CEMİL ÇİÇEK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
CEMİL ÇİÇEK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Temmuz 2017 Cumartesi

27 NİSAN E- BİLDİRİSİ , BÖLÜM 5


27 NİSAN E- BİLDİRİSİ , BÖLÜM 5


2.3. BİLDİRİ SONRASI TEPKİLER 

Genelkurmay Başkanlığı tarafından yapılan basın açıklamasına siyasi partilerin yöneticilerinden ve uluslararası camiadan tepkiler gelmiştir. CHP Genel Başkanı Deniz BAYKAL, bildirinin ertesi günü yaptığı açıklamada gelinen durumdan hükümeti sorumlu tutarak: “Türkiye, devlet kurumlarının uyarı yapma gereğini duyduğu bir noktaya sürüklenmiştir. Bunun sorumlusu iktidardır.”320 demiş ve ''Eğer demokratik rejim yozlaşır cumhuriyete zarar verirse sadece Cumhuriyet’e değil, Türkiye’nin birlik ve bütünlüğüne de zarar vermiş olur.(…) Türkiye'de bunu yapabilecek anlayış, birikim ve siyasi kadrolar vardır. Siyaset işlemektedir. Siyaset danışmadır, istişaredir, uzlaşmadır, akıl akıldan üstündüre inanmaktır. Ben dediğim dedik, ben bilirim yaklaşımı ile ne siyaset ne demokrasi ne cumhuriyet yarar görür. İçinde bulunduğumuz bu tabloyu bu şekilde değerlendirmemiz gerekir diye düşünüyorum.”321 açıklaması ile daha önce AK Parti’nin kendileri ile uzlaşma sağlayarak cumhurbaşkanı adayı göstermesi gerektiği yönündeki görüşlerine atıfta bulunmuştur. 

Muhtıra sonrası yapılan yorumların özeti:

CHP Parti Sözcüsü Mustafa Özyürek (Muhtıranın yayınlanmasından hemen sonra NTV’ye telefonla bağlanarak): 
“Tabiî bu bir muhtıradır. Hükümetin bunun gereğini yerine getirmesi gerekir.”

CHP Genel başkan Yardımcısı Onur Öymen (Muhtıradan bir gün sonraki açıklaması): 
“Genelkurmay’ın tespitleri bizim tespitlerimizden farklı değildir. Altına imzamızı atarız. ‘Ne mutlu Türküm diyene’ sözünü kimse küçümseyemez ve bunu 
küçümseyenleri devletin düşmanı sayarız. Türkiye’yi Atatürk düşmanlarına teslim etmeyeceğiz.”

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal (Muhtıradan sonra verdiği ilk röportajında): 
“Bu tablonun değişeceğini meydanlar gösterdi. Müdahaleye uğrayan yönetimlere halk sahip çıkmadı. Halkımız devlet organlarıyla çatışanlara sahip çıkmaz. 
Bu ortamda mağduriyet yok dayatma var. Anayasa Mahkemesi 367 kararını onaylamazsa ülke çatışmaya gider.”

CHP Genel Sekreteri Önder Sav (Muhtıranın ardından Anayasa Mahkemesi’nin verdiği 367 kararından sonra): “Gözümüz aydın, Türkiye’nin gözü aydın.”

Nur Serter (Muhtıradan bir gün sonra Çağlayan’daki Cumhuriyet Mitingi’nde yaptığı konuşma): Genelkurmay Başkanı’na “memur” diyen bir zihniyete 
karşı Türk Silahlı Kuvvetleri’nin önünde, şanlı ordumuzun önünde saygıyla eğiliyoruz. Türk ordusu çok yaşa. Türk ordusu, 27 Nisan’da bizim sesimizi duymuş, bizim sesimize sahip çıkmış, demokrasiye sahip çıkmıştır. 27 Nisan’da Türkiye Cumhuriyeti’nin gerçek iradesine sahip çıkmıştır.

TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ
“AKP toplumda git gide artan ve TÜSİAD’ın da paylaştığı laik rejimi koruma kaygısını yeterince dikkate almıyor. Genelkurmay Başkanlığı’nın açıklamasıyla 
yaratılan fiili durum demokratik teamüllere uygun değil. Laikliği ve demokrasiyi korumak için bir an önce genel seçimlere gidilmeli.”

Oktay Ekşi (Hürriyet): 
“Bu adı konmamış bir muhtıradır. Genelkurmay Başkanı’nın sözleri gayet açık, eğer demokrasinin kavram ve kuramlarını kullanarak bu cumhuriyetin laik 
karakterini tahrip etmek onu yıkmak istiyorsanız biz buna müsaade etmeyiz diyor.”

Tufan Türenç (Hürriyet): 

“Tabiî ki bu bir muhtıradır. Bu muhtıranın özü AKP’nin çıkardığı cumhurbaşkanı adayına Türk Silahlı Kuvvetlerin karşı olduğunu açıklıyor.”

Ertuğrul Özkök (Hürriyet): 
“Demokrasi kaygısıyla, sadece askeri eleştirmek, ne adil, ne yararlı, ne de sonuç verici bir girişim olacaktır. Çünkü o bildiride savunulan görüşler, toplumun 
önemli bir bölümü tarafından paylaşılmaktadır.”

Yılmaz Özdil (Sabah): 
“Hâlâ deniyor ki, bundan sonraki adım ne olur? Bundan sonraki adım, tank olur. Gücüm var diye dayatırsan, gücü olan sana dayatır.”
(Hıncal Uluç): 
“Ordu sonuna kadar bekledi.. Gerekli uyarıları en demokratik şekilde yaparak, “Sözde değil, özde” diyerek bekledi.”

Ural Akbulut (Eski ODTÜ rektörü): 
“Bu ikinci 28 Şubat’tır TSK her şeye rağmen soğukkanlı davranmıştır.”

İsmail Küçükkaya (Akşam): “Sürecin kötü yönetilmesiyle ‘kaçan fırsatı’ ve ‘Genelkurmay’ın çok sert açıklamasıyla yeni olanağı’ görelim.”

Ece Temelkuran (Milliyet): “Genelkurmay’ın açıklamasıyla mitinglerin daha da coşmuş olması bu mitingleri otomatik olarak militarist yapmaz.”

Fikret Bila (Milliyet): 
“TSK, türbanın ve temsil ettiği zihniyetin Çankaya’ya çıkmasına karşı ilkesel bir duruş sergilemiştir. “

Ahmet Hakan (Hürriyet): 
“’Muhtıraya karşıyız’ diyeceğiz ve ötesini söyleyemeyecek miyiz? Ben ötesini de söylerim arkadaş.”

Nuray Mert (Radikal): 

“Şimdi Genelkurmay bildirisini öne çıkarıp, bu fetihçi zihniyetin arkasında durmak istemiyorum.”

Erdal Şafak (Sabah): 
“Rehn beyefendi son olarak Genelkurmay Başkanlığı’nın ‘emuhtıra’sı için esip gürledi… Ama Batı basınında da özellikle son dönemde ısrarla vurgulanan 
‘Türkiye’nin laik kurumlarının altının oyulması’ girişimleri için ‘Not ediyoruz’ demekle yetindi.”

Emekli Orgeneral Tuncer Kılınç

“Kamuoyuna bilgi veriliyor ve bunların gereği yapılmazsa istenmeyen şeylerin olabileceği mesajı verilmek isteniyor.”



   <   http://e-muhtira.com/27-nisan-2007-e-muhtira-sonrasi-yapilan-yorumlar/  >


CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur ÖYMEN ise aynı gün yaptığı açıklamada: “Genelkurmayın tespitleri bizim tespitlerimizden farklı değildir. ‘Ne mutlu Türk’üm diyene’ kelimesini kimse küçümseyemez ve bunu küçümseyenleri devletin düşmanı sayarız. Laikliğe hakaret edeceksiniz ve sonra diyeceksiniz ‘Ben değiştim’ ve bu ülkenin cumhurbaşkanı olacaksınız. Bunları söylediğinizde 
siz çocuk değildiniz. Sayın Gül bu sözleri söylediğinde milletvekiliydi, elimizde belgeleri var. Bunu herkes bilsin ki Türk halkının tahammül eşiğini aşıyorsunuz. Biz Türkiye'yi Atatürk düşmanlarına teslim etmeyeceğiz.''322 sözleriyle adeta basın açıklamasının partilerinin görüşleri ile örtüştüğünü dile getirmiştir. 

DYP Genel Başkanı Mehmet AĞAR da böyle bir basın açıklamasını beklemediğini belirten demecinde: “Türkiye’nin, her türlü zorluğu, milletin yüksek iradesi içinde her zaman arzuladığımız sandık yoluyla çözmekte bir zorluğu olmayacaktır. Genelkurmay’dan böyle bir açıklama beklemiyordum. Benim siyasette millet dışında hiçbir yolum olamaz” değerlendirmesinde bulunmuştur. 

ANAP Genel Başkanı Erkan MUMCU ise, “Ülke bir krizle karşı karşıya, çözüm derhal seçime gitmektir. Kim Çankaya’ya çıkmak istiyorsa seçim sürecinde adaylığını ilan etmelidir. Millet reyini ona göre kullanacaktır. Biz bütün bu süreç boyunca demokrasiden yana olacağımızı bir kez daha ilan ediyoruz.” erken seçim ve cumhurbaşkanını halkın seçmesi yönündeki görüşlerini yinelemiştir.323 

ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza RICE: “Amerika Birleşik Devletleri tamamen Türk demokrasisi ve anayasal süreçlerini destekler ve bu seçim, seçim sistemi ve seçim sisteminin sonuçları ve anayasal sürecin sonuçlarının desteklenmesi gerektiği anlamına gelmektedir.”.324 diyerek anayasal sürecin devamı yönünde görüş belirtmiştir. Bu açıklamanın akabinde ise ABD Dışişleri Bakanlığı 
Sözcüsü Tom CASEY verdiği cevapta “Biz ordunun veya herhangi bir kimsenin anayasal sürece müdahale etmesini veya anayasal yol dışında ilave bir şey yapmasını istemiyoruz.”325 sözüyle askeri müdahaleye karşı olduklarını açıklamıştır. Avrupa Birliği Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli REHN ise yaptığı açıklamada Türk ordusunun politika dışında kalması gerektiğinin belirterek, “Ordu, siyaseti seçilmiş kişilere bırakmalıdır” şeklinde tepki göstermiştir. REHN ayrıca, “Asker, demokrasiye, laikliğe ve asker-sivil arasındaki demokratik düzenlemelere saygılıysa, cumhurbaşkanlığı sürecinin dışında olmalı” şeklinde konuşarak bu sürecin Türkiye için bir test olduğunu söylemiştir.326 

Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah GÜL ise kendisinin cumhurbaşkanlığı adaylığı ile ilgili olarak; “Bu süreç devam ediyor. Dolayısıyla herhangi bir biçimde adaylığımın geri çekilmesi söz konusu değil. Bu bir gecede alınmış bir karar değil. Uzun yoklamalar, görüş alış verişleri neticesinde ortaya çıkmış bir adaylıktır. Dolayısıyla bu süreç devam ediyor. Anayasa Mahkemesi kararını hep birlikte beklememiz gerekiyor." 327 açıklamasında bulunarak söz konusu basın açıklaması ile gelinen sürece rağmen adaylıktan çekilmeyeceğini ve Anayasa Mahkemesi’nin kararına göre bir yol izleyeceğinin işaretini vermiştir. 

2.4. ANAYASA MAHKEMESİ’NİN 367 KARARI 

Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk tur oylamasının yapıldığı 27 Nisan 2007 günü CHP tarafından Anayasa Mahkemesi’ne başvuruda bulunulmuş ve söz konusu oylamanın iptali ve iptal kararı yürürlüğe girinceye kadar bu uygulama ile oluşan içtüzük hükmünün yürürlüğünün durdurulması istenmiştir. Aynı günün gecesinde Genelkurmay Başkanlığı basın açıklaması ile cumhurbaşkanlığı seçimi farklı bir boyut kazanmıştır. Söz konusu açıklama ile hem sivil siyasete müdahale edilmek istenmiş hem de Anayasa Mahkemesi gündemindeki bir konuya ilişkin olarak etki edilmiştir. 

Anayasa Mahkemesi üzerinde basın açıklaması ile kurulan etki mekanizması siyasilerin basına yansıyan demeçleri ile de devam etmiştir. CHP Genel Başkanı Deniz BAYKAL’ın Anayasa Mahkemesi'nin “367 milletvekili bulunmadan Cumhurbaşkanı seçilemeyeceği yönünde karar vermesinin Türkiye'yi belli bir rahatlamaya götüreceği”, Anayasa Mahkemesi'nin 367 milletvekili 
bulunmadan Cumhurbaşkanı seçilebileceği yönünde bir karar vermesi durumunda ise “Türkiye'nin tehlikeli bir çatışmaya sürükleneceğini” iddia etmesi mevcut kriz ortamında yargıya müdahalenin ve etki altına almanın bir ifadesi olarak yorumlanmıştır.328 

Yukarıda bahsedilen kriz ortamı içerisinde Anayasa Mahkemesi kararını 1 Mayıs 2007 günü vermiş ve cumhurbaşkanlığı seçimi için gerekli toplantı ve karar yetersayısının TBMM üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu olduğu, başka bir deyişle, 367 olduğunu Anayasanın öngördüğü sonucuna varmıştır. 329 

Anayasa Mahkemesi kararında; “Anayasa’nın 102. maddesinin ilk fıkrasında Cumhurbaşkanı’nın seçimi için öngörülen üçte iki çoğunluk, dava konusu Meclis kararına ilişkin birinci oylama yönünden hem toplantı hem de karar yetersayısını kapsamaktadır. Bu nedenle, İçtüzüğün 121. maddesinde de yapılan gönderme doğrultusunda aynı yetersayının benimsenmiş olduğunun kabulü gerekmektedir. Oysa TBMM’nin 27.4.2007 günlü, 96. Birleşiminde 11. Cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili birinci oylamaya geçilmeden önce Cumhurbaşkanı seçiminde uygulanması gereken toplantı yetersayısının Anayasa’nın 96. maddesinde öngörülen toplantı yetersayısı olduğu Meclis kararıyla saptanmıştır. Böylece, Anayasa’nın 102. maddesine yapılan gönderme nedeniyle, Cumhurbaşkanı seçimine ilişkin toplantı ve karar yetersayısının ilk oylamada TBMM üye tamsayısının üçte ikisini oluşturan 367 olduğunu öngördüğü sonucuna varılan İçtüzüğün 121. maddesi dava konusu Meclis kararına ilişkin birinci oylama yönünden değiştirilerek toplantı yetersayısı konusunda, Anayasa’nın 96. maddesindeki genel kural doğrultusunda TBMMüye tamsayısının en az üçte birini oluşturan 184 oyun yeterli olduğu kabul edilmiştir. Toplantı ve karar yetersayısının ilk oylamada TBMM üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu, bu bağlamda 367 olduğunu öngördüğü sonucuna varılan Anayasa’nın 102. maddesinin ilk fıkrası karşısında, bu çoğunluğun 184 olarak uygulanması sonucunu doğuran eylemli İçtüzük değişikliği niteliğindeki dava konusu TBMM Kararı Anayasa’nın 102. maddesine aykırıdır. İptali gerekir.” değerlendirmesinde bulunmuş ve mevcut siyasi kriz sürecinde başka bir aşamaya geçilmiştir. 

2.5. ERKEN SEÇİM KARARI 

Anayasa Mahkemesi’nin cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk tur oylamasını iptalinin ardından aynı gün önce Bakanlar Kurulu sonra AK Parti Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplanmış ve bu toplantılar neticesinde erken seçim kararı alınmıştır. Alınan kararı Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN: “AK Parti olarak ortaya çıkan bu yeni durumu mümkün olan en kısa sürede aziz milletimizin takdirine sunmayı bir zaruret olarak görüyoruz. Zira, demokrasilerde millet iradesi esastır. Onun için hemen yarın sabahtan itibaren ve öncelikle genel seçim tarihini öne almak için TBMM'ye başvurulacaktır. (…) TBMM'de alınacak karar doğrultusunda sandıklar kurulacak ve milletimizin iradesi orada tecelli edecektir.”diyerek açıklamıştır. 330 

Milletvekili genel seçimlerinin yenilenmesi ve seçimin 22 Temmuz 2007 tarihinde yapılması TBMM’de 3 Mayıs 2007 tarihinde oybirliği ile kabul edildi. 331 Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet SEZER’de aynı gün yaptığı açıklamada yeni cumhurbaşkanı seçilene kadar görevine devam edeceğini ifade etmiş ve bu durum görev süresi dolan cumhurbaşkanının yeni cumhurbaşkanı seçilene kadar 
görevine devam edip edemeyeceğine ilişkin yeni bir tartışma başlatmıştır. 332 

Erken seçim kararından sonra 6 Mayıs 2007 tarihinde tekrar yapılan cumhurbaşkanlığı seçimi ilk tur oylaması öncesinde yapılan iki yoklamada da 367 sayısına ulaşılamamış ve Cumhurbaşkanı seçimi oylamasına 9 Mayıs 2007 Çarşamba günü devam edilmesi kararlaştırılmıştır. 333 Bu durum karşısında Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah GÜL, düzenlediği basın toplantısında “Bu nafile turlar, TBMM'nin itibarını zedeledi, siyasetin onurunu zedelemiştir. Siyasetçileri, halk nezdinde küçük düşürmüştür. Siyaset anlayışımız, benim siyaset tarzım, arkadaşlarımın siyaset tarzı; bu eski siyaset tarzından çok uzaktır. O bakımdan, bugün, adaylığımın bundan sonra devam etmesinin doğru olmadığı kanaatindeyim. Ve cumhurbaşkanı adaylığından vazgeçiyorum. Artık, bundan sonra söz milletindir. Kendimizi de millete emanet ediyorum. Doğrusu neyse millet buna, günü geldiğinde karar verecektir.” diyerek adaylıktan çekildiğini açıklamıştır. 334 

2.6. ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ 

10 Mayıs 2007 Perşembe günü TBMM’de kabul edilen 5660 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi ve görev süresinin beş yıl olması belirlenmiş ve bir kişinin, iki defa cumhurbaşkanı olarak seçilmesinin önü açılmış, genel seçimlerin de süresi beş yıldan dört yıla indirilmiş, tartışmalar yaratan toplantı yeter sayısı da karara bağlanarak TBMM’nin yapacağı seçimler de dahil olmak üzere üye tamsayısının en az üçte biri olarak belirlenmiştir. 

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet SEZER, söz konusu Kanunu bir daha görüşülmek üzere TBMM’ye geri göndermiş ve 31 Mayıs 2007 tarihinde Kanun bu kez 5678 sayısıyla aynen kabul edilmiştir. Kanun Cumhurbaşkanı tarafından 16 Haziran 2007 tarih ve 26554 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak halkoylamasına sunulmuştur. 21 Ekim 2007 tarihinde yapılan halkoylamasında oy kullanan ların %68,95’i “evet” oyu kullanmış ve söz konusu anayasa değişiklik paketi kabul edilmiştir. 

6 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..


***

27 NİSAN E- BİLDİRİSİ , BÖLÜM 4


27 NİSAN E- BİLDİRİSİ , BÖLÜM 4



1.4. CUMHURİYET MİTİNGLERİ 

Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde emekli orgeneral Şener ERUYGUR’un genel başkanlığını yaptığı Atatürkçü Düşünce Derneği ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin önderliğinde çeşitli sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla bir dizi miting düzenlenmiştir. “Cumhuriyetine sahip çık” mesajı etrafında kurgulanan ve “Laik değilsen layık değilsin”, 
“Çankaya’da imam istemiyoruz”, “Çankaya yolları şeriata kapalı”, “Tayyip baksana kaç kişiyiz saysana” gibi iktidar karşıtı sloganların sıklıkla atıldığı mitinglerde Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN’ın veya başka bir AK Partili siyasetçinin cumhurbaşkanı adaylığına karşı düzenlenmiştir. 

İlki 24 Mart 2007 tarihinde Mersin’de düzenlenen cumhuriyet mitingi daha sonra 31 Mart Antalya, 14 Nisan Ankara, 29 Nisan İstanbul, 5 Mayıs Manisa-Çanakkale, 13 Mayıs İzmir, 20 Mayıs Samsun, 26 Mayıs Denizli ve 9 Haziran Diyarbakır mitingleriyle devam etmiştir. Söz konusu mitinglerde dikkat çeken husus ise mitingleri düzenleyen kişi ve kuruluşların darbe girişiminde 
adlarının geçmiş olmasıdır. Özellikle yukarıda da belirtildiği üzere söz konusu mitinglerin düzenlenmesinde başı çeken Atatürkçü Düşünce Derneği’nin Genel Başkanı olan emekli Orgeneral Şener ERUYGUR’un emekli Oramiral Özden ÖRNEK’e ait günlüklerde darbe girişimlerinde adının geçmiş olması ve ERUYGUR’un cumhuriyet mitinglerinde oynadığı etkin rolün ise o zaman 
yapamadığı darbe girişimini sivil toplum örgütlerinin faaliyetleri üzerinden yapmaya çalıştığı şeklinde yorumlanmıştır. 

2. 27 NİSAN BİLDİRİSİ VE BİLDİRİ SONRASI GELİŞMELER 

2.1. 27 NİSAN BİLDİRİSİ 

Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk tur oylamasının yapıldığı ve ana muhalefet partisi CHP’nin söz konusu oylamayı Anayasa Mahkemesi’ne taşıdığı günün gecesinde Genelkurmay Başkanlığı’nın laiklik ilkesinin aşındırıldığı görüşü üzerine temellenen basın açıklaması gelmiştir. Saat 23.17’de Genelkurmay Başkanlığı internet sitesinde yayınlanan söz konusu basın açıklamasında çeşitli laiklik 
karşıtı olduğu düşünülen uygulamalardan örneklerden verilmekte ve cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde laiklik konusunun tartışılıyor olmasından duyulan rahatsızlık belirtilerek TSK’nın bu tartışmalarda taraf olduğu ve laikliğin savunucusu olduğu, TSK’nın yapılmakta olan tartışmalarla ilgili gerektiğinde tavrını ve davranışlarını açık ve net bir şekilde ortaya koyacağı ve TSK’nın kendisine kanunlarla verilmiş olan açık görevleri eksiksiz yerine getirme kararlılığında olduğu vurgulanmıştır. 

Türkiye Cumhuriyeti’nin 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in görev süresinin Mayıs ayında dolacak olması sebebi ile başlayan Cumhurbaşkanı seçimi ile ilgili olarak özellikle anamuhalefet Partisi CHP’nin Türkiye’nin tepedeki üç makamın da Milli Görüşçü olmaması ve Cumhurbaşkanı’nın tüm partilerin uzlaşısı ile seçilmesi gerektiği düşüncesine birçok sivil toplum kuruluşu ile (Cumhurbaşkanı’nın TSK’nın başkomutanı sıfatı taşıdığı gerekçesi ile) müdahil olması, bu görüşlere AK Parti ve diğer sivil toplum kuruluşları tarafından itibar edilmemesi, ülkede gerginliği tırmandırmıştır.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt 12 Nisan’da Cumhurbaşkanı’nın Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Başkomutanı olması sıfatı ile bu seçimlerin kendilerini de yakından ilgilendirdiğini belirtmiş ve seçilecek Cumhurbaşkanı’nın cumhuriyetin temel ilke ve kuralları ile Atatürkçülüğün gereklerine özde bağlı olması gerektiğini beyan etmesine ve birçok sivil toplum kuruluşu tarafından organize edilen 14 Nisan Cumhuriyet Mitingi’nin netice vermemesi sonucu süreç doğal olarak başlamıştır.

AK Parti Merkez Yönetim Kurulu Erdoğan’a seçimle ilgili tam yetki vermişti. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı adayını belirlemek üzere 
AK Parti içerisinde ağırlığı olan ve Milli Görüşçü olarak anılan TBMM Başkanı Bülent Arınç ile yaptığı görüşmeler sonucunda, sunduğu birkaç isimden hiçbirinin istenmemesi ve Arınç’ın ya kendisinin ya da Abdullah Gül’ün olmasını istemesi sonucu Abdullah Gül’ü aday ilan etmiştir.

http://e-muhtira.com/27-nisan-2007-e-muhtira-bildiri-sureci/

Genelkurmay Başkanlığı Basın Açıklaması 
Tarih: 27 Nisan 2007 
No: BA-08/07 

“Türkiye Cumhuriyeti devletinin, başta laiklik olmak üzere, temel değerlerini aşındırmak için bitmez tükenmez bir çaba içinde olan bir kısım çevrelerin, bu gayretlerini son dönemde artırdıkları 
müşahede edilmektedir. Uygun ortamlarda ilgili makamların, sürekli dikkatine sunulmakta olan bu faaliyetler; temel değerlerin sorgulanarak yeniden tanımlanması isteklerinden, devletimizin 
bağımsızlığı ile ulusumuzun birlik ve beraberliğinin simgesi olan milli bayramlarımıza alternatif kutlamalar tertip etmeye kadar değişen geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır. 

Bu faaliyetlere girişenler, halkımızın kutsal dini duygularını istismar etmekten çekinmemekte, devlete açık bir meydan okumaya dönüşen bu çabaları din kisvesi arkasına saklayarak, asıl 
amaçlarını gizlemeye çalışmaktadırlar. Özellikle kadınların ve küçük çocukların bu tür faaliyetlerde ön plana çıkarılması, ülkemizin birlik ve bütünlüğüne karşı yürütülen yıkıcı ve bölücü eylemlerle 
şaşırtıcı bir benzerlik taşımaktadır. 

<     Türk Silahlı Kuvvetleri adına Genelkurmay Başkanlığı’nın Cumhurbaşkanlığı seçimi dolayısı ile 27 Nisan 2007 tarihinde gece saat 23:20’de  yaptığı, lâiklikle ilgili açıklama. Türkiye kamuoyunda hakim olan görüş, basın açıklamasının “muhtıra” olduğu yönündedir. Bildiri internet aracılığıyla verildiği için “e-muhtıra” olarak da adlandırılmıştır.

Genelkurmay Başkanlığı’nın 12 Nisan tarihinde, yapılacak olan Türkiye Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde yaptığı ve birçok köşeyazarının katıldığı, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin “Atatürkçülüğe, laikliğe ve cumhuriyetin temel ilkelerine sözde değil özde bağlı” bir Cumhurbaşkanı adayı profilinin çizildiği “Basın Bilgilendirme Toplantısı”nın ardından yaşanan adaylık sürecinin ve rejim ile ilgili kaygıların değerlendirildiği ve şimdiye kadarki Genelkurmay Başkanlığı Basın açıklaması metodolojisine uymayan açıklama ile başlayan süreç.

Açıklamanın ardından birçok gazeteci ve yazar tarafından yapılan değerlendirmelerde bu açıklamanın olağan bir açıklama sayılamayacağını; bunun Genelkurmay Başkanlığı tarafından alışılmadık bir üslup ile kaleme alındığı ve bir muhtıra olduğu görüşü ağırlık kazanmıştır.

29 Ağustos 2011’de açıklama Genelkurmay Başkanlığı’nın sitesinden kaldırmıştır.

http://e-muhtira.com/27-nisan-genelkurmay-baskanligi-basin-aciklamasi/   >   devamla..,


Bu bağlamda; 

Ankara’da 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamaları ile aynı günde Kur'an okuma yarışması tertiplenmiş, ancak duyarlı medya ve kamuoyu baskıları sonucu bu faaliyet iptal edilmiştir. 

22 Nisan 2007 tarihinde Şanlıurfa’da; Mardin, Gaziantep ve Diyarbakır illerinden gelen bazı grupların da katılımı ile, o saatte yataklarında olması gereken ve yaşları ile uygun olmayan çağ dışı kıyafetler giydirilmiş küçük kız çocuklarından oluşan bir koroya ilahiler okutulmuş, bu sırada Atatürk resimleri ve Türk bayraklarının indirilmesine teşebbüs edilerek geceyi tertipleyenlerin gerçek amaç ve niyetleri açıkça ortaya konulmuştur. 

Ayrıca, Ankara’nın Altındağ ilçesinde “Kutlu Doğum Şöleni” için ilçede bulunan tüm okul müdürlerine katılım emri verildiği, Denizli’de İl Müftülüğü ile bir siyasi partinin ortaklaşa düzenlediği etkinlikte ilköğretim okulu öğrencilerinin başları kapalı olarak ilahiler söylediği, Denizli’nin Tavas ilçesine bağlı Nikfer Beldesinde dört cami bulunmasına rağmen, Atatürk İlköğretim Okulunda   kadınlara yönelik vaaz ve dini söyleşi yapıldığı yolunda haberler de kaygıyla izlenmiştir. 

Okullarda kutlanacak etkinlikler, Milli Eğitim Bakanlığı’nın ilgili yönergelerinde belirtilmiştir. Ancak, bu tür kutlamaların yönerge dışı talimatlarla yerine getirildiği tespit edilmiş ve Genelkurmay Başkanlığınca yetkili kurumlar bilgilendirilmesine rağmen, herhangi bir önleyici tedbir alınmadığı gözlenmiştir. 

Anılan faaliyetlerin önemli bir kısmının bu tür olaylara müdahale etmesi ve engel olması gereken mülki makamların müsaadesi ile ve bilgisi dahilinde yapılmış olması meseleyi daha da vahim hale getirmektedir. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Cumhuriyet karşıtı olan ve devletimizin temel niteliklerini aşındırmaktan başka amaç taşımayan bu irticai anlayış, son günlerdeki bazı gelişmeler ve söylemlerden de cesaret almakta ve faaliyetlerinin kapsamını genişletmektedir. 

Bölgemizdeki gelişmeler, din ile oynamanın ve inancın siyasi bir söyleme ve amaca alet edilmesinin yol açabileceği felaketlerin ibret alınması gereken örnekleri ile doludur. Kutsal bir inancın üzerine yüklenmeye çalışılan siyasi bir söylem veya ideolojinin inancı ortadan kaldırarak, başka bir şeye dönüştüğü, ülkemizde ve ülke dışında görülebilmektedir. Malatya’da ortaya çıkan 
olayın bunun çarpıcı bir örneği olduğu ifade edilebilir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin çağdaş bir demokrasi olarak, huzur ve istikrar içinde yaşamasının tek şartının, devletin Anayasamızda belirlenmiş olan temel niteliklerine sahip çıkmaktan geçtiği şüphesizdir. 

Bu tür davranış ve uygulamaların, Sn. Genelkurmay Başkanı’nın 12 Nisan 2007 tarihinde yaptığı basın toplantısında ifade ettiği “Cumhuriyet rejimine sözde değil özde bağlı olmak ve bunu davranışlarına yansıtmak” ilkesi ile tamamen çeliştiği ve Anayasanın temel nitelikleri ile hükümlerini ihlal ettiği açık bir gerçektir. 

Son günlerde, Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde öne çıkan sorun, laikliğin tartışılması konusuna odaklanmış durumdadır. Bu durum, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından endişe ile izlenmektedir. Unutulmamalıdır ki, Türk Silahlı Kuvvetleri bu tartışmalarda taraftır ve laikliğin kesin savunucusudur. Ayrıca, Türk Silahlı Kuvvetleri yapılmakta olan tartışmaların ve olumsuz yöndeki yorumların kesin olarak karşısındadır, gerektiğinde tavrını ve davranışlarını açık ve net bir şekilde ortaya koyacaktır. Bundan kimsenin şüphesinin olmaması gerekir. 

Özetle, Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk’ün, “Ne mutlu Türküm diyene!” anlayışına karşı çıkan herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır. 

Türk Silahlı Kuvvetleri, bu niteliklerin korunması için kendisine kanunlarla verilmiş olan açık görevleri eksiksiz yerine getirme konusundaki sarsılmaz kararlılığını muhafaza etmektedir ve bu kararlılığa olan bağlılığı ile inancı kesindir. 

Kamuoyuna saygı ile duyurulur.” 

27 Nisan 2007 E-Muhtıra’nın Etkileri,




Hükümet bildiriyi üzerine almış ve hükümet sözcüsü Cemil Çiçek ertesi gün bir basın açıklaması yaparak hükümetin de laiklikten yana olduğunu bildirmiştir. Hükümet alışılmadık bir şekilde, daha önceki askeri müdahalelerin ardından hükümetlerin takındığı tavırların aksine muhtırayı sert bir tepkiyle karşıladı. Cemil Çiçek konuşmasında Genelkurmay Başkanı’nın resmi olarak Başbakan’a bağlı olduğunu, görevleri itibarıyla Başbakan’a karşı sorumlu olduğunu belirtti.

Eski Cumhurbaşkanı ve 12 Eylül darbesini yapan Kenan Evren ordunun gerek gördüğü için böyle bir açıklama yapmış olduğunu ve bunun görevi olduğunu belirtmiştir.[kaynak belirtilmeli]

Mecliste temsil edilen CHP, ANAP, DYP, HYP, SHP ile TBMM’de sandalyesi olmayan DSP, MHP, İP liderleri erken seçim kararı alınarak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yeni Meclis tarafından yapılması gerektiğini basın açıklamaları ile belirtmişlerdir. Ancak hükümet böyle bir yolu tercih etmediklerini ve seçim sürecinin devam edeceğini açıklamışlardır. Abdullah Gül ise adaylıktan çekilmeyeceğini açıklamıştır.

TBMM’de 27 Nisan 2007 tarihinde yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimi 1. turunda toplantı yeter sayısı olan 367 sayısına ulaşılamadığı gerekçesiyle CHP tarafından Anayasa Mahkemesi’ne yapılan itiraz başvurusu 1 Mayıs 2007 tarihinde haklı bulunarak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin 1. turu iptal edilmiştir. Bu gelişmeler üzerine Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 24 Haziran ya da 1 Temmuz tarihinde erken seçime gidileceği açıklaması yaptı.

Ayrıca, 1973 ve 1980’de olduğu gibi askerlerin Cumhurbaşkanlığı sürecine artık müdahil olmalarını engellemek için, Anavatan Partisi’nin teklifi TBMM tarafından kabul edilerek Anayasa değişikliği yapıldı ve bundan sonra Cumhurbaşkanlarının 5 senede bir doğrudan halk (cumhur) tarafından seçilmesi kabul edildi. Dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve CHP itiraz ettikleri için bu değişiklik referandum ile halkoyuna sunuldu ve %68 oy oranı ile kabul edilerek kesinleşti.

<  http://e-muhtira.com/27-nisan-2007-e-muhtiranin-etkileri/  >

VİDEOLAR;

1_  27 Nisan Bildirisi / E-Muhtıra - O Gün Neler Yaşandı? - Dünya Gündemi - TRT Avaz
     <  https://www.youtube.com/watch?v=nbLW2L5vX7Q  >

2_  Genelkurmay Basın Bilgilendirme Yaşar Büyükanıt 12 Nisan 2007 « Asker.TV
      <  https://www.youtube.com/watch?v=wQ8qvFS1Iyw  >


2.2. HÜKÜMETİN BİLDİRİYE CEVABI 

Genelkurmay Başkanlığı’nın cumhurbaşkanlığı seçim sürecinden yola çıkarak siyaset kurumuna ve yargıya müdahale niteliği taşıyan basın açıklamasına Hükümet tarafından ertesi gün cevap verilmiştir. Adalet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü Cemil ÇİÇEK tarafından, 28 Nisan 2007 günü saat 15.00’da, Hükümet adına açıklama yapılmış ve Hükümet söz konusu basın açıklamasına sert bir 
tepki ortaya koyarak daha önce askeri müdahalelere maruz kalan hiçbir Hükümetin yapamadığı bir duruş sergilemiştir. 

Hükümetin söz konusu basın açıklamasına cevabında öncelikle bu tür bir açıklamanın Hükümete karşı bir tutum olarak algılandığı ifade edilerek bu tür bir açıklamanın demokratik devlet düzeni bakımından yadırganması gereken bir durum olduğu belirtilmiştir. Açıklamada Genelkurmay Başkanlığı’nın bağlılık ve sorumluluk durumu hatırlatılarak Genelkurmay Başkanlığı’nın herhangi bir 
konuda Hükümete karşı bir ifade kullanmasının demokratik bir hukuk devletinde düşünülemeyecek bir husus olduğu vurgulanmıştır. Açıklamada ayrıca, cumhurbaşkanı seçim sürecinde bir gece yarısı açıklaması yapılmış olmasının Anayasa Mahkemesi’ni etkilemeye yönelik bir girişim olarak algılanacağı, Hükümetin Anayasa ile belirlenen demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olma niteliği konusunda herkesten daha fazla taraf ve hassas olduğu, Türkiye'nin her sorununun hukuk kuralları ve demokrasi içinde çözüleceği ve Hükümet ile TSK’yı karşı karşıya getirme niyetinde olanların bu çabalarının boşa çıkarılması gerektiği hususları belirtilmiştir. 

Adalet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü Cemil ÇİÇEK'İN 28 Nisan 2007 günü saat 15.00'te yaptığı açıklama aşağıda sunulmuştur: 

''Dün Genelkurmay başkanlığı tarafından çeşitli konulardaki görüşlerini ifade eden bir açıklama basın yayın organlarına gece yarısı verilmiş ve Genelkurmay başkanlığının internet sitesinde yayınlanmıştır. 

Bu açıklama Hükümete karşı bir tutum olarak algılanmıştır. 
Kuşkusuz, demokratik bir düzende bunun düşünülmesi dahi yadırgatıcıdır. 

Öncelikle söylemek isteriz ki, Başbakana bağlı bir kurum olan Genelkurmay Başkanlığının herhangi bir konuda Hükümete karşı bir ifade kullanması demokratik bir hukuk devletinde düşünülemez. 

Genelkurmay Başkanlığı, Hükümetin emrinde, görevleri Anayasa ve ilgili yasalarla tayin edilmiş bir kurumdur. Anayasamıza göre, Genelkurmay Başkanı görev ve yetkilerinden dolayı Başbakana karşı sorumludur. 

Bu metnin basın yayın organlarına verilmesi ve Genelkurmay'ın internet sitesinde yayınlanmasındaki zamanlama manidardır. Öncelikle, devletimizin yüce makamı olan Cumhurbaşkanlığına 11. Cumhurbaşkanını seçme sürecinde böyle bir metnin, hem de gece yarısı ortaya çıkması son derece dikkat çekicidir. 

Bunun, bu hassas dönemde, Anayasa Mahkemesi eksenli tartışmalar yapılırken ortaya çıkması, yüce yargıyı etkilemeye yönelik bir girişim olarak algılanacaktır. 

Herkes şunu açıkça bilmelidir ki, Hükümetimiz, devletimizin Anayasa'nın 1,2 ve 3. maddelerindeki temel ve vazgeçilmez ortak değerleri, ülkemizin birlik ve bütünlüğü, milletimizin saygınlığı, Türkiye'nin laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olma niteliği konusunda herkesten daha fazla taraftır ve hassastır. 

Türkiye'nin milli birlik ve bütünlüğü ve Türk Milletinin esenliği bu değerlerin korunması ile mümkündür. 

Cumhuriyetimizin temel niteliklerine, Anayasa ve yasalara aykırı, gerçek ve tüzel kişiler tarafından zaman zaman ortaya konan hiçbir tutum ve davranışı tasvip etmek mümkün değildir. 

Bu durumlarda zaten başta Cumhuriyet Savcıları olmak üzere, soruşturma makamları hiç kimseden izin almadan gerekli soruşturmaları yapma yetkisine sahiptirler. Bu konularda gereğini yapmak vazifeleridir. 

Ayrıca Hükümetimizin ve bağlı birimlerin gerek basın yoluyla duyulan, gerekse çeşitli ortamlarda dile getirilen, devletimizin temel değerleri ile çelişen uygulamalar konusunda duyarsız kalması sözkonusu olamaz. 

Bu nedenle ilgili metinde Genel Kurmay Başkanlığı'nın Hükümetle ilişkileri bakımından son derece yanlış ifadelerin yer alması üzücü olmuştur. Devletimizin tüm temel kurumlarının bu konularda daha özenli ve dikkatli olması gerektiği, Türkiye'nin güçlenme, modernleşme ve demokratik standartlarını yükseltme sürecinin sağlıklı yürümesi bakımından zorunludur. Aksi halde devletimizin 
güçlenmesine, ülkemizin huzur ve refahına telafi edilemez zararlar verilmiş olacaktır. 

Devletimizin temel değerlerini koruma konusunda birincil görev Hükümetindir, Hükümet bu konuda tavizsiz bir şekilde taraf olduğu için, Hükümete bağlı tüm kurumların da bu doğrultuda taraf olmaları zaten eşyanın tabiatı gereğidir. 

Türkiye'nin her sorunu hukuk kuralları ve demokrasi içinde çözülecektir. Aksi bir düşünce ve tutum asla kabul edilemez. Herkese ve her kuruma düşen görev, bu sürecin işlemesini kolaylaştırmaktır. Bunun dışındaki arayışların ülkemize ve milletimize ne kadar zarar verdiği geçmişte yeteri kadar, acı biçimde tecrübe edilmiştir. 

Hükümetimiz, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan cumhuriyetimizi daha da güçlendirmek ve demokrasimizi zedeletmemek konusunda tam bir kararlılık içindedir. 

Cumhuriyetimiz ve Demokrasimiz vazgeçilmez, geri döndürülemez bir kazanımdır. Bugün devletimizin temel niteliklerini korumak konusunda hepimiz el ve gönül birliği içinde geleceğe nasıl daha güçlü yürürüz onun mücadelesini vermeliyiz. Enerjimizi iç tartışmalarla tüketmek yerine ülkemizi küresel rekabette daha güçlü hale getirmeye ve milletimizin refah ve mutluluğunu arttırmaya sarf etmeliyiz. 

Bu bağlamda, bazı iyi niyetli olmayanların hükümetimizle Türk Silahlı Kuvvetlerimizi karşı karşıya getirme çabalarını boşa çıkarmalıyız. 

Türkiye'nin uluslararası toplumda itibarını zedeleyen, çağdaş dünyadaki konumumuza zarar veren, Türk ekonomisinin istikrarını tehdit eden, demokrasiye aykırı ve Türk Milletinin vicdanında yara açan davranışlardan tüm sorumluluk sahiplerinin kaçınması gereklidir. 

Güven ve istikrarı zedeleyenler, ülkemizin ve milletimizin ali menfaatleri bakımından doğuracağı olumsuz sonuçların sorumluluğunu da yükleneceklerini bilmelidirler.''319 



5 CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,


***

8 Şubat 2015 Pazar

TBMM BAŞKANI SAYIN CEMİL ÇİÇEK’E AÇIK MEKTUP







TBMM BAŞKANI SAYIN CEMİL ÇİÇEK’E AÇIK MEKTUP



Ermeni meselesi denilen ve Ermeni milletinin gerçek çıkarlarından ziyade dünya kapitalistlerinin ekonomik çıkarlarına göre halledilmek istenen mesele, Kars Antlaşması ile en doğru çözüm şeklini buldu. Gazi Mustafa Kemal Atatürk(1922)



TBMM BAŞKANI SAYIN CEMİL ÇİÇEK’E AÇIK MEKTUP

17 Ocak 2015————————————————————————————
MEKTUP ÖZETİ:
İP GENEL BAŞKANI SAYIN DOĞU PERİNÇEK, 100 YILLIK ERMENİ SOYKIRIM İDDİALARINA SON NOKTAYI KOYMAK
 ÜZERE 28 OCAKTAKİ AİHM’ DURUŞMASINDA TÜRK MİLLETİ ADINA KATILMAK ÜZERE TÜRK MİLLETİNİ TEMSİL EDEN TBMM TARAFINDAN ÖZEL OLARAK GÖREVLENDİRİLMELİDİR.
———————————————————————————–
Sayın Cemil Çiçek;
Bugün 30 yıllık siyasi yaşantınızın en üst noktasındasınız ve Cumhuriyeti kuran TBMM’nin başkanlığını deruhte etmektesiniz. Yüce meclisimiz bugünlerde T. C’nin bek’asını ilgilendiren çok önemli bir konuda karar verme aşamasındadır.
Küresel güçlerin destek ve himayelerinde yüz yıldır devam eden sözde Ermeni Soykırımı yalanları ülkemizi uluslararası alanda çok güç durumlara düşürmüştür. 24 Nisan 2015 tarihinde dünyanın her tarafında Diaspora Ermenilerinin; soykırımın 100 üncü yılı münasebetiyle çok kapsamlı çalışmalar içine girdikleri ve bu çalışmalarda dost ve müttefikimiz olan ülkelerden de çok önemli destekler aldıkları, önümüzdeki 24 Nisanda son noktayı koyarak isteklerini Türkiye Cumhuriyeti devletine mutlaka kabul ettireceklerini plânladıkları bilinmektedir.
35 yıldır konu ile ilgilenen, karşı propaganda faaliyetlerine hazırladığım filmler, yazdığım kitaplar ve verdiğim konferanslar ile fiilen katılan bir aydın olarak ben diyorum ki;
İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ve Talat Paşa Komitesinin AİHM’deki yargılama sürecinin geldiği nokta, Türkiye’nin 100 yıllık Ermeni Sorunu geçmişindeki en olumlu ve en güçlü argümanı olarak önümüzde durmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin; konuyu Doğu Perinçek ve Talat Paşa Komitesinin özel davası olarak görmek gibi bir tutumu olamaz. Olmamalıdır.
T.C. Devleti; tüm güçleri ile AİHM’e müdahil olduğu takdirde 100 yıllık soykırım yalanları bir daha açılmamak üzere kapanacaktır. TBMM, Bakanlar Kurulu, üniversiteleri, medyası, baroları, ve sivil toplum kuruluşlarımızın tek elden yönlendirildiği koordineli bir çalışmayı 1981-1983 yıllarında devletimiz yapmış ve tüm dünyada 43 diplomatımızı şehit eden Ermeni terörü bıçak gibi kesilmiştir.
Bugünde önümüzde çok önemli bir fırsat bulunmaktadır. Bu fırsatı değerlendirme makamı TBMM’dir. Dolayısı ile bu yüce meclisin başkanı olarak siz tarihi bir görevle karşı karşıya bulunmaktasınız. Zaman azalmıştır ama henüz yeterli hazırlık için zamanınız vardır. Buna göre TBMM şunları yapabilir;
- TBMM “Ermeni Soykırım Yalanları ve Alınacak Tedbirler” konusu ile özel toplantıya çağrılır. Bu toplantıda oy birliği ile Ermeni Soykırım Yalanları şiddetle kınanır. Dünyaya ilan edilir.
- TBMM’ni temsilen İP Genel Başkanı Doğu Perinçek’in AİHM’ne müdahil olarak katılması kararı alınır.
- Doğu Perinçek ve Talat Paşa Komitesine aynen 1984’te Pariste Orly Davasına TC. Devleti adına onur tanığı olarak katılması sağlanan Prof. Dr. Türkkaya Ataöv ve Prof. Dr. Mümtaz Soysal’a yapıldığı gibi devletin tüm arşiv belgeleri ile destek sağlanır.
- Mahkemeye müdahil olarak katılacak heyete özel uçak ve sekretarya verilir ve yakın güvenlikleri en iyi şekilde devletçe sağlanır.
- TRT başta olmak üzere 24 saat süre ile yayın yapacak şekilde medya desteği sağlanır.
- YÖK devreye sokularak üniversitelerimizin tamamının 10’u öğretim üyesi 90’ı öğrenci olmak üzere 100 kişilik kafileler halinde bu tarihi davaya dinleyici olarak katılması sağlanır. Bu heyetlerin THY ve Türk Ordusunun nakliye imkanları ile taşınması, ayrıca iaşe ve ibadeleri büyükelçilik vasıtasıyla sağlanır.
- Her üniversitemizde mahkeme günlerinde medya ile dünyaya duyurulan açık oturum, sempozyum, panel ve konferanslar vs yapılır.
- Barolar Birliği vasıtasıyla 81 il barosunun 10’ar kişilik temsili heyetler ile davaya müdahil olmaları sağlanır.
Sayın Çiçek;
100 yıl sonra ortaya çıkan tarihi durumun geliştirilmesi için ilk adımın atılması size düşüyor. Bu yazdıklarım bana göre asgari düzeyde ama olmazsa olmaz yapılması gereken bazı tedbirlerdir. Devletimizin imkan ve kabiliyetleri çok daha iyisini yapacak güçtedir. Ermeni Diasporası, tarihinde ikinci kez Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve dolayısıyla Türk milletinin gerçek gücünü göreceği için dava sonunda Türkiye’nin 100 yıllık Ermeni Soykırımı dosyası bir daha açılmamak üzere kapatılabilir.
Peki bütün bunlar yapılmazsa, TBMM, AİHM’deki davaya ve Doğu Perinçek’e sahip çıkmaz ise ne olur.? Türkiye Cumhuriyeti Devleti Ermenilere soykırım yapıldığını kabullenmiş olur. Ve daha yıllarca haklı olduğu davada dünyadan dayak yemeye devam eder.
Ben sizin geçmiş siyasi tecrübenize ve hukuki bilgi birikiminize dayanarak aklıselim ile hareket edeceğinize ve TBMM’nin bu davaya Türk Milleti adına ağırlığını koyacağına inanıyorum..