15 Temmuz 2017 Cumartesi

28 ŞUBAT 1997 TARİHLİ MİLLİ GÜVENLİK KURULU TOPLANTISI, BÖLÜM 24

 28 ŞUBAT 1997 TARİHLİ MİLLİ GÜVENLİK KURULU TOPLANTISI, BÖLÜM 24


 E- İRTİCAIN TSK'NE YÖNELİK FAALİYETLERİ: 

 İrtica'ın hedefine ulaşmada, en büyük engel olarak Türk Silahlı Kuvvetlerini gördüğü bilinen bir gerçektir. 

 İrtica taraftarları; 

 İslam devletini gerçekleştirme yönünde faaliyetlerini devam ettirirken, ılımlı davranışları ve bazen demokrasi şemsiyesi altındaki örtülü hareketleri ile bazı 
Devlet kademelerinde kadrolaşma imkanını bulmalarına rağmen, Türkiye Cumhuriyetinin temel dayanaklarından Silahlı Kuvvetlere sızma girişimlerini 
tamamlamadan hedeflerine varamayacaklarını daima gözönünde bulundurmuşlardır. Bu nedenle; Cumhuriyet tarihi boyunca İrtica'ın Silahlı 
Kuvvetlere sızma girişimleri hep var olmuş ve her seferinde de bu girişimler başarısızlıkla sonuçlanmıştır. 

 İDDİA-9: 

 Silahlı Kuvvetlerin yasal yetki ve görevleri çerçevesinde ve Genelkurmay Başkanlığı'nın emirleri ile karargah çalışması yapmak üzere teşkil edilen Batı 
Çalışma Grubu'na ve Türk Silahlı Kuvvetlerine yönelik faaliyetlerde bulunmak üzere çalışma grupları kurmuşlar, bu gruplar vasıtasıyla hayali senaryolar 
üreterek ve çeşitli mercilere gönderdikleri Komutanları hedef alan mektuplarla; kasıtlı olarak Türk Silahlı Kuvvetleri personelini, Müslüman -Ateist, Alevi-Sünni 
şeklinde bölmeye, karşılıklı güvensizlik ortamı yaratarak emir-komuta sistemini parçalamaya yönelik propaganda yapmaya başlamışlardır. (Syf-36) 


 ONERI-9: 

 Belirli mihraklar tarafından, TSK üst kademelerine Alevi kökenli üst subay ve generallerin hakim olduğu ve Alevilerin TSK'de kritik makamları ele geçirdiği 
şeklinde sistematik olarak mektup ve fakslarla sinsi bir propaganda faaliyeti yürütülmektedir. Cumhurbaşkanlığına da bu konularla ilgili birçok mektup ve faks gelmekte, bu faaliyet özellikle Askeri Şura öncesinde yoğunlaşmaktadır. 

 Bu tür dedikodu ve propagandaların milletimizin göz bebeği TSK'lerini yıpratmaya yönelik faaliyetler olduğu her kesimce bilinmeli ve böyle değerlendirilmelidir. 

 İDDİA-10: 

 Her fırsatta General, Subay ve Astsubayların itibarını düşürmeye yönelik faaliyetler ile, YAŞ kararları bahane edilerek, Türk Silahlı Kuvvetlerinin 
uygulamalarının dinsel özgürlüklerle çeliştiği yönündeki propaganda faaliyetleri hız kazanmıştır. 

 ONERI-10: 

 Türk Silahlı Kuvvetleri, milletimizin daima övünç kaynağı olmuştur. RTÜK'ün, tüm illere kadar yayılacak teşkilatı ile bu güzide Kuruluşumuza yönelik propaganda faaliyetleri denetim altına alınmalı, suç işleyenler cezalandırılarak bu yönde yayın yapan kuruluşlar kapatılmalıdır. 

 Bu konuda il ve ilçe denetim kurullarına büyük görev düşmektedir. 

 İDDİA-11: 

 İmam Hatip Lisesi mezunlarının Harp Okullarına alınmasını sağlama girişimleri ve tarikatlar vasıtası ile Askeri Okul ve Birliklere sızma girişimleri mevcuttur. 
(Syf-35) 

 Özellikle, son dönemde Fethullah GÜLEN Nurcu tarikatının Silahlı Kuvvetlere sızma girişimleri artmıştır. Bu kesim planlı, programlı, sinsi ve yanıltmacı bir 
biçimde sürdürdükleri çalışmaların önünde engel olarak hep Türk Silahlı Kuvvetlerini görmektedir. 

 Bu bakımdan her fırsatta orduyu ele geçirmek amacıyla sızma girişimlerini sessiz ve derinden devam ettirmektedir. 

 Bu meyanda; 

 F. GÜLEN tarikatına ait yurtdışındaki okulların açılış törenlerine, özellikle bazı emekli generallerin davet edilmesi, dolaylı olarak Türk Silahlı Kuvvetlerine 
yakınlaşma gayretlerinin yanısıra, kamuoyuna da askeri kesim tarafından kabul görüldüğü imajının verilmesini amaçlamaktadır. (Syf-37) 

 ÖNERİ-11: 

 Halihazırda İmam Hatip Lisesi mezunlarının bugün için Harp Okullarına girmeleri mümkün değildir. Esasen, Hükümetin "Milli Eğitim Temel Kanunu"nun 31 inci 
maddesiyle ilgili çalışmaları sonuçlandığında, İmam Hatip Lisesi mezunları sadece dini eğitim veren meslek yüksek okulları ile bu konuda eğitim veren 
fakültelere girebileceklerdir. 

 Ancak, bazı tarikatların kontrolünde olan "Özel Okullar"dan mezun olacak öğrencilerin Harp Okulu başta olmak üzere askeri okullara girişini engellemek 
mümkün görülmemektedir. Bu konuda TSK'nin okullara öğrenci alımları için yapılan mülakatlarda", öğrencilerin mezun oldukları okul konusunda çok titiz 
davrandığı ve bu tür girişleri büyük ölçüde önledikleri bilinmektedir. 

 İDDİA-12: 

 F. GÜLEN Nurcu tarikatı tarafından, Silahlı Kuvvetler içerisinde yapılanabilmek ve ileride etkinliğe kavuşabilmek amacıyla yeni projeler üretilmeye başlanmış, 
bu çerçevede; askeri okullarda okuyan öğrenciler öncelikli hedef olarak belirlenmiş, kültür düzeyi yüksek tarikat mensubu ve türban takmayan bayanların askeri öğrencilerle tanışmaları ve evlenmelerinin sağlanabilmesi için gerekli vasatı oluşturacak bir yapılanmaya gidilmiştir. 

 Anılan kesim tarafından bu yöntemle 10 yıla kadar olan bir sürede Silahlı Kuvvetler içerisinde tarikat olarak sözsahibi bir konuma gelebilecekleri şeklinde 
değerlendirmeler yapılmaktadır. (Syf-37) 

 ÖNERİ-12: 

 TSK her zaman laiklik konusuna hassasiyet göstermiş, askeri öğrencilikten başlayarak her rütbedeki elemanlarını sıkı bir denetime tabi tutarak, zararlı 
kişileri bünyesinden uzaklaştırmıştır. Bugün için sürdürülen bu çaba on yıl sonra da aynen devam edecek, tarikat mensuplarının bu Kurum içinde söz sahibi bir 
konuma gelebilmeleri TSK'lerinin kendi iç denetimi sayesinde asla mümkün olamayacaktır. 

 F- DİĞER HUSUSLAR: 

 Yukarıda ki konulardan ayrı olarak irtica ile mücadelede önemli yer tutacağına inanılan aşağıdaki konuların da Yüksek Huzura sunulmasında yarar görülmüştür. 

 a. Kılık kıyafet dahil Anayasanın 174 üncü maddesinde sayılan İnkılap Kanunlarının etkinlikle uygulanmasını sağlamak amacıyla Hükümet tarafından 
hazırlanıp Meclise sunulan "Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı" ile; 

 (1) Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Şeddine ve Türbedarlıklar ile Birtakım Unvanların Men ve İlgasına Dair 677 Sayılı Kanunun 1 inci maddesinin 2 inci 
fıkrasında ceza " 6 Aydan az olmamak üzere hapis ve elli Milyon liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılır." şeklinde üçüncü fıkrasındaki ceza " Bir yıldan az 
olmamak üzere hapis ve iki yüzelli milyon liradan aşağı olmamak üzere ağır para cezası ile cezalandırılır." şeklinde değiştirilmektedir. 

 (2) 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 526 ncı maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmektedir. 

 "Şapka İktisası Hakkında 671 sayılı Kanunun veya Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında 1353 sayılı Kanunun veya Bazı Kisvelerin Giyilemiyeceğine dair 
2596 sayılı Kanunun koyduğu yasaklara veya yükümlülüklere aykırı hareket edenlere altı aydan bir yıla kadar hafif hapis ve elli milyon liradan yüz milyon liraya kadar hafif para cezası verilir." 

 Bu suretle, Türk toplumunu çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarmaya ve Türkiye Cumhuriyetinin laiklik niteliğini koruma amacını güden bu Kanunlardaki 
cezalar caydırıcı bir boyuta getirilmektedir. 

 b. Hükümet tarafından Meclise sevkedilen "Bazı Örgütlü Suçlarla Mücadele Kanun Tasarısı" ile "Suç örgütü" tanımı yapılarak; doğrudan veya dolaylı 
biçimde bir kurumun, kuruluşun veya teşebbüsün yönetim ve denetimini ele geçirmek, kamu hizmetlerinde, basın ve yayın kuruluşları üzerinde, ihale, imtiyaz ve ruhsat işlemlerinde etkinlik ve denetim elde etmek, ekonomik faaliyetlerde kartel ve tröst yaratmak, madde ve eşyanın nedretini, fiatların artmasını sağlamak, kendilerine veya başkalarına haksız menfaat temin etmek, seçimlerde oy elde etmek veya seçimleri engellemek maksadı ile zor veya tehdit 
uygulamak veya kişileri kendilerine tabi kılmaya zorlamak veya mensupları arasında her ne suretle olursa olsun açık veya gizli işbirliği yapmak suretiyle 
yıldırma veya korkutma veya sindirme gücünü kullanarak suç işlemek için örgüt kuranlara veya örgütü yönetenlere veya örgüt adına faaliyette bulunanlara veya 
bilerek hizmet yüklenenlere sadece bu nedenlerden dolayı üç yıldan altı yıla kadar ağır hapis cezası, örgüte üye olanlara da iki yıldan dört yıla kadar hapis 
cezası verilecektir. 

 Örgüt silahlı ise, bu cezalar üçte birden yarıya kadar artırılarak hükmedilecektir. 

 Suç faili memur veya kamu hizmetlisi ise, verilecek ceza keza, üçte birden yarıya kadar artırılacaktır. 

 Suçun işlenmesine yarayan veya suçun işlenmesinde kullanılan veya suçtan doğan değer veya ürünlerin veya bunlar yerine geçen şeylerin müsaderesi gereken her türlü eşya, gelirleri Devletin mal varlığına geçecektir. 

 Bu Kanun Tasarısının yasalaşmasından sonra suç faillerinin ve ilgililerin telefonları, faksları, bilgisayarları gibi aletleri dinlenecek ve içindeki bilgilerden 
yararlanılacaktır. 

 c. Yine Hükümet tarafından sevkedilen, "3194 Sayılı İmar Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı" ile bundan böyle camiler, mevzuat 
çerçevesinde plan ve programlara uygun ve ihtiyaca göre il, ilçe, kasaba ve köylerde müftülerin izni alınmak suretiyle yapılacaktır.” 

 Çalışmanın ekinde yer alan “REKABET KURUMU” başlıklı belgede, o tarihte Kurumda çalışan Başkan, 2. Başkan, Başkan Yardımcıları ve Kurul Üyelerinin 
isimleri ve biyografileri hakkında bilgi yer almaktadır. 

      ANASOL-D Hükümetine 20 Mart 1998 tarihinde verilen “ Genelkurmay Muhtırası ”: 

Dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz, Tiflis seyahatinde gazetecilere "Bazı askerler irtica tehlikesini 30 Ağustos'ta yapılacak Yüksek Askeri Şûra'da görev sürelerini 
uzatmak için kullanıyorlar açıklaması üzerine, 20 Mart 1998 tarihinde, Genelkurmay Başkanlığında üst düzey komutanların katılımıyla yapılan toplantıya ilişkin Basın Açıklaması kamuoyuna yansımıştır. 

Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı ile Genelkurmay Başkanlığı karargahındaki toplantıya, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Salim Dervişoğlu, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlhan Kılıç ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Fikret Özden Boztepe katıldığı toplantı sonra açıklanan basın bildirisi şöyledir:223 

“1- Türk Silahlı Kuvvetleri'nin görev ve yetkileri ile konumu Anayasa ve yasalarla tespit edilmiştir ve TSK'nın her ferdi bunun bilincindedir. 

2- Türk Silahlı Kuvvetleri, bütün mensupları ile demokrasiye bağlı, yüce milletin emrinde çağdaş değerlerin ve dünyadaki gelişmelerin bilincinde olarak, 
hiçbir farklı düşünceye sahip olmaksızın şerefli görevlerinin başındadırlar. Bu inançla, hiçbir art niyet ve düşüncesi olmaksızın, ülke bütünlüğü ve halkımızın 
güvenliği için içte ve dışta canını dişine takarak pekçok şehitler pahasına mücadeleye devam etmektedir. 

3- Türk Silahlı Kuvvetleri, Anayasamızda belirtilen Atatürk milliyetçiliğine bağlı, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan cumhuriyetimizin temel 
niteliklerinin öncelikle korunmasını her türlü siyasi mülahazanın üzerinde görmektedir. Bu nitelikleri ve ülkemizin bütünlüğü ile geleceğini tehdit 
eden bölücü ve irticai gelişmelerin kesinlikle karşısındadır. Ayrıca, terör ve irtica ile mücadele, bu ülkede hür ve bağımsız yaşamak isteyen her vatandaşın 
en büyük ve öncelikli görevidir. Türk Silahlı Kuvvetleri Anayasa ve yasaların kendisine verdiği görevleri, bundan önce olduğu gibi bundan sonra da eksiksiz 
olarak yerine getirmeye devam edecektir. Bu hususta kesin kararlıdır ve bunu yaparken de hiçbir kimsenin bu görevini hatırlatmasına ihtiyacı yoktur. 

4- Türk Silahlı Kuvvetleri, yüce milletimizin güvenine mazhar olan bütün cumhuriyet hükümetlerine bağlıdır, saygı duyar ve başarılarını mutlulukla karşılar. 
Ancak; makamı, konumu ve görevi ne olursa olsun, hiç kimse kişisel menfeatleri ve siyasi ihtirasları uğruna, Türk Silahlı Kuvvetleri'ni yasal görevi olan ülke 
güvenliğine yönelik bölücü ve irticai gelişmelere karşı mücadele azminden vazgeçirecek, zayıflatacak, tereddüte düşürecek veya kararlılığını gölgeleyecek 
hiçbir tavır, tutum, beyan ve telkinlerde bulunamaz. Türk Silahlı Kuvvetleri ayrıca, bu tarz tartışmaların devamının ülkenin demokratik yapısına ve milli 
menfaatlerine son derece zararlı olduğu düşüncesini taşımaktadır. 

5- Bazı talihsiz beyanlarda olduğu gibi Türk Silahlı Kuvvetleri, bir tehdit değil aksine ülkemiz için bir güvencedir. Türk Silahlı Kuvvetleri dün olduğu gibi, 
bugün de yüce milletinin kendine duyduğu güven ve itibara gölge düşürecek hiç bir davranış içinde olmamıştır. Türk Silahlı Kuvvetleri gelecekte de her 
türlü siyasi mülahazanın dışında olarak bu tutum ve davranışını sürdürecektir. Bundan kimsenin kuşkusu olmamalıdır.'' 

Bu bildiriyle ilgili olarak Mesut Yılmaz;224 “Bence bu bir muhtıraydı, çünkü bir kere kendi görev alanlarına giren, yani net olarak askerlikle ilgili, savunmayla ilgili konuların, aslında o konularda bile açıklama yapmaları bağlı oldukları merciin emrine bağlıdır. Ama ona girmeyen bir konuda, ülkenin genci yönetimini ilgilendiren bir konuda hükümeti aşarak direkt kamuoyuna böyle bir açıklama yapmaları, burada da dolaylı olarak hükümetin değil kendilerinin sorumlu olduklarını vurgulamış olmaları bence bir muhtıraydı. Diğer bütün muhtıralar gibi yasalara aykırı bir muhtıraydı. 
Hukuki kaynaktan yoksun bir açıklamaydı. Ben baktım ki yeni bir kopmaya gidiyor, ülke yeni bir krizi kaldıracak durumda değil, durumu yumuşatmak için 
dedim ki: "Genelkurmay kendi görüşünü açıklamıştır, ama bu konuda sorumlu olan hükümettir" dedik ve biz yola devam ettik.”açıklamasını yapmıştır. 

 “ Bence bu bir muhtıraydı ” açıklamasını yapan Mesut Yılmaz bildirinin yayınlandığı günün akşamı "Siyaset Meydanı ”programında "Kuvvet komutanları 
toplanmışlar, aralarında son gelişmeleri değerlendirmişler, bununla ilgili görüşlerini kamuoyuna açıklamışlar… demokratik bir tavırdır" şeklinde açıklama 
yapmıştır. 

 Konuyla ilgili olarak Eyüp Aşık; “Mesut Bey, Başbakan ve ANAP Genel Başkanı olarak grup toplantısında bir konuşma yaptı. Konuşmasında dedi ki: "İrtica ile 
mücadele dediğin askerlerin görüşü değildir. İrtica ile mücadele hükümetin görevidir" dedi. "Başbakan olarak ben askerlere böyle bir görev vermedim, ben 
kimseye görev vermedim. Başbakanlıkta zaten irtica ile mücadele için bir çalışma grubu kurulmuş. Ben onunla çalışıyorum, bunun dışında kimseye görev 
vermedim" falan... 

Çok sert bir konuşma yaptı. "Bizim işimize karışmasınlar, bize müdahale etmesinler" gibi... Benim için çok sürpriz oldu, bu konuşmadan sonra hemen yanına gittim. (Gruptaki odasında dedim ki: "Akşam bana deseydin ki 'Yarın böyle bir konuşma yapacağım', ben şahsen yapma derdim. Yani konuşmanın 
içeriği bizim bugünkü konumumuza uygun değil, sıkıntıya girebileceğimiz bir konuşma yaptın. Ama bak bu konuşmayı yaptın, burada geri adım atarsan yanarız. 
Siyaseten tükeniriz. Mademki yaptın, bundan sonra bu konuşmanın arkasında durmak mecburiyetindeyiz. Bu konuşmanın arkasında durursak biz bir daha 
seçim kaybetmeyiz... Mesut Bey o gece televizyonda düzelten bir açıklama yaptı. Ye bizim bir yerde kırılma noktamız oldu... Çok yoğun baskı geldi, işte 
Genelkurmay'da ışıklar sönmedi, toplantılar oldu. giden gelenler oldu, rahatsızlık oldu yani... Dengeleri gözetmek zorunda kalıyorsunuz, kendine zarar verse bile. 
Yani Mesut Bey orada "Başıma bir iş gelir, darbe olur. ben bir zarar görürüm değil. "Eğer ülkem zarar görecekse zararı yok, ben de o konuşmadan vazgeçerim" dedi. ANAP için kırılma noktasıydı.” açıklamasını yapmıştır. 

 Toplantı sonrası askerler tarafından yapılan bildiride; “Türk Silahlı Kuvvetleri Anayasa ve yasaların kendisine verdiği görevleri, bundan önce olduğu gibi 
bundan sonra da eksiksiz olarak yerine getirmeye devam edecektir. Bu hususta kesin kararlıdır ve bunu yaparken de hiçbir kimsenin bu görevini hatırlatmasına 
ihtiyacı yoktur.” ifadesi ile Anayasa ve yaslarda verilen görevleri hatırlatılarak İç Hizmet Kanunu 35. madde hatırlatılmış, “Ancak; makamı, konumu ve 
görevi ne olursa olsun,” ifadesi ile açıkça Başbakana ikazda bulunulmuştur. 

Diğer taraftan; “…Türk Silahlı Kuvvetleri gelecekte de her türlü siyasi mülahazanın dışında olarak bu tutum ve davranışını sürdürecektir.” ifadesi ile yapılan açıklamayla ise baştan beri yaptıkları siyasi açıklama ile çelişmiş, açıkça siyasete müdahale edilmiştir. 

25 CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder