15 Temmuz 2017 Cumartesi

27 NİSAN E- BİLDİRİSİ , BÖLÜM 4


27 NİSAN E- BİLDİRİSİ , BÖLÜM 4



1.4. CUMHURİYET MİTİNGLERİ 

Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde emekli orgeneral Şener ERUYGUR’un genel başkanlığını yaptığı Atatürkçü Düşünce Derneği ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin önderliğinde çeşitli sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla bir dizi miting düzenlenmiştir. “Cumhuriyetine sahip çık” mesajı etrafında kurgulanan ve “Laik değilsen layık değilsin”, 
“Çankaya’da imam istemiyoruz”, “Çankaya yolları şeriata kapalı”, “Tayyip baksana kaç kişiyiz saysana” gibi iktidar karşıtı sloganların sıklıkla atıldığı mitinglerde Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN’ın veya başka bir AK Partili siyasetçinin cumhurbaşkanı adaylığına karşı düzenlenmiştir. 

İlki 24 Mart 2007 tarihinde Mersin’de düzenlenen cumhuriyet mitingi daha sonra 31 Mart Antalya, 14 Nisan Ankara, 29 Nisan İstanbul, 5 Mayıs Manisa-Çanakkale, 13 Mayıs İzmir, 20 Mayıs Samsun, 26 Mayıs Denizli ve 9 Haziran Diyarbakır mitingleriyle devam etmiştir. Söz konusu mitinglerde dikkat çeken husus ise mitingleri düzenleyen kişi ve kuruluşların darbe girişiminde 
adlarının geçmiş olmasıdır. Özellikle yukarıda da belirtildiği üzere söz konusu mitinglerin düzenlenmesinde başı çeken Atatürkçü Düşünce Derneği’nin Genel Başkanı olan emekli Orgeneral Şener ERUYGUR’un emekli Oramiral Özden ÖRNEK’e ait günlüklerde darbe girişimlerinde adının geçmiş olması ve ERUYGUR’un cumhuriyet mitinglerinde oynadığı etkin rolün ise o zaman 
yapamadığı darbe girişimini sivil toplum örgütlerinin faaliyetleri üzerinden yapmaya çalıştığı şeklinde yorumlanmıştır. 

2. 27 NİSAN BİLDİRİSİ VE BİLDİRİ SONRASI GELİŞMELER 

2.1. 27 NİSAN BİLDİRİSİ 

Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk tur oylamasının yapıldığı ve ana muhalefet partisi CHP’nin söz konusu oylamayı Anayasa Mahkemesi’ne taşıdığı günün gecesinde Genelkurmay Başkanlığı’nın laiklik ilkesinin aşındırıldığı görüşü üzerine temellenen basın açıklaması gelmiştir. Saat 23.17’de Genelkurmay Başkanlığı internet sitesinde yayınlanan söz konusu basın açıklamasında çeşitli laiklik 
karşıtı olduğu düşünülen uygulamalardan örneklerden verilmekte ve cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde laiklik konusunun tartışılıyor olmasından duyulan rahatsızlık belirtilerek TSK’nın bu tartışmalarda taraf olduğu ve laikliğin savunucusu olduğu, TSK’nın yapılmakta olan tartışmalarla ilgili gerektiğinde tavrını ve davranışlarını açık ve net bir şekilde ortaya koyacağı ve TSK’nın kendisine kanunlarla verilmiş olan açık görevleri eksiksiz yerine getirme kararlılığında olduğu vurgulanmıştır. 

Türkiye Cumhuriyeti’nin 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in görev süresinin Mayıs ayında dolacak olması sebebi ile başlayan Cumhurbaşkanı seçimi ile ilgili olarak özellikle anamuhalefet Partisi CHP’nin Türkiye’nin tepedeki üç makamın da Milli Görüşçü olmaması ve Cumhurbaşkanı’nın tüm partilerin uzlaşısı ile seçilmesi gerektiği düşüncesine birçok sivil toplum kuruluşu ile (Cumhurbaşkanı’nın TSK’nın başkomutanı sıfatı taşıdığı gerekçesi ile) müdahil olması, bu görüşlere AK Parti ve diğer sivil toplum kuruluşları tarafından itibar edilmemesi, ülkede gerginliği tırmandırmıştır.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt 12 Nisan’da Cumhurbaşkanı’nın Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Başkomutanı olması sıfatı ile bu seçimlerin kendilerini de yakından ilgilendirdiğini belirtmiş ve seçilecek Cumhurbaşkanı’nın cumhuriyetin temel ilke ve kuralları ile Atatürkçülüğün gereklerine özde bağlı olması gerektiğini beyan etmesine ve birçok sivil toplum kuruluşu tarafından organize edilen 14 Nisan Cumhuriyet Mitingi’nin netice vermemesi sonucu süreç doğal olarak başlamıştır.

AK Parti Merkez Yönetim Kurulu Erdoğan’a seçimle ilgili tam yetki vermişti. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı adayını belirlemek üzere 
AK Parti içerisinde ağırlığı olan ve Milli Görüşçü olarak anılan TBMM Başkanı Bülent Arınç ile yaptığı görüşmeler sonucunda, sunduğu birkaç isimden hiçbirinin istenmemesi ve Arınç’ın ya kendisinin ya da Abdullah Gül’ün olmasını istemesi sonucu Abdullah Gül’ü aday ilan etmiştir.

http://e-muhtira.com/27-nisan-2007-e-muhtira-bildiri-sureci/

Genelkurmay Başkanlığı Basın Açıklaması 
Tarih: 27 Nisan 2007 
No: BA-08/07 

“Türkiye Cumhuriyeti devletinin, başta laiklik olmak üzere, temel değerlerini aşındırmak için bitmez tükenmez bir çaba içinde olan bir kısım çevrelerin, bu gayretlerini son dönemde artırdıkları 
müşahede edilmektedir. Uygun ortamlarda ilgili makamların, sürekli dikkatine sunulmakta olan bu faaliyetler; temel değerlerin sorgulanarak yeniden tanımlanması isteklerinden, devletimizin 
bağımsızlığı ile ulusumuzun birlik ve beraberliğinin simgesi olan milli bayramlarımıza alternatif kutlamalar tertip etmeye kadar değişen geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır. 

Bu faaliyetlere girişenler, halkımızın kutsal dini duygularını istismar etmekten çekinmemekte, devlete açık bir meydan okumaya dönüşen bu çabaları din kisvesi arkasına saklayarak, asıl 
amaçlarını gizlemeye çalışmaktadırlar. Özellikle kadınların ve küçük çocukların bu tür faaliyetlerde ön plana çıkarılması, ülkemizin birlik ve bütünlüğüne karşı yürütülen yıkıcı ve bölücü eylemlerle 
şaşırtıcı bir benzerlik taşımaktadır. 

<     Türk Silahlı Kuvvetleri adına Genelkurmay Başkanlığı’nın Cumhurbaşkanlığı seçimi dolayısı ile 27 Nisan 2007 tarihinde gece saat 23:20’de  yaptığı, lâiklikle ilgili açıklama. Türkiye kamuoyunda hakim olan görüş, basın açıklamasının “muhtıra” olduğu yönündedir. Bildiri internet aracılığıyla verildiği için “e-muhtıra” olarak da adlandırılmıştır.

Genelkurmay Başkanlığı’nın 12 Nisan tarihinde, yapılacak olan Türkiye Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde yaptığı ve birçok köşeyazarının katıldığı, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin “Atatürkçülüğe, laikliğe ve cumhuriyetin temel ilkelerine sözde değil özde bağlı” bir Cumhurbaşkanı adayı profilinin çizildiği “Basın Bilgilendirme Toplantısı”nın ardından yaşanan adaylık sürecinin ve rejim ile ilgili kaygıların değerlendirildiği ve şimdiye kadarki Genelkurmay Başkanlığı Basın açıklaması metodolojisine uymayan açıklama ile başlayan süreç.

Açıklamanın ardından birçok gazeteci ve yazar tarafından yapılan değerlendirmelerde bu açıklamanın olağan bir açıklama sayılamayacağını; bunun Genelkurmay Başkanlığı tarafından alışılmadık bir üslup ile kaleme alındığı ve bir muhtıra olduğu görüşü ağırlık kazanmıştır.

29 Ağustos 2011’de açıklama Genelkurmay Başkanlığı’nın sitesinden kaldırmıştır.

http://e-muhtira.com/27-nisan-genelkurmay-baskanligi-basin-aciklamasi/   >   devamla..,


Bu bağlamda; 

Ankara’da 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamaları ile aynı günde Kur'an okuma yarışması tertiplenmiş, ancak duyarlı medya ve kamuoyu baskıları sonucu bu faaliyet iptal edilmiştir. 

22 Nisan 2007 tarihinde Şanlıurfa’da; Mardin, Gaziantep ve Diyarbakır illerinden gelen bazı grupların da katılımı ile, o saatte yataklarında olması gereken ve yaşları ile uygun olmayan çağ dışı kıyafetler giydirilmiş küçük kız çocuklarından oluşan bir koroya ilahiler okutulmuş, bu sırada Atatürk resimleri ve Türk bayraklarının indirilmesine teşebbüs edilerek geceyi tertipleyenlerin gerçek amaç ve niyetleri açıkça ortaya konulmuştur. 

Ayrıca, Ankara’nın Altındağ ilçesinde “Kutlu Doğum Şöleni” için ilçede bulunan tüm okul müdürlerine katılım emri verildiği, Denizli’de İl Müftülüğü ile bir siyasi partinin ortaklaşa düzenlediği etkinlikte ilköğretim okulu öğrencilerinin başları kapalı olarak ilahiler söylediği, Denizli’nin Tavas ilçesine bağlı Nikfer Beldesinde dört cami bulunmasına rağmen, Atatürk İlköğretim Okulunda   kadınlara yönelik vaaz ve dini söyleşi yapıldığı yolunda haberler de kaygıyla izlenmiştir. 

Okullarda kutlanacak etkinlikler, Milli Eğitim Bakanlığı’nın ilgili yönergelerinde belirtilmiştir. Ancak, bu tür kutlamaların yönerge dışı talimatlarla yerine getirildiği tespit edilmiş ve Genelkurmay Başkanlığınca yetkili kurumlar bilgilendirilmesine rağmen, herhangi bir önleyici tedbir alınmadığı gözlenmiştir. 

Anılan faaliyetlerin önemli bir kısmının bu tür olaylara müdahale etmesi ve engel olması gereken mülki makamların müsaadesi ile ve bilgisi dahilinde yapılmış olması meseleyi daha da vahim hale getirmektedir. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Cumhuriyet karşıtı olan ve devletimizin temel niteliklerini aşındırmaktan başka amaç taşımayan bu irticai anlayış, son günlerdeki bazı gelişmeler ve söylemlerden de cesaret almakta ve faaliyetlerinin kapsamını genişletmektedir. 

Bölgemizdeki gelişmeler, din ile oynamanın ve inancın siyasi bir söyleme ve amaca alet edilmesinin yol açabileceği felaketlerin ibret alınması gereken örnekleri ile doludur. Kutsal bir inancın üzerine yüklenmeye çalışılan siyasi bir söylem veya ideolojinin inancı ortadan kaldırarak, başka bir şeye dönüştüğü, ülkemizde ve ülke dışında görülebilmektedir. Malatya’da ortaya çıkan 
olayın bunun çarpıcı bir örneği olduğu ifade edilebilir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin çağdaş bir demokrasi olarak, huzur ve istikrar içinde yaşamasının tek şartının, devletin Anayasamızda belirlenmiş olan temel niteliklerine sahip çıkmaktan geçtiği şüphesizdir. 

Bu tür davranış ve uygulamaların, Sn. Genelkurmay Başkanı’nın 12 Nisan 2007 tarihinde yaptığı basın toplantısında ifade ettiği “Cumhuriyet rejimine sözde değil özde bağlı olmak ve bunu davranışlarına yansıtmak” ilkesi ile tamamen çeliştiği ve Anayasanın temel nitelikleri ile hükümlerini ihlal ettiği açık bir gerçektir. 

Son günlerde, Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde öne çıkan sorun, laikliğin tartışılması konusuna odaklanmış durumdadır. Bu durum, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından endişe ile izlenmektedir. Unutulmamalıdır ki, Türk Silahlı Kuvvetleri bu tartışmalarda taraftır ve laikliğin kesin savunucusudur. Ayrıca, Türk Silahlı Kuvvetleri yapılmakta olan tartışmaların ve olumsuz yöndeki yorumların kesin olarak karşısındadır, gerektiğinde tavrını ve davranışlarını açık ve net bir şekilde ortaya koyacaktır. Bundan kimsenin şüphesinin olmaması gerekir. 

Özetle, Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk’ün, “Ne mutlu Türküm diyene!” anlayışına karşı çıkan herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır. 

Türk Silahlı Kuvvetleri, bu niteliklerin korunması için kendisine kanunlarla verilmiş olan açık görevleri eksiksiz yerine getirme konusundaki sarsılmaz kararlılığını muhafaza etmektedir ve bu kararlılığa olan bağlılığı ile inancı kesindir. 

Kamuoyuna saygı ile duyurulur.” 

27 Nisan 2007 E-Muhtıra’nın Etkileri,




Hükümet bildiriyi üzerine almış ve hükümet sözcüsü Cemil Çiçek ertesi gün bir basın açıklaması yaparak hükümetin de laiklikten yana olduğunu bildirmiştir. Hükümet alışılmadık bir şekilde, daha önceki askeri müdahalelerin ardından hükümetlerin takındığı tavırların aksine muhtırayı sert bir tepkiyle karşıladı. Cemil Çiçek konuşmasında Genelkurmay Başkanı’nın resmi olarak Başbakan’a bağlı olduğunu, görevleri itibarıyla Başbakan’a karşı sorumlu olduğunu belirtti.

Eski Cumhurbaşkanı ve 12 Eylül darbesini yapan Kenan Evren ordunun gerek gördüğü için böyle bir açıklama yapmış olduğunu ve bunun görevi olduğunu belirtmiştir.[kaynak belirtilmeli]

Mecliste temsil edilen CHP, ANAP, DYP, HYP, SHP ile TBMM’de sandalyesi olmayan DSP, MHP, İP liderleri erken seçim kararı alınarak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yeni Meclis tarafından yapılması gerektiğini basın açıklamaları ile belirtmişlerdir. Ancak hükümet böyle bir yolu tercih etmediklerini ve seçim sürecinin devam edeceğini açıklamışlardır. Abdullah Gül ise adaylıktan çekilmeyeceğini açıklamıştır.

TBMM’de 27 Nisan 2007 tarihinde yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimi 1. turunda toplantı yeter sayısı olan 367 sayısına ulaşılamadığı gerekçesiyle CHP tarafından Anayasa Mahkemesi’ne yapılan itiraz başvurusu 1 Mayıs 2007 tarihinde haklı bulunarak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin 1. turu iptal edilmiştir. Bu gelişmeler üzerine Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 24 Haziran ya da 1 Temmuz tarihinde erken seçime gidileceği açıklaması yaptı.

Ayrıca, 1973 ve 1980’de olduğu gibi askerlerin Cumhurbaşkanlığı sürecine artık müdahil olmalarını engellemek için, Anavatan Partisi’nin teklifi TBMM tarafından kabul edilerek Anayasa değişikliği yapıldı ve bundan sonra Cumhurbaşkanlarının 5 senede bir doğrudan halk (cumhur) tarafından seçilmesi kabul edildi. Dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve CHP itiraz ettikleri için bu değişiklik referandum ile halkoyuna sunuldu ve %68 oy oranı ile kabul edilerek kesinleşti.

<  http://e-muhtira.com/27-nisan-2007-e-muhtiranin-etkileri/  >

VİDEOLAR;

1_  27 Nisan Bildirisi / E-Muhtıra - O Gün Neler Yaşandı? - Dünya Gündemi - TRT Avaz
     <  https://www.youtube.com/watch?v=nbLW2L5vX7Q  >

2_  Genelkurmay Basın Bilgilendirme Yaşar Büyükanıt 12 Nisan 2007 « Asker.TV
      <  https://www.youtube.com/watch?v=wQ8qvFS1Iyw  >


2.2. HÜKÜMETİN BİLDİRİYE CEVABI 

Genelkurmay Başkanlığı’nın cumhurbaşkanlığı seçim sürecinden yola çıkarak siyaset kurumuna ve yargıya müdahale niteliği taşıyan basın açıklamasına Hükümet tarafından ertesi gün cevap verilmiştir. Adalet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü Cemil ÇİÇEK tarafından, 28 Nisan 2007 günü saat 15.00’da, Hükümet adına açıklama yapılmış ve Hükümet söz konusu basın açıklamasına sert bir 
tepki ortaya koyarak daha önce askeri müdahalelere maruz kalan hiçbir Hükümetin yapamadığı bir duruş sergilemiştir. 

Hükümetin söz konusu basın açıklamasına cevabında öncelikle bu tür bir açıklamanın Hükümete karşı bir tutum olarak algılandığı ifade edilerek bu tür bir açıklamanın demokratik devlet düzeni bakımından yadırganması gereken bir durum olduğu belirtilmiştir. Açıklamada Genelkurmay Başkanlığı’nın bağlılık ve sorumluluk durumu hatırlatılarak Genelkurmay Başkanlığı’nın herhangi bir 
konuda Hükümete karşı bir ifade kullanmasının demokratik bir hukuk devletinde düşünülemeyecek bir husus olduğu vurgulanmıştır. Açıklamada ayrıca, cumhurbaşkanı seçim sürecinde bir gece yarısı açıklaması yapılmış olmasının Anayasa Mahkemesi’ni etkilemeye yönelik bir girişim olarak algılanacağı, Hükümetin Anayasa ile belirlenen demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olma niteliği konusunda herkesten daha fazla taraf ve hassas olduğu, Türkiye'nin her sorununun hukuk kuralları ve demokrasi içinde çözüleceği ve Hükümet ile TSK’yı karşı karşıya getirme niyetinde olanların bu çabalarının boşa çıkarılması gerektiği hususları belirtilmiştir. 

Adalet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü Cemil ÇİÇEK'İN 28 Nisan 2007 günü saat 15.00'te yaptığı açıklama aşağıda sunulmuştur: 

''Dün Genelkurmay başkanlığı tarafından çeşitli konulardaki görüşlerini ifade eden bir açıklama basın yayın organlarına gece yarısı verilmiş ve Genelkurmay başkanlığının internet sitesinde yayınlanmıştır. 

Bu açıklama Hükümete karşı bir tutum olarak algılanmıştır. 
Kuşkusuz, demokratik bir düzende bunun düşünülmesi dahi yadırgatıcıdır. 

Öncelikle söylemek isteriz ki, Başbakana bağlı bir kurum olan Genelkurmay Başkanlığının herhangi bir konuda Hükümete karşı bir ifade kullanması demokratik bir hukuk devletinde düşünülemez. 

Genelkurmay Başkanlığı, Hükümetin emrinde, görevleri Anayasa ve ilgili yasalarla tayin edilmiş bir kurumdur. Anayasamıza göre, Genelkurmay Başkanı görev ve yetkilerinden dolayı Başbakana karşı sorumludur. 

Bu metnin basın yayın organlarına verilmesi ve Genelkurmay'ın internet sitesinde yayınlanmasındaki zamanlama manidardır. Öncelikle, devletimizin yüce makamı olan Cumhurbaşkanlığına 11. Cumhurbaşkanını seçme sürecinde böyle bir metnin, hem de gece yarısı ortaya çıkması son derece dikkat çekicidir. 

Bunun, bu hassas dönemde, Anayasa Mahkemesi eksenli tartışmalar yapılırken ortaya çıkması, yüce yargıyı etkilemeye yönelik bir girişim olarak algılanacaktır. 

Herkes şunu açıkça bilmelidir ki, Hükümetimiz, devletimizin Anayasa'nın 1,2 ve 3. maddelerindeki temel ve vazgeçilmez ortak değerleri, ülkemizin birlik ve bütünlüğü, milletimizin saygınlığı, Türkiye'nin laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olma niteliği konusunda herkesten daha fazla taraftır ve hassastır. 

Türkiye'nin milli birlik ve bütünlüğü ve Türk Milletinin esenliği bu değerlerin korunması ile mümkündür. 

Cumhuriyetimizin temel niteliklerine, Anayasa ve yasalara aykırı, gerçek ve tüzel kişiler tarafından zaman zaman ortaya konan hiçbir tutum ve davranışı tasvip etmek mümkün değildir. 

Bu durumlarda zaten başta Cumhuriyet Savcıları olmak üzere, soruşturma makamları hiç kimseden izin almadan gerekli soruşturmaları yapma yetkisine sahiptirler. Bu konularda gereğini yapmak vazifeleridir. 

Ayrıca Hükümetimizin ve bağlı birimlerin gerek basın yoluyla duyulan, gerekse çeşitli ortamlarda dile getirilen, devletimizin temel değerleri ile çelişen uygulamalar konusunda duyarsız kalması sözkonusu olamaz. 

Bu nedenle ilgili metinde Genel Kurmay Başkanlığı'nın Hükümetle ilişkileri bakımından son derece yanlış ifadelerin yer alması üzücü olmuştur. Devletimizin tüm temel kurumlarının bu konularda daha özenli ve dikkatli olması gerektiği, Türkiye'nin güçlenme, modernleşme ve demokratik standartlarını yükseltme sürecinin sağlıklı yürümesi bakımından zorunludur. Aksi halde devletimizin 
güçlenmesine, ülkemizin huzur ve refahına telafi edilemez zararlar verilmiş olacaktır. 

Devletimizin temel değerlerini koruma konusunda birincil görev Hükümetindir, Hükümet bu konuda tavizsiz bir şekilde taraf olduğu için, Hükümete bağlı tüm kurumların da bu doğrultuda taraf olmaları zaten eşyanın tabiatı gereğidir. 

Türkiye'nin her sorunu hukuk kuralları ve demokrasi içinde çözülecektir. Aksi bir düşünce ve tutum asla kabul edilemez. Herkese ve her kuruma düşen görev, bu sürecin işlemesini kolaylaştırmaktır. Bunun dışındaki arayışların ülkemize ve milletimize ne kadar zarar verdiği geçmişte yeteri kadar, acı biçimde tecrübe edilmiştir. 

Hükümetimiz, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan cumhuriyetimizi daha da güçlendirmek ve demokrasimizi zedeletmemek konusunda tam bir kararlılık içindedir. 

Cumhuriyetimiz ve Demokrasimiz vazgeçilmez, geri döndürülemez bir kazanımdır. Bugün devletimizin temel niteliklerini korumak konusunda hepimiz el ve gönül birliği içinde geleceğe nasıl daha güçlü yürürüz onun mücadelesini vermeliyiz. Enerjimizi iç tartışmalarla tüketmek yerine ülkemizi küresel rekabette daha güçlü hale getirmeye ve milletimizin refah ve mutluluğunu arttırmaya sarf etmeliyiz. 

Bu bağlamda, bazı iyi niyetli olmayanların hükümetimizle Türk Silahlı Kuvvetlerimizi karşı karşıya getirme çabalarını boşa çıkarmalıyız. 

Türkiye'nin uluslararası toplumda itibarını zedeleyen, çağdaş dünyadaki konumumuza zarar veren, Türk ekonomisinin istikrarını tehdit eden, demokrasiye aykırı ve Türk Milletinin vicdanında yara açan davranışlardan tüm sorumluluk sahiplerinin kaçınması gereklidir. 

Güven ve istikrarı zedeleyenler, ülkemizin ve milletimizin ali menfaatleri bakımından doğuracağı olumsuz sonuçların sorumluluğunu da yükleneceklerini bilmelidirler.''319 



5 CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder