ABD Iraktan Çikis Senaryolari HARP AKADEMİSİ RAPORU Olasi Etkileri Tedbirler 2005. BÖLÜM 1
ABD’NİN IRAK’TAN ÇIKIŞ SENARYOLARI BÖLGEYE OLASI ETKİLERİ VE TÜRKİYE’NİN ALMASI GEREKEN TEDBİRLER SEMPOZYUMU
Harp Akademileri Basım Evi
Yenilevent – İstanbul 2006
T.C GENELKURMAY BAŞKANLIĞI
HARP AKADEMİLERİ KOMUTANLIĞI
STRATEJİK ARAŞTIRMALAR ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜ
YENİLEVENT/İSTANBUL
İÇİNDEKİLER
BİRİNCİ OTURUM
1. Irak’ın Orta Doğu’daki Jeopolitik Konumunu ve Dünya Siyasal Düzlemindeki
Yeri Dikkate Alınarak, ABD’nin Irak’tan Çıkıp Çıkmayacağının Senaryolar
Dâhilinde Değerlendirilmesi ................................................... 1
2. Irak’ın Enerji Kaynaklarını Dikkate Alarak, ABD’nin Irak’tan Çıkıp
Çıkmayacağının, Senaryolar Dâhilinde Değerlendirilmesi .......... 9
3. ABD Stratejileri Işığında Irak’ta Dinî ve Etnik Çelişkiler ......... 27
4. ABD'nin Irak'tan Çıkış Senaryolarının Ekonomik Açıdan
Değerlendirilmesi ............................................. 41
5..ABD’nin Irak’tan Çıkış Senaryolarının Askerî Boyutuyla Ele Alınması ..... 59
İKİNCİ OTURUM
1.Belirtilen Bu Değerlendirmeler ve ABD’nin Dinamikleri Işığında
ABD’nin, Öncelik Sırasına Göre Irak’tan Çıkış Senaryoları Neler Olabilir? ....... 71
2. ABD’nin Irak’tan Çıkış Senaryolarının Yeni Dünya Düzenine Etkileri .......... 87
3. Irak Türkmenleri ve Mart 2003 Savaşından Sonraki Durumlarının
İncelenmesi ...................................................... 91
4. Muhtemel Senaryolar Dâhilinde Avrupa Birliği Perspektifinde Almanya
ve Fransa’nın İncelenmesi ................................ 105
5. ABD’nin Irak’tan Çıkış Senaryolarının Türkiye Açısından Değerlendirilmesi
ve Bu BağlamdaTürkiye’nin Geliştirmesi Gereken Stratejiler ............... 115
ÜÇÜNCÜ OTURUM
1. ABD’nin Irak’tan Çekilme Senaryoları ve Bu Kapsamda Çin,
Rusya ve Japonya’nın Politikaları ....................... 125
2. Muhtemel Çıkış Senaryolarının Irak’ın Toprak Bütünlüğü Açısından
Değerlendirilmesi ve Bu Konuda Türkiye’nin Alması Gereken Tedbirler ........ 135
3. Muhtemel Senaryolar Dâhilinde Türkiye ve Bölge Ülkeleri İle ABD
Arasında İş Birliğinin Sürdürülebilmesı İçin Alınması Gereken Tedbirler ........ 147
4. ABD’nin Irak’tan Muhtemel Çıkış Senaryoları ve Bölgede Meydana
Getirebileceği Sonuçların U/A Harp ve Harekât Hukuku Açısından
Değerlendirilmesi ........................... 157
IRAK’IN ORTA DOĞU’DAKİ JEOPOLİTİK KONUMUNU VE DÜNYA SİYASAL DÜZLEMİNDEKİ YERİ DİKKATE ALINARAK, ABD’NİN IRAK’TAN ÇIKIP ÇIKMAYACAĞININ SENARYOLAR DÂHİLİNDE DEĞERLENDİRİLMESİ
Yazan: Dr.Kur.Kd.Alb. Ahmet KÜÇÜKŞAHİN
1. Irak’ın Tarihi
Resmî adı “Irak Cumhuriyeti” olan ve Arapça’da “El-cumhuriyetü’l
Irakıye” olarak ifade edilen Irak, Türkiye’nin güneyinde bulunan bir Orta
Doğu ülkesidir. Kuzeyinde Türkiye, doğusunda İran, güneydoğusunda
Basra Körfezi ve Kuveyt, güneyinde Suudi Arabistan, batısında Ürdün ve
Suriye ile çevrilidir.
Irak, fiziki yapı bakımından genelde dört bölgeye ayrılır. Bunlar;
kuzey ve kuzeydoğuyu kaplayan dağlık bölge, bu bölgenin güneyinde
yer alan Basra Körfezi kıyısındaki bataklıklar, güney ve batıdaki çöllerle
sınırlanmış olan Mezopotamya arazisi ve Ürdün–Suudi Arabistan–
Güney Suriye sınırlarına yakın bölgelerden başlayarak komşu ülkelerin
içlerine doğru uzanan step ve çöllerdir. Ülkenin en büyük platosu
kuzeyde bulunan Cezire’dir. Kuzeydeki Zagros Dağları kesimi, Irak’ın en
yüksek bölgesidir. Dicle Nehri ve kolları, Fırat Nehri Irak ve
Mezopotamya’nın hayat kaynağıdır.
Dünyanın bu bölgesinden tarih boyunca büyük medeniyetler gelip
geçmiştir. Milattan önceki devirlerde Sümerler, Akatlar ve Asurlular bu
topraklarda yaşamışlar ve medeniyetler kurmuşlardır. Bu yöre halkı
İslamiyeti, 633-642 yıllarında (1’inci halife Hz. Ebubekir zamanında)
kabul etmiştir. Mezopotamya'nın en eski ve en önemli şehri olan Bağdat,
Emeviler ve Abbasiler devrinde önemli ticaret ve kültür merkezi hâline
gelmiştir. Abbasiler, bu topraklar üzerinde 750-1258 yıllarında büyük bir
İslam devleti kurmuşlar ve Bağdat'ı başkent yaparak istikrarlı bir devir
sürmüşler ve büyük bir medeniyet yaratmışlardır. Ancak 1258’de Moğol
istilasına uğrayan Bağdat tamamen yakılıp yıkılmıştır. Daha sonra
Akkoyunlular (1444-1467) ve Safeviler (1499-1508) bu topraklara
hükmetmişlerse de 1534 yılında Kanuni Sultan Süleyman tarafından
zapt edilerek Türk toprağı hâline getirilmiştir. 384 yıl, bir Osmanlı eyaleti
olarak yönetilen bu topraklar, Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı
Devleti’nin yenilmesi üzerine 1918 yılında Osmanlı'dan kopmuştur. 1920
yılında San Remo Konferansı’nda İngiliz mandasına bırakılmıştır. Bu
topraklarda istikrarlı, devamlı bir devlet kurulamamış gelip geçenin
elinde kalmıştır. Denilebilir ki bu topraklarda yaşayan insanlar huzuru
Osmanlı döneminde görmüşlerdir. Yüzyıllarca Osmanlı toprağı olarak
kalan yörede çok miktarda Türk soyundan gelen insan yaşamaktadır.
Birinci Dünya Savaşı sonrasında Osmanlı toprağı olmaktan çıkan
bölgede, bir İngiliz ve bir Fransız subay Kahire'de bugünkü Irak
Devleti’nin sınırlarını çizmişler, "Irak" ismini de İngilizler koymuştur.
İngiliz mandasındaki Irak 1932 yılında bağımsızlığa kavuşmuş,
1958 yılında da cumhuriyet ilan edilmiştir. 1979-2003 yılları arasında
Saddam Hüseyin yönetimindeki BAAS partisi tarafından yönetilmiştir.
Saddam yönetimindeki Irak 1980-1988 yılları arasında sekiz yıl süre ile
komşusu İran ile savaşmış, 1990 yılında ise Kuveyt'i işgal etmiştir.
ABD’nin önderliğinde 1991 Ocak ve Şubat aylarında gerçekleştirilen
silahlı operasyonla Saddam Hüseyin, Kuveyt'ten çıkarılmıştır. Birleşmiş
Milletler bu olay sebebiyle Irak'a ambargo uygulamaya başlamıştır. Bu
olayı salt Irak kuvvetlerinin Kuveyt’ten çıkartılması olarak görmekten
ziyade, Irak’ın artan jeopolitik değerinin bir sonucu olarak yorumlamamız
gerekir. Keza, üzerinde yaşadığımız dünyada kaynaklar eşit dağıtılmamıştır. Kaynaklar varlığın, dirliğin ve iriliğin ölçüsüdür. Bu sebeple stratejik kaynaklara sahip olmak ülkelerin varlık ya da yokluk sorunu olarak değerlendirilmektedir.
Dikkat edilirse dünyada çatışma, kriz, vuruşma ya da diplomatik
bir lisanla ifade edersek istikrarsızlığın yoğun olarak yaşandığı yöreler;
aynı zamanda stratejik kaynaklar bakımından da zengin olan bölgelerdir.
2. Jeopolitik Nedir?
Jeopolitik, coğrafyanın politikaya verdiği yöndür. Bir başka deyişle,
bir ülkenin arz üzerinde işgal ettiği konum dolayısıyla sahip olduğu
askerî, siyasi ve ekonomik önemidir. Jeopolitik için, siyasi coğrafyanın
beşeri değerlerle aktif hâle gelmesidir de diyebiliriz.
Jeopolitik, geliştirilecek her türden dış ilişkide bilimsel ve
vazgeçilmez bir unsur hüviyetindedir. Millî, evrensel ya da bölgesel
olarak üretilecek her türden politikanın jeopolitik temellere
dayandırılması şarttır. Nasıl ki zemini olmayan bir binanın geleceği
olmazsa, jeopolitik duyarlılığı bulunmayan bir politikanın da geçerliliği
olmayacaktır.
Sosyal bilimlerde stratejik konum (coğrafya) ile toplum arasında
yakın bir ilişkinin bulunduğu, çok eski zamanlardan bu yana ileri
sürülmektedir. Bazı düşünürler, her konumun orada oturan insan
topluluklarını "iyi ve fena" kılmak hususunda eşit olmadığını ileri sürerler.
Diğer yandan tarih; toprakların çölleşmesinin, ormanların yok olmasının,
madenlerin tükenmesinin, ticaret yollarının değişmesinin; toplumların
kaderleri üzerinde hayati derecede önemli değişiklikler meydana
getirdiğini yazmaktadır.
Başarının temeli uygun yer, uygun zaman, uygun kaynak üçlüsü
üzerine kuruludur. Bu üç faktör uygun politikalarla birleşince zafer üretir.
Bu bakımdan bir ülkenin politik yeri ya da stratejik konumu, o ülkeyi
emperyalist arzuların hedefi yapar ya da önemsiz kılar. Özetle bir
ülkenin jeopolitiği ve jeostratejik yeri o ülkenin hem en büyük avantajı
hem de başının belası olabilir.
Örneğin, Türkiye'de bazı entelektüel kişiler zannetmektedir ki
ülkede demokrasi, insan haklarına saygı, hukukun üstünlüğü ve fikir
özgürlüğünün yeterli olmaması birtakım güçlerin Türkiye aleyhtarı
politika izlemelerine neden olmaktadır. Bu tümüyle saf bir anlayıştır.
Silahsızlanma, İran ve Irak için dayatılırken İsrail için dayatılmamakta,
İnsan Hakları Çin ile ilgili bir mesele iken Suudi Arabistan için
önemsenmemekte, petrol sahibi Kuveytlilere yönelik saldırıların önü
büyük ölçüde kesilir iken, petrol sahibi olmayan Boşnaklara karşı yapılan
saldırılar onları hiç ilgilendirmemektedir. Bugün ABD’nin Irak’a
demokrasi götürme söyleminin altında, Irak’ın gittikçe artan jeopolitik
önemi yatmaktadır.
Osmanlı Devleti'nin yıkılışından günümüze Orta Doğu’da savaş
hiç bitmemiş, sadece savaşan ülkeler ve bölgeler değişmiştir. Orta
Doğu, dünyanın en jeopolitik ve jeostratejik bölgesidir. Orta Doğu’ya
hâkim olan, Kafkasya, Orta Asya ve Anadolu gibi yerleri de kontrol etmiş
olur. Hatta dünya hâkimiyeti Orta Doğu’dan geçer demek daha doğru olur.
3. Irak’ın Jeopolitik ve Jeostratejik Önemi
a. Orta Asya’dan Hazar Denizi güneyini kullanarak batıya doğru
yapılan göçler esnasında Mezopotamya bölgesi kullanılmıştır. Göçlerde
kullanılan güzergahlar; Orta Asya–Hazar güneyi–Yukarı Mezopotamya–
Anadolu ile Orta Asya–Hazar güneyi–Aşağı Mezopotamya–Lübnan veya
Arabistan Yarımadası güzergâhlarıdır. Özellikle Anadolu’ya yapılan
göçler esnasında güneyde Irak coğrafyası kullanılmıştır. Zaten Orta
Doğu coğrafyasında Türklerin yaşadıkları bölgeler ortaya konulduğunda
göç yolları ortaya çıkacaktır. Çünkü bu yollar üzerindeki kritik kesimler,
ya yerleşime elverişli olduğu ve beğenildiği için göç etmekte olan Türkler
tarafından iskân bölgesi olarak seçilmiş veya göç yolunun emniyeti
açısından bir kısım Türkler bu bölgelerde iskân ettirilmiştir. Irak
coğrafyasında mevcut olan Türklerin bulunduğu bölgeler ortaya
konduğunda bu coğrafyanın Orta Asya–Afrika ve Orta Asya–Avrupa göç
yolu üzerinde bulunan önemli bir geçiş güzergâhı olduğu görülecektir.
Kaynak:CIA World Factbook
b. Türkiye, Irak, Suriye, Ürdün, İsrail ve Arabistan Yarımadası
birlikte düşünüldüğünde, bu coğrafya Eski Dünya’nın merkezini
oluşturmakta, bu konumu ile Afrika kıtasından Orta ve Doğu Asya’ya,
Avrupa’dan Orta Asya’ya uzanan kara yollarını üzerinde bulundurduğu
gibi, Süveyş Kanalı ile Akdeniz’i Hint Okyanusu’na, Türk Boğazları ile de
Karadeniz’i Akdeniz’e bağlayan su yollarını üzerinde bulundurmaktadır.
Sadece Irak ile Türkiye birlikte düşünüldüğünde bu bölge Asya, Avrupa
ve Afrika kıtaları arasında tek geçiş bölgesi durumundadır. Bu açıdan
bakıldığında oldukça önemli bir jeopolitik konuma sahiptir.
c. Müslümanlığın doğuş yeri Arabistan Yarımadasıdır.
Müslümanların peygamberi de bir Arap’tır. Bu nedenle Müslümanlık
başlangıçta özellikle Araplar arasında yayılmış ve bilahare diğer
kavimlere doğru yayılmıştır. Bu arada Hz. Muhammet’in ölümünden
sonra Müslümanlıkta çeşitli mezhepler türemiştir. Sünni olarak ifade
edilen Hanefilik Türkler arasında, Malikilik Mısır, Tunus, Sudan ve bazı
Afrika ülkelerinde, Şafiilik Mısır, Doğu Anadolu, Kafkasya, Filipinler,
Seylan, Endonezya adalarında ve azınlık hâlinde İran’da, Hambelilik
(Vehhabiliği aynı sayarsak) Suudi Arabistan’da, Şii olarak ifade edilen
Caferilik ise İran’da taraftar bularak yayılmıştır. Bu kapsamda İran
nüfusunun % 89’u Şii, % 9’u Sünni, buna karşılık Irak nüfusunun % 57’si
Şii, % 43’ü Sünni’dir. Batıya doğru gidildiğinde Suriye halkının % 77’si
Sünni, % 11’i Şii, Ürdün halkının % 95’i Sünni, Kuveyt halkının ise %
59,5’i Sünni, % 25,5’i Şii’dir. Görüldüğü üzere Sünnilikten Şiiliğe geçişin
yaşandığı ülke Irak’tır. Keza bu farklılık Irak halkı üzerindeki ayrımlardan
en büyüğünü oluşturmaktadır.
ç. Araplar, Arabistan merkez olmak üzere Orta Doğu ve Kuzey
Afrika’da; Farslar, İran coğrafyasında yaşarlar iken Hazar Denizi’nin
güney ve doğusunda yaşayan Türklerin bir bölümü batıya doğru göç
ederek Anadolu’ya yerleşmişlerdir. Bugün itibariyle Araplar Irak ve
batısında, Farslar Irak’ın doğusunda, Türkler ise Hazar denizi güney ve
doğusu ile Anadolu’da yaşamaktadırlar. Irak coğrafyası bu üç kavimin
orta noktasında bulunmaktadır. Bu bağlamda Irak coğrafyası, bu üç
milletin kesişme noktasını veya ayrışma noktasını oluşturmaktadır.
Kaynak:CIA World Factbook
d. Irak, dünyada petrolün en ucuz üretildiği bölgedir. Bir varil
petrol Meksika Körfezi’nde 13 dolara, Rusya’da 5-10 dolara, Kuzey
Denizi’nde 12-16 dolara, ABD’de 20 dolara, Suudi Arabistan’da 1,5
dolara mal olurken; Irak’ta 1 dolara mal olmaktadır. Ayrıca dünya petrol
rezervlerinin büyük bölümü (214 milyar tahminî rezerv) de Irak’ta
bulunmaktadır. Bu bağlamda Irak’ı petrol coğrafyasının merkezi olarak
nitelemek fazla abartılı olmayacaktır.
Kaynak:CIA World Factbook
e. Irak coğrafyası Mezopotamya topraklarının büyük bölümünü
bünyesinde bulundurmaktadır. Gerek medeniyetler tarihi ve gerekse
dinler tarihi açısından Irak’ın özel bir yeri vardır. Sümerler, Akatlar ve
Asurlular bu topraklarda yaşamışlar ve medeniyetler kurmuşlardır.
Selçuklu ve Osmanlı döneminde de Türklerin ilgisi buradan
ayrılmamıştır. Irak; özellikle Mezopotamya, tarihî derinliği olan bir
bölgedir. Petrolün varlığının keşfedilmesinden sonra bu bölgeye ilgi
duyan ülkeler arasına İngilizler, Almanlar, Fransızlar ve bilahare
Amerikalılar da girmişlerdir.
f. Irak’ı, ABD’nin stratejik müttefiki İsrail ile birlikte
düşündüğümüz zaman ayrı bir siyasal önemi vardır. Irak halkı arasında
var olduğu ifade edilen Yahudi kökenli vatandaşlar ve de özellikle Kürtler
büyük bir önem arz etmektedir. Bunların Irak içerisinde etkin hâle
gelmeleriyle birlikte bir Irak-İsrail yakınlaşması sağlanabilir, bu yakınlık
İsrail’in kendini bölgede daha güvenli hissetmesi sonucunu doğurabilir.
g. Genişletilmiş Orta Doğu Projesi açısından baktığımız zaman
Irak, projenin tam ortasında yer alan bir konuma sahiptir. Irak’ın, proje
kapsamında arzu edilen seviyeye getirilmesi durumunda bu merkez
noktadan batıya veya doğuya doğru projenin geliştirilmesi imkânı elde
edilmiş olunacaktır.
Kaynak:CIA World Factbook
ğ. Kara hâkimiyet teorisyenlerinden Spykman, ileri sürdüğü
Kenar Kuşak Teorisi ile dünya adasına hâkimiyetin, merkez bölgesini
çeviren, kaynak ve imkânları daha geniş olan kenar kuşağa hâkimiyet ile
mümkün olacağını ifade eder. Bu dış kuşak; Avrupa, Türkiye, Irak, İran,
Pakistan, Afganistan, Hindistan, Çin, Kore ve Doğu Sibirya'dır.
Dolayısıyla Irak bu teori içerisinde yer bulan ülkelerden birisidir.
Sonuç olarak, Irak’ın Orta Doğu’daki jeopolitik konumu ve dünya
siyasal düzlemindeki yeri dikkate alındığında; ABD’nin, Genişletilmiş
Orta Doğu Projesi gerçekleşene kadar, 2003 yılında girdiği Irak’tan
çıkmayacağı değerlendirilmektedir.
2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***