7 Kasım 2018 Çarşamba

ARMAGEDON Türkiye-İsrail Gizli Savaşı BÖLÜM 6

ARMAGEDON Türkiye-İsrail Gizli Savaşı BÖLÜM 6




Çekiç Güç'ün Ettikleri 

1C AĞUSTOS 1994 tarihinde Genelkurmay Başkanlığı, BGK Türk Komutanlığı'na Çekiç Güç'le ilgili bazı problemleri içeren bir yazı gönderdi. Harekat Başkanı Korgeneral Rasim Betir imzasını taşıyan yazıda geçen ifadeler düşündürücü olduğu kadar ürkütücüydü de: 

BGK TÜRK KOMUTANLIĞI'NA / ANKARA 

1. Birleşik Görev Kuvveti (BGK) Türk K.lığından alınan ilgi yazı ve Ek'indeki belgelerin incelenmesinden, ABD tarafının, Birleşik Görev Kuvveti Karargahı'nın çalışma ahengiyle uyumlu olmayan bir tutum içerisinde olduğu görülmüştür. Türk Karargahı'nın hatırlatması üzerine BGK ABD tarafının verdiği (EK-A) memerandumunda özetle, 

a. Kriptolu odada bulunan haberleşme ve bilgisayar sistemlerinin Provide Comfort harekatı ile ilgisi olmayan, ABD program ve bilgibankasına erişim imkanı olduğu nedenleriyle bu odadaki personelinin yakinen izlenmesi gerektiği, 
b. ABD Hükümeti ile Fransız ve ingiliz Hükümetleri arasında istihbarat anlaşmaları olduğu cihetle bu ülkelerin askeri personelinin bu bölümde çalışabileceği, 
c. Türkiye ve ABD arasında böyle karşılıklı bir istihbarat protokolü olmadığı fakat Provide Comfort harekatına ilişkin tüm gizli bilgilerin koalisyona dahil ülkelere verildiği, 
d. Ayrıca ABD tarafının, Türk tarafınca atıfta bulunulan Uygulama Esasları Belgesini henüz imzalamamış olduğu şeklinde açıklamalar yapılmıştır. 

2. BGK'nin ABD tarafının takındığı bu tavır, takip edilen maddelerde açıklanan nedenlerle uygun görülmemektedir. 

3. İNCİRLİK'TE ABD tarafının kullanabileceği Savunma ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması(SEİA) çerçevesinde kurulmuş bir kripto merkezi bulunmaktadır. Bunun haricinde ABD'ne hiç bir şekilde benzeri bir merkezi kurması için izin verilmemiştir. 

4. Provide Comfort Harekatı ise koalisyonu oluşturan ülkelerin askeri personelinin müştereken yürüttüğü bir harekattır. Kendi milli amaçları ile ABD'nin yalnızca kendi personelince kullanılacak bir kripto veya 
haber merkezi kurması hususunda TÜRKİYE Cumhuriyeti Hükümetince-dolayısıyla Gnkur.Bşk.lığınca-verilmiş bir izin de bulunmamaktadır. 

5. Memerandumda bahsedilen diğer bir husus ise, istihbarat mübadelesi konusunda TÜRKİYE ile ABD Hükümetleri arasında bir anlaşmanın olmadığı iddiasıdır. Bu bilgi gerçeği yansıtmamaktadır, veya yazıyı kaleme alan kişilerce bilinmediği tahmin edilmemektedir. Zira iki ülke arasında askeri istihbarat bilgilerinin teatisine dair muhtelif düzenlemeler bulunmaktadır. İki ülke arasında bu konudaki anlaşma 21 MART 1986'da imzalanmış, 25 EYLÜL 1986 tarihinde de onaylanmıştır. TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ Hükümetleri arasında böyle bir anlaşma olmasa dahi, ABD, Türkiye'de TÜRKİYE Cumhuriyetimin izni olmadan, Türk personelinin giremeyeceği bir kripto odası kuramaz. 

6. Ayrıca BGK.lığı ABD tarafının karargahın istihbarat şubesi için yeni bir teşkilatlanma çalışması yaptığı bir teşkilat içerisinde Türk istihbarat personeline yer vermedikleri öğrenilmiştir. Halbuki 1991 yılı NİSAN ayında sığınmacı sorunu ilk kez ortaya çıktığında MAYIS-HAZİRAN 1991 tarihlerinde Türk- ABD'li üst düzey yetkililer bir araya gelerek oluşturulacak birleşik karargahın yapısını ve harekatı tasarlarken, diğer bir çok hususun yanısıra BGK'nin C- 2(istihbarat) ve C3(Harekat) şube müdür yardımcılıklarının da Türk subaylarınca deruhte edilmesinde karşılıklı mutabık kalınmıştır. Bu nedenle, Provide Comfort kapsamında aynı karargahta görev yapan ilgili Türk personelinin, müşterek çalışma yapılması gereken istihbarat şubesinde (C-2) görev yapması gerekmektedir. 

7. ABD memerandumunda sözü edilen diğer bir husus ise Türk tarafının atıfta bulunduğu Uygulama Esasları Belgesi'ni ABD tarafının henüz imzalamamış olduğudur. Bu konuda da ABD tarafının yanlış yorum yaptığı görülmektedir. Zira Provide Comfort Hareka-tı'nın uzatma periyodlan ile ilgili diplomatik notalarda da "Uygulama Esasları Belgesi"nin yürürlükte olduğu ve uzatma notalarının alınması ile ilgili ülkelere bunu kabul etmiş olacakları bir çok defalar tekrar edilmiştir. Bu diplomatik notaların hiçbirine ABD tarafınca itirazda bulunulmadığına göre uluslararası hukuk ve teamüle göre zımnen kabul edildiği aşikardır. (TACİT AGREEMENT) 

8. Verilen bu bilgilerin ışığında sorunun ivedi çözümlenerek sonuç hakkında bilgi verilmesini... 

Bilgi : Dışişleri Bakanlığı'na BGK Türk Komutanlığına Rasim BETİR Korgeneral Harekat Başkanı GENELKURMAY BAŞKANLIĞI BİRLEŞİK GÖREV KUVVETİ TÜRK 
KOMUTANLIĞI'NA 29 NİSAN 1994 

1. Provide Comfort harekatı, BM Güvenlik Konseyi'nin 688 sayılı kararı, T.B.M.M'nin vermiş olduğu izin, bu konuda ilgili ülkelere verilmiş olan diplomatik notalar ve Genelkurmay Başkanlığı''nca belirlenen esaslar çerçevesince yürütülmektedir. 

2. Durum böyle olmasına rağmen, 14 Nisan 1994 tarihinde uyulması gereken esaslardan bazılarının gözardı edilmesi neticesinde Provide Comfort Harekatı kapsamında Kuzey IRAK'TA UÇAN iki ABD helikopteri ABD av uçakları tarafından düşürülmüş ve 3'ü Türk olmak üzere 26 personel yaşamlarını yitirmişlerdir. 

3. Kuzey Irak'ta uçan koalisyon uçaklarının silah taşıma ve kullanmaları hususu, kendilerine ilgi(a) diplomatik notada şu şekilde açıklanmıştır. 

a. Birinci paragrafta : Kuzey IRAK'ta rutin Provide Comfort görevi icra eden koalisyon uçakları, bölgede tehdit olduğu sürece, gerekli olduğunda kendilerini korumak üzere silah taşıyabilirler. (Coalition aircaft coducting routine CTF Provide Comfort missions in that area have appropriate armaments to 
defend themselves, i f and whe necessary, and as long as the threat continues) 

b. İkinci paragrafta: Bu silahlar yalnızca meşru müdafaa amaçlarıyla kullanılabilir, (if these armanents are to be used, it will bi solely for legitimate şelf defense.) 

4. Aynı konuda, bir örneği, Ek'te bulunan ilgi (b) yazı ile Gnkur. Bşk'lığınca ABD As. Yrd. Krl. Bşk.'lığma, Kuzey IRAK üzerindeki uçuşların koşullan açıklanmış ve bütün bu sınır geçişlerinde meşru müdafaa amaçları dışında kuvvete başvurulmaması özellikle vurgulanmıştır. 

5. İlgi (a) ve (b)'ye rağmen 14 Nisan 1994 tarihinde meydana gelen kazada, ilgi(a) ve (b)'de belirtilen hususlara riayet edilmediği ve yapılan hareketin askeri yönden uygun olmayan bir davranış olduğu açık olarak anlaşılmaktadır. İlgili ABD makamlarınca Kuzey Irak'ta yapılan uçuşlarda, yukarıda açıklanan 
koşullara uyulmadığı taktirde müessif kazaların da olabileceğideğerlendirilmektedir. 

6. Bu nedenle, hem Dışişleri Bakanlığı hem de Genelkurmay Başkanlığı'nca uçakların silah taşımasına dair kurallar bildirilmiş olmasına rağmen, böyle bir olayın meydana gelmiş olması ABD askeri unsurlarının kuralları ihlal ettiğini göstermektedir. Konu hassas olup gözardı edilmeyecek durumları içermektedir. 

7. İlgi(c) gereğince 26 Nisan 1994 günü konu ile ilgili olarak Genelkurmay Başkanlığı'nda yapılan toplantıda. Kuzey Irak'taki uçuş faaliyetleri ile ilgili olarak mevcut olan riski ortadan kaldırmak maksadıyla, müşterek bir komutanlık olan Birleşik Görev Kuvveti Komutanlığınca, tüm koalisyon ülkelerinin iştiraki ile B.M.Güvenlik Konseyi'nin 688 sayılı kararı,TBMM'nin vermiş olduğu izin, ilgili ülkelere verilmiş diplomatik notalar ve Genelkurmay Başkanlığı'nca hazırlanan Uygulama Esasları Belgesi çerçevesinde, yeni angajman kurallarının uygulamaya konması gerektiği sonucuna varılmıştır. 

8. Bu konu ile ilgili olarak B.G.K.Türk Komutanlığı''na verilecek direktifle ilgili çalışmalara Genelkurmay Başkanlığınca devam edilmektedir. 

9. Olayla ilgili olarak soruşturmanın uzun bir süre gözönünde bulundurularak, siyasi istişare mekanizması çerçevesinde koalisyon ülkeleri nezdinde girişimlerde bulunulması ve angajman kuralları ile ilgili olarak yapılmakta olan çalışmalar hakkında bilgilendirilmeleri hususu Bakanlıklarının tensiplerine maruzdur. 
Rica ederim. 

Ahmet ÇÖREKÇİ Hv. Orgeneral Genelkurmay 2.Başkanı 

---

BİRLEŞİK GÖREV KUVVETİ (COMBİNED TASK FORCE-CTF) UNSURLARINCA YAPILAN KURAL DIŞI DAVRANIŞLAR 

1. Birleşik Görev Kuvveti ABD'li komutanı kendi üst makamları ile yaptığı yazışmalarda, Türk Kürdistanı, Irak Kürdistanı gibi Türk görüşlerine ve hakikatlere aykırı ifadeler kullanmıştır. 

2. ABD av önleme uçakları, Türk hava sahası içerisinde, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'nce izin verilen başka ülke uçaklarını (Cezayir C-730 olayı - 9 Ocak 1992) yetkisi olmadan önlemiştir. 

3. AVVACS uçağı zaman zaman kendisine tahsis edilen devriye bölgesinin dışında uçuşlar yapmış, zaman zaman IRAK hava sahasına girmiş ve muayyen zamanlarda da TÜRK yer radarlarına iz aktarma görevlerini yerine getirmemiştir. 

4. PC kapsamındaki iki A-W uçağı, Irak'tan görev dönüşünde Türk Hava Kuvvetleri uçakları Sımak üzerinde iç güvenlik harekatı icra ederken, 11 dakika süreyle bölgede kasıtlı olarak kalmak suretiyle Harekatı gözetlemiş/erdir. (1 Eylül 1992) 

5. incirlik Birleşik Görev Kuvveti komutanlığı Gnkur. Başkanlığı'ndan izin almadan, yurt dışından gelen sivil ve askeri personelce ziyaret edilmiştir. (7 Ağustos 1992) 

6. İngiliz Jaguar uçakları kendilerine verilen irtifa ve rota dışına çıkarak Türk uçaklarının bulunduğu bölgeye girmişler, hem uçuş emniyetini ihlal etmişler, hem de kurallara aykırı davranmışlardır. (12 Temmuz 1992) 

7. incirlik civarında eğitim yapan bir ABD SAR helikopteri, içindeki Türk gözlemcinin ikaz etmesine rağmen, ekili araziye inmiş ve şahıs malına zarar vermiştir. (12 Mayıs 1992) 

8. Diyarbakır'a inen bir ABD uçağı uçuş kulesinin talimatlarına riayet etmemiş, pisti terk etmemekte direnerek mevcut kurallara karşı gelmiş, üssün uçuş faaliyetlerinde büyük emniyet ihlali yapmıştır. (24 Ocak 1992) 

9. Erkilet-Gaziantep uçuşu yapan sivil Türk Hava Kurumu uçakları PC muharip uçaklarınca taciz edilmiştir. (15 Ocak 1992) 

10. PC kapsamında ABD EF-111 uçağı Mardin radarına elektronik karıştırma uygulamıştır. (15 Ocak 1993). 

11. İki Fransız Mirage uçağı kendilerine müsaade edilen rotanın dışına çıkarak, Kayseri'de paraşüt atma sahasına girmek suretiyle, emniyetsiz bir durum yaratmışlardır. (31 Temmuz 1991) 

12. 20 Ocak 1993 tarihinde, deklare edilen eğitim programlarında yer almayan "WEAPON FİRİNG" görevinin program dışında uygulandığı, Türk gözlemci subayları tarafından tespit edilmiştir. 

13. 21 Ocak 1993 günü Akdeniz'in uluslararası sularındaki uçak gemisinden bir ABD helikopteri Türk hava sahasının kullanım esaslarını dikkate almadan ve yetkili makamlardan izin almadan İncirlik meydanına inmiştir. 

14. 5 Şubat 1993 tarihinde PC kapsamında uçuş yapan 2 f-15 uçağı uygulama esasları belgesinde yer alan dönüş rota ve irtifa-larına riayet etmeyerek bölgede AGL 500'de uçmuşlardı 

15. 5 Şubat 1993 tarihinde yapılan PC uçuşlarında, AVACS uçağının bölgede bulunan Mardin -Erzurum- Sarıkışla radarları ile JDİTS kurmamasına karşılık, bazı PC uçakları Kuzey Irak'ta uçuşlarına devam etmişlerdir. İkaz edilmesine rağmen 3 Mart 1993 ve 12 Mart 1993 tarihlerinde tekerrür etmiştir. 

16. SE]A kapsamında Türkiye'ye gelen F-16 uçakları 6 Şubat 1993 tarihinde yapılan uçuşlarda PC kapsamında uçurulmuştur. 

17. Uçaklarda ATO'da belirtilmeyen mühimmat yerleştirmişlerdir. 

18. OCAK 1993 ayı krizinde, AWACS operatörü tarafından pilota gerekli ikazın yapılmasına rağmen sırf angaje oldum gerekçesi ile 36. paralel güneyine geri dönüş yapan ve bu hattın güneyinde bulunan bir Irak uçağına ateş açılmış ve uçak düşmüştür. 

19. AWACS'larda görevli Türk temsilcisine görev dosyalarını ve görev sonuç raporlarını özellikle Ocak 1993 ayında yaşanan krize tekabül eden günlerde vermemişlerdir. 

ASKERİ KOORDİNASYON KOMİTESİ (MCC)'NCE YAPILAN KURAL DIŞI 
DAVRANIŞLAR 

1. MCC'nin Başkanı Alb. NAAB ve daha sonra onu değiştiren Alb. WILSON Kürt liderlerle yaptıkları görüşmelerde insani yardım faaliyetlerinin dışına taşarak, BM'nin 688 sayılı kararı ötesinde ilave girişimlerde bulunmak suretiyle, Kürt liderleri Saddam yönetimi ile otonomi görüşmelerinden vazgeçirmişlerdir. 

2. Alb. Naab K. Irak'ta Kürtler'in kendi iradeleri ile kendilerini idare etmelerini teminen bölgede seçim yapılmasını teşvik ve yardım etmiştir.(Seçmen kütüklerinin oluşturulması ve silinmeyen mürekkep temini v.b.). 

3. Okul yapımı, kitap doküman temini, Kürtler'in kendi radyo ve televizyon yayınlarını yapabilmeleri için malzeme, teçhizat yardımı yapılmıştır. 

4. Türk makamlarına haber vermeden MCC helikopteri ile Irak tarafına yüksek takatli telsiz götürülmüştür. (Temmuz 1991) 

5. MCC helikopterleri kendilerine verilen irtifanın altında ve rota dışında uçuş yapmışlardır. 

6. MCC helikopterleri ile Irak içinde yardım malzemesi dağıtılırken Türkiye tarafına geçilerek malzeme bırakılmıştır.HO Ocak 1992) 

7. KÜRT BÖLGESİNDE MEVCUT YERALTI ZENGİNLİKLERİNİN VE EKONOMİK 
DEĞERLERİNİN TESBİTİ İÇİN "SITE-SURVEYLER" YAPILMIŞTIR. 

8. Alb. Wilson, Türk temsilcilerinin Kuzey Iraklı liderler ve ileri gelenleri ile doğrudan görüşme yapmamasını istemiştir. 

9. Alb. Naab ve Wilson, Kuzey Irak'ta bir güvenlik sisteminin kurulması ve düzenli ordunun teşkili için gayret sarfetmişlerdir. 

10. Alb. Young, Kuzey Iraklı liderlerin kurulan ordunun eğitimi için ABD desteği taleplerine olumlu yaklaşmıştır. 

11 Türk tarafının tasvibi alınmadan MCC Helikopteri ile Irak'tan başka ülkelere mensup sivil personel nakledilmiştir.(6 Şubat 1992) 

12. MCC Başkanı A/fa. Naab, Irak'ta yaptığı muhtelif görüşmelerde Türk subayın yanında bulunmasını istememiş, tek başına bazı Kürt liderlerle görüşmeler yapmış, ısrarlı tutumumuz üzerinde tavrında düzelme olmuştur. Daha sonra ondan görevi devralan yeni MCC Komutanı Alb. Wilson da, yanında ABD 
Dışişleri Bakanlığı'ndan sivil görevliler de olduğu halde, Kürt ileri gelenleri ile yapacağı görüşmeye Türk temsilciyi almamak için direniş göstermiş, Türk subayının ısrarlı tutumu karşısında istemeyerek refakatına razı olmuştur. 

13. MCC Bşk. Türk otoritelerinden teyit etme gereği duymadan, Kürt ihbarcılardan aldığı bilgilerle, ABD üst makamlarına, Türk Hava Kuvvetleri'nin Kürt yerleşim bölgelerini bombaladığına ilişkin mesajlar çekilmiştir. 

14. Alb. Wilson Diyanah'ta ilk Bakanlar Kurulu ile yapılan sohbet toplantısında Talabani'nin yardımcısı Hüseyin Sincari'nin "Federasyon olarak T.C ile birleşme" konusundaki görüşünü sıtrep'e dahil etmemiş ve PC hareketinin uzatılmasının sadece Türkiye'nin zorunlu kararına bağlı olduğunu, Kürt temsilcilere söyleyerek T.C'ni zorunlu duruma düşürme gayreti içinde olmuştur. (1 Ağustos 1992) 
15. Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) karargahından geceleyin telefonla bildirilen Türkiye ile ilgili haberi Türk temsilcilerine aktarmakta gönülsüz davranmıştır. 

16. Alb. Young, PKK'ya karşı peşmergelerin başlatmış olduğu harekata soğuk bakarak "Kardeşin kardeşi vurmasına üzülüyorum" şeklinde beyanda bulunmuştur.(5 Ekim 1992) 

17. Alb. Young, KDP liderlerinden Fadıl Merani'ye hitaben "Türk uçaklarının Kuzey Irak'taki PKK kamplarına karşı yaptığı bombardıman peşmergelere zarar verebilir. Bu bombardıman Türk topraklarında yapılmalıdır" demiştir. (8 Ekim 1992) GENELKURMAY tarafından çeşitli zamanlarda hazırlanan bu raporlar ABD'nin Kürt sorunu konusunda ne denli ikiyüzlü bir politika uyguladığını daha da belirgin kılıyordu. ABD bir taraftan PKK'yı bir terör örgütü olarak gördüğünü belirtirken, bir taraftan da Türkiye sınırları içinde bir Kürt devletinin de kurulması için elinden geleni yapıyordu. 

Türkiye'ye Biçilen Rol 

UZUN yıllar Türkiye'de bulunmuş eski bir CIA ajanı olan ve şimdilerde finansmanı Pentagon tarafından sağlanan ABD'nin dış politikalarını büyük ölçüde belirleyen Rand Corporation'ın danışmanı olan Graham Fuller şöyle diyordu: 
"Maalesef ayrılıkçı hareketler tüm dünyada görülmeye başlamıştır. Üzücü olan gerçek uygulanan politikalar ne derece liberal ve açık olursa olsun kimse Kürt topluluğunun en düşük düzeyde bir özerklik istemeyeceğini garanti edememektedir. Kürtler muhtemelen PKK'yı Kürt arzulan için ideal bir örgüt 
olarak görmemektedir. Ancak PKK'nın Türkiye Kürtler'inin sahip olduğu tek milli örgüt olduğu ve birçok Kürt'ün PKK'yı kendi durumlarını düzeltecek bir kuruluş olarak gördüğü ve en azından sempati duyduğu değerlendirilmektedir. Kısacası artık liberal politikaların Kürtler'in Irak, Iran, ve Türkiye'de "selfdetermination" 
arayışlarını önlemek için yetersiz kalabileceği kıymetlendirilmektedir. 
Kürtler'in bu üç ülkede girişeceği özerklik, ardından gelebilecek bağımsızlık ve hatta birlik arayışları bölgeyi istikrarsız kılacaktır. Böyle bir eğilim artık en azından Irak'ta önüne geçilmez bir hal almıştır. 

Sadece zaman, bölgesel olaylar ve izlenilecek politikalar bu sorunun cevabını verebilecektir." CIA şefi Graham Fuller sözlerini şöyle sürdürüyordu: " Eğer Ankara bu süreci durdurmaya çalışırsa ortaya çıkacak sonuç tehlikeli ve masraflı olabilir. Böyle bir deneme sadece Türkiye'nin önemli bir parçasını kaybetmesine yol açmayıp, kaçınılmaz olarak Türkiye'nin diğer bölgelerine dağılmış Kürt topluluğun da istikrarsızlığı na sebep olacaktır. Kürt sorunu, Türkiye'nin gelecekteki istikrarı, bölgedeki rolü ve Batı ve ABD ilişkileri için büyük önem taşımaktadır." 

Gerçekten de ABD, Kürt meselesine yaklaşım tarzını üstelik Türkiye topraklarındaki askerleri vasıtasıyla göstermiş ve bölgeye ne tür bir gelecek dayattığının ipuçlarını vermişti. Graham Fulller'in sözlerinden de anlaşılabileceği gibi Türkiye bu sürece direnmemeli ve bu bölgede bir bağımsız Kürt devleti nin kurulabilmesi için elinden geleni yapmalıydı. Tehlikeli ve masraflı olur diyordu Fuller. Doğruydu. Çünkü Türkiye yanlış yaparsa fena yapardı Sam amca. 

Beşinci Bölüm 

ABD VE İSRAİL UYARIYOR 

I. MUAVENET OLAYI 

2 EKİM 1992 tarihinde Türk Deniz Kuvvetleri'ne ait "TCG MUAVENET" muhribi, katıldığı NATO tatbikatının ara safhası bittikten sonra, intikal seyri esnasında ABD'nin SARATOGA gemisinde atılan iki güdümlü mermi ile vurulmuştu. Gemiden atılan iki adet SEA SPARROW füzesi geminin köprü üstüne 
isabet ederek havaya uçurmuş, geminin beyni konumundaki köşk oranlamayacak derecede hasara uğramış ve gemi komutanı Dz. Kur. Yb. Kudret Güngör, vardiya subayı Dz. Tğm. Alpertunga Akan, Tls. Astsb. Çvş. Serkan Aktepe, telefoncu ikmal çavuş Mustafa Kılınç ve topçu er Recep Akan olmak üzere beş Türk denizcisi hayatını kaybetmişti. 

ABD her ne kadar söz konusu olayı "üzücü bir kaza" olarak nitelendirse de, dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Emekli Oramiral Vural Beyazıt, 4 Mayıs 1996 tarihinde AKSİYON dergisinde yeralan demecinde Arda Sualp'e şunları söylüyordu : "Olaydan sonra NATO Başkomutanı, Ankara'ya Genelkurmay Başkanı'na geçmiş olsuna geldi. Şimdiki ABD Genelkurmay Başkanı Shali Khasvilli. Genelkurmay Başkanı beni de çağırdı. 

Benim içim kan ağlıyor. Shali Khasvilli, 'Bu kazadan dolayı büyük üzüntülerimi bildiririm' dedi. Ben, 'Daha kaza olup olmadığı belli değil. Bir tahkikat yapılır. Kaza olup olmadığı ortaya çıkar. Şimdilik kaza demeyelim. Bir olay olarak bunu kabul edelim, belki kasti olabilir' dedim. Adam, benim sözüme müthiş 
bozuldu. 'Biz müttefikiz, bunu kaza olarak yorumlamak lazım' dediyse de, biz dinlemeyip oradan ayrıldık." Dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş ise konu ile ilgili AKSİYON dergisinde bakınız neler anlatıyordu: 

"O günleri şöyle gözlerimin önüne getirdim. Vural Paşa, Komutanım dedi, Muavenet muhribini bir Amerikan gemisi vurdu. Ne oldu? Efendim dedi, Sparrow'la. Nasıl olur... Tatbikatın ara safhasındayız dedi. Yani durum alma. Bir ara verilmiş yani bir eğitim için mevzi almak için gidiyorlardı. Nasıl olur Vural 


Paşa dedim? Şehidimiz? Maalesef. Patlama? Hayır. Nasıl vurdu? Sea Sparrow'la. Hava hedefine karşı kullanılabilir. Köprü üstünden vurulmuş. Komutan da orada. Olacak şey değil. Bunu tahkik edelim. Tahkikat heyeti kuralım dedim. Vural Paşa da olayın üzerine gitti. Çok uğraştı. Sea Sparrow'lar çok kontrollü füzelerdir. Anahtarları var onun. Emniyet, açma, atış durumuna getirme(on-off) düğmeleri var. Bu harekat odasına da bağlı. Şimdi orada da bunun kontrolü var. 

Ateşleme için evvela bir şeyi açmak lazım. Ateşlenene kadar birkaç işlemden geçmesi gerekiyor. Evvela bunu 'on' durumuna getireceksin. Savaş Harekat Merkezi'nde amiri var. Bir komutanı, bir kumandanı var. Hatta ve hatta bu gibi şeylerde, grup komutanı, komodora kadar gider. Bütün bunlar aşılmış. O zaman 
dedim 'acaba yanlış bir ateşleme mi olmuş?' Tabii Beyazıt Paşa iyi bir denizci, 'Komutanım,' dedi, 'böyle şey olmaz!'" (4 Mayıs 1996, Aksiyon Dergisi, Arda Sualp) 

Kaza İhtimali Sıfır 

OLAYDAN 28 gün sonra, 29 Ekim 1992'de, gazeteci-yazar Zeki Kentel füzeler konusunda uzman, eski bir ordu mensubu tarafından kendisine gönderilen bir mektubu köşesinden aynen yayınlıyordu. Söz konusu yazıda olayın kaza olamayacağı en ince ayrıntılara girilerek, üstüne basa basa vurgulanıyordu: 
"Ben bir zamanlar Uzay Araştırmalar Merkezi(NASA)'nin içinde güdümlü füzeler üzerine eğitim görmüş emekli bir ordu mensubuyum. 

2 Ekim 1992 günü Ege Denizi'nde sürdürülmekte olan NATO Kararlılık Gösterisi 92 Tatbikatı sırasında Saratoga uçak gemisinden birbiri ardına fırlatılan iki "Sea Sparrow' füzesi donanmamızın güçlü muhribi Muavenet'in kaptan köşkünü havaya uçurdu. Olayda gemi komutanı dahil olmak üzere beş denizcimiz 
şehit oldu, 11 denizcimiz de yaralandı. Muhrip büyük bir olasılıkla hurdaya ayrılacak. Olayın üzerinden haftalar geçti. Henüz inandırıcı bir açıklama yapılmadı. 

Her ne açıklama yapılırsa yapılsın, bana aksini kanıtlayacak uygulamalı bir simülasyon yapılmadıkça bu olayın ancak ve ancak kasıtlı, önceden tasarlanmış ve incelikle hesaplanmış düzenin bir parçası olduğuna dair inancımı değiştirmem mümkün değildir. 

Bu olayda trilyonda bir dahi olsa kaza olma olasılığı yoktur. Sea-Sparrow basit bir topun namlusundan çıkan ve bıyık bükümü ile yönü ve mesafesi verilen bir gülle değildir. Sea-Sparrow gerek rampasında gerekse hedefine uçarken görevini tüm koordinatları ile en ince ayrıntılara kadar bilen akıllı ve çok yetenekli bir füzedir. 

Konuyu teknik ayrıntıya girmeden açıklamaya çalışalım. Hareketli düşman hedeflerini takip eden radar sisteminin sağladığı bilgiler, mikrondan daha küçük zaman aralıkları içinde; yönü, uzaklığı ve tüm koordinatları ile birlikte merkezi işlem ve mermi takip sistemi aracılığı ile rampada atışa hazır bekleyen 
akıllı Sea-Sparrow'a sürekli yüklenir. Sea-Sparrow ateşlendikten sonra hedefi vuracağı ana kadar oluşan çemberi içinden mikrondan daha kısa sürede kesiklik göstermesi atışı başarısız kılar. Özel bir hedefi olmayan füze kendi emniyet sistemi ile kendini imha eder. Özel bir hedefi olmayan füze kendi emniyet 
sistemi ile kendini imha eder. Yani hedefe kaza ile gitmez. Hedefe ancak ve ancak bilerek ve kasıtla gidilir. Bu olayda Saratoga tüm elektronik ve bilgisayar sistemiyle cinayetin katilidir. Bu bilerek ve kasıtla seçilmiş hedef atışıdır. 
Olayın bir kaza olmadığı, Amerikalı Avukat Kirk A. Guidry'nin TCG Muavenet Davası davacılarına yazdığı mektupta daha da belirginleşiyordu. Guidry mektubunda davanın "hukuksal dokunulmazlık" kapsamına alındığını yazıyor ve davanın düştüğünü haber veriyordu: 16 Ocak 1996 

Sayın müşterilerim! 

Büyük bir üzüntü ile size iletmek zorundayım. 3 Ocak 1996'da davanızı yürüten yargıç davayı iptal etti. Lütfen şunu anlayınız ki bütün gücümüzü kullanarak bu kararı değiştirmeye çalışacağız. Yargıç "görüşülmez" veya başka deyişle hukuksal dokunulmazlık (nonjusticiabilitiy) hukuk doktrinine dayanarak iptal kararını verdi. Bu doktrine göre mahkemeler, devletin diğer bakanlıkların yetki alanlarına tecavüz etmez. Yargıç, eğer bu davayı değerlendirmeye karar verdiyse ABD hükümetinin olaydaki sorumluluğunu araştırırken, ABD Deniz Kuvvetleri'nin eğitim prosedürlerini denetlemek zorunda kalacaktı ve dolayısıyla ABD Deniz Kuvvetleri'nin, yani ABD Hükümeti'nde başka bir bakanlığın işine karışmış olacaktı. İşte bu yüzden bu dava görüşülmez diye kararını verdi. 
Tabii ki bu konuda bizim yorumumuz, yargıcın fikrinin tam tersidir. Biz yargıca bu davaya "hukuksal dokunulmazlık" doktrininin uygulanmaması için, belli kanunlara aykırı olduğuna dair veriler sunmuştuk. 

Ama maalesef yargıç, bizim fikrimizi kabul etmedi. Bizce yargıç bu kararı vermekle hukuksal bir hata yapmıştır." 

ABD Türkiye'nin direnişini görmüştü. ClA'nin Türkiye masası şefi Graham Fuller şöyle demişti: 

"Eğer Ankara bu süreci durdurmaya çalışırsa ortaya çıkacak sonuç tehlikeli ve masraflı olabilir" 

Türk Genelkurmayı bütün olup biteni anlıyor ancak, Türkiye-ABD ilişkilileri gereği suskun kalmayı tercih ediyordu. Türk devleti, bütün birimleri ile sessizliğini korumaya çalışırken bazı subaylar, resmi olmamakla birlikte açıkça, ABD'nin Türkiye'ye gözdağı vermek istediği için Muavenet'i vurduğunu söylüyor ancak 
gerisini getiremiyorlardı. ABD'nin vermek istediği mesaj neydi? Türkiye'ye neden gözdağı vermek istiyordu? 

Birçok emekli general bu olayın Türk Genelkurmayı üzerinden Türk devletine verilmiş bir mesaj olduğunu söylüyor ancak söz konusu mesajın neden verilmek istendiği belirtilmiyordu. Örneğin Emekli Deniz Kıdemli Albay ilhan Kanbay olayı Türk devletine ve ordusuna dolaylı saldırı olarak nitelendiriyordu. 
Kanbay, tüm askerî ve sivil yetkililerin olayı örtmek için de ellerinden geleni yaptıklarını ekliyordu sözlerine. 

Emekli Deniz Albay ilhan Kanbay Muavenet'in Saratoga uçak gemisi tarafından vuruluşunun 1. yıldönümünde, yani l Ekim 1993 yılında, yapmış olduğu açıklamasında olayın mantığını veren üç hayati soru soruyordu: 

1. O gece saat 23.45'te geminin sancak tarafından 26 mil süratle seyreden Saratoga'dan Muavenet'in haberi yoktu. Tatbikat NATO Tatbikatı'ydı. Saratoga Akdeniz 6. Filosu'na aittir. Sararoga'nın orada ne işi vardı? KlME, NE İÇİN GÖZDAĞI VERİLECEKTİ? 

2. Gemiler seyir halindeyken ani bir emir ile "Muavenet" muhribi ile "Kılıç Ali Paşa" muhribinin yerleri değiştirildi. Muavenet öne, Kılıç Ali Paşa gemisi arkaya geçer. Neden? Muavenet, Saratoga'ya hedef gemi olarak seçildiği için midir bu değişim? 

3. Genel olarak bir geminin köprü üstü, gemi komutanının bulunduğu yerdir. Türk Devleti'nin sancağı burada dalgalanır. Gemi komutanı, Türkiye Cumhuriyeti'nin ona verdiği yetki ile kanunların uygulayıcısıdır. Yani Türk devletini temsil etmektedir. 

Albay Kanbay hedef olarak geminin köprü üstünün seçilmesinin bir anlamı olduğunu düşünüyordu. Türk Devleti'nin son derece önemli bir konuda ABD ile çıkarları çatışıyordu ve ABD bu yolla Türk Devleti'ne "göz dağı veriyordu." Yani hedef Türk Devleti'ydi. 

Türkiye ABD'nin Restini Görüyor 

KONU ile ilgili olarak görüştüğüm bir Kurmay Albay, Muavenet gemisinin vurulmasıyla ilgili bakınız neler söylüyordu: 

"Dönemin içişleri Bakanı ismet Sezgin, 10 Eylül 1992 tarihinde, sınır güvenliği konusunu görüşmek için İran'a gitti. Milli Güvenlik Kurulu'nun asker üyeleri hemen her toplantıda, Çekiç Güç'ün bölgede bir Kürt Devleti'nin kurulabilmesi için elinden gelen her şeyi yaptığını belirtiyor, Hükümet'in bir an önce acil 
önlemler almasının gerekliliğini vurguluyorlardı. O sırada Türk Devleti'nin en hassas olduğu mesele buydu. 

ABD her ne kadar Türkiye'nin bir müttefiki gibi görünse de bölgedeki çıkarları dolayısıyla Türkiye ile karşı karşıya geldi. O sırada özellikle TSK'ya bağlı istihbarat birimleri sürekli Çekiç Güç'le ilgili son derece önemli raporlar hazırlıyorlardı. Buna göre Çekiç Güç'ün bölgedeki misyonu Birleşik Kürt 
Devleti'nin kurulmasını sağlamaktı. Bu yüzden Çekiç Güç ve TSK birçok kez karşı karşıya geldi. Kuvvet Komutanları hemen her MGK toplantısında konuyu gündeme getiriyor, bu konu ile ilgili alternatif stratejileri tartışıyorlardı. Bütün MGK üyeleri Çekiç Güç konusunda hemfikirdiler. 

Ancak ABD'nin -ki İsrail'i de burada birlikte anmak gerekiyor-bölge ile ilgili politikaları neredeyse 20 yıllık bir geçmişe sahipti. ABD açısından geri dönüşü olmayan bir konuydu bu. Ama Türkiye için de aynı şey geçerliydi. Ve Türkiye apaçık bu süreci engellemeye çalıştı. Hem de Iran ve Suriye ile birlikte.  

Muavenet'in vurulması bana göre Pentagon'dan Türk Genelkurmayı'na bir mesajdı. Çünkü bu politikalar Kuvvet Komutanları tarafından gündeme getiriliyordu. Bence Türk Genelkurmayı mesajı almıştır. Ancak kesinlikle en ufak bir geri adım da atmamıştır. Hatta bu olay Türkiye'nin azmini daha da artırmıştır. Nitekim Türkiye ile ABD arasında yaşanan bu gizli savaş ABD'nin bölgeden tasfiyesiyle sonuçlanmıştır." 

Özellikle Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis bunu önlemek için aynı sorundan muzdarip Iran, Suriye ve Irak'la işbirliği yapılmasının şart olduğunu belirtiyor, aksi takdirde Türkiye'yi de içine alan bir Kürt devletinin engellenemeyeceğini dile getiriyordu. Ancak bu son derece tehlikeliydi. Bölgede İsrail'in güvenliğini tehdit eden ve ABD'nin terörist ülke olarak ilan ettiği bu üç ülke ile işbirliğine girmek, apaçık ABD çıkarlarına karşı gelmek demekti. Görüşmelerde Iran topraklarındaki PKK kampları ve sınırdan sızan militanların faaliyetlerinin nasıl engelleneceği konuları ele alınacak ve ABD'nin Kürt Devleti projesine karşı işbirliğinin temelleri atılacaktı. Dikkat ederseniz Muavenet'in vurulması içişleri Bakanı ismet Sezgin'in Iran gezisinden yaklaşık 20 gün sonra oldu. Benzeri bir işbirliği kısa bir süre önce Suriye ile de yapılmıştı." 

Yani görünen tablo şuydu: Aralarındaki tüm çelişki ve anlaşmazlıklara rağmen, üç ülke, Türkiye, Iran ve Suriye Irak'ın toprak bütünlüğüne verdikleri önemi gösteriyorlardı. Nitekim Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel Harp Akademilerinde yaptığı konuşmasında şöyle demişti: "Türkiye İran'la işbirliği içerisindedir. 
Bu işbirliği sayesinde bu sorunun üstesinden geleceğiz." işte bu da ABD'yi çileden çıkarmaya yetiyordu. Bölge ülkeleri, bu bölgede kurulacak birleşik bir Kürt devletinin kendilerinin bölünmesiyle sonuçlanacağını görüyorlardı. 
O halde.hu süreç, bir şekilde engellenmeliydi. Bölgenin en güçlü ülkesi Türkiye idi ve dolayısıyla direniş hareketini Türkiye başlatmalıydı. Nitekim 14 Kasım 1992 tarihinde üç ülkenin Dışişleri bakanları Ankara'da bir toplantı düzenlediler. Ardından 10 Şubat 1993'de Şam'da biraraya gelerek ABD VE İSRAİL'İN tüm dayatmalarına rağmen, aslında kendi toprak bütünlükleri demek olan Irak'ın toprak bütünlüğüne yönelebilecek bir Kürt devleti tehlikesine karşı birlikteliklerini teyid ediyorlardı. Yani Jan. Gen. Kom. Eşref Bitlis'in uçağının düşmesinden tam bir hafta önce. Türkiye öyle büyük bir çelişkiyi yaşıyordu ki, bir taraftan kendi eliyle oluşan Kuzey Irak'taki tehlikeli durumu şimdi tasviye etmenin yollarını arıyordu. Pentagon son derece sinirliydi. Çünkü Türk generalleri yoldan çıkıyordu. Kurmay Albay'ın da söylediği gibi Muavenet gemisinin vurulması kaza falan değil Türk Genelkurmayı'nın Çekiç Güç ile ilgili hedeflerine karşılık Pentagon'dan bir tehditten başka birşey değildi. 



7 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder