15 Temmuz 2017 Cumartesi

28 ŞUBAT SÜRECİNİN HUKUKSAL - YARGISAL BOYUTU, BÖLÜM 3

28 ŞUBAT SÜRECİNİN HUKUKSAL - YARGISAL BOYUTU, BÖLÜM 3


 Siyasi Partilerin kapatılmasına zemin hazırlamak ve kapattırmak 

 Raporun 28 şubat süreci brifingleri ve kararları çerçevesinde siyasi parti kapatma davalarına ilişkin iddianamelerin irdelenmesi bölümünde incelendiği üzere, 17 Ocak 1997 tarihinde verilen brifingte yer alan; 

. Kayseri Belediye başkanı Şükrü Karatepe’nin 10 kasım 1996 günü Kayseri’de 
düzenlenen, Atatürk’ü anma törenlerinden sonra katıldığı bir toplantı da yaptığı konuşma . Ramazan münasebeti ile mesai saatlerinin valiler tarafından düzenlenmesini öngören hükümet genelgesi, 

 - 8 yıllık kesintisiz eğitime karşı çıkılması, 
 - İmam Hatip Okullarının ve mezunlarının sayısının artması, 

. Başbakan Erbakan tarafından başbakanlık konutunda tarikat ve cemaat liderlerine verilen yemek gibi vs. hususların Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 
düzenlenen iddianamede de davalı partinin laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğuna ilişkin olgular olarak ileri sürüldüğü görülmüştür. 

 İddianamede dikkat çeken bir diğer nokta ise iddianamenin düzenlenmesinden sonra 10 Haziran 1997 tarihinde Genelkurmay Başkanlığında yüksek yargı organlarının başkanları ve üyeleri için düzenlenen birinci yargı brifinginde yer alan bazı ifadelerin neredeyse bire bir olarak iddianamede yer alan ifadelerle özdeş olmasıdır.Nitekim, iddianamede yer alan ifadelerle brifingte yer alan bazı 
ifadelerin neredeyse bire bir olmaları durumu, Genelkurmay ile Yargıtay Cumhuriyet başsavcılığı arasındaki etkileşim 28 şubat süreci brifingleri ve kararları çerçevesinde siyasi parti kapatma davalarına ilişkin iddianamelerin irdelenmesi bölümünde tablo halinde gösterilmiştir. 

Öte yandan, Refah Partisinin kapatılmasına ilişkin iddianamede yer verilen olayların bazılarının Genelkurmay Başkanlığı tarafından 17 Ocak 1997 tarihinde Cumhurbaşkanına verilen brifingte yer aldığı görülmektedir. 

 Söz konusu brifinglerde; İrticai kesimin halihazır faaliyetleri itibariyle; Atatürk'ün temellerini attığı ve çerçevesi anayasa'mız ile belirlenmiş olan demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti anlayışı dışına çıkarak, T.C. devletini yıkmayı amaçladığı açıkça görülmekte ve ülkemizde siyasal islami gerçekleştirme yolunda oluşan irticai tehdidin çok ciddi boyutlara ulaştığı, Bugün itibariyle; artan boyutta devam eden irticai tehdidin, Türkiye Cumhuriyeti'ni yıkmayı hedef alan fevkalade ciddi boyutu; Atatürk'ün kurduğu cumhuriyet ilkeleri doğrultusunda memleketini seven demokratik ve laik her vatandaşın dikkatle izlemesi ve bu tehdidi her kesime anlatması, tarafsız 
kalmaması ve icraatta bulunması ana görevi olduğu, ifade edilmek suretiyle, açıkça yargıya ve bilhassa Anayasa Mahkemesine mesaj verilmiştir. 

Nihayetinde, Anayasa Mahkemesi üzerinde kurulan bu baskılar sonuç vermiş ve Anayasa Mahkemesi 16 Ocak 1998 tarihinde verdiği kararla, Refah Partisinin kapatılmasına karar vermiştir. 

Anayasa Mahkemesi kararında aynen; 

“Açıklanan nedenlerle, Refah Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan’ın; 
Yükseköğretim Kurumları öğrencilerinin başörtüsü kullanmalarını destekleyen, çok hukuklu sistemi savunan beyanları ile kimi tarikat liderlerine Başbakanlık Konutunda iftar yemeği vermesine ilişkin davranışları; Genel Başkan Yardımcısı Şevket Kazan’ın Sincan Belediye Başkanı’nı tutuklu olduğu 
sırada ziyareti ve Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Tekdal’ın 1993 yılında Hac’ta yaptığı ve 24.11.1996 günü Kanal-D televizyonunda görüntülü olarak verilen konuşması; 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanunu’nun 78., 84. ve 87. maddeleri ile Anayasa’nın 68. maddesinin dördüncü fıkrasında öngörülen ve Cumhuriyetin temel niteliklerinden olan “lâiklik ilkesi”ne aykırılık oluşturduğundan 
Refah Partisi’nin Siyasî Partiler Kanunu’nun 101. maddesinin (b) bendiyle, Anayasa’nın 69. maddesi uyarınca kapatılmasına karar verilmesi gerekir.” şeklinde ifadelere yer verilmek suretiyle, Refah Partisi’nin kapatılma nedeninin, yöneticilerinin laiklik karşıtı söz ve eylemleri olduğu ifade edilmiştir. 

Oysa, Avrupa Konseyinin anayasal konulardaki danışma organı olan Venedik 
Komisyonunun partilerin yasaklanmasına ilişkin 1999 tarihli raporuna göre siyasi partilerin yasaklanması, ancak demokratik düzeni devirecek, böylece anayasanın güvence altına aldığı hakları ve hürriyetleri tahrip edecek bir siyasal araç olarak şiddet kullanımını savunan veya şiddet kullanan partiler bakımından haklı görülebilir. Bir partinin, Anayasanın barışçı yöntemlerle değiştirilmesini 
savunma sı, tek başına, onun yasaklanması veya feshedilmesi için yeterli değil dir. 

Böylece, Refah Partisi hakkında açılan kapatma davası ve verilen brifingler ile 18 Haziran 1997 tarihinde Necmettin Erbakan’ın Başbakanlıktan istifa etmesi ve akabinde REFAHYOL hükümetinin sona ermesinden sonra, Refah Partisine son darbe Anayasa Mahkemesince vurulmuştur. 

Sivil Toplum Örgütlerini Kullanmak 

Türk-İş ve DİSK ile birlikte patron örgütleri TOBB, TİSK ve TESK “5.li sivil insiyatif” adıyla irticaya karşı birleşik bir cephe kurmuşlardır. Sosyal demokrasi ve işçi hareketinin liderleri demokrasiden yana tutum sergilememişlerdir. Kendisini sosyalist olarak tanımlayan gruplar dahi bu oluşumun içinde yer almışlardır. Eğitim-Sen 28 Şubat Muhtırasının temel talebi olan 8 yıllık eğitim 
için mitingler düzenlemiştir. Erbakan'ın 28 Şubat kararlarını hükümet kararına dönüştürmesi ardından Genelkurmay, kararların uygulanması için belli bir süre tanımaya karar vermiştir. Türkiye'nin en büyük kitle örgütü ve merkez sağın ekonomik-siyasi zemini sayılan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği TOBB'un Refahyol'dan desteğini çekmesi bu dönemde gerçekleşmiştir. TOBB'un katılımıyla hükümet karşıtı silahsız kuvvetler cephesi önemli güç kazanmıştır. TOBB ve Türk-İş'in birlikte tutum alması, daha çok sayıda irili ufaklı kitle örgütünün de çekim alanına girmesine neden olmuştur.280 

Tutulmuş ve Ayarlanmış Şahıslarla Senaryo Oluşturmak 

28 Şubat sürecinde oluşturulan senaryo gereği Hükümet hakkında yıpratıcı, yanıltıcı ve yönlendirici faaliyetlerde bulunması amacıyla nerden ve nasıl ayarlandığı daha sonra kamuoyunca da açığa çıkan Ali Kalkancı, Fadime Şahin, Müslüm Gündüz ve arkadaşlarının dini, ahlaki ve toplumsal kötü davranışlarını Hükümet politikalarının bir sonucu ve Hükümet çevrelerinin bir davranışı gibi 
gösterilerek halk nezdinde haksız yere dezenformasyon ve manüpilasyon faaliyetleri icra ve organize edilmiştir. 

28 Şubat sürecinde dönemin Kültür Bakanı olan İsmail Kahraman Komisyonumuz da  31/10/2012 tarihinde”Birden bire aczimendiler türedi, Müslüm Gündüz'ler, Fadime Şahin'ler ortaya çıktı. 'Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık' denildi. Neler olduğunu anlayamadık. Basın buna destek oldu, dışarıdan da destek verildi ve hükümet yıkıldı. 28 Şubat netice almış bir darbedir. 
Senaryolar değişik ama rejisörü Süleyman Demirel'di. Sahneye koydu ve A'dan Z'ye yönetti. Öyle bir kamuoyu oluşturuldu ki insanlar olmazlara inandırıldı” şeklinde verdiği beyanatta tutulmuş ve ayarlanmış şahıslarla senaryo oluşturulduğunu ve bu yöntemin o süreçte yoğun olarak 
kullanıldığını onaylamıştır. 

 Yargıya Ağırlıkla Biçilen Rol 

 28 Şubat sürecinde yargı kurumunu da değerlendirmemiz gerekir. Çünkü 28 Şubat sürecinde en büyük zararı yargı kurumu görmüştür. Hukuk devleti kavramı Cumhuriyet tarihinde ilk kez bu denli tacize uğramış, yargı mensupları ve yargı organları kendi üzerlerine kurulan baskıya bu derece tepkisiz kalmışlardır. Bu süreçte hâkimler ve savcılar Genelkurmay Başkanlığı tarafından verilen irtica brifinglerine tabi tutulmuş, Batı Çalışma Grubu tarafından hazırlanan bu brifinglerde irticaî tehdide karşı uyanık olmaları istenmiştir. İrticaî tehditle etkin mücadele için göreve davet edilmişlerdir. Bu süreçte açıkça Anayasa suçu işlenmiş, Anayasa'nın 138. maddesi “Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz,” hükmü çiğnenmiş, askerler açıkça hâkimlere talimat vermiş, tavsiye ve telkinde bulunmuştur.Nitekim, 10/06/1997 tarihinde yargı mensuplarına verilen 
brifingte, yargıya açıkça “.....Bugün itibariyle; artan boyutta devam eden irticai tehdidin,Türkiye Cumhuriyeti'ni yıkmayı hedef alan fevkalade ciddi boyutu; Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet ilkeleri doğrultusunda memleketini seven demokratik ve laik her vatandaşın dikkatle izlemesi ve bu tehdidi her 
kesime anlatması, tarafsız kalmaması ve icraatta bulunması ana görevidir.” şeklinde telkinde bulunulmuş ve tarafsız kalmaması, icraata geçmeleri emredilmiştir. 

Bu brifingler daha sonra gazetecilere ve üniversite yöneticilerine de verilmiştir. Bu brifingler yüzünden yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı ciddi bir şüphe altına girmiştir. 

Niyet Okuma 

28 Şubat süreci brifinglerinde, Genel Kurmay Başkanlığı'nın “Atatürk'ün kurduğu çağdaş Türkiye Cumhuriyeti'ni yıkarak yerine şeriat devleti kurmayı nihai hedef seçen şeriatçı kesimin amacına yönelik gayretlerini büyük bir inanç ve kararlılıkla devam ettirdiği, şeriatçı kesimin devletin bütün kurum ve kuruluşları ile toplumun bazı kesimlerinde yürüttüğü gizli ve planlı kadrolaşma faaliyetlerinin, Atatürk'ün kurduğu laik, demokratik ve çağdaş Türkiye Cumhuriyeti'nde yarattığı tahribatın boyutları açısından endişe verici bir duruma gelme istidadı taşıdığı, vakit geçirilmeden demokratik hukuk devleti kuralları içerisinde her seviyede etkili ve planlı bir şekilde gerekli önlemlerin alınması gerektiği, aksi takdirde yakın bir gelecekte önlem alma imkanının da ortadan 
kalkabileceği, kur’an kursları, İmam Hatip okulları ve özel okullarda yatılı olarak eğitim alan çoçukların hiçbir ücret almadan eğitilerek beyinlerinin yıkandığı, hukuk ve siyasal bilgiler fakültelerinden mezun edilerek Atatürk ve laiklik düşmanı kişiler olarak devletin kritik kadrolarına planlı bir yerleştirdikleri “düşüncesi ile irticai kesim olarak adlandırdığı kesimin âdeta niyetinin okunduğu ve anılan şeriatçı kesimin Atatürk'ün kurduğu çağdaş Türkiye Cumhuriyetini yıkacağı ve şeriat devletini kuracağı endişelerini taşıdıkları anlaşılmıştır. 
Ancak, ülkemizin bu gün için geldiği nokta dikkate alındığında anılan endişenin yersiz olduğu anlaşılmaktadır. 

Fişleme Stratejisi 

Batı Çalışma Grubu bilgi ihtiyaçları konulu 5 Mayıs 1997 tarihli yazıda ise "Batı Çalışma Grubu"nun faaliyetlerine yönelik olarak daha önce istenen bilgilere ilaveten "dernekler, vakıflar, meslek kuruluşları, işçi ve işveren sendikaları, yüksek öğrenim kurumları, yurtlar, -vali, kaymakam, büyükşehir belediye başkanları, belediye başkanları- gibi üst düzey yöneticilerle, müdür, daire 
başkanı gibi görevlilerin biyografileri ve siyasi yön/görüşleri, il genel meclisi ve belediye meclisi üyeleri, siyasi partilerin il ve ilçe teşkilatında görevli yönetim kadroları, yerel tv, radyo, dergi ve basın yayın kuruluşu yöneticilerinin biyografi ve siyasi görüşlerinin derlenerek 12 Mayıs 1997 tarihine kadar rapor edilmesi" istenerek, yazıda belirtilen kişi ve kuramların fişlenmesi emredilmektedir.281 

Yazı ekinde gönderilen "bilgi formatında" şeklinde hazırlanmış çizelge ile dernekler, vakıflar gibi kuruluşların merkezlerinin, polis bölgesinde mi yoksa jandarma bölgesinde mi bulunduğu, tandansımn (siyasi görüşünün) -aşın sağ, sol, bölücü, PKK, Nurcu, Nakşibendî vesair- ne olduğu, adresinin ve kuruluşta etkin olan kişilerin kimler olduğu, üst düzey yöneticiler açısından da "adı, soyadı, baba ve ana adı, doğum yeri ve tarihi ile adresinin bildirilmesi istenmektedir. 

 Batı Çalışma Grubu, Refah-Yol Hükümeti sonrası sadece Ankara da değil Türkiye'nin değişik yerlerinde değişik meslek gruplarını fişlemeye devam etmiş, bu kapsamda 100.Yıl Üniversitesi personeli, Diyanet Personeli, Çalışma Bakanlığı personeli, Valiler ve Kaymakamlar, vakıflar ve dernekler fişlenmiştir. 

Fişlenmelerde, namaz kılmak ve oruç tutmakla ilgili soruların kapsama alınması 
da işin en ilginç tarafıdır.282 

Büyük Sermaye Grupları 

28 Şubat sürecinde büyük sermaye gruplarının da rolü unutulmamalıdır. Bu süreçte büyük sermaya grupları ile Refahyol Hükümeti arasındaki ilişkiler hiçbir zaman rayında gitmemiştir. Refahyol Hükümeti döneminde bu çevrelerin yıllar boyunca devletten almayı alışkanlık haline getirdikleri nakit teşvikler kaldırılmış, havuz sistemi uygulamasına geçilerek devletin bu çevrelere yüksek faiz ödemesinin önüne geçilmiştir. Tabiî bu gelişmeler hükümetle büyük sermaye gruplarının arasını açmıştır ve hükümete karşı gerçekleştirilen müdahaleye bu çevreler öncülük etmiştir. 

Ancak Refahyol Hükümeti'nin yıkılmasının ardından kurulan Anasol-D Hükümeti 
dönemini incelediğinde bu çevrelere verilen teşviklerin ve kredilerin yeniden verilmeye başladığı görülür. 

28 Şubat süreciyle birlikte Türkiye'de bir çok banka el değiştirmiştir. 1994 yılında olası bir finans krizini önlemek adına bankalara mevduat garantisi verilmiştir. Bunun bir-iki yıl gibi bir zaman içerisinde kaldırılması gerekirken bunun kaldırılmadığını ve devletin kesesinden bankalara büyük bir ekonomik güç sağlandığı görülür. 28 Şubat sürecinde devletten mevduat garantisi alan bu 
bankaların hızla el değiştirmeye başladığını ve bu bankaların “hortumlama” denilen bir yöntemle hızla yağmalandığı görülür. 

 Devlet kaynaklarının askerler eliyle yaratılmış olan korku ortamında belli çevreler tarafından eşi benzeri görülmemiş şekilde yağmalandığına şahit oluruz. Bu süreçte büyük yolsuzluklar gerçekleşir ve sonuçta 2000-2001 yıllarında bir ekonomik kriz yaşanır. Türkiye ekonomisi finans sektöründe yaşanan yolsuzluklardan kaynaklanan bir çöküş yaşar. Türk ekonomisi öz varlığı ile 
kazandığı her şeyin üçte birini bu kriz döneminde kaybeder. Bir çok ekonomi uzmanı yaşanan bu krizi 28 Şubat sürecindeki yolsuzlukların bir sonucu olarak görür. 

Burada önemli olduğu için belirtmemiz gereken bir konu bu süreçte el değiştiren 
bankalarda iki önemli isme rastlamamızdır. El değiştiren bankalardan biri Türkbank, diğeri Sümerbank'tır. Sürecin sonunda yaşananları incelediğinde, Türkbank'ın sahibi Korkmaz Yiğit'in danışmanı olarak 28 Şubat sürecinde Deniz Kuvvetleri Komutanı olarak görev yapmış olan Oramiral Güven Erkaya, Sümerbank'ın sahibi Hayyam Garipoğlu'nun danışmanı olarak da 28 Şubat sürecinde Jandarma Genel Komutanı olarak görev yapmış olan Orgeneral Teoman Koman görülecektir. 


4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder