27 NİSAN E- BİLDİRİSİ , BÖLÜM 1
1.1. ADALET VE KALKINMA PARTİSİ İKTİDARI,
AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın siyasi yasaklı olması nedeniyle katılamadığı 3 Kasım 2002 seçimleri sonucunda hükümeti kurma görevi Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet SEZER tarafından Abdullah GÜL’e verilmiş ve 18 Kasım 2002 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti’nin 58. Hükümeti kurularak göreve başlamıştır. 27 Aralık 2002 tarihinde kabul edilen
4777 sayılı Kanun ile Anayasanın 76. ve 78. maddelerinde yapılan değişiklikle milletvekili seçilmesi önündeki hukuki engel ana muhalefet partisi CHP’nin desteği ile ortadan kalkan AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip ERDOĞAN, 9 Mart 2003 tarihinde Siirt İl Seçim çevresinde yapılan yenileme seçimi ile milletvekili seçilmiş ve 14 Mart 2003’te Türkiye Cumhuriyeti’nin 59. Hükümetini
kurmuştur.
Ak Parti iktidarının başlangıcı ile beraber “türban-laiklik-kamusal alan” tartışmaları da siyasetin ve devlet üst kademesinin en sıcak gündem maddelerinden biri haline gelmiştir. 20 Kasım 2002 tarihinde TBMM Başkanı Bülent ARINÇ’ın NATO Devlet ve Hükümet Başkanları Zirve Toplantısına katılmak için Prag'a giden Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet SEZER’i Ankara Esenboğa
Havalimanındaki uğurlama törenine başörtülü eşi Münevver ARINÇ ile birlikte katılması bu tartışmaların başlangıcı olmuştur.284 Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet SEZER de 24 Kasım Öğretmenler Günü dolayısıyla çeşitli okullar ile Türk Cumhuriyetleri'nden gelen öğretmenlerden oluşan heyeti Çankaya Köşkü'nde kabulünde yaptığı konuşmada: “Toplumun gündeminden çıkmış bulunan
başörtüsünün yeniden sorun durumuna getirilmesinin kimseye yararı yoktur. Özel alanda özgürlük kapsamına girdiğinde kuşku bulunmayan başörtüsünün, kamusal alanda kabul edilip edilemeyeceği sorunu Anayasa Mahkemesi kararlarıyla çözülmüştür. Anayasa Mahkemesi'nin yerleşik kararlarına göre, artık, Anayasa'yla bağdaşmayacağı için, kamusal alanda başörtüsünü serbest bırakacak bir yasal düzenleme yapılması olanaksızdır. Kamusal alanı düzenleyen hukuksal kuralları görmezden gelinerek uygulamada dini kuralları geçerli kılmak da hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmaz.” diyerek bu tartışmalara katılmıştır. 285
Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi ÖZKÖK ile Kuvvet Komutanları Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç YALMAN, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Cumhur ASPARUK, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Bülent ALPKAYA ile Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener ERUYGUR'un TBMM Başkanı Bülent ARINÇ’a 29 Kasım 2002 tarihinde bulundukları nezaket ziyaretinin 2,5 dakika gibi kısa bir süreyi kapsaması, AK Parti iktidarına ve TBMM Başkanı Bülent ARINÇ’a yönelik bir tepki olarak yorumlanmıştır. “Post Modern Ziyaret” olarak gazete manşetlerinde yer alan söz konusu ziyaretin kısa sürmesinin esas sebebinin TBMM Başkanı Bülent ARINÇ’ın eşi Münevver ARINÇ’ın yukarıda bahsedilen uğurlama törenine başörtüsü ile katılması ve başörtüsünün protokolde yer alması olarak öne sürülmüştür. 286
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı vesilesiyle TBMM Başkanlığınca verilen resepsiyon “türban-laiklik-kamusal alan” tartışmaları kapsamında yeni bir gerilim alanı olarak ortaya çıkan bayram kutlamalarının ilk örneğini oluşturmuştur. Söz konusu resepsiyon için hazırlanan davetiyelerde “TBMM Başkanı ve Bayan Bülent Arınç, TBMM'nin 83. açılış yıldönümü münasebetiyle
verecekleri resmi kabulü sayın eşinizle birlikte onurlandırmanızı diler” ifadesine yer verilmiştir. Resmi kabulün TBMM Başkanının başörtülü eşinin ev sahipliğinde yapılacak olması ve davetiyelerin eşli olarak hazırlanması nedeniyle AK Partili milletvekillerinin başörtülü eşlerinin de katılabilecek olması “kamusal alan” tartışmaları çerçevesinde tepki ile karşılanmıştır. TBMM Başkanı Bülent ARINÇ ve Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN eşleriyle birlikte katılmayacaklarını açıklamalarına rağmen söz konusu resepsiyona Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet SEZER, CHP milletvekilleri, TSK Komuta Kademesi, yüksek yargı başkanları katılmamışlardır. Bu olayın ardından 30 Nisan 2003 tarihinde gerçekleştirilen Milli Güvenlik Kurulu aylık olağan toplantısı sonrasında yayınlanan basın
bildirisinde; toplantıda “Devletin temel niteliklerinden olan laiklik ilkesinin önemi ve titizlikle korunması vurgulanmıştır” ifadesine yer verilmiş olması konunun MGK düzeyinde de gündeme geldiği göstermiştir.287
28 Şubat süreci ile siyaset kurumu üzerindeki baskı ve dayatmaların AK Parti iktidarı döneminde de devamı ve askerin siyasi tartışma zeminine çekilmek istendiği görülmüştür. Genelkurmay Başkanlığı’nın Gazi Orduevi’nde 8 Ocak 2003 tarihinde basın mensuplarına verdiği resepsiyonda basının ısrarlı soruları üzerine Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi ÖZKÖK “Türkiye Cumhuriyeti’nin laik, demokratik ve üniter yapısı, Atatürk ilke ve inkılapları konularında taviz vermemiz asla mümkün değildir. Esasen bunlar Anayasamızda yer alan hükümlerdir. Herkesin dini inancına ve bunları özel yaşamlarında ifade etme tarzını saygı duyarız. Ancak özellikle türbanın mevzuata, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay kararlarına aykırı olarak siyasi bir dayatma ve Cumhuriyet geleneklerini aşındırma sembol ve eylemi olarak kullanılmasını hoş görmemiz beklenmemelidir.” diyerek başörtüsü konusundaki TSK’nın tutumunu yinelemiş, Genelkurmay II. Başkanı Yaşar BÜYÜKANIT da gazetecilerin sorusu üzerine, “28 Şubat süreci devam ediyor mu? Türkiye’de irticai süreç devam ediyorsa, o süreç devam ediyor” diyerek TSK’nın siyasete müdahalesinin devam ettiğini ifade etmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı Kur’an Kursları ile Öğrenci Yurt ve Pansiyonları Yönetmeliğinde değişiklik yapılması ve Yükseköğretim Kurulu (YÖK) reformu yapılarak YÖK’ün kaldırılarak yerine Yükseköğretim Eşgüdüm Kurulu’nun (YEK)’in kurulmak istenmesi ve Dışişleri Bakanlığı’nın “Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri görevlilerinin, kendi görev alanlarındaki Türk dernek ve Türk vakıfları
ile Türk kültürünü yayan özel okullarla ilişkilerini güçlendirmeleri” konulu genelgesi AK Parti iktidarına yöneltilen eleştirilerin ve muhalefetin yoğunlaştığı diğer konular olmuştur.
Yukarıda bahsedilen konular arasında yer alan YÖK reformu tartışmaları ise YÖK’ün ve üniversitelerin Hükümete yönelik etkin bir muhalefetinin görüldüğü bir alan olmuştur. YÖK Başkanı
Kemal GÜRÜZ başkanlığında Ankara Üniversitesi Rektörü Nusret ARAS, Gazi Üniversitesi Rektörü Rıza AYHAN, Kırıkkale Üniversitesi Rektörü Tahsin Nuri DURLU, Anadolu Üniversitesi Rektörü Engin ATAÇ, Osmangazi Üniversitesi Rektörü Necat Akdeniz AKGÜN, Kocaeli Üniversitesi Rektörü Baki KOMŞUOĞLU, Selçuk Üniversitesi Rektörü Abdurrahman KUTLU ve Başkent Üniversitesi
Rektörü Mehmet HABERAL Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç YALMAN’ı makamında ziyaret ederek YÖK reformu, kadrolaşma ve üniversitelerin yaşadığı mali sıkıntılar konusundaki görüşlerini dile getirmişlerdir.288 Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç YALMAN ise görüşmede YÖK konusunu MGK’ya taşıyacağını belirtmiş ve " üniversitelerin açılış törenlerini iyi değerlendirilerek topluma laiklik ile ilgili mesaj verilmesini önermiştir.289 Konu ile ilgili 14 Eylül 2003 tarihinde Genelkurmay Başkanlığı Genel Sekreterliği'nden yapılan yazılı açıklamada 1 Eylül 2003’te YÖK Başkanı Prof. Dr. Kemal GÜRÜZ’ÜN Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi ÖZKÖK’ü ziyaret ettiği, bu ziyaret sırasında konu üzerinde fikir alışverişinde bulunulduğu ve Orgeneral Aytaç
YALMAN’ın gerçekleştirdiği görüşmenin Genelkurmay Başkanlığı'nın bilgisi dahilinde olduğu belirtilerek “Türkiye için hayati önemi haiz Milli Eğitim sistemine ilişkin gelişmelerin TSK tarafından da dikkatle ve yakinen izlenmesinin de doğaldır olduğu (…)Bunun yanında bünyesinde sadece yükseköğrenim düzeyinde 21 adet öğretim-eğitim kurumu bulunduran, bilim ve teknolojiden azami
şekilde yararlanmayı hedef alan TSK için Türkiye'deki eğitim sisteminin önemi aşikardır. Bu çerçevede, TSK 20 yılı aşkın bir süredir YÖK yasası kapsamında yer almakta ve bu kurumda bir temsilcisi de bulunmaktadır. 2547 sayılı YÖK Kanunu'nda değişiklik öngören yasa taslağı üzerinde devletin ilgili bütün kurum ve kuruluşlarının önemle durması gerekliliğine inanılmaktadır.” ifade
edilmiştir. 290
YÖK reformuna yönelik muhalefetin yoğunlaştığı bir dönemde 25 Ekim 2003 tarihinde Ankara’da düzenlenen “Cumhuriyete Saygı Yürüyüşü” adeta darbe çağrılarının yapıldığı bir etkinlik halini almıştır. Ankara Üniversitesi ve Atatürkçü Düşünce Derneği’nin öncülüğünde rektörler, öğretim üyeleri ve sivil toplum kuruluşlarının katılımı ile gerçekleştirilen yürüyüş, bu yürüyüşte açılan “Ordu
Göreve” yazılı pankart ile ordunun siyasete müdahale etmeye çağrıldığı, başka bir deyişle, ordunun siyasi tartışma ortamına çekilmeye çalışıldığı bir etkinlik haline gelmiştir.
58. ve 59. Hükümetler döneminde öncelikli eylem alanları olarak kamu yönetimi reformu, ekonomik dönüşümün gerçekleştirilmesi, demokratikleşme ve hukuk reformu ile sosyal politikalar belirlenmiş291 ve AB’ye tam üyelik temel bir politika önceliği olarak benimsenmiştir. Nitekim, 16-17 Aralık 2004 tarihlerinde yapılan AB Devlet ve Hükümet Başkanları Zirve Toplantısında Türkiye’nin
siyasi kriterleri karşıladığı belirtilmiş ve katılım müzakerelerine 3 Ekim 2005 tarihinde başlanması kararlaştırılmıştır. 3 Ekim 2005 tarihinde AB Dışişleri Bakanları toplantısında ise Türkiye ile katılım müzakerelerinin başlaması kararlaştırılarak müzakerelerin usul ve esaslarını belirleyen “Müzakere Çerçeve Belgesi”ne de son hali verilmiştir.
Bu dönemde siyasetin temel dinamiklerinden birini oluşturan AB’ye üyelik süreci aynı zamanda sivil-asker ilişkilerinde gerginliğin yaşandığı temel alanlardan birini teşkil etmiştir. Bu süreçte reform paketleri adı altında AB müktesebatına uyum sağlanması amacıyla kapsamlı bir düzenleme faaliyetine girişilmiştir. Genel olarak devlet sisteminin sivilleşmesi, temel hak ve özgürlüklerin genişletilmesi, insan haklarına saygı, azınlık hakları ve azınlıkların korunması gibi hususlar Türkiye’de siyaset alanını ve siyasi aktörleri önemli ölçüde etkilemiş ve bu bağlamda Türk siyasi hayatında belirleyici bir rol oynamış olan Türk Silahlı Kuvvetleri’ni (TSK) de doğrudan ilgilendirmiştir.292
AB’ye üyelik sürecinde Türkiye’nin AB müktesebatına uyumunun AB Komisyonu tarafından değerlendirmeye tabi tutulduğu ilerleme raporları bu dönemde 12 Eylül 1980 darbesi ile kurulan askeri vesayet sisteminin unsurlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin hususları içermiş ve bu raporlarda TSK’nın siyaset alanındaki etkin konumuna da dikkat çekilmiştir. Söz konusu raporlarda özellikle Milli Güvenlik Kurulu’nun (MGK) yapısı ve işlevi, sivillerin ordu üzerindeki denetiminin AB üyesi ülkelerdeki uygulamalarla uyumlu hale getirilmesi, sivil kurumlardaki askeri temsilin sona erdirilmesi ve TBMM'nin savunma bütçesi üzerinde tam kontrol sağlayabilmesi ve TSK’nın rolü ve görevleri ile siyaset alanındaki etkinliği özellikle üzerinde durulan hususlar olmuştur. Nitekim bu hususlar arasında yer alan TSK’nın siyaset alanındaki etkinliği ve etkisine ilişkin değerlendirmelere ilerleme raporlarında sıklıkla yer verildiği görülmüştür.
“MGK’nın askeri üyeleri, yıl içinde çeşitli zamanlarda verdikleri beyanatlarda, yaptıkları konuşmalarda ve medyadaki demeçlerinde, siyasi, sosyal ve dış politika konularındaki görüşlerini açıklamaktadır.”293, “MGK dışında, Silahlı Kuvvetler Türkiye'de resmi olmayan bazı mekanizmalar aracılığıyla da etkili olmaktadır. MGK'nın askeri üyeleri, çeşitli vesilelerle yaptıkları konuşmalarda ve
medyaya verdikleri demeçlerde, siyasi, sosyal ve dış politika konularında görüş beyan etmişlerdir.”294,
“Türkiye'de Silahlı Kuvvetlerin rolü ve görevleri çeşitli yasal hükümlerle belirlenmiştir. Birlikte değerlendirildiğinde yorumlanmalarına bağlı olarak, bu hükümlerin bazıları, potansiyel olarak orduya geniş bir manevra alanı sağlamaktadır. Bu, özellikle, Türk Silahlı Kuvvetlerinin görevlerini, ülkenin bölünmez bütünlüğü, laiklik ve cumhuriyetçilik dahil olmak üzere, Anayasanın giriş bölümünde belirtilen ilkeler ışığında, Türkiye Cumhuriyetini korumak ve kollamak olarak betimleyen Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 35'inci ve 85/1'inci maddeleri için geçerlidir. Ayrıca gerektiğinde, hemen hemen her politika alanını kapsayacak şekilde yoruma açık olan MGK Kanununun ulusal güvenliği tanımlayan 2(a) maddesi için de durum aynıdır. Türkiye'de Silahlı Kuvvetler çeşitli gayriresmi kanallar aracılığıyla etkisini devam ettirmektedir. MGK'nın askeri üyeleri, çeşitli vesilelerle, siyasi, sosyal ve dış politika konularında görüşlerini ifade etmişlerdir.”295
“Silahlı Kuvvetler kaydadeğer siyasi nüfuz kullanmaya devam etmektedir. MGK’nin askeri üyeleri, münferiden, ayrıca diğer kıdemli silahlı kuvvetler personeli, iç ve dış politika konularındaki görüşlerini kamuoyuna yaptıkları konuşmalar ve basın toplantıları vesilesiyle düzenli olarak ifade etmeye devam etmişlerdir. (…) Özellikle, Askerler tarafından yapılan açıklamalar sadece askeri, savunma ve güvenlik konularını ilgilendirmeli ve sadece hükümetin yetkisi altında yapılmalıdır.”296
2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder