28 ŞUBAT SÜRECİNİN HUKUKSAL - YARGISAL BOYUTU, BÖLÜM 13
İdarı Yargı/Danıştayın Tutumu
Fazilet Partisi'nden milletvekili seçilen Merve Kavakçı'ya Türkiye Büyük Millet
Meclisi'nde yemin ettirilmemiş, fiili saldırı ile milletin verdiği vekâlet görevinin ifası engellenmiştir.
Sadece bununla da yetinilmemiş, -başka ülke vatandaşı başka milletvekilleri olmasına rağmen- Merve Kavakçı hakkında, ABD vatandaşı olduğu gerekçesiyle, Bakanlar Kurulu karan üe Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkanlmasına karar verilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde Bülent Ecevit'in "bu kadına haddini bildirin" talimatına uyan DSP'li vekillerce yemin etmesi engellenen Merve Kavakçı, Bakanlar Kurulunun vatandaşlıktan çıkarma "kararının iptali ve yürütmenin durdurulması" talebiyle Danıştay 10. Dairede dava açmıştır.
Danıştay 10. Dairesi, 08.05.1999 tarihli Hürriyet gazetesinde ilan edildiği şekilde ve mahiyette Merve Kavakçı'mn davasında önce yürütmeyi durdurma talebim daha sonra da davanın esastan reddine karar vermiştir. Mahkemenin kararı malumu üam matayetinde olmuştur. Çünkü Genelkurmay Başkanlığı'nın yüksek yargı mensuplarına verdiği brifingin bir gereği olan bu karar, aylar öncesinden gazetelerde yayımlanmıştır. Nitekim Danıştay'ın 'yürütmeyi durdurma talebinin reddi kararı, basında "Danıştay Esas Duruşta" şeklinde nitelendirilmiştir.
Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu'nun 07.05.1999 tarihli kararından sonra, Danıştay'da gereklik derece mahkemesi ve gerekse temyiz incelemesi için kendisine gelen davalar açısından yeni bir dönem de başlamış olmaktaydı.
Danıştay 8. Dairesi, Z. Zeybel kararından sonra Samsun 19 Mayıs Üniversitesi öğrencisi Esra Ege tarafından Samsun idare mahkemesi'nde açılan ve mahkeme hâldmlerinin sürgün edilmesi ile sonuçlanan "okula almama işleminin iptali ile 100 milyon, manevi tazminata hükmedilmesine" ilişkin kararı bozarak idare mahkemesince verilen hukuki nitelikli bir kararı "siyasi düşüncelerle"
sonuçlandırmış olmaktaydı. Çünkü geçmiş yıllarda başörtülü öğrencilerin okullara girişlerine bir mani bulunmadığı gibi, başörtülü olarak sınava giren öğrencinin sınavını geçerli saymayan fakültenin işlemini ve başörtülü öğrenciyi fakülteden uzaklaştiran disiplin cezasını "hukuka aykırı" bularak iptal etmişti.
Başörtülü olarak fakülteye (sınava) girişe engel olan bir kural olmamasına rağmen 03.03.1987 tarihinde İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde yapılan 'Kamu Hukuku' sınavı ile 23.03.1987 tarihinde yapılan "iş hukuku ve sosyal güvenlik" ara sınavına katılmasına rağmen smava usulsüz -başörtülü- olarak girdiği gerekçesiyle smav kağıdı iptal edilen İstanbul Üniversitesi Hukuk
Fakültesi öğrencisi tarafından İstanbul 2. İdare Mahkemesi'nde açılan davada, (14/02/1989 ve E:1987/572, K:1989/163 sayılı kararı) davanın kabulü ile sınavların geçerli kabul edilmesine karar verilmiştir.
İdare Mahkemesi, davayı kabul kararı gerekçesinde "..Dava konusu olayda davacının İstanbul Üniversitesi ara (vize) sınavlarına görevlilerin uyarısına rağmen başörtülü olarak girdiği tespit edilmiş ise de bu eylemin adı geçenin girdiği sınava ait kağıtlarının iptalini gerektirdiği şeklinde yürürlükte bulunan yasa ve yönetmeliklerde herhangi bir müeyyidenin bulunmaması karşısında
işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı"nı belirtmiş, dolayısıyla öğrencinin başörtülü olarak fakülte içerisinde yapılan sınav, ders ve benzeri eğitim faaliyetleri için bulunmasını yasaklayan bir kanun bulunmadığını kabul etmiştir. Bu karar, idare tarafından temyiz edildiği halde, temyiz başvurusu, Danıştay tarafından reddedilerek yerel mahkeme kararı onaylanmıştır.
Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu öğrencisi S. Tokuş, başörtülü olarak derslere girdiği gerekçesiyle "bir yarıyıl süreyle okuldan uzaklaştırma" cezası ile cezalandırılması üzerine, cezanın iptali için İzmir 4. İdare Mahkemesi'nde dava açmışür. İzmir 4. İdare Mahkemesi 26.05.1995 tarih ve 493 sayılı karan ile "işlemde hukuka aykmlık bulunmadığı" gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.
Davacı İzmir 4. İdare Mahkemesi'nin kararını temyiz ederek Danıştay'a göndermiştir. İzmir 4. İdare Mahkemesi'nin kararım inceleyen Danıştay 8. Daire, 09.12.1997 tarih ve 1995/4731 E. 1997/3847 K. Sayılı kararı ile İdare Mahkemesi'nin kararının "bozulmasına" karar vermiştir.
Danıştay 8. Dairesi, İzmir 4. İdare Mahkemesi'nin kararım bozma gerekçesinde; ".. dosyanın incelenmesinden davacı öğrencinin iç hastalıkları hemşireliği dersi uygulamaları sırasında, kep yerine başörtüsü takması nedeniyle soruşturma başlatıldığı, davacının eyleminin Yükseköğretim Kurumları Öğrenci Disiplin Yönetmeliği'nin 7le maddesindeki ders, seminer, uygulama, laboratuvar,
atölye çalışması ve konferans gibi çalışmaların düzenini bozmak eylemi kapsamında değerlendirilerek, kınama cezası verilmesinin önerildiği, ancak davacının daha önce de kınama ve 10-15 gün süreyle okuldan uzaklaştırma cezası aldığı göz önünde tutularak Öğrenci Disiplin Yönetmeliği'nin 12. maddesi uyarınca suçun tekerrürü nazara alınarak bir yarıyıl uzaklaştırma cezası
verildiği,
YÖK Öğrenci Disiplin Yönetmeliği'nin disiplin suçunun tekerrürü başlıklı 12. maddesinde "disiplin cezası verilmesine neden olmuş bir fiil veya halin öğrencilik süresince tekerrüründe bir derece ağır ceza uygulanır kuralı yer almıştır.
Bu maddedeki bir derece ağır ceza kavramından, suçun niteliği hangi cezayı
gerektiriyorsa bu cezanın bir derece ağırının anlaşılması gerektiği açıktır. Aksi bir anlayış cezaların derece derece ağırlaşarak öğrencinin fakülteden çıkarılması sonucunu doğurur ki bu ANAYASA İLE GÜVENCE ALTINA ALINAN ÖĞRENİM HAKKINI KISITLAYICI BİR DURUMA YOL AÇAR.
Açıklanan nedenlerle .... Kararın bozulmasına karar verildiği" belirtmiştir.
İstanbul 2. İdare Mahkemesi'nin "başörtülü olarak girilen sınavın iptal edilemeyeceğine" ilişkin kararı ve İzmir 4. İdare Mahkemesi'nin başörtülü olarak fakülteye giren öğrenciye verilen bir yanyıl uzaklaştırma cezasını onaylayan kararını başörtülü fakülteye girme sonucu artırılarak verilen bir yan yıl uzaklaştırma disiplin cezasını, Anayasal öğrenim hakkım kısıtlayıcı olarak değerlendirip bozan Danıştay 8. Dairesi karan ve emsali kararlar, Yargı'nın brifingle etkilenmesi sonrası değişmiş, başörtülü fakülteye girmek bir yana, girmeye teşebbüs bile "sisteme başkaldırı olarak" yorumlanmaya, dolayısıyla başörtülülerin Anayasal ya da yasal herhangi bir eğitim hakkının bulunmadığı
vurgulanmaya başlanmıştır.
Önceki yıllarda "başörtüsü" ile ilgili verilen olumlu kararların aksine yönlendirme -
empoze etme- ve dikte ettirme yöntemiyle başörtülüler aleyhine değiştirilen kararlar, "başörtüsü için son nokta" olarak değerlendirilmiştir.
Hukuk devletinde, davalann reddi ya da kabulü, dava konusu işlem ya da eylemle ilgili hukuk normlannın bir gereğidir. Hâkimler, hukuk kuralları çerçevesinde yaptıklan incelemede davanın taraflanmn kimliği, etnik kökeni, cinsiyeti, dini ya da felsefi ve siyasi görüşünden etkilenmeksizin kararlarını verecektir. Genel ve evrensel hukuk ilkeleri ve bakışı bunu gerektirmektedir. Halbuki brifingli, yönlendirmeli yargı süreci, hâldmlerin kararlarına yasaların dışında dikkate almaları gereken bir kısım hususları daha eklemiştir. Bunlardan biri de "devletin âli menfaati"dir.
İdare mahkemelerinde veya Danıştay'da idareyi temsil edenler, davacıların iddialarına karşı "hukuki gerekçeler" ileri sürme yerine, mütemadiyen "devletin âli menfaati bunu gerektirir" savunmasını kullanmışlardır.
Yargıya müdahale sürecinde en çok etkilenen davalardan bir bölümü de "denklik
iptalleri" ile ilgili davalardır. "Topyekûn savaş" doğrultusunda uzun yıllar boyunca herhangi bir problem yaşamamış, bir kısmı memuriyet nedeniyle emekli olmuş ya da emekliliği gelmiş, bir kısmı doktora ./ yapmış, Mısır El-Ezher, Pakistan İslam üniversitelerinden mezun olmuş Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının diploma denklikleri iptal edilmek suretiyle statüleri ile oynanmıştır.
Onlarca yıl önce, yurt dışında yüksek öğrenimlerini tamamlayan kişilerin almış oldukları diplomaları, geçmişe yürürlü olarak iptal edilmiştir. Bu konuda açılmış bulunan davalarda YÖK temsilcileri, yıllar öncesi alman diplomaların iptaline makul bir gerekçe bulamadıklarmdan, "devletimizin âli menfaati bunu gerektirmektedir" savunmasını ileri sürmüşler, ne yazık ki tarafsız ve
bağımsız yargımız tarafından bu gerekçeler geçerli kabul edilerek davaların reddine karar verilmiştir.
Bu konuda yargının ne denli taraflı kullanıldığına işaret eden bir örneği zikretmekte fayda görüyoruz.
Mısır'da bulunan ve uluslararası üne sahip El-Ezher Üniversitesi mezunu N. Altıner, diplomasının denkliğini iptal eden YÖK işlemini dava etmiştir. Denkliğin niçin iptal edilemeyeceğine dair birçok hukuki gerekçe dava dilekçesinde belirtilmiştir. Buna karşılık davalı YÖK tarafından verilen savunma dilekçesinde davanın niçin reddedilmesi gerektiğinin şifreleri mahkemeye şöyle
verilmiştir.
"..Ayrıca radikal dinci bazı kişi, örgüt ve kuruluşların, ideolojik amaçla özellikle El-Ezher Üniversitesi'ne öğrenci götürdükleri, bu öğrencilere Cumhuriyetimizin ve Anayasamızın temel ilke ve kurallarına aykırı ideolojik eğitim verildiği, bu durumun demokratik, laik ve sosyal hukuk devletimizin geleceği için tehlike arz ettiği Dışişleri Bakanlığımızın, büyükelçilerimizin, eğitim ataşelerimizin resmi
yazılarında ifade edilmiştir.
Bütün bu olgular karşısında da ülkemizin âli menfaatleri, kamu yararı göz önünde bulundurularak.... tarihli karar alınmıştır."
Neticede Danıştay 8. Daire "hukuk ilkelerine, hukukun üstünlüğüne, maddi gerçeklere" göre değil, "devletimizin âli menfaatine, Dışişleri Bakanlığı'nın, büyükelçilerin, eğitim ataşelerinin gözlemlerine, siyasi düşüncelerine ve ideolojik anlayışlarına" dayanan bir kararla davanın reddine karar vermiştir.(Danıştay 8. Daire 1997/3975 E. Sayılı dosyası)
Karar;
"Cumhuriyet Balosuna Katılmazsan, Yönetici Olamazsın!"
Devlet memurluğuna nasıl girileceği, devlet memurluğuna girişte aranacak şartların neler olduğu "devlet memurlan yasası"nda beklenmiştir. Memuriyete başladıktan sonra hangi uygulamalarla karşılaşabileceğine de yasa ve yönetmelikler ile işaret edilmiştir. Memuriyette yükselme/terfi hususu da ilgili kurumlarca yasalara uygun olarak çıkarılan yönetmeliklerle belirlenmektedir. Bu nedenle devlet memurluğunun kazanılmasında ya da terfi etmede veya memuriyet görevinin sürdürülmesinde yasalarda belirtilmeyen şartlar koşulamaz. 1997 sonrası yargıya yapılan müdahaleler bu yöndeki kuralları da alt üst eden uygulamalara yol açmıştır.
Tekirdağ-Malkara Endüstri Meslek Lisesi Müdürlüğü görevini yürüten M. Unsal, 1998 yılında açılan bir disiplin soruşturması ile görevden alınarak başka bir okula atanmıştır. Soruşturma dosyasında aynen şunlar yazılmaktadır:
"..eğitim yöneticisi -okul müdürü- olarak resmi görevini basarı ile sürdürmektedir. Görevi dışında sadece 'dinci" bilinen kesimle ilişkilerini sürdürmekte, çalışma saatleri içinde de olsa Cuma namazlarını aksatmamakta, eşi bir sembol olarak kabul edilen 'türban' takmakta ve kapalı dolaşmakta, ilişkileri de sadece kendisi gibi giyinen kesimle olmakta, Ulusal Bayramlar ve
Cumhuriyet Balosu da dahil eşiyle hiçbir toplantıya katılmamaktadır.
Bu bağlamda çevrenin sosyal ve kültürel ortamından uzak, belli bir kesimle uzlaşmış ve birlikte hareket eden kapalı bir aile yaşantısının ortaya çıktığı belirlenmiş, bunun üzerine davacının görev alanının bir bölümünü teşkil eden eğitim-öğretim faaliyetlerinde başarılı çalışmalar yaptığı ancak, bir yöneticide bulunması gereken en önemli özelliklerden tarafsızlık ilkesini ihlal eder nitelikte
bilgi ve duyumların küçük bir ilçede yaygın bir şekilde konuşulduğu, somut bir örneği olmasa da toplumda bazı çevrelere karşı zaafı olduğuna dair yorumlar yapıldığı, ayrıca bu kesim dışındakilerin de aile olarak kendilerini soyutladıkları, laik bir ülkede dinci akımların sembolü haline gelen türbanı yanlış mesajlara neden olabileceğini düşünmeksizin eşine kullandırarak hakkındaki söylentilerin daha da artmasına ve eğitim müessesinin zedelenmesine neden olmuştur."
Bu, hukuki açıdan izahı mümkün olmayan, önyargı ve ideolojik gerekçelerle hazırlanan soruşturma raporuna dayanarak görev yeri değiştirilen M. Ünsal'ın davası Edirne İdare Mahkemesi'nce kabul edilerek işlem iptal edilmiştir.
Milli Eğitim Bakanlığı'nın kararı temyiz etmesi üzerine davayı ele alan Danıştay 5. Dairesi, yerel mahkemenin kararım bozarak "rapor içeriğinin, dolayısıyla görevden alma işleminin hukuka uygun olduğuna" karar vermiştir.
Danıştay 5. Dairesi, raporda belirtilen hususların, "davacının yüklendiği görevin özelliği ve önemi karşısında yöneticilik konumunu ve kurumu temsil niteliğini yitirdiği.." gerekçesine yer vererek soyut, tespiti ve değerlendirilmesi imkânsız iddiaları delil kabul etmiş ve buna istinaden yerel mahkeme kararını bozmuştur.
Danıştay 5. Dairenin kararına göre "Mesleğinde başarılı, iyi bir yönetici olmak" yeterli değüdir. Yöneticilik görevini sürdürebilmesi için "türbansız eşi ile Ulusal Bayramlara ve Cumhuriyet balolarına katılması", ayrıca bayan "eşinin nasıl giyineceğine de -özellikle başörtüsü, uzun manto, yanlış anlamalara müsait renkten elbiseler giymemesini sağlamak için- müdahale etmesi" gerekmektedir.
Kararda görüldüğü üzere, memurlar için, sadece devlet memurları yasasının aradığı şartlar yeterli görülmemekte, bu yasadaki şartlara ilaveten, tarafsız ve bağımsız mahkemelerin çizdiği şartlan da taşıması gerekmektedir. Aksi halde kamu görevinde kaç seneden buyana çalıştığına bakılmaksızın bir anda görevine son verilebilecektir.
14 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder