14 Temmuz 2017 Cuma

28 ŞUBAT 1997 TARİHLİ MİLLİ GÜVENLİK KURULU TOPLANTISI, BÖLÜM 10


  28 ŞUBAT 1997 TARİHLİ MİLLİ GÜVENLİK KURULU TOPLANTISI, BÖLÜM 10

 (İDDİA 51 üzerinde “Hiçbir işlem yapılmayacak” notu var.) 

 İDDİA 51 Refah Partisi, yılbaşı kutlamalarına alternatif olarak “fetih gecesi” olarak isimlendirilen kutlama günleri düzenlemek suretiyle irticai duyguları güçlendirmeyi, toplumda var olan müşterek değerleri ortadan kaldırmayı ve insanları çağdaş yaşamdan soyutlamayı amaçlamaktadır. (Sayfa 56-57) 

 CEVAP 51: Doğrudur. 

 (İDDİA 52 üzerinde “Başbakanlık” notu var.) 

 İDDİA 52: Rize Milletvekili Şevki YILMAZ, çeşitli irticai grupların toplantılarına katılmakta, laiklik, ırk ve dil konularında sahip olduğumuz ulusal değerleri yıpratmaya gayret sarfetmektedir. (Sayfa 56-57) 

 CEVAP 52: Doğrudur. Bu çeşit beyanda bulunanlar hakkında Cumhuriyet Savcılarının daha aktif harekete geçmeleri gerektiği konusunda Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından Başbakana yazılan yazı örneği ektedir. 

 (İDDİA 53 üzerinde “Hiçbir işlem yapılmayacak” notu var.) 

 İDDİA 53: Gelişmiş G-7 ülkelerine karşı, “Müslüman Sekizler” olarak isimlendirilen bir ekonomik birlik kurma projesi, son aşamada tesisi öngörülen “İslami Birliği” alt yapısının temel taşı olarak kabul edilmekte bu yaklaşımla islami örgütlenme çalışmaları kuvvetlendirmek ve genişletilmek istenmektedir. (Sayfa 58) 

 CEVAP 53: Doğrudur. Sadece ekonomik konularda değil, bazı radikal İslam ülkeleriyle savunma işbirliği anlaşması arayışları da sürdürülmektedir. 

 Bu nedenlerle Anayasanın 11 inci maddesinde Milli Güvenlik Kuruluna verilen görev ve yetkiler dikkate alınarak bu hususların Kurulca Hükümete bildirilmesi gerekmektedir. 

 (İDDİA 54 üzerinde “ Hiçbir işlem yapılmayacak ” notu var.) 

 İDDİA 54: MİT Müsteşarlığı; halihazır durumu ile bu hayati görevi yeterince yerine getirememektedir. Bu göreve siyasi etkilerden uzak kalabilecek bir kişinin atanması milli menfaatlarımız açısından önem taşımaktadır. (Sayfa 64) 

 CEVAP 54: Konunun değerlendirilmesi Sayın Cumhurbaşkanımızın tensiplerine maruzdur." 

 Cumhurbaşkanlığı genel Sekreterliği bürokratları tarafından yapılan bu inceleme çalışmasında; Genelkurmay Başkanlığının brifinginde yer alan bütün iddiaların ayrıntılı şekilde incelendiği, bu iddialar çerçevesinde Başbakanlık ve Bakanlıklarla çeşitli yazışmalar yapıldığı görülmektedir. 

 Çalışmada; “Refah Partisi Batman Milletvekili Musa OKÇU’nun PKK terör örgütü ile ilişkisinin tespit edilerek Savcılığa intikal ettirilmesi” ve “Fetullah Gülen grubunun eğitim faaliyetlerinin takip edilmesi” hususlarında, o dönemde başında bir Orgeneralin bulunduğu, MGK Genel Sekreterliğine doğrudan görev verildiği dikkat çekmektedir. Bu tutum, o dönemde Cumhurbaşkanlığı bürokrasisindeki anlayışının anlaşılması bakımından önem arz etmektedir. Brifingte yer alan, 
“RP, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na yandaşı olabilecek bir adayı seçtirmek için çaba sarf etmektedir” iddiasına cevaben, “17 Ocak 1997 tarihinde seçilen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural SAVAŞ da görevini en iyi şekilde yerine getirecek bir kişidir” denilmesi, adı geçen Başsavcının, bir süre sonra, Refah Partisi’nin kapatılması için hazırlanacak olan iddianameyi hazırladığı bilinmekte dir. 

 Cumhurbaşkanlığı Süleyman Demirel Arşivi’nde, 17 Ocak 1997 tarihli bu Brifing hakkında, 
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Necdet SEÇKİNÖZ tarafından yapılan inceleme sonuçlarına ilişkin on sahifelik bir başka çalışma daha mevcuttur.164 

Cumhurbaşkanı DEMİREL’e arz edildiği tespit edilen bu belgenin son bölümüne, el yazısıyla, Genel Sekreter Necdet SEÇKİNÖZ tarafından aynen şu notun 
düşüldüğü görülmektedir. 

“SAYIN CUMHURBAŞKANIM, BANA VERMİŞ OLDUĞUNUZ RAPORU DİKKATLE 
OKUDUM. RAPORDA BAHSEDİLEN OLAYLARDAN BİR KISMI MÜBALALI OLMAKLA BERABER DOĞRU OLANLARI DA BÜYÜK NİSBETTEDİR. BU OLAYLAR ÜLKEMİZİN VAHİM BİR NOKTAYA GELDİĞİNİ GÖSTERMEKTEDİR.” 

Bu çalışmada, özetle, şu hususlar yer almaktadır: 

“Müslümanlıkla laikliğin bir arada olamayacağı propagandası yapan basın yayın kuruluşları, vakıf, dernek gibi sosyal organizasyonların faaliyetlerinin takip edilmesi, bu gibi oluşumlara göz açtırılmaması, faaliyetlerini artıran Hizbullah, Tevhit, Mazlum-Der, Müslüman Gençlik, İBDA-C, İslami Hareket gibi radikal islami gruplara karşı görevlilerin dikkatinin çekilmesi ve gerekli tedbirlerin alınması, bu grupların kamu kurum ve kuruluşlarında, yargı organlarında 
kadrolaşmalarına imkan verilmemesi, bilhassa yurt işletmelerinde tedbir alınması, gerekirse yurt işletmeciliğinin ruhsata veya müsaadeye bağlanması, radikal İslamcı ve tarikatçıların Türkiye’yi İran benzeri islam köktendinciliğine ve fanatizmine dayalı şeriat devleti haline getirmesine müsaade edilmeyeceğinin kesin bir dille ifade edilmesi, şeriatçı kesimin 1995 genel seçimlerinde birinci parti olmasına rağmen meclis başkanının üçüncü partiden seçilmesi ve hükümetin kuruluşunda bu cereyanın dışarıda bırakılmasının aydın kesimlerin başarısı olduğu, radikal dinci akımın her tarafta olduğu gibi yasama organında da etkili olmak için TBMM toplantılarına büyük bir disiplin içinde devam ettiği, bu akımın ortağını (DYP) kendisine mahkum etme politikası yürüttüğü, bu partinin 
(DYP) bakanlarının koalisyon ortağı partinin (RP) kendi görev sahalarına müdahale edilmesine karşı çıkmaları gerekmektedir.” 

Çalışmanın, “Hükümete Bildirilmesi İstenen Konular” başlığı altında; 

“BU KONUDA DYP BAKANLARININ DİKKATİNİ ÇEKMEKTEN BAŞKA YAPILACAK BİRŞEY DÜŞÜNEMEDİM. BU BAKIMDAN RAPORDAKİ BAZI OLAYLARI DA BAKANLARA VERİLMEK ÜZERE AYRICA BELİRTTİM.” denildikten sonra, devamla, “İçişleri Bakanınca kanunen yasak olan faaliyetlere imkan verilmemesi, Milli Gençlik Vakfı ve benzeri illegal teşekküllere derhal el konulması, aşırı dinci 
örgütlerin dış ülkelerdeki “Müslüman Kardeşler”, “Rabıta” ve “İslami Selamet Cephesi” gibi örgütlerle irtibatlarının çok yakından takip edilmesi, yurt dışı ve yurt içi finansman temin etmelerinin önlenmesi, yerel yönetimlerde “İslam Şuraları” adı altında kurulan örgütlerin teftiş edilmesi ve tedbir alınması, Milli Eğitim Bakanı tarafından İmam Hatip Okullarının sıkı kontrol altında tutulması, aşırı dinci örgütlerin okul, yurt, burs verme gibi yöntemlerle taraftar toplamaları na izin verilmemesi, şu anda sadece Kırıkkale Üniversitesinde mevcut olan yuvalanmanın dağıtılması” hususları yer almaktadır. 

“TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNİ İLGİLENDİREN KONULAR” başlığı altında, özetle, 
“Devlet kadrolarının işgal edilmesi konusundaki endişelerin henüz büyük boyutta olmadığı, ancak giderek tehlikeli hal adlığı, son tayin mercii Cumhurbaşkanında olan makamlar için endişeye mahal olmadığı, Silahlı Kuvvetlere ve Emniyete sızmaları önlemek için Milli Savunma ve İçişleri Bakanlarının dikkatlerinin çekilmesi, Sayın Cumhurbaşkanının Genelkurmay Başkanlığının Milli Savunma Bakanlığına bağlanması ve YAŞ kararlarının gündemde tutulmasına karşı alenen beyanda bulunması, Kayseri Belediye Başkanının ayaklanmayı teşvik edici sözlerine karşı derhal takibat yapılması” hususları yer almaktadır. 

“MİT’E BİLDİRİLMESİ GEREKEN HUSUSLAR” başlığı altında, özetle, “TSK ve MİT’e sızmak isteyen kişilere karşı ilgili kuruluşlarca tedbir alınması, Kürt sorununa karşı “Müslüman Kardeşliği” sloganı ile meseleyi sulandıranların dikkatle takip edilmesi, Milletvekilleri Necdet SEÇKİNÖZve Kayseri Belediye Başkanının söz ve hareketlerinin takip edilmesi, haklarında soruşturma açılması durumunda savcılığın derhal harekete geçmesi, 16 Aralık 1996 tarihinde Gölbaşı 
Bayrak Garnizonu içindeki okula alınmayan tesettür kıyafetli bayan öğretmen hadisesinin kimin tarafından yapıldığının araştırılması” hususları mevcuttur. 

“YARGI ORGANLARINA BİLDİRİLMESİ GEREKEN HUSUSLAR” başlığı altında, 
özetle, “Devlette kadrolaşma sırasında karşı çıkacak ve direnecek memurlara her kesimin yardımcı olması ve bilhassa Danıştay nezdinde teşebbüste bulunulması, Sultanbeyli’de ‘Belediyeyi dışlayarak, ATATÜRK heykeli dikilmesinin Susurluk kazasından daha önemli’ olduğunu söyleyen Sayın Bakanın muhakeme edilmesi gerektiği” hususları yer almaktadır. 

“DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞINA BİLDİRİLMESİ GEREKEN HUSUSLAR” başlığı 
altında, özetle, “cami görevlilerinin memur statüsüne geçirilmesinin normal olduğu, Diyanet İşleri 

Başkanlığının bu işlere alet edilmemesi için azami dikkat sarfedilmesi, Kuran Kursları açılmasının izne tabi olması ve izin verirken Diyanet İşleri şartlarının 
yerine getirilmesinin dikkatle takip edilmesi” hususları mevcuttur. 

“MEDYANIN DİKKAT ETMESİ GEREKEN HUSUSLAR” başlığı altında, özetle, “medyanın mutaassıp okuyucu veya dinleyicileri etkilemek için yayın yapmaması, TV ve radyolardaki programlara yer alan dinci kesimin sözcülerinin çok hazırlıklı ve bilgili elemanlardan seçilmekte olduğu, buna karşın diğer taraftan seçilenlerin hazırlıksız ve bilgisiz çıkması nedeniyle olumsuz propagandaya yol açıldığı dikkate alınarak sayın Yaşar Nuri ÖZTÜRK gibi bilgili ve ileri görüşlü din adamlarının seçilmesi” hususları mevcuttur. 

1.7. Cumhurbaşkanı Demirel’e sunulan “Türk Silahlı Kuvvetlerinin Cumhuriyeti  Koruma ve Kollama Görevi” başlıklı not: 

 Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği Arşivi’nde yer alan bir belgede, bu brifingi müteakip Cumhurbaşkanı Demirel’e, sözkonusu brifingte geçen 
“Türk Silahlı Kuvvetlerinin Cumhuriyeti Koruma ve Kollama Görevi” başlıklı iki sahifelik bir not hazırlandığı görülmektedir.165 

Hukuk İşleri Kanunlar ve Kararlar Başkanı Kemalettin KAŞİFOĞLU imzalı üç maddeden müteşekkil bu belgede, TSK İç Hizmet Kanunu’nun 2, 35 ve 37’inci 
maddeleri ile TSK İç Hizmet Yönetmeliği’nin 1, 85 ve 86’ncı maddeleri hükümleri zikredilerek; üçüncü maddesinde “Gerek İç Hizmet Kanunu ve gerekse bu 
Kanuna dayanılarak çıkarılan İç Hizmet Yönetmeliği’nin yukarıda yazılı hükümleri nazara alındığında; Türk Silahlı Kuvvetlerinin Cumhuriyete ve Cumhuriyetin 
temel ilkelerine yönelik tehditler karşısında “koruma ve kollama görevi”ni yerine getirmesinin, bu Kurumun görevleri cümlesinden olduğu düşünülmektedir.” 
ifadesi yer almıştır. 

 1.8. MİT’in “İhraç Edilen TSK Mensupları” Başlıklı Raporu: 

Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği Arşivinde, herhangi bir resmi evrak numarası verilmeden, boş bir A4 sahifesi kapağı üzerine, 30/01/1997 notu düşülen “İHRAÇ EDİLEN TSK MENSUPLARI” başlıklı, 9 sahifelik bir başka MİT Raporu daha tespit edilmiştir. 166
Raporun kapak sahifesinde, “İÇİNDEKİLER” başlığı altında; 

“1. Giriş 

2. Milli Görüşçülerin İslamcı Tabanı İknaya Yönelik Arayışları 

3. Konuyu Hukuki Zeminde Savunma Arayışları 

4. İhraç Edilen Personeli İstihdam Çabaları 


 4.1. Belediyeler, Kamu Kurumları ve Özel Sektörde İstihdamına İlişkin Duyum Alınan Şahıslar 

 4.2. İhraç Edilen TSK Mensuplarının Örgütlenme Çabaları 

5. Sonuç ve Değerlendirme” 

 alt başlıkları yer almaktadır. 

Rapor metninde, özetle; 

“Milli Görüşçüler ve F.GÜLEN grubunun TSK’dan uzaklaştırılan askeri personele sahip çıktıkları, bu şahısların İslami cemaatlerin etkili olduğu özel sektör kurumları tarafından işe alındığı, kitapçı, fotoğrafçı gibi müstakil işyerleri açıldığı, Refah Partisi’nin İmam Hatip Lisesi Mezunlarının harp okullarına alınması, dini inançlara saygı gösterilmesi vb. söylemlerinin İslamcı tabanı Refah Partisi çatısı altında toplama gayretlerine katkı sağladığı; ancak ERBAKAN’ın kendi başkanlığında Ağustos ve Aralık 1996 aylarında yapılan YAŞ toplantılarında “irticai nedenlerle ihraç” kararlarının alınmış olmasının ERBAKAN’ın bu imajını zedelediği, eleştirilere uğradığı; bu gelişme karşısında, ERBAKAN tarafından, ‘son YAŞ Toplantısında 200 civarında dindar ordu mensubunun ihraç 
edilmesinin gündemde olmasına karşılık, Başbakan ERBAKAN’ın tepkisi nedeniyle sayının azaltıldığı, ihraç edilen ordu mensuplarına da sahip çıkılacağı’ yönünde açıklama yapılması zorunluluğu hissedildiği, Milli Görüş’ün önemli hatiplerinden Rize milletvekili Şevki Yılmaz’ın partinin politikasında bir değişiklik olmadığını vurgulayarak, “Erbakan’ın önüne çıkan virajlarda yavaşladığını, ancak yolundan kimsenin döndüremeyeceğini” belirtmesinin iktidar için zaaf kabul edilen YAŞ konusunu gündemden düşürme çabası olduğu” öne sürülmektedir. 

Raporda, devamla, “Milli Görüş yanlısı Hukukçular Derneği, MAZLUM-DER ve İslamcı yazarlar tarafından YAŞ’ın işleyiş ve kuruluş mevzuatının tartışmaya açıldığı, konunun Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi açısından incelendiği, YAŞ kararlarıyla sözkonusu personele “yargısız infaz” yapıldığı temasının işlendiği, TSK’dan ihraç edilen subay ve astsubay personelin 
RP’li Belediyelere ve özel şirketlere girdiği” ifade edilmektedir. 

Raporda, ayrıca, “TSK’dan ihraç edilen bir subayın Refah Partisi ANKARA İl Yönetimi Kurulu toplantılarında, ordudan atılan subay ve astsubayların bir çatı altında toplanması maksadıyla kooperatif, dernek veya vakıf kurulması yönünde destek talep ettiği, bu talebin olumlu karşılandığı, diğer taraftan TSK’dan ayrılan şahıslarca Ankara’da İnsani Değerler adı altında bir dernek kurma çalışmaları yapıldığına dair duyum alındığı” belirtilmektedir. 

Raporun sonuç bölümünde, “Refah Partisi tarafından, sözkonusu imaj zedelenmesinin önüne geçmek amacıyla, Milli Görüş yönetim kademelerinin uyguladıkları yöntemlerle, Milli Görüş liderinin Türkiye Cumhuriyetinin geleneksel tutumuna uyma zorunluluğu arasında çelişkiler ortaya çıktığının ifade edilebileceği” ve “bu çerçevede TSK’dan ilişiği kesilen asker personelin örgütlenme çabalarının teşvik edileceği, bu yolla ihraç kararlarının hukuka aykırılığı ve haksızlığı yönünde kamuoyu oluşturma faaliyetleri yürütüleceğinin muhtemel görüldüğü” belirtilmektedir. 

Öte yandan, bu Raporun eklerinde, Genelkurmay Başkanlığı tarafından hazırlandığı görülen “YAŞ Kararıyla TSK’dan Atılan ve Refah Partili Belediyelerce İşe Alınan Personel Listesi” başlıklı iki sahifelik bir yazıda ordudan atılan 20 subay ve astsubayın ismi ile konuya ilişkin olarak Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğine intikal eden edinilen bilgiler çerçevesinde 9 subay ve astsubay 
isminden oluşan bir liste yer almaktadır. 

Bu çerçevede, “YAŞ kararı ile TSK’den atılan ve refah partili belediyelerce işe alınan personel listesi” ve “diğer kurum ve kuruluşlarca işe alınan personel listesi” başlığı altında ise ordudan atılan bazı subay ve astsubay isimleri yer almaktadır.167 

 Bu rapordan, 28 Şubat toplantısının hemen öncesinde, güvenlik birimleri tarafından, YAŞ Kararlarıyla ordudan ihraç edilen asker personelin Refah Partili Belediyeler ile “İslami gruplara” yakın kurumlarda işe girmeleri konusunun yakından takip edildiği anlaşılmaktadır. 

 1.9. Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarının 1 Şubat 1997 tarihinde Başbakan ERBAKAN’la yaptığı görüşmeye dair tutanak: 

Dönemin MİT Müsteşarının, 28 Şubat tarihli MGK toplantısından önce, 1 Şubat Cumartesi günü, bizzat Başbakan Erbakan’ın evine giderek kendisiyle yaptığı 
görüşmenin Tutanağı168 yer almaktadır. 

Tutanaktan, görüşmenin sebebinin, 28 Şubat MGK toplantısı gündemi olduğu anlaşılmaktadır. 
Tutanakta Erbakan’ın Müsteşara söylediklerinin olduğu gibi aktarılarak, Cumhurbaşkanı DEMİREL’e sunulduğu anlaşılmaktadır. 
Tutanağın orijinalinde, bazı imla hataları ile altı kırmızı kalemle çizilmiş bölümler yer almaktadır. 

Bu Tutanak, olduğu gibi, aşağıdadır: 

 “MGK’nın gelecek toplantısının etraflıca hazırlanması gerekecek. Fevkalade önemli ve nazik bir konu. Deniz Kuvvetleri Komutanımızla bir hafta süre 
görüşülebilse fikirlerinde herhalde değişiklik olur. Türkiye bugün 70 milyon nüfuslu bir ülke. Devlet-Millet kaynaşması gayet önemlidir. Milletimiz 
“Ne güzel Devletimiz var” diyebilmelidir. Demokraside esas olan halktır. Devlet ise arızidir. Bunun tersi doğru değildir. Nitekim, MİT’in başında sivil bir 
Müsteşar olması demokrasinin bir sonucudur. Devlet halka hizmet için vardır. Devlet ben dini hizmetlere karışamam diyemez. Dini hizmetler halka 
hizmetin ayrılmaz bir parçasıdır. Halkın inancına ve tarihine saygı gösterilmesi esastır. Halkımız Müslümandır. o itibarla tarihine ve dinine saygılı olmak 
durumundayız. Dünyanın en kuvvetleri ordularından olan Türk ordusunun gücü de maneviyatından gelir. Şehitlik ve vatan sevgisi İslamın en yüksek değeridir. Nitekim, askerimiz “Allah Allah” diyerek taarruza kalkar. denizcilerimiz besmele çekerek demir atar. savaş gemilerimizin direğinde Kuran-ı Kerim asılı bulunur. Halkımızın inanç ile Devleti benimsemesi gerekir. O zaman Devletimiz daha güçlü olur. Nitekim dinimizde “Vatan sevgisi imandandır” şeklinde bir deyim vardır. 

Oramiral, Başbakanlık konutunda düzenlediğimiz iftar yemeğine yadırganacak bir tutum olarak işaret etti. Biz herkesi kucaklamak durumundayız. 
O iftarda halihazır ve eski Diyanet İşleri Başkanlarımız, üniversite mensubu Profesörlerimiz ve halkın hürmet ettiği şahıslar katılmışlardır. O şahıslar 
yemekte ağladılar. “Çocukluğumuzdan beri hayal ettiğimiz bir husus gerçekleşti. İlk kez bize Devlet sahip çıktı “dediler. Her gün ayrı bir grupla iftar yapıyoruz. 
Pazartesi günü gecekondulardan davet edeceğimiz 3.000 vatandaşımızla iftar yapıp, kendilerine ufak hediyeler takdim edeceğiz. 

İrtica tehlikesi var mı? Müslümanlık tehlikeli olamaz. Yalnız bu alanda öğrenim eksikliği var. İBDA-C gibi neyin kısaltılmış hali olduğu belli olmayan grupların 
silahlı eylemleri varsa, bunlar cahillikten, dinin iyi öğretilmemiş olmasından kaynaklanıyor. Bu gibi grupların dinle yakından uzaktan ilgisi yoktur. 

Varlıklarının nedeni dinin öğretilmemiş olmasıdır. Bu tür faaliyetlerin tedavisi müslümanlığı daha iyi öğretmek ve yaymaktır Devletin, halkın inancına karşı 
çıkmaması gerekir. 

PKK terörü devam ediyor. YUNANİSTAN'ın düşmanca politikaları süreklilik içinde. Bir takım komşularımızın olumsuz tavırları var. Ayrıca RUSYA FEDERASYONU 
dostane değil. Böyle bir durumda gücümüz, halkla beraber olmamızdan gelir. Yöneticilerle Halkın karşı karşıya getirilmesinin hiçbir faydası olmaz. 

Oramiral, ÇİLLER Hanımın "Siyaset dinin hizmetindedir” şeklindeki sözüne de değindi. Aslında bu söz kendisinin değildir. Etrafındaki arkadaşları kulağına 
söylemişlerdir. Aslında doğru bir söz. Devlet ve demokrasi doğru yorumlandığında bu sonuç çıkar. Bu sözü yanlış bir yöne çekmemek gerekir. 

Müslümanlıkla ilgisi olmayan silahlı şiddet eylemlerine tevessül edenlere karşı çıkmak gerekir. Ancak bu yapılırken Devleti halkın dinine karşıymış gibi bir hava 
yaratılmaması gerekir. Yoksa, bu devlete yapılacak en büyük kötülüktür. Halkın Devlete yabancılaştırılmaması gerekir. 

Mesala kıyafet meselesini ele alalım. Kanuna göre herkesin fötür şapka giymesi gerekir. Gümüş motor projesi için yıllar önce ALMANYA'da temas ettiğim 
Almanlar, kiyafetin TÜRKİYE'de kanunla düzenlendiğini öğrenince hayret etmişlerdi. Bugün illa herkese fötür şapka giyeceksin demek demokrasiyle bağdaşmaz. 

Hoşgörülü, özgürlükçü olmak gerekir. İnsanları rahat bırakmak lazım. Bugün, bu meseleleri ortaya çıkarmak Devlet-Millet kaynaşmasına aykırıdır. Bu anlayış. 
Halk Partisi anlayışıdır. Buna karşı bizim anlayışımız garson devlet, gardiyan devlet anlayışıdır. Halk Partisi son seçimlerde %5'lere düşmüştür. Halk artık 
kendisine tahakküm edilmesini istemiyor. Bu böyle olursa Halk Devletinden uzaklaşır. 

İrtica tehlikesi var mı? Tarifler üzerinde durmak gerekir. İrtica, ricat geriye dönmek anlamına gelir. Bugün hiç kimsenin TÜRKİYE'yi geriye götürmeye gücü 
yetmez. Bizi kurtaracak bu ileriye gitme azmimizdir. Köylülerimizin bile gönlünde yatan ileriye gitmektedir. Kim, yeni gelecek teknolojiyi reddeder? Teknik ve 
teknolojide ileriye gitmek herkesin arzusudur. Olmayan şeyin tehlikesi de olmaz. 

Kelimelerden başlamak gerekir. 

Lügat anlamı nedir? Laiklik kelimesinin manası nedir? İlmi ve aklı esas almak, dogmatik ve Skolastik olmamak demektir. 
1949 yılında TCK 163.ncü maddesinin kabulü vesilesiyle Millet Meclisi bir hafta süre ile tartışmış ve sonunda tarifi bulmuştur. İtiraz Demokrat Parti ve 
Millet Partisi'nden gelmiştir. Neticede, "Bazı şeyleri zorla yapmak yasak, biz bunları yasaklıyoruz, yoksa hepimiz müslümanız" denilmiştir. "Kaba softalığı, 
körü körüneciliği, dayatmacılığı yasaklıyoruz, laikliğe karşı gelerek yapılmasını yasaklıyoruz'' denmiştir. Bu konular etraflıca görüşülürse herkesi ikna 
etmemiz mümkündür. Mesela, Cumhurbaşkanlığı seçiminde biz Muhsin BATUR'a oy verdik. 

Neden? 

Bize destek için müracaat ettiğinde. "Sizinle görüşelim" dedik. Üç defa birer saatlik konuşma yaptık. Sonunda Muhsin BATUR. bizim fikirlerimizi benimsedi. 
"Cumhurbaşkanı seçilsem de seçilmesem de bu fikirleri her yerde savunurum" dedi. Ancak, sonra kendi partisi oy vermediği için seçilemedi. 

Laiklik, her türlü inanışa saygı göstermek demektir. Hazırlanacak metni gözden geçireceğiz. Ortaya herkesin kabul edeceği bir metnin çıkması gerekir.” 

Bu tutanağa istinaden, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği tarafından hazırlanan 24.02.1997 tarihli bir notta169, Sayın Başbakanın ifadeleri hakkında bir değerlendirme yapıldığı görülmektedir. Bun notta aşağıdaki hususlar yer almaktadır: 

“Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Anayasanın 14 üncü maddesinde de açıklandığı gibi; Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri; Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak amacıyla kullanılamaz. 

Başta inkılap Kanunları olmak üzere, Medeni Kanun, Ceza Kanunu ve sair tüm yürürlükteki mevzuatlar, Türk toplumunun çağdaş uygarlık niteliğini koruma amacını gütmektedir. 

O sebeple, Cumhuriyetin niteliklerinden ve özellikle laiklik ilkesinden taviz vermek, kimsenin hakkı ve yetkisi içinde değildir. 

Bir kimsenin kimliği, makamı ve bilgisi ne olursa olsun, aklı başında Türk Vatandaşlarının yukarıda belirlenen Cumhuriyet niteliklerinden vazgeçmesi, ülkenin yararına olan ve onu çağdaş dünyanın bir temsilcisi seviyesine çıkaran bu esaslardan taviz vermesi düşünülemez. 

Laiklik bir devlet düzenidir. Ord.Prof.Dr.Ali Fuat BAŞGİL başta olmak üzere çoğunluğa yakın bilim adamları, laikliğin halkın inancının en büyük teminatı olduğunu vurgulamaktadırlar. 

Sayın Başbakan irtica konusunda, “olmayan şeyin tehlikesi olmaz” biçimindeki sözleri ile irticai kesimlerin, yürüttükleri gizli ve planlı kadrolaşma faaliyetleri ile çelişmekte; Aczimendi’ler ve benzeri tarikatlar, Kayseri ve Sincan olayları ile büyük tırmanışa geçen irticai faaliyetleri görmemezlikten gelmektedir. O halde, bunlar bağımsız yargı mercilerince niçin tutuklanmış ve haklarında dava açılmıştır sormak gerekir. 

Bu arada Sayın ÇİLLER’e atıf yapılarak dile getirdikleri ve benimsedikleri “Siyaset dinin hizmetindedir” biçimindeki sözleri; başta Anayasa, Siyasi Partiler Kanunu ve Türk Ceza Kanunu olmak üzere pek çok Yasaya aykırı olduğu gibi, laiklik prensibini de inkar anlamına gelmektedir. Siyasi Partilerin dini siyasete alet etmeleri, kapanma nedenlerinin başında gelmektedir. 

Saygıyla arz olunur.” 

Yukarıdaki belgeden anlaşılacağı üzere, MİT Müsteşarı bağlı olduğu Başbakan’ın laiklik anlayışının Anayasa ve yasalara aykırı olduğunu savunmakta ve bu nedenle Refah Partisi’nin “dini siyaset eden diğer partiler gibi” kapatılabileceğini açıkça ortaya koymaktadır. Bu tutanağa istinaden, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği tarafından yapılan çalışmada ise Erbakan’ın sözlerinin Anayasa 
ve kanunlar ile laiklik ilkesine aykırı olduğu; bu durumun, Refah Partisinin, dini siyasete alet etmek yoluyla, kapatılabileceği değerlendirilmesi yer almaktadır. 

 11 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder