14 Temmuz 2017 Cuma

28 ŞUBAT ÖNCESİNDE SİYASİ GELİŞMELER


   28 ŞUBAT ÖNCESİNDE SİYASİ GELİŞMELER


28 Şubat Öncesinde Siyasi Durum 

 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra, darbeciler, Anayasa Mahkemesi, Milli Güvenlik Kurulu gibi kurumları tahkim ederken, bir yandan da darbe öncesinde, 
Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren Cumhuriyet Halk Partisi başta olmak üzere, 1980 öncesindeki tüm partileri kapatıp, kendi anlayış ve düşüncelerine uygun 
olmayan parti ve şahısları veto etmişlerdir. 

 Buna rağmen, Turgut ÖZAL başkanlığındaki Anavatan Partisi 6 Kasım 1983 tarihinde yapılan genel seçimlerde 211 milletvekili; 1987 yılında yapılan genel 
seçimlerde 292 milletvekili çıkartmıştır. 
ANAP’ın iktidara gelmesiyle Türkiye hem siyasi hem de iktisadi alanda ivme kazanmış; tek parti iktidarının sağladığı siyasi istikrar sayesinde iktisadi alanda 
önemli reformlar gerçekleştirilmiş, ekonomide dışa açılma hızlanmış ve önemli ölçüde büyüme kaydedilmiştir. 

 ÖZAL, Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu ve kambiyo rejimini değiştirmiş, ithalat ve ihracatı serbestleştirmiş, dövizde “ Serbest Kur ” sistemini getirmiştir. 

 Buna mukabil, Özal’ın siyasetteki etkin tavrı, Genelkurmay’daki bir kesim tarafından “ Nakşibendi tarikatının iktidara gelmesi ve İslamcıların devleti işgale başlaması ” olarak değerlendirilmiş 59 ve “irticanın ivme kazandığı” MGK toplantılarında gündeme getirilmeye başlanmış; buna mukabil, ANAP’ın, irticaa inanmadığı ve eleştirileri kulak arkasına attığı öne sürülmüştür. 

   Sağ-sol çatışmasını önlemek amacıyla gerçekleştirildiği öne sürülen 12 Eylül askeri darbesini yaşayan Türkiye’de, askeri idarenin sona erip sivil yönetime 
geçilmesiyle birlikte, Sağ-Sol çatışması yerini,Laik-anti laik ”, “ Türk-Kürt ”, “ Sünni-Alevi ” gibi çatışma alanlarına bırakmıştır. 12 Eylül darbesiyle dondurulan bu sorunlar, 1990’lı yıllarda “ Terörizmle Mücadele ”, Kürt sorunu”, “ Faili meçhul cinayetler ”, “ siyasal İslam ”, “ kökten dincilik”, “ Alevi sorunu ” gibi tartışmalar içinde geçmiştir. 

 Başbakan ÖZAL, 12 Eylül öncesi siyaset yapmış olan liderlerin siyasi yasaklarını, 6 Eylül 1987 tarihinde yapılan halkoylamasında %50,5 oy oranıyla kaldırmıştır. 

 ÖZAL döneminde, MGK’nın tavsiye kararı doğrultusunda 23 Ekim 1987 tarihinde çıkarılan Olağanüstü Hal Kanunu’yla Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde 
Olağanüstü Hal Bölge Valiliği ihdas edilerek, bu bölgede 2002 yılına kadar sürecek olan sıkıntılı bir döneme girilmiştir. 

  26 Mart 1989 tarihinde yapılan mahalli seçimlerde birçok Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP) kazanmıştır. 
Bundan sonra, RP merkez sağ ve merkez sol bloğun haricinde, aldığı oylarla, Türk siyasi hayatında var olmuştur. 

 18 Haziran 1988 tarihinde, Başbakan Turgut ÖZAL’a, Kartal DEMİRAĞ tarafından suikast girişiminde bulunulmuştur. 

 Özal, 31 Ekim 1989 tarihinde, muhalefet partileri SHP ve Doğru Yol Partisi (DYP) milletvekillerinin katılmadığı seçimlerin üçüncü turunda 263 oy alarak 
Türkiye Cumhuriyeti'nin 8. Cumhurbaşkanı olması üzerine 47. Hükümetin Başbakanlığına Yıldırım Akbulut getirilmiş ve ANAP Genel Başkanlığına seçilmiştir. 

 ÖZAL’ın Cumhurbaşkanı seçilmesiyle Türkiye’de siyasi tartışmalar yeniden alevlenmiştir. Bu süreçte, 1990 yılı içinde Prof. Dr. Muammer Aksoy-31 Ocak 1990, Hürriyet Gen. Yay. Yön. Çetin Emeç-7 Mart 1990, Turan Dursun-4 Eylül 1990, Ank. Ün. İlahiyat Eski Dekanı Bahriye Üçok-6 Ekim 1990 öldürülmüştür. 

 Basın yayın kuruluşları tarafından “anti laik, gerici/yobaz kesimlerin başkaldırışı” olarak takdim edilen bu cinayetler, siyasi istikrarı bozmuştur. 

 Cumhurbaşkanı ÖZAL, 1991 yılında, 12 Eylül askeri darbesinin zihniyetini temsil eden Türk Ceza Kanunu’nun, “düşünce, inanç ve ifade hürriyetini kısıtlayan”, 
141’inci, 60 142’nci 61 ve 163’üncü 62 maddelerinin kaldırılmasını sağlamıştır.63 

 Cumhurbaşkanı ÖZAL, 1990 yılında, televizyon yayıncılığında devlet tekelinin kırılmasına önayak olmuş; 1991 yılında, Kürtçe televizyon yayını yapılmasını 
önermiştir. Cumhurbaşkanı ÖZAL’ın Kürt sorunu hakkında devletçi çizgiden uzak bu ve benzeri düşünceleri, bir kesim tarafından tepkiyle karşılanmıştır. 
Özal’ın Cumhurbaşkanı olması üzerine, terör örgütü PKK’nın “ateşkes” kararı aldığını kamuoyuna duyurması da, ÖZAL aleyhindeki belli kesimleri sertleştirmiştir. 

 ÖZAL’ın Cumhurbaşkanlığı döneminin en önemli olayı Birinci Körfez Savaşı olmuş; bu süreçte hükümetle uyum sağlayamayan Genelkurmay Başkanı 
Necip Torumtay, görev süresi sona ermeden, 3 Aralık 1990 tarihinde emekli edilmiştir. 1991 yılına gelindiğinde, Başbakan Akbulut’un, 15 Haziran 
1991'de genel başkanlıktan ve başbakanlıktan ayrılmasıyla 47’nci Hükümet, 23 Haziran 1991 tarihinde düşmüş, 48’inci Hükümet, ANAP Genel Başkanı Mesut YILMAZ tarafından 23 Haziran 1991 tarihinde kurulmuştur. 

  20 Ekim 1991 Genel Seçimleri: 

 20 Ekim 1991 tarihinde yapılan genel seçimlerde Süleyman DEMİREL liderliğindeki DYP birinci parti olurken, ANAP, SHP, RP (Milliyetçi Çalışma Partisi ve Islahatçı Demokrasi Partisi ile beraber oluşan blok) ve DSP parlamentoya girmiş; RP 40 milletvekili çıkartmıştır. Bu seçimler sonucunda, sekiz yıllık ANAP 
iktidarı sona ermiş, merkez sağ oylar ANAP ve DYP arasında neredeyse iki eşit parçaya bölünmüş; bu durum neticesinde Türkiye’de ilk kez merkez sağ ve 
merkez sol partiler arasında; Başbakan DEMİREL ve Başbakan Yardımcısı Erdal İNÖNÜ liderliğindeki bu koalisyonunun teşkiliyle 49’uncu Hükümet kurulmuştur. 

 RP’nin başarısı, merkez medya tarafından, “Siyasal İslam’ın yükselişi” şeklinde değerlendirilmiştir. 

 1991 seçimleriyle, Türkiye’de yaklaşık 8 yıl süren tek parti yönetimi sona ermiş, Kasım 2002 ayına kadar yaklaşık on bir yıl sürecek olan zayıf koalisyon 
veya azınlık hükümetleri dönemi64 başlamıştır. Siyasi istikrarın olmadığı bu süreçte, Türkiye ekonomisinin büyüme hızı düşmüş ve hatta 
kimi zaman negatif olmuştur. 

    Faili Meçhul Cinayetler: 

 Cumhuriyet Gazetesi köşe yazarı Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993 tarihinde öldürülmüştür. Bu eylem, İBDA-C, İslami Kurtuluş Örgütü ve İslami Cihad tarafından üstlenilmiştir. 

 MUMCU’nun cenaze töreninde “Kahrolsun Şeriat, Türkiye İran olmayacak” şeklinde tezahüratların sonucu olarak, bu suikast, ülke genelinde, “laik-anti laik” kutuplaşmasını daha da derinleştirmiştir. 28 Şubat sürecinin başlangıcı olarak değerlendirilen MUMCU’nun öldürülmesinde, uluslararası silah kaçakçılığı, terör örgütü PKK elebaşısı Öcalan’ın 1980 öncesinde Suriye’ye kaçış sürecinde devletin rolü konularını araştırıyor olmasının etkili olduğu öne sürülmüştür. 

 Öte yandan, 17 Şubat 1993 tarihinde, Jandarma teşkilatı içinde kurulan JİTEM’e karşı olduğu öne sürülen Org. Eşref Bitlis’in şüpheli bir uçak kazası sonucu ölümü, bir başka soru işaretini doğurmuştur. 

 ÖZAL’ın ölümü ve DEMİREL’in 9’uncu Cumhurbaşkanı olarak seçilmesi: 

 1990’lı yılların dönüm noktasını, 8.Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın beş ülkeyi kapsayan 12 günlük Orta Asya gezisinden sonra 17 Nisan 1993 tarihinde ani şekilde ölümü teşkil etmiştir. Özal’ın ölümündeki şüpheler bugün de devam etmektedir.65 

Raporda, “Turgut Özal’ın geçmiş sağlık bilgileri ve yoğun program trafiği bilinmesine rağmen derhal müdahaleye uygun ve yeterli sağlık personeli, ekipmanı ve donanımlı bir ambulansın bulundurulmamış olması kabul ve izah edilebilir bir yönetim anlayışı ve uygulaması değildir” denilmiştir. Yabancı devlet 
başkanlarının yurt dışı gezilerinde sağlıklarının titizlikle takip edildiği (idrar örneklerinin bile saklandığı) bilinmektedir. Hal böyle iken, Çankaya Köşkünde ikamet eden bir numaralı devlet adamımızın sağlığına ilişkin tedbirlerin yeterli olup, olmadığı konusunda derin şüphelerin var olması, Türkiye açısından üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur. 

 Özal’ın ölümüyle, Türkiye’yi yeniden eski Türkiye’ye dönüştürmek isteyen güçler sahneye çıkmışlardır. Bu nedenle, bazı uzmanlara göre, 28 Şubat sürecinin 
başlangıcının, Özal’ın ölümü olduğu öne sürülmüştür. 

    Demirel’in 9’uncu Cumhurbaşkanı olarak seçilmesi: 

 TBMM’de 16 Mayıs 1993 tarihinde yapılan Cumhurbaşkanı seçiminin üçüncü turunda 244 oy alan Demirel, 9. Cumhurbaşkanı olmuştur. 
Akabinde, Tansu ÇİLLER, DYP Genel Başkanı olarak seçilmiştir. Müteakiben, Başbakan Çiller liderliğinde 1’inci ÇİLLER Hükümeti olarak bilinen 50’nci 
Hükümet, 25 Haziran 1993 tarihinde kurulmuştur. 

   Terörle Mücadele: 

 1993 yılı, terör örgütü PKK tarafından kanlı şiddet eylemlerinin gerçekleştirildiği dönemin başlangıcı olmuştur. 1992 yılında Saddam’ın Kuveyt’i işgal etmesi 
ve gerçekleştirdiği Halepçe katliamı sebebiyle, 500 bin Kürt peşmerge Türkiye’ye sığınmıştır. Terör örgütü PKK, bu dönemde önemli miktarda ağır silah temin 
ederek, Türkiye’nin güneydoğusunda çok sayıda terör eylemi gerçekleştirebilmiş, 1993 yılında birçok köy PKK terör örgütü mensupları tarafından basılmıştır. 
Bu süreçte Doğu ve Güneydoğuda pek çok köy güvenlik gerekçesiyle boşaltılmıştır. 

 24 Mayıs 1993 tarihinde tezkerelerini alan 33 erin Bingöl karayolunda PKK’lılar tarafından kurşuna dizilmesi terörle mücadele açısından dönüm noktasını 
teşkil etmiştir. Bu katliamı gerçekleştiren grubun başındaki Şemdin SAKIK yıllar sonra yaptığı itiraflarda, bu eylemin gerçek yüzünü kamuoyuyla paylaşmıştır. 

 Bu olayla birlikte, Kürt sorununun daha da içinden çıkılmaz bir hal aldığının ortaya çıkması üzerine, terörle mücadelede gayri nizami harp düzenine geçilmiş; iç güvenlik harekatı konsepti temelinde Özel Kuvvetler Komutanlığı devreye sokulmuş; Doğu ve Güneydoğu illerinde Olağanüstü Hal ilan edilmiştir, koruculuk sistemi teşkil edilmiştir. 

 Meclis’te yemin metnini Kürtçe okumak isteyen DEP’li milletvekilleri dokunulmazlıkları kaldırıldıktan sonra, 2 Mart 1994 tarihinde polis zoruyla Meclisten çıkartılmıştır. Bu olay, Kürt sorununda çözüm umutlarının tükenmesine yol açmış, Başbakan ÇİLLER’in bir MİT raporuna istinaden PKK’nın haraç aldığı 
işadamları ve sanatçıların isimlerini bildiklerini ve bu isimlerin devletin güvencesi altında olduğunu ifade ettiği toplantı sonrasında, listede adının geçtiği 
iddia edilen bir kısım isimler faili meçhul şekilde öldürülmüştür. 

    Sivas Olayları: 

 Tansu ÇİLLER tarafından kurulan 50.Hükümet daha güvenoyu almadan, 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas olayları meydana gelmiştir. 

 Salman Rüşdi’nin Şeytan Ayetleri kitabını Türkiye’de yayımlayan Aziz Nesin’in Sivas’ta Pir Sultan Abdal Kültür Derneği tarafından 1-4 Temmuz 1993 tarihleri 
arasında düzenlenen 4’üncü Pir Sultan Abdal Kültür Şenlikleri’ne davet edilmesi ve Kültür Merkezinde yaptığı konuşma sonrasında Aziz Nesin’i protesto 
gösterileriyle başlayan olaylarda, şenlikler için Sivas’a gelen şair ve yazarların kaldığı Madımak Oteli önünde sloganlar atılmış, Cuma namazından çıkan 
cemaatin de tahrik edilmesiyle kalabalık tarafından otelin ateşe verilmiş, çıkan yangında, otelde kalan toplam 35 sanatçı ve gazeteci ölmüş, 40 kişi de 
yaralanmıştır. Ölenler üzerinde yapılan otopside, bazı kimselerin dumandan zehirlenerek, bazılarının da ateşli silahlarla vurularak öldürüldüğü tespit edilmiştir.66 

 Komisyonumuz tarafından 10/10/2012 tarihinde görüşlerine başvurulan dönemin Sivas Valisi Ahmet KARABİLGİN konu hakkında şunları söylemiştir:67 

   “…Olayın, önceden hazırlanmış bir senaryonun Sivas’ta hayata geçirilmek istenmesinden ibaret olduğunu, Sivas olaylarında birinci hedefin Aziz NESİN, ikinci hedefin ise kendisi olduğunu, olayların önlenmesi için askeri garnizondan yardım istediğini ancak gerekli yardımı alamadığını, İçişleri Bakanıyla, Genelkurmay Başkanıyla ve hatta Cumhurbaşkanıyla da görüştüğünü, Genelkurmay Başakanı aradıktan sonra askeri takviye geldiğini, ancak bu takviyenin de yeterli olmadığını ve olaya ihtiyaç ölçüsünde, zamanında ve yerinde müdahalede bulunulamadığını” 

 2 Temmuz 1993 Cuma günü cereyan eden Sivas olaylarındaki hadiselerin bu boyuta ulaşmasında, idarenin yönetim zaafiyeti ve devletin Ankara’ya bu kadar 
yakın mesafedeki bir ilde, takviye kuvvet noktasında yetersiz kalması, polis ve jandarma tarafından gerekli önleyici tedbirlerin alınamamış olması, devletin 
ihmali ve gafleti olarak görülerek, devletin vahim bir hatası olarak değerlendirilmiştir. 

 Bu olay, kamuoyunda şeriatçı grupların organize ettiği, gerici bir ayaklanma olarak takdim edilmiştir. Türkiye’de Sünni-Alevi ayrışmasını körükleyen 
Sivas olayları, kimilerine göre 28 Şubat sürecine gidişin bir kilometre taşı olarak görülmüştür. 

     Başbağlar Olayı: 

 Sivas olaylarından üç gün sonra, 5 Temmuz 1993 tarihinde, Erzincan’ın Kemaliye İlçesine bağlı Başbağlar köyünde 33 vatandaşımızın katledilmesi, Türkiye’de “sünni-alevi” çatışması yaratmaya yönelik planlı bir eylem olarak değerlendirilmiştir. 

 Konuyla ilgili İçişleri Bakanlığı’ndan gönderilen yazıda;68 

 “PKK terör örgütü mensuplarınca gerçekleştirilen baskın neticesinde (33) vatandaşımız hayatını kaybederken (3) vatandaşımız ise yaralanmıştır. 
Ayrıca köyde bulunan vatandaşlara ait ev ve araçlar da yakılmıştır. Bahse konu eylemle ilgili olarak yapılan çalışmalarda yakalanan ve teslim olan örgüt mensuplarının ifade beyanlarında; “02.07.1993 tarihinde Sivas’ta meydana gelen “Sivas Olaylarını” protesto etmek amacıyla gerçekleştirildiğini, bahse konu köyün MHP’li olarak bilindiğini, eylem talimatını DOKTOR BARAN (Kod adlı) Müslüm DURGUN (Tunceli İli Merkez Güdeç köyü nüfusuna kayıtlı, Ahmet-Beser oğlu, 1951 doğumlu “Ölü”)’un verdiğini, eylemin infaz, köy arama ve köy yakma grupları adı altında oluşturulan yaklaşık (50-60) civarında örgüt mensubu tarafından gerçekleştirildiği, eylem sonrası örgüt mensuplarınca yapılan toplantı neticesinde; olayda (33) kişinin öldürüldüğünü, (57) evin yakıldığını, (15) milyon Türk Lirası ile (2) kg altın alındığı” tespit edilmiştir. 

     1994 Yılındaki Önemli Gelişmeler: 

 27 Mart 1994 tarihinde yapılan yerel yönetim seçimlerinde DYP ve ANAP oy oranı açısından ilk iki sırayı paylaşsa da en önemli başarıyı %19,1’lik oyla 22 il 
ve toplamda 329 belediye seçimini kazanan RP olmuştur. 1994 yılındaki yerel seçimlerde, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını da RP kazanmıştır. 

 13 Nisan 1994 tarihinde RP lideri Erbakan’ın “Refah Partisi iktidara gelecek, adil düzen kurulacak, Sorun ne; geçiş dönemi sert mi olacak, yumuşak mı, tatlı mı 
olacak, kanlı mı olacak? Bu kelimeleri kullanmak bile istemiyorum ama bunların terörizmi karşısında herkes gerçeği açıkça görsün diye bu tabirleri kullanmaya 
mecburiyet hissediyorum” şeklindeki konuşması üzerine, 14 

Nisan 1994 günü, DGM ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma başlatılmıştır. 

 İstanbul Belediye Başkanı Tayyip Erdoğan’ın Belediye Meclisi toplantısını Fatiha ile açması; Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek’in Altınpark’taki bir heykel 
için sarf ettiği “ Böyle Sanatın içine Tükürürüm ” şeklindeki sözleri merkez medyada tepkiyle karşılanmıştır. 

 19 Eylül 1994 tarihinde kamuoyunda Civangate olarak bilinen skandal patlak vermiş; Selim Edes’le yaşanan bir alacak sorunundan dolayı eski Emlak Bankası 
Genel Müdürü Engin Civan’ın vurulması olayının arkasında Alaattin Çakıcı’nın olduğunun ortaya çıkması, siyaset-mafya ilişkilerini gözler önüne sermiştir. 

 25 Şubat 1994 tarihinde RP İstanbul milletvekili Hasan Mezarcı’nın Atatürk döneminde kurulan İstiklal Mahkemeleri tarafından haksız yere cezalandırılan 
kişiler için iade-i itibar talebinde bulunması, Hasan Mezarcı’ya ait kasetler televizyonlara servis edilmesi neticesinde, toplumda tepki meydana gelmiş; 
27 Şubat 1994 tarihinde partisinden istifa eden Mezarcı’nın dokunulmazlığı kaldırılmış ve yargılanıp hapis cezasına çarptırılmıştır. Bu süreçte, Mezarcı’nın, 
insanlık dışı muamele ve işkence görmesi nedeniyle tasarruf ehliyetini kaybettiğine dair beyanlarda bulunulmuştur. 

   1995 Yılındaki Siyasi Gelişmeler: 

 1995 yılında, hem sağ, hem de sol siyasette önemli değişiklikler meydana gelmiştir. Şubat 1995’te merkez solun iki büyük partisi olan SHP ve CHP birleşmiş, Erdal İnönü’nün ardından önce Murat Karayalçın, Hikmet Çetin ve nihayet Baykal, Eylül 1995’te CHP’nin yeni lideri olmuştur. 

 6 Mart 1995 tarihinde, Başbakan Çiller liderliğindeki Türkiye, 1963 yılında başlattığı AB’ye üyelik sürecinde Gümrük Birliği’ne katılarak önemli bir eşiği aşmıştır. Ancak ülkenin hem siyasi hem de ekonomik gündemindeki sorunlar sonraki yıllarda da devam etmiştir. 

 12 Mart 1995 tarihinde, İstanbul’un Gazi Mahallesinde meydana gelen olaylar 1993 yılında, Erzurum İli Çat İlçesi Yavi beldesinde, PKK tarafından 32 vatandaşımızın şehit edildiği, 10 vatandaşımızın yaralandığı, devamında, Sivas ve Erzincan/ Başbağlar’da yaşanan hadiselere paralel bir görüntü meydana getirmiş, İstanbul’un ortasında meydana gelen silahlı eylem nedeniyle Alevi-Sünni, Türk-Kürt çatışması çıkarmak hedeflenmiştir. 

Ancak, dönemin İstanbul Emniyet İstihbarat Şube Müdürü Hanefi Avcı, bu olayın yasa dışı örgütler tarafından değil, devleti kullanan birtakım güçler tarafından gerçekleştirildiğini öne sürmüştür. 

 3 Ağustos 1995 tarihinde, TOBB Başkanı Yalım Erez tarafından Prof.Dr.Doğu ERGİL’e hazırlattırılan, “Güvenlik Politikalarından Kimlik Siyasetine” başlıklı rapor, Türkiye gündemine oturmuştur. Kamuoyunda “Kürt Raporu” olarak bilinen bu rapor, Türkiye siyasi tarihinde Kürt sorununun ilk kez kapsamlı bir şekilde 
tartışılmasına vesile olmuştur. 

 Bu Rapor üzerine harekete geçen DGM tarafından, Doğu ERGİL hakkında soruşturma açılmış; bazı yazarlar ERGİL’i PKK propagandası yapmakla suçlamışladır. Rapor hakkında daha sonra takipsizlik kararı verilerek “Raporda bölücülük propagandası yapmak kastı ve unsuru olmadığı” ifade edilmiştir. 
Açılan bu davanın bile başlı başına dönemin psikolojik ve siyasi atmosferi hakkında fikir veren önemli bir örnek olduğu anlaşılmaktadır. 

 Prof.Doğu ERGİL’in, daha sonra, TÜSİAD için “Demokratikleşme Paketi” olarak hazırladığı ve kitap olarak yayımlanan “Doğu Anadolu Ekonomik ve Sosyal Kalkınma Politikaları” başlıklı raporunda da benzeri öneriler yer almıştır.69 

 28 Kasım 1995 tarihinde Musevi işadamı Nesim Malki öldürülmüştür. Bu cinayetin işadamı Erol EVCİL tarafından Alaatin ÇAKICI’nın adamlarına yaptırıldığı; katillerin arasında eski polis memurlarının da olduğu öne sürülmüştür. 

 Seçimlerden önce 7 Aralık 1995 tarihinde gazete temsilcilerine brifing veren Genelkurmay Genel Sekreteri Tümg.Erol Özkasnak, “TSK, aşırı uçlardan sızmalara karşı gösterdiği hassasiyeti sürdürecek. Çağdaş olmayan, siyasi ve dini bir ideolojiyi benimseyen kılık ve kıyafet orduya girmeyecek” demiştir. 

 12 Aralık 1995 tarihinde yapılan Yüksek Askeri Şura’da ise 2 bin “şeriatçı” ordu mensubunun dosyasının görüşüleceği; bunlardan 43’ünün ordudan atılmasına 
karar verildiği haberleri basında yer almıştır. 

    ANA-YOL Hükümetinin Kuruluşu: 

 24 Aralık 1995 tarihinde gerçekleştirilen erken genel seçimler, Türkiye siyasi tarihinin en önemli kilometre taşlarından birisi olmuştur. 24 Aralık 1995 tarihinde gerçekleştirilen genel seçimlerde Türkiye’de siyasetin parçalı görüntüsü bir kez daha ortaya çıkmıştır. Hürriyet Gazetesi’nde, 24 Aralık seçimleri “en kritik seçim” olarak nitelenip, “Türk halkı, cumhuriyete ve demokrasiye sahip çıktığını oylarıyla kanıtlayacak” derken, Milli Gazete’de “Bugün Arife yarın bayram inşallah” manşeti atılmıştır. 

 28 Şubat sürecinin başlangıcı olarak kabul edilen bu seçimlerde RP 158, DYP 135, ANAP 132, DSP 76, CHP 49 milletvekili çıkarmış; ANAP listesinden seçime katılan BBP 8 milletvekili kazanırken, seçimde %10’luk seçim barajını geçemeyen MHP parlamentoya girememiştir. 

 RP’nin, birinci parti olarak çıkması ve iktidara talip olması, dönemin merkez madyasında “ Rejim Sorunu ” olarak takdim edilmiştir. 

 Meclis Başkanlığı seçiminde ANAP ve DYP ile sol partiler tarafından RP’ye karşı ortak blok oluşturulmuş, neticede RP’nin adayı Aydın Menderes yerine, üçüncü 
parti olan ANAP’ın adayı olan Dr.Mustafa Kalemli Meclis Başkanlığına getirilmiştir. Bu sonuç RP açısından ilk yenilgi olarak değerlendirilmiştir. 

 Bu süreçte, Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı ve Jandarma Genel Komutanı Teoman Koman’ın TBMM Başkanı Mustafa Kalemli vasıtasıyla 
ANAP Genel Başkanı Mesut YILMAZ’dan RP ile koalisyon kurma niyetinden vazgeçmesi konusunda telkinde bulundukları öne sürülmüştür. 

Komisyonumuzda 21/06/2012 tarihinde görüşlerine başvurulan eski TBMM Başkanı Mustafa KALEMLİ, bu dönemde MHP Genel Başkanı merhum TÜRKEŞ’in 
kendisini ziyaret ederek, “RP’nin içinde olacağı bir hükümetin kurulması halinde ülkede çok kötü şeylerin olacağını ifade ettiğini”, dönemin Genelkurmay Başkanı 
İsmail Hakkı KARADAYI’nın ise GATA’ya yaptığı bir ziyaret esnasında, kendisinden RP’nin içinde yer alacağı bir koalisyona engel olmasını talep ettiğini 
belirtmiştir. 70 

   O dönem Refah Partisi Genel Başkan Yardımcısı olarak görev yapan Şevket KAZAN da, 2/11/2012 tarihinde Komisyonumuzda, dönemin Genelkrumay 
Başkanının, ANAP ile RP arasında koalisyon hükümetinin kurulmaması için müdahalede bulunduğunu öne sürmüştür.71 

 Bu arada, Dz.K.K.Ora. Güven ERKAYA, Ocak 1996 ayında Milliyet Gazetesinde yayımlanan röportajında, “İrtica, Türkiye için, PKK terörizminden daha büyük bir tehlikedir” diyerek şunları söylemiştir:72 

“Hiç kimse, yüzde 50’nin üstünde oy alsa bile, Türkiye’de demokrasinin kuralları uygulanacak diye, bir partinin şeriata dayanan bir İslam devleti kurmasına, 
demokrasiyi kullanarak ülkede laik rejimi değiştirmesine göz yumamaz. İcabında demokrasi kurallarının dışına çıkılarak bu engellenir. Zaten bunu halk askerden 
ister, aksine bir davranış karşısında ise, halk, “Ordu ne güne duruyor, bizi irticaya mı teslim edeceksiniz? Diye sorar. Elbette, temennim, ülkemizde işlerin 
bu raddelere gelmemesidir.”73 

 Aynı günlerde gazeteci Metin GÖKTEPE, gözaltındayken öldürülmüştür. 

 9 Ocak 1996 tarihinde, Türkiye’nin en güvenli iş merkezlerinden birisi olan Sabancı Center’da Sakıp Sabancı’nın kardeşi Özdemir Sabancı ile iki çalışma arkadaşı öldürülmüş, saldırıyı terör örgütü DHKP-C üstlenmiştir. 

 Sakıp Sabancı’yı öldürmek amacıyla işyerine giren katiller yanlışlıkla kardeş Sabancı’yı öldürmüşlerdir. Suikast sanığı Mustafa Duyar, mafya tarafından 
öldürülmüştür. Öldüren şahıslarda Duyar’ın öldürülme gerekçesini “ Bu devlet bize Mustafa Duyar’ı öldürttü. Veli Küçük’ü arayın, bizi sorun ” demiştir. 
Sonraki yıllarda ortaya konulan iddialara göre bu olayın arkasında Sakıp Sabancı’nın Demokratikleşme konusundaki görüşlerinin yattığı öne sürülmüştür. 

 TÜSİAD seçim sonrasında gazetelere ilan vererek ANAYOL formülünü desteklemiş, baskı gruplarının talepleri doğrultusunda, RP’li bir hükümet yerine, 
iki merkez sağ partinin oluşturduğu 53’üncü ANA-YOL koalisyon hükümeti, 6 Mart 1996 tarihinde, sol destekli partilerin de desteğini alarak işbaşına gelmiştir. 
Basında bu koalisyonun teşkilinde DYP’li Yalım Erez ve ANAP’lı Mustafa Taşar’ın öncülük yaptığı öne sürülmüş; bazı gazetelerde ise bu koalisyonun gizli 
mimarının Cumhurbaşkanı Demirel olduğu iddia edilmiştir. 

 Gazeteci Cüneyt Arcayürek ise Hürriyet ve Milliyet gazetelerinin sahibi medya patronu Aydın Doğan’ın gazetelerinde çalışan yazarlarla yaptığı bir toplantıda, 
“ Bu hükümeti desteklemek gerektiğini söylediğini ” öne sürmüştür.74 

 Dönüşümlü Başbakanlık esasına dayalı hükümet protokolü 3 Mart 1996 günü imzalanmış, ANA-YOL Hükümeti Cumhurbaşkanı tarafından 6 Mart günü onaylanmıştır. Hürriyet Gazetesi’nde ANA-YOL Hükümeti, “ Umut Hükümeti ” olarak tanımlanırken, Milliyet Gazetesinde “ Tarihi Uzlaşma ” manşeti atılmış; Akit Gazetesinde ise “ Zoraki İzdivaç ” tanımı kullanılmıştır. 

 Ancak, RP, güvenoylamasında çekimser oyların ret oyları ile birlikte sayılması gerektiğini öne sürerek Anayasa Mahkemesine başvurmuştur. 

 Bu dönemde Jandarma Genel Komutanlığı tarafından yayımlanan yazılı bir emirde, askeri birliklerdeki mescitlere mesai saatleri içinde rütbeli personel 
ile sivil memur ve işçilerin girmesinin yasaklanması merkez medyada “ Şeriat Genelgesi ” olarak takdim edilmiştir.75 
Ancak, bu genelgenin, 23 Mart günü RP Genel Başkan Yardımcısı Oğuzhan Asiltürk tarafından “din düşmanlığı” olarak tanımlanması, laik kesimlerle RP 
arasında gerginliğe sebep olmuştur. 

 26 Mart 1996 günü kimliği belirsiz “ Bir üst düzey Askeri yetkili ”nin Anadolu Ajansına “ TSK din düşmanı değildir ” dediği haber olmuştur. Bu haber ertesi gün Hürriyet Gazetesi tarafından da yayımlanmıştır. Bazı gazeteciler tarafından76 açıklamayı yapan komutanın Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir olduğu öne sürülmüştür. 

 CHP lideri Baykal “TSK’yı tahribe, suçlamaya, onu siyasal tartışmaların içine çekmeye yönelik girişimlerin tümünü sorumsuzlukla niteliyoruz” derken, 
Erbakan’ın partisinin yöneticilerine “askerlerle ilgili konularda konuşma yasağı” getirdiği öne sürülmüştür.77 

 ANA-YOL Hükümeti döneminde ilk önemli sorun üçyüze yakın üst düzey bürokratın atanması konusunda yaşanmıştır. İkinci ve daha önemli kriz ise Çiller ile ilgili yolsuzluk iddiaları olmuştur. RP tarafından Çiller hakkında 12 ayrı yolsuzluk dosyası hazırlandığı öne sürülmüş,78 bu iddialar gazetelerde “Varan-1, Varan-2” şeklinde yayımlanmıştır. 

 30 Mayıs 1996 tarihli Hürriyet Gazetesinde, MHP lideri Türkeş’in hükümetin devamını “ Demokrasinin selameti açısından gerekli gördüğü ” açıklaması yer almıştır. 1 Haziran 1996 tarihli Hürriyet Gazetesinde ise Çiller’in Köşk’e savaş ilan ettiği haberi yayımlanmıştır. 

 Neticede, Başbakan Yılmaz’ın 4 Haziran’da Cumhurbaşkanı Demirel’e istifasını sunmasıyla ANA-YOL hükümeti 6 Haziran 1996 tarihinde sona ermiştir. 
Böylece bu koalisyonun siyasi ömrü yaklaşık 3 ay sürebilmiş, ülke yeniden hükümet kurma tartışmaları içine sürüklenmiştir. 

BÖLÜM DİPNOTLARI;

59 Nevzat BÖLÜGİRAY, 28 Şubat Süreci 1, Tekin Yayınevi, Ankara, 1999, s.59. 
60 Madde 141/1’inci fıkra: “sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü tesis etmeye veya sosyal bir sınıfı ortadan kaldırmaya veya memleket içinde müesses iktisadi veya sosyal temel nizamlardan herhangi birini devirmeye matuf cemiyetleri her ne suret ve nam altında olursa olsun kurmaya tevessül edenler veya kuranlar veya bunların faaliyetlerini tanzim veya sevk ve idare edenler veya bu hususta yol gösterenler sekiz yıldan on beş yıla kadar ağır hapis cezası ile cezalandırılırlar. bu kabil cemiyetlerin birkaçını veya hepsini sevk ve idare edenler hakkında ölüm cezası hükmolunur.” şeklinde idi. 
61 Madde 142/1’inci fıkra: “sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü tesis etmeye veya sosyal bir sınıfı ortadan kaldırmaya veya memleket içinde müesses iktisadi veya sosyal temel nizamlardan herhangi birini devirmek veya devlet siyasi ve hukuki nizamlarını topyekun yok etmek için her ne suretle olursa olsun propaganda yapan kimse beş yıldan on yıla kadar ağır hapis cezası ile cezalandırılır.” şeklinde idi. 
62 163’üncü maddede; “Devletin sosyal ve ekonomik veya siyasi veya hukukî düzenini, kısmen de olsa dinî esas ve inançlara uydurmak amacıyla veya siyasi 
amaçla veya siyasi menfaat temin ve tesis eylemek maksadıyla, dini veya dini hissiyatı veya dince mukaddes tanınan şeyleri alet ederek (…) propaganda 
yapan veya telkinde bulunan kimse, beş yıldan on yıla kadar hapisle cezalandırılır.” deniliyordu. 
63 28 Şubat döneminde “laik kesim” tarafından, irticayla ilgili olan 163’üncü maddenin geri getirilmesi talebi gündeme getirilmiştir. 
Bu çerçevede, 28 Şubat 1997 tarihli MGK toplantısında alınan 406 sayılı Karar’da, Anayasa’nın “laiklik” ilkesi gereğince, 163’üncü maddenin kalkmasından kaynaklanan boşluğun giderilmesine yönelik tedbirlerin yer aldığı dikkat çekmiştir. 
64 Azınlık hükümetleri, parlamentoda çoğunluğu olmayan bir partinin, öbür parti ya da partilerin hükümete fiilen katılımı olmaksızın dışarıdan destek vermesiyle 
kurulan hükümet biçimidir. 
65 Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 1 Ekim 2010 tarihli talimatı üzerine, Devlet Denetleme Kurulu’nun 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın vefatıyla ilgili hazırladığı rapor, 13 Haziran 2012 tarihinde yayımlanmıştır. 
66 İçişleri Bakanlığının 06/07/2012 tarih ve 14752 sayılı yazısı Ek’tedir. 
67 Ahmet KARABİLGİN’in Komisyon Tutanağı. 
68 İçişleri Bakanlığının 02/08/2012 tarih ve 12220 sayılı yazısı Ek’tedir. 
69 Raporda, Kürt sorununun sadece fabrika yapmakla çözümlenemeyeceği vurgulanarak, sorunun çözümünde İspanya ve İngiltere modellerinden alınabilecek dersler olduğu öne sürülmüştür. Bu rapor üzerine MHP lideri Türkeş’in “Sakıp Ağa, çizmeden yukarı çıkıyorsun. Politikayı oyuncak mı zannediyorsun?” şeklindeki açıklaması dikkat çekmiştir. 
70 Mustafa KALEMLİ’ye ilişkin 21/06/2012 tarihli Tutanak. 
71 Şevket KAZAN’a ilişkin 2/11/2012 tarihli Tutanak. 
72 “Bir Asker, Bir Diplomat, Güven Erkaya-Taner Baytok Söyleşi”, Doğan Kitap, İstanbul, 2001, s.238. 
73 Bir Asker, Bir Diplomat, Güven Erkaya-Taner Baytok Söyleşi”, Doğan Kitap, İstanbul, 2001, s.239. 
74 Cüneyt ARCAYÜREK, “Büyüklere Masallar Küçüklere Gerçekler:10, Geri Gidişe İzin Yok, Bilgi Yayınevi, Ankara 
75 15 Şubat 1996 tarihli, Jandarma Genel Komutanı Org.Teoman KOMAN imzalı genelge Ek’tedir. 
76 Hakan AKPINAR, 28 Şubat “Postmodern” Darbenin Öyküsü, Ankara, Ümit Yayıncılık. 
77 Hürriyet Gazetesi, 28 Mart 1996. 
78 Cüneyt ARCAYÜREK, “Büyüklere Masallar Küçüklere Gerçekler:10, Geri Gidişe İzin Yok, Bilgi Yayınevi, Ankara. 


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder