28 ŞUBAT SÜRECİNİN DEVLET VE TOPLUM ÜZERİNDEKİ YANSIMALARI, BÖLÜM 4
5. Vakıflar Genel Müdürlüğünce yapılan işlemler:
28 Şubat dönemiyle ilgili olarak Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden talep edilen bilgi ve belgelere göre, 409 sayılı MGK Kararı Gereğince Vakıflar Genel Müdürlüğü Tarafından, vakıfların mali ve idari işleyişlerine ilişkin eksikliklerin yanında farklı değerlendirmelerin de yapıldığı görülmüştür. Bunlar arasında, “Laiklik ve anayasal düzen karşıtı eylemler, Tevhidi Tedrisat Kanununa muhalefet, siyasal amaçlı faaliyetlerde bulunmak, izinsiz kurban derisi toplamak, yasak yayın
bulundurmak, 8 yıllık eğitimi protesto etmek ve Kur’an kursu açmak” gibi hususlar dikkat çekicidir.
Kapatılan vakıflar arasında en büyüğü 28 Şubat sürecinde, gazetelerde, Refah Partisi’nin “gençlik örgütü” olarak takdim edilen Milli Gençlik Vakfı’dır. Kapatılan diğer vakıflar taşrada faaliyet gösteren küçük vakıflardır.
1997 yılından itibaren irticai faaliyetler gerekçesiyle kapatılarak, mallarına el konulan sekiz adet vakıf bulunduğu tespit edilmiştir. Bu vakıflara ilişkin bilgiler aşağıda özetlenmektedir:
Zehra Eğitim ve Kültür Vakfı:
1989 yılında Eskişehir’de kurulan Vakıf hakkında müfettişlerce hazırlanan teftiş raporunda, “Vakfın, Kürtçülük ve Ümmetçilik faaliyetleri çerçevesinde Şer’i esaslara dayalı bir Kürt devleti kurma amacı taşıdığı sonucuna varılarak”, 2001 yılında açılan dava sonucunda Vakıf 2005 yılında dağıtılmış; Vakfın sahip olduğu arsa, tarla ve farklı mesken türlerinden oluşan 21 adet taşınmazı Vakıflar Genel Müdürlüğüne geçmiştir.
İslami Dayanışma Vakfı:
Malatya merkezli Vakıf 1993 yılında kurulmuştur. Vakfın amacı, vakıf senedinde şu şekilde belirtilmektedir: “Geleceğin teminatı olan insanımızın inançlı, kültürlü, ilmi seviyesi yüksek, ahlaklı, çağdaş, bilim ve teknolojik bilgilere sahip bir şahsiyet olmalarını sağlamak, halkın manevi alanda İslami kültürünü geliştirmek ve yaygınlaştırmak.”
Vakıf, 1999 yılında açılan dava sonucunda 2009 yılında dağıtılmıştır. Vakfın bir adet taşınmazı, Vakıflar Genel Müdürlüğüne geçmiştir.
Milli Gençlik Vakfı:
Vakıf, 1975 yılında Ankara’da kurulmuştur. Vakfın amacı; “İnsanların ve toplumların ilmi, içtimai, kültürel, sağlık ve bedensel yönden gelişmelerine katkıda bulunmak amacıyla nev’i itibariyle genel, katma ve özel bütçeli idarelerin hizmet sahaları içerisinde yer alan eğitim, kültür ve sağlık hizmetleri yükünü paylaşarak devletin kamu görevi yükünü azaltıcı çalışmalar yapmaktır” olarak ifade edilmiştir.
Vakıf, 1997 yılında hazırlanan teftiş raporuna istinaden, aynı yıl açılan dava sonucunda 2004 yılında dağıtılmıştır.
Bu işlemi müteakip, Milli Gençlik Vakfının çoğunluğu Büyükşehir Belediye sınırları içinde olan toplam 156 adet taşınmazı Vakıflar Genel Müdürlüğüne geçmiştir. Bu taşınmazların çoğunluğu, arsa ve tarla niteliğinde olup, devredilenler arasında bahçe, büro, daire gibi taşınmazlar da bulunmaktadır.
Zöhre Ana-Ali Sosyal Hizmet Vakfı:
1992 yılında Ankara’da kurulan Vakfın amacı, özet olarak, “Türk İslam Felsefesinin gerçek bir bölümünü oluşturan Hacı Bektaş-ı Veli ve Yunus Emre’nin görüş, düşünce, felsefe ve anlayışları doğrultusunda tüm insanların ve insanlığın manevi yönden kalkınmalarına, aydınlanmalarına, huzur ve mutlu olmalarına, her türlü kötülüklerden arınmalarına yardımcı olmak, yurt açmak, yardım
faaliyetlerinde bulunmak sosyal ve kültürel etkinlikler düzenlemektir.”
Vakıf 1999 yılında hazırlanan teftiş raporuna istinaden açılan dava sonucunda 2001 yılında dağıtılmıştır. Vakfın Ankara Mamak’taki 4 adet arsası Vakıflar Genel Müdürlüğüne geçmiştir.
Sahabe Eğitim ve Kültür Vakfı:
1996 yılında Adıyaman/Kahta’da kurulan Vakfın amacı, “toplumun kültür seviyesini yükselterek çağımızın öngördüğü şartları yerine getirmek, bunu milli ve manevi duygularla birleştirmek, bunu milli ve manevi duygularla birleştirmek, milletimize her alanda öncülük yapabilmek, ülke meselelerine duyarlı, erdem sahibi, mevcut kanunlara saygılı bir nesil yetiştirmek” olarak ifade edilmiştir.
Vakıf 1999 yılı teftiş raporuna istinaden açılan dava sonucunda 2004 yılında dağıtılmıştır.
Davet Eğitim Kültür ve Kardeşlik Vakfı:
Vakıf 1993 yılında İstanbul’da kurulmuştur. Vakfın amacı, “Gençliğin inançlı, kültürlü, çağdaş ilmi bilgilere sahip, kardeşlik hukuku çerçevesinde hoşgörü ve anlayış ile birbirlerine karşı saygılı şahsiyet olmalarını sağlamak ve milletimizin birlik ve huzur içerisinde kalkınma ve gelişmesine katkıda bulunmaktır.”
Vakıf 2000 yılında hazırlanan teftiş raporuna istinaden açılan dava sonucunda 2005 yılında dağıtılmıştır.
Polatlı Eğitim ve Kültür Vakfı:
Vakıf, 1994 yılında Polatlı’da kurulmuştur. Vakfın amacı özet olarak “ Milli ve Manevi değerlerimize bağlı insanlar yetiştirmek, Muhtaç durumdaki insanlara yardım faaliyetinde bulunmak, yurt açmak, eğitim ve kültür faaliyetlerinde bulunmak, hac ve umre ziyaretleri organize etmektir.”
Vakıf 2001 yılında hazırlanan teftiş raporuna istinaden açılan dava sonucunda 2004 yılında dağıtılmıştır. Vakfın bir adet taşınmazı Vakıflar Genel Müdürlüğüne geçmiştir.
Dünya Spastik ve Ortopedik Özürlüler Vakfı:
1995 yılında İstanbul’da kurulan Vakıf, 2000 yılında hazırlanan teftiş raporunda yer alan yasa dışı bağış toplama ve dolandırıcılık iddialarına istinaden açılan dava sonucunda 2001 yılında dağıtılmıştır.
Öte yandan, Komisyonumuza bilgi veren eski Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı Ömer Kayır, vakıflarla ilgili olarak kendinse yöneltilen “vakıfların kuruluşuyla ilgili, kuruluş sermayelerinin artırılması ve vakıfların kuruluşlarının zorlaştırılmasıyla ilgili talep askerlerden mi geldi? sorusuna şu cevabı vermiştir:
“Bakın, ben onunla ilgili bildiğimi söyleyeyim: Kanun Kararlar Genel Müdürlüğü de bana bağlı olduğu için bir gün Kanun Kararlar Genel Müdürü “Sayın Metin Gürdere bir şeyi imzalamıyor. Millî Güvenlik Kurulu karar aldı, Bakanlar Kurulu hâline dönüştürmek gerekiyor, sürekli cebine alıp bu kâğıtları gidiyor.”
6. Milli Eğitim Bakanlığı ve Üniversitelerde yapılan işlemler:
A) 8 yıllık kesintisiz eğitim kararının serüveni:
15’inci Millî Eğitim Şurası, Turhan Tayan’ın Millî Eğitim Bakanı olduğu 13-17 Mayıs 1996 tarihleri arasında yapıldı. Herkesin ortak kanaati Şura’nın toplanış gayesinin İmam Hatip Liselerinin orta kısmını kapatmak olduğu yönündeydi. 8 yıllık eğitim 1946 yılından beri uygulanmak istenen bir projeydi. 1946’daki 3. Millî Eğitim Şurası’nda ele alınan bu konu, 1. Nihat Erim Hükümeti (1971)
Programı’nda da yerini bulmuştur. O günlerde tartışmalara sebep olması ise 8 yıllık eğitimin kesintili mi, kesintisiz mi uygulanacağı yönündeydi. Çünkü 15. Şuraya kadar işleyen süreç içinde hiçbir yerde 8 yıllık eğitimin ‘kesintisiz’ olacağı söylenmiyordu. Şuraya 8 yıllık eğitim tartışmaları damgasını vurdu. Bu güne kadar 14 şura yapılmıştı ama hiçbiri bu kadar gündeme oturmamıştı. Ülke, 8 yıllık kesintisiz eğitim meselesine kilitlendi. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kalemli ve Başbakan Mesut Yılmaz bile şuraya iştirak etti. Bu güne kadar şuralardan haberdar bile olmayan devletin en tepesindeki kişiler bu şura’ya özel ilgi gösteriyordu.247
İlköğretim ve Yönlendirme Komisyonu’nda, İmam Hatip Lisesi, Anadolu Lisesi ve bazı meslek liselerinin 3 yıllık orta kısımlarının kapatılarak ilköğretimin kesintisiz yapılması kararı; 28’e karşı 58 oy ile alındı.
Avrupa ülkelerinden Belçika, Danimarka, Estonya, Finlandiya, Yunanistan, Lihtenştayn, Monako, Hollanda, Norveç ve İsveç 6+3+3 modelini; Avusturya, Çek Cumhuriyeti, Romanya, Slovakya ve Slovenya 4+4+4 modelini; Andora, Fransa, İtaya ve İspanya 5+3+4 eğitim modelini; Avrupa’nın eski
komünist ülkelerinden Arnavutluk, Bulgaristan, Hırvatistan, Polonya, Yugoslavya ve eski Çekoslovakya ise 8+4 sistemini; 58 Afrika ülkesinden 51’inde ilkokul+ortaokul+lise şeklindeki eğitim modeli uygulanıyordu. Türkiye’nin gerçekleştirmek istediği 8 yıllık ‘kesintisiz eğitim modeli’, sadece Doğu Bloğu ülkelerinde ve Belize, Bermuda, Dominik, Porto Riko, Virgin Adaları, Bolivya, Brezilya, Venezuela, Ürdün, İsrail, Kenya, Libya, Raunda, Somali, Yemen, Norfolk Adaları, Solomon Adaları gibi çoğunlukla az gelişmiş ülkelerde geçerliydi.
b. Millî Eğitim Şurasında kesintisiz 8 yıllık eğitimle ilgili çıkan karar:
Yakın bir gelecekte 5-6 yaş okul öncesi eğitim, ilköğretim bünyesine alınmalı, ilköğretim kesintisiz 8 yıllık zorunlu eğitim olarak uygulanmalı, 8 yılın sonunda tek tip diploma verilmeli, 9. sınıf liseye ya da mesleki teknik eğitime yönlendirme yılı olmalı; böylece ilköğretimde zorunlu 2+8+1 sistemi oluşturulmalıdır. Çocukluğun tam yaşandığı, çocukların kendilerini, ailelerin de çocuklarını tanıdığı bu dönemde bulunanlar çırak yapılmamalıdır. Uzun vadede zorunlu eğitim 18 yaşını kapsayacak şekilde düzenlenmelidir.248
İmam Hatip liselerinin orta kısımlarını kapatacak bu karar, neticede tavsiye kararıydı. Çünkü Millî Eğitim Şuraları bakanlığın danışma organıydı ve verdiği kararların bağlayıcı özelliği yoktu. Bugüne kadar yapılan şuralarda alınan yüzlerce kararın gerçekleşmemiş olması da bunun göstergesiydi.249
28 Şubat 1997’de kamuoyunda ‘postmodern darbe’ olarak nitelendirilen 18 maddelik Millî Güvenlik Kurulu bildirisi hükümete tavsiye edildi. 28 Şubat sürecinin gün yüzüne çıktığı o gün, kararlardan 3’ü direk Millî Eğitim Bakanlığı’nı ilgilendiriyordu. Bunlar:
Eğitim politikalarında yeniden Tevhidi Tedrisat Kanunun ruhuna uygun bir çizgiye gelinmelidir,
-Temel Eğitim 8 yıla çıkarılmalıdır,
-İmam-Hatip okulları toplumdaki bir ihtiyacı karşılamak üzere kurulmuşlardır. Bu ihtiyacın fazlası olan İmam hatip Okulları, meslek okullarına dönüştürülmelidir. Ayrıca kökten dinci grupların kontrolünde olan Kuran Kursları kapatılarak, Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullarda düzenlenmelidir.250
Koalisyon hükümeti 28 Şubat kararlarını uygulamaya hiç niyetli değildi. Hükümetin büyük ortağı Refah Partisi tabanına mesaj veriyor, MGK kararlarının tavsiye niteliği taşıdığını ve gerekli olan maddelerin uygulanacağını söylüyordu. Asker 26 Nisan’da yapılan MGK'da, hükümeti irtica ile mücadelede samimi bulmadığını açıkladı. Kamuoyunda, askerin darbe yapma niyetinde olmadığı;
ancak bu kez görevin 'silahsız kuvvetlere' düştüğü hatırlatılıyordu. İşler sivil toplum örgütleri eliyle yapılacaktı. Ve Genelkurmay karargahında verilen 'brifing süreci' başladı. Asker; işçi-işveren kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, medya ve yargı mensupları ile açıktan temas kuruyor; Millî Askeri Stratejik Konsept'in (MASK) değiştiğini, irticayla mücadele için silah bile kullanılabileceğini
söylüyordu.
28 Şubat kararları ve 8 yıllık kesintisiz eğitim ile başlayan tartışmaya herkes ortak edilmişti. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nden, Türk Kadınlar Birliğine, TOBB'dan Ziraat Odaları Birliğine kadar herkes 8 yıllık kesintisiz eğitimin uygulanması ve Kur'an kurslarının kapatılmasını istiyordu. Hatta turist rehberleri Vakfı ve İstanbul Turist Rehberi Esnaf Odası yazılı açıklama
yapıyordu, şöyle diyorlardı:
Dünyaya, Müslümanların çoğunlukta bulunduğu tek laik ülke olma özelliği bulunan ülkemizde devlet eliyle demokrasi ve laiklik düşmanı milyonlarca insan yetiştirildiğini açıklayamıyoruz. Yarım milyon gencimizi, nasıl oluyor da sadece din adamı yetiştirmekle sınırlandırılması gereken din okullarından, üst düzey kamu yöneticisi olarak çıkardığımızı anlatamıyoruz. Cami sayısının okul sayısının önüne geçmesine izin veren bir devlet anlayışını izah edemiyoruz. (Cumhuriyet 11 Mart 1997). 251
8 Yıllık kesintisiz eğitim meselesi, Anasol-D hükümeti göreve başlayalı bir ay bile olmamışken yine hükümet krizine dönüştü. Konu ile ilgili yasa tasarısı 22 Temmuz'da Meclise sunuldu ancak Bakanlar Kurulu’nda bazı ANAP'lı bakanların tasarıya imza koymaması hükümette kavgaya sebep oldu. Sabah saat 5'e kadar süren Bakanlar Kurulu’nda DSP'li Bakanların yasa tasarısını imzalayıp çıkmasından sonra, ANAP'lı bakanlar uzun uzun tasarıyı tartıştı. Kriz, DSP'li bakanların Kur'an Kurslarının Millî Eğitim Bakanlığına Bağlanması isteğinden dolayı çıkmıştı. Daha sonra DSP'li Bakanlara 'Kur'an Kursları Diyanette kalacak ama denetimi Millî Eğitim Bakanlığı yapacak' ara formülü iletildi ve DSP'li bakanlar ikna olunca uzlaşma sağlandı. (Milliyet, 23 Temmuz 1997). Nihayet
üzerinde aylarca tartışılan 8 yıllık kesintisiz eğitim Meclis Genel Kurulu'nun sabahlara kadar süren 37 saatlik çalışması sonunda 277 milletvekilinin oyuyla 16 Ağustos 1997’de yasalaştı.
ODTÜ Rektörü Prof. Dr. Süha Sevük üniversitesinin açılış töreninde yaptığı konuşmada durumu şöyle özetliyordu: “Hepimiz kabul etmeliyiz ki Türk Silahlı Kuvvetleri'nin baskısı olmasaydı, parlamentomuz bu kanunu çıkaramazdı.252
5 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder