Falih Rıfkı Atay etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Falih Rıfkı Atay etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Kasım 2019 Çarşamba

ATATÜRKÜN KÜRESEL YÖNÜ ÜZERİNE. BÖLÜM 5

ATATÜRKÜN KÜRESEL YÖNÜ ÜZERİNE. BÖLÜM 5



Olumlu Yankılar 

Sadabat Paktı’nın imzalanması, yurt içinde ve yurt dışında iyi karşılandı. Yerli ve yabancı basında geniş ve olumlu yankılar yarattı. 
Ankara’da çıkan Ulus gazetesinin başyazarı Falih Rıfkı Atay, paktın imzalanmasını “1937 yılının en mesut hadisesi” olduğunu söylüyor, bunun “derin bir inkılap” anlamıma geldiğini belirtiyor ve “Şark paktı, karşılıklı barış ve emniyet taahhüdü nizamını Akdeniz kıyılarından Asya içlerine kadar genişletmektedir” diyordu. 

Akşam gazetesinde Necmettin Sadak, Saadabat Paktını “Yakın Şark’ta sulhu kuvvetlendiren yeni bir âmil” olarak görüyor ve şöyle diyordu: 

“Muahede esas itibariyle bir dostluk misakıdır. Dört komşu devlet birbirlerinin dahili işlerine asla karışmamayı ve kendi sınırları içinde silahlı çetelere, tahrikatçı cemiyet ve teşekküllere müsaade etmemek suretiyle hudutlarda sükün ve emniyetle beraber asayişi de temin etmiş olacaklardır. Şarkın bu kısmında böyle bir emniyetin faydaları küçük görülemez... 

Türkiye, bu suretle, Balkanlardan başlayarak Yakın Şark’ta, adım adım tesisini kendisine gaye bildiği ‘sulh mıntakaları’nı tahakkuk ettirmiş bulunuyor.”45 

Komşumuz Irak, İran ve Afganistan’ın Atatürk zamanındaki barış ve huzur içindeki durumlarını bugünkü durumlarıyla karşılaştırınca 
insanın içine derin bir hüzün çöküyor. 

Ve Atatürk’ü Özlüyoruz. 

1921: Türkiye-Afganistan (İttifak) Antlaşması 
1926: Ticaret Anlaşması Yapılıncaya Kadar Türkiye ve İran Ürünlerine En Çok Kayırılan Millet Kaydının Uygulanmasına İlişkin Nota Değişimi 
1926: Türkiye-İran Dostluk ve Güvenlik (Saldırmazlık) Antlaşması 
1926: Türkiye-İran Dostluk ve Güvenlik Antlaşmasına Ekli Protokol 
1926: Türkiye ile İngiltere ve Irak Arasında Sınır ve İyi Komşuluk (Musul) Antlaşması 
1928: Türkiye-Afganistan Dostluk ve İşbirliği Antlaşması 
1928: Afgan Ordusunun Düzenlenmesi İçin Bir Türk Askeri Heyetinin (Afganistan’a) Gönderilmesine İlişkin Türkiye-Afganistan Anlaşması ve Ekleri 
1928: Türkiye-İran Dostluk ve Güvenlik (Saldırmazlık) Antlaşmasına Ek Protokol 
1929: Türkiye-İran Sınırının Yeniden Tespiti Hakkında Nota Değişimi 
1929: Türkiye-İran Sınırının Güvenliği Hakkında Anlaşma 
1932: Türkiye ile Irak Arasında Suçluların İadesi Anlaşması 
1932: Türkiye ile Irak Arasında İkamet Anlaşması 
1932: Türkiye ile Irak Arasında Ticaret Anlaşması 
1932: Türkiye ile Irak Arasında Petrole İlişkin Nota Değişimi 
1932: Türkiye ile İran Arasında Suçluların İadesi Hakkında Modüs Vivendi. 
1932: Türkiye ile İran Arasında Uzlaşma, Adli Düzenleme ve Hakemlik Anlaşması 
1932: Türkiye ile İran Arasında Güvenlik, Tarafsızlık, Saldırmazlık ve Ekonomik İşbirliği Antlaşması 
1932: Türkiye-İran Dostluk Antlaşması 
1937: Türkiye ile İran Arasında Suçluların İadesi Anlaşması 
1937: Türkiye ile İran Arasında Adli Yardımlaşma Anlaşması 
1937: Türkiye ile İran Arasındaki Sınır Hattının Düzeltilmesine İlişkin Anlaşma 
1937: Türkiye ile İran Arasında Sınır Bölgelerinin Güvenliği ve Bölgelerde Çıkan Olayların ve Anlaşmazlıkların Giderilmesine İlişkin Anlaşma 
1937: Türkiye ile İran Arasında Hudutta Kurulacak Türk ve İran Gümrüklerinin Çalışmalarını Düzenleyen Anlaşma 
1937: Türkiye ile İran Arasında İkamet Anlaşması 
1937: Türkiye ile İran Arasında Ticaret ve Deniz Ulaşım Anlaşması ve Ek Protokol 
1937: Türkiye ile İran Arasında Hava Ulaşım Anlaşması 
1937: Türkiye ile İran Arasında Trabzon-Tebriz-Tahran Yolu ile ve Aksi Yönde Eşya ve Yolcu Taşınması ve Transitini Kolaylaşitırmak ve Fazlalaştırmak için Anlaşma 
1937: Türkiye ile İran Arasında Telgraf ve Telefon Hatlarının Kurulmasına İlişkin Anlaşma 
1937: Türkiye ile İran Arasında Veteriner Anlaşması 
1937: Türkiye ile Afganistan Arasında İmzalanan 1928 Tarihli 
Dostluk ve İşbirliği Antlaşmasının Uzatılmasına İlişkin Protokol 
1937: Türkiye ile İngiltere ve Irak Arasında 1926’da İmzalanan Sınır ve İyi Komşuluk Antlaşmasının İkinci Faslı Hükümlerinin Uzatılmasına İlişkin Türkiye ile Irak Arasında Nota Değişimi 
1937: Türkiye, İran, Irak ve Afganistan Arasında Saldırmazlık Antlaşması (Saadabad Paktı) 
1938: Türkiye-Irak Veteriner Sözleşmesi 

TÜRKİYE, AFGANİSTAN, IRAK VE İRAN ARASINDA SAKDIRMAZLIK PAKTI (SAADABAD PAKTI
Saadabad Sarayı, Tahran, 8 Temmuz 1937 (Metin) 47 

Türkiye Cumhurbaşkanı Afganistan Yüce Kralı, Irak Yüce Kralı ve İran Yüce Şahin şahı, Ellerinde olan tüm olanaklarla, aralarındaki dostlukve içtenlikle anlaşma ilişkilerinin sürdürülmesine katkıda bulunmak isteğiyle, Milletler Cemiyeti Yasası çerçevesinde ek güvenceler ortaya koyarak, Yakın Doğu’da barış ve güvenliği sağlamak ve Savaştan Vazgeçilmesi Andlaşmasıyla uyum içindeki, öbür andlaşmalardan doğan yükümlülüklerinin bilinci içinde olarak; 

Bu andlaşmayı yapmaya karar vermişler ve bu amaçla; 
Türkiye Cumhurbaşkanı: 
Dışişleri Bakanı Sayın Dr. Tevfik Rüştü Aras’ı; 
Afganistan Yüce Kralı: 
Dışişleri Bakanı Sayın Faiz Mohammed Han’ı; 
Irak Yüce Kralı: 
Dışişleri Bakanı Sayın Dr. Naji El-Asıl’ı; 
İran Yüce Şehinşahı: 
Dışişleri Bakanı Sayın Enayetullah Samiy’i yetkili Temsilcileri olarak atamışlardır. 

Adı geçen yetkili temsilciler, yöntemine uygun olduğu görülen yetki belgeleri verildikten sonra, aşağıdaki hükümleri karalaştırmışlardır. 


Madde 1. Bağıtlı (Âkid) Yüksek Taraflar birbirlerinin içişlerine karışmaktan kesinlikle kaçınma siyaseti izlemeyi yükümlenirler. 
Madde 2. Bağıtlı Yüksek Taraflar, ortak sınırların dokunulmazlığına saygılı olmayı yükümlenirler. 

Madde 3. Bağıtlı Yüksek Taraflar ortak çıkarlarını ilgilendiren uluslararası nitelikteki her türlü uyuşmazlıklarda, birbirleriyle danışmalarda 
bulunmak konusunda anlaşmışlardır. 

Madde 4. Bağıtlı Yüksek Taraflardan her biri, hiç bir durumda, gerek yalnız olarak, gerek bir ya da birkaç Devletle birlikte, içlerinden 
herhangi birine karşı hiçbir saldırı eylemine başvurmamağı yükümlenir. 

Şunlar Saldırı Eylemi Saylır: 

1-Savaş ilanı; 
2-Savaş ilan edilmeksizin de olsa, bir Devletin Silahlı Kuvvetlerince öteki bir devlet topraklarının istilâsı; 
3-Bir devletin kara, deniz ve hava kuvvetlerince, savaş ilan edilmeksizin de olsa, öteki devletin topraklarına, gemilerine ve uçaklarına saldırı; 
4-Saldırıya doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak yardım ya da kolaylık; 

Şunlar saldırı eylemi sayılmaz: 

1-Meşru savunma hakkını kullanma, başka deyişle, yukarıda tanımlanan biçimde bir saldırı eylemine karşı koyma; 
2-Milletler Cemiyeti Yasasının 16. Maddesinin uygulanmasından doğan bir hareket; 
3-Milletler Cemiyeti Genel Kurulu ya da Konseyince alınan bir karar uyarınca ya da Milletler Cemiyeti Yasasının 15. Maddesinin 7. Fıkrasının uygulanması 
yoluyla yapılan bir hareket; yeter ki, bu sonuncu durumda, söz konusu hareket ilk saldırıya geçen bir devlete karşı yapılmış olsun; 
4-Bağıtlı Yüksek Taraflar dışında bir devlet tarafından saldırıya, istilâya ya da, Paris’te 27 Ağustos 1928 günü imzalanmış bulunan Savaştan Vazgeçilmesi Andlaşmasına aykırı olarak, kendisine savaş açılan bir bir devlete yardım. 

Madde 5. Bağıtlı Yüksek Taraflardan biri, bu Andlaşmanın 4. Maddesi bozulduğu ya da bozulmak üzere olduğu kanısına varırsa, sorunu gecikmeksizin Milletler Cemiyeti Konseyine sunacaktır. 

İşbu hüküm, söz konusu Bağıtlı Yüksek Tarafın, o koşullarda, gerekli göreceği tüm önlemleri almak hakkını zedelemez. 

Madde 6. Eğer Bağıtlı Yüksek Taraflardan biri, bir üçüncü devlete karşı saldırıya geçerse, öteki Bağıtlı Yüksek Taraf, bir ön bildiride bulunmaksızın, işbu andlaşmaya, saldırıcıyla ilgili olarak, son verebilecektir. 

Madde 7. Bağıtlı Yüksek Taraflardan her biri, kendi sınırları içinde öteki Bağıtlı Tarafların kurumlarını yıkmak, güven ve düzenliğini sarsmak ya da Hükûmet rejimini bozmak amacıyle silahlı çeteler, birlikler ya da örgütlerin kurulmasını ve eyleme geçmelerini engellemeyi yükümlenir. 

Madde 8. Bağıtlı Yüksek Taraflar, kendi aralarında çıkabilecek, nitelik ve kaynağı ne olursa olsun, tüm uyuşmazlıkların çözülmesi olanağının ancak barışçı yollardan aranması gerektiğini 27 Ağustos 1928 günlü Savaştan Vazgeçilmesi Andlaşmasıyla zaten kabul etmiş olduklarından, o hükmü doğrulayarak, bu konuda kendi aralarında ortaya konulmuş ya da konulacak yöntemlere başvuracaklarını açıklarlar. 

Madde 9. İşbu Andlaşmanın hiçbir Maddesi, Milletler Cemiyeti Yasası uyarınca, Bağıtlı Yüksek Taraflardan her birince üstlenilen yükümleri, her ne konuda olursa olsun, kısıtlar nitelikte sayılamaz. 
Madde 10. Fransızca ve 4 örnek olarak yazılan ve birer örneği Bağıtlı Yüksek Taraflarca alınmış olduğu doğrulanan işbu andlaşma 5 yıl için yapılmıştır. 

Bu sürenin sonunda Bağıtlı Yüksek Taraflardan birinin ona son verildiği 6 ay önceden bildirilmedikçe, Andlaşma, bütünüyle yeniden 5 yıl için uzatılmış sayılacak ve ondan sonra da Bağıtlı Taraflardan biri ya da bir kaçınca 6 ay öncesinden ona son verilinceye dek, beşer yıllık dönemler için, yürürlükte kalacaktır. Bağıtlı taraflardan birisiyle bozulan Andlaşma öbürleriyle yürürlükte kalır. 

İşbu Andlaşma Bağıtlı Yüksek Tarafların her birisince kendi 

Anayasası uyarınca onaylanacaktır. Andlaşmayı Milletler Cemiyetinde kütüğe yazdıracak olan Genel Sekreterden, onun Cemiyetin öteki üyelerine bunu bildirmesi rica edilecektir. 

Onay belgeleri Bağıtlı Yüksek Tarafların her brimince İran Hükûmetine sunulacaktır. 

Onay Belgeleri iki Bağıtlı Tarafça sunulur sunulmaz işbu Andlaşma o iki taraf arasında yürürlüğe girecektir. Üçüncü ve dördüncü Bağıtlı Taraflarca da onay belgeleri sunulduğu zaman Andlaşma bu üçüncü ve dördüncü için de geçerli olacaktır. 

Onay belgelerinin her sunuluşunda İran Hükûmetince durum, gecikmeksizin, işbu Andlaşmanın imzalayıcılarına bildirilecektir. 

Tahran’da, Sa-Âbad Sarayında, 8 Temmuz 1937 günü imzalanmıştır. 

Dr. RÜŞTÜ ARAS 
FAİZ NAJİ-AL-ASIL SAMİY 


DİPNOTLAR;

1 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, III, 2. baskı Ankara: 1961, s.11 
2 Hâkimiyeti Milliye, 20.11.1921; Bilâl N. Şimşir, Atatürk ve Yabancı Devlet Başkanları I, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1993, s. 411, No. 512 
3 R. K. Sinha, Mustafa Kemal ve Mahatma Gandi (1919-11928), Milliyet Yayınları, İstanbul, 1972, s. 115 
4 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, II, 2. baskı, Ankara, 1959, s. 40 
5 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri II, 2. baskı, s. 124 
6 T.C. Dışişler Bakanlığı Arşivi (DBA)-Cumhuriyetin İlânı; Bilâl N. Şimşir, Atarürk ve Yabancı Devlet Başkanları, Cilt I, Türk Tarih Kurmu Yayınları, 
   Mart 1933: Atatürk diyor ki: “Şark’tan şimdi doğacak olan güneşe bakınız. Ankara: 1993, s.13, No. 13 
7 Karal, Atatürk’ten Düşünceler..., s. 17; Bilâl N. Şimşir, “Atatürk ve Üçüncü Dünya Ülkeleri”, VIII. Türk Tarih Kongresi III. Ciltten ayrıbasım, Ankara: 1983, s.1925-1926 
8 Bilâl N. Şimşir, Atatürk ve Yabancı Devlet Başkanları Cilt II, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2001, 281, No. 349 
9 Bilâl N. Şimşir, Atatürk ve Yabancı Devlet Başkanları Cilt II, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2001, s. 547, No. 679 
10 Bilâl N. Şimşir, Atatürk ve Yabancı Devlet Başkanları Cilt II, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2001, 281, No. 349 
11 Bilâl N. Şimşir, Atatürk ve Yabancı Devlet Başkanları Cilt I, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1993, s. 99, No. 132 
12 T.C. Paris Büyükelçiliği Arşivi (PBA)-K. 180/A-1 & Bilâl N. Şimşir, Atatürk’ün Hastalığı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara: 1989, s. 98 
13 Bilâl N.Şimşir, Atatrürk ve Yabancı Devlet Başkanları, Cilt I, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1993, s. 173, No. 244 
14 Bilâl N. Şimşir, Atatürk’ün Hastalığı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara: 1989, s. 113 
15 Bilâl N. Şimşir, Atatürk ve Yabancı Devlet Başkanları, Cilt III, TTK, Ankara, 2001, s. 487, No. 586 
16 Bilâl N. Şimşir, Atatürk ve Yabancı Devlet Başkanları, Cilt IV, TTK, Ankra, 2001, s. 73, No. 93 
17 Bilâl N. Şimşir, Atatürk ve Yabancı Devlet Başkanları, Cilt IV, s. 73, No. 92 
18 Bilâl N. Şimşir, Atatürk ve Yabancı Devlet Başkanları, Cilt IV, s. 469, No. 548 
19 Bilâl N. Şimşir, Atatürk’ün Hastalığı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara: 1989, s. 132 
20 Bilâl N. Şimşir, Atatürk ve Yabancı Devlet Başkanları, Cilt II, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, s. 193, No. 218 
21 T.C. Londra Büyükelçiliği Arşivi (LBA)- Bilâl N. Şimşir, Atatürk’ün Hatalığı, T.T.K., Ankara, s. 180 
22 Bilâl N. Şimşir, Atatürk ve Yabancı Devlet Başkanları, Cilt II, s. 555, No. 695 
23 Bilâl N. Şimşir, Atatürk ve Yabancı Devlet Başkanları, Cilt IV, s.186, s. No. 236 
24 Bilâl N. Şimşir, Atatürk ve Yabancı Devlet Başkanları, Cilt IV, s.186, No. 336, not.2 
25 Bilâl N. Şimşir, Atatürk ve Yabancı Devlet Başkanları, Cilt III, s. 303, No. 493 
26 Bilâl N. Şimşir, Atatürk ve Yabancı Devlet Başkanları Cilt I, s. 566, No. 723 
27 Dünya Devlet ve Hükûmet Başkanları Atatürk için Yazdılar, Anıt Yayınevi, Ankara: 1973 
28 Ibid. 
29 Ibid. 
30 Ibid. 
31 Ibid. 
32 Ibid. 
33 Ibid. 
34 Ibid. 
35 Ibid. 
36 Ibid. 
37 A. Gündüz Ökçün-Ahmet R. Ökçün, Türk Antlaşmaları Rehberi (19201973), A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Ankara: 1974; İsmail Soysal, 
Tarihçeleri ve Açıklamalarıyla Birlikte Türkiye’nin Siyasal Andlaşmaları I. Cilt (1920-1945), Türk Tarih Kurumu Yayınları, TTK Basımevi, Ankara: 1983 
38 Atatürk ile listedeki yabancı Devlet Başkanları arasındaki ilişkişklerin ve yazışmaların ayrıntıları için bkz.: Bilâl N. Şimşir, Atatürk ve Yabancı Devlet Başkanları, Cilt I: Afganistan-Çin, TTK Yayını, Ankara: 1993; Cilt II: Danimarka-İran, TTK, Ankara: 2001; Cilt III: İspanya-Polonya, TTK, Ankara: 2001 ve Cilt IV: Romanya-Yunanistan, TTK, Ankara: 2001. 
39 Ökçün & Ökçün, op.cit., Soysal, op.cit. 
40 İsmail Soysal, Türkiye’nin Siyasal Andlaşmaları I. Cilt (1920-1945), TTK, Ankara, 1983, s.454-455 
41 “Şark Paktı”, Great Britain and East, 24.6.1937 & Ayın Tarihi, Ağustos 1937, No. 44, s. 78 
42 Tevfik Rüştü Aras, Görüşlerim, Semih Lütfi Kitabevi, İstanbul: 1945, s. 130132 
43 Ayın Tarihi, Ağustos 1937, No. 44, s. 68-70 
44 Ibid., s. 75-76 
45 Necmettin Sadak, “Dörtlü Şark Andlaşması”, Akşam, 6.7.1937’den Ayın Tarihi, Ağustos 1937, No. 44, s. 77-78. 
46 A. Gündüz Ökçün-Ahmet R. Ökçün, Türk Antlaşmaları Rehberi, Ankara: 1974; 
47 Soysal, op. cit. s. 584-587 

***

ATATÜRKÜN KÜRESEL YÖNÜ ÜZERİNE. BÖLÜM 4

ATATÜRKÜN KÜRESEL YÖNÜ ÜZERİNE. BÖLÜM 4



BALKAN ANLAŞMA YASASI (BALKAN PAKTI) 

Atina, 9 Şubat 1934 (Sadeleştirilmiş metin) 

     “Balkanlarda barışın güçlendirilmesine katkıda bulunmak isteğinde olan; 
Briand-Kellog Yasasının ve Milletler Cemiyeti Genel Kurulu’nun onunla ilgili kararlarının temelindeki anlaşma ve uzlaşma düşününe sahip bulunan; 
Daha önceki ahdi bağıtsal (ahdi) yükümlere saygılılı olmaya ve Balkanlarda bugün kurulu toprak düzeninin sürdürülmesini güvence altına almaya 
kesinlikle kararlı olan, Türkiye Cumhurbaşkanı, Yugoslavya Yüce Kralı, Yunanistan Cumhurbaşkanı ve Romanya Yüce Kralı bir Balkan Anlaşma Yasası 
yapmayı kararlaştırmış ve bu amaçla, yetkili temsilcileri olarak; 

Türkiye Cumhurbaşkanı: 

Dışişleri Bakanı Sayın Tevfik Rüştü’yü; 
Yugoslavya Yüce Kralı: 
Dışişleri Bakanı Sayın Bogolioub Jevtitch’i; 
Yunanistan Cumhurbaşkanı: 
Dışişleri Bakanı Sayın Demètre Maximos’u; 
Romanya Yüce Kralı: 
Dışişleri Bakanı Sayın Nicolas Titulescu’yu atamışlardır. 
Bu yetkili Temsilciler, yöntemine uygun olduğu görülen yetki belgelerini verildikten sonra, aşağıdaki hükümleri kararlaştırmıştır: 

Madde 1 – Türkiye, Yugoslavya, Yunanistan ve Romanya kendilerinin tüm Balkan sınırlarının güvenliğini, karşılıklı olarak, güvence altına alırlar. 

Madde 2- Yüksek Taraflar, bu anlaşmada gösterilmiş olan çıkarlarını bozabilecek olasılıklar karşısında alınacak önlemler konusunda aralarında görüşmeler yapmayı yükümlenirler. Onlar, bu paktı imzalamamış olan herhangi bir başka Balkan ülkesine karşı, birbirine önceden haber vermeksizin, hiçbir siyasal eylemde bulunmamayı ve öteki Bağıtlı (Âkid) Tarafların izni olmaksızın, herhangi bir başka Balkan ülkesine karşı siyasal hiçbir yüküm üstlenmemeyi yükümlenir ler. 

Madde 3- Bu anlaşma tüm Bağıtlı Devletlerce imzalanır imzalanmaz yürürlüğe girecek ve olanaklı en kısa zamanda onaylanacaktır. 
Anlaşma, katılma isteği Bağıtlı Taraflarca olumlu biçimde incelenmek üzere, her Balkan ülkesine açık bulunacak ve bu katılma imzacı öbür devletlerin onamaları nı bildirmeleri üzerine geçerli olacaktır. 

Bu hükümlere olan inançla, adları geçen yetkili temsilciler işbu Paktı imzalamamışlardır. 
Atina’da, 9 Şubat 1934 günü dört örnek olarak düzenlenmiş ve her Bağıtlı Yüksek Tarafa bunlardan biri sunulmuştur. 
Dr. Tevfik Rüştü 

D. Maximos 
N. Titulescu 
B. Jevtich 

Pakta, yine 9 Şubat 1934 tarihli 5 belge eklenmişti: 

(1) Ek Protokol, 
(2) Türkiye Dışişleri Bakanının SSCB Dışişleri Komiserine Sunduğu Demeç, 
(3) Üç Dışişleri Bakanının Demeci, 
(4) I Sayılı İmza Protokolü ve 
(5) II Sayılı İmza Protokolü. 

Ek Protokol, Pakta açıklık getiriyordu.Protokolün birkaç paragrafını aktaralım. Şöyle ki: 

“2. Balkan Anlaşma Paktı hiçbir devlete karşı yöneltilmiş değildir. Amacı Balkan sınırlarını bir Balkan Devletince girişilecek herhangi bir saldırıya karşı güvence altına almaktır. 
3. Bununla birlikte, eğer Bağıtlı Yüksek Taraflardan Biri Balkanlı olmayan herhangi bir devletin saldırısına uğrarsa ve bir Başkan Devleti bu saldırıya o anda ya da daha sonradan katılırsa, Balkan Anlaşma Paktının hükümleri bu Balkan Devletine karşı tümüyle uygulanacaktır. 

8. Bağıtlı Yüksek Taraflar için Balkanlarda bugünkü ülkesel düzen kesin niteliktedir...” 
(2) Türkiye Dışişleri Bakanının SSCB Dışişleri Komiserine Sunduğu demeç aynen şuydu: 
“Türkiye’nin Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne karşı yöneltilmiş herhangi bir eyleme, hiçbir zaman, katılmak durumuna girmeyi kabul etmeyeceğini, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti adına açıklamaktan onur duyarım. 

Atina, 9 Şubat 1934 
Tevfik Rüştyü (Aras) 

Bu Demeç Balkan Anlaşma Paktının ayrılmaz parçasıdır.” 

Yunanistan da Balkan Paktı’nın onay belgesine şu gizli çekinceyi eklemiştir: 

“Balkan Paktı’nın amacı yalnızca Balkan Devletlerinden gelecek bir saldırıyı karşılamaktır. Yunanistan, Paktın bir gereği olarak, hiçbir durumda, Büyük Devletlerden birine karşı savaş etmez.” 

Türkiye, Balkan Paktı’nın imzalanmasından dört ay sonra, 5 Haziran 1934 günü Cenevre’de Yugoslavya (ve Romanya) ile bir gizli Askeri Sözleşme imzaladı. Zamanında gizli tutulan bu üç maddelik Sözleşmede şu hükümler yer aldı: 

“Madde 1. İmzacı iki devletten biri, herhangi koşullar altında olursa olsun, bir başka Balkan Devleti’nin yalnız başına ya da Başkanlı olan ya da olmayan bir devletle birlikte saldırısına uğrarsa, öteki Bağıtlı Yüksek Taraf kendisini de saldırıya uğramış sayacak ve kendisiyle ortak sınırı bulunan saldırıcı Başkan Devletine ya da Devletlerine karşı silahlı elyleme geçecektir. 

Madde 2. Bağıtlı Yüksek Taraflardan biri, 1. Maddede öngörülen yükümlülükleri nin yerine getirilmesi sırasında Balkanlı olmayan bir devletin bir savaş eylemiyle karşılaşırsa, öteki Bağıtlı Yüksek Taraf da bu saldırıya karşı savaşa girecektir.” 

Balkan Paktı’nın imzalanmasından sonra Paktın mekanizması da kuruldu. Buna göre, 4 Bakandan oluşan bir Bakanlar Konseyi, ayrıca bir ekonomik konsey oluşturuldu. Pakt üyesi Türkiye, Romanya, Yugoslavya ve Yunanistan, Avrupa’daki siyasi gelişmeler karşısında genellikle ortak bir tutum izlemeye başladılar. Örneğin, İtalya 1935’te Habeşistan’a saldırınca, Milletler Cemiyeti kararları uyarınca, İtalya’ya karşı yaptırım uygulamalarına birlikte katıldılar. 1936 Montreux Konferansında, Boğazlar rejimi değiştirilirken Pakt Devletleri Türkiye’nin görüşünü desteklediler... 

(2) SAADABAD PAKTI (1937) 

Türkiye’nin öncülüğüyle 1934 yılında Balkan Paktı’nın imzalanmasıyla Türkiye’nin batısında bir güvenlik sistemi kuruldu. Ondan sonra Türkiye, dikkatini doğuya çevirdi. Yine Türkiye’nin öncülüğüyle adım adım Saadabad Paktı’nın oluşturulmasına gidildi. 

Saadabat Paktı’nın fikir babası Atatürk, bunu gün yüzüne çıkaran ise Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’tır. Pakt, güvenlik ihtiyacından kaynaklanmıştır. Özellikle faşist İtalya’nın izlediği saldırgan politika Türkiye’yi yeni güvenlik arayışlarına itmiştir. 

Afganistan’la Türkiye arasında ta 1921 yılından beri dostluk ve ittifak ilişkileri vardı ve bu ilişkiler yıldan yıla gelişiyordu. 

İran ile Türkiye arasındaki sınır anlaşmazlığı 1932 yılında giderildi, ortak sınırda bazı düzeltmeler yapıldı ve iki ülke, Dostluk Antlaşması ile Güvenlik, Tarafsızlık, Saldırmazlık ve Ekonomik İşbirliği Antlaşması imzaladılar. 1934’te İran Şahı Türkiye’yi ziyaret etti ve Türkiye-İran dostluk ilişkileri ileri bir düzeye ulaştı. 

1933 yılında Londra’da saldırının tanımı (tecavüzün tarifi) konusunda uzun bir anlaşma hazırlanmıştı. Türkiye, İran ve Afganistan, 3 Temmuz 1933 günü bu anlaşmayı birlikte imzaladılar. 

İran ile Afganistan arasında çok uzun zamandır sürüp giden ve adeta kangren olmuş bir sınır anlaşmazlığı vardı. Bu anlaşmazlığın ortadan kaldırılması gerekiyordu. Bu çetin sorunun giderilmesi işi, hem İran’ın, hem Afganistan’ın güvenilir dostu olan Türkiye’nin hakemliğine havale edildi. Ataürk, bu iş için Fahrettin Altay Paşa’yı görevlendirdi. Fahrettin Paşa, yerinde yaptığı uzun bir çalışmayla ve her iki tarafı hoşnut edecek biçimde Afganistan-İran sınırını adeta yeniden çizip raporunu sundu. 1935 başında her iki ülke düzeltilen sınırı memnunlukla ve teşekkürle kabul ettiler. Tarihten gelen sınır anlaşmazlığı sorunu giderilmiş oldu. 

Türkiye, faşist İtalya’nın Balkanlar’da ve Asya’da yayılma emelleri beslediğinden ciddi kuşku duyuyordu. Gelişmeler, Türkiye’nin kuşku ve kaygılarını doğruladı. İtalya, 1935’te Habeşistan’a saldırdı (1939’da da Arnavutluk’u işgal edecekti). İtalya’nın Habeşistan’a saldırısı üzerine, Türkiye, İran ve Irak, 2 Ekim 1935 tarihinde Cenevre’de bir saldırmazlık paktı parafe ettiler. Bu paktın imzalanması, İran ile Irak arasındaki sınır anlaşmazlığının (Şattelarab sorunu) yumuşatılmasına bırakıldı. 

İtalyan emperyalizmi karşısında Doğu Akdeniz’de ve Orta Doğu’da güvenliğin tehlikeye girdiğine inanan Türkiye, zaten ikili anlaşmalarla dostluk ilikileri içinde bulunduğu İran, Irak ve Afganistan’la toplu bir dayanışma antlaşması yapmakta yarar görüyordu. 
Bunun için İran ve Irak’la Cenevre’de parafe etmiş olduğu Saldırmazlık Paktı’na Afganistan’ın da katılmasını sağladı. Afganistan Dışişleri Bakanı Feyz Muhammed Han, Ocak 1936’da Ankara’yı ziyaret etti. Bu ziyaret sırasında Afganistan’ın da Türkiye-İran-Irak Paktına katıldığı açıklandı. 

Nisan 1937’de Irak Dışişleri Bakanı Naci El Asil Ankara’yı ziyaret etti. Haziran 1937’de Türkiye Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras bu ziyareti iade etti. Bu ziyaretler sırasında Paktın son hazırlıkları yapıldı ve Irak ile İran arasındaki sınır anlaşmazlığının yumuşatılması sağlandı. Aras’ın Bağdat ziyareti sonunda yayınlanan resmi bildiride, Türkiye-Irak ilişkilerinin “pürüzsüz” olduğu belirtildi. Diğer komşu ve kardeş ülkelerle de öyle olduğu açıklandı. Diplomatik dille şöyle ifade edildi: “...karşılıklı bir anlaşma ruhunun teessüsüne ve husuile kendi komşuları olan kardeş miletlerin siyasetinde daimi bir muhaleset (barış) ruhunun hâkim olmasına ve bu yolda kendi aralarında karşılıklı yardımın inkişafına matuf siyasetlerinin birbirine tamamen mutabık olduğuna kanaat etmişlerdir.” 

İrak ve Türkiye Dışişleri Bakanlarının karşılıklı ziyaretleri sonunda İran ile Irak arasındaki sınır anlaşmazlığı yumuşatmıştı. Tevfik Rüştü Aras, dörtlü paktı imzalamak üzere, Irak Dışişleri Bakanı ile birlikte Bağdat’tan Tahran’a geçti. Böyle bir paktın imzalanacağı hakkında Sovyetler Birliği’ne ve İngiltere’ye de önceden bilgi verilmişti. 

Tevfik Rüştü Aras’ın Bağdat ziyaretini değerlendiren Great Britain and East adlı İngiliz dergisi, artık “Şark paktının kurulması için ortada hiçbir engel kalmadığını” belirttikten sonra, “Türk heyetinin Bağdat ziyareti, Türkiye’nin Şark milletlerine nasıl önderlik ettiğini gösteren bir misaldir” diyordu.41 

Pakt Nasıl Yapıldı? 

Atatük döneminin Dışişleri Bakanı Dr. Tevfik Rüştü Aras, yıllar sonra, Saadabad Paktı’nın nasıl yapıldığını şöyle anlatıyor: 

“Garpta Balkanlar, Şarkta İran, Afgan ve Arap milletleri arasında bir ahenk aramak ve bunlarla ayrı ayrı ve hep birlikte iyi komşuluk nizamı kurmanın çarelerini araştırmak, harici siyasette güttüğümüz planın icaplarındandı. 

Her şeyden evvel bu milletler ile aramızdaki işleri düzelttik. Milletler Cemiyeti’ne girmiş olmak sayesinde birçok devletlerle; seyahatler ve ziyaretler gibi nümayişlere ve tefsirlere kapı açan vasıtalara müracaata mecbur kalmadan, temas etme imkânını kazandık... 

Afgan devletiyle daha 1921 senesinde bir ittifak muahedesiyle bağlanmış bulunuyorduk. Afgan Kralı’nın memleketimizi ziyareti bu muahedenin iki tarafın menfaatlerine daha uygun hale getirilmesine vesile olmuştu. Bu dostluğun temeli iki millet arasında atılmış olduğu içindir ki dost memlekette zuhura gelen hanedan değişikliğinden iki devlet münasebetleri asla zarar görmedi; hatta zamanla arttı, eksilmedi. Bu hususta bizim iyi niyetimiz kadar Afgan idaresini ellerine alan yüksek kabiliyetlerini ve iyi duygularını sırası düşmüşken 
sitayişle yâdeylerim. 

İran’la münasebetlerimiz ise; millî hareketimizin başlangıcında, kendisi henüz Harbiye Veziri iken, Ebedi Şefimize bir dostluk mesajıle yâverini göndermiş olan sabık İran Şehinşahı Pehlevi’nin Başvekâlete gelmesi üzerine çok iyileşmişti. 1931 senesi sonunda 

Tahran’a yaptığım bir ziyaret esnasında aramızda tek mesele olarak duran hudut ihtilâfı da kardeşçe tasfiye edilince, her şey tamanile yoluna girmiş bulunuyordu. 

Irak’la olan münasebetlerimize gelince: Türkiye, İngiltere ve Irak arasında yapılan bir türlü üçlü muahede bu münasebetleri tanzim etmişti.” 

Aras Devam Ediyor: 

“İşaret ettiğim bu dört devlet arasında bir anlaşma vücuda getirerek sulhümüzü bu bölgede teşkşlâtlandırmak için İran’la Afgan ve İran’la Irak arasındaki hudut ihtilâfını halletmek lazımdı. Fakat iş bundan ibaret değildi. Bu mıntakada bir bölge anlaşmasına varabilmek için sade iştirak edeceklerim temayülleri kâfi gelemezdi. Bu mıntakaya komşu olan iki büyük devletin yapılacak işten haberi olması icap ediyordu... 

Realist Türkiye harici siyaseti, bu hakikatleri görmezlikten gelemezdi. Bunun için bu iki büyük devletle aramızdaki münasebetlerin emniyetli bir dostluk derecesine eritirilmesi de bu hususta muvaffakiyeti temin edecek esaslı şartlardandı. 

Sovtetler Rusyası ile münasebetlerimiz en ileri dostluk derecesini çoktan bulmuştu. İngiltere ile de, sulh muahedesi yapılırken halli geri bırakılmış olan büyük ihtilâfımızı (Musul sorunu) yukarıda işaret ettiğim üçlü muahede easlarında halletmek suretile iyi bir dostluk devresi açmıştık. 

İran’ın da Miletler Cemiyeti’ne girmesini fırsat bilerek, İran ve Irak Hariciye Vezirleriyle misak (pakt) meselesini görüştük. Bu misak, 
dört Orta Şark memlekti arasında sık sık görüşmeyi ve buluşmayı temin edecek ve ileride civarımızdaki diğer Şark memleketlerini 
de aramızda almayı mümkün kılacaktı. 

Esasta mutabık laldı. Böyle bir vesikanın İran ve Irak Hariciye Vezirleri arasında müzakere edilerek hazırlanmasını kararlaştırdık. 
Irak Hariciye Nazırı bu müzakerelerde müttefiki İngiltere ile daima müşaverelerde bulunuyordu. İran Hariciye Veziri Ekselans Kâzimi 
de müzakere safhalarını bana bildiriyordu. Ben de Sovyetler Hariciye Komiseri dostum Mösyö Litvinof’la müşverede bulunduktan sonra mütaleamı İran Hariciye Vezirine ifade ediyordum. Aynı zamanda Afgan Hükûmeti’ne de, hem İran, hem Türkiye Hariciyesi tarafından müzakere safahatı hakkında muntazam surette malûmat veriliyordu. 

Bu usulde çalışmakla bir hayli müddet sonra proje ihzar edildi (hazırlandı). Ama iş bununla da yine bitmiş olmuyordu. Garbi Asya’nın esaslı olan iki müttefikimiz; hudut ihtilâfının hallini, Türkiye’nin seçeceği bir zatın hakemliğine bıraktılar. Orgeneral Fahrettin Altay bu meselede büyük hizmet etti ve alâkalı iki devletin de memnunluluğunu temin edecek bir hüküm verdi. İran ve Irak hudut ihtilâfının hallini ise bu iki dost devletin başşehirlerini ziyaretim esnasında her üç devletin mümessilleri bir arada çalışmak suretiyle başarabildik...”42 

Saadabat Paktının İmzalanması 

Saadabat Paktı, 9 Temmuz 1937 günü öğleden sonra, Türkiye, İran, Irak ve Afganistan Dışişleri Bakanları tarafından imzalandı. 

Tahran’da, İran Şahı’nın Şimran semtindeki Saadabad Sarayı’nda imzalandığı için, bu pakta “Saadabad Paktı” veya “Saadabad Misakı” adı verildi. Pakt, imzalandığı günlerde, ”Dörtlü Şark Antlaşması”, “Doğu Antantı”, “Yakın Şark Paktı”, “Asya Paktı” gibi adlarla anılmış ise de “Saadabad Paktı” adıyla tarihe geçti. 

Saadabad Paktıyla taraflar, birbirlerinin içişlerine karışmamayı, sınırlarının dokunulmazlığına saygı göstermeyi, uluslararası anlaşmazlıklarda birbirlerine danışmayı, birbirlerine karşı saldırı hareketinde bulunmamayı taahhüt ettiler. Nelerin “saldırı hareketi” (taarruz harekâtı) sayılacağını antlaşmada bir bir saydılar. Paktın yedinci maddesi silâhlı çetelerle ilgiliydi ve şöyle kaleme alınmıştı: 

“Bağıtlı Yüksek Taraflardan her biri, kendi sınırları içinde öteki Bağıtlı Tarafların kurumlarını yıkmak, güven ve düzenliğini sarsmak ya da Hükûmet rejimini bozmak amacıyle ilahlı çeteler, birlikler ya da örgütlerin kurulmasını ve eyleme geçmelerini emgellemeyi yükümlenir.” 

Bu pakt, Türkiye’nin Afganistan ve İran’la ile çoktan beri devam eden dostluğu nu daha da güçlendirdi ve pekiştirdi. Irak’ın da pakta katılmasıyla, dört ülkenin bir araya gelip elele vermelerini sağladı. 

Saadabad Paktı’nın imzalanması dolayısıyla İran Şahı, Atatürk’e gönderdiği kutlama mesajında, “Bundan sonra çözülmez bir bağla birleşmiş olan memleketlerimiz, samimi ve verimli işbirliklerini barışın hizmetine koyabilecekler dir” dedi. 

Atatürk, Paktın imzası dolayısıyla İran Şahına, Irak Kralına ve Afgan Kralına gönderdiği kutlama telgraflarında şunları söyledi (sadeleştirildi): 
İran Şahına: “Memleketlerimizin, barış idealinde ortak bir eseri olan bu misakın hepimiz için ve dünya barışı için kudsi olmasını dilerim.” 

Irak Kralına: “Birbirlerine kardeşlik ve dostluk bağlarıyla bağlı dört devletin dünya barışı yolunda verimli bir işbirliğini sağlayacak olan bu paktı memleketlerimiz için çok hayırlı bir eser telakki ederim.” 

Afgan Kralına: “Dört kardeş memleket arasında mevcut en sıkı dostluk bağlarını bir kat daha teyit ederek dünya barışının esaslı desteklerinden birini oluşturan bu önemli eserin, milletlerimizin barışseverliği sayesinde meydana gelmiş olması hepimiz için övünülecek bir olaydır.”43 

Saadabat Paktı’nın gerçekleştirilmesi için çok çalışmış ve sonunda Türkiye adına bu paktı imzalamış olan Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, bu konuda şunları söylüyor: 

“Saadabad Sarayı’nda cereyan eden ve Şark için yeni bir devrin başlangıcını teşkil eyleyen mes’ut hâdise hakkında mütevaziyane birkaç söz söyleyeceğim... Cihanın bu kısmında biz kardeşliğe inandık. Şimdi biz asırlarca süren geçimsizliği ve bu mıntakaları o kadar uzun zamandan beri harap eden ve kökleşmiş addedilebilecek olan kinlerin yerine karşılıklı muhabbet hislerini ikame ediyoruz. Kollarımızı, bütün dostluğumuzla bütün milletlere açıyoruz. 
Bunu yalnız onlarla mesut bir şekilde mevcut iyi münasebetleri idame için değil, 
fakat aynı zamanda her milletin nefine (yararına) olarak mezkür münasebatı daha fazla inkişaf ettirmek için yapıyoruz. Biz öyle milletlere mensubuz ki, tarihleri en şanlı zaferlerle olduğu kadar en bedbaht mağlubiyetlerle de doludur. Bu hususlarda diğer herhangi bir millete gıpta edeceğimiz hiçbir şey yoktur. Bizim milletlerimizin asırlarca mahrum kalmış oldukları bir şey varsa o da, en parlak medeniyetlerin beşiği olan bu kıt’ada sevmek ve sevilmek idi. Şunu beyan etmek isterim: Biz, cihanşümül bir muhabbet siyaseti istiyoruz... 
Biz, Milletler Cemiyeti azasından bir bitaraflar grubu teşkil ediyoruz...Sulh idealine samimiyetle bağlıyız. Çocuklarımızı sükûn içinde yetiştirmek ve tarlalarımızı da emniyet içinde sürmek istiyoruz...Biz sulh davasının samimi ve sadık hadimleriyiz. Biz beynelmilel sulhu korumak için bizzat kendi vasıtlarımızla çalışıyoruz. Biz memleketimizin selâmet ve menfaatini sulhta buluyoruz...  Çocuklara öğretmek lazımdır  ki, bir mezarlıkta eğlenceli bayram olmaz ve harabeler üzerine de bir saadet köşkü kurulamaz...”44 

5. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

ATATÜRKÜN KÜRESEL YÖNÜ ÜZERİNE. BÖLÜM 3

ATATÜRKÜN KÜRESEL YÖNÜ ÜZERİNE. BÖLÜM 3




Atatürk, Tam 115 Yabancı Devlet Başkanıyla İlişki Kurdu 

Evet, Atatürk zamanında Türkiye, dört kıtada 19 yeni diplomatik temsilcilik açtı ve yabancı ülkelerle 40 dostluk antlaşması yaptı. 
Ama Atatürk bu kadarla yetinmedi. Yabancı Devlet Başkanlarıyla ilişkiler kurdu. O’nun zamanında yeryüzünde ne kadar yabancı cumhurbaşkanı, Kral veya İmparator var idiyse onların istisnasız hepsiyle Atatürk’ün ilişkileri, yazışmaları, telgraflaşmaları, mesajları olmuştur. 
Bu belgeleri, Türk Tarih Kurumu yayınları arasında çıkmış olan Atatürk ve Yabancı Devlet Başkanları adlı dört ciltlik eserimde topladım. Bu dört ciltte toplam 2662 belge, 637 fotoğraf ve belge fotokopisi yer almaktadır. Merak edenler o kitaplara bir göz atabilir; araştırmacılar bu alanda yeni yeni araştırmalarla yeni belgeler de ortaya çıkarabilirler. 
Burada bir liste vermekle yetiniyoruz. 

Atatürk’ü İlişki Kurduğu Yabancı Devlet Başkanları Listesi. 38 
(Devletlerin alfabe sırasına göre) 

Devletler Devlet Başkanları 

1. Afganistan Amanullah Han, Mehmet Nadir Han, Mehmet Zahir Şah 
2. Almanya Friedrich Ebert, Walter Simon, Hindenburg, Hitler 
3. ABD Calvin Coolidge, Herber Hover, Frankin D. Roosevelt 
4. Arjantin Agustin P. Justo, Roberto M. Ortiz 
5. Arnavutluk Cumhurbaşkanı Ahmet Zogu (Sonra Kral Zog I). 
6. Avusturya Dr. Michael Heinisch, Walter Miklas 
7. Azerbaycan (Kollektif devlet başkanlığı, İçtimai Şura) 
8. Belçika Albert I, Leopold III 
9. Brezilya Washington Luis Pereira de Sousa, Getulio D. Vergas 
10. Bulgaristan Boris III 
11. Çekoslovakya Thomas G. Masaryk, Dr. Edvart Benes, Jan Syrovy 
12. Çin Chiang Chung Cheng, Lin Sen 
13. Daninarka Christian X 
14. Dominik Cum. Horacio Vaskes 
15. Estonya Jean Tonison, Konstantin Päts 
16. Finlandiya Lauri Kristian Rolander, Pehr Evind Svinhufvud 
17. Fransa Alexandre Millerand, Gaston Dumergue, Paul Doumer, Albert Lebrun 
18. Guatemala Lazaro Chacon, George Ubico 
19. Gürcistan (Kollekgtif Başkanlık, Komite) 
20. Habeşistan Zeouditou, Negus Tafari / Haile Sellasie 
21. Haiti Cum. Louisd Borno 
22. Hatay Devleti Tayfur Sökmen 
23. Hicaz, Necid Abdülaziz Ibn. Suud (Suudi Arab.) 
24. Hollanda Wilhelmina 
25. Irak Faysal I, Gazi I 
26. İngiltere George V, Edward VIII, George VI 
27. İran Ahmed Han Kaçar, Rıza Şah Pehlevi 
28. İspanya General Primo de Rivera, Alfonso XIII, Alcala Zamora, Torres, Martinez Barri, Mamnuel Azana y Diaz, General Franco 
29. İsveç Gustav V 
30. İsviçre Chuard, Musy, Schuthles, Motta, Haab, Minger, Meyer, Baumann 
31. İtalya 
32. Japonya 
33. Küba 
34. Letonya 
35. Liechtenstein 
36. Litvanya 
37. Lüksemburg 
38. Macaristan 
39. Meksika 
40. Mısır 
41. Nikaragua 
42. Norveç 
43. Polonya 
44. Romanya 
45. Salvador 
46. SSCB 
47. Suriye 
48. Şili 
49. Ukrayna 
50. Uruguay 
51. Ürdün 
52. Vatikan 
53. Venezuela 
54. Yemen 
55. Yugoslavya Alexandre I, Pierre II (ve Naib Prens Paul) 
56. Yunanistan Paul Coundouriotis, Theodore Pangalos, Alexandre Zaimis, George II. 

Vittorio Emanuele 
Yoshito, Hirohito 
Carlos Mendieta y Montefur 
Gustavs Zemglas, Albert Kviesis, Karlis 
Ulmanis 
François I 
Antanas Smetona 
Charlotte 
Nicolas Horthy de Nagybanya 
Plutarco Elias Calles, Emilio Portes Gil, 
Pascual Ortiz Rubio, AlbertoK. Rodriguez, 
Lazaro Cardenas 
Fuad I, Faruk I 
Juan Bautista Sacassa 
Haakon VII 
Stanislaw Wojciechowski, Ignace Moscicki 
Ferdinand I, Mihai I, Carol II 
Pio Romero Bosque, Maxmiliano Hernandez martinez 
Vladimir İliç Lenin, Mihail İvanoviç Kalinin, Neriman Neriman Nerimanov 
Haşem Attasi 
Carlos Obenes del Campo, Arturo Alessandri 
Petrovski, Rakovski 
Juan Campsisteguy, Gabriel Terra, Alfredo 
Baldomir 
Abdullah 
Benoit XV 
Juan Vicente Gomez 
İmam Yahya 

Toplam: Bağımsız ve yarı bağımsız 56 devlet ve 115 devlet başkanı. 

   Atatürk zamanında, yeryüzünde bağımsız ve yarı bağımsız devletlerin sayısı bu kadardı. Bu devletlerin başında bulunmuş kralların, cumhurbaşkanlarının, imparatorların toplam sayısı da 115 olmuştur. 

     56 Devletin arasında, sonradan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetlert Birliği’ne (SSCB) katılarak bağımsızlıklarını kaybetmiş olan 6 devlet de vardır: Azerbaycan, Estonya, Gürcistan, Letonya, Litvanya ve Ukrayna. Bu devlet çıkınca bağımsız ve yarı bağımsız devletlerin sayısı 50’ye düşmektedir. Bu 50 kalemlik listede henüz tam bağımnsız olmayan Ürdün, Suriye ile Lichtenstrein Prensliği, Lüksembnurg Grand Düşeliği ve Vatikan da yer almaktadır. Bunlar da çıkarılırsa, tam bağımsız devletlerin sayısı 45’e düşer. 

Atatürk, ayrım gözetmeksizin bütün yabancı devlet başkanlarıyla dostça ilişkiler kurmayı, bütün devletlerle dostluk antlaşmaları yapmayı, Türkiye’nin dış ilişkilerini dostluk temeline ortutmayı amaçlamış ve bunu başarmıştır. Bu Atatürk’ün dünyaya küresel yaklaşımı, bakışı idi. 

Bu bağlamda Atatürk, Türkiye’nin de yer aldığı bölgeye özel bir önemle eğildi. 

Atatürk Döneminde Balkanlar ve Ortadoğu Barış ve İşbirliği Bölgelerine Dönüştürüldü. (1) BALKAN PAKTI (1934) 

Atatürk, Cumhuriyetin ilk yıllarında dikkatini öncelikle komşu ülkelere çevirdi. Türkiye, Sovyetler Birliği ile dostluk ilişkilerini zaten özenle sürdürüyordu; batıdaki komşularıyla Balkan Paktı’nı, doğudaki komşularıyla da Saadabad Paktı’nı imzalayacak ve içinde bulunduğu bölgeyi bir barış ve dostluk bölgesine dönüştürecekti. Önce Balkanlar’daki gelişmelere kısaca göz atalım. 

Balkanlar, bizim coğrafyamızdır. Türkiye topraklarının bir bölümü Balkan Yarımadası’nda, Trakya’dadır. Bu açıdan Türkiye, bir Balkan ülkesi sayılır. Tarihimiz Balkanlarlarla ortaktır. Tarihten miras, Balkanlar’da önemli miktarda Türk azınlıkları vardır. Bu soydaş kitleler Türkiye’yi Anavatan bilir, gözlerini Türkiye’ye çevirmişlerdir ve zaman zaman Türkiye’nin Balkan komşularıyla ilişkilerini etkilerler. Balkanlar, İstanbul’un ve Anadolu’nun savunma kalkanı gibidir. İmparatorluk döneminde de öyleydi, Cumhuriyet döneminde de. Çünkü Türkiye’ye tehditler çoğu zaman Batı’dan geliyordu ve Balkanlarda savaşlar, işgaller, isyanlar, kavgalar, bunalımlar hiç eksik olmamıştı. Şair Abdülhak Hâmid’in ifadesiyle, “Balkanların tarihi al kanlarla yazılmıştı.” Oysa yeni Türkiye, “Yurtta barış, dünyada barış” ilkesini içtenlikle benimsemişti. Kendi bölgesinde de barış istiyordu. 

Türkiye, daha 1926 yılında tüm Balkan Devletleri arasındaki sınırların veya statu quo’nun karşılıklı olarak güvence altına alınması amacıyla girişimlerde bulundu. Balkanlarda, 1925 tarihli Locarno Antlaşmasına benzer bir toplu güvenlik sistemi kurulmasını arzusunu dile getirdi. Ancak bu girişimden olumlu bir sonuç çıkmadı, ortam henüz hazır değildi. 

1930’larda Faşist İtalya’dan ve Almanya’dan Türkiye’ye karşı tehdit ihtimali belirince Balkanlar, Atatürk’ün barışçı dış politikasında öncelikli bir yer aldı. Atatürk’ün öncülüğünde Balkanlarda bir ortak güvenlik sistemi oluşturulması yönünde diplomatik hazırlıklara girişildi. 

5 Ekim 1930’da Yunanistan, Türkiye, Bulgaristan, Yugoslavya, Romanya ve Arnavutluk’un resmi olmayan temsilcileri arasında ilk Balkan Konferansı toplandı. Ekonomik, teknik, kültürel işbirliği konularının ele alındığı bu konferansların ikincisi Ekim 1931’de İstanbul’da, üçüncüsü 1932 Ekimi’nde Bükreş’te, sonuncusu da 1933 Kasımı’nda Selânik’te yapıldı. Fakat toplantılar resmi temsilcilerden oluşmadığı için somut sonuçlar vermedi. 

Resmi olarak ise, önce Türkiye ile Balkan Devletleri arasında ikili düzeyde ilişkiler geliştildi.. Türkiye, her Balkan ülkesiyle teker teker masaya oturup aradaki sorunları çözmeye yöneldi ve bir dizi ikili anlaşma imzaladı. Arada ciddi bir anlaşmazlık konusu ve bir engel kalmayınca her Balkan ülkesiyle dostluk antlaşmaları yapıldı. 

1923’te Türkiye-Arnavutluk Dostluk Antlaşması imzalanmıştı. 
1925’te Türkiye-Bulgaristan Dostluk Antlaşması ve İkamet Sözleşmesi; aynı yıl Türkiye-Yugoslavya Barış ve Dostluk Antlaşması; 
1930’da Türkiye-Yunanistan Dostluk, Tarafsızlık, Uzlaşma ve Hakemlik Antlaşması ve 1933’te Türkiye-Romanya Dostluk, Saldırmazlık, Hakemlik ve Uzlaşma Antlaşması imzalandı. Atatürk zamanında Türkiye ile Balkan ülkeleri arasında aşağıdaki listede gösterilen 40 kadar anlaşma imzalandı: 
1923: Türkiye-Yunanistan Ahali Mübadelesine Dair Anlaşma, 
1923: Türkiye-Yunanistan Sivil Tutukluların ve Savaş Esirlerinin Mübadelesine Dair Anlaşma, 
1923: Lozan Barış Antlaşması ve ekleri 
1923: Türkiye-Arnavutluk Dostluk Antlaşması, 
1923: Türkiye-Arnavutluk Tâbiiyet Anlaşması ve İkamet (Oturma) Sözleşmesi 
1925: Türkiye -Bulgaristan Dostluk Antlaşması ve İkamet (Oturma) Sözleşmesi 
1925: Türkiye-Yugoslavya Barış ve Dostluk Antlaşması, 
1927: Türkiye-Arnavutluk Konsolosluk Sözleşmesi, 
1927: Türkiye-Bulgaristan Ticarî Modüs Vivendi 
1928: Türkiye-Bulgaristan Ticaret ve Sayrisefain (Deniz Ulaştırma) Anlaşması, 
1928: Türkiye-Romanya Ticari Modüs Vivendi, 
1929: Türkiye - Bulgaristan Tarafsızlık, Uzlaşma, Adli Çözüm ve Hakemlik Antlaşması, 
1929: Türkiye-Romanya İkamet, Ticaret ve Seyrisefain (Deniz Ulaştırması) Anlaşması, 
1930: Türkiye-Bulgaristan Ticaret ve Seyrisefain Antlaşması, 
1930: Türkiye-Yunanistan Dostluk, Tarafsızlık, Uzlaşma ve Hakemlik Antlaşması, 
1930: Türkiye-Yunanistan İkamet, Ticaret ve Seyrisefain Anlaşması, 
1930: Türk-Yunan Bahri Kuvvetlerin Tahdidi Protokolü (30 Ekim 1930 Tarihli Dosltuk, Bitaraflık, Uzlaşma ve Hakem Muahedenamesine Ek). 
1933: Türkiye-Yunanistan Samimi Antlaşma Paktı, 
1933: Türkiye-Romanya Dostluk, Saldırmazlık, Hakemlik ve Uzlaşma Antlaşması, 
1933: Türkiye-Romanya Ticaret Sözleşmesi, 
1933: Türkiye-Yugoslavya Dostluk, Saldırmazlık, Adlî Yardımlaşma, Hakemlik ve Uzlaşma Antlaşması, 
1933: Türkiye-Yugoslavya Mütekabil Mutalebatın Tasfiyesine Müteallik İtilafname, 
1933: Türkiye-Bulgaristan Baytarî (Veteriner) Sözleşmesi, 
1933: Türkiye-Bulgaristan Ödeme (Tediyeleri Tanzim eden) Anlaşması, 
1934: Balkan Paktı 
1934: Türkiye-Yugoslavya Ticaret Anlaşması, 
1934: Türkiye-Yunanistan Kliring Anlaşması, 
1934: Meriç Nehrinin İki Sahilinde Su Tesisatının Düzenlenmesine Dair Türkiye-Yunanistan İtilafnamesi, 
1935: Türkiye-Yunanistan Kliring Anlaşması, 
1935: Türkiye-Romanya Ticaret ve Kliring Sözleşmesi 
1935 Türkiye, Romanya, Yugoslavya ve Yunanistan PTT İdareleri arasında Posta ve Telekomünikasyon Alanında Birlikte Çalışma İçin Özel Uzlaşma, 
1936: Türkiye, Çekoslovakya, Romanya, Yugoslavya ve Yunanistan PTT Servisleri Arasında İşbirliği için Özel Düzenleme, 
1936: Dobruca Türklerinin göçüyle ilgili Türkiye- Romanya Anlaşması, 
1936: Türkiye-Yugoslavya İkamet Sözleşmesi, 
1936: Türkiye-Yugoslavya Ticaret ve Seyrisefain Anlaşması, 
1937: Türkiye-Yunanistan Kaçakçılığın Men ve Takibi Mukavelenamesi (Sözleşmesi) 
1938: Balkan Paktı Devletleri ile Bulgaristan arasında Anlaşma, 
1938: Türkiye-Yunanistan Arasında 1935 Kliring Anlaşmasına 

Ek Protokol, 

1938: Türk- Yunan Antlaşması, 
1938: Türkiye-Romanya Ticaret ve Tediye (Ödeme) Anlaşması, 

Bu antlaşmalar arasında özellikle Türk-Yunan Dosltuk Anlaşmasının tarihi bir yeri vardır. Bu antlaşma, Atatürk ile Yunan Başbakanı Elefteros Venizelos’un ileri görüşlü politikalarının bir sonucu olarak yapılmış olan bu dostluk antlaşması, Türkiye adına Başbakan İsmet (İnönü) ile Dışişleri Bakanı Dr. Tevfik Rüştü (Aras); Yunanistan adına Başbakan E.K. Venizelos ve Dışişleri Bakanı 
A. Michalakopulos tarafından Ankara’da imzalandı. Dostluk antlaşmasıyla, yüz yıldan beri kanlı savaşlarla geçmiş olan Türk-Yunan ilişkileri tarihinde ilk defa bir dostluk dönemi başlatıldı. Yunanistan’la ilişkilerde bir dönüm noktasına gelindi. Daha sekiz yıl öncesine kadar birbirleriyle kıyasıya savaşmış olan Türkiye ve Yunanistan, 1923 Lozan Antlaşması’ndan beri bir dizi çetin sorunu çözmüşler ve Türk-Yunan Nüfus Mübadelesi’nden doğan tüm sorunları da kesinlikle çözümlemek için bir sözleşme yapmışlardı. 
Böylece Türk-Yunan dostluğunun temeli atılmış oldu. 

Üç yıl sonra, 14 Eylül 1933 günü Ankara’da, Türkiye-Yunanistan İçten Anlaşma Paktı imzalandı. Bu antlaşmanın 1. maddesiyle, iki devlet ortak sınırlarınının dokunulmazlığını karşılıklı olarak güvence altına aldılar. Türk-Yunan sınırının değişmezliği kabul edildi. 
Başka bir devlet bu sınırı değiştirmeye kalkarsa Türkiye ve Yunanistan buna birlikte karşı koyacaklardı. Yani Türkiye ile Yunanistan, ittifaka yakın birişbirliği içine girmiş oldular. “İçten Antlaşma” ile Balkan Paktı’nın temeli olşuturuldu. 

Ancak Balkan Paktı için sadece Türk-Yunan ilişkilerini iyi düzeye çıkarmak yetmiyordu. Türkiye’nin, ikili düzeyde teker teker her Balkan ülkesiyle dostluk ilişkileri kurmuş olması da kollektif bir ittifak kurmak için kâfi değildi. Öteki Balkan ülkelerinin de birbirleriyle olan ilişkilerini düzeltmeleri gerekiyordu. Türkiye bu alanda da inisiyatif aldı. Balkan ülkelerini birbirlerine yaklaştırmak için uğraştı. 
Çok taraflı diplomatik girişimlerde bulundu. 

Fakat altı Balkan ülkesini bir ittifak çatısı altında toplamak mümkün olmadı. Bulgaristan’ın, hem Romanya, hem Yunanistan ve hem de Yugoslavya ile ciddi sorunları vardı. Sofya Hükûmeti, bazı Bulgar topraklarının komşuları tarafından gasbedilmiş olduğunu düşünüyordu: Romanya’dan Güney Dobruca, Yugaslavya’dan Makedonya sınırlarında Bulgaristan lehine düzeltmeler yapılmasını istiyordu. 
Bulgaristan, Batı Trakya’dan Ege Denizi’ne çıkan bir koridor istiyordu, Yunanistan’dan Karaağaç (Aleksandropolis) Limanını istiyordu. Yani Bulgaristan Balkanlar’daki sınırların değitirilmesini istiyordu; diplomasi literatüründe sıkça kullanılmış bir ifadeyle Bulgaristan, “revizyonist” bir politika izliyordu; “statu quo’cu bir politka güden öteki Balkan ülkelerine ters düşüyordu. 

Arnavutluk da benzer bir tutum içindeydi; Yugoslavya ve Yunanistan’ın bazı Arnavut topraklarını işgal etmiş olduklarını düşünüyor ve bu komşularıyla var olan sınırları içine sindiremiyordu. Azınlıklar konusunda da hem Bulgaristan’ın hem de Aranvuluk’ın komşularıyla sorunları vardı. Oysa Balkan Paktı, hem mevcut sınırları korumak, hem de status quo’yu savunmak amacı güdüyordu. 
Dolayısıyla Bulgaristan gibi Arnavutluk da bu pakta katılmadılar. Paktın hazırlanması sırasında, gerek imzacı devletlerin kendi aralarında, gerek onlarla Bulgaristan arasında geniş ve çetin görüşme, danışma ve tartışmalar yaşandı. 

Balkan Paktı hazırlıklarının son aşamasında Sovyetler Birliriği ile de anlaşmazlık çıktı. Pakta katılacak devletler birbirlerinin sınırlarını karşılıklı olarak güvence altına alacaklardı, o zamanki ifadeyle “tekeffül edeceklerdi.”. Ruslar pirelendiler. Besarabya konusunu ortaya atıp Balkan Paktı’nın kurulmasına cephe aldılar. Sovyet Hükûmetini yatıştırma ve ikna etmek işini de Türkiye üstlendi. 
Türkiye ile Sovyetler Birliği arasında da geniş ve çetin görüşme, danışma ve tartışmalar yaşandı. 1925 tarihli Türk-Sovyet Saldırmazlık Antlaşmasına ek 1929 Protokolü uyarınca Türkiye, böyle bir paktı imzalayabilmek için Sovyetlerin onayını sağlamak durumundaydı. 
Sovyetleri ikna etmek ciddi bir sorun oldu. Sonunda Balkan Paktı’nın kimi hükümleri, Sovyet Hükûmetinin isteği doğrultusunda değiştirildi ve Türkiye, Pakta bir çekince koymak durumunda kaldı. 

Balkan Paktı, 9 Şubat 1934 günü Atina’da Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya arasında imzalandı. Bulgaristan ve Arnavutluk buna katılmadılar. Ancak Pakt, onlara da açık tutuldu. (Md. 3) 

Paktın 1. Maddesiyle, 4 devlet kendilerinin tüm Balkan sınırlarının güvenliğini, karşılıklı olarak, güvence altına alıyordu. Yani bu bir bölgesel savunma ittifakı, bölgesel bir yardımlaşma paktı idi. Saldırı olursa yardımlaşmayı öngörüyordu. Ek Protokjolün 2. Maddesi buna şöyle bir açıklık getirmişti: “Paktın amacı Balkan sınırlarını, bir Balkan Devletince girişilecek bir saldırıya karşı güvence altına almaktır.” Balkan sınırlarını tanımayan Balkan Devleti Bulgaristsan idi. Dolayısıyla Pakt, imzacı Devletlerin Balkan sınırlarının Bulgaristan’ın olası bir saldırısına karşı savunma amacı güdüyordu, ama bir saldırı amacı gütmüyordu. Bu konuda Bulgaristan’a ve Arnavutluk’a güvence veriliyordu. (Ek Protokol Md. 7). 

Balkan Paktı’nın esas metni sadece 3 maddeden oluşuyordu ve tam olarak şudur: 

4. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***