4 Temmuz 2017 Salı

ANAYASA MAHKEMESİNE BİREYSEL BAŞVURU (ANAYASA ŞİKAYETİ / ANLAMI, KAPSAMI VE OLASI SORUNLAR) BÖLÜM 9


ANAYASA MAHKEMESİNE BİREYSEL BAŞVURU  (ANAYASA ŞİKAYETİ / ANLAMI, KAPSAMI VE OLASI SORUNLAR)  BÖLÜM 9

-Olağan yasa yolundan geçmemiş kararlara karşı başvurunun kabul edilmemesi kabul edildiğinde, temel hak gözden kaçmış veya yanlış yorumlanma nedeniyle 
açıkça hak ihlali söz konusu ise bunlar için başvuru kabul edilemeyecek mi? 

Almanya’da anayasa şikayeti yoluna, “ancak bu yolla elde edilmek istenen amaca başka bir biçimde ulaşılamayacaksa başvurulabileceği” ve “Yasaların tanıdığı hak arama olanaklarının birey tarafından kullanılmamış olması ya da usule ilişkin nedenlerle başvurunun reddedilmiş olması durumlarında yargı yolunun tüketilmediği kabul” edilmekte dir15. 

Almanya’da, içtihat yoluyla yasa yolu tüketilmesi beklenmeksizin başvuru kabul edilmektedir. Bu üç halde mümkün görülmektedir. 

Bunlar16: 

1) Yasa yollarının tüketilmesinden bir sonuç alınmasının beklenmemesi ; 

2) Yasa yollarının tüketilmesinin beklenmesinin, başvuran açısından ağır ve telafisi olanaksız bir zarara yol açacak olması; 

3) Anayasa şikayetinin karara bağlanması, tüm toplumu ilgilendirecek, genel öneme sahip bir soruna ışık tutacak olması durumlarıdır. 

*Bizde ise, “Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır”(m.148/3) düzenlemesine yer verilmiştir. 

Bu şekilde bir düzenleme tartışma yaratacaktır. 

Anayasadaki bu düzenlemeyi iki şekilde değerlendirmek mümkündür. 

Birinci yaklaşıma göre, bireysel başvuru sadece olağan yasa yollarından geçerek kesinleşmiş kararlar için mümkündür. 
Bu görüşün kabul edilirse, bireysel başvuru alanı iyice daraltılmış olur. Denebilir ki, bu düzenlemeden hareketle, bireysel başvurunun temel koşulu, yasa 
yollarının tüketilmesidir. Yasa yolunu tüketmek istemeyen, tanınmış bir yasa yolu hakkını kullanmak istemeyen kimsenin bireysel başvuru hakkından da 
vazgeçtiğini kabul etmek gerekir. 

Ayrıca bireysel başvuru sayısının azaltılmasının bir yolu da yasa yolundan geçmiş kararlar için bu başvurunun kabul edilmesidir. 
Aksi takdirde başvuru sayısında patlama olur ve Anayasa Mahkemesi’nin iş yükü altından kalkılamaz hale gelir. 

İkinci yaklaşım ise, bireysel başvuru hakkı sadece yasa yollarından geçerek kesinleşmiş kararlar için değil, yasa yolundan geçip geçmediğine bakılmaksızın 
kesinleşmiş tüm kararlar için mümkündür. Çünkü, eğer sadece yasa yollarından geçerek kesinleşmiş kararlar için bireysel başvuru kabul edilecek olursa, 
tüketilecek yasa yolu olmayan veya verildiğinde kesinleşen kararlar bakımından bireysel başvuru mümkün olmayacak demektir. 

Oysa, Anayasadaki düzenlemeye göre bireysel başvurunun kabul ediliş nedeni, belli temel haklarla ilgili ihlallerin önlenmesidir. 
İhlallerin önlenmesi bakımından yasa yolundan geçerek kesinleşmişlik koşulunun aranması, peşinen temel hak ihlallerinden bir kısmına karşı başvurunun 
kapatılması demektir. 
Böyle bir kabul, Türkiye’nin AİHM’de mahkumiyetinin önlenmesine hizmet etmez. 

Anayasadaki bu düzenlemedeki “olağan kanun yollarının tüketilmiş” olmasını, hukukumuza göre o konu ile ilgili gerekli tüm yasa yollarının tüketilmiş olması 
şeklinde anlamak gerekir. 
Çünkü henüz tüketilmesi gereken yasa yolu/yolları varsa, ihlal, yasa yolu hakkı kullanılarak giderilebileceğinden, bu yolun tüketilmesinden sonra bireysel 
başvuruda bulunulabilecektir. 
Mevcut yasa yollarından geçilmeksizin doğrudan bireysel başvuruda bulunulabilmesinin kabulü, bireysel başvurunun olağanüstü bir yol oluşu ile bağdaşmaz. 

Anayasadaki bu düzenlemeyi, başka yollarla hakkın elde edilmesi mümkün veya olasılığı varsa, henüz bireysel başvuru aşamasına gelinmemiş demektir. 
Bireysel başvuru, diğer yargı organlarından geçerek kesinleşmiş kararlara karşı kabul edilmiştir. Bu kesinleşme ister olağan yasa yolundan geçilerek, isterse 
yasa yolları kapalı olduğu için verildiği anda kesinleşen karar olsun, isterse yasa yolu mevcut olmasına karşın kullanılmadığı için kesinleşen kararlar için olsun, 
ancak bu aşamadan sonra bireysel başvuru mümkün olabilecektir. 

En son ve olağanüstü bir başvuru yolu olarak kabul edilen bireysel başvurunun, ancak kesinleşmiş ve başvurulabilecek başka olağan yasa yolunun kalmaması 
durumu için öngörülmüş bir yol olarak kabulü gerekir. 

Kuşkusuz bu hususlar Anayasa Mahkemesinin kararlarıyla netleşecektir. 

e - Yasa Yolunda Gözetilecek Hususlar 

Anayasadaki düzenlemede, bireysel başvuruya bir kısıntı getiriliyor. Buna göre, “kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz” (m. 148/4) denilmektedir. 

Burada konuyu farklı yönlerinden değerlendirmek gerekir. “Kanun yolunda gözetilmesi gereken” ifadesi, yasa yolu incelemesi yapan organın re’sen gözetmesi gerekenleri mi, yoksa taraflarca ileri sürülen ve ileri sürüldüğünde incelenebilecek konuları mı, yoksa bunların tümünü mü ifade etmektedir. Çünkü, özel hukukta kural olarak taleple bağlılık esası vardır. Talep edilemezse itiraz mercii çoğu halde o konuda değerlendirme yapmaz. 

Diğer yönden, “kanun yolunda gözetilmesi gereken” hususlarda inceleme yapılamayacağı öngörüldüğüne göre, yasa yolundan geçmeksizin kesinleşen işlemler bakımından, bireysel başvuru hakkı kullanılamaz diyebilecek miyiz? Veya bu hallerde (yasa yolundan geçmeyen işlemlerde), bireysel başvuru kabul 
edilmekle beraber, sadece yasa yoluna başvurulsaydı, yasa yolunda bakılabilecek hususlar mı değerlendirilmez diyeceğiz? 

Anayasanın 148 nci maddesinin 4 ncü fıkrası hangi noktadan bakılırsa bakılsın sorunlu olup, açıklık kazanmaya muhtaçtır. Eğer 148/4 ncü maddedeki 
düzenlemeden hareketle yasa yollarından geçmeksizin kesinleşen kararlar bakımından bireysel başvuru yolu kapalı dersek bile, yasada bunun izdüşümünü 
bulamıyoruz. Zira, yasada başvuru konusu olamayacak hususlar arasında, “kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlar” 
yer almamaktadır. 

f - Bireysel Başvuru Dışında Kalan Hususlar 

Anayasada bireysel başvuru bakımından 148/4 ncü maddedeki “kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlar” hariç, başvuru hakkı yasağı yer almamaktadır. 
Anayasada, bireysel başvuruya ilişkin “usul ve esaslar”ın yasayla düzenleneceği belirtilmektedir (m.148/5). Bu düzenlemeden de anlaşılacağı gibi, yasaya 
bırakılan husus, başvurunun yöntemidir. 

Anayasada hakkın kullanımı konusunda sınırlama getirileceği hususuna yer verilmeyip, sınırlama olarak da, “kamu gücü” ihlali koşulu, varsa “olağan yasa 
yollarının” tüketilmesi zorunluluğuna (m.148/3) ve yasa yolunda gözetilecek hususların inceleme dışı bırakıldığına (m.148/4) yer verilmiştir. 
Bu sınırlama diyebileceğimiz hususlar dışında özel hak maddesi olan 148 nci maddede bu hakka getirilecek sınırlama yoktur. 

Oysa Anayasamızın 13 ncü maddesinde yasayla getirilecek sınırlamalarda, “Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak” sınırlamaya 
gidilebileceği hükmü yer almaktadır. 
Bireysel başvurunun hak (6216, m.45 vd.) olarak düzenlenmesi karşısında, Anayasanın 148 ncü maddesinde açıkça sınırlama öngörülmediğine göre, sınırlama konusunda güvenceleri belirten 13 ncü maddeye aykırı olarak hakkın etkin kullanımına yasayla sınırlama getirilmez. 

Yasaya baktığımızda (6216, m.45/2-3), “ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunla öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının 
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir” (m.45/2) ve “yasama işlemleri ile düzenleyici idari işlemler aleyhine doğrudan bireysel başvuru yapılamayacağı gibi Anayasa Mahkemesi kararları ile Anayasanın yargı denetimi dışında bıraktığı işlemler de bireysel başvurunun konusu olamaz” (m.45/3) şeklinde yasak alan oluşturulmuştur. 

-Anayasada örneğin, HSYK’nun “meslekten çıkarma cezasına ilişkin olanlar dışındaki kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulamaz” (m.159/10) hükmü yer almaktadır. Yargı mensuplarının meslekte kalıp kalmayacaklarının belirlenmesinde de dikkate alınabilecek veya birinci sınıfa ayrılmalarını engelleyecek işlemlere karşı yargı yolunun kapalı olması ve bu işlemlere karşı bireysel başvuru hakkının tanınmaması, anayasa değişikliğinde amaçlanan özgürlükleri genişletme ilkesiyle çelişmektedir. 

Özgürlüklerin asıl, sınırlandığı noktalardan başlanarak korunması gerekir. 

-Yine, anayasada sınırlama getirilmediği halde, idari işlem için idari ve yargısal işlem için yargısal yasa yolu tüketimi şartı getirilmekte iken; 
“yasama işlemleri” için doğrudan başvuru yasaklanmıştır (m.45/3). 

-Yasama işlemleri sadece yasalardan ibaret değildir. Yasanın doğrudan hak ihlaline sebebiyet vermesi halinde, buna karşı yasa yoluna (yargısal v.s.) 
başvurulma dahi redle sonuçlanacağı çok açık ise, buna rağmen bireysel başvuru konusu edilememesi, Anayasanın 148/3 ncü maddesine açıkça aykırılık 
oluşturmaktadır. Anayasa burada, şu veya bu organ demiyor, “kamu gücün”den söz ediyor. Kamu gücünün (hangisi olursa olsun), 3 ncü fıkrada belirtilen 
bir temel hakkı ihlal etmesi halinde bireysel başvuru kabul edilmektedir. Oysa yasa koyucu, “yasama işlemleri”ni hariç tutuyor. 

-Kuşkusuz burada, “yasama işlemleri” ile “düzenleyici idari işlemler” aleyhine yargı yoluna başvurularak, olağan başvuru yolları tüketildikten sonra bireysel 
başvuru yapılabileceğinden, anayasadaki düzenlemeden farklı yasal düzenleme getirilmesinde sakınca yoktur denebilir. Ancak anayasada “kamu 
gücü” kavramının yasama ve yürütme (idareyi) içerecek biçimde düzenlenmesine karşın, yasayla kimi işlemlerin başvurusu dışı bırakılması, yasanın “sadece yargısal işlemler/kararlar” bakımından bu başvuruyu kabul ettiği sonucunu doğurmaktadır. 

Oysa anayasa, işlemi kim yaparsa yapsın, o işleme karşı bireysel başvuru hakkını tanımaktadır. Kaldı ki, anayasada, “usul ve esaslar kanunla düzenlenir” 
denirken (m.148/5), hangi işlemlere/kararlara karşı başvuruda bulunulacağının takdiri yasamaya bırakılmamaktadır. 

Eğer bu konuyu teferruata ilişkin olduğu için yasamaya bırakmak zorundayız dersek, o zaman hakkın kullanımına sınırlama (konu) getirmemek gerekir. 
Aksi takdirde, hakkın kullanımına ilişkin 148 nci maddede yer almayan bir sınırlamayı 13 ncü maddeye aykırı olarak yasamanın getirebileceğini kabul 
etmek zorunda kalırız. 

-Bir diğer husus, Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru dışında kalan kararları da kamu gücü tarafından kullanılan yetki olduğu halde, bunlara (örneğin 
Yüce Divan veya Parti Kapatma kararlarına) karşı bireysel başvurunun kabul edilmemesi Anayasadaki düzenlemeyle çelişmektedir. Yüce Divan sıfatıyla verilen karar için yeniden inceleme isteminin kabul edilmesi ve bu incelemenin Genel Kurul tarafından karara bağlanması bireysel başvuruya gerek kalmayacağı şeklinde düşünülebilir. Ancak, diğer kararları bakımından böyle bir hüküm yoktur. Parti Kapatma kararları AİHM’nce ihlal olarak kabul edilmektedir, bunlar için de benzeri bir düzenleme getirilmediğine göre, bireysel başvuru şeklinde değerlendirmeye alınabilirdi. Kaldı ki anayasada böyle bir yolun açılmasını engelleyen açık hüküm bulunmamaktadır; ancak yasayla yine daraltma getirilmiştir. 

g-Bireysel Başvuru ve Somut Norm Denetimi 

Bireysel başvuru incelemesi sırasında, Bölümlerce başvuru konusu yasa maddesi ile ilgili olarak anayasaya aykırılık incelemesi yapılabilir mi? 

Çünkü, anayasada açık hüküm olmamakla beraber, yasada “yasama işlemlerine karşı” bireysel başvuruda bulunulamayacağı yer almaktadır (6216, m.45/3). 
Yasama işlemlerinin başında yasa gelmektedir. Yasama işlemleri için doğrudan bireysel başvuruda bulunulamaz ise de, dolaylı başvuru mümkün olamaz mı? 

Bu konuda şunlar söylenebilir: 

Birinci düşünüş biçimi, bireysel başvuru bir dava değil ve Anayasa Mahkemesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla baktığı bir dava söz konusu olmadığından, 
somut norm denetimi yapılamaz. Çünkü, bireysel başvuru olağan yargılama bittikten sonra başvurulabilen olağanüstü bir başvuru yoludur. Olağan 
başvuru sırasında denetlenebilecek bir yasa metninin burada değerlendirilmesi mümkün değildir. 

İkincisi, bence, bireysel başvuruda somut norm denetimi yapılabilmelidir. Çünkü, anayasa mahkemesinin önünde bulunan dava ile ilgili olarak yasanın 
anayasaya açıkça aykırılığı söz konusu ise, yasadaki düzenlemeden hareketle (m.45/3) anayasaya aykırı yasanın yürürlükte kalmasının savunulması, 
bireysel başvuru kurumunun niteliği ile bağdaşmaz. Zira bireysel başvuruda amaç, temel hakka ilişkin kamusal işlemle ortaya çıkan ihlalinin önlenmesidir. 
Dolayısıyla bu temel haklardan herhangi birinin ihlal edilmesi yasadan kaynaklanıyorsa, yasaya karşı bireysel başvuruyu kabul etmeyip, ilgili yargı 
kararı bakımından incelemenin yapılması yerinde olmaz. 

Örneğin, ilgili adli yargı düzeninde anayasaya aykırılık somut norm denetimi yoluyla giderilmemiş veya böyle bir iddia ileri sürülmediği için, anayasaya aykırı 
yasaya göre hüküm kurulmuş ve temyiz mahkemesi de bunu onamış olabilir. Bu durumda açıkça anayasa hükmü ile çelişen bir normun anayasaya aykırılığını 
anayasa mahkemesinin değerlendirmemesi kabul edilemez. Bilindiği gibi, Anayasa Mahkemesi, “Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve 
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla” gerçekleştirilen başvuruları incelemekle görevlidir (Anayasa, m.148/3). Anayasa Mahkemesinin incelemesi, AİHS’de yer alıp, anayasada da güvenceye alınmış bir hakkın ihlal edilip edilmediğiyle ilgili olduğuna göre, davaya uygulanmış olan norma uygun olarak verilmiş karar Anayasaya aykırı ise, bu kararın dayanağı olan normun da 
anayasaya aykırı olacağı kesindir. Bu durumda Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı verirken, ihlale sebebiyet veren normu denetlememesi/incelememesi söz 
konusu edilemez. Amaç AİHS’de yer alan ve anayasayla güvenceye alınan bir hakkın korunması ise, bireysel başvuru üzerine yapılacak incelemede de anayasaya aykırı normun hukuk dünyasından çıkarılması, hukukunu üstünlüğünün/ hukuk devletinin zorunlu sonucudur. 

İnceleme sırasında açıkça anayasaya aykırılığı anlaşılan normun, esas mahkemesi tarafından bakılmakta olan dava sırasında somut norm denetimi yapılarak giderilmesini beklemek, anayasaya aykırı normların yürürlüğünün sürdürülmesi sonucunu doğurur. Bu nedenle, anayasada açıkça bireysel başvuruda somut norm denetimi konusunda anayasa mahkemesine somut norm denetimi yapabilme yetkisi verilmediğinden, Anayasa Mahkemesi bu yetkiyi kendinde göremez diyemeyiz. 
Hak ve özgürlüklerin korunması ile görevli ve yetkili kılınmış bir yargı organının, işin esasından kaynaklanan bu tür yetkileri kullanabilmesi gerekir. 
Nitekim Anayasa Mahkemesi 1993 yılında verdiği içtihadıyla yerinde olarak yürürlüğün durdurulmasına karar vermiştir. Bireysel başvuru incelemesinde de 
somut norm denetlemesi yapma yetkisini kendinde görmesini kabul etmek yararlı ve gerekli olacaktır. 

Bu yaklaşım kabul edilmezse, o zaman bireysel başvuru ile korunmak istenen hak korunmamış olacaktır. Sadece yasadaki düzenlemeden (m.45/3) hareketle, 
Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru yolunda somut norm denetimi yapamayacağını savunup, esas mahkemesinde devam eden davada def’i/itiraz 
yoluyla önüne gelen işte somut norm denetimi yapmasının kabulü çelişki doğuracaktır. Böyle bir hukuki yaklaşım, bir hukuk düzeninin kendi içerisindeki 
açmazları artırır ve insan hakları devleti kurulamaz. Söz konusu yasaya karşı somut norm denetimi süresi geçmiş olacağından anayasaya aykırı yasa için, 
somut norm denetimi işletilebilecektir. Somut norm denetiminde de, esas mahkemesi yoluyla gelen başvuruları inceleyip, bireysel başvuru yolu ile geleni 
kabul etmemek, hakkın tesliminden kaçınmak veya hakkın teslimini sürüncemede bırakmaktır. 

Bu durumda, yasanın 45/3 ncü maddesinin yürürlükten kaldırılması veya Anayasa Mahkemesince iptali gerekir. Çünkü, bireysel başvuruya konu hak, ilgili 
yasayla ihlal ediliyorsa, o hak korunmuyor demektir. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru yoluyla söz konusu hakkı korumakla görevli ve yetkili olduğuna 
göre, denetim kısıntısı getiren yasanın 45/3 ncü maddesinin iptali ve sonra bu konuda somut norm denetimi yapılması gerekir. 

Diğer yandan, Anayasa Mahkemesi anayasaya uygunluk denetimi yapacağından, yasanın 45/3 ncü maddesiyle getirilen kısıtlama anayasanın üzerine çıkmış 
sayılacağından bu mümkün değildir. 

Bireysel başvuru yolunda somut norm denetimini kabul ettiğimizde, nasıl uygulanabileceği üzerinde de durmak gerekir. Burada da iki şekilde düşünülebilir. 
Birincisi, somut norm denetimini Anayasa Mahkemesinin bakmakta olduğu davaya uygulanacak yasanın varlığından hareketle, (doğrudan) somut norm 
denetiminde bulunmasıdır. İkincisi ise, Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru üzerine ihlal kararı verdikten sonra, anayasaya aykırılık tespiti yönünden yeniden yargılama yapmak üzere dosyayı ilgili mahkemeye göndererek, o mahkeme yoluyla somut norm denetimini (dolaylı yoldan) yine kendisinin karara bağlamasıdır. 

Ancak her iki halde de, anayasaya aykırı yasanın somut norm denetiminin yapılması mümkün olmakla beraber, birinci düşünüş biçiminin işletilmesinin 
yargılamanın ekonomikliği ve makul süre17 bakımından yararlı ve etkili olacağını düşünmekte ve önermekteyim. 

Anayasadaki düzenlemeye göre, bireysel başvuruların bölümlerce (m.149/2) ve yasaya karşı iptal ve itiraz başvurularının Genel Kurulca incelenmesi (m.149/2) 
karşısında, somut norm denetiminin bölümlerce Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu’na taşınması gerekecektir. Konuya buradan yaklaşıldığında, bölümlerce 
yasanın anayasaya aykırılığı konusunun Genel Kurula taşınmasının, diğer mahkemelerde bakılmakta olan davalarla paralellik arz etmesi nedeniyle de, açık düzenleme olmadığı eleştirisi de önlenmiş olacaktır. 

Kuşkusuz bu konuda açık düzenleme getirilmesi gerekirdi. 

2 - Başvuru Hakkının Kullanımındaki Usuller Bakımından 

a - Kimler Başvurabilir 

Anayasada bu hak ayrımsız “herkese” tanınmıştır. Ancak yasada, ihlale yok açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı 
doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir (6216, m.46/1). 

Yasa koyucu, ayrıca kimlerin başvuramayacağını da belirtmiştir. Buna göre, “kamu tüzel kişileri bireysel başvuru yapamaz” (6216, m.46/2). 

Özel hukuk tüzel kişileri bakımından da sınırlama getiren yasa koyucu, özel hukuk tüzel kişilerinin “sadece tüzel kişiliğe ait haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle” bireysel başvuruda bulunabileceklerine yer vermiştir (6216, m.46/2). Oysa kamu hukuku tüzel kişilerinin de tüzel kişiliğine ait hakları olabilir, ancak bunlar başvuruda bulunamayacaklar. Böyle bir farklılık yaratılması anlaşılamamaktadır. 

Yasanın 48 nci maddesinin 1 nci fıkrasında, “bir hakkı doğrudan etkilenenler”in bireysel başvuruda bulunabileceklerine yer verilirken, 48/2 nci maddede 
“önemli bir zarara” uğramadığı denmek haktan yararlanma bakımından daraltma getirilerek çelişkiye düşülmüştür. 

Yasanın 48/2 nci maddesindeki bu düzenleme, kabul edilebilirlilik bakımından, hem yasanın 46/1 ncı maddesiyle çelişki oluşturmuş hem de Anayasanın 148/3 
ncü maddesine aykırı olmuştur. Çünkü Anayasada, temel hakkın ihlal edilmesi nedeniyle başvuru hakkı tanınırken, yasanın 48/2 nci maddesinde, zararın 
önemli olup olmadığı ayırımı getirilerek, “önemli bir zarara uğramadığı” şeklinde sübjektif değerlendirmeye yer verilmiştir. Anayasa (m.148/3) ve yasa 
(m.46/1) ile verilen hak, yasanın bir başka maddesi ile (m.48/2) etkisiz kılınmıştır. 

-Yasadaki bir sınırlama da yabancıların başvuruları ile ilgili. Buna göre, kural olarak yabancılar da bireysel başvuru hakkından yararlanırlar. 
Ancak sadece Türk vatandaşlarına tanınan haklar bakımından yabancıların bireysel başvuruda bulunmaları mümkün değildir. Bu düzenleme de Anayasa 
ile (m.148/3, herkes) çelişmekte ise de, Anayasa ile yabancılara yasak olan alanlar bakımından zaten anayasal haktan söz edilemeyeceği için burada bireysel başvuru bakımından hak kısıntısından söz edilemez. 

Gerek, AİHS’nde yer alan haklar bakımından vatandaşyabancı ayrımı yapılamaz ise de, “Anayasada güvence altına alınmış ayrımı yapılamaz ise de, 
“Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden söz edilmesi (m.148/3) nedeniyle, anayasada yabancılara getirilen hak kısıtlamasının 
bireysel başvuruya konu olamayacağı kabul etmek gerekir. 

10 CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder