30 Kasım 2018 Cuma

SİYASAL KARAR ALMA ORGANLARI ÜZERİNDE ÇIKAR VE BASKI GRUPLARININ ETKİLERİ , BÖLÜM 2

SİYASAL KARAR ALMA ORGANLARI ÜZERİNDE ÇIKAR VE BASKI GRUPLARININ ETKİLERİ , BÖLÜM 2


B) DEVLETİN NİTELİKLERİ

Devlet her seyden önce soyuttur. Kendi varlıgı ile degil, ancak kurum ve kuruluslarıyla algılanabilir. Devlet var oldugu için degil, insanlar onun varlıgını kabul ettikleri ve öyle düsündükleri için vardır. Baska bir deyisle devlet ‘’bir toplumdaki bütün siyasal kurumların soyut düzeyde toplamını ifade eden bir kavramdır.’’ (DEMİR ve ACAR, 2002:100) 

Devletin varlık nedeni tartısmalı bir kavramdır. Bununla birlikte iktidarın kisisellikten çıkıp kurumsallasması devletin varlık nedeni olarak kabul edilebilir. 
İktidarın özünde ise kisinin rızası ve itaati söz konusudur. İnsanın baska bir insana itaat etmesi özünde kabul edilemez bir durum oldugundan, insanlar yerlesik hayata geçis ve toplumsal sözlesmeyle devleti yaratmıs ve ona itaat etmislerdir. 

Devlet hukuki ve tüzel kisilige sahiptir. Bugünkü anlamda devletin ortaya çıkısı 15-16 ncı yüzyıla kadar gider. Devlet bir toplumda fiziki güç kullanma hakkını elinde tutan yegane kurumdur. Bu hak diger kurumlarca ancak devletin izin verdigi ölçüde kullanılabilir. 

Devletin sahip oldugu bir diger ayrıcalık ise kamu hizmeti görme ve genel kamu düzenini belirleme gücüdür. 
Devletin temsilini yapan siyasal iktidarın el degistirmesi devletin sonlandıgı anlamına gelmez. Devlet genellikle bir savas neticesinde ortadan kaldırılıncaya kadar varlıgını devam ettirir. Yaygın kabul gören bir anlayısla devlet devamlılık arzeder. 

Devletin asli görevi genel toplum düzenini saglamak, bu amaçla iç ve dıs güvenligi temin etmektir. Bu anlamda devlet çesitli yasaklar koyabilir. Ayrıca 
toplumdaki tek hakim güç de kendisidir. Çünkü devlet toplum içindeki adaleti saglamaktan sorumludur. 

Günümüzde devlet önceki görevlerini devam ettirmekle birlikte toplumun ihtiyacı olan mal ve hizmetleri üretmek gibi yeni görevler de yüklenmistir. Yüklendigi bu yeni görevler devletin niteligini degistirmistir. 

Degisen yeni niteliklerin basında devletin klasik fonksiyonları olan vergi toplama, adalet, güvenlik,savunma ve dıs iliskiler gibi görevlerine ek olarak ülke içinde tarım, ulastırma, sanayi gibi sektörlere kaynakları harekete geçirerek yardımcı olması gelmektedir. 

Ayrıca devlet günümüzde toplumda ihtiyaç duyan kesimlere dogrudan sosyal yardımlar yapmaktadır. Bu yardımlar sosyal devlet anlayısının bir sonucudur. 
Günümüzde özellikle gelismis ülkelerde devletin temel islevleri ‘’Klasik fonksiyonlardan, kaynakları harekete geçirici fonksiyonlara ve oradan da sosyal 
fonksiyonlara dogru bir gelisme göstermistir’’ (ERYILMAZ,2004:50) 

Her ne kadar devlet nitelikleri degisim göstererek ve varlıgını dünya ölçeginde sayısal olarak artırarak devam ettirse de devletin bir araç oldugu ve hatta yıkılması gerektigini ileri süren görüsler de mevcuttur. Marksist kurama göre devlet egemen sınıfların diger sınıflar üzerindeki sömürüsünü mesrulastıran bir aygıttır ve kendi kendine yıkılacaktır. 
Anarsist yaklasıma göre ise devlet zaten yıkılmalıdır. Çünkü bu yaklasıma göre toplumlar yöneticiler olmadan da var olabilir. Zaten devlet pek çok olumsuzlugun kaynagıdır. Bu nedenle bireyin ve toplumun kurtulusu için yıkılmalıdır. 
Karsıt görüslere ragmen yeryüzündeki devlet sayısı son elli yılda giderek artmış ve günümüzde Birlesmis Milletler Teskilatına üye olan devletlerin sayısı 191’e 
ulasmıstır. (BM WEB SİSTESİ) Oysa bu rakam BM’in kuruldugu 1945 yılında sadece 51’dir. 

II. SİYASET VE SİYASAL SİSTEMİ.,

İnsanların tarihsel gelisim içinde kurdukları bir yapı olan devlet kavramı o yapının yönetilmesi, idare edilmesi sorununu da beraberinde getirmistir. Türkiye’de siyaset ve politika kavramları es anlamlı olarak kullanılmaktadır. Gerçekte bu iki kelime etimolojik olarak farklı dil ve kökenden gelmektedir. 
Siyaset Arapça bir kelimedir. Seyislik, at idaresi demek olup zamanla ülke idare etmek anlamında kullanılmaya baslanmıstır. 

Politika ise Yunanca kökenli bir kelime olup devleti, siyasal seyleri, devlet yapısını, siyasal rejimi ilgilendiren her kavramı içermektedir. 

Çok farklı açılardan yaklasarak siyaset tanımı yapmak mümkündür. Pek çok bilim adamı bu kavrama farklı anlamlar yüklemislerdir. Kimi düsünürler toplumdaki kıt kaynakların bölüsümü için yasanan çatısmayı dayanak alarak siyaseti tanımlamıslardır. 
Buna karsın baska düsünürler de siyaseti uzlasmacı bir yaklasımla tanımlamıslardır. Bu düsünürlere göre siyaset toplumda bütünlügün saglanması, genel çıkarın öne çıkarılması ile ilgili faaliyetlerin bütünüdür. Burada sunu söylemek gerekir ki hem çatısmacı hem de uzlasmacı yaklasımlar birbirlerinin zıddı olarak düsünülmemelidir. Çünkü toplum hayatının devam edebilmesi için her çatısmanın bir uzlasmayla sonuçlanması gerekir. 

Aynı sekilde eger bir uzlasma mevcut ise bunun öncesinde bir çatısmanın da mevcut olması gerekir. 

Siyaset tanımlamasındaki farklılıkların bir kısmı da toplum biliminin geneline hakim olan iki farklı ekolün görüs ayrılıklarından kaynaklanmaktadır. Bunlar Tayyar Arı’ ya göre geleneksel ve liberal söylemi benimseyenler ile realist söylemi ve onun varsayımlarını benimseyenlerdir. (ARI,2004:36) Birinci görüsü benimseyenler için siyaset çıkarların uyumlastırılması sürecidir. Bu durum isbirligini de beraberinde getirir. 
İkinci görüsü benimseyenlere göre ise siyaset bir çatısma sürecidir. Bu çatısma sınıflar arasında olabilecegi gibi, üretim araçları üzerinde de olabilir. 
Kimi yazarlar siyaseti tanımlarken iktidar mücadelesi kavramını kullanmakta dırlar. Gerçekten de siyaset bir açıdan iktidarı elde etmek ve iktidarı 
kullanmak olarak kabul edilebilir. Fakat bu tanımlama da eksik kalacaktır. Çünkü toplumda öncelikli amaç olarak siyasal iktidarı ele geçirmek istemeyen fakat siyasal iktidarı dogrudan veya dolaylı olarak kendi çıkarları dogrultusunda etkilemek isteyen grupların (Örn. çıkar ve baskı grupları ) faaliyetleri göz ardı edilmis olacaktır. Oysa çıkar ve baskı grupları pek çok yöntem kullanarak siyasal iktidarı etkileyebilmektedirler. 

Yukarıda yapılan tanımların hepsi siyaset olgusuna belli bir yönden yaklasmaktadır. Bütün bunlardan hareketle toparlayıcı bir yaklasımla Arı siyaseti söyle tanımlamaktadır. Siyaset, ‘’insanların belli amaçlara ulasmak ve sahip oldukları degerleri hayata geçirmek için giristikleri ve zaman zaman isbirligi ve uzlasma, zaman zaman çatısma biçiminde ortaya çıkabilen bir stratejik etkilesim sürecidir.’’ (ARI 2004:39) 

Siyaset kavramını degisik açılardan yaklasarak tanımladıktan sonra siyasal sistem kavramını da açıklamak gerekecektir. Siyasal sistem kavramını açıklamadan önce iktidar kavramını açıklamak konunun daha anlasılır olabilmesi için faydalı olacaktır. 

İktidar baskalarının davranıslarını kontrol edebilme gücüdür. Baska bir deyisle bir kisiyi ya da toplumu kendi basına davranmayacagı sekilde davranmaya 
yönlendirmektir. İktidar zor kullanmayı kendisinde bir hak olarak görse de yönetilenlerin rıza ve itaati çok önemlidir. Eger iktidar rızadan yoksun olarak itaat saglamaya çalısırsa uzun ömürlü olamaz. 
İktidar iliskisi mutlak ve degismez degildir. Her bireyin bir iktidarı kabul alanı vardır. Ekonomik güç, zor kullanma, yas, cinsiyet, statü, egitim, deneyim v.s. hususlar iktidara kaynak teskil edebilirler. Buradan hareketle siyasal iktidar toplumsal kıt kaynakların toplumsal kesimler arasındaki dagılımının belirlenmesi islevi olarak tanımlanabilir. Siyasal iktidar ülkenin ve toplumun bütünü üzerindeki iktidarıdır. Bu yönüyle sosyal iktidardan ayrılır. Çünkü sosyal iktidar daha sınırlıdır. Ayrıca siyasal iktidar ülkede zor kullanma ve maddi kuvvet bulundurma gücüne sahiptir. 

Bir ülkede iktidar mesru kuvvetlerle, yaygın olarak baskı ve tehdide baş vurmaksızın kullanılıyorsa bu iktidar otorite olarak adlandırılır. 

İktidar ve otorite kavramlarından sonra siyasal sistem kavramını tanımlamak gerekirse siyasal sistem iktidar ve otorite çerçevesinde olusan yerlesik insan iliskileri bütünüdür. Siyasal sistemin belirleyicileri bireyler, çıkarlar, örgütler, yasalar, davranıslar ve iliskilerdir. Siyasal sistem toplumsal, kültürel ve ekonomik sistemlerle karsılıklı iliski içerisindedir. Siyasal sistemi bu sistemlerden soyutlamak mümkün degildir. 

Bir siyasal sistemin niteliklerini belirlemek için öncelikle iktidarın gerçek kaynagının ne oldugu açıkça ortaya konmalıdır. Aynı sekilde iktidarı sınırlandıran kurumların var olup olmadıgı da siyasal sistemin niteligini belirler. Bu soruların cevapları kurucu ve kurulu iktidar kavramlarıyla verilebilir. 
Kurucu iktidar anayasal yönetimlerde devleti ve/veya temel hukuk düzenini kuran, siyasal iktidarın nasıl olusacagını ve nasıl kullanılacagını belirleyen herkes için baglayıcı üstün anayasa normları koyan iktidardır. Bu anlamda Türkiye’de 1921 ve 1924 anayasalarını hazırlayan iktidar kurucu iktidardır. 

Kurulu iktidar ise kaynagını anayasadan alan ve yetkilerini anayasa tarafından çizilen sınırlar içerisinde kullanan iktidardır. 
Nasıl tanımlanırsa tanımlansın bir siyasal sistemde alınan siyasi kararlar tüm toplumu baglayıcı niteliktedir. Siyasal sistemin temelini olusturan siyasal sürecin unsurları ise söyle sıralanabilir:(ERYILMAZ,2004:41) 

a) Bir süreç olarak siyaset çesitli somut yapılar (hükümet, siyasi partiler, baskı grupları, dernekler, vakıflar gibi) tarafından üretilir ve uygulanır. 
b) Siyasi kararlar özelde bireyi etkilemesine ragmen hedefi tüm toplumdur. 
c) Siyasi kararlar baglayıcıdır. 
ç) Siyasi faaliyetlerin özü yarısma , is birligi ve uzlasmadır. 

Dolayısıyla uzun vadede ulasılan uzlasmaların davranıs ve görüslerde degisiklikler yaratması kaçınılmazdır. Yukarıda yapılan bütün tanımların ortak noktası ise siyasetin insan adına yapılıyor olmasıdır. Gerçekten de kurulu bir devlet olsun ya da olmasın günümüzde insan topluluklarının oldugu her cografyada az ya da çok bir siyasi faaliyet süregelmektedir. nsanın sosyal bir varlık olusu ve toplu halde yasama zorunlulugu o toplumun yönetimini dolayısıyla siyaseti zorunlu kılmaktadır. 

3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder