkanlığı açısından en büyük sorunun, varlığını Cumhuriyet'in kurucu iradesinin kendisine atfettiği rol kadar toplumun kendisine yüklediği derin misyondan da alan bir yapının çoklukla sivil bir inisiyatif içinde gerçekleştirdiği geleneksel rolünün açıkça kesintiye uğratılması olduğu değerlendirilmektedir. Devletle toplum arasında uygun bir dengenin taşıyıcı ve koruyucusu 
olarak varlığını sürdüren bir kurumun, mevcut yapılanmasını terk ederek vesayetçi bir yapılanmaya doğru şekil aldığı görülmektedir. Bu bağlamda Diyanet mensuplarının öteden beri gerçekleştirdiği hizmetlerin bile birer irtica numunesi olarak değerlendirilip kriminal bir konuya dönüştürülmesi ise, 
28 Şubat sürecinde diğer kamu kurumlarında görev yapan personel ve ailelerinde yaşananlara benzeyen toplumsal dramlara neden olmuştur. 

4. RTÜK tarafından yapılan işlemler: 

4.1. RTÜK FREKANS TAHSİSİ 

 Radyo ve Televizyon Üst Kurulu tarafından Komisyonumuza gönderilen yazıda 246 verilen bilgiler çerçevesinde, doğrudan irtica ile mücadele kapsamında işlemler yapıldığına ilişkin bir kayıt bulunmadığı ifade edilmiştir. Ancak, 15 Aralık 1997 tarihinde yapılacağı ilan edilen yayın lisansı almak için başvuran kuruluşlar için yapılması planlanan sıralama ihalesi Başbakanlığın Ek’te sunulan 02.12.1997 tarihli yazısı üzerine RTÜK tarafından ertelenmiştir. 

246 RTÜK Başkanlığının 18.10.2012 tarih ve B.02.6.RTÜ.0.06.00.00-041.02/1161 sayılı yazısı. 

 Söz konusu ihalelerin ertelenmesinin asıl sebebinin irticai nitelikte yayın yaptığı iddia edilen yayın kuruluşlarının ihalelere girmesinin engellenmesi için düzenleme yapılması isteğinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Nitekim dönemsel olarak dini içerikli yayın yapan kuruluşlara verilen cezalar bu 
görüşü doğrular niteliktedir. Ancak, bu noktadaki asıl amacın bazı büyük medya kuruluşlarının frekans tahsisi açısından sahip oldukları gücün bir yönüyle ayrıcalığa dönüşmesi sürecinin başlatılması olduğu izlenimi uyanmaktadır. 

 Milli Güvenlik Kurulunun 26.11.1997 tarihli toplantısında alınmış olan 415 sayılı Karar Bakanlar Kurulu'nda görüşülmüş ve 01.12.1997 tarihli ve 97/10292 sayılı Karar ile kabul edilmiştir. Bu karar çerçevesinde, RTÜK’ün şu ana kadar yaptığı ve yapmaya devam ettiği, özel radyo ve televizyon kuruluşlarına kanal ve frekans tahsisi ve bununla ilgili sıralama ihalesi işlemlerini durdurması, 
bununla birlikte hukuki dayanaktan yoksun ve bir kısmı yok hükmünde olan ve diğer kısmı hukuken sakat olan ve iptal edilebilir nitelikte bulunan özel radyo ve televizyon kuruluşlarına kanal ve frekans tahsisi sıralama ihalelerini iptal etmesi gerektiği vurgulanmıştır. 

 Yine bu karar kapsamında, özel radyo ve televizyon kuruluşlarına kanal ve frekans tahsisi işlemlerinin yetersiz bir hukuki düzenlemeyle yapılmakta olduğundan ortaya telafisi mümkün olmayan zararlar ortaya çıktığı ve bu nedenle bir an evvel mevzuatta0 düzenlemeye gidilmesi gerektiği ifade 
edilmiştir. 

 Ayrıca, Milli Güvenlik Kurulu'nun 415 sayılı Kararının alınması, özel radyo ve televizyon kuruluşlarına kanal ve frekans tahsisi işlemlerinin "ulusal güvenliği" doğrudan ilgilendiren bir mahiyet kazandığı belirtilerek, Radyo Televizyon Üst Kurulu'nun kanal ve frekans tahsisine ilişkin ihalelerde, ihaleye katılan şirketlere, değerlendirmede teknik ve ekonomik kıstasların yanında "ulusal güvenlik" 
gereklerinin de göz önünde bulundurulacağını işin başında bildirmesi ve ihale sonuçlandırılmadan önce "ulusal güvenlik" açısından değerlendirilmesine imkân sağlamak üzere,” Başbakanlığın görüşünün almasının” gerekli hale geldiğinden bahsedilmiştir. 

 Bu çerçevede 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun 16ncı maddesinde yer alan "kamu ve tüm özel radyo ve televizyon kuruluşlarına kanal ve frekans bandı tahsisi ile yayın izni ile lisansı vermek ve bu tahsis ve izni iptal etmek yetkisi, münhasıran Üst Kurula 
aittir." hükmü hatırlatılmıştır. 

 Frekans tahsis işleminde idarenin özel kişilerle eşit konumda olmadığı, bu nedenle tahsis işlemini yaparken eşit, adil ve objektif olmanın yanı sıra "kamu yararı ve hizmet gerekleri" esaslarını gözetmesinin gerekliliği vurgulanmıştır. Bu esaslar çerçevesinde idarenin herkesle sözleşme yapmak zorunda olmadığı, bu alanda kamu yararı gözeterek bir takım kısıtlamalara gidilmesinin kaçınılmaz 
olduğu belirtilmiştir. Kamu yararı tanımının en fazla "ulusal güvenlik" kavramıyla ilgili olduğu, idarenin bütün organlarının "kamu yararı ve hizmet gerekleri" çerçevesinde "ulusal güvenliği" dikkate alarak hareket etmesi gerektiği de belirtilmiştir. 

 Son olarak, RTÜK'ün yayın takip imkânlarının zayıflığının göz önünde bulundurularak, tüm Valiliklerce birer büro oluşturulmasına ilişkin düzenleme yapılmalı ve bilhassa yerel ve bölgesel radyo ve televizyon yayınlarının bu bürolar aracılığıyla takip edilmesi ve Valiliklerin de konusu suç olan yayınlar hakkında gereği yapılmak üzere RTÜK'e ve savcılıklara suç duyurusunda bulunması gerektiği vurgulanmıştır. 


4.2. RTÜK tarafından yapılan işlemler: 

 Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 1995-2003 yılları arasında özel radyo ve televizyon kuruluşlarına 180 adet ceza verilmesini öngörmüştür. Ek’te sunulan çizelgede belirtilen bu cezaların 68 tanesi uyarı, 99 adedi ise kapama cezası olması talep edilmiştir. 2 yayın kuruluşunun yayın izni ise iptal edilmiştir. 
Ceza verilmesi öngörülen yayın kuruluşlarının toplam sayısı 37’si radyo, 8’i televizyon olmak üzere 45’tir. Bu cezaların tamamının irtica ile mücadele kavramı çerçevesinde verilmek istendiği anlaşılmaktadır. Ceza talep edilen davaların 22 adedi bağlı olunan İdare Mahkemesi tarafından reddedilmiştir. 

 “Yayın ihlali” kapsamında değerlendirilen ve ceza talep edilmesine neden olan ifadelerden çarpıcı bulunan örnekler aşağıda sunulmuştur: 

 - İstanbul’da yayın yapan Üsküdar FM adlı radyo kanalında, 25-26 Kasım 1999 tarihli Düşünce Günlüğü adlı programdaki “Demokratik bir Cumhuriyet yurttaşları tehdit olarak görmez. 28 Şubat sürecinde, henüz tanımı bile yapılmamış irtica sözcüğüne dayanarak, devletin güvenlik birimleri 
dindar eğilimleri saptanan bazı vatandaşların iç tehdit kapsamında değerlendirildi...” ifadelerine kapama cezası verilmiştir. 

 - İstanbul’da yayın yapan Üsküdar FM adlı radyo kanalında 7 Aralık 99 tarihinde Yayınlanan Düşünce Günlüğü Adlı programda Yeni Şafak ve Akit gazetelerinin manşetlerinden yola çıkılarak... "Bugün, senin sayende Demokrat Partinin halk idaresine dayanan çizgisi toprağın altındadır. Sen Adnan Menderes'in mirasını darağacına çektiğin gibi, Turgut Özal'ın mirasını da bir kaç yıl içinde yerle bir ettin...” ifadeleri kapama cezasına konu edilmiştir. 

 - Eskişehir’de yayın yapan ERT FM adlı radyo kanalında, 22 Şubat ve 9 Mart 1999 tarihlerinde yayınlanan konuşma programında yer verilen "Bu ne biçim eğitim sistemidir. Bizim neslimiz, bizim çocuklarımız ne hale gelmiştir Yarabbi...” ifadelerine kapama cezası verilmiştir. 
 - Gaziantep’te yayın yapan Vahdet Radyo adlı radyo kanalında, 7 Ekim 1998 tarihinde yayınlanan programda kullanılan “İstanbul Üniversitesinde başlayan başörtüsü yasağı günden güne büyüyerek Gaziantep Üniversitesine geldi. Onlar, sadece inançları gereği taktıkları baş örtüsü uğruna coplandılar.” ifadelerine uyarı cezası verilmiştir. 

 - Ankara’da yayın yapan Arifan FM radyo kanalında yer alan Seher vakti adlı programda Tuğgeneral Osman Özbek'in bir askeri döverek öldürdüğü yolunda yazılı basında çıkan bir haberi, iddiayı teyit eder nitelikte ifadelerle kamuoyuna duyurması suç teşkil etmiştir. 


 - İstanbul’da yayın yapan Moral FM adlı radyo kanalında yer alan Satır Arası Adlı programda "MGK Heyetini oluşturan tüm komutanlar ve hükümet üyeleri Kocatepe Camiindeki cenaze törenindeydi... Şehit Üsteğmen'in eşi Tülin Kılıç, inancının emrettiği şekilde başörtülü idi. Annesi de başörtülü idi. Yani o törene katılan M.G.K. erkanı nezdinde birer irticacıydı onlar. Kim bilir...” ifadelerine kapama talep edilmiştir. 

 - İstanbul’da yayın yapan Moral FM adlı radyo kanalında yer alan “10-15 Mayıs 1999 tarihlerinde yayınlanan programlarda "Meclise başörtüsü ile giren bir insana bu insanlık dışı muamelenin millet tarafından telin edildiğini, şiddet ve nefretle kınandığını nasıl görmezden gelebilirsiniz....” ifadeleri kapama cezasına konu olmuştur. 

 - Kocaeli’nde yayın yapan Anadolu FM adlı radyo kanalında Haber yorum programında "THK bir kaç derimi gasp etme mücadelesi veriyor. Ama hayır, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da kaptırmayacağım postumu. Elimden, polis, asker zoruyla almaya kalkarlarsa, delik deşik edeceğim deriyi...” ifadelerine uyarı cezası verilmiştir. 


4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder