14 Temmuz 2017 Cuma

REFAH-YOL HÜKÜMETİ DÖNEMİ BÖLÜM 1




 REFAH-YOL HÜKÜMETİ DÖNEMİ, BÖLÜM 1 


1. REFAH-YOL Hükümetinin kuruluşu: 

 ANA-YOL Hükümetinin sona ermesi üzerine, Cumhurbaşkanı Demirel’in, hükümeti kurma görevini seçimlerde en yüksek oyu alan Refah Partisi (RP) lideri Erbakan’a vermesiyle Türkiye siyasi tansiyonu yüksek yeni bir döneme girmiştir. Erbakan, diğer siyasi parti yetkilileriyle yaptığı ilk görüşmelerde olumlu bir netice alamamıştır. Bu süreçte 22 Haziran 1996 tarihli Hürriyet Gazetesinde ANA-YOL koalisyonunun yeniden kurulması yönündeki görüşler yeniden gündeme getirilmiştir. 

 Erbakan’ın temaslarında RP ve Doğru Yol Partisi (DYP) arasındaki görüşmelerde ilerleme kaydedildiğinin ortaya çıkması üzerine, bazı DYP milletvekilleri79 
partilerinden istifa ederek ANAP’a geçmiştir.80 Nihayet 28 Haziran 1996 tarihinde, RP lideri Erbakan, DYP ile ikişer yıl sürecek “dönüşümlü Başbakanlık” önerisi temelinde bir koalisyon hükümeti kurulması konusunda anlaşma sağlamıştır. Böylece ANA-YOL modeli esas alınarak, yeni bir koalisyon hükümeti kurulmuştur. 
Protokole göre ilk iki yıl için Erbakan’ın Başbakan olması, Çiller’in ise Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı olması öngörülmüştür. 

 Kamuoyunda REFAH-YOL olarak bilinen RP-DYP koalisyonu, 8 Temmuz 2006 tarihinde yapılan oturumda yapılan güven oylaması sonucunda, 54’üncü Cumhuriyet Hükümeti olarak kurulmuştur.81 

 RP’nin, DYP ile işbirliği yaparak Türkiye siyasi tarihinde ilk kez iktidara gelmesi, RP dışında kalan toplum kesimlerinde, “ Siyasal İslam ”ın yükselişi olarak 
görülmüş ve “ Laik Cumhuriyet Rejimi ” nin, “ Şariat ” ya da “ Askeri Yönetim ” ikilemiyle karşı karşıya kaldığı şeklinde değerlendirilmiştir. 

 Nitekim, REFAH-YOL’un kurulması merkez medya organlarında şaşkınlık ve tepkiye yol açmış; hükümet aleyhinde kampanya yürütülmeye başlanmış, hükümeti yıpratma faaliyetleri hızlandırılmıştır. 

2. Başbakan ERBAKAN’ın bürokrasi ve sivil toplum kuruluşlarıyla ilişkileri: 

 Aralık 1995 seçimlerinde birinci parti olarak çıkan RP’nin lideri Erbakan, partisinin iktidar ortağı olacağını düşünerek, asker, sivil bürokrasisi, sermaye çevresi, üniversiteler, sivil toplum kurulışları ve merkez medya ile iyi diyalog kurmak için gayret göstermiştir. Başta asker ve sivil bürokrasi olmak üzere, toplumun geniş kesimlerinde var olan, partisi aleyhindeki görüşleri bildiğinden, Başbakanlığının ilk günlerinden itibaren, yerleşik iktidar güçleriyle iyi ilişkiler kurulmasına önem vermiş, kendisini yerleşik devletin asıl sahibi gören asker ve sivil bürokrasiyle iyi geçinmeye çalışmış, devlette artık teamül haline gelen, davranış kalıplarının dışına çıkmamaya özen göstermiştir. 

 MGK düzeyinde, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu iç ve dış güvenlik tehditleri hakkında bilgi alan ERBAKAN, Türkiye’nin özellikle ABD, AB ve İsrail’le ilişkilerinin önemi konusunda bilgilendirilmiştir. 

 Nitekim, ERBAKAN, bu bilgilendirmenin yapıldığı MGK toplantısının hemen sonrasında, Çekiç Güç’ün görev süresinin uzatılmasına onay vermiş; sonrasında ise Türkiye ve İsrail Genelkurmay Başkanlıkları tarafından müzakere edilen, “Gizli” gizlilik dereceli “Türkiye-İsrail Askeri Eğitim ve Savunma Sanayii Anlaşması”nı “kamuoyuna açıklanmamak kaydıyla” imzalamış, daha önce yargı yolunun açık olmasını talep ettiği YAŞ toplantısında, askerler tarafından hazırlanan “ihraç dosyaları”nı incelemiş ve neticede “irticai faaliyetlerde bulunduğu” gerekçesiyle 13 subay ve astsubayın ihraç edilmesine; aşırı sağ ve sol örgütlerle ilişkili 13 subay ve 16 astsubayın da ilişiklerinin kesilmesine kararını imzalamıştır. 

 Bu çerçevede, 1977 yılında Süleyman Demirel liderliğindeki Milliyetçi Cephe Hükümetinden bu yana, Türkiye’de “muhafazakar” partilerin her iktidara geldiğinde gündeme getirilen, Taksim’e Cami inşa etme projesi için gerekli izin, Kültür Bakanlığına bağlı Eski Eserler ve Anıtlar Genel Müdürlüğü’nden çıkmasına rağmen, kamuoyundaki tepkiler üzerine,82 proje 28 Şubat’ın baskıcı uygulamaları nedeniyle yapılamamıştır. 

 31 Ağustos 1996 tarihli gazetelerde RP Van milletvekili Fethullah Erbaş’ın terör örgütü tarafından kaçırılan Türk askerlerinin serbest bırakılması ve 
Abdullah Öcalan’ı silah bırakmaya ikna etmek amacıyla İnsan Hakları Derneği Başkanı Akın Birdal ile birlikte Kuzey Irak’taki bir PKK kampına gittiği, burada 
PKK bayrağı altında çektirdiği fotoğraflarının yayımlanması tepkiyle karşılanmıştır. 

Cumhurbaşkanı Danışmanı Arcayürek, Demirel’in RP’nin PKK’lılara af ve uzlaşma içeren önerilerini sert bir dille eleştirdiğini öne sürmüştür. 

   Başbakan Erbakan’ın, aynı gün düzenlenen 30 Ağustos Bayramı törenlerinde Cumhurbaşkanı Demirel tarafından sert bir dille uyarıldığı iddia edilmiştir. 83 

   Başbakan Erbakan, Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarının da katıldığı, 6 Eylül 1996’da gerçekleştirilen Adli Yıl açılış töreninde bir konuşma yapan Yargıtay Başkanı Müfit Utku “Türkiye’ye şeriat getirmeye kimsenin gücünün yetmeyeceğini” ifade etmiş; Barolar Birliği Başkanı Eralp Özgen ise “Ülkemiz trafik kazalarını mevlit okutarak ve kurban keserek önlemek isteyen, yağmurun çaresini duada bulan, bütçe açığını karşılamak için Allah’ın nimetlerini kaynak gösteren ve dini politikaya alet eden bir zihniyetle idare edilmektedir” demiştir.84 Utku ve Özgen’in Komutanlar tarafından tebrik edilmesi üzerine, töreni müteakip düzenlenen resepsiyona Başbakan ve Bakanların katılmadığı basına yansımıştır. 

 12 Eylül 1996 tarihinde DYP Genel Başkan Yardımcısı Meral Akşener’in medya patronlarına yönelik olarak, “Çiller fanatiği gençleri tutmakta zorluk yaşayacaklar” şeklinde açıklama yapması gündemi değiştirmiştir. Akşener’in bu açıklaması Meclis’te DSP lideri Ecevit tarafından sert bir şekilde eleştirilmiş; 
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nail Güreli ise sözkonusu açıklama hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunmuştur. 

 Hükümetin “Zorunlu Tasarruf Yasası” ve “Bedelsiz Otomobil İthalatı Kararnamesi” işçi sendikaları tarafından tepkiyle karşılanmıştır. 15 Eylül 1996 tarihinde, Bursa’da düzenlenen “yerli üretime saygı” mitinginde, hükümet protesto edilmiştir. TÜRK-İŞ Başkanı Bayram Meral’in Cumhurbaşkanı Demirel’i ziyaret ettiğinde “tasarruf teşvik fonlarının geri ödenmesinin bir takvime bağlanması” ve “Bedelsiz Oto Kararnamesi’nin durdurulması” önerilerinin yer aldığı basına yansımıştır. Meral’in ayıca, devletteki kadrolaşmaya dikkat çektiği öne sürülmüştür. 

 27 Eylül 1996 günü Karadayı’nın Türkiye’yi Afganistan’a benzettiği konuşmasının basında yer alması üzerine, Başbakan Yardımcısı ÇİLLER’in, “Afganistan’la Türkiye’yi kıyaslayanlar Atatürk’ü anlamamışlardır” şeklindeki sözleri basına yansımıştır.85 

 Cumhurbaşkanı DEMİREL ise ertesi gün “laikliğin kıymetini bilin” şeklinde bir açıklama yapmıştır.86 

 YÖK Başkanı ve Rektörler “Atatürk devrimlerinin ve ilkelerinin yakın izleyicisi olacaklarını” ifade etmiştir. 

 27 Eylül 1996 tarihli MGK toplantısında, Genelkurmay ve MİT tarafından verilen birifinglerde, İran’ın PKK’ya destek verdiğinin anlatıldığı, Erbakan’ın bu durum 
karşısında sessiz kaldığı öne sürülmüştür. 

 Cumhurbaşkanı DEMİREL, 1 Ekim 1996 tarihinde TBMM açılışında yaptığı konuşmada, “Cumhuriyetin temel nitelikleri değiştirilemez” şeklinde konuşmuş; bu töreni Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları da izlemiştir. ANAP lideri Yılmaz, 2 Ekim’de, Meclis’teki grup toplantısında “darbe hakkında bilgisinin” 
olduğunu ifade etmiştir. RP Grup Başkanvekili Kapusuz bu konuşmaya tepki göstermiştir. 

 Başbakan Erbakan, 3 Kasım 1996’da gerçekleştirilen ara yerel seçimlerde, “ilk defa halkın inancının iktidara geldiğini” ifade etmiş, partinin seçim propagandası 
çalışmalarında, “üniversitelerde başörtüsü nedeniyle mağdur olan öğrencilerin mağduriyetlerinin sona ereceğini” ve “karayoluyla haccın mümkün olacağını” 
taahhütlerinde bulunulmuştur. 

 5 Aralık tarihli gazetelerde, “üst düzey bir askeri yetkili” kaynak gösterilerek yapılan haberlerde, “Eşkiyanın bile kıyafeti, elinde silahı var. Onu bertaraf etmek kolay, ama diğerlerini tanımak zor. Bu nedenle rejim açısından daha büyük tehlike. Şeriat tehlikesi, ordunun üst kademelernce MGK toplantıları başta olmak üzere her düzeyde vurgulanmaktadır” denilerek, şeriat tehlikesinin PKK’dan daha öncelikli bir tehdit olduğu görüşü gündeme getirilmiştir. 

 Nitekim, sözkonusu YAŞ toplantısında, Genelkurmay Başkanlığı tarafından Başbakan Erbakan’a verilen brifingde “iç ve dış tehditler kapsamında 
irticanın/şeriatın PKK’dan daha öncelikli bir tehdit olduğu” vurgulanmış; toplantı sonucunda, 58 subay/astsubay ile 11 personelin irticacı oldukları 
gerekçesiyle Ordu’dan uzaklaştırılması kararlaştırılmıştır. ERBAKAN, bu dayatma karşısında sessiz kalarak kararları imzalamıştır. 

 20 Aralık 1996 tarihli Hürriyet Gazetesinin manşetinde; “Bu defa işi Silahsız Kuvvetler halletsin” manşeti atılmıştır. Ertuğrul Özkök’ün köşesinde yer alan 
röportajdan alınarak haberde konu edilen bu sözün Dz.K.K.Ora.Güven Erkaya’ya ait olduğunu gazeteci Sedat Ergin tarafından daha sonra açıklanmıştır. 

 9 Ocak 1997 tarihinde Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezi Yönetmeliği Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. 

 27 Ocak 1997 tarihli MGK Toplantısında, ilk kez Ağustos ayı MGK toplantısında gündeme gelen irtica konusunun Dz.K.K.Ora.Güven ERKAYA tarafından bir kez 
daha gündeme getirilmiştir. Basına göre bu toplantıda ERKAYA, “Aşırı dinci akımlar bugün PKK tehdidinden daha büyük bir tehlike haline gelmiştir. 
PKK tehdidi ikinci plana düşmüştür” açıklamasını yaparak, irtica konusunun MGK gündemine gelmesini istemiştir. Diğer Komutanların da bu görüşe iştirak 
etmesi üzerine Cumhurbaşkanı DEMİREL’in de, bu konunun Şubat ayında yapılacak MGK toplantısında gündeme alınmasına karar verdiği öğrenilmiştir. 

 3 Şubat 1997 tarihinde Başbakan Necmettin ERBAKAN, partisinin Merkez Karar Yürütme Kurulu Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, hükümet programında 
"din-vicdan özgürlüğü" konusundaki düzenlemenin kamuda türban serbestisini de kapsadığını ve bu konuda DYP Genel Başkanı Tansu ÇİLLER ile anlaşma 
sağladıklarını söylemiştir. 

 22-25 Ocak 1997 tarihleri arasında GnKur. Bşk.İsmail Hakkı KARADAYI’nın başkanlığında Gölcük Donanma Komutanlığında üç gün süren bir toplantı yapmıştır. 
Bu toplantıya GnKur. Bşk.İsmail Hakkı Karadayı, Kuvvet Komutanları, Jandarma Genel Komutanı, Ordu Komutanları, Harp Akademileri Komutanları, 
İlgili genelkurmay “J” başkanları daire başkanları, Genelkurmay Adli müşaviri ve diğer ilgili personelin katıldığı anlaşılmıştır.87 

 Basına göre bu toplantılarda Komutanlar şu değerlendirmeleri yapmıştır: 

 - Org. Koman’ın Susurluk Komisyonu’na çağırılması “ Şova ” yöneliktir. 

 - Bir generalin, bir semte Atatürk heykeli dikilmesindeki tutumu için söylenenler üzüntü vericidir. 

 - Ramazan nedeniyle mesainin iftar saatine ayarlanması doğru değildir. 

 - TSK iç ve dış tehdide karşı ülkeyi korumakla görevlidir. Orduyu iç politikaya çekme gayretleri üzüntü vericidir.” 

 Basında, askerlerin sorunların demokratik zeminde çözümlenmesine özen gösterme ve bu maksatla üç maddelik bir eylem planı üzerinde anlaştıkları öne 
sürülmüştür. İlk iki maddenin “Batı Harekat Konsepti esasları çerçevesinde sorunların MGK’da gündeme getirilmesi, brifinglere devam edilmesi 
olduğu, üçüncü maddenin ise sır olduğu” öne sürülmüştür. 

   Refah-Yol Hükümeti Döneminde Önemli Siyasi ve Sosyal Olaylar 

   _Kamuoyunda İrtica Algısı Oluşturan Olaylar: 

 REFAHYOL hükümeti iktidara gelir gelmez, bazı camilerin önünde özellikle Cuma günlerinde bazı aşırı uç gruplar tarafından çeşitli eylemler düzenlenmeye 
başlamıştır. Bunlardan en dikkat çekici olanı, Acz-i Mendiler olmuştur.88 6 Ekim 2006 tarihinde Ankara Kocatepe Camii’nde zikir çekerek “şeriat isteriz” şeklinde 
bağıran sakallı, cüppeli ve asalı Acz-i Mendi görüntüleri, günlerce televizyon ve gazetelerde yayımlanmıştır. RP Başkanvekili KAPUSUZ, bunun bir provakosyon 
olduğunu söylemiştir. 

 Bu gösterilerin zamanlama olarak Başbakan’ın Libya gezisine denk gelmesi bu yayınların etkisinin artmasına yol açmıştır. 20 Ekim tarihinde yine aynı yerde 
gösteri yaparak, Atatürk’e hakaret eden yüz civarındaki Acz-i Mendi gözaltına alınmıştır. 

 Öte yandan, İstanbul’un Fatih/Çarşamba semtinde bulunan Ali Kalkancı’ya ait, tarikat olduğu söylenen oluşum ortaya çıkmıştır. Fadime Şahin adlı bir kadının 
Ali Kalkancı ve Müslüm Gündüz arasında özel ilişkiler olduğu öne sürülmüştür. Gündüz’ün Fadime Şahin’le basılma görüntüleri polis kameralarınca çekilerek 
yayımlanmıştır. Daha sonra, Ali Kalkancı, Müslüm Gündüz ve Fadime Şahin’in özel olarak görevlendirilmiş kişiler olduğu öne sürülmüştür.89 

 Bu olayların 28 şubat sürecini tetikleyen kurgulanmış olaylar olduğu, Aczmendiler, Fadime Şahin, Ali Kalkancı gibi isimlerin provokasyon amaçlı kullanılmış oldukları yapılan tetkiklerde görülmüştür. 

   _Susurluk Olayı: 

 Yerel ara seçimlerin yapıldığı 3 Kasım 1996’da, Susurluk skandalı patlak vermiş; “kanun kaçağı” Abdullah Çatlı’nın, sevgilisi olduğu söylenen Gonca Uslu 
ile birlikte, eski İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ ve Bucak aşireti reisi ve DYP Şanlıurfa milletvekili Sedat Bucak’la birlikte otomobile bir kamyonun çarpmasıyla, devlet içindeki karanlık ilişkilerin su yüzüne çıktığı öne sürülmüştür. 

 Bu olayın ardından, basın organlarında, “ Derin Devlet ” ve “devlet-mafya-siyaset üçgeni” iddiaları tartışılmaya başlanmıştır. Bu olayın içinde DYP’li bir vekilin 
olması, Çiller’in kazadan yaralı olarak kurtulan Bucak’ı hastanede ziyaret etmesi, ölen Çatlı için TBMM Genel Kurulu’nda “ Devlet için kurşun atan da, kurşun 
yiyen de bizim için şereflidir ” şeklindeki sözleri, basın yayın organlarında eleştirilmiştir. 

 Erbakan’ın, bu gelişmeler karşısında, basında çıkan haberler için “fasa fiso” diyerek, olayı “medyanın abarttığını” öne sürmesi bu kez RP’nin eleştirilmesine 
neden olmuştur. Erbakan’ın koalisyon ortağını korumak için bu sözleri sarf ettiği öne sürülmüştür. 

 Bu gelişmeler üzerine, Çiller, skandala adı karışan İçişleri Bakanı ve eski Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar’ın istifasını istemiştir. ANAP lideri YILMAZ, 
Cumhurbaşkanı DEMİREL’den Devlet Denetleme Kurulu’nun görevlendirilmesini istemiş ancak Demirel “sistemin işletilmesi” gerektiğini söyleyerek, talebi geri 
çevirmiştir. Müteakip günlerde, YILMAZ, Almanya gezisi sonrası uğradığı Budapeşte’de kaldığı otelde kimliği belirsiz bir kişinin yumruklu saldırısına uğramıştır. 

 Neticede, daha önce, Erbakan’ın Libya gezisine ilişkin kararnameyi imzalamamasından dolayı parti içinde gerginliğe yol açan AĞAR, 8 Kasım 2006’da “ herhalde Kaddafi memnun olmuştur ” diyerek istifasını sunmuş90 ve yerine Meral Akşener getirilmiştir. Akşener’in ilk işinin Ağar’ın imzalamadığı 
Erbakan’ın Libya gezisi kararnamesinin imzalanması olduğu öne sürülmüştür. 

 Bu olayı araştırmak amacıyla, 13 Kasım 1996’da, üç ay için görev yapacak Meclis Susurluk Araştırma Komisyonu kurulmuştur. Komisyon Başkanı 
Mehmet Elkatmış, olayın arkasında JİTEM’in olabileceğini işaret etmiştir. Bu olay hakkında Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş tarafından hazırlanan sözkonusu raporun bir bölümü “devlet sırrı”91 sayılarak yayımlanmamıştır. 

 9 Ocak 1997 tarihinde Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile Çankaya Köşkü'nde bir görüşme yapan Başbakan Necmettin Erbakan, Susurluk kazasıyla ilgili olarak Başbakanlık Teftiş Kurulu'nca hazırlanan raporun Demirel’e sunulduğunu söylemiştir. Susurluk konusunda orduya yönelik açıklamalar yapan Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Vekili Hanefi AVCI mahkeme kararıyla tutuklanmıştır. 

 Başbakan Necmettin Erbakan daha sonra Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı'yı ziyaret etmiştir. 

 10 Ocak 1997 tarihinde Adalet Bakanı Şevket Kazan düzenlediği basın toplantısında, Başbakanlık Teftiş Kurulu müfettişlerince hazırlanan Susurluk raporu hakkında bilgi vermiş; adli mercilerce soruşturması istenenlerin 35, tanık olarak dinlenmesi istenenlerin de 85 kişi olduğunu söylemiştir. 

 Başbakan ERBAKAN Susurluk skandalını araştırmak amacıyla MİT’e de ayrıca bir rapor hazırlatmıştır. Bu rapor sadece mecliste grubu bulunan parti başkanlarına 
verilmiştir. 

 Bu gelişmeler sonrasında, 15 Eylül 2011 tarihinde Ankara Özel Yetkili 11. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından eski Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar hakkında 
“ Suç örgütü yöneticisi ” olduğu gerekçesiyle 5 yıl hapis cezası istenmiştir. 

 Konuyla ilgili olarak Dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan Komisyonumuza bilgi vermiştir.92 

  _ “Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık” Eylemi: 

 Susurluk skandalı toplumda yaygın bir infiale sebep olmuş; skandalın üzerinin örtüldüğümü düşünen “Yurttaş Girişimi” adı verilen bir grup aydın tarafından 
1-29 Şubat 1997 tarihlerinde yürütülen “Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık” adlı kampanyalarla, Susurluk’ta açığa çıktığı öne sürülen “derin devlet”  hedef alınmıştır. Ancak, Adalet Bakanı Şevket KAZAN’ın bu eylemi “mum söndü”ye benzetmesi, başta Alevi vatandaşlarımız olmak üzere, toplumun geniş 
kesimlerinde infiale sebep olmuş; böylece protestolar özellikle Refah Partisi’nin aleyhine dönük kampanyaya dönüştürülmüştür. 

  _ Refah Partili Belediyelerin ve Milletvekilerinin Eylem ve Söylemleri: 

 28 Şubat sürecinin en tartışmalıkonularından bir diğeri de, Refah Partili belediye başkanlarının yaptığı açıklamalar olmuştur. 28 Şubat sürecinde Refahlı 
belediyelerin kamuoyundaki “hizmet veren” imajı zedelenmeye çalışılmış, belediyeler üzerinden RP yıpratılmaya çalışılmıştır. Özellikle, Sincan, Şanlıurfa, Bingöl, Konya, Ankara gibi Refah Partili belediyelerle ilgili haberler öne çıkarılmış; aynı şekilde Refah Partili Rize Milletvekili Şevki Yılmaz’ın, 
İstanbul Milletvekili Hasan Mezarcı’nın, Ankara Milletvekili Hasan Hüseyin Ceylan’ın çeşitli yer ve tarihlerde yaptığı konuşmaların video kasetleri ara ara 
TV ve gazetelerde “Şok şok…Flaş Haber” üst başlıkları ve gerilim müzikleri fonuyla konu edilmiş, çeşitli tartışma programları düzenlenmiş ve sürekli sıcak 
tutulmuştur. 

 Şevki Yılmaz’ın Arafat’ta yaptırdığı yemin, günlerce TV ekranlarından “Şeriat yemini” gibi başlıklarla haberleştirilmiş, İlahiyat mezunu olan ve dini vaazlarıyla tanınan Şevki Yılmaz’ın yaptığı dini içerikli konuşmalar dönemin ruhu içinde “şeriat konuşmaları” gibi sunulmuştur. Bazı Refahlı belediyelerin ve Refah Partisine yakınlığıyla bilinen dernek ve vakıfların yine aynı dönemde başlattıkları “alternatif Yılbaşı” etkinlikleri de, irticai kalkışma olarak sunulmuştur. 

 Sultanbeyli Belediyesi; 

 28 Şubat döneminde adı sık sık irticaın merkezi olarak takdim edilen İstanbul’un Sultanbeyli ilçesinde, 11 Ocak 1997 tarihinde, dönemin 2’nci Zırhlı Tugay 
Komutanı Tuğgeneral Doğu Silahçıoğlu tarafından, Belediye Başkanı’nın onayı alınmaksızın, ilçe meydanına Atatürk anıtı yaptırılması uzun süre kamuoyunu 
meşgul etmiştir. 

 28 Şubat darbesini soruşturan savcıya 6 Kasım 2012 tarihinde ifade veren dönemin Sultanbeyli Belediye Başkanı Nabi KOÇAK’ın; “Doğu Silahçıoğlu'nun 
bölgede provokasyon peşinde koştuğu, Meydana fiber Atatürk büstü diktikleri, amaçlarının büstü yaktırıp suçu Müslümanların üzerine yıkmak olduğu, heykel 
yakılmasın diye 15 gün boyunca başında nöbet tutturduğu, sonra fiber heykel yerine tunç olanını diktikleri" şeklindeki basına yansımıştır. 

  _Şükrü Karatepe’nin 10 Kasım konuşması; 

KARATEPE’nin 10 Kasım törenlerine ilişkin konuşması basında irticaın ayak sesleri olarak yansıtılmıştır. Karatepe’nin konuşmasındaki “İnancımıza saygı 
duyulmadığı bu dönemde, içim kan ağlayarak bugünkü törene katıldım… Bu zulüm düzeni yıkılmalıdır….Müslümanlar içinizden bu hırsı, bu kini, bu nefreti, bu inancı eksik etmeyin” şeklindeki sözleri basında günlerce işlenmiştir. 

 Refah Partili Kayseri Belediye Başkanı Karatepe, bu sözleri dolayısıyla medya eliyle suçlanmış, siyasi irade görevden almış, resmi görevlerinden el çektirilmiştir. 
Dönemin Kayseri Belediye Başkanı Şükrü Karatepe 02.11.2012 tarihinde Komisyonumuza bu konuda açıklamalarda bulunmuştur. 93 

 Diğer taraftan, bu süreçte Refah Partili Belediyeler de sıkı gözlem altına alınmış ve teftişten geçirilerek yargısal süreç başlatılmıştır. 

 Bunlardan; Gebze İlçesi Belediye Başkanı Ahmet PEMPEGÜLLÜ hakkında MGK Genel Sekret erliği tarafından alınan ihbar mektubu işlem yapılmak amacıyla İçişleri Bakanlığı’na gönderilmiştir.94 Yazının sonuç bölümünde; “Uygun görüldüğü takdirde, konunun 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümlerine göre incelenmesi için yazımız ve eklerinin Teftiş Kurulu Başkanlığına havalesi” istenmiştir. 

 İçişleri Bakanlığı tarafından söz konusu yazı hakkında işlem yapılmıştır. 

 _ Kudüs Gecesi etkinliği: 

 Belediye Başkanı Bekir Yıldız ile dönemin İran Büyükelçisinin de iştirak ettiği bu etkinlikte çeşitli şiirler okunmuş, İsrail’in Filistine uyguladığı baskı bir tiyatro 
gösterisiyle izleyicilere gösterilmiş ve Refah Partili Belediye Başkanı tarafından Filistin’de uygulanan baskı ve zulüm konusunda bir konuşma yapılmıştır. 
Ancak bu etkinlik, gazetelerde “Türkiye İran mı olacak?” şeklinde yansıtılmıştır. 

 Sincan Belediyesi tarafından düzenlendiği iddia edilen “ Kudüs Gecesi ” olarak adlandırılan etkinliğin, kamuoyunda bilinenin aksine, Kudüs Platformu ile 
ortaklaşa yapıldığı öğrenilmiştir. 

 Geceye davetli olan İran Büyükelçisi Muhammed Rıza Bagheri’nin yaptığı konuşmada, “Amerika ve İsrail'i düşman ilan ettiği, şeriat çağrısı yaptığı” öne 
sürülmüştür. 

 CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Bagheri'nin Türkiye'nin iç politikasına karışmasına hakkı olmadığını belirterek, " Dışişleri Bakanı'nı göreve çağırıyorum. Derhal tepkisini dile getirmeli ve Türkiye'nin olması gereken tavrını ortaya koymalıdır" demiştir. 

 Bu gelişmeler üzerine, Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Büyükelçi Ali Tuygan, Sincan Belediyesi tarafından düzenlenen " Kudüs Gecesi "ndeki konuşmaları nedeniyle İran'ın Türkiye Büyükelçisi Muhammed Rıza Bagheri'yi Bakanlığa çağırarak görüşmüştür. Görüşmenin ardından Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan yazılı açıklamada, "Büyükelçinin söz konusu gecede yaptığı konuşmanın, içişlerimize müdahale niteliği taşıyan unsurlar ve Türkiye'nin dostu bazı ülkelere karşı uygun olmayan eleştiriler içerdiği, bu beyanlarının tarafımızdan protesto edildiği belirtilmiştir" denilmiştir. Ancak, Hükümetin söz konusu Büyükelçiyi derhal sınır dışı etmemesi Genelkurmay tarafından tepkiyle karşılanmıştır. Bu olaydan üç gün sonra, 3 Şubat 1997 tarihinde Sincan’daki Kudüs gecesine ilişkin olarak Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) tarafından inceleme başlatılmıştır. 

 İçişleri Bakanı Meral Akşener, hakkında açılan soruşturmanın selameti açısından Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız'ın geçici tedbir olarak görevinden 
uzaklaştırdığını açıklamış; Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi de, Yıldız hakkında " Gözlem altına alınması " talimatını vermiştir. DGM Başsavcılığının Esas Hakkındaki Mütalaaında “Kudüs Gününün, Kudüs’le ilgisinin olmadığı; diriliş günü ve Müslümanların günü” olduğu vurgulanmıştır. 

 Bekir Yıldız, Kudüs gecesinde yaptığı konuşma nedeniyle 17.5 yıl hapis cezasına çarptırılmıştır. Sincan’da düzenlenen Kudus günü etkinliği 28 Şubat sürecinin 
en tartışmalı hadiselerinden birisini teşkil etmiştir. Etkinliklerle gündeme gelen Sincan’da NATO Tatbikatı dolayısıyla tanklar yürütülmüş, tankların caddede 
yürütülmesi medya tarafından “Tanklar Yürüdü” başlıklarıyla verilerek siyasi bir içerik kazandırılmıştır. 

 Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız Komisyonumuzda, bu denli tartışma yaratan olayın Ramazan programları çerçevesinde yapıldığından bahisle, 
Kudus etkinliğinin ilk defa değil, daha önceki yıllarda da aynı platformca düzenlendiğini beyan etmiş ancak bu yıl belediyenin Kültür müdürlüğünce 
yapıldığını anlatarak; 

 “Büyükelçiyle birlikte salona girdik, salona girdiğimizde o güne kadar bizim programımıza bu denli basından ilgi olmazdı, basının çok ciddi anlamda ilgisini 
gördük, bütün televizyonların orada bulunduğunu görünce doğrusu ben o esnada şaşırdım…Görüldüğü gibi dönemin şartları bakımından da birkaç yıldır yapılan 
bir kültürel etkinliği o günkü şartlarda başka bir atmosfer oluşturmak için kullanılmıştır. …Kudüs Gecesi yapıldı, iki gün ortada haber yok, ikinci gün Sabah 
gazetesi bir haber yaptı “Bu ne rezalet diye.” Sabahleyin telefon çaldı, açtımŞevket Kazan. “Seni ne kadar sevdiğimi biliyorsun, hangi süreçten geçtiğimizi biliyorsun, nasıl böyle bir hata olur?” dedi. Böyle girdi arkasından da… Yani sesi titriyordu, kızgındı, bu şekilde ifadeler kullandı” 95 demiştir. 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder