Yrd.Doç.Dr. Osman TEKİR etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yrd.Doç.Dr. Osman TEKİR etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Kasım 2018 Cuma

SİYASAL KARAR ALMA ORGANLARI ÜZERİNDE ÇIKAR VE BASKI GRUPLARININ ETKİLERİ , BÖLÜM 7

SİYASAL KARAR ALMA ORGANLARI ÜZERİNDE ÇIKAR VE BASKI GRUPLARININ ETKİLERİ , BÖLÜM 7


IV. BASKI GRUPLARININ UYGULADIGI YÖNTEMLER 

Baskı grupları kendi amaçları ve ellerinde bulundurdukları güç oranında siyasi karar alıcıları çok degisik yöntemler kullanarak etkilemeye çalısırlar. Bu yöntemler parlamenterler ve bürokratlarla dogrudan iliski kurmaktan, medya kampanyaları ve üyeleri harekete geçirme gibi dolaylı yöntemlere kadar çesitlilik gösterir (BİNDERKRANTS,2005) 

Baskı gruplarının uyguladıgı yöntemler açısından amaçları ve güçleri kadar ülkedeki mevcut siyasi yapı da önemlidir. Tayyar Arı bu konunun önemini su 
örneklerle vurgulamaktadır. “ Üniter bir yapıya sahip olan ngiltere’de klasik parlamenter sistemin bir özelligi olarak yürütmenin daha agırlıklı bir konuma sahip olması ister istemez baskı gruplarının yürütme bransı ve özellikle kabine üyeleri üzerinde yogunlasmalarına yol açmaktadır. Amerika’da ise güçler ayırımı nedeniyle yasama ve yürütme arasında gücün dengeli bir sekilde dagıtılmıs olması baskı gruplarını hem yasama hem de yürütme üzerinde ayrı ayrı yogunlasmak zorunda bırakmaktadır.”(ARI,1997;148-149) 
Baskı gruplarının siyasi karar alıcıları üyeleri ya da ideolojileri lehine etkilerken uyguladıkları pek çok yöntem vardır. Hakan Ay, bu yöntemleri söyle sıralamaktadır. İkna yolu, tehdit, dogrudan hareket ve grevler, rüsvet, hükümet faaliyetlerini baltalama ve mali sabotaj ile kamuoyunu etkileme.(AY,2003) 
İlter Turan ise bu yöntemleri, kulisçilik, siyasal partilerle iliskiler, propaganda, özel ayrıcalıklar, gösteriler, boykot, itaatsizlik ve zor kullanma seklinde 
sıralamaktadır.(TURAN,1986;138-146) 
Can Aktan ise ekonomik çıkar ve baskı gruplarının uyguladıgı yöntemleri ikna, lobicilik, seçim kampanyası yardımları, rüsvet, tehdit, sabotaj, toplu eylem ve medya alt baslıklarında açıklamaktadır.(AKTAN,1993) 
Ahmet Tan’ın baskı gruplarının siyaseti etkileme yolları olarak tanımladıgı yöntemler ise sunlardır. Kulisçilik, siyasilerle iliski kurma, propaganda, özel ayrıcalıklar tanıma, gösteriler, boykot ve grevler ile zor kullanma.(TAN,2002;133-136) 

Yukarıda açıklanan yöntemlerin her birinin çesitli baskı gruplarınca uygulandıgı bir gerçektir. Bütünlestirici bir yaklasımla bu yöntemleri söyle sıralamak mümkündür. 

a) Kulisçilik-Lobicilik 
b) İkna-Tehdit etme 
c) Siyasi partilerle iliski kurma 
ç) Özel ayrıcalıklar saglama 
d) Rüsvet 
e) Gösteriler ve boykot uygulama (üyeleri eyleme geçirme) 
f) Medya ve kamuoyu olusturma 
g) İtaatsizlik ve sabotaj 

Bu yöntemler asagıda ayrıntılı olarak incelenecektir. 

A) KULİSCİLİK-LOBİCİLİK 

Kulisçilik baskı grupları tarafından uygulanan ve siyasal sistemde kendilerini ilgilendiren kararları alabilecek kisi ve mercilerle yüz yüze iliski kurarak, onları 
amaçlarına inandırmaya, kendilerine yardımcı olanları maddi ve manevi yönden ödüllendirmeye dayanan bir faaliyet çesididir.(TURAN,1986) 
Lobicilik ise “kararları etkilemek isteyen kisinin hükümetteki veya karar alma sürecindeki kisileri amaçları dogrultusunda etkilemek için kurdugu bir tür iletisim ve bilgi alısverisidir.” (ARI,1997:152) 

Görüldügü üzere her iki tanım arasında anlam bakımından çok fazla bir fark yoktur. Kulisçilik ve lobicilik birbirinin yerine kullanabilecek kavramlardır. 
Kulisçilik-Lobicilik faaliyetleri için ülkelerdeki siyasal sistemin tasıdıgı özellikler önemlidir. Söyle ki kuvvetler ayırımı olan ülkelerde Kulisçilik-Lobicilik 
faaliyetleri yürütme organı kadar yasama organı üzerinde de yogunlasmaktadır. Buna karsın parlamenter sistemlerde Kulisçilik-Lobicilik faaliyetleri daha çok yürütme üzerinde yogunlastırılır. Çünkü parlamenter sistemlerde yürütme ile yasama erkleri yürütmenin lehine iç içe geçmis durumdadır. 
Kulisçilik-Lobicilik faaliyetleri seçilmis siyasiler kadar alınan kararların uygulayıcısı konumundaki bürokratlar üzerinde de uygulanır. Bunun sebebi ise açıktır. Çünkü bürokratlar siyasi kararların hem verilmesinde, hem de, uygulanmasında etkilidirler.

Kulisçilik-Lobicilik faaliyetlerinin yasal bir zemine oturtularak denetlenebilir olması hem baskı gruplarının hem de siyasal karar alıcıların daha rahat hareket etmesini saglayacaktır. Su halde baskı grupları faaliyetlerinin hukuksal çerçevesi iyi çizilmelidir. Aksi takdirde aynı siyasal sistemde bir siyasi iktidar tarafından hos karsılanan bir durum, baska bir partinin iktidarında hos karsılanmayabilir. 

B) İKNA-TEHDİT ETME 

Baskı grupları öncelikle siyasal karar alıcıları ve uygulayıcıları talep ve beklentilerinin haklı oldugu konusunda inandırmak isterler. Genellikle kendi çıkarlarını toplumun çıkarlarıyla az çok özdeslestirerek haklılıgı saglamaya çalısırlar. kna yöntemi siyasal karar alıcıların bu istek ve talepleri haklı görmesine dayanır. 
Baskı grupları taleplerinin haklılıgını kanıtlamaya çalısırken siyasi otoriteyi ikna etmek için çesitli arastırmalar yaptırabilir, bunlara dayanarak bir takım raporlar 
sunabilirler. Milletvekillerini kendi illerinde üniversite kurulması için ikna etmeye ugrasan bir baskı grubu bu talebini bagımsız bir kamuoyu arastırma firmasına 
yaptırdıkları ve il potansiyelini ortaya çıkaran bir anket sonucunu rapor olarak sunabilir ve dile getirebilirler. 

İkna metodu yüz yüze iliski kurulmasını gerektirir. Bu metotta baskı grubu temsilcileri, gerek parlamenterlerle gerekse kamu yöneticileriyle yüz yüze görüsmelerde bulunurlar.( AY,2003) 

Tehdit ise adı üzerinde baskı gruplarının siyasi otoriteyi çesitli konularda tehdit etmesidir. En bilinen tehdit konusu yaklasan ilk seçimler ve en bilinen tehdit unsuru ise oy verme islemidir. Bu durumda siyasi merciler açıkça yeni seçimlerde rakip kisilerin desteklenecegi seklinde tehdit edilirler. 
Baskı grupları siyasi karar alıcıları onların ve varsa aile fertlerinin kisisel zaaf ya da ahlaki problemlerini kamu oyuna açıklamakla tehdit edebilirler. Kumara, karsı cinse v.b. gibi düskünlügü olan siyasi sahısların bunları açıklamakla tehdit edilebildikleri bir sır degildir. 

Bürokratlar ve memurlar ise seçimle is basına gelmediklerinden baskı grupları onları memurların atama ve nakil yetkisini elinde bulunduran siyasilere sikayet etmekle tehdit ederler. 

İkna yolu öncelikli olarak uygulansa da bu yolla basarılı olunmaması halinde tehdit metodu çok rahat uygulanabilmektedir. Ahlaki degerlere uygun olmasa da tehdit etkili bir metottur. Özellikle “hükümet buhranlarının oldukça sık görüldügü ülkelerde en etkili metotlardan biridir.” (AY,2003:195) 

C) SİYASİ PARTİLERLE İLİŞKİ KURMA 

Baskı grupları yasama ve yürütme organları dısında siyasi partilerle de iliskiler kurarak amaçlarına ulasmaya çalısırlar. 
Siyasi partilerle kurulan iliskiler partilerin iktidar ya da muhalefette olmasına göre degisiklik gösterir. Aynı sekilde partilerin kurulus biçimleri ve kurucuları da 
önemlidir. Duverger partileri seçimlerde ve parlamentoda doganlar ve parlamento dısında doganlar olmak üzere ikiye ayırırken parlamentoda ve isçi sendikaları tarafından kurulan ngiliz sçi Partisiyle aynı zamanda bir baskı grubu olan sendikalar arasında organik bir bag oldugunu ileri sürmektedir. (DUVERGER,1993:16-25) 

Duverger’e göre siyasi partilerle baskı gruplarının iliskileri zaman boyutu dikkate alınarak ikiye ayrılabilir. Bunlardan birincisi geçici iliskilerdir. Geçici 
iliskilerde herhangi bir ilkeden ziyade çıkarlar önemlidir. Her baskı grubu çıkarlarının gerçeklesmesine yardımcı olacagına inandıgı her parti ile iliski kurabilir. 

İkinci grup iliskiler ise sürekli iliskilerdir. Sürekli iliskiler de kendi içerisinde ikiye ayrılırlar.Bunlardan ilki organik bir bag sonucu kurulan iliskilerdir. Örnegi 
yukarıda verilmistir. 

İkincisi ise siyasi partilerle baskı grupları arasında organik bir bag ya da resmi bir iliskinin olmadıgı bununla beraber aralarındaki iliskinin yarı açık yarı kapalı olarak sürekli devam ettigi iliskilerdir. Örnek olarak büyük sermaye sahipleri ile ilke olarak sagcı partiler arasındaki iliskiler gösterilebilir. Bunun nedeni ise büyük sermaye sahiplerinin mevcut düzende ve bölüsümde bir degisiklik yasamak istemeyisleridir. 

Çünkü ilke olarak sol partiler degisime daha yakındır. (DUVERGER,1993) 
Baskı gruplarının siyasi partilerle kurdukları iliskilerin bir bölümü maddi boyuttadır. Bazı baskı grupları siyasi partileri ve hatta bir kısım adayları seçim 
sürecinde maddi olarak desteklerler. Örnegin Amerika Birlesik Devletleri’nde SOFT MONEY denilen bir kavram vardır. Bu kavram 1980’lerde betimlenen bir kavramdır. 
ve siyasi partilere yapılabilecek bagısları ifade etmektedir. Siyasi partiler bu bagısları parti faaliyetlerinde kullanabilirler. Bununla birlikte bu bagıslar kesinlikle bu adayların seçim kampanyalarında kullanılamazlar. 1992-2002 arasındaki on yıllık dönemde bu tip bagısların miktarı 86 Milyon ABD dolarından 496 Milyon ABD dolarına yükselmistir. 
Günümüzde bagıslar çıkar gruplarının politikayı etkileme stratejilerinden biri belki de en önemlisi haline gelmistir. (APOLLON O ve LA RAJA,2004) 

Bazı baskı grupları ise kendilerini seçim sürecinin dısında tutarak her iki partiye de aynı mesafede olmayı tercih ederler. (ARI,1997) ABD’de Amerikan Telefon ve Telgraf Sirketi’nin (AT&T) ve Türkiye’de KOÇ Holding kurucusu Vehbi Koç’un seçimlerde tarafsız kalmaya çalısmaları örnek olarak gösterilebilir. Vehbi Koç kendisi Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) bir üyesi iken 1950-1960 arası dönemde Demokrat Parti (DP)’ye ve CHP’ye aynı miktarlarda bagıs yapmıstır.(DÜNDAR;2006) 
Baskı grupları kimi zaman kendi üyelerini bir partiyi veya bir adayı desteklemeye ya da tam tersi bir sekilde oy vermemeye davet edebilirler. Hatta kimi 
zaman kendi tepe yöneticilerini parlamentoya sokabilirler. Örnegin Türkiye’de yakın zamanda iki isçi sendikasının baskanları milletvekili olarak parlamentoya girmislerdir. 
Ecmel Yorgancı ise çıkar ve baskı gruplarını siyasi partilerle iliskilerini baz alarak sistem içindekiler ve sistem dısındakiler olarak ikiye ayırmaktadır. 
(YORGANCI,2002) 

Ona göre sistem içinde olanlar yüksek profilliler, düsük profilliler ve bagımlı gruplardır. Bu grupların sistem içinde dikkate alınma ve isteklerini gerçekleştirme oranları yüksektir. 

Sistem dısında olanlar ise mesruiyet arayanlar, dısarıda kalmaya mahkum olanlar ve ideolojik isyankarlardır. Bu tür baskı gruplarının taleplerini gerçeklestirme sansları pek yoktur. Sistem içine girebilirse bu grupların basarı sansı yükselebilir.(YORGANCI;2002) 

Sonuç olarak siyasi parti baskı grupları iliskilerinde basat ögenin maddi yardımlar oldugu bir gerçekliktir. Ayrıca arastırmalar göstermistir ki “yeni kurulan baskı grubu organizasyonları eskilere oranla daha fazla bagısta bulunmaktadırlar.” (APOLLONIO ve RAJA,2004) Bunun nedeni ise bir an önce politikacılar ve siyasi partilerle iliski kurma istegidir. 
Baskı gruplarının siyasi partileri etkilemek istedikleri kadar siyasi partiler de baskı gruplarını kendi lehlerine etkilemek isterler. Bu amaçla baskı gruplarının etkili yöneticilerini kendilerine yakın isimlerden olusturmaya gayret ederler. Gerçekte baskı grubu siyasi parti iliskileri iç içe geçmis bir iliskiler yumagıdır. 

Ç) ÖZEL AYRICALIKLAR SAGLAMA 

Her devletin vatandaslarının rahat ve huzurlu yasaması için yerine getirmek zorunda oldugu bir takım görevleri vardır. Bu görevlerin bir kısmı yalnızca devlet eliyle gerçeklestirilir ve devredilemez. Bununla birlikte bazen devletler bir takım daha alt düzeydeki sorumluluklarını özel kuruluslara aktarabilirler. ste devletin aynı zamanda birer baskı grubu olan özel kuruluslara bir kısım sorumluluk ve yetkilerini aktarmasına özel ayrıcalıklar tanıma denir. 

Örnegin Türkiye’de sanayi odaları, Ticaret odaları, Mimar ve Mühendis Odaları, Tabip Odaları gibi baskı gruplarına meslek icra etmek için lisans verme, mesleki 
faaliyetleri denetleme vb. görevleri vermek onlara özel ayrıcalıklar saglamaktır.(TURAN,1986 : 144) 

Özel ayrıcalıklar baskı gruplarına hem maddi hem de manevi güç kazandırırlar. 
Böyle özel ayrıcalıklar elde edilebilen baskı grupları toplumun gözünde bir nevi kamu kurulusuymus gibi kabul görürler. Ayrıca bu tür baskı grupları hem yerel hem de ulusal boyutta karar alıcılarla sahip oldukları özel ayrıcalıklı konum neticesinde dogrudan iliski kurabilirler. (BINDERKRANTS,2005) Fakat bu durum özel ayrıcalıklı konuma sahip olmayan baskı gruplarının siyasal karar alıcılarla dogrudan iliski kuramayacakları anlamına gelmez. Ayrıcalıklı konuma sahip olmayan baskı grupları da dogrudan iliski kurabilirler. Çok basarılı özel iliskileri olan üyelere sahip olmak her baskı grubu için bir avantajdır. 

D) RÜŞVET 

Baskı gruplarının uyguladıkları ve hem kanunlara hem de ahlaki kurallara aykırı olan bir yöntem de rüsvet vermedir. Rüsvet “bir görevlinin görevini, bir gerçek veya tüzel kisiye haksız çıkar saglayacak biçimde yapması ya da bu kisinin eylemlerini görmezlikten gelmesini saglamak için kendisine verilen para, hediye ya da saglanan olanak” (BOZKURT,1998) seklinde tanımlanabilir. 
Günümüzde rüsvet devletin dagıtacagı imkanların degerine göre çok yüksek rakamlara ulasabilmektedir. Rüsvetin gücü paranın gücünden kaynaklanmaktadır. 
Rüsvet hemen her ülkede görülebilse de kapalı toplumlarda daha yaygın oldugu söylenebilir. Örnegin Türkiye’de Devlet eski Bakanı ve Manisa Milletvekili smail 
Özdaglar, U.M. Denizcilik A.S. ortagı ve yönetim kurulu baskanı Ugur Mengenecioglu’ndan 25 milyon lira haksız menfaat sagladıgı gerekçesiyle Yüce 
Divanın 14.2.1986 gün ve E.1985/1, K.1986/1 sayılı kararı geregi 2 yıl hapis ve 30 bin lira agır para cezası ile cezalandırılmıstır.(BELGENET WEB SAYFASI) 
Kanunen ve ahlaken suç teskil etse de para ve paranın sahip oldugu cazibe kimi baskı grupları tarafından yetkili idarecilerle iliski kurma ve isteklerine ulasma aracı olarak kullanılmaktadır. 

E) GÖSTERİ DÜZENLEME-BOYKOT UYGULAMA 

Gösteri düzenleme ve boykot, grev uygulama özünde üyelerin harekete geçirilmesi esasına dayanır. Eger baskı grupları diger yöntemleri kullanarak amaçlarına ulasamazlarsa üyelerini harekete geçirebilirler. 
Vahsi hayvanların kürkleri için avlanmasına karsı çıkan bir grubun herhangi bir ülkede bu tür avlanmalara izin veren parlamentoların önünde kendilerini zincirleyerek yaptıkları eylemler bir gösteri düzenleme biçimidir. Buradaki amaç siyasileri konunun kendi zannettiklerinden daha önemli oldugu hususunda ikna etmektir. Ayrıca gösterilerle kamuoyunun dikkati de konu üzerinde yogunlastırılmıs olur. 
Gösterilerin siyasal sistemi etkilemekten baska amaçları da vardır. Gösteriler aynı zamanda üyelerin dayanısmasını artıran, baskı grubunun içsel sorunlarına cevap veren eylemlerdir. (TURAN,1986) 

Boykot ve grevler de zaman zaman siyasi karar alıcıları etkilemek üzere uygulanan bir yöntemdir. Hiçbir siyasi partinin isçilerin hakkını savunmayacagını ileri sürüp üyelerden seçimleri boykot etmesini isteyen bir sendikanın eylemi ya da Sanayi Bakanı’nın istifasını isteyip bu amaçla üretimi durduran isverenler sendikasının bu eylemi boykot ve grevlere örnek teskil etmektedir. (TURAN,1986) 
Baskı gruplarının uyguladıgı bu tür dogrudan hareketlerin amacı iktidarı elde bulunduranları üyeleri yararına etkilemek ve çıkarlarına uygun kararların çıkmasını saglamaktır.(AY,2003) 

8 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

SİYASAL KARAR ALMA ORGANLARI ÜZERİNDE ÇIKAR VE BASKI GRUPLARININ ETKİLERİ , BÖLÜM 6

SİYASAL KARAR ALMA ORGANLARI ÜZERİNDE ÇIKAR VE BASKI GRUPLARININ ETKİLERİ , BÖLÜM 6


2. ULUSAL BASKI GRUPLARI 

Ulusal baskı grupları daha çok ulusal ölçekte faaliyet gösteren baskı gruplarıdır. 
Bu gruplar genellikle maddi amaçlar için kurulsa da sosyal, ahlaki, çevresel amaçlar için kurulanları da mevcuttur. 

Ulusal baskı gruplarının kendi üyelerinin çıkarlarını gerçeklestirmek üzere baskı yaptıgı unsurlar genellikle ulusal siyasi karar alma sürecinin aktörleridir. Örnegin Türkiye’de bir isveren örgütü olan TİSK veya bir isçi örgütü olan TÜRK-İŞ ulusal baskı grubu örnekleridir.. Benzer sekilde, odalar ve borsalar birlikleri de ulusal baskı gruplarıdır. 

Önemle belirtilmesi gereken bir nokta da ulusal baskı gruplarının salt ulusal sınırlar içerisinde faaliyet göstermedigidir. Örnegin temelde bir ulusal baskı grubu olan TİSK, Avrupa Sanayi ve İsveren Konfederasyonları Birligi üyeligiyle de aynı anda uluslararası baskı gruplarının da içindedir. Fakat bu çalısmada bu tip örgütler ulusal baskı grubu olarak degerlendirilecektir. 
Tayyar Arı, Amerika Birlesik Devletleri’nde etkili olan ulusal baskı gruplarını altı gruba ayırmıstır. 

Bunlar: 

a) Ticari Dernekler 
b) Sirketler 
c) Sendikalar 
ç) Meslek Kurulusları 
d) Kitle Örgütleri 
e) Medya Kurulusları ve Dernekleridir.(ARI,1997:136-146) 

Ulusal baskı grupları her ülkede tıpatıp aynı olmasa da benzer sekilde bir sınıflandırmaya tabi tutulabilirler. Fakat uyguladıkları yöntemler ülkelerdeki mevcut siyasal sistemin özelliklerine göre pek çok yönden önemli farklılıklar gösterir. Bu durum ileriki bölümlerde açıklanacaktır. 
Türkiye’de baskı gruplarının sekillenmesinde karsılasılan manzara su sekildedir. Öncelikle siyasal merkezin kurumsallasma sürecinde kamusal grupların baskın bir rolü mevcuttur. Özel ve gönüllü olusumlar bu süreçte ikincil konumda kalmıslardır. 
Özellikle ekonomik çıkar perspektiflerinin gelismesinde devlet eliyle örgütlendirme ve yukarıdan asagıya dogru sekillenen yasal düzenlemelere bagımlılık göze çarpan unsurlardır.(ALKAN ve ÖNER,2000) 

3. YEREL BASKI GRUPLARI 

Kimi baskı grupları üyelerine çıkar saglama misyonunu ulusal sınırların içinde belirli bölgelerde yerine getirebilmektedir. Bu tür baskı gruplarının hareket sahaları sınırlı bir çevre içerisindedir. Böyle gruplar yerel baskı grupları olarak nitelendirilebilirler. 
Yerel baskı grupları yerel ölçekte faaliyet gösteren baskı gruplarıdır. Bununla birlikte bu tip baskı grupları ulusal ölçekte faaliyet gösteren baskı grupları ile ortak faaliyette bulunabilirler. 

Yerel ölçekte kurulan sanayici ve is adamları derneklerinin ulusal ölçekte kurulmus olan örgütlerle is birligi içinde bulunmaları bu duruma örnek olarak 
gösterilebilir. 

Yerel baskı grupları genellikle yerel yönetimlerin karar alma sürecini etkilemeye çalısırlar. Siyasi karar alıcılar kaynakların bir kısmını yerel yönetimler 
vasıtasıyla dagıtırlar. Böylelikle bir anlamda bölgeler arasında esitlestirme saglanmıs olur. 
Bazı yerel baskı grupları da ahlaki, sosyal, çevresel mülahazalarla kurulurlar. Bu tip baskı grupları sadece kendi yörelerindeki olaylarla ilgilenseler de diger ulusal ve uluslararası baskı gruplarıyla da ortak iliski içine girebilirler. Türkiye’de İzmir ili Bergama ilçesinde açılan altın madenine yöre halkının bir baskı grubu olusturarak karsı çıkması bu tür baskı gruplarına bir örnek teskil etmektedir. 
Bir bölgedeki bir kamu kurulusunun kapatılmasını önlemek için bölge halkının bir araya gelerek faaliyet göstermesi de yerel baskı gruplarına baska bir örnek olarak gösterilebilir. Fakat böyle bir grup sürekli olarak faaliyet göstermez. Amaçlarına ulasıp ulasmadıklarının bir önemi olmaksızın bu tip gruplar siyasal karar alıcılar kesin kararlarını verip uyguladıkları anda dagılırlar. 

Sonuç olarak yerel baskı gruplarının daha çok bölgesel amaçlarla belirli bir bölgede faaliyette bulundukları bir gerçektir. Bununla birlikte bu tip baskı grupları ulusal ve uluslararası baskı gruplarıyla çıkarları kesistigi ölçüde isbirligi yapabilirler. 

C) ÖRGÜTLENME AÇISINDAN BASKI GRUBU TÜRLERİ  

Baskı grupları örgütlülük açısından dört kategoriye ayrılırlar. Bunlar, anomik gruplar, örgütlenmemis gruplar, kurumsal gruplar ve örgütlenmis 
gruplardır.(TURAN,1986:133-138) 

1. ANOMİK BASKI GRUPLARI 

Anomik baskı grupları genellikle kendiliginden olusan gruplardır. Bir bölgedeki bireylerin bir olay ya da çözümlenemeyen bir sorun karsısında beklenilmeyen bir anda ve beklenilmeyen bir biçimde eyleme geçmeleri, gösteri yapmaları anomik bir grubun ve anomik bir eylemin örnegini teskil etmektedir. 
Trafik kazalarının yogun oldugu bir bölgede yöre halkının bir kaza üzerine kendiliginden bir araya gelerek yolu trafige kapatmaları bu tür grupların ve eylemlerinin güzel bir örnegidir. 

Anomik grupların özellikleri sunlardır: 

a) Bu tür gruplar kendiliginden olusur. 
b) Bu tür gruplar süreklilik göstermezler. 
c) Bu tür gruplarda üyeleri birbirine baglayan bir degerler ve davranıs kuralları 
dizisi mevcut degildir.(TURAN,1986;134-135) 

Anomik baskı grupları çok kısa bir zaman periyodunda, tek bir amaca ulasmak için kurulur ve bu amacı gerçeklestirmelerinin önemi olmaksızın 
dagılırlar.(HENNESSY,2000) 

2. ÖRGÜTLENMEMİŞ BASKI GRUPLARI 

Örgütlenmemis baskı grupları bireylerin özgün iradeleri ile isteyerek ve bilerek katılımda bulunmadıgı gruplardır. Her birey kendisi istemese de bazı grupların dogal üyesidir. Din, dil, ırk, bölge, kabile, asiret, soy, sosyal tabaka ve sınıf bu tür grup üyeliginin esasını teskil eder.(TURAN,1986;135-136) 

Türkiye ölçeginde düsünüldügünde bu tür örgütlenmemis baskı grupları siyasal karar alma sürecini en az diger gruplar kadar etkileyebilmektedir. Çünkü Türkiye’de özellikle Dogu ve Güneydogu Anadolu bölgelerinde herhangi bir asiret reisi önemli bir oy potansiyeline sahip asiretin tüm dizginlerini hala elinde tutabilmektedir. Böyle bir topluluk örgütlenmemis bir baskı grubu olsa da oy potansiyeli ile elinde çok güçlü bir pazarlık kozu mevcuttur. 
İlter TURAN, siyasal bakımdan modernlesmenin toplumlarda örgütlenmemis grupların önemini azalttıgını öne sürmektedir.(TURAN, 1986) Fakat yukarıdaki örnek en azından Türkiye için bu önemin devam ettigini göstermektedir. Ayrıca modern siyasal topluluklarda da örgütlenmemis gruplar etkileri azalarak da olsa varlıklarını sürdüreceklerdir. Çünkü birey için bu grupların bireye kazandırdıgı kimlik ve aidiyet duygusu en az bireyin gönüllü katıldıgı gruplar kadar önemlidir. 

3. KURUMSAL BASKI GRUPLARI 

Baskı grupları tanımlarının ortak noktalarından biri ilgili bölümde açıklandıgı üzere bu grupların üyelerine çıkar saglamak amacıyla kuruldugudur. Bununla birlikte modern siyasi yapılarda belli çıkarları birlestirme ve açıklama amacında olmayan çok sayıda kurum mevcuttur. Kilise, bürokrasi, ordu, çesitli isletmeler, yüksek ögretim kurumları bu tür kurumlardır. Aynı sekilde toplumun tüm kesimlerinin çıkarlarını gözetmek durumunda olan kurumlar da vardır. 
Siyasi partiler, parlamento ve hükümet bu tür kurumlardır. 
Yukarıda sözü edilen kurumların esas amaçları toplumun tüm kesimlerine hizmet etmektedir. Oysa bu kurumlar bu duruma ek olarak kendi üyelerine de bir takım avantajlar saglamaktadırlar.Yüksek dereceli memurların düsük bir ücret karsılıgında özel pasaport almaları, milletvekillerinin silah bulundurma konusunda sahip oldukları avantajlı konum, yine parlamento mensuplarının olusturdugu ve toplumun diger kesimlerine açık olmayan kooperatifler bu tür avantajlardır. 
Turan, toplumsal islevleri dısında, kendi üyeleri lehine siyasal süreci etkilemek üzere çaba göstermeleri nedeniyle ‘’kurumsal grupların birer baskı grubu olarak kabul edilmesi gerektigini’’vurgulamıstır.(TURAN,1986;137) 

4. ÖRGÜTLENMİŞ BASKI GRUPLARI 

Örgütlenmis baskı gruplarının en belirgin özelligi üyelerinin çıkarlarını maksimize etmek amacıyla ve üyelerinin özgün iradeleriyle kurulmus olmalarıdır. İsçi 
ve isveren örgütleri, meslek kurulusları bu tür baskı gruplarının en bilinenleridir. 

Örgütlenmis baskı gruplarının bir kısmı da sosyal, ahlaki ve çevresel mülahazalarla kurulmustur. Çevre örgütleri, kadın dernekleri, ideolojik amaçlı 
dernekler, bu tür gruplara örnek olarak gösterilebilir. 

Maddi amaçlarla kurulmus olan baskı gruplarının, sosyal amaçlarla kurulan baskı gruplarına kıyasla daha sıkı örgütlenmis bir yapıda olmaları dogaldır. Baska bir 
deyisle sosyal amaçlı baskı grupları daha gevsek bir örgüt yapısına sahiptir. 
Gerek sıkı gerekse gevsek örgüt yapısına sahip olsalar da bütün örgütlenmis baskı gruplarının çabaları siyasi karar alıcıları etkileme yönündedir. Bu etkileme 
çabalarının bir kısmı genel bir çerçevenin çizilmesi olabilecegi gibi, bir kısmı da daha spesifik amaçların gerçeklestirilmesine yönelik olabilir. (TURAN,1986) 

III. BASKI GRUPLARININ AMAÇLARI 

Baskı gruplarının ekonomik mülahazalarla kurulmus olan türlerinin öncelikli amacı üyelerinin çıkarlarını artırmak veya olası çıkar kayıplarının önüne geçmektir. 
Aktan, devletin ekonomiye müdahale etmesinin bir takım rant imkanları yarattıgını bu nedenle de baskı gruplarının asıl amacının “rant kollama” (AKTAN,1993) oldugunu ileri sürmektedir. 
Sosyal amaçlı dava grupları ise maddi çıkarları artırmak yerine inandıkları degerlerin yaygınlasmasına ve bu degerlerin siyasi karar alıcılar tarafından dikkate alınmasına gayret gösterirler. Çevreci bir grup için herhangi bir bölgenin milli park ilan edilmesi ve bölgedeki ekolojinin koruma altına alınması geçerli bir amaçtır. 
Günümüzün en çok kullanılan kavramlarından biri olan küresellesme kavramı da var olan siyasa yapım süreçlerini etkilemektedir. Özellikle son yirmi yılda Batı Avrupa da siyasal karar alma sürecinin dogası önemli bir degisime ugramıstır. Bu degisim ise küresellesme kökenli dıs baskılardan kaynaklanmaktadır.(RICHARDSON,2000) Öyle ise küresellesme olgusu da siyasal karar alıcılar üzerinde bir baskı grubu gibi etki yapabilmektedir. 


7 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

SİYASAL KARAR ALMA ORGANLARI ÜZERİNDE ÇIKAR VE BASKI GRUPLARININ ETKİLERİ , BÖLÜM 5

SİYASAL KARAR ALMA ORGANLARI ÜZERİNDE ÇIKAR VE BASKI GRUPLARININ ETKİLERİ , BÖLÜM 5


II. BASKI GRUBU KATEGORİLERİ

Baskı grupları ülkelere, ülkelerin sahip oldukları siyasal sistemin özelliklerine, ülkelerin tasıdıgı demokrasi anlayısına göre çok çesitlilik arz ederler. 

Baskı grupları her seyden önce sivil ve örgütlenmis toplum kavramının bir türevi olarak ortaya çıkmıslardır. Degisik sivil toplum tanımları yapılabilse de modern sivil toplum anlayısının bes ana ögesi mevcuttur. (YORGANCI,2000) Bu ögeler su sekilde sıralanabilir. 
Öncelikle modern sivil toplum çesitli düzeylerde örgütlenmis kuruluslardan meydana gelir. Bu kurulusların islevlerini sadece maddi olarak degerlendirmemek gerekir. Bu kurulusların dini, kültürel, sosyal vb. islevleri de mevcuttur. Bu yönleriyle bu kuruluslar toplumsal bütünlesmeye katkıda bulunurlar. 

Bireylerin sivil ve gönüllü kuruluslara katılımı sadece gönüllülük esasına göre gerçeklesebilir. Baska bir deyisle ileriki bölümlerde açıklanacak olan sivil toplum 
kuruluslarına (STK) üye olmak siyasi ya da dogal bir mecburiyete dayanmaz. 
Sivil toplumun temeli hukuk devleti anlayısıdır. Sivil toplumun devletten bagımsız yapılanması temelde hukuki zeminden yoksun oldugu anlamına gelmez. 
Çünkü demokratik prensipler, ifade özgürlügü, özel yasam gibi kavramlar sivil toplumun temelini teskil ederler. 
Sivil toplum her kesimden vatandasın temsil edilebildigi ve müsterek iradenin olustugu bir zemin hazırlar. 
Sivil toplum anlayısı özellikle kamu hizmetlerinin sunulmasında bir tür ikame anlayısı tesis eder. Bu anlayıs neticesinde de devlet bazı görev ve yetkilerini sınırları yasalara uygun olması kaydıyla sivil toplum kuruluslarına devredebilmektedir. 
Sivil toplum anlayısının sahip oldugu ögeleri sıraladıktan sonra bir tanım yapmak gerekirse ‘’sivil kavramı resmi veya kamu tanımlamasının bir karsıtı oldugundan, sivil toplum kurulusu kavramını devlet ve kamu sektörü haricinde olusan ve eylem etkinliklerini hükümet, parlamento, siyasi partiler ve bürokrasi üzerine odaklayan çıkar ve baskı grupları olarak kabul etmek gerekir. ’’(YORGANCI,2000) 

Günümüzün çagdas toplumunun çogulcu çehresi, iktidarın salt tek elde toplanmasına imkan tanımayıp genis bir alana yayılmasını gerektirir. İktidarın 
farklılasması ise farklı örgütlerin siyasetin olusumuna katkıda bulunmasını kaçınılmaz kılmaktadır. İşte bu farklı örgütler sivil toplum kuruluslarıdır ve fonksiyonları ise siyasi karar alıcıları etkilemektir. (AY,2003) 
Su anda tüm dünyada ne kadar sivil toplum kurulusu oldugunu söyleyebilmek miktarın çoklugu nedeniyle imkansız gibidir. Bununla birlikte bu kuruluslar 
‘’örgütlenmede ve yönetimleri politika degisimine zorlamada çok güçlü ve etkilidirler.’’(KETTLE,2000) 

Serif Mardin Türkiye’de sivil toplum kavramının Sinasi ve Namık Kemal gibi düsünürlerin öncülügünde 1880’lere kadar geri götürülebilecegini ifade 
etmektedir.(MARD N,2004) 
Buna karsın STK’ların Osmanlı Devleti’nin kurulusuna kadar uzandıgı da ileri sürülebilir. Lonca ve ahilik gibi teskilatlar ile tarikatlar Osmanlı Devleti içindeki ilk baskı grupları olarak nitelendirilebilirler.(ASLAN ve GÜL;2004) 
Türkiye’de sivil toplum uzun bir geçmise sahiptir. Bununla birlikte Türkiye’de sivil toplum kurulusları incelendiginde ‘’devletin yasalarla beslenen baskıcı tutumu, STK’lar arası açık ve süreklilik kazanmıs bir iletisim agının ve is bölümünün bazı olusumlar dısında henüz yerlesememis olması, örgüt içi yapılanmadan ve isleyisinden kaynaklanan problemler ve halk katılımının yeterli ölçüde saglanamaması ilk bakısta göze çarpan unsurlardır. ’’(AKSİT,TABAKOGLU,SERDAR,2002:17-18) 

Sivil toplum kuruluslarının varlıgı katılımcı demokrasinin de bir geregi olarak gösterilir. Söyle ki ‘’katılımcı demokrasi ve STK’lar toplumun bireylerine siyasal 
partilere girmeden kamusal özne olma ve yasamına yeni anlamlar katabilme yolunu açmıstır.’’ (TEKELİ) 
Sivil toplum örgütleri çogulculuk, seffaflık ve katılım temelinde islevseldir. 
Bireylere kendilerini ifade etme olanagı saglarlar Sivil toplum kentli kültürünü ve farklılıkların bir arada bulunmasını gerektirir.(BAYHAN;2002) 
Sivil toplum ve sivil toplum kuruluslarından sonra baskı grubu kategorileri incelenebilir. 
Her seyden önce baskı grupları ülkeden ülkeye farklılık gösterir. Bu farklılıklar ülkelerdeki demokrasi anlayısının, siyasal sistemin ve toplumsal kültürün farklı 
olusunun sonucudur. Bu çalısmada modern, çogulcu, katılımcı batı demokrasileri ele alınacaktır. 
Baskı gruplarını amaçları, faaliyet sahaları, örgütlenme sekilleri gibi kriterler dikkate alınarak çesitli kategorilere ayırmak mümkündür. 

A) AMAÇ YÖNÜNDEN BASKI GRUPLARI 

Öncelikle baskı grupları en temel kriter olarak amaçları göz önüne alındıgında iki kategoriye ayrılırlar. 
Bunlardan birincisi üyelerine ve hedef kitlesine hizmet götürmeyi amaçlayan sektör gruplarıdır. Digeri ise belli bir görüs ve ideolojiyi yaymayı amaçlayan dava gruplarıdır. (YORGANCI, 2000) 
Eryılmaz da baskı gruplarını amaçları ve konuları bakımından benzer bir sekilde maddi çıkarlar etrafında toplanan ve ortak fikirler ve degerler için çalısan gruplar olarak iki sekilde sınıflandırmıstır.(ERYILMAZ,2004) 

Keza benzer sekilde HENNESSY de baskı gruplarını üyeleri adına yarar saglamak ya da üyelerinin olası çıkar kayıplarını önlemek için siyasal karar alma 
sürecine maddi mülahazalarla etki yapmaya çalısanlar ve maddi amaçlardan farklı olarak sosyal, ahlaki ve çevresel amaçlarla kurulan gruplar olarak iki kategoriye ayırmıstır.(HENNESSY,2000) 
Aktan ise baskı gruplarını temelde amaçları yönünden ekonomik çıkar ve baskı grupları, kültürel çıkar ve baskı grupları seklinde daha temel bir ayrıma tabi 
tutmustur.(AKTAN,1993) 
Amaçları yönünden baskı grupları ekonomik amaçlı gruplar ve kültürel amaçlı gruplar olarak ikiye ayılır. 

1. EKONOMİK AMAÇLI BASKI GRUPLARI 

Bu tür baskı gruplarının temel güdüsü maddi çıkar kazanımı ya da olası maddi 
çıkar kayıplarının önlenmesidir. 
Maddi ya da ekonomik amaçlı olarak kurulan baskı gruplarının en bilinenleri özel sirketler, isveren örgütleri, isçi sendikaları, esnaf, sanatkar ve ticaret odaları, 
borsalar, basın ile ulusal ve uluslararası iktisadi ve mali kuruluslardır. 
Bu tür baskı grupları toplumun belli bir kesiminin çıkarlarını savunmayı ve gelistirmeyi amaçlayan ekonomik amaçlı örgütlerdir. Bu tür gruplarda kitlesel ve daimi bir üyelik yapısı vardır. 
Ekonomik amaçlı baskı grupları maddi kaynakları dagıtan ve kullanan siyasi karar alıcılar kadar toplumdaki diger baskı gruplarıyla da sürekli bir mücadele 
içindedirler. Çünkü bir baskı grubunun kendi üyelerine sagladıgı ekonomik çıkar artısı hiç süphesiz toplumdaki diger baskı gruplarına ayrılacak ekonomik imkanların azalması demektir. 

Ekonomik amaçlı baskı grupları örgütlü gruplardır. Hem üye sayıları dikkate alındıgında hem de mali anlamda çok güçlü kuruluslardır. Bütün baskı gruplarında oldugu gibi bu tür baskı gruplarına katılım da gönüllülük esasına dayalıdır. 

2 . KÜLTÜREL AMAÇLI BASKI GRUPLARI 

Kültürel amaçlı baskı grupları maddi güdülerden ziyade sosyal, ahlaki, çevresel, dini vb. mülahazalarla kurulmus örgütlerdir. 
Bu örgütler genellikle toplumda ezilen ya da insan haklarından gerektigi sekilde yararlanamadıgına inanılan kesimlerin haklarını savunmak için kurulmuslardır. Kadın, çocuk, gay ve lezbiyen dernekleri bunlara örnek olarak gösterilebilir. Bu tip örgütlere ‘’dava grupları’’ denir.(YORGANCI,2000) 
Kültürel amaçlı baskı gruplarından bazıları da çevresel mülahazalarla kurulmustur. Türkiye’de TEMA dünyada ise Greenpeace en bilinenleridir. Bu tip baskı gruplarının amaçları dünyadaki ekolojik dengenin sürdürülebilmesi ve korunmasıdır. 

Kadın ve çocuk hakları örgütleri basta olmak üzere bazı sosyal amaçlı kuruluslar ise dünyada cinsiyet ve ırk ayrımına karsı mücadele etmektedirler. 
Kültürel amaçlı baskı gruplarına katılıs da gönüllülük esasına dayanmaktadır. Bununla birlikte bu tür baskı gruplarının ömürleri savundukları degerlerin ya da 
ideolojilerin ömürleriyle dogru orantılıdır. Söyleki dünyada çocuk hakları konusunda bir problem kalmazsa, bu konudaki örgütlere de ihtiyaç duyulmaya bilir.

B) FAALİYET SAHALARI YÖNÜNDEN BASKI GRUPLARI 

Baskı grupları genellikle ulusal açıdan degerlendirilmesine ragmen günümüz dünyasında teknolojik gelismeler neticesinde ortaya çıkan küresellesme kavramı dikkate alındıgında ulusal boyutta degerlendirmeler yetersiz kalacaktır. Bu nedenle faaliyet sahaları dikkate alındıgında baskı grupları uluslararası, ulusal ve yerel baskı grupları olarak üçe ayrılabilir. 

1. ULUSLARARASI BASKI GRUPLARI 

Uluslararası baskı grupları genellikle uluslararası alanda faaliyette bulunurlar. 
Özellikle çok uluslu sirketler sahip oldukları devasa ekonomik güç ve istihdam ettikleri bireylerin çokluguyla çok etkili baskı gruplarıdır. Günümüzde artık pek çok sirket çok degisik ülkelerde maliyetleri azaltma amacıyla yatırım yapmaktadırlar. Dolayısıyla yatırım yaptıkları ülkelerdeki siyasi karar alıcıları kendi üyelerinin lehine etkilemek istemeleri esyanın dogası geregidir. 
Uluslararası medya da çok etkili bir baskı grubudur. Medya kökenli baskı gruplarının etkisi ise yalnızca onun sahip oldugu ekonomik güçten kaynaklanmaz. 

Medya kökenli baskı gruplarının sahip oldukları asıl güç onların kamuoyu olusturabilme ve kamuoyunu etkileme güçleridir. 
Avrupa Birligi, sahip oldugu kurumsal çatısıyla uluslar üstü bir sistemdir. Bu sistemin de alacagı siyasal kararları etkilemeye çalısan baskı grupları mevcuttur. 

ALKAN bu grupları, Eurogrup, ulusal federasyonlar ve birlik ülkeleri dısından gelip de çıkarları dogrultusunda AB birimlerinde çaba harcayan gruplar olarak üçe ayırmaktadır.(ALKAN,1999) 

Eurogruplar AB’ne üye ülkelerdeki aynı çıkarı paylasan baskı gruplarının olusturdugu ve karar alma sürecini en çok etkileyebilen kuruluslardır 
Ulusal federasyonlar ise ulusal-sektörel çıkarlar dogrultusunda faaliyet gösteren baskı gruplarıdır. 

Üçüncü tip baskı grupları ise AB çapında faaliyet gösteren birlik ülkeleri dısından gelen ve çıkarları dogrultusunda AB birimlerinde çaba harcayan gruplardır. 
Bunlar genellikle, Japonya, ABD, Çin kökenli sirketlerdir. Mesela Japon İsadamları Birligi’nin temsilcilerinden olusan bir delegasyon Brüksel’de sürekli olarak bulunmakta ve lobicilik faaliyetinde bulunmaktadır.(ALKAN,1999) 
Uluslararası örgütler günümüz dünyasını etkileyen biçimlendiren çok önemli aktörlerdir. Uluslararası örgütler küresel nitelikli olanlar ve bölgesel nitelikli olanlar olarak ikiye ayrılırlar.(HASGÜLER ve ULUDAG;2004) 
Küresel nitelikli uluslararası örgütlerin basında Birlesmis Milletler ve onunla iliskilendirilen Uluslararası Çalısma Örgütü (ILO), Uluslararası Para Fonu(IMF), Dünya Ticaret Örgütü (WTO), Dünya Saglık Örgütü (WHO) v.b. örgütler gelmektedir. 

Bölgesel nitelikli uluslararası örgütlerin en bilinenleri ise NATO, AB, AGİT, 
Ekonomik sbirligi ve Kalkınma Teskilatı (OECD) v.b.’dir. (HASGÜLER ve ULUDAG;2004) 

Uluslararası örgütler zaman zaman baskı grupları gibi islev görmektedirler. 
Örnegin Birlesmis Milletler Teskilatı genel ve küresel sorun olan soykırım, insan hakları, kadın ve çocuk hakları, çalısma yasamının düzenlenmesi v.b. konularında tüm dünyada siyasal karar alıcıları etkileyen bir uluslararası baskı grubu niteliginde dir. 

Benzer sekilde uluslararası çapta örgütlenen hükümetler dısı uluslararası örgütler de mevcuttur. Bu örgütler sivil toplum anlayısının bir ürünü olarak kurulmuslar dır. 
‘’ Totaliter mekanizmaları sarsmada ve demokratiklestirmede anahtar role sahip olan“ (HASGÜLER ve ULUDAG,2004:298)uluslararası hükümet dısı kuruluslar uluslararası sendikalardan, kisisel nitelikli örgütlenmelere (Lions, rotary klüpleri ve masonluk gibi) ve uluslararası vakıflara kadar çesitlilik gösterirler. 

Türkiye açısından konuya bakıldıgında ise ortaya çıkan manzara su sekildedir. Türkiye yogun olarak uluslararası baskı gruplarının faaliyetlerine sahne olmaktadır. 

Bugün Türkiye’de pek çok holdingin çok güçlü yabancı ortakları mevcuttur. Keza Türkiye İsveren Sendikaları (TİSK) 28 yıldır Avrupa Sanayi ve sveren 
Konfederasyonları Birligi (UNİCE)’nin üyesidir.(KUTADGOBİLİK,2005) Yine TİSK raporuna göre AB ile tam üyelik görüsmelerine baslayan Türkiye’de 
Müzakere dari Yapısında özel sektör grupları (TİSK,TOBB,TÜSİAD vb,) çalısma gruplarında yer almalıdırlar. (TİSK,RAPORU,2005) Bu görüsün temeli ise danısma gruplarının çalısma grupları kadar etkili olamayacagı düsüncesidir. TİSK hiç süphesiz çalısma grupları içinde yer almakla kendi üyelerinin çıkarlarını maksimize etmeye çalısmaktadır. 
Uluslararası baskı grupları ile ilgili olarak su husus da önemle belirtilmektedir ki, bu tip baskı grupları için tüm dünya ve hatta uzay eylem alanıdır. 
Ahlaki, sosyal degerler, ve çevresel mülahazalarla kurulmus uluslar arası baskı grupları da mevcuttur. Bunların en bilineni ise bir çevre örgütü olan greenpeace’dir 


6 CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

SİYASAL KARAR ALMA ORGANLARI ÜZERİNDE ÇIKAR VE BASKI GRUPLARININ ETKİLERİ , BÖLÜM 4

SİYASAL KARAR ALMA ORGANLARI ÜZERİNDE ÇIKAR VE BASKI GRUPLARININ ETKİLERİ , BÖLÜM 4



IV. DEMOKRASİ VE DEMOKRATİK DEVLET 

Parkınson’a göre siyasi sistemler monarsi, oligarsi, demokrasi ve diktatörlük olarak dörde ayrılır.(PARKINSON 1984). Konunun sınırlandırılması açısından, bu 
çalısmada sadece demokrasi kavramı ele alınacaktır. 
Yunanca Demos (Halk) ve Kratos (Kudret, iktidar, hakimiyet idare) kelimelerinden olusan demokrasi halkın iktidarı seklinde yaygın kabul gören bir tanıma sahiptir. Bununla birlikte tarih boyunca pek çok bilim adamı demokrasiyi farklı yaklasımlarla tanımlamaya çalısmıslardır. 
Sosyal bilimler sözlügünde demokrasi, ‘’toplumsal baglayıcılıgı olan kararların, o kararlara uyması beklenen ya da zorlanan kisilerin iradesini yansıtacak biçimde 
olusturuldugu yönetim tarzı’’(DEM R ve ACAR, 2002:96) olarak tanımlanmaktadır. Bolay ise demokrasiyi ‘’halkın kaderine hakim olma vasıtalarına sahip oldugu siyasi sistemin adı’’(BOLAY,1997) olarak tanımlar. 

Selçuk demokrasiye bir ön ad takmıs ve çagcıl demokrasi seklinde tarif etmistir. 
Çagcıl demokrasi ‘’Özgür, özerk, esit bireylerden olusan bilgilendirilmis özgür halkın, hukukun egemenligi altında sivil toplumun özgürlükçülüge, çogulculuga ve katılımcılıga yaslanan normlarına göre özgür halk tarafından özgür halk için yönetilmesidir”. (SELÇUK, 1999) 
Demokrasinin dayandıgı temel degerler özgürlük ve esitliktir. Aktan’a göre ise demokrasinin asgari sartları ‘’siyasal özgürlükler, hukuk devleti, kuvvetler ayrılıgı, seffaflık, laiklik, demokrasi kültürü, sivil toplum ve iktidarın sınırlandırılması kültürüdür.’’ (AKTAN, 1999) 
Yukarıda görüldügü gibi pek çok açıdan yaklasarak demokrasi tanımları yapmak mümkündür. Bütün bu tanımların ortak noktaları sunlardır. Öncelikle demokrasi bir rejim türüdür. Demokrasilerde yönetenler ve yönetilenler iliskisinde servet, dogum, cins, ırk ve aileye dayalı ayrıcalıklar bulunamaz. Herkes kanun karsısında esittir. ‘’Denilebilir ki tüm demokrasi yaklasımlarının gerisinde adeta ideallestirilmis bir dogrudan demokrasi anlayısı bulunmaktadır.’’ (TEKEL , 
http://www.stksempozyumu.org.) 

Gözler, demokrasiyi “etkin siyasal makamların, düzenli aralıklarla tekrarlanan, birden fazla siyasal partinin katıldıgı, muhalefetin iktidar olma sansına sahip oldugu serbest seçimlerle belirlendigi ve temel kamu haklarının tanınmıs ve güvence altına alınmıs oldugu bir rejim”(GÖZLER,2005:72) olarak tanımlamaktadır. 

Yukarıdaki tanım normatif demokrasi teorisi yerine ampirik demokrasi teorisi baz alınarak yapılmıstır. Çünkü normatif anlamda demokrasi bir idealdir. 
Pek çok ülke anayasasında kendi devletlerinin yapısını tanımlarken demokratiklik kavramına atıfta bulunurlar. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası da “Türkiye 
Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanısma ve adalet anlayısı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk Milliyetçiligine baglı, baslangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan , demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.’’ hükmünü amirdir. (1982 Anayasası ,Md.2) 

Aslında devletin demokratikligi devletin kuruldugu toprak parçasında hüküm süren siyasi rejimin sahip oldugu özelliklerdir. Demokratik bir devlette veya rejimde egemenlik halkın olmalıdır. Halkı yönetim yetkisi yöneticilere sınırlı biçimde verilmeli ve gerektiginde geri alınabilmelidir. Seçimler mutlaka var ve özgür olmalıdır. Halkın yönetime aktif biçimde katılımı saglanmalı ve halka farklı seçenekler arasından tercih yapabilme olanagı saglanmalıdır. Bunlara demokrasi ile ilgili insan haklarına saygı, ahde vefa, zaman asımı vb. gibi evrensel nitelik tasıyan degerler de ilave edilmelidir. 

Çünkü her ülkenin kendine özgü bir demokrasisinin olacagı yaklasımı kabul edilebilir bir yaklasım degildir. 

Kavram olarak demokratik devlet ‘’devlet yönetiminin kuramsal olarak, varlık sebebi olan yönetilenlere karsı tarafsız ve herkese esit mesafede 
bulunmasını’’(KIR,1999) ifade eder. Peki insan topluluklarının devlete ihtiyacı var mı dır? ‘’İnsan felsefesi açısından bakıldıgında devlet kurmak insanın varlık 
sartlarındandır.’’ (ODABAS,1999) Gerçekten de hangi devlet teorisi benimsenirse benimsensin tarihin her döneminde insan toplulukları devlet kurmuslardır. 
Demokratik devletin göstergelerinden belki de en önemlisi o ülkelerin anayasalarıdır. Aslında devletin demokratikligi ya da diger bir ifadeyle demokratik ilkelere baglılıgı o devletin gelismislik düzeyinin de bir göstergesidir. Günümüzde gelismis devletler gelismekte olan devletlere kıyasla vatandaslarına daha fazla özgürlük tanımıs ve ayrıca ülkelerinde evrensel hukuk kurallarını daha hakim kılmıslardır. 

Burada kısaca demokratik bir devletin anayasasının ne gibi özellikler tasıması gerektigini de vurgulamakta yarar vardır. Örnegin Burhan Kuzu’ya göre anayasa ‘’ayrıntıya inmeyen, birinci sınıf bir demokrasiyi getiren, temel hak ve özgürlükleri güvence altına alan ve resmi herhangi bir ideoloji içermeyen ‘’ (KUZU, 1999) bir yapıda olmalıdır. 

Türkiye Cumhuriyetinin 1982 tarihli Anayasasına getirilen bir elestiri olarak Arif Ersoy anayasanın ‘’sivil ve devrim mantıgı ile degil normal mantıkla hazırlanıp, 
kısa, açık, öz bir uzlasma metni seklinde’’(ERSOY,1999) olması gerektigini ifade etmektedir. 

Sami Selçuk ise anayasadaki hukuk devleti kavramını yetersiz bulmakta ve bunun yerine ‘’hukukun üstünlügü’’ ilkesinin anayasalarda bulunması gerektigini ifade etmektedir. Ona göre ‘’demokrasinin özü hukukun üstünlügü ilkesidir.’’ (SELÇUK,1997) 

Demokratik devlet kavramı irdelenirken bir husus daima hatırlanmalıdır. Söyle ki devletin demokratikligi için bir takım yazılı kuralların mevcut olusu gerçekte asla yeterli degildir. Demokratik ilkelere baglılık mutlaka davranıslara ve uygulamalara yansıtılmalıdır. 

Her devlet ve toplum demokratik bir rejimin önüne çıkabilecek engelleri tanıyabilmeli ve ortadan kaldırabilmelidir. Bu engellerin basında halkın genelinin sahip oldugu demokratik degerlerin zayıflıgı gelmektedir. Diger bir deyisle demokratik degerlere baglılık tüm halk tarafından benimsenmelidir. 
İkinci engel ise toplumsal ve siyasal kutuplasmaların var olmasıdır. Toplumsal ve siyasal kutuplasmalar olası bir toplumsal mutabakatı engellerler. 
Sonuncu engel ise çok siddetli ekonomik bunalımların yasanmasıdır. 
Bu durumda siddetli toplumsal çatısmalar ortaya çıkabilir. 
Demokratik devlet kisi hak ve özgürlüklerini koruma altına almalıdır. Kanunlara
sadece yönetilenler degil yönetenler de tam anlamıyla uymalıdır. Yönetilenlerin 
yönetime aktif biçimde katılımı saglanmalıdır. Yönetenler arasındaki seçilmis ve atanmısların iliskileri demokrasi ve kamu yararı temelinde olmalı, yetki ve 
sorumluluklar net olarak ifade edilmelidir. 

Demokratik devlet anlayısı bir özlem olmaktan çıkarılarak tüm toplumun benimsedigi bir yasam biçimi seklini almalıdır. Bir toplumda demokrasi konusundaki kültürel farklar az, uzlasma alanları çok ise o toplumda demokrasinin yerlesmesi ve yasaması o ölçüde kolaylasacaktır. 
Bir toplumda demokratik anlayısı yerlestirmek ise öncelikle ailelerin katkısıyla gerçeklesebilecektir. Bir çocuk demokratik bir aile ortamında yetisirse ve aynı zamanda demokratik bir okul ve çevrede kendi bireyselliginin farkına varırsa elbette güçlü bir demokrasiyi benimseme duygusuna sahip olur. Öyleyse devletin demokratikligi kadar toplumun çekirdegini olusturan ailenin yapısının demokratik degerler tasıması da önemlidir.Çünkü “aile fert ile cemiyet, tabiatla insanlık, maddi hayatla manevi hayat arasında atılan ilk esaslı köprüdür.”(AĞAOGLU,1927:89) 

İKİNCİ BÖLÜM 

ÇIKAR VE BASKI GRUPLARININ KAVRAMSAL BOYUTU 

Son yıllarda demokratik yöntemlerle idare edilen devletlerde yönetimler bir dönüsüm ve degisim sürecinden geçmektedirler. Bu süreçte ülkedeki bilinen siyasi karar alma organlarına yeni ve etkili aktörler dahil olmaktadır. Bu degisime paralel olarak merkezi yönetimler yerel yönetimlerle, özel sektör sirketleriyle ve kar amacı gütmeyen kuruluslarla bir takım sorumlulukları ve dogal olarak yetkilerini de paylasmak zorunda kalmıslardır. 
Ulusal ölçekte karar vericiler sadece ulusal boyuttaki kuruluslardan etkilenmez ler. Aynı zamanda ve artan oranda uluslararası özel sektör sirketleri ve kar amacı gütmeyen kuruluslar tarafından da etkilenirler. 

Ulusal ve uluslararası arenada siyasi karar alma sürecini etkileyen bu yeni aktörler çıkar ve baskı gruplarıdır. 

I. ÇIKAR VE BASKI GRUBU TANIMLARI 

Sosyal bilimlerdeki pek çok kavram gibi çıkar ve baskı gruplarının ne oldugu hususunda da basit ve tek bir tanım mevcut degildir. Pek çok bilim adamı bu kavramları farklı yönlerden farklı yaklasımlarla tanımlamaya çalısmıslardır. 
Gerçekten de ‘’basit ifadelerle bir baskı grubunun neyi ifade ettigini anlatabilmek pek de mümkün degildir.’’ (HENNESSY; 2000) Söyle ki ; bazı baskı 
grupları kendiliginden ve çok kısa ömürlü olarak ortaya çıkarlar. Tek bir amaçları vardır ve bu amaca ulasıp ulasılmadıgının önemi olmaksızın kısa bir süre sonra dagılırlar. 

Örnegin her hangi bir kasabada kasaba sakinleri bir yolun belirli bir bölgeden geçmesini veya geçmemesini isteseler olusturdukları ve kısa süre sonra kendiliginden dagılan bir topluluk da gerçekte bir baskı grubudur. 
Aynı sekilde sürekli trafik kazası meydana gelen bir bölgede yöre sakinlerinin üstgeçit istemeleri ve bu amaçla bir araya gelerek yürüyüs ve gösteri yapmaları da bir baskı grubu faaliyetidir. 

Elbette her baskı grubu böyle basit amaçlar için basit bir yapıda kendiliginden olusmazlar. Baska bazı baskı grupları daha sürekli bir amaç için daha iyi organize olmus bir sekilde, bölgesel, ulusal ve uluslararası ölçekte kurulmuslardır. Bu tür gruplar ellerindeki güçleri kullanarak üyelerinin çıkarlarına ters düsecegine inandıkları konularda siyasal karar alıcıları etkilemeye çalısırlar. (HENNESSY,2000) 

Tayyar Arı’ya göre baskı grupları ‘’bir takım ortak çıkarlar etrafında toplanmıs olan ve isbirligi içerisinde resmi kurumlarla temas kurarak görüs ve isteklerini bu yolla ilettikleri takdirde daha iyi sonuç alabileceklerini düsünen örgütlü gruplardır.’’(ARI,1997:133) Bu tanımda dikkati çeken nokta baskı gruplarının örgütlü yapılarıdır. Fakat bu yaklasımla kendiliginden ve geçici süre için bir araya gelmis toplulukların baskı grubu olmadıgı seklinde bir sav ileri sürülebilir. Oysa bu durum gerçegi yansıtmaz. Yukarıda bahsedildigi gibi bu tür kendiliginden olusan topluluklar da baskı grubudur. Burada olsa olsa örgütlülügün baskı grubunun etkinligini artıracagı söylenebilir. 

İlter Turan ise baskı grubunu ‘’üyelerinin ortak çıkarlara sahip bulunduklarını algılayan, iktidara geçmeyi amaçlamadan siyasal sistemi etkilemeye çalısan bir 
topluluk’’ (TURAN,1986:132) olarak tanımlamaktadır. 

Burada üyelerin kim olduklarının ve ne istediklerinin farkında olmaları önemlidir. Aynı sekilde bu isteklerin siyasal karar alma sürecini etkileyerek elde 
edilmesi gerekir. 
Siyasal karar alma sürecini etkileme amacı olmayan gruplar baskı grubu olarak değerlendirilemezler. Söyle ki ‘’baskı gruplarının tamamı dogrudan ya da dolaylı olarak siyasetin içindedirler. Çünkü kurulus ve varolus amaçları üyelerinin ya da toplumun bir kesiminin haklarını ve çıkarlarını korumak ve savunmaktır. ‘’ (ÇOMAKLI,2003) 
Bütün baskı gruplarının bir yönüyle siyasetin içinde oldugu bir gerçekse de baskı gruplarının varlıgı ve kurulusu salt siyasal nedenlere indirgenemez. lter Turan’ın açıkça ifade ettigi gibi bir baskı grubu olan ‘’meslek odalarının varlık nedenleri yalnızca siyasetle ilgili degildir. Çesitli faaliyetleri arasında siyasal nitelikte olanlar da vardır.’’ (TURAN,1986:131) 

Belirli ortak çıkarlar etrafında bir araya gelme ve örgütlenme sonucu çıkar gruplarının olustugunu ifade eden C.Can Aktan’a göre çıkar grupları amaçları 
dogrultusunda siyasal iktidarı ve bürokrasiyi etkilemeye ya da baskı yapmaya baslarsa baskı grubu ortaya çıkmıs demektir.(AKTAN,1993) 
Literatürde genellikle çıkar ve baskı grupları tek bir kavrammıs gibi kullanırlar. 
Can Aktan baskı grubu tanımlaması yaparken bir baska kavrama da atıfta bulunmaktadır. Bu kavram rant kollamadır. Rant kollama bireysel olabilecegi gibi kurumsal ya da örgütlü de olabilir.Aktan’a göre ‘’kurumsal ya da örgütlü olarak rant kollama ortak menfaatleri etrafında birlesen ve bunları gerçeklestirmek için örgütlenen kesimin devletten ekonomik transfer elde etme gayretine verilen isimdir. Bu sekilde rant kollamaya çalısanlara siyaset biliminde çıkar ve baskı grupları adı verilmektedir.’’(AKTAN,1993) 

Yukarıdaki tanım baskı gruplarının faaliyetlerini sadece ekonomik boyuta indirgediginden eksik olarak nitelendirilebilir. Çünkü baskı gruplarının sosyal ve 
ideolojik amaçlarla kurulanları da mevcuttur. Bu tip baskı gruplarına örnek olarak çevre örgütleri, insan haklarını koruma örgütleri gösterilebilir. 
Baskı gruplarının sadece ulusal ve bölgesel oldugu düsünülmemelidir. 
Küresellesen günümüz dünyasında çok uluslu büyük sirketler de kendi alanlarında birer baskı grubu olarak ele alınmalıdır.(HENNESSY,2000) 
Çok uluslu büyük sirketler hem istihdam sagladıkları genis kitlelerin, hem de kontrollerinde bulundurdukları muhtesem maddi gücün avantajlarını bir arada 
kullanabilirler. 
Keza ulusal ve uluslararası boyuttaki medya da bir baskı grubu olarak ele alınmalıdır. Medyanın gücü ise kamuoyu olusturma kudretinden 
kaynaklanmaktadır.(HENNESSY,2000) 

Yukarıdaki açıklamaların ısıgında bir tanım yapmak gerekirse baskı grupları maddi ya da sosyal, ahlaki, çevresel ve ideolojik mülahazalarla kurulan, örgütlü ya da örgütsüz yapıda bulunabilen ve siyasal karar alma sürecini üyeleri lehine etkilemeye çalısan bölgesel, ulusal ve uluslararası boyuttaki gruplardır. 
Baskı gruplarının çıkar gruplarından farklılıgı ise siyasi karar alıcıları etkileme gayretidir. Buradaki gayretler sadece devlete karsı yürütülen faaliyetler degildir. Her baskı grubu kendi üyelerinin çıkarlarını toplumdaki ya da uluslararası arenadaki rakiplerine karsı da korumak isterler. Bu yönde faaliyetlerde bulunurlar. 

5 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

SİYASAL KARAR ALMA ORGANLARI ÜZERİNDE ÇIKAR VE BASKI GRUPLARININ ETKİLERİ , BÖLÜM 3

SİYASAL KARAR ALMA ORGANLARI ÜZERİNDE ÇIKAR VE BASKI GRUPLARININ ETKİLERİ , BÖLÜM 3



III SİYASİ PARTİLER 

Siyasi partiler hem yukarıda deginilen siyasal sistemin hem de ileride deginilecek olan siyasi karar alma sürecinin temel aktörlerindendir. 
Tarihsel süreç içerisinde siyasi partiler 19’ncu yüzyılda ortaya çıkmıslardır. 
Çarlık Rusya’sında yasanan 1917 Ekim devrimiyle birlikte siyasi partilerin kitleleri etkileme, iktidarı ele geçirme ve rejim yerlestirme hususunda ne kadar etkili kurumlar olabilecegi tüm dünya tarafından kabul edilmistir. Ancak bu devrimden sonra siyasi partilerin tartısılması bir kenara bırakılmıs ve tartısmalar siyasi sistemlerin tek partili mi yoksa çok partili mi olması gerektigi yönüne kaymıstır. 

Her seyden önce bir siyasi parti olusumunun gerçeklesebilmesi için toplumda farklılasmaların ortaya çıkması gerekir. Çünkü ancak toplumun bir kesimiyle 
özdeslesme, digerleriyle farklılasma durumunda siyasi partiler ortaya çıkabilirler. Siyasi partilerin tamamı siyasi karar alma sürecinde yer alma istegi ile kurulurlar. Bunun yanında siyasi partiler kitleleri harekete geçirebilme özelligine de sahiptirler. 

Siyasi partiler kurulus yerlerine göre (Parlamento içi- parlamento dısı), birlesme veya bölünme sonucu ortaya çıkıslarına göre, legal-illegal oluslarına göre, sistemin içinde veya dısında yer alıslarına göre, ideolojilerine göre (liberal, muhafazakar, sosyalist, marksist, dinsel ideoloji v.s.) ve örgütlenmelerine göre sınıflandırılabilirler. Siyasi partilerin sınıflandırılması genis kapsamlı bir çalısma konusu olabilir.Bu nedenle bu çalısmada genel kabul gördügü degerlendirilen bir tanım vermekle yetinilecektir. 
Siyasi partiler ‘’siyasi iktidarı dogrudan ele geçirmek ve toplumu yönetmek amacıyla kurulan, belirli bir çalısma programı ve ideolojisi olan ve demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarından biri olarak kabul edilen siyasi örgüt ‘’ (DEMİR ve ACAR; 2002:369) olarak tanımlanabilir. 

Siyasi partiler gerçekten de pek çok düsünce adamı tarafından demokrasinin ve siyasal sistemin temel aktörleri olarak ifade edilmislerdir. Buna karsın siyasi partilerin miadını doldurdugunu ileri süren düsünürler ve devlet adamları da mevcuttur. Örnegin 1995-2003 yılları arasında Brezilya Devlet Baskanlıgı görevini yürütmüs olan Fernando Henrigue Cardoso siyasi partilerin 19 ncu yüzyılın siyasi yapılanmasının aktörleri oldugunu vurgulamıstır. Cardoso’ya göre günümüz gelismis toplumlarında, ideolojik farklılık ve sınıfsal bölünmüslük esasına dayanan bu eski siyasi yapılar toplumsal farklılasmaların azalmasından ötürü ortadan kaybolabilecektir. (CARDOSO,2005) 

İleri toplumlar için Cardoso’nun görüslerinin yabana atılmaması gerektigi açıktır. Buna karsılık siyasi partilerin önümüzdeki dönemde de yapısal ve islevsel 
degisikliklere ugrayarak önemini ve mevcudiyetini sürdürecegi yönündeki görüsler daha kabul edilebilir niteliktedir. 

Her siyasi parti kendi örgütlenme modelini gelistirmistir. Yine her siyasi partinin bir ideolojisi vardır. Bu ideolojilerle toplumun farklı kesimlerine hitap ederler. 
Dolayısıyla bu farklı toplum kesimlerine uygun bir yapı gelistirirler. Ünlü siyaset bilimci Maurice Duverger siyasi partileri temel örgüt biriminin niteligine göre bir 
ayrıma tabi tutmustur. Temel örgüt yapısı komite olanları kadro partileri, ocak olanları kitle partileri, hücre olanları Komünist parti ve milis olanları da fasist parti olarak adlandırmıstır. (DÜVERGER,1993:52-79) 

Duverger, siyasi partilerin genel evriminin demokratik rejimden sapma seklinde oldugunu belirtse de, yine de siyasi partilerin vazgeçilmezligini su sözleriyle 
vurgulamaktadır. ‘’Partisiz bir rejim, dogum servet ya da mevki bakımından seçilmis yönetici elitlerin sürekliligini saglar. Halktan bir adamın yönetici oligarsiye girebilmek için, baslangıçtaki durumundan çıkmak amacıyla büyük bir çaba göstermesi, bir yandan da burjuva egitiminin basamaklarını tırmanarak, dogdugu sınıfla olan temasını kesmesi gerekir. Partisiz bir rejim, tutucu bir rejim olmak zorundadır. Böyle bir rejimde, ya oy hakkı mülkiyete dayanır, ya da halka kendi içinden gelmeyen liderler empoze etmek suretiyle genel oyun felce ugratılmasına çalısılır ; bu sistem, demokrasiye partiler 
rejiminden daha uzaktır.’’(DÜVERGER.1973:541) 

Duverger’in tanımladıgı kadro, kitle, komünist ve fasist partilerin genel özellikleri asagıya çıkarılmıstır. Duverger’e (1993:52-59) göre kadro partilerinin 
özellikleri sunlardır. 

a) Kadro partileri seçkinci bir anlayısa sahiptir. 
b) Temel örgütlenme birimi komitedir. 
c) Kadro partileri katılıma açık degildirler. Üye sayıları az olup genisleme amaçları yoktur. 
ç) Kadro partileri üyelerinden aidat toplamazlar. 
d) Kadro partilerinde merkeziyetçilik zayıftır. Bu nedenle parti disiplini de üyelerin partiye baglılıgı da zayıftır. 
e) Parti liderligi oligarsik bir yapıda olup lider önemlidir. 
f) Kadro partilerinin sınıfsal temeli burjuvazidir. 
g) Kadro partilerinin etkinlik alanı seçimlerle sınırlıdır. 
h) Parlamento grubu parti içindeki en etkili gruptur. 

Kitle partileri 20. yüzyılda ortaya çıkmıs yapılardır. Kitle partilerinin özellikleri sunlardır. 

a) Kitle partilerinin temel örgütlenme birimi ocaktır. 
b) Üyelik herkese açık olup üye sayısını artırmak temel amaçtır. 
c) Kitle partileri için ideolojik kalite her seyden önemlidir. 
ç) Bireylerle yakın iliski kurabilmek maksadıyla en alt kademelere, hatta mahalle ve apartmanlara kadar örgütlenirler. 
d) Seçim haricinde de siyasi etkinlikler süreklidir.Temel etkinlik üyelerin eğitimidir. Egitimdeki temel amaç kendi seçkinlerini yetistirme gayretidir. 
e) Kitle partilerinin toplumsal tabanı isçi sınıfı, ideolojisi sosyalizmdir. 
f) Merkeziyetçilik çok belirgindir. Birimler arası baglantılar ve iliskiler güçlüdür. 
g) Kitle partilerinin üye sayıları diger partilere göre çok fazladır, üyelerin partiye baglılıgı da o oranda güçlüdür.(DUVERGER,1993:59-64) 

Partiler incelenirken komünist parti yapılanması da dikkate alınmalıdır. Komünist partilerin temel özellikleri sunlardır. 

a) Komünist partilerin temel örgütlenme birimi hücredir. 
b) Hücre gizli bir örgütlenme modelidir. Bu modelde kisilerin adı yerine kod adı ve numarası vardır. 
c) Gizli yapılanmanın etkisiyle merkezin denetimi ve katı parti disiplini son derece belirgindir. 
ç) Komünist partilerde üyelik açısından bir sınırlama mevcut degilse de bu partilere üye olmak son derece zordur. Üye olabilmek için parti içinden aday gösterilmek ve bir takım denemeleri asmak gereklidir. 
d) Sınıfsal temeli isçi sınıfıdır. 
e) Marksist ideolojiye sahiptirler. 
f) Liderlik çok güçlü ve otoriterdir. Buna baglı olarak üyelerinin partiye baglılıgı en üst düzeydedir. 
g) Faaliyet alanı her seyi kapsar bir mahiyette olup süreklidir. 
h) Komünist partilerde etkinlik parlamento grubunda degildir.(DUVERGER,1993:65-74) 

Son olarak Faşist partilerin özellikleri su sekilde sıralanabilir. 

a) Fasist partiler askeri bir örgütlenme modeli uygularlar. Bu modelde temel örgütlenme birimi milistir. 
b) Katı merkeziyetçi ve hiyerarsik bir yapı mevcuttur. 
c) Otoriter bir liderlik ve güçlü bir parti disiplini göze çarpar. 
ç) Parti üyeligi herkese açık degildir. Fakat fasist partiler yine de seçici bir 
yaklasımla üye sayılarını artırmaya çalısırlar. 
d) Parti üyelerinin partiye baglılıgı çok güçlüdür. 
e) Parti faaliyetleri sürekli olup etkinlik alanı totaldir. 
f) Fasist partilerinin kendilerine baglı bir silahlı gücü vardır. 
g) Dini bir otorite aracı olarak kullanırlar. 
h) Üyelik temeli orta sınıflardır.(DUVERGER,1993:75-79) 

Siyasi partilerin temel örgütlenme modellerine göre tasıdıkları ortak özellikler yukarıda açıklanmıstır. Bununla birlikte bir siyasi partiyi tanımak için ideolojik 
yelpazenin neresinde bulundugunu da bilmek gerekir. 
Basit bir ayrımla siyasi partiler ideolojik yelpazenin sagında, solunda ya da merkezinde yer alırlar. Bir siyasi partinin ideolojik yelpazenin neresinde oldugunu anlamak için bazen o partinin ismi bile yeterli olabilir. Bununla birlikte genel ölçütler de mevcuttur. Bu ölçütler, partinin sosyo ekonomik, dıs politika, etnik konular ve sanayi sonrası ölçütlerle ilgili yaklasımlarıdır. 
Sanayi sonrası ölçütler terimi ile kast edilen sanayilesmeden sonra ortaya çıkan barıs, silahsızlanma, kadın hakları, çevre sorunlarına duyarlılık, sivil toplum 
kuruluslarının artan önemi, genelde insan hakları gibi kavramlarla ifade edilen degerlerdir. 

Ayrıca bir siyasi partinin ideolojik yelpazede isgal ettigi konumun belirlenmesinde belki de en önemli husus o partinin ilke olarak üretim ve bölüsümde devletin rolüne iliskin görüslerinin neler oldugudur. 
Sag partilerin genel özellikleri sunlardır. Sag partiler devlet otoritesine kuvvetli vurgu yapan partilerdir. Bununla birlikte devletin ekonomideki rolünün sınırlı 
olmasını isterler. Serbest girisim ve serbest rekabetten yanalardır. Refah devleti uygulamalarından ve sosyal harcamalardan yana degildirler. Bu nedenle agır ve yüksek vergiler istemez ve önermezler. Sag partilerin temel kaygısı özgürlük olup, esitlik ve esitlestirme kaygısı tasımazlar. Sag partiler geleneklerin ve kültürel degerlerin korunmasını isterler. Sag partilerin dine yaklasımları dinin toplumun yapısını pekistirici bir degerler sistemi oldugu seklindedir. Sag partiler için aile bireyin ve toplumun hayatında çok önemli bir kurumdur. 
Sag partiler sanayi sonrası ölçütlere ilke olarak yer vermezler. Sag partilerin toplumsal destekçıleri esnaf ve sanatkarlar, ticaret ve sanayi kesimi, dindar kesimler ve mülk sahipleridir. 
İdeolojik yelpazenin diger bir kesimini ise sol partiler olusturur. Sol partiler degisen ölçülerde sanayi ve diger ekonomik etkinliklerin ulusallastırılmasını savunurlar. 

Sol partilerin önemli hedeflerinden bir tanesi vergilendirme, sübvansiyon ve refah harcamaları ile gelir esitsizligini azaltmaktır. 

Sol partiler için isçi, köylü, ücretli vb. kesimlerin çıkarı, bireysel ve kurumsal kar anlayısından üstündür. Gelenekler çok önemli degildir. Sürekli degisimden yana 
tavır koyarlar. Sol partiler için din vicdani bir olgudur. Aynı sekilde aile kavramı sag partilerde oldugu kadar önemli degildir. Sol partilerin temel kaygılarından bir tanesi de esitlestirmedir. 
Sol partilerin destekçileri ilkece toplumsal üretimden düsük miktarda pay alabilen toplumun dezavantajlı kesimleridir. Sanayi sonrası ölçütler sol partilerce büyük ölçüde kabul görmüslerdir. 
İdeolojik yelpazenin bir diger aktörü ise merkez partileridir. Bu partiler liberal partiler olarak da adlandırılırlar. Liberal partiler özgürlükten, özellikle kisisel 
özgürlükten yanalardır. Buna karsın toplumsal olarak esitlestirme gibi bir kaygıları yoktur. 

Liberal partiler öncelikle kilise karsıtı olarak ve kiliseyi devlet islerinden, özellikle de egitim faaliyetlerinden tümüyle ayırmak amacıyla kurulmuslar dır. Aynı 
sekilde aristokrasiye karsı burjuva sınıfının çıkarlarını savunmak üzere ortaya çıkmıslardır. 

Liberal partiler için kisi özgürlügü kadar, mülkiyet hakkı da kutsaldır. 
Baslangıçta liberal partilerin ahlaki boyutu pek de önemsemedikleri bir gerçektir. Fakat günümüzde ‘’muhafazakarlıgın serbest rekabete, liberalizmin de ahlaka verdigi önem gibi bir takım ortak degerlerde bulusma söz konusudur’’ (AKKAS, 2004:70) 
Yukarıda açıklanan özellikler sag, sol ve merkez partilerini tam olarak tanımlamaya elbette yeterli degildir. Hele günümüzde partiler arasındaki keskin sınırlar giderek ortadan kalkmaktadır. 

Yukarıda açıklanan özellikler batı demokrasileri için verilmis ölçütlerdir Türkiye’de parti yapılasması farklı özellikler göstermistir. 
Her seyden önce Türkiye’de 1960 yılına kadar partiler için öngörülen bir örgütlenme modeli mevcut olmamıstır. Çok partili dönemin en önemli partileri olan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve Demokrat Parti (DP) merkez örgütü, yerel örgüt ve parlamento grubu seklinde üçlü bir ayrımı benimsemis olsalar da özellikle merkez örgütleri bir takım farklılıklar göstermistir.(ÇİTÇİ,1998) 
Türkiye’de ilk siyasi parti düzenlemesi 1961 anayasası ile yapılmıstır. 1982 anayasası da “siyasi partilerin faaliyetleri, parti içi düzenlemeleri ve çalısmaları 
demokrasi ilkelerine uygun olur. Bu ilkelerin uygulanması kanunla düzenlenir. ”(1982 ANAYASASI,Md.69) hükmünü içermektedir. 
Türkiye’de siyasi partilerin teskilatı “merkez organları ile il, ilçe ve belde teskilatlarından, Türkiye Büyük Millet Meclisi grubu ile İl Genel Meclisi ve Belediye Meclisi gruplarından ibarettir.(SİYASİ PARTİLER KANUNU,Md.7) 
Görüldügü üzere siyasi partiler kanunu tüm partiler için benzer bir örgütlenme modelini sart kosmaktadır. 
Türkiye’de kurulan partilerin çogunlugu siyasi yelpazenin merkezinden baslayarak daha saga dogru kurulmus partilerdir. Partilerin yasaması açısından yasal olarak tanınmak çok önemlidir. Nitekim ikinci dünya savasından sonra partilerin anayasal düzeyde tanınması giderek artmıstır. Türkiye’de kurulan siyasi partilerin çogunlugunun sag partiler olması hususunda Kahraman, bunun nedeninin burjuvazinin bulundugu konum ve Türk toplumunun kırsal alanla olan iliskileri oldugunu öne sürmektedir. (KAHRAMAN, 1995) 

İdeolojik yelpazenin solunda olan partilerin gelismeye daha açık olduklarını vurgulayan Duverger aynı sekilde ‘’soldaki partilerin daima sagdakilerden daha 
gerekli’’ (DUVERGER,1993:541) oldugunu da ileri sürmüstür. Yine Duverger’e göre partileri yok etmek, o ülkedeki solu felce ugratmak açısından mükemmel bir yoldur. 
Ahmad ise konuyu Türkiye açısından incelemis ve benzer bir yargıya varmıstır.Ona göre ‘’Türkiye’de slam komünizmin panzehiri olarak kabul ediliyordu ve soldan tehdit geldigini hisseder hissetmez sagın bu silaha sarılması dogaldı”. (AHMAD,1996:374) 
Günümüz dünyasında siyasi partiler siyasi karar alma mekanizmasının önde gelen aktörleri arasındadır. Siyasi partiler tarih içinde ortaya çıktıkları andan itibaren pek çok açıdan degisime ugramıslardır. Ugradıkları bu degisimlere ragmen önümüzdeki dönemlerde de siyasal sistemdeki etkilerini koruyacakları kaçınılmaz bir gerçektir. 


4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

SİYASAL KARAR ALMA ORGANLARI ÜZERİNDE ÇIKAR VE BASKI GRUPLARININ ETKİLERİ , BÖLÜM 2

SİYASAL KARAR ALMA ORGANLARI ÜZERİNDE ÇIKAR VE BASKI GRUPLARININ ETKİLERİ , BÖLÜM 2


B) DEVLETİN NİTELİKLERİ

Devlet her seyden önce soyuttur. Kendi varlıgı ile degil, ancak kurum ve kuruluslarıyla algılanabilir. Devlet var oldugu için degil, insanlar onun varlıgını kabul ettikleri ve öyle düsündükleri için vardır. Baska bir deyisle devlet ‘’bir toplumdaki bütün siyasal kurumların soyut düzeyde toplamını ifade eden bir kavramdır.’’ (DEMİR ve ACAR, 2002:100) 

Devletin varlık nedeni tartısmalı bir kavramdır. Bununla birlikte iktidarın kisisellikten çıkıp kurumsallasması devletin varlık nedeni olarak kabul edilebilir. 
İktidarın özünde ise kisinin rızası ve itaati söz konusudur. İnsanın baska bir insana itaat etmesi özünde kabul edilemez bir durum oldugundan, insanlar yerlesik hayata geçis ve toplumsal sözlesmeyle devleti yaratmıs ve ona itaat etmislerdir. 

Devlet hukuki ve tüzel kisilige sahiptir. Bugünkü anlamda devletin ortaya çıkısı 15-16 ncı yüzyıla kadar gider. Devlet bir toplumda fiziki güç kullanma hakkını elinde tutan yegane kurumdur. Bu hak diger kurumlarca ancak devletin izin verdigi ölçüde kullanılabilir. 

Devletin sahip oldugu bir diger ayrıcalık ise kamu hizmeti görme ve genel kamu düzenini belirleme gücüdür. 
Devletin temsilini yapan siyasal iktidarın el degistirmesi devletin sonlandıgı anlamına gelmez. Devlet genellikle bir savas neticesinde ortadan kaldırılıncaya kadar varlıgını devam ettirir. Yaygın kabul gören bir anlayısla devlet devamlılık arzeder. 

Devletin asli görevi genel toplum düzenini saglamak, bu amaçla iç ve dıs güvenligi temin etmektir. Bu anlamda devlet çesitli yasaklar koyabilir. Ayrıca 
toplumdaki tek hakim güç de kendisidir. Çünkü devlet toplum içindeki adaleti saglamaktan sorumludur. 

Günümüzde devlet önceki görevlerini devam ettirmekle birlikte toplumun ihtiyacı olan mal ve hizmetleri üretmek gibi yeni görevler de yüklenmistir. Yüklendigi bu yeni görevler devletin niteligini degistirmistir. 

Degisen yeni niteliklerin basında devletin klasik fonksiyonları olan vergi toplama, adalet, güvenlik,savunma ve dıs iliskiler gibi görevlerine ek olarak ülke içinde tarım, ulastırma, sanayi gibi sektörlere kaynakları harekete geçirerek yardımcı olması gelmektedir. 

Ayrıca devlet günümüzde toplumda ihtiyaç duyan kesimlere dogrudan sosyal yardımlar yapmaktadır. Bu yardımlar sosyal devlet anlayısının bir sonucudur. 
Günümüzde özellikle gelismis ülkelerde devletin temel islevleri ‘’Klasik fonksiyonlardan, kaynakları harekete geçirici fonksiyonlara ve oradan da sosyal 
fonksiyonlara dogru bir gelisme göstermistir’’ (ERYILMAZ,2004:50) 

Her ne kadar devlet nitelikleri degisim göstererek ve varlıgını dünya ölçeginde sayısal olarak artırarak devam ettirse de devletin bir araç oldugu ve hatta yıkılması gerektigini ileri süren görüsler de mevcuttur. Marksist kurama göre devlet egemen sınıfların diger sınıflar üzerindeki sömürüsünü mesrulastıran bir aygıttır ve kendi kendine yıkılacaktır. 
Anarsist yaklasıma göre ise devlet zaten yıkılmalıdır. Çünkü bu yaklasıma göre toplumlar yöneticiler olmadan da var olabilir. Zaten devlet pek çok olumsuzlugun kaynagıdır. Bu nedenle bireyin ve toplumun kurtulusu için yıkılmalıdır. 
Karsıt görüslere ragmen yeryüzündeki devlet sayısı son elli yılda giderek artmış ve günümüzde Birlesmis Milletler Teskilatına üye olan devletlerin sayısı 191’e 
ulasmıstır. (BM WEB SİSTESİ) Oysa bu rakam BM’in kuruldugu 1945 yılında sadece 51’dir. 

II. SİYASET VE SİYASAL SİSTEMİ.,

İnsanların tarihsel gelisim içinde kurdukları bir yapı olan devlet kavramı o yapının yönetilmesi, idare edilmesi sorununu da beraberinde getirmistir. Türkiye’de siyaset ve politika kavramları es anlamlı olarak kullanılmaktadır. Gerçekte bu iki kelime etimolojik olarak farklı dil ve kökenden gelmektedir. 
Siyaset Arapça bir kelimedir. Seyislik, at idaresi demek olup zamanla ülke idare etmek anlamında kullanılmaya baslanmıstır. 

Politika ise Yunanca kökenli bir kelime olup devleti, siyasal seyleri, devlet yapısını, siyasal rejimi ilgilendiren her kavramı içermektedir. 

Çok farklı açılardan yaklasarak siyaset tanımı yapmak mümkündür. Pek çok bilim adamı bu kavrama farklı anlamlar yüklemislerdir. Kimi düsünürler toplumdaki kıt kaynakların bölüsümü için yasanan çatısmayı dayanak alarak siyaseti tanımlamıslardır. 
Buna karsın baska düsünürler de siyaseti uzlasmacı bir yaklasımla tanımlamıslardır. Bu düsünürlere göre siyaset toplumda bütünlügün saglanması, genel çıkarın öne çıkarılması ile ilgili faaliyetlerin bütünüdür. Burada sunu söylemek gerekir ki hem çatısmacı hem de uzlasmacı yaklasımlar birbirlerinin zıddı olarak düsünülmemelidir. Çünkü toplum hayatının devam edebilmesi için her çatısmanın bir uzlasmayla sonuçlanması gerekir. 

Aynı sekilde eger bir uzlasma mevcut ise bunun öncesinde bir çatısmanın da mevcut olması gerekir. 

Siyaset tanımlamasındaki farklılıkların bir kısmı da toplum biliminin geneline hakim olan iki farklı ekolün görüs ayrılıklarından kaynaklanmaktadır. Bunlar Tayyar Arı’ ya göre geleneksel ve liberal söylemi benimseyenler ile realist söylemi ve onun varsayımlarını benimseyenlerdir. (ARI,2004:36) Birinci görüsü benimseyenler için siyaset çıkarların uyumlastırılması sürecidir. Bu durum isbirligini de beraberinde getirir. 
İkinci görüsü benimseyenlere göre ise siyaset bir çatısma sürecidir. Bu çatısma sınıflar arasında olabilecegi gibi, üretim araçları üzerinde de olabilir. 
Kimi yazarlar siyaseti tanımlarken iktidar mücadelesi kavramını kullanmakta dırlar. Gerçekten de siyaset bir açıdan iktidarı elde etmek ve iktidarı 
kullanmak olarak kabul edilebilir. Fakat bu tanımlama da eksik kalacaktır. Çünkü toplumda öncelikli amaç olarak siyasal iktidarı ele geçirmek istemeyen fakat siyasal iktidarı dogrudan veya dolaylı olarak kendi çıkarları dogrultusunda etkilemek isteyen grupların (Örn. çıkar ve baskı grupları ) faaliyetleri göz ardı edilmis olacaktır. Oysa çıkar ve baskı grupları pek çok yöntem kullanarak siyasal iktidarı etkileyebilmektedirler. 

Yukarıda yapılan tanımların hepsi siyaset olgusuna belli bir yönden yaklasmaktadır. Bütün bunlardan hareketle toparlayıcı bir yaklasımla Arı siyaseti söyle tanımlamaktadır. Siyaset, ‘’insanların belli amaçlara ulasmak ve sahip oldukları degerleri hayata geçirmek için giristikleri ve zaman zaman isbirligi ve uzlasma, zaman zaman çatısma biçiminde ortaya çıkabilen bir stratejik etkilesim sürecidir.’’ (ARI 2004:39) 

Siyaset kavramını degisik açılardan yaklasarak tanımladıktan sonra siyasal sistem kavramını da açıklamak gerekecektir. Siyasal sistem kavramını açıklamadan önce iktidar kavramını açıklamak konunun daha anlasılır olabilmesi için faydalı olacaktır. 

İktidar baskalarının davranıslarını kontrol edebilme gücüdür. Baska bir deyisle bir kisiyi ya da toplumu kendi basına davranmayacagı sekilde davranmaya 
yönlendirmektir. İktidar zor kullanmayı kendisinde bir hak olarak görse de yönetilenlerin rıza ve itaati çok önemlidir. Eger iktidar rızadan yoksun olarak itaat saglamaya çalısırsa uzun ömürlü olamaz. 
İktidar iliskisi mutlak ve degismez degildir. Her bireyin bir iktidarı kabul alanı vardır. Ekonomik güç, zor kullanma, yas, cinsiyet, statü, egitim, deneyim v.s. hususlar iktidara kaynak teskil edebilirler. Buradan hareketle siyasal iktidar toplumsal kıt kaynakların toplumsal kesimler arasındaki dagılımının belirlenmesi islevi olarak tanımlanabilir. Siyasal iktidar ülkenin ve toplumun bütünü üzerindeki iktidarıdır. Bu yönüyle sosyal iktidardan ayrılır. Çünkü sosyal iktidar daha sınırlıdır. Ayrıca siyasal iktidar ülkede zor kullanma ve maddi kuvvet bulundurma gücüne sahiptir. 

Bir ülkede iktidar mesru kuvvetlerle, yaygın olarak baskı ve tehdide baş vurmaksızın kullanılıyorsa bu iktidar otorite olarak adlandırılır. 

İktidar ve otorite kavramlarından sonra siyasal sistem kavramını tanımlamak gerekirse siyasal sistem iktidar ve otorite çerçevesinde olusan yerlesik insan iliskileri bütünüdür. Siyasal sistemin belirleyicileri bireyler, çıkarlar, örgütler, yasalar, davranıslar ve iliskilerdir. Siyasal sistem toplumsal, kültürel ve ekonomik sistemlerle karsılıklı iliski içerisindedir. Siyasal sistemi bu sistemlerden soyutlamak mümkün degildir. 

Bir siyasal sistemin niteliklerini belirlemek için öncelikle iktidarın gerçek kaynagının ne oldugu açıkça ortaya konmalıdır. Aynı sekilde iktidarı sınırlandıran kurumların var olup olmadıgı da siyasal sistemin niteligini belirler. Bu soruların cevapları kurucu ve kurulu iktidar kavramlarıyla verilebilir. 
Kurucu iktidar anayasal yönetimlerde devleti ve/veya temel hukuk düzenini kuran, siyasal iktidarın nasıl olusacagını ve nasıl kullanılacagını belirleyen herkes için baglayıcı üstün anayasa normları koyan iktidardır. Bu anlamda Türkiye’de 1921 ve 1924 anayasalarını hazırlayan iktidar kurucu iktidardır. 

Kurulu iktidar ise kaynagını anayasadan alan ve yetkilerini anayasa tarafından çizilen sınırlar içerisinde kullanan iktidardır. 
Nasıl tanımlanırsa tanımlansın bir siyasal sistemde alınan siyasi kararlar tüm toplumu baglayıcı niteliktedir. Siyasal sistemin temelini olusturan siyasal sürecin unsurları ise söyle sıralanabilir:(ERYILMAZ,2004:41) 

a) Bir süreç olarak siyaset çesitli somut yapılar (hükümet, siyasi partiler, baskı grupları, dernekler, vakıflar gibi) tarafından üretilir ve uygulanır. 
b) Siyasi kararlar özelde bireyi etkilemesine ragmen hedefi tüm toplumdur. 
c) Siyasi kararlar baglayıcıdır. 
ç) Siyasi faaliyetlerin özü yarısma , is birligi ve uzlasmadır. 

Dolayısıyla uzun vadede ulasılan uzlasmaların davranıs ve görüslerde degisiklikler yaratması kaçınılmazdır. Yukarıda yapılan bütün tanımların ortak noktası ise siyasetin insan adına yapılıyor olmasıdır. Gerçekten de kurulu bir devlet olsun ya da olmasın günümüzde insan topluluklarının oldugu her cografyada az ya da çok bir siyasi faaliyet süregelmektedir. nsanın sosyal bir varlık olusu ve toplu halde yasama zorunlulugu o toplumun yönetimini dolayısıyla siyaseti zorunlu kılmaktadır. 

3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

SİYASAL KARAR ALMA ORGANLARI ÜZERİNDE ÇIKAR VE BASKI GRUPLARININ ETKİLERİ , BÖLÜM 1

SİYASAL KARAR ALMA ORGANLARI ÜZERİNDE ÇIKAR VE BASKI GRUPLARININ ETKİLERİ , BÖLÜM 1



Adnan TOPCU 
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Kamu Yönetimi Anabilim Dalı 
Danışman : Yrd.Doç.Dr. Osman TEKİR 


Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 
Haziran 2006 Afyonkarahisar.

YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

SİYASAL KARAR ALMA ORGANLARI ÜZERİNDE ÇIKAR VE BASKI GRUPLARININ ETKİLER  

Adnan TOPCU 

Kamu Yönetimi Anabilim Dalı 
Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 
Haziran 2006 
Danısman : Yrd.Doç.Dr. Osman TEKİR 
Çalışmada siyasal karar alma organları üzerinde çıkar ve baskı gruplarının etkileri incelenmiştir. Bu etkilerin ortaya konabilmesi için öncelikle devlet , 
demokrasi , siyaset ile çıkar ve baskı gruplarının kavramsal boyutu açıklanmıştır. Daha sonra modern devletlerde ve özellikle Türkiye’de siyasal karar alma 
organları tanımlanarak , çıkar ve baskı gruplarının bu organları nasıl etkiledikleri örnekleriyle açıklanmıştır. 

ÖZGEÇMİŞİ

Adnan TOPCU 
Kamu Yönetimi Anabilim Dalı 
Yüksek Lisans 
Egitim 
Lisans : 1991 Kara Harp Okulu 
Lise : 1987 Kuleli Askeri Lisesi 
İs / İstihdam 
1991 – Subay . Kara Kuvvetleri Komutanlığı 
Kisişel Bilgiler 
Dogum Yeri ve Yılı : İstanbul , 11 Aralık 1968 , Cinsiyet : Erkek 
Yabancı Dil 
İngilizce 


İÇİNDEKİLER 

Sayfa 

TEZ JÜRİSİ VE ENSTİTÜ MÜDÜRLÜGÜ ONAYI…………………………………..ii 
ÖZET……………………………………………………………………………………iii 
ABSTRACT…………………………………………………………………………….iv 
ÖZGEÇMİŞ……………………………………………………………………………...v 
GİRİŞ …………………………………………………………………………………….1 

BİRİNCİ BÖLÜM 

DEVLET, SİYASET, SİYASİ PARTİ VE DEMOKRASİ KAVRAMLARI 

I. DEVLETİN TANIMI VE NİTELİKLERİ ……………………………………….......3 

A) DEVLET…………………………………………………………………….….....3 

B) DEVLETİN  NİTELİKLER …..………………………………………………......6 

II. SİYASET VE SİYASAL SİSTEM………………………………………………....8 

III. SİYASİ PARTİLER……………………………………………………………….12 

IV. DEMOKRASİ VE DEMOKRATİK DEVLET……………………………………20 

İKİNCİ BÖLÜM 

ÇIKAR VE BASKI GRUPLARININ KAVRAMSAL BOYUTU 

I. ÇIKAR VE BASKI GRUBU TANIMLARI………………………………………..25 
II. BASKI GRUBU KATEGORİLERİ ………………………………………………..28 

A) AMAÇ YÖNÜNDEN BASKI GRUPLARI………….…………………..…….31 

1. Ekonomik Amaçlı Baskı Grupları…………………………………………...32 
2. Kültürel Amaçlı Baskı Grupları……………………………………………..33 

B) FAALİYET SAHALARI YÖNÜNDEN BASKI GRUPLARI…………………33 

1. Uluslararası Baskı Grupları………………………………………………….34 
2. Ulusal Baskı Grupları……………………………………………………......36 
3. Yerel Baskı Grupları…………………………………………………………38 

C) ÖRGÜTLENME AÇISINDAN BASKI GRUPLARI..........................................39 

1. Anomik Baskı Grupları……..…………………………………………….....39 
2. Örgütlenmemis Baskı Grupları………………………………………………40 
3. Kurumsal Baskı Grupları………………………………………………….…40 
4. Örgütlenmis Baskı Grupları………………………………………………….41 

III. BASKI GRUPLARININ AMAÇLARI……………………………………………42 

IV. BASKI GRUPLARININ UYGULADIGI YÖNTEMLER………………………..42 

A) KULİSÇİLİK LOBİCİLİK……………………………………………………...44 
B) İKNA-TEHDİT ETME…………………………………………………….........45 
C) SİYASİ PARTİLERLE İLİŞKİ KURMA……………………………………....46 
Ç) ÖZEL AYRICALIKLAR SAĞLAMA…………………………………............49 
D) RÜŞVET……………………………………………………..............................50 
E) GÖSTERİ DÜZENLEME-BOYKOT UYGULAMA…………………..............50 
F) MEDYA-KAMUOYU OLUŞTURMA…………………………........................51 
G) İTAATSİZLİK VE SABOTAJ………………………………………………….52 

V. BASKI GRUPLARININ GÜCÜNÜ BELİRLEYEN FAKTÖRLER.......................53 

VI. BASKI GRUPLARININ İŞLEVLERİ ……………………………………………..57 


A) TEMSİL İŞLEVİ ………...……………………………………………………...57 
B) KATILIM İŞLEVİ …..……………………………………………………..........57 
C) İLETİŞİM İŞLEVİ ……………………...……………………………………....58 
Ç) DENETİM İŞLEVİ …………………..………………………………….............58 

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

SİYASAL KARAR ALMA ORGANLARI İLE ÇIKAR VE BASKI GRUPLARI ARASINDAKİ İLİŞKİLERİ 

I. .KARAR ALMA ........................................................60 

II...SİYASAL KARAR ALMA ORGANLARI..........................62 

A) PARLAMENTO.........................................................63 

B) SİYASİ PARTİLER...................................................66 

C) YEREL YÖNETİMLER…………………………………….................66 

Ç) BÜROKRASİ…………………………………..............................67 

D) SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ İLE ÇIKAR VE BASKI GRUPLARI......69 

E) MEDYA…………………..................................................69 

F) ÜNİVERSİTELER…………………………..............................71 


III. SİYASİ KARAR ALMA ORGANLARI İLE ÇIKAR VE BASKI GRUPLARI ARASINDAKİ İLİŞKİLER 


A) YASAMA ORGANI İLE ÇIKAR VE BASKI GRUPLARI ARASINDAKİ İLİŞKİLER…72 
B) YÜRÜTME ORGANI İLE ÇIKAR VE BASKI GRUPLARI ARASINDAKİ İLİŞKİLER..75 
C) YEREL YÖNETİMLER İLE ÇIKAR VE BASKI GRUPLARI ARASINDAKİ İLİŞKİLER........79 
Ç) BÜROKRASİ İLE ÇIKAR VE BASKI GRUPLARI ARASINDAKİ İLİŞKİLER…………......83 
D) MEDYA İLE ÇIKAR VE BASKI GRUPLARI ARASINDAKİ İLİŞKİLER …....85 

SONUÇ…………………………………………………………………………………88 
KAYNAKÇA…………………………………………………………………………..93 

GİRİŞ 

Devlet, siyaset, demokrasi gibi kavramlar 18 nci yüzyıldan itibaren en çok tartışılan kavramlardır. Pek çok bilim adamı bu kavramları farklı zamanlarda farklı şekillerde içeriğini doldurup tanımlamaya çalısmışlardır. 
Devletin nasıl ortaya çıktıgı, islevinin ne oldugu ve ne olması gerektigi konusunda çesitli görüsler mevcuttur. Devletin tarifi üzerindeki görüs ayrılıklarının günümüzde en belirgin olanı marksist- leninist ideoloji ile liberal ideoloji arasında ortaya çıkmıs olan dünya görüsü arasında göze çarpmaktadır. 
Günümüzde devlet yapısına ihtiyaç duyulmaması gerektigini bir diger deyisle devletin gereksizliğini vurgulayan görüsler de mevcuttur. Fakat 20 nci yüzyılın ikinci yarısından itibaren kurulan devletlerin sayısı gittikçe artmaktadır. 1945 yılında kurulan Birleşmiş Milletler Teşkilatının kurulusuna 51 ülke imza atmısken bu rakam günümüzde 191’e ulaşmıştır.Karsıt görüşlerin aksine dünyadaki devlet sayısı son derece hızlı bir şekilde ve katlanarak artmıştır. Devlet asli unsurları ile açıklanmaya çalısılır. 

Bu konuya ilgili bölümde değinilecektir. 

Tartısılan kavramların ikincisi olan siyaset ise en genel anlamıyla iktidarı elde etme, iktidarı kullanma ve iktidar kullanmaya katılma ugrası olarak tanımlanabilir. 
Son kavram olan demokrasi ise yunanca Demos (Halk) ve Kratos (Kudret, hakimiyet,iktidar,idare) kelimelerinden olusmustur ve halkın iktidarı seklinde yaygın kabul gören bir tanıma sahiptir. 

Ulus devletlerin ortaya çıktıgı dönemlerde devletin bizatihi kendisi çok önemliydi. 
Fakat günümüzde devletin demokratikligi de en az kendisi kadar önem kazanmıstır. Bu çalısmada devlet yönetimi, siyasi iktidar, siyasi karar alma süreci ve bu süreci etkileyen aktörlerden çıkar ve baskı grupları ile onların uyguladıgı yöntemler incelenecektir. Her devletin demokratik oldugu söylenemeyecegi için bu çalısmada demokrasinin ve demokratik uygulamaların yaygın kabul gördügü devletlerdeki siyasi karar alma süreci ön plana çıkarılacaktır. Amaç çıkar ve baskı gruplarının demokrasiler için ne ifade ettiginin ortaya konmasıdır. 

BİRİNCİ BÖLÜM 

DEVLET, SİYASET, SİYASİ PARTİ VE DEMOKRASİ KAVRAMLARI 

Devlet, siyaset, siyasi parti, demokrasi kavramları siyasi karar alma sürecinin ve bir ülkedeki siyasi yasamın çok önemli kavramlarıdır. Bu kavramları tanımlamadan siyasi karar alma sürecini ve bu süreci etkileyen unsurlardan çıkar ve baskı gruplarını anlayabilme imkanı yoktur. Bu nedenle bu çalısmada öncelikle devlet, siyaset, siyasi parti ve demokrasi kavramları incelenecektir. 

I. DEVLETİN TANIMI VE NİTELİKLERİ

A) DEVLET 

Devlet tanımının yapılmasından önce, devletin varlık sebebinin ne oldugunun ortaya konulması gerekir. Her seyden önce insan toplumsal bir varlıktır. Yasamını devam ettirebilmek için diger insanlara yani topluma ihtiyaç duyar. İnsanların bir arada yasayabilmesi ise öncelikle bir düzen kurulmasına baglıdır. Tesis edilecek düzenin temel sartı güvenligin saglanmasıdır. Çünkü devlet yasamında güvenlik düzen demektir. İste bu noktada toplumsal hayatın gerektirdigi kurulu düzenin güvenli ve adaletli isleyisi egemen devletin kaçınılmaz bir sekilde ortaya çıkmasına sebep olmustur. 

Devletin tarihsel süreç içersinde kökenini açıklayan kuramlar olgu ve irade kuramları olarak ikiye ayrılabilir. (GÖZÜBÜYÜK,2006:13) 

Olgu kuramlarına göre devlet biyolojik, toplumsal ya da dogal bir olgudur. Biyolojik kuramlar devleti insanlar gibi organları, islevi ve yasamı olan bir olgu olarak görürler. Toplumsal kuramlar için ise devlet ilkel toplumdan gelismis devlete uzanan bir takım toplumsal dönüsümün sonucudur. Bu nedenle devlet toplumsal bir olgudur. Doga olgusu ise ilkel toplumlardaki bir grup insanın digerlerine hükmetmesi ile devletin ortaya çıktıgını savunmakta ve devleti dogal bir olgu olarak görmektedir. İrade kuramları ise devletin insan iradesinin bir ürünü oldugunu ileri sürmektedirler. İrade kuramcılarına göre devlet toplumsal anlasma sonucu ortaya çıkmakta ve insanların barıs içinde , güvenli bir ortamda yasamasını saglamaktadır. 
Toplumsal uzlasma kuramcılarının en ünlüleri Hobbes, Locke ve Rousseau’dur. (GÖZÜ BÜYÜK,2006:14) 

Devlet ortaya çıktıgından itibaren pek çok sekilde tanımlanmaya çalısılmıstır. Bu tanımlama çalısmaları çok degisik bilim dalları tarafından gerçeklestirilmistir. Felsefe, hukuk, tarih, ekonomi politik, sosyoloji, siyasal bilim, kültürel antropoloji devleti tanımlamaya çalısan bilim dallarına örnek olarak gösterilebilir. Bu çalısmalara farklı siyasal ideolojilerin yaptıkları katkıyı da unutmamak gerekir. Bütün bu katkılar devletin tüm insanlıgın kabulünü saglayacak bir tanıma ulasmasını ironik olarak zorlaştırmaktadır. 

Devletin pek çok tanımı yapılabilse de üç temel ögesinin bulundugu savı genelde kabul görmüştür. Devletin var olabilmesi için bir toplum , ülke (sınırları belli) ve devlet gücü (egemenlik) aynı anda ve aynı yerde bir arada bulunmalıdır. 

Devletin olabilmesi için mevcut olması gereken üç temel ögenin birincisi millettir. Millet devletin beseri unsuru baska bir ifadeyle insan toplulugudur. Ancak insanların bir arada yasıyor olmaları onların bir millet olmasını ve dolayısıyla devletin bir unsurunu olusturmalarını gerektirmez. Çünkü insan toplulukları her zaman ve her yerde hem cinsleriyle bir arada yasamıslardır. Fakat tarihte millet olamamıs pek çok insan toplulugu vardır. Millet , birbirlerine objektif ya da subjektif bir takım baglarla baglanmıs insanlardan olusan bir topluluktur. (GÖZLER,2005:64-67) 

Objektif baglar elle tutulur, gözle görülür baglardır. Irk , dil, din birligi bu tip bagları olusturur. 

Buna karsın subjektif baglar daha çok manevi niteliktedir. Ortak mazi, ortak amaç, ülkü birligi gibi hususlar subjektif baglardır. 
Devleti olusturan ikinci öge bir arazi parçası yani bir ülkenin varlıgıdır. Ülkenin sınırları belli olmalıdır. Eger bir milletin üzerinde yasadıgı bir ülkesi yoksa o milletin olusturdugu topluluga devlet denemez. 

Devleti olusturan üçüncü öge ise milletin yasadıgı arazi parçasında egemenlik tekeline sahip olmasıdır. Egemenlik dıs ve iç egemenlik diye ikiye ayrılır. 
Dıs egemenlik devletin bagımsız olması demektir. Buradaki bagımsızlık kavramı devletin diger devletler karsısındaki siyasi konumunu ifade eder. 
İç egemenlik ise iktidar kavramı ile ilgilidir. Devlet iktidarı mutlak , sınırsız ve en üstün olmalıdır. İktidar baskalarının davranıslarını kontrol edebilme gücüdür. 
Günümüzde egemenligin modern karsılıgı kurucu iktidar kavramıdır. 
Devleti olusturan bu üç ögeye devletin dayandıgı hukuki ve siyasal düzeni de eklemek gerekir. Bu anlamda devlet milletin hukuki kisilik kazanmıs seklidir. 
Üç temel ögeden hareketle bir tanım yapmak gerekirse devlet’’ bir toplumu (halk,ulus), bir arazi parçasını (ülke) kusatan ve o kusatımda egemenlik tekeline sahip, en üstün kamusal örgüttür. ‘’(SAN;1998:64) 

Bir toplum içinde en üst siyasi otorite devlettir. Devlet o toplumun birligini ve bütünlügünü temsil eder. Günümüzde devlet ilk ortaya çıkısındaki halinden farklı olarak daha karmasık bir yapıya sahiptir. Aslında bu çok dogaldır. Çünkü ‘’devlet, toplumun büyümesi ve karmasık bir yapıya erismesinin sonucudur.’’ (ERYILMAZ,2004:48) 

Karpat ise devleti tanımlarken kendi yorumunu söyle açıklamıstır. Devlet bir otorite örgütüdür , belirli bir bürokrasinin yönetimindedir ve aynı zamanda hem 
ekonomik hem de askeri anlamda kendisini destekleyecek bir topluluga kendisini ihtiyaç gösteren bir kurumdur. (KARPAT,2004:1) 
Burada önemli olan devletin mesruiyetidir. Eger devlet elindeki imkanları onu olusturan toplulugun mutlulugu ve huzuru için kullanırsa kendisine itaat edilmesini kolaylastırır. Burada kurum olarak kabul edilen devletle toplumun uyumu ön plana çıkmaktadır. 

Devlet ve toplum uyumu kaçınılmaz olarak her ikisinin hayatını sürdürebilmesi açısından zorunludur. Devletler kendilerini olusturan toplumun sahip oldugu deger yargıları, ortak kültürü ile uyum içinde bulunmaz ise devletin varlıgı tehlikeye girebilir. 

Bu nedenle devlet elindeki otoriteyi ‘’toplumun kabul ettigi kanunlara uyum için kullanırsa mesru olur.’’ (KARPAT, 2004:2) Böylelikle hem devlet hem de toplum 
gerektiginde geliserek ve gerektiginde degiserek varlıklarını sürdürebilirler. 


2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***