ANAYASA MAHKEMESİNE BİREYSEL BAŞVURU (ANAYASA ŞİKAYETİ / ANLAMI, KAPSAMI VE OLASI SORUNLAR) BÖLÜM 11
3- Esas Hakkındaki İnceleme
Kabul edilebilirlik kararı verilen başvuruların esas incelemesi bölümler tarafından yapılır. Anayasa, kabul edilebilirlik ve esas incelemesi ayrımı yapmaksızın,
bireysel başvuruların bölümlerce karara bağlanacağına yer vermektedir (m. 149/2). Yasada da aynı hususa işaret edilmektedir (m. 49/1).
a- Bildirme
Kabul edilebilirlik kararı verilince, bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilir. Adalet Bakanlığı gerekli gördüğü hallerde görüşünü yazılı olarak
mahkemeye bildirir (m. 49/2).
Burada kabul edilebilirlik kararının, örneğin aleyhine bireysel başvuruda bulunulan bir mahkeme kararı lehine olduğu için bireysel başvuru isteğinde bulunmamış tarafa da tebliği gerekirdi. Çünkü, idari veya adli yolların tüketilerek, olağan yasa yolu sonucu hak elde etmiş olan kimsenin hakkının bir şekilde etkilenme olasılığı olan tarafın bundan haberdar edilmesi ve diyeceklerini söyleyebilmesi gerekir. Adalet Bakanlığı’na tebligat yapılması ve Bakanlığın görüş bildirebilmesine karşın, mahkemeden hak kazanmış kimsenin görüş bildirmesine olanak tanınmaması, silahların eşitliği ilkesiyle çelişmektedir. Ayrıca, bu hak sahibinin kazandığı hakkının korunmasını isteme hakkı da verilmeliydi. Çünkü, Anayasa Mahkemesinin vereceği ihlal kararında, kazanılmış hakların çiğnenip çiğnenmeyeceği de belli değil. Kuşkusuz hukuk devletinin olmazsa olmazı kazanılmış haklara saygıdır. Ancak yeni bir kurum ve uygulamanın nasıl olacağında tam bir açıklık yoktur. Bakanlığı bilgilendirmedeki amaç kadar, esas mahkemesinde hak kazanmış tarafın da diyeceklerinin sorulmasının sakıncasından söz edilemez.
Eğer burada Adalet Bakanlığına bildirimde amaç, konu AİHM’ne götürüldüğünde Dışişleri Bakanlığına konuyla ilgili yeterli dokuman iletilmesinin sağlanması ise,
Anayasa Mahkemesi kararından sonra da bu bilgilerin hazırlanması mümkündür. Mahkeme kararında hukuki zenginleşme olsun diye Bakanlığın görüşüne ihtiyaç
duyuluyorsa, o zaman diğer tarafın da bilgilendirmesi gerekirdi.
b-İnceleme
Yasadaki düzenlemeye göre, komisyonlar ve bölümler, bireysel başvuruyu incelerken, bir temel hakkın ihlal edilip edilmediğine yönelik her türlü araştırma ve incelemeyi yapabilir. Başvuru ile ilgili olan ve gerekli görülen bilgi, belge ve deliller ilgililerden istenir (m. 49/3).
Delillerin istenmesine kadar uzanan inceleme, Anayasada yer olan “bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz”
(Anayasa, m. 148/4; 6216, m. 49/6) düzenlemesi ile çelişmektedir.
Çünkü örneğin, Ceza Yargılama Yasasında, temyiz incelemesi sırasında “hukuka kesin aykırılık halleri” başlığı altında, “hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde
edilen delile dayanması”nın bozma nedeni olduğu (5271, m. 289/1-i) düzenlemesi yer almaktadır.
Oysa, Anayasada bu yasaklanırken (m. 148/4); Yasada, hem “bilgi, belge ve deliller” isteniyor (m. 49/3); hem de gerekli görülmesi halinde (ki bu temyizden
geçmiş aşamayı da içerir), duruşma yapılması (m. 49/4) kabul edilmektedir. Yasadaki bu düzenleme, deliller bakımından Anayasanın 148/4 nci maddesi
ile çelişmektedir. Çünkü, delil konusu temyiz mahkemesince incelenmektedir.
Burada duruşma açılabilmesi Anayasa ile uyumludur. Çünkü Anayasadaki(m. 149/6), “Ancak, bireysel başvurularda duruşma yapılmasına karar verilebilir.
Mahkeme ayrıca, gerekli gördüğü hallerde sözlü açıklamalarını dinlemek üzere ilgilileri ve konu üzerinde bilgisi olanları çağırabilir” düzenlemesi buna olur
vermektedir.
c-Tedbir kararı
Bölümler, esas inceleme aşamasında, tedbir kararı verebilirler. Tedbir kararı ancak re’sen veya başvurucunun talebi üzerine verilebilir. Tedbir kararının
verilebilmesinde ölçü, tedbirin, “başvurucunun temel haklarının korunması için zorunlu” görülmesidir (6216, m. 49/5).
Tedbir kararı verilmesi, yürürlüğün durulması şeklinde olabileceği gibi, başka gerekçelere de dayanabilir. Anayasa koyucu tarafından öngörülmeyen tedbir
kararının, yasa koyucu tarafından kabul edilmesi yerindedir. Zaten temel hakkın korunması zorunluluğu, ihlalin varlığı halinde tedbiri de kaçınılmaz kılmaktadır.
Ancak tedbir kararı verilebilmesi bakımından açık hak ihlalleri ile ilgili dosyaların öncelikli incelenmesi konusunda açık bir düzenleme yok ise de, mahkemenin
bunu gözeteceği düşüncesindeyim. Zaten yasada, tedbir kararı verilen dosyaların 6 ay içinde karara bağlanması zorunluluğu bunu göstermektedir (m. 49/5).
Fakat, tedbir verilen dosyaların 6 ay içinde esastan incelenip karara bağlanamaması halinde tedbir kararının kendiliğinden kalkacağına ilişkin düzenleme (m. 49/5 son cümle) yerinde değildir. Çünkü tedbir kararındaki gerekçe ortadan kalktı ise, dosyanın esastan ihlal yoktur şeklinde karara bağlanması gerekir.
Şayet, tedbir kararındaki gerekçe devam ediyor ise, kendiliğinden tedbirin sona ermesi, yani 6 aylık sürede dosyanın karara bağlanmaması/bağlanmaması
mahkemeye olan güveni sarsar.
*Almanya’da tedbir kararının tekrarlanmasında daire üyelerinin üçte iki çoğunluğu ile mümkündür. Tedbir kararının verilmesi, askıya alma etkisi yaratır24.
d- İncelemede Sınırlama
Anayasada gerek kabul edilebilirlik/edilemezlik, gerekse esastan inceleme bakımından açık bir sınırlama yer almamaktadır.
Anayasada sadece “bireysel başvuruların kabul edilebilirlik incelemesi için komisyonlar” oluşturulabileceği (m. 149/1); bireysel başvuruların bölümlerce karara bağlanacağı( m.149/2); yasa yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamayacağı (m. 148/3) hususları yer almaktadır.
Oysa yasada Anayasada yer alan yasa yolunda gözetilmesi gereken hususa yer verilmekle beraber; şu düzenleme getirilmiştir: “Bölümlerin, bir mahkeme
kararına karşı yapılan bireysel başvurulara ilişkin incelemeleri, bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi
ile sınırlıdır” (m. 49/6). Bireysel başvurunun can alıcı noktası burasıdır.
e- Dayanılacak Mevzuat
Esas hakkındaki incelemede, verilecek karara (m. 50) ışık tutabilecek mevzuatın hangileri olduğuna da yer verilmiştir.
Buna göre, bireysel başvuruların incelenmesinde, 6216 sayılı Yasa ve içtüzükte hüküm varsa bunlar, bunlarda hüküm yoksa “ilgili usul kanunlarının bireysel
başvurunun niteliğine uygun hükümleri uygulanır” (m. 49/7). Yani yasa koyucu mahkemeye geniş bir takdirilik alanı bırakmıştır. Mahkeme bu takdir yetkisini
serbestçe kullanabilecektir. Oysa, aceleye getirilmeden bu husus açıkça düzenlenmeliydi.
Yasa koyucu bununla da yetinmeyip, “esas hakkında incelemenin usul ve esasları ile ilgili diğer hususlar içtüzükle düzenlenir” (m. 49/8) demek suretiyle,
konuya ilişkin asıl hükümleri içtüzüğe bırakmıştır.
12 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,
-----
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder