Lozan Antlaşması etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Lozan Antlaşması etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Eylül 2019 Çarşamba

Yüzellilikler Meselesi, BÖLÜM 2

Yüzellilikler Meselesi, BÖLÜM 2



“Batı Trakya nın merkezi Gümülcine.de konsolos bulunduğum sırada Gümülcine âdeta bir Yüzellilikler yuvası halinde idi. 
Burada Yüzelliliklerin yarısı demek olan yetmişbeşten fazlası bulunduğu gibi, bir sürü de politika firarisi ve Türkiye den göçmüş Rumlar vardı...”13 

Dinamo, 1938 yılında Londra Büyükelçisi olarak görev yapan, eski Paris Büyükelçisi, münfesih SCF Genel Başkanı Ali Fethi Okyar, Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras ve Başbakan Celâl Bayar.ın hazır bulunduğu bir görüşme sırasında Cumhurreisi.nin konuya ilişkin değerlendirmelerine değinmiştir: 

Ulusal Kurtuluş Savaşı.nın başlangıçlarından başlayarak, kendisine, Kuvayı Milliye ye karşı, Cumhuriyet e karşı direnenlerden, bunu sindiremeyip dönerek 
sabotajlara girişenlerden, uzun boylu söz etti. Vaktiyle bu adamlar yeni doğmuş rejim için tehlikeli olabilirlerdi. Ancak, bugün Cumhuriyet, on beş yaşındaydı. 
Cumhuriyet adlı delikanlı, çocukluk çağını arkada bırakmış, düşünmek, acımak, sevecenlik boyutlarına ulaşmıştı. 

Bağışlayabilecek yaşa gelmişti. 

Şundan ki artık, vaktiyle kendisini bir leş gibi yere sermek isteyen zavallılardan çok daha güçlüydü. Artık, onlardan korkmuyordu. Onlar da bunca gurbet yıllarından sonra, düşünmeye fırsat bulmuş, uslanmış olabilirlerdi. 

Yurdun bu yanılmış çocuklarını bağışlamak zamanı gelmiş, geçmekteydi.14 

Yine Dinamo nun eserinde geçen, Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras ın, Başbakan Celâl Bayar a söylediği şu sözler de rejim yönetiminde, en azından 
Cumhuriyet in onuncu yılından başlayarak Cumhurreisi nin zihninde algı değişikliğinin meydana geldiğini göstermektedir: 

Bu Af isteği Atatürkün Üçüncü isteğidir. 

Birincisi, Cumhuriyetin Onuncu Yıl dönümündeydi. 

O zaman benimsenen Genel Afın kapsamına Yüz elliliklerin de alınmasının uygun olup olmayacağının sondajını yaptı. 
Ne var ki, Başbakanla İçişleri Bakanı, bu düşüncede değillerdi. Bir süre sonra da Hatay Davası utku ile sonuçlandığında yine özdeş isteği gösterdi. 
Sanıyorum, bunda, Refik Halid in15, kendisine verilen içli, güzel bir özlem yazısının büyük etkisi olmuştu. 

Ancak, bu kez de Hükümette bir kımıldama olmadı. Bu, Üçüncüdür.16 

Dinamo, listede yer alanlardan hayatta kalanların yararlanabileceği söz konusu af kanunu kapsamında Cumhurreisi Atatürk.ün görüşlerine “insancıllık” atfıyla 
yüksek bürokratik yapı içerisine de sirayet eden ve eski Başbakan İsmet İnönü, eski Bayındırlık Bakanı Ali Çetinkaya gibi siyasi elitlere kullandığı “Yeni düzenci”lik mevhumunun muhalifine göre söylersek– “eski düzen”ciler atfıyla yaklaşmaktadır.17 

Dinamonun söz konusu yaklaşımı yine şu sözlerinden izlenebilmektedir: Oysa, hızlı bir tarih değişimi sırasında çok hızlı kararlar verildiğinden, duygular, antipatiler de çok rol oynadığından büyük haksızlıklar olmaktaydı. Olumlu değişimlerin başlangıcında büyük olumlu roller oynamış, sonra talihsizlikler in etkisiyle okkanın altına girmiş pek çok değerli kişi, bugün yaşlanmış, gurbet ellerde inleyip durmakta, tarihin bir ayak önce gelerek kendileri üstüne verilmiş 
korkunç yargılardan kendilerini kurtarmasını bekliyorlardı... 

Recep Peker kayası, af yolunun üzerinden epeyce önce itilip uzaklaştırıldıysa da partinin içinde onun izinde yürüyen bağnazlardan demetler kalmıştı. 
Dışarıdan affa uğrayarak geleceklerin büyük çapta kişiler olması, partide kökleşmiş küçük bürokratları kaygılandırmaktaydı. Hiçbiri, yerleştiği yeri onlardan birine kaptırmak istemiyordu. Kocaman kayalar gibi üstlerine üstlerine, yuvarlanıp gelecek olan bu eski günahkârları gönül rahatlığıyla benimsemek, 
olacak iş miydi?18 

Bu şekliyle kurumsallaşmış Cumhuriyet resmine yönelik değerlendirmelerde tek bir nedene indirgenmeksizin Atatürk.ün hastalığı döneminde takındığı kişisel tutum, bürokratik yapıdaki yaklaşım farklılıklarının yarattığı görece nötral görünümlü denge, Hatay Meselesi.ne yönelik Türk dış politikası19 ve iç politik yapıdaki tartışmaların20 yaslandığı konjonktürün olanakları ve listede yer alan kişilerin ailelerinin beklentileri şeklinde sayılabilecek pek çok nedenin bir arada bulunmasıyla, yurtdışına sürgün edilmiş, ardından da yurttaşlık haklarına son 
verilmiş kişilerin affedilmesini de kapsayan bir kanun çıkarılmıştır. Kanunun gerekçesinde yer alan şu sözler algılamanın yüksek siyasal elit tabakanın iktidar mevkiinde olanları açısından ağırlığı karşılamakta, af konjonktürüne ilişkin etkin bir tespiti ortaya koymaktadır: 

Düşmanın amaçlarına yardım edenlerin başında gelen Vahdettin.in siyaset ve 
yayın yardımcısı, daha birtakım bilmezler, mutsuzlar da vardı. Bunlardan içeride 
kalanlar, suçlarına göre cezalarını görmüşler, ulusal sınır dışında çıkarılanlardan yüz elli kişi de Lozan Antlaşmasından sonra ilan edilen Genel Aftan 
yararlandırılamamış Bunlar, yurt dışında yâd ellerde, suçlarının, yanılgılarının  suçlamalarını vicdanlarında taşıyarak, Türk Ulusu nun utkusunu, her alandaki 
ilerleyişiyle gelişmesini özlemce, utançla görerek acılı bir yaşam sürdürmektedir ler. Oysa bunların çocukları, akrabaları aramızda yaşamakta, yurtla, ulusla birlikte, ayrımsız olarak yurdun nimetlerinden yararlanmakta, külfetlerine katlanmaktadırlar. Ancak şu ayrımlardır ki bunlar(ın) sürekli olarak vicdanlarında şu ya da bu yakınlığı olmak lekesini taşımakta, utancını duymaktadırlar. 

Bu durumda bulunan yurttaşlarımız(ın), bunca ağır manevi acıdan kurtulması Cumhuriyet.in sevecenliğinden bekledikleri gibi, Kemalist rejimin on beş yıldan beri Genel Af dışında olarak yurtdışında kalan Yüz ellilikler üstüne acımasını esirgemesi için hiçbir engel ve sakınca kalmamıştır. Affolunup da içeriye girdikten sonra, Kemalist rejimin, Türk yasalarının her yurttaşa sağladığı özgürlükle rahat yaşamdan yararlanmaya, yalnız kendi direnciyle davranışları engel olacaktır...21 

Yüzelliliklerden bahsettikten sonra Mesud Fâni nin siyasal kariyerine yönelik 
araştırmalar sırasında adı geçen diğer iki yüzellilik portreye bakılabilir. İki isim de Milli Mücadele ye muhalefet ettikleri gerekçesiyle yurt dışına sürgün edilen ve sürgünden üç yıl sonra vatandaşlıktan çıkarılan isimler arasında yer almışlardır. Ali İlmi Fanî hakkında yukarıda anılan eserin dışında bağımsız her hangi bir esere rastlanmadığı belirtilebilir. Buna karşılık hakkında bilgi edinilebilecek akademik çalışmaların mevcudiyetinden bahsetmek anlamlı 
olacaktır. Milli Mücadele döneminde İtilaf Devletleri ya da İstanbul Hükümeti taraftarlığı çerçevesindeki gazetelere yönelik pek çok çalışmada da Ali İlmi Fanî.nin adına rastlamak mümkündür. Ali İlmi Fanî, bu dönemde Adana.da yayımlanan Ferdâ gazetesini çıkarmış ve gazetenin başyazarlığını yapmıştır22. Ali İlmi Fanî.nin Türkiye.de siyasî ve edebî yazındaki yeri açısından değinilen bir dönem de sürgün yıllarında bulunduğu Antakya.da, bölgenin en önemli eğitim ve kültür kurumlarından birisi olarak anılan Antakya Lisesi.ndeki öğretmenlik 
dönemidir. Ali İlmî bu dönemde Antakya Lisesi.nde edebiyat öğretmenliği yapmıştır. 23 

Buna karşılık Rıza Tevfik.in eserleri dışında, hakkında yazılmış eserler de mevcuttur.24 

Burada sadece Rıza Tevfikin yüzellilikler listesinde yer almasına odaklanarak siyasi kariyerine atfen kaleme alınmış bir tez çalışmasına ve Tevfik hakkındaki bir makaleye değinilmemesiyle yetinilecektir. “Milli Mücadele.de Yüzellilik Olayı ve Rıza Tevfik Bölükbaşı”25 
başlığını taşıyan yüksek lisans tez çalışması yüzellilik bir siyasal portre olarak Rıza Tevfik Bölükbaşı.nın kariyerine dair notlar düşülmesi açısından önem taşıyan bir çalışma niteliğindedir. Çalışma, her ne kadar bir “iç düşman” kategorizasyonuna dair göndermeler içerse de, Bölükbaşı.nın sürgün ve vatandaşlıktan çıkarıldığı dönemlerdeki siyasal ve sosyal hayatına yönelik ayrıntılar içermesiyle dikkat çekmektedir. Yine bu konuda Syed Tanwir 
Wasti.nin makalesi de Rıza Tevfik in, eski kullanıma istinaden makale adında da yer verildiği şekilde Feylesof Rıza.nın entelektüel ve siyasal kimliği dolayımında seyreden serüvenine dair notlar içermektedir.26 

3. Mesud Fâni ve Risalesini Hatırlamak 

Yüzellilikler meselesi kapsamında sunulan bilgilerden sonra yüz ellilik portreler içerisinde yer alan Mesud Fani.nin bir risalesine bakılabilir. 
Risale, Atatürk’ün Hayat Felsefesi adıyla 1938 yılında yayımlanmıştır.27  
Aşağıda kapsamlı şekilde yer verildiği için burada detaylandırılmayan, tarih yazımı açısından önem taşıyan nokta tarih çalışmalarında geçerli olduğu üzere eserin tarihsel bağlamının belirleyiciliğine göre düşünülmesi gerekliliği 
yönündedir. Söz konusu noktanın atlanmaması tarihyazımının ve eserin kritiği açısından anlamlı olacaktır. Bu yönüyle risale esasında bir samimiyet ve rüşd ispatı görüntüsüyle dolayısıyla tek parti iktidarı yönetici odakları nezdinde geçerliliğini koruyan şüphelilik kimliğinden arınabilmek için hazırlanmış olduğu görüntüsü yaratan yönüyle salt bir biyografik analiz açısından değil, aynı zamanda yakın siyasi tarih literatüründe 150 likler şeklinde anılan muhalif siyasi mültecilerin içinde yer aldıkları geniş çerçevenin bir kısmıyla  değerlendirile bilecek bir siyasi sadakat söylem ve pratiğinin somutlaşması açısından da önem 
taşımaktadır. 

Burada Mesud Fâni.nin kim olduğunu hatırlamak anlamlı olacaktır. Fakat öncelikle, şüphelilik kısmına dair bir not düşülebilir. Mesud Fâni, yukarıda anılan ve Fransa.da Sorbonne Üniversitesi nde hazırladığı Kürtlerin kökeni, tarihi, sosyolojisi alanlarına yönelik çalışması için Türkiye nin arşivlerinden kaynaklar kullanmak gayesiyle 1932 yılında Paris Büyükelçiliği ne başvurmuş ve elçilik aracılığıyla Dahiliye Vekaleti.ne kaynak sorulmuştur. 

Bu şüphelilik durumunu somutlayacak şekilde Dahiliye Vekaleti.nce yüzellilikler listesinde yer alan bir sürgünün “şayet istiyorsa kendi teşebbüsleriyle memleket hainlerine karşılık verebileceği”28 şeklinde yanıt verilmiş ve kurumlar arasındaki yazışmada da Kürtçülük cereyanının mevcut olmadığına ancak uyandırılmaya çalışıldığına dair satırlar yer almıştır: 

Türkiye Cumhuriyeti hâkimiyeti altında bulunan topraklarda bir Kürtçülük sorunu ve Kürtçülük davası olmadığını, Türk ulusal sınırı dışında Türk vatandaşı ile 
ilgisi olmayan bazı serserilerin düşmanlardan sağladıkları para karşılığında onlara hizmet ettiğini ve bu amaçla Kürtçülük cereyanı uyandırmak istediklerini, 
Bedirhanilerin Ermeni Taşnaksutyun Komitelerinin düzenlemesi ile ortaya çıkardıkları Hoybun Cemiyeti.nin de bu kabilden olduğunu...29 

Olaydan bir yıl sonra, Fâni.nin “memleket lehine çalışmak” üzere Antakya.ya giderek yayıncılık yapmak yönündeki talebini de karşılanmamıştır. 
Bu konuda Fâninin Türkiyenin Paris Büyükelçisi.ne yazdığı mektup da Emniyet Genel Müdürlüğü Arşivi.nde yer almaktadır. 
Fâni, mektubunda şu ifadeleri kullanmıştır: 
“Ben milletimin aza kabul etmez bir kuluyum ve onun şan ve şerefi için değil sade kalemimle, fakat bütün varlığımla çalışmayı canıma minnet bilirim ve bugünki rejim ki bence Türkiye.yi kurtaran ve Türk milletini layik olduğu mevkia çıkaracak olan yegâne bir çaredir, onu müdafa etmekle derin bir zevk duymuş olacağım. 

Bu arzumu bir gün mevkiifale koyabilirsem ne mutlu. 
Şimdilik Allaha ısmarladık muhterem Beyefendimiz. 
Mesut Fâni (İmza)”30 

3. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Yüzellilikler Meselesi, BÖLÜM 1

Yüzellilikler Meselesi, BÖLÜM 1




Mesud Fani ve Risalesi Üzerine Bir İnceleme 
Murat YÜMLÜ.1 


Özet., 

Bu Makalede TBMM kararı doğrultusunda ülke dışına sürgün edilen ve birkaç yıl sonra vatandaşlıktan çıkarılan Milli Mücadele karşıtı ve/veya İtilaf Devletleri yanlısı kişilerin odağında yer aldığı Yüzellilikler Meselesi, yine bu kategoride yer alan Mesud Fâni’nin (Bilgili) hayatı ve kaleme aldığı bir broşürün incelenmesi 
amaçlanmıştır. 
Yüzellilikler konusu Milli Mücadele ve Cumhuriyet’in kuruluş yılları açısından önem taşıyan konular arasındadır. Lozan’da, af kanunu kapsamı dışında bırakılacak kişiler için belirlenen yüz elli kişilik kontenjana göre 1924 yılında bir kanun çıkarılmıştır. Mesud Fani de çıkarılan bu listede yer almıştır. Çıkarılan kanunla bu kişilerin önemli bir bölümü yurtdışına sürgün edilmişlerdir. Söz konusu sürgün yılları boyunca yüksek tahsil gören, doktora çalışmaları yürüten ve Antakya’da öğretmen olarak çalışan Fani’nin hayatı bahsedilen öykülerden ilginç bir tanesi olarak yansımaktadır. 

1. Giriş 

Aradan bir iki yıl kadar geçti sanırım. Öncelikle risaleyi okumuş, daha sonra risale yazarı hakkında birkaç kütüphanede araştırma yapmış, sonuçta yazarın, aynı zamanda doktora tezi olarak hazırladığı ve sonradan yayımlanan, okurunda belirgin bir gariplik ve manipülasyon2 izlenimi bırakan bir eseriyle kardeşi Ali İlmi Beyin mektuplarından oluşan bir başka eseri bulabilmiş, okuyabilmiştim. 

Bu eserler, yazarın, makaleye konu olan risalesinin giriş kısmında “muharririn 
basılmış eseri” şeklinde anılan “La Nation Kurde Et Son Evolution Sociale” başlıklı, daha sonra genişçe bir bölümü “Paris Üniversitesi Hukuk Doktoru, Osmaniye (Cebel-i Bereket) Eski Mutasarrıfı Mesud Fâni (Bilgili)'ye göre Kürtler ve Sosyal Gelişimleri” adıyla Türkçe.ye de çevrilmiş bulunan eseriyle, Abdullah Uçman ve Handan İncinin yayına hazırladıkları “Bir 150.liğin Mektupları: Ali İlmi Fanî Rıza Tevfik e Mektuplar”3 başlıklı eserlerdi. Eserlerin ikincisi, Ali İlmi Fanî nin Rıza Tevfik e (Bölükbaşı) yazılmış mektupları yanı sıra birkaç tane Mesud Fâni mektubunu da ihtiva etmesi, Hatay Meselesinin gelişim sürecine ilişkin ayrıntıları yakalayabilmek açısından önem taşıyordu. 

Burada ana eksen akışına bağlı olarak yüz ellilikler meselesinden bahsedilip, yüz 
ellilikler arasında yer alan yukarıda anılmış iki isme kısa bir bölümde yer verilecektir. Bu bölümün ardından Mesud Fâni nin, sürgün ve yurttaşlık haklarından mahrumiyet dönemi ve makale konuları arasında yer alan broşürün tarihsel bağlamdaki olgusal anlamı araştırılacaktır. 

2. Yüzellilikler Meselesini Hatırlamak 

Yüzellilikler meselesi Türkiyenin yakın dönem tarihine, araştırmalar sırasında sıklıkla karşılaşılan fakat üzerinde çok çalışılmamış bir konu olarak yansır. Milli Mücadele döneminde İtilaf Devletleri ve İstanbul Hükümeti yanlısı, çok farklı meslek gruplarından geniş bir zümrede, Lozan Barış Konferansı sırasında müzakere edilen ve Barış Antlaşması sonucunda genel bir Af Kanunu kapsamı dışında tutularak tespit edilmesi kararlaştırılan 150 kişilik liste içerisinde yer alanlar “Yüzellilikler” olarak adlandırılmışlardır. Bu konuda asgari ölçekte de 
olsa geçerlilik taşıyabileceği düşünülebilecek tanımlardan bir tanesine bu sırada yer verilebilir. 

Yerleşik tanımlama düzeyine içkin olduğu üzere söz konusu tanımda da teleolojik bir bakışın izlerine rastlamak mümkündür: 

Bağımsızlık Savaşı sırasında hareketi destekleyecekleri yerde baltalayanların sayısı pek fazla olmuştur. 
Ancak bunlardan bir kısmı gezici İstiklal Mahkemelerinde yargılanmış ve cezaları hemen uygulanmıştır. Bir kısmı ise hareketlerini Cumhuriyet ilan edildikten sonra da sürdürmüşlerdir. Büyük Millet Meclisinin 1.6.1924 tarihinde aldığı bir kararla sayıları 150 yi bulan bu kişilerin yurt dışına çıkarılmaları kabul edilmiştir. Bunlar Padişahın yakınları, Kuvayi İnzibatiye ye dâhil olanlar, Sevr Antlaşmasını imzalayanlar, Çerkez Ethemin isyanına katılanlar, Kurtuluş Savaşının aleyhinde yazı yazan gazeteciler, polisler, mülki ve askeri 
liderler ve çeşitli meslek gruplarından meydana gelmiştir. Ancak daha sonra çıkarılan bir kanunla bunların suçları bağışlanmış, Padişah ve ailesi dışındakilerin yurda dönmeleri sağlanmıştır.4 

 Yukarıdaki tanım örneği ardından bu konudaki çeşitli eserlerin sayılması yararlı 
olacaktır. Cemal Kutay, Kamil Erdeha ve İlhami Soysal ın eserleriyle 5 Sedat Bingöl, Şaduman Halıcı ve Mehmet Noyan.ın lisansüstü tez çalışmaları 6 bu alandaki başlıca eserler arasındadır. 

Yüzellilikler konusu literatürde çoğunlukla “ İhanet” 7 karakterizasyonu ve tasvirine göre anlatılan bir konu olduğu için tarihsel anlatının öznellik damarının daha ağır şekilde hissedildiği bir konu olarak değerlendirilebilir. Nitekim çalışmaya sinme dereceleri değişkenlik göstermekle birlikte pek çok çalışmada, bu tarz göndermelerin dikkat çektiği görülmektedir. Buna karşılık bütün çalışmalarda meselenin tarihsel gelişimine ışık tutacak bir perspektif az çok işlerlik göstermektedir, ki bu sayede Yüzellilikler meselesinin doğuşu, gelişimi ve afla birlikte çözümlenişine dair notlar düşülebilmektedir. 

Belirtildiği üzere yüzelli kişilik kontenjan Lozan Barış Konferansında kararlaştırılan ve savaş dönemlerini müteakiben hazırlanan af kanununun bagajında yer almak üzere kararlaştırılmış ve kanunun dışında kalacak kişiler için liste hazırlanması öngörülmüştür. 
Erdeha nın belirttiği şekliyle söyleyecek olursak suçun maddi olguları “iç ayaklanmalar çıkartılması, Kuvay-ı İnzibatiyenin kurulması, Sevr Antlaşmasının kabul ve imzalanması, Çerkez Ethem ayaklanması, İzmir.de Çerkez Kongresi.nin toplanması” şeklinde belirmiş ve suça dair söz konusu maddi olguların ortak paydasını “Büyük Millet Meclisi.nin otoritesini tanımamak, bu otoriye karşı gelmek”8 oluşturmuştur. Sonuçta Milli Mücadele dönemini müteakiben Hicrî 16.4.1340 (1924) tarihinde yapılan gizli Meclis oturumlarında ele alınan 
konu çerçevesinde yüzelli kişilik sürgün listesine karar verilmiştir. Sürgün listesinin belirlenmesi konusundaki tartışmalar başta gelmek üzere, listenin gittikçe daraltılması ve subjektif suç unsurları arasında hangi suç unsurlarının ve faillerin seçileceğine yönelik tartışmaların seyri konuyla ilgili eserlerde geniş bir kapsamda işlenmiştir. Sürgün kararından üç yıl sonra 1927 yılında yapılan kanun düzenlemesiyle esas olarak “yurttaşlık” hakkından mahrumiyetin muğlaklığına dayalı hak taleplerinin ve tartışmaların önüne geçilmesi gerekçesiyle yüzelli kişilik listede yer alanlar vatandaşlıktan çıkarılmışlardır.9 

Sürgün ve vatandaşlıktan çıkarılma dönemi sonrasında listede yer alan yüzelli kişinin öykülerinin ayrı ayrı değerlendirilmesine gerek bulunduğu açıktır. 

Pek çok çalışmaya da içkin olduğu şekliyle bu konu geri planda bırakılan bir konudur. 

Her ne kadar yüzellilik kategorisini baskılı bir ihanet tasviri çerçevesinde sunan ifadelerle yüklü görünse de, Noyan ın lisansüstü tez çalışmasında belirttiği şekliyle “yüzellilikler listesine alınmış her kişinin birey olarak kendine göre bu süreç içerisinde yaşamış olduğu”10 olaylardan bahsetmek olanağı da 
bulunmakta dır. 
Bu bakımdan meselenin salt TBMM otoritesinin bakış açısına göre,   ihanet  kategorizasyonu çerçevesinde ele alınmayacağı bir anlatının zenginleştirilmesi ihtiyacı doğmaktadır. 

Nitekim, aynı anlatım tarzının belirli içsel tartışmalar ekseninde yürümekle birlikte yüzelli kişilik listede yer alanlardan hayatta kalanların yararlanabileceği nin düşünüldüğü ikinci bir af kanunuyla dolayısıyla Lozan Barış Antlaşması çerçevesinde düşünülen af kanunu kapsamı dışında bırakılan, yurtdışına sürgün edilen ve sürgün sürecini müteakiben ortaya çıkan yurttaşlık hakkından yararlanma konusundaki belirsizlikleri aşmak gerekçesine dayandırılan 
metindeki listede yer alan sürgün edilmiş ilgili kişilerin vatandaşlığa geri dönebilmelerine imkan sağlaması düşünülen af kanunu sırasında da konuşulduğu görülmektedir. 

Bu af kanunu Cumhuriyein ilanınından yaklaşık on beş sene sonra, “Heyet–i Mahsusa ve İstiklâl Mahkemeleri tarafından verilen kararları” da kapsayacak şekilde 29 Haziran 1938 tarihinde yasalaşmıştır.11 Bu kanunun yasalaşma sürecinde bürokratik yapı içerisinde af mevzusuna olumlu, ılımlı yaklaşanlarla olumsuz yaklaşanlar arasındaki tarz farklılıkları Hasan İzzettin Dinamo.nun eserinde kapsamlı şekilde işlenmiştir.12 Dinamo.nun eserinde de görüleceği üzere yüzellilikler konusundaki algının salt bir ihanet kategorizasyonu içerisinde görülmeyebileceği, değerlendirmenin konjonktüre göre anlam yükleneceği tarihsel olgunun bağlamla beraber anlam kazanması açısından açıklık kazanmaktadır. 

1930 lu yılların sonlarında kurumsallaşmış bir Cumhuriyet resmine, dış politikada önem kazanan Hatay Meselesi.nin çözümüne ilişkin bir kamuoyu desteği yaratmak üzere alt yapı sağlayabilecek ve beklenti içerisinde oldukları anlaşılan, Fransız manda rejimi içerisinde yer alan özerk Sancak.ta yoğunlaşmış Yüzellilik portrelere yönelik bir okuma algıda, belirli ölçüde de olsa, bir değişikliğin meydana geldiğini göstermektedir. Fakat bu noktada Antakya da yoğunlaşmanın yüzelliliklere yönelik af tartışmalarının gündeme gelmesiyle Hatay meselesi arasında açıklayıcılığı yüksek bir determinizm kurulması açısından yeterli gelemeyebileceği eklenebilir. Bu bakımdan sebepleri açıklamak yararlı olabilir. Bu konuda Erdeha.nın kitabında geçen küçük bir örnek hatırlanabilir. Cumhuriyet.in erken döneminde Gümülcine de konsolos ve sonra Dışişleri Bakanlığı.nda İstihbarat Genel Müdürü ve IX. Dönem Samsun milletvekili olarak görev yapan Firuz Kesim.den alıntılanan şu sözler dikkate 
değerdir: 

2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

3 Eylül 2019 Salı

BATI TRAKYA DA YÜZELLİLİKLER BÖLÜM 2

BATI TRAKYA DA YÜZELLİLİKLER BÖLÜM 2




''150'' LİKLER KİMDİR? 150’likler Listesinin Hazırlanması...16 Nisan 1924
...Yüzellilikler Türkiye Cumhuriyeti'nden Kurtuluş Savaşı sonrası sürgün edilen ve düşman işbirlikçisi görülen, hepsi üst düzey makamlarda yer alan Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşlarına verilen isimdir.

''150'' LİKLER KİMDİR?


Kurtuluş Savaşı kazanıldıktan sonra sıra iç hesaplaşmaya gelmiştir. Bu amaçla yeni kurulan cumhuriyetin otorite ve saygınlığının yurt içinde pekiştirilmesi ve yeni kurulan cumhuriyete karşı girişilmesi muhtemel eylemlere karşı önlem alınması düşünülmektedir. 

Ankara’da bu amaçla T.B.M.M.’nde 16 Nisan 1924 tarihinde ilk defa kapsamlı ve uzun süren bir toplantı yapılmış ve bu toplantıda bu listeye (150’likler listesi) girecek isimlerin saptanması ele alınmıştır. Bu liste hazırlanırken (ne yazık ki kişisel çekişmelerin ve düşmanlıkların sonunda) haksız yere ismi geçen kişiler, yanlış değerlendirmelerle ve esas listeye girmesi gerekenlerin dışında ikinci, üçüncü hatta hiç girmemesi gereken 
kişiler alınmıştır. 

150’likler Listesinin Hazırlanması: 

24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Antlaşması’nın koşullarından bir tanesi de bu listenin hazırlanmasıyla ilgilidir. Yeni cumhuriyet yönetimi her savaş sonunda olduğu gibi vatana ihanet edenlerin cezalandırılmalarını kesinlikle istemekte ve buna kararlı görünmektedir. 

Lozan’daki antlaşma ile bu listenin 150 kişiyi aşmaması kesinlikle kabul edilmiştir. Oysa İçişleri Bakanlığı’nın (Emniyet Genel Müdürlüğü) bu yolda hazırladığı liste 600 kişiyi kapsamaktadır. Ancak Lozan Antlaşması 150 kişi dışında bütün suçluların affını öngördüğünden bu 600 kişinin 150 kişiye indirilmesi işlemi yeni cumhuriyetin yöneticilerine büyük sorun yaratmıştır. 

Meclisin gizli oturumunda o dönemin meclis başkanı ve eski başkanlardan Fethi Okyar oturuma başkanlık etmekte, Avni Doğan ve Kütahya Milletvekili Ragıp Soysal da yazmanlık yapmaktadırlar. 

Oturumda ilk sözü, dönemin İçişleri Bakanı Ahmet Ferit Tek almış ve bu 600 kişinin 150 kişiye indirilmesinin güçlükleri karşısında izlenmesi gereken yolun ne olması gerektiğini sormuştur. Güçlükler başlıca Lozan Antlaşması’nın koşullarından kaynaklanmaktadır. Sonuçta ayıklanan liste 300 kişiye indirilmişse de bu da anlaşmalara aykırı görülerek 149 kişilik bir isim listesi üzerinde karar kılınmıştır. 

150’likler adı verilen ve 23 Nisan 1924 tarihinde Bakanlar Kurulu ve T.B.M.M.’nin oturumunda saptanan bu listeye 1 Haziran 1924 tarihindeki kararla Köylü Gazetesi sahibi Refet Bey de eklenerek kesin şekliyle 150 kişi olarak kabul edilmiştir. 150’likler listesi adıyla yurt içinde oturmaları ve Türkiye’ye girmeleri yasaklanan kişilere ait yasa 26 Haziran 1938 yılında, 15 yıl sonra yürürlükten kaldırılmışsa da yurda dönen pek az kişi olmuştur. 

150’likler Listesinin Düşündürdükleri: 

Bu liste önceleri 600, sonra 300 ve daha sonra da 150 kişi sınırında kalmıştır. Bu güne değin listeye isimleri yazılan 150 kişi dışında 600 ve 300 kişinin kimler olduğu, yani 150 kişi dışında kara listeye geçmesi düşünülenlerin isimleri hala açıklanmamış ve gizliliğini korumaktadır. Bu durum akla şu soruyu getirmektedir: 

Bu kişilerin kimlikleri hala önemli mevkilerde bulunan ve saygın olarak geçinen kimselere ait olduğu düşüncesiyle bir sır olarak gizli tutulmaktadır. Listeye giren 150 kişinin çoğunluğunu oluşturanlar da ikinci ve üçüncü sınıf suçlamalarla listeye alınmışlardır. Esas suçlanması gereken kişilerden Hıristiyan azınlıklara mensup olanlar, Avrupalı devletlerin Lozan’da anlaşmaya koydurdukları maddelerle bir çeşit dokunulmazlıklar kazanmaları nedeniyle, diğer bir bölümü zaten çok önceden hanedanla birlikte, bir kısmı da yakınlarının entrikalarıyla ya yurt dışına kaçmış ya da yakayı kurtarmış olarak af kapsamına girmişlerdir. 

Listede yaptığımız araştırma ise Çerkesler açısından çok büyük bir önem taşımaktadır. şöyle ki: 

150 kişilik listede ismi geçenlerden 9 kişi Çerkes Ethem ve taraftarları, 18 tanesi “şark-i Karib Çerkesler’i Cemiyeti” kongresine katılan Çerkesler, 40 kişi Gönen ve dolaylarında Anzavurla işbirliği, çetecilik ve eşkıyalık yaptıkları gerekçesiyle suçlanan Çerkesler, 11 kişi mülki ve askeri görevlerindeki tutumlarından ve 8 kişi de Kuva-i İnzibatiye ve Vahdettin’in maiyetinde bulunmaktan dolayı listeye alınanlardan oluşmak üzere listedeki toplam 86 kişi Çerkestir. 

Yani listenin çoğunluğunu Çerkesler oluşturmuştur. 
Olayın bir ilginç yanı da, bu listeyi, hazırlanışından sonra TBMM’ne sunan dönemin İçişleri Bakanı Ahmet Ferik’e (Tek) bazı milletvekilleri tarafından “Bu listenin düzenlenmesinde hangi ölçüler esas alınmıştır, prensip nedir?” şeklinde yöneltilen sorudur. 

Bakanın verdiği yanıt ise “Efendim, prensip diye ne istiyorsunuz? Hain…Hain…Ne prensibi? Yalnız hainliğin yönü ve türü bakımından ancak bir sınıflandırma yapılabilir” şeklindedir. 

İşte listeye girecekler hakkında bu biçimde düşünen dönemin İçişleri Bakanı, birkaç gün sonra 21 Mayıs 1924 tarihinde (Damat Ferit hükümetinde Bayındırlık Bakanlığı yaptığı dönemde Atatürk ve Kuva-i Milliye aleyhindeki tutumları ve sınır dışı edilmiş olan Ermeni zenginlerinin yurda yeniden girmelerine yardımcı olmaktan) hain diye suçlanarak ve suçu da kanıtlanarak görevinden azledilir, yerine İçişleri Bakanı olarak atanan Çerkes kökenli Recep (Peker) de 150’likler listesinin yürürlüğe girmesini sağlayan kararnameye imza atar!… 

“Yüzelliliklerin Listesi”  ayrı listelerde tasnif edilmişti ve listeler aşağıdaki gibi hazırlanmıştı.

Padişah VI. Mehmet Vahdettin'in maiyeti

1. Kiraz Hamdi - Yaver-i Has

2. Zeki - Hademe-i Hassa Kumandanı
3. Kayserili Şaban Ağa - Hazine-i Hassa Müfettişi
4. Şükrü - Tütüncübaşı
5. Şerkarin Yaver
6. Miralay Tahir - Yaverandan Erkan-ı Harp
7. Seryaver Avni

Kuvve-i İnzibatiye'ye dahil kabine üyeleri

9. Ürgüplü Mustafa Sabri Efendi - eski Şeyhülislam

10. Ali Rüşdi - eski Adliye Nazırı
11. Cemal Artin - eski Ziraat ve Ticaret Nazırı
12. Cakacı Hamdi Paşa - eski Bahriye Nazırı
13. Rumbeyoğlu Fahrettin - eski Maarif Nazırı
14. Kızılhançerli Remzi - eski Ziraat ve Ticaret Nazırı

Sevr Anlaşması'nı imzalayanlar

15. Hadi Paşa - eski Maarif Nazırı

16. Rıza Tevfik Bölükbaşı - Şura-yı Devlet eski Reisi
17. Reşat Halis - Bern eski sefiri

Kuvve-i İnzibatiye'ye dahil kabine üyeleri

18. Süleyman Şefik Paşa - Kuva-i İnzibatiye Başkumandanı

19. Bulgar Tahsin - Şefik Paşa'nın yaveri, süvari yüzbaşısı
20. Miralay Ahmet Refik - Kuvve-i İnzibatiye Erkan-ı Harbiye Reisi
21. Tarık Mümtaz - Kuvve-i İnzibatiye Mitralyöz kumandanı ve Damat Ferit Paşa’nın yaveri
22. Ali Nadir Paşa - Kuvve-i İnzibatiye Kumandanlarından İzmir Kolordusu Kumandanı
23. Kaymakam Fettah- Kuvve-i İnzibatiye mensuplarından ve Nemrut Mustafa Divanı Harp üyesi
24. Çopur Hakkı - Kuvve-i İnzibatiye mensuplarından

Mülkiye ve askeriyeden

25. Gümülcineli İsmail - eski Bursa Valisi

26. Konyalı Zeynelabidin - ayandan
27. Fanizade Mesut - eski Cebelibereket (Osmaniye) Mutasarrıfı
28. Miralay Sadık - Hürriyet ve İtilaf Fırkası lideri
29. Bedirhani Halil Rahmi - eski Malatya Mutasarrıfı
30. Giritli Hüsnü - eski Manisa Mutasarrıfı
31. Nemrut Mustafa - eski Divan-ı Harp Reisi
32. Hulusi - Uşak Belediye Reisi
33. Hain Mustafa - eski Adapazarı Kaymakamı
34. Hafız Ahmet - eski Tekirdağ Müftüsü
35. Sabit - eski Afyonkarahisar Mutasarrıfı
36. Celal Kadri - eski Gaziantep Mutasarrıfı
37. Adanalı Zeynelabidin - Hürriyet ve İtilaf Katibi Umumisi
38. Vasfi Hoca - Mülga Eski Evkaf Nazırı
39. Ali Galip - eski Harput Vali Vekili
40. Ömer Fevzi - eski Bursa Müftüsü
41. Ahmet Asım - eski İzmir Kadı Müşaviri
42. Natık - eski İstanbul Muhafızı
43. Adil - eski Dahiliye Nazırı
44. Mehmet Ali - eski Dahiliye Nazırı
45. Salim Mirimiran - eski Edirne Valisi ve Şehremini Vekili
46. Hoca Rasihzade İbrahim - Kütahya’da Yunanlılara Mutasarrıflık etmiştir
47. Abdurrahman - Adana’da Fransız işgalinde Vekillik etmiştir
48. Ömer Fevzi - eski Şarkikarahisar mebusu
49. Adil KINACI- Mülazım, işkenceci namıyla maruf - Hendek mal müdürlüğü yapmış
50. Refik - Mülazım, işkenceci namıyla maruf
51. Şerif - eski Kırkağaç Kaymakamı
52. Mahmut Mahir - eski Çanakkale Mutasarrıfı
53. Emin - eski İstanbul Merkez Kumandanı
54. Sadullah Sami - eski Kilis Kaymakamı
55. Osman Nuri - Bolu Mutasarrıfı ve Dahiliye Nezareti eski Dava Vekili

Çerkes Ethem ve avanesi

56. Çerkes Ethem

57. Çerkes Reşit Bey - Çerkes Ethem'in kardeşi
58. Çerkes Tevfik Bey - Çerkes Ethem'in kardeşi
59. Eşref Kuşçubaşı
60. Hacı Sami - Eşref Kuşçubaşı'nın kardeşi
61. İzmirli Küçük Ethem - yüzbaşı, eski Akhisar kaymakamı
62. Düzceli Mehmetoğlu Sami
63. Burhaniyeli Halil İbrahim
64. Susurluk'tan Demirkapılı Hacı Ahmet

Çerkes Kongresi'ne murahhas olarak iştirak edenler

65. Hendek kazasının Sümbüllü köyünden Bağ Osman

66. İbrahim Hakkı - eski İzmir Mutasarrıfı
67. Sait Beraev
68. Tahir Berzek
69. Adapazarı'nın Harmantepe köyünden Maan Şirin
70. Söke Ereğlisi'nin Teke köyünden Kocaömeroğlu Hüseyin
71. Adapazarı'nın Talustanbey köyünden Bağ Kamil
72. Hamte Ahmet
73. Maan Ali
74. Kirmastı'nın Karaosman köyünden Harun Reşit
75. Eskişehirli Hızır Hoca
76. Bigalı Nuri Bey oğlu İsa
77. Adapazarı'nın Şahinbey köyünden Lampat Yakup
78. Gönen'in Bayramiç köyünden Kumpat Hafız Sait
79. Sait - İzmirli davavekili
80. Şamlı Ahmet Nuri

Polisler

81. Tahsin - İstanbul Polis eski Müdürü

82. Kemal - İstanbul Polis eski Müdür Muavini
83. Ispartalı Kemal - Emniyetiumumiye Müdür Muavini
84. Hafız Sait - İstanbul Polis Müdüriyeti Birinci Kısım eski Başmemuru
85. Şeref - İstanbul Polis Müdüriyeti Birinci Şube eski müdürü
86. Hacı Kemal - Arnavutköy Merkez eski Memuru
87. Nedim - Şişli Komiseri
88. Fuat - eski İzmir Merkez Memuru, Edirne Polis Müdürü ve Yalova Kaymakamı
89. Yolgeçenli Yusuf - Adana’da Polis Memuru
90. Sakallı Cemil - Unkapanı Merkez Eski Memuru
91. Mazlum - Büyükdere Merkez eski Memuru
92. Fuat - Beyoğlu eski İkinci Komiseri

Gazeteciler

93. Mevlanzade Rıfat - Serbesti Gazetesi sahibi, Hürriyet ve İtilaf üyesi

94. Sait Molla - Türkçe İstanbul Gazetesi sahibi
95. İzmirli Hafız İsmail - İzmir Müsavat Gazetesi sahibi ve eski muharriri, Darülhikmet üyesi
96. Refik Halit Karay - Aydede Gazetesi sahibi ve Posta Telgraf eski Müdür-ü Umumisi
97. Bahriyeli Ali Kemal - Bandırma Adalet Gazetesi sahibi
98. Neyir Mustafa - Edirne’de Teemin ve Elyevm, Selanik Hakikat Gazetesi sahibi
99. Ferit - Köylü Gazetesi eski muharriri
100. Refii Cevat Ulunay - Alemdar Gazetesi sahibi
101. Pehlivan Kadri - Alemdar Gazetesi sahibi
102. Fanizade Ali İlmi - Adana Ferda Gazetesi sahibi
103. Trabzonlu Ömer Fevzi - Balıkesir İrşad Gazetesi sahiplerinden
104. Hasan Sadık - Halep Doğru Yol Gazetesi sahibi
105. İzmirli Refet - Köylü Gazetesi sahibi ve müdürü

Diğer şahıslar

106. Tarsuslu Kamilpaşazade Selami

107. Tarsuslu Kamilpaşazade Kemal
108. Süleymaniyeli Kürt Hakkı
109. İbrahim Sabri - Şeyhülislam Mustafa Sabri Hocanın oğlu
110. Bursalı Cemil - Fabrikatör
111. Çerkes Ragıp - meşhur İngiliz casusu
112. Haçinli Kazak Hasan - Fransız işgalinde zabit
113. Süngülü Davut
114. Binbaşı Çerkes Bekir
115. Necip - Fabrikatör Bursalı Cemil’in kayınbiraderi
116. Ahmet Hulusi - İzmir eski Umur-u İslamiye Müfettişi
117. Uşaklı Madanoğlu Mustafa
118. Gönen’in [uzakçı köyünden Yusuf oğlu Remzi
119. Gönen’in Bayramiç köyünden Hacı Kasım Oğlu Zühtü
120. Gönen’in Balcı köyünden Kocagözün Osman oğlu Şakir
121. Gönen’in Muratlar köyünden Koç Mehmet oğlu Koç Ali
122. Gönen’in Ayvacık köyünden Mehmet oğlu Aziz
123. Gönen’in Keçeler köyünden Bağcılı Ahmet oğlu Osman
124. Susurluk Yıldız köyünden Molla Süleyman oğlu İzzet
125. Gönen’in Muratlar köyünden Hüseyin oğlu Kazım
126. Gönen’in Balcı köyünden Bekir oğlu Arap Mahmut
127. Gönen’in Rüstem köyünden Gardiyan Yusuf
128. Gönen’in Balcı köyünden Ömer oğlu Eyüp
129. Gönen’in Keçeler köyünden Talustan oğlu İbrahim Çavuş
130. Gönen’in Balcı köyünden Topallı Şerif oğlu İbrahim
131. Gönen’in Keçeler köyünden Topal Ömer oğlu İdris
132. Manyas’ın Bolcaağaç köyünden Kurhoğlu İsmail
133. Gönen’in Keçeler köyünden Muhtar Hacı oğlu İshak
134. Marmara'nın Kayapınar köyünden Yusuf oğlu İshak
135. Manyas’ın Kızlık köyünden Ali Bey oğlu Sabit
136. Gönen’in Balcı köyünden Veli oğlu Selim
137. Gönen’in Çerkes Mahallesi’nden Makinacı Mehmet oğlu Osman
138. Manyas'ın Değirmenboğazı köyünden Kadir oğlu Kamil
139. Gönen’in Keçidere köyünden Hüseyin oğlu Galip
140. Manyas'ın Hacıyakup köyünden Çerkes Sait oğlu Salih
141. Manyas’ın Hacıyakup köyünden Maktul Şevket’in biraderi İsmail
142. Gönen’in Keçeler köyünden Abdullah oğlu Deli Kasım
143. Gönen’in Çerkes Mahallesi’nden Hasan Onbaşı oğlu Kemal
144. Manyas’ın Değirmenboğazı köyünden Kadir oğlu Kamil’in biraderi Kazım Efe
145. Gönen’in Kızlık köyünden Pallaçoğlu Kemal
146. Gönen’in Keçeler köyünden Tuğoğlu Mehmet

***






BATI TRAKYA DA YÜZELLİLİKLER BÖLÜM 1



BATI TRAKYA DA YÜZELLİLİKLER BÖLÜM 1

Şeyhülislam Mustafa Sabri ve Batı Trakya’da 150’likler
1924’te Türkiye Büyük Millet Meclisi, 150 kişinin Türk vatandaşlığından çıkarılmaları ve yurtdışına sürülmeleri kararını aldığında, 150’liklerden bir kısmı zaten Batı Trakya’ya yerleşmiş durumdaydı.
Ankara’ya muhalefet eden pek çok kişi savaşın sonu yaklaştıkça ve Lozan Antlaşması sürecini beklemeden Türkiye’yi terketmiş ve bölgeyi uğrak yeri olarak kullanmaya başlamıştır.
Batı Trakya bölgesindeki Müslüman ahalinin varlığı, özellikle Ankara hükümetinin yürüttüğü mücadeleye karşı çıkmış veya mücadeleye katkısı olsa bile savaş sırasında çeşitli nedenlerden dolayı Mustafa Kemal Paşa ve kadrosuyla çatışmaya sürüklenmiş kişilerin bölgeyi tercih etmesinde önemli rol oynamıştır. Dolayısıyla gerek 150’likler içerisinde gerekse diğer muhalifler Batı Trakya’nın Osmanlı dönemini çağrıştıran havasına kapılmış ve buraya yerleşmeye karar vermiştir.
150lik1













1927 yılında Gümülcine’de konsolos olarak görev yapan, daha sonraları politikaya atılarak 9'uncu dönem Samsun milletvekili olan Firuz Kesim bu konuda şunları anlatmaktadır: “Batı Trakya’nın merkezi Gümülcine’de konsolos bulunduğum sırada Gümülcine adeta bir 150’likler yuvası halinde idi. Burada 150’liklerin yarısı demek olan 75’ten fazlası bulunduğu gibi, bir sürü de politika firarisi ve Türkiye’den göçmüş Rumlar vardı. Bunları takip etmek, tutum ve davranışları ile sıkı bir biçimde ilgilenmek esas görevlerimin başında geliyordu.”1
Firuz Kesim’in 150’liklerden Batı Trakya’da 75’in üzerinde bir sayının bulunduğu ile ilgili beyanı abartı olsa gerekir. Herhalde 150’liklerin siyasî alandaki yoğun faaliyetlerinden dolayı onları 75 kişi ve üzerinde sanmış olmalıdır.
150’liklerin kendi çıkardıkları gazeteler dışında, Batı Trakya’da onlarla ilgili kayıt veya bilgi neredeyse yok denecek kadar azdır. Hangi işlerle meşgul oldukları, bunlarla beraber gelen diğer kişilerin kimler olduğu, bölgedeki Müslümanlara etkileri, Ankara hükümetiyle olan sürtüşmeleri ve diğer konularda yeterli arşiv belgesi bulunmamaktadır. Bütün bu zorluklara rağmen, daha çok genel ifadelerle ve “hain” olarak anılan 150’liklerden Batı Trakya’ya 13, Doğu Makedonya’ya 2 ve Yunanistan’ın diğer bölgelerine kesin olmamakla birlikte 15 kişinin yerleştiğini biliyoruz.
150’likler listesindeki en önemli şahıslardan birisi de hiç şüphesiz şeyhülislam Mustafa Sabri Efendidir ve Batı Trakya’ya gelenler arasında bulunmaktadır. Başta Mustafa Sabri olmak üzere, 150’liklerden Batı Trakya’ya gelen ve yerleşenlerin siyasî ve dinî faaliyetlerine devam etmeleri, Türkiye Cumhuriyeti için ciddi bir sorun olur. Yurt içinde muhaliflerin sesleri Kürtler haricinde neredeyse tükenme noktasına geldiği bir süreçte, Batı Trakya’daki muhalif seslerin artması ve hatta Türkiye içerisinde bile taraftar bulması Ankara hükümetini zor duruma düşürür. Bu yüzden de Mustafa Kemal Atatürk, Venizelos’la yapılan görüşmelerde bu konuya ayrıca önem vermiş ve Venizolas’la yapılan anlaşma sayesinde Batı Trakya’daki 150’liklerin muhalif tutumu ortadan kaldırılabilmiştir. Venizelos’a 150’liklerin Yunanistan’dan çıkarılması talebini İsmet İnönü iletir. Venizelos, Türk hükümetiyle yapılan anlaşma çerçevesinde Batı Trakya’daki 150’likleri 1931’de bölgeden uzaklaştırır.
Batı Trakya’ya gelen 150’likler:
1. Sabık Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi
2. Gümülcineli İsmail Hakkı
3. Aziz Nuri
4. Eskişehirli Safer Hoca (Hızır Hoca)
5. Namın Bey (Namık Bey)
6. Nedim Bey
7. İbrahim Sabri (Mustafa Sabri Efendinin oğlu)
8. Süngülü Çerkez Davut
9. Tuzakçı Yusuf Ali Remzi
10. Keçelerli Topal Ömeroğlu İdris
11. Keçelerli Abdüllaloğlu Deli Kasım.2
12. Kuvay-ı İnzibatiye mensubu Çopur İsmail Hakkı
13. İzmir kadı müşavir-i sabıkı Ahmet Asım3
150’likler listesinde bulunan bu 13 kişi Batı Trakya’nın çeşitli bölgelerine yerleşirler. Kimisi tüccar, kimisi gazeteci, kimisi yazar, kimisi azınlık okullarında öğretmen, kimisi cemaat idarelerinde görevli ve kimisi de imam olarak sosyal hayatta yerini alır. Sırasıyla gidecek olursak, 13 kişinin Batı Trakya’daki yerleşim yerleri, meslekleri ve faaliyetleri şöyledir:
150lik1






1. Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi
150’liklerle ilgili kanunun çıkmasından iki yıl önce, 1922’de Osmanlı Meclisi sabık milletvekili ve Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi ve ailesi Batı Trakya’ya gelirler. İskeçe (Xanthi) iline yerleşen Mustafa Sabri Efendi, dinî ve siyasî çalışmalarına kaldığı yerden devam eder.
Özellikle Türkiye’de hilafetin kaldırılması (1924), medrese ve zaviyelerin kapatılması (1925), şapka kanunu (1925), medeni hukukla birlikte laikleşme (1926), harf devrimi (1928) ve Ankara hükümetince yürütülen benzer reformist uygulamalar, Şeyhülislam’ın Batı Trakya’daki taraftar sayısının artmasına doğal yoldan katılımı sağlayan bir sürece dönüşür. Şeyhülislam Mustafa Sabri’nin etrafındaki destekçilerin her geçen gün artması sonucunda, Batı Trakya’daki muhaliflerin sesi gayet gür çıkmaya başlar. (Hatta sesleri o denli gür çıkar ki, sonundaTürkiye bunların Yunanistan’dan da çıkarılmalarını talep eder.)
Sabık Şeyhülislam, birçok başka gazete dışında, özellikle 1927’de yayımlanmaya başlayan ve sorumlu müdürlüğünü Hasan Fehim’in yaptığı Yarın gazetesinde Türkiye’nin laik rejimini eleştirir ve din uleması olarak fetvalar çıkarır. Mustafa Sabri’nin etkisini azaltabilmek amacıyla 1930 yılında İstanbul’da aynı adı taşıyan kemalist görüşlü bir gazete bile çıkarılır.4 A. Yordanoğlu’nun bu konudaki yorumu, İstanbul kökenli Yarın’daki yazıların Mustafa Sabri Efendi’ye ait olduğunu Müslümanların sanmaları yüzünden Şeyhülislamın kendi gazetesinin ismini değiştirdiği ve gazeteye Peyam-ı İslam5 adını verdiği şeklindedir.6
Bu tespitinin doğru olabileceğini kabul etsek bile, Mustafa Sabri Efendi’nin, gazetenin ismini değiştirmesindeki asıl sebebin başka bir nedenle olduğunu söylemek mümkündür. Çünkü Yarın gazetesi, Türkiye aleyhinde yayınlarda bulunduğu için Türkiye Dahiliye Vekaleti’nin 25.08.1930 tarih ve 4053/172 numaralı tezkeresiyle yapılan teklifi üzerine Bakanlar Kurulu, adı geçen gazetenin Türkiye’ye girişini 08.10.1930 tarih ve 9993 sayılı kararıyla yasaklamıştır. Dolayısıyla Mustafa Sabri Efendi’nin gazetenin isim değişikliği konusundaki kararına bu yasaklamanın neden olduğu söylenebilir.
150likler







Mustafa Sabri Efendi’nin yazılarında ünvan olarak “Şeyhülislam” sıfatını kullanmasından ve ayrıca “Halifelik” başlığıyla Yarın gazetesinde makaleler yayımlanmasından rahatsız olan Türkiye’nin, Yunanistan’a bu konuda tavır takınmasını istediğini de ayrıca belirtmek gerekir. Bu konuda Yunan idaresi 23 Aralık 1927’de bir emir göndererek, Mustafa Sabri Efendi’den “Halifelik” başlığı ile yazı yazmamasını bildirir.7 Şeyhülislam Mustafa Sabri, 9 Ocak 1928 tarihli Yarın gazetesinde neşredilen yazıda denildiği şekliyle, İskeçe bölge komutan yardımcısına Türk-Yunan dostluğu uğruna basın özgürlüğüne darbe vurulduğunu söyler. Mustafa Sabri hatta şu yorumu yapar, “Şeyhülislamın yazılarından Ankara, Ankara’dan ise Yunanistan korkmaktadır!”8
Mustafa Sabri Efendi’nin Yarın Gazetesi’ndeki yazılarında Türkiye’deki yeni laik rejim yüzünden Müslümanların dinden çıktığını belirttiği ve Batı Trakya’da bir hilafet müessesesinin derhal kurulması gerektiğini belirten görüşlerinin bu yasaklamaya neden olduğu hesaplanmalıdır. Çünkü o dönemde Batı Trakya’da sabık Şeyhülislam’ı da içine alarak kurulacak bir hilafet, Türkiye Cumhuriyeti açısından ciddi bir tehlike anlamı taşımaktadır ve bu yüzden Yunan devletiyle yapılan ikili görüşmeler neticesinde, Trakya Genel İdaresi Bakanı, Mustafa Sabri Efendi’den yazılarında İslam’da halifeliğin yeri ve gerekliliğini avunan yazı dizisindeki “Hilafet” başlığını kullanmamasını emretmiştir. Buna rağmen Mustafa Sabri başlığı değiştirmez ve “İslam’da imameti kübra, yani Halife-i muazzama-i İslamiyye” başlığını makalelerinden çıkarmaz. Yarın gazetesinde aynı başlıkla tefrika etmeye devam edilir; ta ki 1930’da gazete kapanana kadar.
Sabık Şeyhülislamın iaşe sorunu ise İskeçe’deki evkaf idaresi tarafından memuriyet tahsis edilerek hallolunulur.9
Mustafa Sabri Efendi, Yunan hükümetinin 150’likler hakkında Batı Trakya’yı terketmeleri ile ilgili kararı sonrasında 1931’de Patra’ya yerleşir. Bölgede Batı Trakya’daki ortamı bulamaz. Sadece Hristiyanlardan oluşan bir beldede durmanın anlamsız olduğunu düşünerek ailesiyle birlikte Mısır’a gider.
150likler




22 yaşındayken Fatih Camii’nde ders vermeye başlayan, II. Abdülhamid’in katıldığı “huzur” derslerine 16 yıl boyunca devam eden, padişahın kütüphaneciliğini yapan, 1908’de memleketi Tokat’tan milletvekili seçilen, Cemiyet-i İlmiye-i İslamiye’nin “Beyanü’l Hak” adlı dergisinin başyazarlığını yapan, İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne muhalifliğinden dolayı yurdunu terk etmek zorunda kalan, İstanbul’a geri dönen, 1922’de tekrar yurdunu terk eden ve Batı Trakya’ya yerleşen, Trakya’da Yarın ve Peyam-ı İslam gazetelerinde başyazarlık yapan, 150’likler hakkındaki kararla 9 yıl kaldığı Batı Trakya’dan uzaklaştılarak Patra’ya yerleşen ve sonunda Mısır’a giden Mustafa Sabri, 1938’de Türkiye 150’likleri affettiğinde vatanına geri dönmez. 1954 yılında Kahire’de hayata veda eder.
Evren Dede -  Azınlıkça Sayı:44, Şubat 2009
evrendede@gmail.com
1. Kamil Erdeha, 150’likler yahut Milli Mücadele’nin Muhasebesi, Tekin Yayınevi, 1998, s.123
2. Listedeki ilk 11 kişi için Α.Υ.Ε. 1931/Β/37/ΙΙ/.
3. 12 ve 13 numaraları isimler için Α.Υ.Ε. 1928/Β/37.
4. Nathanail M. Panagiotidis, Müslüman Azınlık ve Millî Bilinç, Aleksandroupoli, 1995, s.148
5. Peyam-ı İslam gazetesi, 27 Rabiülahir 1349’da (21 Eylül 1930) yayın hayatına başladı.
6. A. Iordanoglou, Lozan’dan günümüze Batı Trakya Müslüman Azınlığının Basın Tarihi, Imxa, Sayı:3, 1989, s.222
7. Trakya Genel İdaresi, Protokol No: 1572/23-12-1927
8. Yarın gazetesi, 09.01.19289. http://www.atam.gov.tr/index.php?Page=DergiIcerik&IcerikNo=266


[Azınlıkça – Sayı 45 Mart 2009] 

Evren Dede

150’liklerde sıra Gümülcineli İsmail Hakkı’daydı.Fakat yerimiz kalmayınca önümüzdeki sayıya kadar bunu bekleteceğiz. Yine geçen sayıdaki yer darlığından dolayı koyamadığımız üç belgeyi de ancak bu sayıda yayımlıyoruz.. İlk belge, K. Çiçelikis’in de bahsettiği Çerkezler konusu ile ilgili.

Aşağıdaki örnek “Şark-ı Karîp Çerkezleri Te’mini Hukuk Cemiyeti üyelik ”dır. İzmir’deki meşhur Çerkez Kongresi döneminde hazırlanmıştır. 
 Diğer iki belge ise önceki sayıda yayımladığımız Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi yazısı ile alâkalı. Bunlardan birincisi, Yarın gazetesinin bahsekonu Türkiye’ye giriş yasağının alındığı orijinal kararnamedir.
 
 İkincisi ise Mustafa Sabri’nin mezarıdır.
 
Şeyhülislam’ın derginin arka kapağında gördüğünüz mezar taşında ise şöyle yazmaktadır:

Hüvelbâki


İşte zâir bu yerde metfûndur
Bir büyük kahraman ki pîr hûndur
Düştü leyla-i Hâk peşinde şehit
O’na zaten ezelde vurgundur
Aşk-ı Rahmân’a can fedâ etti
Gerçi dünya vefâda pek dûndur (alçak)
Dîn-i İslâm için mücadelede
Ona bir kasf-i karîn meftûndur
Hak’kın ilhâmıdır derin ilmi
Sanki ilm-i ledünle meşhûndur
Türk’te kaldıysa Müslüman nâmı
Ona İslam nâmı medyûndur
ŞEYHULİSLAM MUSTAFA SABRİ
Fikri uğrunda öldü memnûndur
Dese hâtif dönerdi memleketine 
Her yasından bu mâtem efzûndur
Bir gelip çıktı (sâ’l)i tarihin 
O senin en güzîde oğlundur.

El Fatiha                         
Hicri 1286-1373


Sabık Bursa Valisi 
Gümülcineli İsmail Hakkı.,

   Yüzellilikler listesinde 25’inci sırada yer alan Gümülcineli İsmail Hakkı, Arnavut kökenli olup 1879’da Gümülcine’de doğmuştur.1Hukuk eğitimini İstanbul’da tamamladı. II. Meşrutiyet’in ilânından sonra İttihat ve Terakki’den Gümülcine milletvekili olarak Osmanlı Meclis-i Mebusanı’na seçildi. Bir süre sonra İttihat ve Terakki Fırkası’ndan ayrılıp 1910’da Ahali Fırkası’nın kurucuları arasında yer aldı. Fırkanın kendini feshetmesinden sonra Hürriyet ve İtilâf Fırkası’nın kurucuları arasında yer aldı. Hürriyet ve İtilaf Partisi içerisinde Rıza Tevfik ve Rıza Nur ile ihtilafa düştü. Babıâli Baskını’ndan sonra İttihat ve Terakki’nin kendi karşıtlarını yurtdışına göndermesi üzerine Romanya’ya gitti.2 Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan sonra İstanbul’a geri döndü. Mustafa Sabri Efendi ve Zeynelabidin, Gümülcineli İsmail’i Damat Ferit Paşa kabinesinde istemeyince Bursa’ya vali olarak atandı. Gümülcineli İsmail Hakkı, 1919’da kurulan Sulh ve Selameti İslamiye fırkasının da (partisinin) kurucuları arasındadır.
Bursa’da Hürriyet ve İtilaf Fırkası’ndaki hiziplerden Vasfi Hoca ve Sabri Hocanın da yer aldığı hocalar kanadını destekleyince partideki diğer kanat Gümülcineli’yi dışlamıştır. Bursa’da durduğu dönemde, ne hükümet, ne kendi partisi, ne de ulusal mücadele taraftarları tarafından istenmeyen Gümülcineli, 29 Temmuz 1919’da Bursa valiliğinden ayrılarak memleketi olan Gümülcine’ye gelmiş ve Cemaati İslamiye reisliği yapmıştır. Yunan ordusunun İzmir’e çıkmasının ardından İstanbul’a dönmüş, Divan-ı Harp tarafından tutuklanmış, Damat Ferit ile Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendinin arası açılınca salıverilmiştir. Osmanlı’nın I. Dünya Savaşı’ndaki yenilgisinin tek sorumlusunun İttihat ve Terakki olduğu tezini çıkış noktası kabul eden Gümülcineli İsmail Anadolu’da yürütülen millî mücadeleye destek vermek üzere toplanan millî kongreye karşı çıkmış ve katılmamıştır.3

Gümülcineli İsmail Ankara hükümetinin kazandığı zaferden sonra İngilizlere sığınmıştır. Malta’ya gitmekte olan “Egypt” vapuru ile İstanbul’dan ayrılan Gümülcineli, Dedeağaç (Alexandroupoli) limanında vapurdan inmiştir. Buradan bir süreliğine Romanya’ya geçmiş ve Köstence’de kalmıştır. Daha sonra tekrar Yunanistan’a gelmiştir.

Gümülcineli İsmail Batı Trakya’ya geldiğinde Gümülcine’ye (Komotini) yerleşti. Batı Trakya’da gazete çıkarmak için uğraş veren 150’liklerdendir. Anadolu kökenli Rum Muhacir cemiyetleriyle temasa geçerek teşkilat kurmak ve gazete çıkarmak amacıyla para istemiştir.4 Bu sırada Yunan hükümetinden 25 bin drahmi yardım aldığı da söylenmiştir.5


Bir başka rivayette de Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi ile birlikte, Osmanlı Devleti’nin 36’ncı ve son padişahı Sultan Vahdettin’le görüşmek ve halifelik taraftarı bir gazete çıkarmak için para talep etmek amacıyla San Remo’ya gitmişlerdir. Sultan Vahdettin’den gazete çıkarmak amacıyla 2 bin sterlin alan Gümülcineli İsmail, Vahdettin’e çıkarmayı düşündükleri gazetenin adını bile söylemiştir. İntakı Hak olarak belirtilen bu gazetenin adını Mustafa Sabri Efendi koymuştur. Paris’te yayınlanacağı bildirilen gazete için alınan 2 bin sterlini Gümülcineli İsmail’in Londra barlarında yediği aktarılır.6
Batı Trakya, Paris ve Marsilya arasında gidip gelen Gümülcineli İsmail, tekrar 1930’da Fransız pasaportu ile Gümülcine’ye gelmiştir. Seçimlerde Cemaat-i İslâmiye başkanlığına getirilmek üzere Gümülcine’ye geldiği belirtilmekle birlikte, Batı Trakya’da idarî yönetimin Fransa’da olduğu dönemde halktan topladığı yardımların büyük kısmını zimmetine geçirdiği iddiasıyla bölge insanının kendisine Cemaat-ı İslâmiye başkanlığı konusunda itibar etmediği belirtilmektedir.

Gümülcineli İsmail Batı Trakya’dan Venizelos’un aldığı karar doğrultusunda çıkarılmadan önce bölgedeki bütün 150’liklerin ve Türkiye’den gelmiş siyasî mültecilerin imzaladıkları bir dilekçeyi Atina’daki Cemiyeti Akvam yetkililerine ileterek, siyasî mülteci hakkına sahip olduklarını ve Cemiyeti Akvam’a üye ülkelerin kendilerine bu doğrultuda oturum hakkı vermeleri gerektiğini bildiren bir dilekçeyi iletmiştir. Fakat Batı Trakya’dan uzaklaştırılmaları kararı bir kere alınmıştır ve yapılacak bir şey yoktur. Bu arada Gümülcineli İsmail’in yine bir başka ilişkisinden burada ayrıca belirtmek gerekir. 150’liklerden olan Nedim Bey’in erkek kardeşi olan Hafız Cemal’in718 Eylül 1931 tarihli mektubunda, Gümülcineli İsmail’in Batı Trakya’daki son günlerinde Türkiye’nin Gümülcine Konsolosluğu ile temasa geçtiğinden bahsedilmektedir.8

Yunan devleti Batı Trakya’yı terketmelerini istediğinde Fransa’daki Nice şehrine gitti. Paris’te de gazete kurmak için çabaladı. Rıza Nur’un anılarında yine bir başka dolandırıcılık hikayesiyle anılır. “Gümülcineliyi bizim gazeteler Suriye’ye gitti diye yazıyorlardı. Burada imiş (Fransa). Pek rezalet içindeymiş. Vurulmasının sebebi: Vuran adam İstanbul’a gidiyormuş. Gümülcineli İsmail onu Mustafa Kemal’e jurnal etmiş. Gidince adam hapis, sonra Çorum’a sürmüşler. O da oradan kaçmış, gelince Gümülcineliyi vurmuş. Muhakemede Gümülcineli, Harb-i Umumî’de Fransızlara, İngilizlere, Yunanlılara hizmetler ettiğini iftiharla söylemiş. Hay utanmaz. Biraz haya edip saklasa bari. Diğer tarafın avukatı da, ‘Bir adam ki kendi vatanına haindir ve bunu utanmadan ikrar ediyor, artık diyecek yoktur.’ demiş… Gümülcineli Ankaraya da müracaat edip 300 Frank maaşla kendilerine casusluk edeceğini, mühim malumat vereceğini bildirmiş…”9

Gümülcineli İsmail’in Batı Trakya’dan Nice şehrine gittiği dönemde bahsedilmesi gereken birkaç ayrıntı daha vardır. Gümülcineli Paris’teki Yunan  Büyükelçiliği’ne bir dilekçe vererek, herhangi bir mahkeme kararı olmaksızın kendisinin sınır dışı edildiğini belirterek bu nedenle Yunanistan’dan ek tazminat isteyeceğini belirtmiştir.10Gümülcineli ayrıca Batı Trakya’daki arazilerine ve mülklerine karşılık Yunanistan’la uzlaşarak makul bir para almış ve bu parayla Fransa’da bir dönem hayatını idame ettirmiştir.


Çalkantılı bir hayat hikayesi olan Gümülcineli İsmail Hakkı’nın Yunanistan macerası, Fransa’da olduğu dönemde bile Atina’daki Türkiyeli siyasî mültecilerin kendisiyle irtibat kurmasıyla devam etmiştir. 1936’da Atina’da Türk Mülteciler Ofisi’nin kurulması fikrini önermiş ve bu konuda yardımcı olmuştur. 1938’de Türkiye’nin 150’likleri affetmesinin ardından Paris’teki Türk Konsolosluğu’na başvurarak tekrar Türk vatandaşlığını geri almıştır. Fransız vatandaşlığı dışında Türk pasaportu da taşıyan Gümülcineli İsmail Türkiye’ye geri dönmemiş, 22 Ağustos 1945’te Paris’te ölmüştür.11



Dipnotlar:

1. Şaduman Halıcı,Yüzellilikler, yayımlanmamış yüksek lisans tezi, 1998, s.100; Türkiye Emniyet Genel Müdürlüğü Arşivi, Dn: 12222-25, Bn:1/A 5, (Gümülcineli İsmail’in kısa özgeçmişi)

2. Gümülcineli İsmail’in Romanya yerine Selanik’e gittiği de söylenmektedir. Mahmut Şevket Paşaya düzenlenen suikastte parmağı olduğu iddiasıyla ve suikastten kısa bir süre sonra ülkeden ayrıldığı için hakkında gıyaben idam kararı verilmiştir. Rıza Nur, Gümülcineli İsmail için Selanik’te kaldığı dönemde İngilizlerden, Fransızlardan ve Yunanlılardan maaş aldığını iddia etmektedir. (Rıza Nur, Türk Tarihi, C II., 1981, s.119) Türkiye Emniyet Müdürlüğü Arşivinde Gümülcineli İsmail’in Selanik’ten sonra Fransa’ya gittiğine dair bir not vardır. (T.C. EGM Arşivi, Dn: 12222-25, Bn: 1/a 2.)

3. Yalçın Toker, 150’liklerden Portreler, Toker yayınları, 2006, İstanbul, s.39

4. 

5. Yusuf Sarınay, Yüzelliliklerden Gümülcineli İsmail Hakkı Beyin Faaliyetleri (1908-1945), Prf. Dr. Abdurrahman Çaycı’ya Armağan, Ankara, HÜAİİTE, 1995, s.386

6. Emin Karaca,Altın Kitaplar Yayınevi,2004, İstanbul, s.127

7. Hafız Cemal 150’liklerden olan Nedim Beyle birlikte Batı Trakya’ya gelmiştir. Kendisi de tıpkı abisi gibi Gümülcine’de azınlık okullarında öğretmenlik görevinde bulunmuştur.

8. Ahmet Efe, Çerkez Ethem, Bengi Kitap Yayın, 2007, İstanbul, s.528

9. Emin Karaca, age, s.65

10. Türkiye Emniyet Genel Müdürlüğü Arşivi, Dn: 12222-25, Bn:1/E 13, Bt: 18.4.1931 ve ayrıca “Yüzellilikler”, Şaduman Halıcı, 1998, s.103

11. Türkiye Emniyet Genel Müdürlüğü Arşivi, Dn: 12222-25, Bn: B 10, Şaduman Halıcı, a.g.e., s. 105

2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***