12 Kasım 2018 Pazartesi

ABD Iraktan Çikis Senaryolari HARP AKADEMİSİ RAPORU Olasi Etkileri Tedbirler 2005 BÖLÜM 1



ABD Iraktan Çikis Senaryolari HARP AKADEMİSİ RAPORU Olasi Etkileri Tedbirler 2005. BÖLÜM 1




ABD’NİN IRAK’TAN ÇIKIŞ SENARYOLARI BÖLGEYE OLASI ETKİLERİ VE TÜRKİYE’NİN ALMASI GEREKEN TEDBİRLER SEMPOZYUMU 


Harp Akademileri Basım Evi 
Yenilevent – İstanbul 2006 



T.C GENELKURMAY BAŞKANLIĞI 
HARP AKADEMİLERİ KOMUTANLIĞI 
STRATEJİK ARAŞTIRMALAR ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜ 
YENİLEVENT/İSTANBUL 


İÇİNDEKİLER 
BİRİNCİ OTURUM 

1. Irak’ın Orta Doğu’daki Jeopolitik Konumunu ve Dünya Siyasal Düzlemindeki 

Yeri Dikkate Alınarak, ABD’nin Irak’tan Çıkıp Çıkmayacağının Senaryolar 

Dâhilinde Değerlendirilmesi ................................................... 1 

2. Irak’ın Enerji Kaynaklarını Dikkate Alarak, ABD’nin Irak’tan Çıkıp 

Çıkmayacağının, Senaryolar Dâhilinde Değerlendirilmesi .......... 9 

3. ABD Stratejileri Işığında Irak’ta Dinî ve Etnik Çelişkiler ......... 27 

4. ABD'nin Irak'tan Çıkış Senaryolarının Ekonomik Açıdan 

Değerlendirilmesi ............................................. 41 

5..ABD’nin Irak’tan Çıkış Senaryolarının Askerî Boyutuyla Ele Alınması ..... 59 

İKİNCİ OTURUM 

1.Belirtilen Bu Değerlendirmeler ve ABD’nin Dinamikleri Işığında 

ABD’nin, Öncelik Sırasına Göre Irak’tan Çıkış Senaryoları Neler Olabilir? ....... 71 

2. ABD’nin Irak’tan Çıkış Senaryolarının Yeni Dünya Düzenine Etkileri .......... 87 

3. Irak Türkmenleri ve Mart 2003 Savaşından Sonraki Durumlarının 

İncelenmesi ...................................................... 91 

4. Muhtemel Senaryolar Dâhilinde Avrupa Birliği Perspektifinde Almanya 

ve Fransa’nın İncelenmesi ................................ 105 

5. ABD’nin Irak’tan Çıkış Senaryolarının Türkiye Açısından Değerlendirilmesi 

ve Bu BağlamdaTürkiye’nin Geliştirmesi Gereken Stratejiler ............... 115 

ÜÇÜNCÜ OTURUM 

1. ABD’nin Irak’tan Çekilme Senaryoları ve Bu Kapsamda Çin, 

Rusya ve Japonya’nın Politikaları ....................... 125 

2. Muhtemel Çıkış Senaryolarının Irak’ın Toprak Bütünlüğü Açısından 
Değerlendirilmesi ve Bu Konuda Türkiye’nin Alması Gereken Tedbirler ........ 135 

3. Muhtemel Senaryolar Dâhilinde Türkiye ve Bölge Ülkeleri İle ABD 

Arasında İş Birliğinin Sürdürülebilmesı İçin Alınması Gereken Tedbirler ........ 147 

4. ABD’nin Irak’tan Muhtemel Çıkış Senaryoları ve Bölgede Meydana 
Getirebileceği Sonuçların U/A Harp ve Harekât Hukuku Açısından 
Değerlendirilmesi ........................... 157 


IRAK’IN ORTA DOĞU’DAKİ JEOPOLİTİK KONUMUNU VE DÜNYA SİYASAL DÜZLEMİNDEKİ YERİ DİKKATE ALINARAK, ABD’NİN IRAK’TAN ÇIKIP ÇIKMAYACAĞININ SENARYOLAR DÂHİLİNDE DEĞERLENDİRİLMESİ 

Yazan: Dr.Kur.Kd.Alb. Ahmet KÜÇÜKŞAHİN 

1. Irak’ın Tarihi 

Resmî adı “Irak Cumhuriyeti” olan ve Arapça’da “El-cumhuriyetü’l 
Irakıye” olarak ifade edilen Irak, Türkiye’nin güneyinde bulunan bir Orta 
Doğu ülkesidir. Kuzeyinde Türkiye, doğusunda İran, güneydoğusunda 
Basra Körfezi ve Kuveyt, güneyinde Suudi Arabistan, batısında Ürdün ve 
Suriye ile çevrilidir. 

Irak, fiziki yapı bakımından genelde dört bölgeye ayrılır. Bunlar; 
kuzey ve kuzeydoğuyu kaplayan dağlık bölge, bu bölgenin güneyinde 
yer alan Basra Körfezi kıyısındaki bataklıklar, güney ve batıdaki çöllerle 
sınırlanmış olan Mezopotamya arazisi ve Ürdün–Suudi Arabistan–
Güney Suriye sınırlarına yakın bölgelerden başlayarak komşu ülkelerin 
içlerine doğru uzanan step ve çöllerdir. Ülkenin en büyük platosu 
kuzeyde bulunan Cezire’dir. Kuzeydeki Zagros Dağları kesimi, Irak’ın en 
yüksek bölgesidir. Dicle Nehri ve kolları, Fırat Nehri Irak ve 
Mezopotamya’nın hayat kaynağıdır. 

Dünyanın bu bölgesinden tarih boyunca büyük medeniyetler gelip 
geçmiştir. Milattan önceki devirlerde Sümerler, Akatlar ve Asurlular bu 
topraklarda yaşamışlar ve medeniyetler kurmuşlardır. Bu yöre halkı 
İslamiyeti, 633-642 yıllarında (1’inci halife Hz. Ebubekir zamanında) 
kabul etmiştir. Mezopotamya'nın en eski ve en önemli şehri olan Bağdat, 
Emeviler ve Abbasiler devrinde önemli ticaret ve kültür merkezi hâline 
gelmiştir. Abbasiler, bu topraklar üzerinde 750-1258 yıllarında büyük bir 
İslam devleti kurmuşlar ve Bağdat'ı başkent yaparak istikrarlı bir devir 
sürmüşler ve büyük bir medeniyet yaratmışlardır. Ancak 1258’de Moğol 
istilasına uğrayan Bağdat tamamen yakılıp yıkılmıştır. Daha sonra 
Akkoyunlular (1444-1467) ve Safeviler (1499-1508) bu topraklara 
hükmetmişlerse de 1534 yılında Kanuni Sultan Süleyman tarafından 
zapt edilerek Türk toprağı hâline getirilmiştir. 384 yıl, bir Osmanlı eyaleti 
olarak yönetilen bu topraklar, Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı 
Devleti’nin yenilmesi üzerine 1918 yılında Osmanlı'dan kopmuştur. 1920 
yılında San Remo Konferansı’nda İngiliz mandasına bırakılmıştır. Bu 
topraklarda istikrarlı, devamlı bir devlet kurulamamış gelip geçenin 
elinde kalmıştır. Denilebilir ki bu topraklarda yaşayan insanlar huzuru 
Osmanlı döneminde görmüşlerdir. Yüzyıllarca Osmanlı toprağı olarak 
kalan yörede çok miktarda Türk soyundan gelen insan yaşamaktadır. 

Birinci Dünya Savaşı sonrasında Osmanlı toprağı olmaktan çıkan 
bölgede, bir İngiliz ve bir Fransız subay Kahire'de bugünkü Irak 
Devleti’nin sınırlarını çizmişler, "Irak" ismini de İngilizler koymuştur. 

İngiliz mandasındaki Irak 1932 yılında bağımsızlığa kavuşmuş, 
1958 yılında da cumhuriyet ilan edilmiştir. 1979-2003 yılları arasında 
Saddam Hüseyin yönetimindeki BAAS partisi tarafından yönetilmiştir. 
Saddam yönetimindeki Irak 1980-1988 yılları arasında sekiz yıl süre ile 
komşusu İran ile savaşmış, 1990 yılında ise Kuveyt'i işgal etmiştir. 
ABD’nin önderliğinde 1991 Ocak ve Şubat aylarında gerçekleştirilen 
silahlı operasyonla Saddam Hüseyin, Kuveyt'ten çıkarılmıştır. Birleşmiş 
Milletler bu olay sebebiyle Irak'a ambargo uygulamaya başlamıştır. Bu 
olayı salt Irak kuvvetlerinin Kuveyt’ten çıkartılması olarak görmekten 
ziyade, Irak’ın artan jeopolitik değerinin bir sonucu olarak yorumlamamız 
gerekir. Keza, üzerinde yaşadığımız dünyada kaynaklar eşit dağıtılmamıştır. Kaynaklar varlığın, dirliğin ve iriliğin ölçüsüdür. Bu sebeple stratejik kaynaklara sahip olmak ülkelerin varlık ya da yokluk sorunu olarak değerlendirilmektedir. 

Dikkat edilirse dünyada çatışma, kriz, vuruşma ya da diplomatik 
bir lisanla ifade edersek istikrarsızlığın yoğun olarak yaşandığı yöreler; 
aynı zamanda stratejik kaynaklar bakımından da zengin olan bölgelerdir. 

2. Jeopolitik Nedir? 

Jeopolitik, coğrafyanın politikaya verdiği yöndür. Bir başka deyişle, 
bir ülkenin arz üzerinde işgal ettiği konum dolayısıyla sahip olduğu 
askerî, siyasi ve ekonomik önemidir. Jeopolitik için, siyasi coğrafyanın 
beşeri değerlerle aktif hâle gelmesidir de diyebiliriz. 

Jeopolitik, geliştirilecek her türden dış ilişkide bilimsel ve 
vazgeçilmez bir unsur hüviyetindedir. Millî, evrensel ya da bölgesel 
olarak üretilecek her türden politikanın jeopolitik temellere 
dayandırılması şarttır. Nasıl ki zemini olmayan bir binanın geleceği 
olmazsa, jeopolitik duyarlılığı bulunmayan bir politikanın da geçerliliği 
olmayacaktır. 

Sosyal bilimlerde stratejik konum (coğrafya) ile toplum arasında 
yakın bir ilişkinin bulunduğu, çok eski zamanlardan bu yana ileri 
sürülmektedir. Bazı düşünürler, her konumun orada oturan insan 
topluluklarını "iyi ve fena" kılmak hususunda eşit olmadığını ileri sürerler. 
Diğer yandan tarih; toprakların çölleşmesinin, ormanların yok olmasının, 
madenlerin tükenmesinin, ticaret yollarının değişmesinin; toplumların 
kaderleri üzerinde hayati derecede önemli değişiklikler meydana 
getirdiğini yazmaktadır. 

Başarının temeli uygun yer, uygun zaman, uygun kaynak üçlüsü 
üzerine kuruludur. Bu üç faktör uygun politikalarla birleşince zafer üretir. 
Bu bakımdan bir ülkenin politik yeri ya da stratejik konumu, o ülkeyi 
emperyalist arzuların hedefi yapar ya da önemsiz kılar. Özetle bir 
ülkenin jeopolitiği ve jeostratejik yeri o ülkenin hem en büyük avantajı 
hem de başının belası olabilir. 

Örneğin, Türkiye'de bazı entelektüel kişiler zannetmektedir ki 
ülkede demokrasi, insan haklarına saygı, hukukun üstünlüğü ve fikir 
özgürlüğünün yeterli olmaması birtakım güçlerin Türkiye aleyhtarı 
politika izlemelerine neden olmaktadır. Bu tümüyle saf bir anlayıştır. 
Silahsızlanma, İran ve Irak için dayatılırken İsrail için dayatılmamakta, 
İnsan Hakları Çin ile ilgili bir mesele iken Suudi Arabistan için 
önemsenmemekte, petrol sahibi Kuveytlilere yönelik saldırıların önü 
büyük ölçüde kesilir iken, petrol sahibi olmayan Boşnaklara karşı yapılan 
saldırılar onları hiç ilgilendirmemektedir. Bugün ABD’nin Irak’a 
demokrasi götürme söyleminin altında, Irak’ın gittikçe artan jeopolitik 
önemi yatmaktadır. 

Osmanlı Devleti'nin yıkılışından günümüze Orta Doğu’da savaş 
hiç bitmemiş, sadece savaşan ülkeler ve bölgeler değişmiştir. Orta 
Doğu, dünyanın en jeopolitik ve jeostratejik bölgesidir. Orta Doğu’ya 
hâkim olan, Kafkasya, Orta Asya ve Anadolu gibi yerleri de kontrol etmiş 
olur. Hatta dünya hâkimiyeti Orta Doğu’dan geçer demek daha doğru olur. 

3. Irak’ın Jeopolitik ve Jeostratejik Önemi 

a. Orta Asya’dan Hazar Denizi güneyini kullanarak batıya doğru 
yapılan göçler esnasında Mezopotamya bölgesi kullanılmıştır. Göçlerde 
kullanılan güzergahlar; Orta Asya–Hazar güneyi–Yukarı Mezopotamya–
Anadolu ile Orta Asya–Hazar güneyi–Aşağı Mezopotamya–Lübnan veya 
Arabistan Yarımadası güzergâhlarıdır. Özellikle Anadolu’ya yapılan 
göçler esnasında güneyde Irak coğrafyası kullanılmıştır. Zaten Orta 
Doğu coğrafyasında Türklerin yaşadıkları bölgeler ortaya konulduğunda 
göç yolları ortaya çıkacaktır. Çünkü bu yollar üzerindeki kritik kesimler, 
ya yerleşime elverişli olduğu ve beğenildiği için göç etmekte olan Türkler 
tarafından iskân bölgesi olarak seçilmiş veya göç yolunun emniyeti 
açısından bir kısım Türkler bu bölgelerde iskân ettirilmiştir. Irak 
coğrafyasında mevcut olan Türklerin bulunduğu bölgeler ortaya 
konduğunda bu coğrafyanın Orta Asya–Afrika ve Orta Asya–Avrupa göç 
yolu üzerinde bulunan önemli bir geçiş güzergâhı olduğu görülecektir. 


Kaynak:CIA World Factbook 

b. Türkiye, Irak, Suriye, Ürdün, İsrail ve Arabistan Yarımadası 
birlikte düşünüldüğünde, bu coğrafya Eski Dünya’nın merkezini 
oluşturmakta, bu konumu ile Afrika kıtasından Orta ve Doğu Asya’ya, 
Avrupa’dan Orta Asya’ya uzanan kara yollarını üzerinde bulundurduğu 
gibi, Süveyş Kanalı ile Akdeniz’i Hint Okyanusu’na, Türk Boğazları ile de 
Karadeniz’i Akdeniz’e bağlayan su yollarını üzerinde bulundurmaktadır. 
Sadece Irak ile Türkiye birlikte düşünüldüğünde bu bölge Asya, Avrupa 
ve Afrika kıtaları arasında tek geçiş bölgesi durumundadır. Bu açıdan 
bakıldığında oldukça önemli bir jeopolitik konuma sahiptir. 

c. Müslümanlığın doğuş yeri Arabistan Yarımadasıdır. 
Müslümanların peygamberi de bir Arap’tır. Bu nedenle Müslümanlık 
başlangıçta özellikle Araplar arasında yayılmış ve bilahare diğer 
kavimlere doğru yayılmıştır. Bu arada Hz. Muhammet’in ölümünden 
sonra Müslümanlıkta çeşitli mezhepler türemiştir. Sünni olarak ifade 
edilen Hanefilik Türkler arasında, Malikilik Mısır, Tunus, Sudan ve bazı 
Afrika ülkelerinde, Şafiilik Mısır, Doğu Anadolu, Kafkasya, Filipinler, 

Seylan, Endonezya adalarında ve azınlık hâlinde İran’da, Hambelilik 
(Vehhabiliği aynı sayarsak) Suudi Arabistan’da, Şii olarak ifade edilen 
Caferilik ise İran’da taraftar bularak yayılmıştır. Bu kapsamda İran 
nüfusunun % 89’u Şii, % 9’u Sünni, buna karşılık Irak nüfusunun % 57’si 
Şii, % 43’ü Sünni’dir. Batıya doğru gidildiğinde Suriye halkının % 77’si 
Sünni, % 11’i Şii, Ürdün halkının % 95’i Sünni, Kuveyt halkının ise % 
59,5’i Sünni, % 25,5’i Şii’dir. Görüldüğü üzere Sünnilikten Şiiliğe geçişin 
yaşandığı ülke Irak’tır. Keza bu farklılık Irak halkı üzerindeki ayrımlardan 
en büyüğünü oluşturmaktadır. 


ç. Araplar, Arabistan merkez olmak üzere Orta Doğu ve Kuzey 
Afrika’da; Farslar, İran coğrafyasında yaşarlar iken Hazar Denizi’nin 
güney ve doğusunda yaşayan Türklerin bir bölümü batıya doğru göç 
ederek Anadolu’ya yerleşmişlerdir. Bugün itibariyle Araplar Irak ve 
batısında, Farslar Irak’ın doğusunda, Türkler ise Hazar denizi güney ve 
doğusu ile Anadolu’da yaşamaktadırlar. Irak coğrafyası bu üç kavimin 
orta noktasında bulunmaktadır. Bu bağlamda Irak coğrafyası, bu üç 
milletin kesişme noktasını veya ayrışma noktasını oluşturmaktadır. 


Kaynak:CIA World Factbook 

d. Irak, dünyada petrolün en ucuz üretildiği bölgedir. Bir varil 
petrol Meksika Körfezi’nde 13 dolara, Rusya’da 5-10 dolara, Kuzey 
Denizi’nde 12-16 dolara, ABD’de 20 dolara, Suudi Arabistan’da 1,5 
dolara mal olurken; Irak’ta 1 dolara mal olmaktadır. Ayrıca dünya petrol 
rezervlerinin büyük bölümü (214 milyar tahminî rezerv) de Irak’ta 
bulunmaktadır. Bu bağlamda Irak’ı petrol coğrafyasının merkezi olarak 
nitelemek fazla abartılı olmayacaktır. 


Kaynak:CIA World Factbook 

e. Irak coğrafyası Mezopotamya topraklarının büyük bölümünü 
bünyesinde bulundurmaktadır. Gerek medeniyetler tarihi ve gerekse 
dinler tarihi açısından Irak’ın özel bir yeri vardır. Sümerler, Akatlar ve 
Asurlular bu topraklarda yaşamışlar ve medeniyetler kurmuşlardır. 
Selçuklu ve Osmanlı döneminde de Türklerin ilgisi buradan 
ayrılmamıştır. Irak; özellikle Mezopotamya, tarihî derinliği olan bir 
bölgedir. Petrolün varlığının keşfedilmesinden sonra bu bölgeye ilgi 
duyan ülkeler arasına İngilizler, Almanlar, Fransızlar ve bilahare 
Amerikalılar da girmişlerdir. 

f. Irak’ı, ABD’nin stratejik müttefiki İsrail ile birlikte 
düşündüğümüz zaman ayrı bir siyasal önemi vardır. Irak halkı arasında 
var olduğu ifade edilen Yahudi kökenli vatandaşlar ve de özellikle Kürtler 
büyük bir önem arz etmektedir. Bunların Irak içerisinde etkin hâle 
gelmeleriyle birlikte bir Irak-İsrail yakınlaşması sağlanabilir, bu yakınlık 
İsrail’in kendini bölgede daha güvenli hissetmesi sonucunu doğurabilir. 

g. Genişletilmiş Orta Doğu Projesi açısından baktığımız zaman 
Irak, projenin tam ortasında yer alan bir konuma sahiptir. Irak’ın, proje 
kapsamında arzu edilen seviyeye getirilmesi durumunda bu merkez 
noktadan batıya veya doğuya doğru projenin geliştirilmesi imkânı elde 
edilmiş olunacaktır. 



Kaynak:CIA World Factbook 

ğ. Kara hâkimiyet teorisyenlerinden Spykman, ileri sürdüğü 
Kenar Kuşak Teorisi ile dünya adasına hâkimiyetin, merkez bölgesini 
çeviren, kaynak ve imkânları daha geniş olan kenar kuşağa hâkimiyet ile 
mümkün olacağını ifade eder. Bu dış kuşak; Avrupa, Türkiye, Irak, İran, 
Pakistan, Afganistan, Hindistan, Çin, Kore ve Doğu Sibirya'dır. 
Dolayısıyla Irak bu teori içerisinde yer bulan ülkelerden birisidir. 

Sonuç olarak, Irak’ın Orta Doğu’daki jeopolitik konumu ve dünya 
siyasal düzlemindeki yeri dikkate alındığında; ABD’nin, Genişletilmiş 
Orta Doğu Projesi gerçekleşene kadar, 2003 yılında girdiği Irak’tan 
çıkmayacağı değerlendirilmektedir. 


2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder