11 Eylül 2019 Çarşamba

Yüzellilikler Meselesi, BÖLÜM 2

Yüzellilikler Meselesi, BÖLÜM 2



“Batı Trakya nın merkezi Gümülcine.de konsolos bulunduğum sırada Gümülcine âdeta bir Yüzellilikler yuvası halinde idi. 
Burada Yüzelliliklerin yarısı demek olan yetmişbeşten fazlası bulunduğu gibi, bir sürü de politika firarisi ve Türkiye den göçmüş Rumlar vardı...”13 

Dinamo, 1938 yılında Londra Büyükelçisi olarak görev yapan, eski Paris Büyükelçisi, münfesih SCF Genel Başkanı Ali Fethi Okyar, Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras ve Başbakan Celâl Bayar.ın hazır bulunduğu bir görüşme sırasında Cumhurreisi.nin konuya ilişkin değerlendirmelerine değinmiştir: 

Ulusal Kurtuluş Savaşı.nın başlangıçlarından başlayarak, kendisine, Kuvayı Milliye ye karşı, Cumhuriyet e karşı direnenlerden, bunu sindiremeyip dönerek 
sabotajlara girişenlerden, uzun boylu söz etti. Vaktiyle bu adamlar yeni doğmuş rejim için tehlikeli olabilirlerdi. Ancak, bugün Cumhuriyet, on beş yaşındaydı. 
Cumhuriyet adlı delikanlı, çocukluk çağını arkada bırakmış, düşünmek, acımak, sevecenlik boyutlarına ulaşmıştı. 

Bağışlayabilecek yaşa gelmişti. 

Şundan ki artık, vaktiyle kendisini bir leş gibi yere sermek isteyen zavallılardan çok daha güçlüydü. Artık, onlardan korkmuyordu. Onlar da bunca gurbet yıllarından sonra, düşünmeye fırsat bulmuş, uslanmış olabilirlerdi. 

Yurdun bu yanılmış çocuklarını bağışlamak zamanı gelmiş, geçmekteydi.14 

Yine Dinamo nun eserinde geçen, Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras ın, Başbakan Celâl Bayar a söylediği şu sözler de rejim yönetiminde, en azından 
Cumhuriyet in onuncu yılından başlayarak Cumhurreisi nin zihninde algı değişikliğinin meydana geldiğini göstermektedir: 

Bu Af isteği Atatürkün Üçüncü isteğidir. 

Birincisi, Cumhuriyetin Onuncu Yıl dönümündeydi. 

O zaman benimsenen Genel Afın kapsamına Yüz elliliklerin de alınmasının uygun olup olmayacağının sondajını yaptı. 
Ne var ki, Başbakanla İçişleri Bakanı, bu düşüncede değillerdi. Bir süre sonra da Hatay Davası utku ile sonuçlandığında yine özdeş isteği gösterdi. 
Sanıyorum, bunda, Refik Halid in15, kendisine verilen içli, güzel bir özlem yazısının büyük etkisi olmuştu. 

Ancak, bu kez de Hükümette bir kımıldama olmadı. Bu, Üçüncüdür.16 

Dinamo, listede yer alanlardan hayatta kalanların yararlanabileceği söz konusu af kanunu kapsamında Cumhurreisi Atatürk.ün görüşlerine “insancıllık” atfıyla 
yüksek bürokratik yapı içerisine de sirayet eden ve eski Başbakan İsmet İnönü, eski Bayındırlık Bakanı Ali Çetinkaya gibi siyasi elitlere kullandığı “Yeni düzenci”lik mevhumunun muhalifine göre söylersek– “eski düzen”ciler atfıyla yaklaşmaktadır.17 

Dinamonun söz konusu yaklaşımı yine şu sözlerinden izlenebilmektedir: Oysa, hızlı bir tarih değişimi sırasında çok hızlı kararlar verildiğinden, duygular, antipatiler de çok rol oynadığından büyük haksızlıklar olmaktaydı. Olumlu değişimlerin başlangıcında büyük olumlu roller oynamış, sonra talihsizlikler in etkisiyle okkanın altına girmiş pek çok değerli kişi, bugün yaşlanmış, gurbet ellerde inleyip durmakta, tarihin bir ayak önce gelerek kendileri üstüne verilmiş 
korkunç yargılardan kendilerini kurtarmasını bekliyorlardı... 

Recep Peker kayası, af yolunun üzerinden epeyce önce itilip uzaklaştırıldıysa da partinin içinde onun izinde yürüyen bağnazlardan demetler kalmıştı. 
Dışarıdan affa uğrayarak geleceklerin büyük çapta kişiler olması, partide kökleşmiş küçük bürokratları kaygılandırmaktaydı. Hiçbiri, yerleştiği yeri onlardan birine kaptırmak istemiyordu. Kocaman kayalar gibi üstlerine üstlerine, yuvarlanıp gelecek olan bu eski günahkârları gönül rahatlığıyla benimsemek, 
olacak iş miydi?18 

Bu şekliyle kurumsallaşmış Cumhuriyet resmine yönelik değerlendirmelerde tek bir nedene indirgenmeksizin Atatürk.ün hastalığı döneminde takındığı kişisel tutum, bürokratik yapıdaki yaklaşım farklılıklarının yarattığı görece nötral görünümlü denge, Hatay Meselesi.ne yönelik Türk dış politikası19 ve iç politik yapıdaki tartışmaların20 yaslandığı konjonktürün olanakları ve listede yer alan kişilerin ailelerinin beklentileri şeklinde sayılabilecek pek çok nedenin bir arada bulunmasıyla, yurtdışına sürgün edilmiş, ardından da yurttaşlık haklarına son 
verilmiş kişilerin affedilmesini de kapsayan bir kanun çıkarılmıştır. Kanunun gerekçesinde yer alan şu sözler algılamanın yüksek siyasal elit tabakanın iktidar mevkiinde olanları açısından ağırlığı karşılamakta, af konjonktürüne ilişkin etkin bir tespiti ortaya koymaktadır: 

Düşmanın amaçlarına yardım edenlerin başında gelen Vahdettin.in siyaset ve 
yayın yardımcısı, daha birtakım bilmezler, mutsuzlar da vardı. Bunlardan içeride 
kalanlar, suçlarına göre cezalarını görmüşler, ulusal sınır dışında çıkarılanlardan yüz elli kişi de Lozan Antlaşmasından sonra ilan edilen Genel Aftan 
yararlandırılamamış Bunlar, yurt dışında yâd ellerde, suçlarının, yanılgılarının  suçlamalarını vicdanlarında taşıyarak, Türk Ulusu nun utkusunu, her alandaki 
ilerleyişiyle gelişmesini özlemce, utançla görerek acılı bir yaşam sürdürmektedir ler. Oysa bunların çocukları, akrabaları aramızda yaşamakta, yurtla, ulusla birlikte, ayrımsız olarak yurdun nimetlerinden yararlanmakta, külfetlerine katlanmaktadırlar. Ancak şu ayrımlardır ki bunlar(ın) sürekli olarak vicdanlarında şu ya da bu yakınlığı olmak lekesini taşımakta, utancını duymaktadırlar. 

Bu durumda bulunan yurttaşlarımız(ın), bunca ağır manevi acıdan kurtulması Cumhuriyet.in sevecenliğinden bekledikleri gibi, Kemalist rejimin on beş yıldan beri Genel Af dışında olarak yurtdışında kalan Yüz ellilikler üstüne acımasını esirgemesi için hiçbir engel ve sakınca kalmamıştır. Affolunup da içeriye girdikten sonra, Kemalist rejimin, Türk yasalarının her yurttaşa sağladığı özgürlükle rahat yaşamdan yararlanmaya, yalnız kendi direnciyle davranışları engel olacaktır...21 

Yüzelliliklerden bahsettikten sonra Mesud Fâni nin siyasal kariyerine yönelik 
araştırmalar sırasında adı geçen diğer iki yüzellilik portreye bakılabilir. İki isim de Milli Mücadele ye muhalefet ettikleri gerekçesiyle yurt dışına sürgün edilen ve sürgünden üç yıl sonra vatandaşlıktan çıkarılan isimler arasında yer almışlardır. Ali İlmi Fanî hakkında yukarıda anılan eserin dışında bağımsız her hangi bir esere rastlanmadığı belirtilebilir. Buna karşılık hakkında bilgi edinilebilecek akademik çalışmaların mevcudiyetinden bahsetmek anlamlı 
olacaktır. Milli Mücadele döneminde İtilaf Devletleri ya da İstanbul Hükümeti taraftarlığı çerçevesindeki gazetelere yönelik pek çok çalışmada da Ali İlmi Fanî.nin adına rastlamak mümkündür. Ali İlmi Fanî, bu dönemde Adana.da yayımlanan Ferdâ gazetesini çıkarmış ve gazetenin başyazarlığını yapmıştır22. Ali İlmi Fanî.nin Türkiye.de siyasî ve edebî yazındaki yeri açısından değinilen bir dönem de sürgün yıllarında bulunduğu Antakya.da, bölgenin en önemli eğitim ve kültür kurumlarından birisi olarak anılan Antakya Lisesi.ndeki öğretmenlik 
dönemidir. Ali İlmî bu dönemde Antakya Lisesi.nde edebiyat öğretmenliği yapmıştır. 23 

Buna karşılık Rıza Tevfik.in eserleri dışında, hakkında yazılmış eserler de mevcuttur.24 

Burada sadece Rıza Tevfikin yüzellilikler listesinde yer almasına odaklanarak siyasi kariyerine atfen kaleme alınmış bir tez çalışmasına ve Tevfik hakkındaki bir makaleye değinilmemesiyle yetinilecektir. “Milli Mücadele.de Yüzellilik Olayı ve Rıza Tevfik Bölükbaşı”25 
başlığını taşıyan yüksek lisans tez çalışması yüzellilik bir siyasal portre olarak Rıza Tevfik Bölükbaşı.nın kariyerine dair notlar düşülmesi açısından önem taşıyan bir çalışma niteliğindedir. Çalışma, her ne kadar bir “iç düşman” kategorizasyonuna dair göndermeler içerse de, Bölükbaşı.nın sürgün ve vatandaşlıktan çıkarıldığı dönemlerdeki siyasal ve sosyal hayatına yönelik ayrıntılar içermesiyle dikkat çekmektedir. Yine bu konuda Syed Tanwir 
Wasti.nin makalesi de Rıza Tevfik in, eski kullanıma istinaden makale adında da yer verildiği şekilde Feylesof Rıza.nın entelektüel ve siyasal kimliği dolayımında seyreden serüvenine dair notlar içermektedir.26 

3. Mesud Fâni ve Risalesini Hatırlamak 

Yüzellilikler meselesi kapsamında sunulan bilgilerden sonra yüz ellilik portreler içerisinde yer alan Mesud Fani.nin bir risalesine bakılabilir. 
Risale, Atatürk’ün Hayat Felsefesi adıyla 1938 yılında yayımlanmıştır.27  
Aşağıda kapsamlı şekilde yer verildiği için burada detaylandırılmayan, tarih yazımı açısından önem taşıyan nokta tarih çalışmalarında geçerli olduğu üzere eserin tarihsel bağlamının belirleyiciliğine göre düşünülmesi gerekliliği 
yönündedir. Söz konusu noktanın atlanmaması tarihyazımının ve eserin kritiği açısından anlamlı olacaktır. Bu yönüyle risale esasında bir samimiyet ve rüşd ispatı görüntüsüyle dolayısıyla tek parti iktidarı yönetici odakları nezdinde geçerliliğini koruyan şüphelilik kimliğinden arınabilmek için hazırlanmış olduğu görüntüsü yaratan yönüyle salt bir biyografik analiz açısından değil, aynı zamanda yakın siyasi tarih literatüründe 150 likler şeklinde anılan muhalif siyasi mültecilerin içinde yer aldıkları geniş çerçevenin bir kısmıyla  değerlendirile bilecek bir siyasi sadakat söylem ve pratiğinin somutlaşması açısından da önem 
taşımaktadır. 

Burada Mesud Fâni.nin kim olduğunu hatırlamak anlamlı olacaktır. Fakat öncelikle, şüphelilik kısmına dair bir not düşülebilir. Mesud Fâni, yukarıda anılan ve Fransa.da Sorbonne Üniversitesi nde hazırladığı Kürtlerin kökeni, tarihi, sosyolojisi alanlarına yönelik çalışması için Türkiye nin arşivlerinden kaynaklar kullanmak gayesiyle 1932 yılında Paris Büyükelçiliği ne başvurmuş ve elçilik aracılığıyla Dahiliye Vekaleti.ne kaynak sorulmuştur. 

Bu şüphelilik durumunu somutlayacak şekilde Dahiliye Vekaleti.nce yüzellilikler listesinde yer alan bir sürgünün “şayet istiyorsa kendi teşebbüsleriyle memleket hainlerine karşılık verebileceği”28 şeklinde yanıt verilmiş ve kurumlar arasındaki yazışmada da Kürtçülük cereyanının mevcut olmadığına ancak uyandırılmaya çalışıldığına dair satırlar yer almıştır: 

Türkiye Cumhuriyeti hâkimiyeti altında bulunan topraklarda bir Kürtçülük sorunu ve Kürtçülük davası olmadığını, Türk ulusal sınırı dışında Türk vatandaşı ile 
ilgisi olmayan bazı serserilerin düşmanlardan sağladıkları para karşılığında onlara hizmet ettiğini ve bu amaçla Kürtçülük cereyanı uyandırmak istediklerini, 
Bedirhanilerin Ermeni Taşnaksutyun Komitelerinin düzenlemesi ile ortaya çıkardıkları Hoybun Cemiyeti.nin de bu kabilden olduğunu...29 

Olaydan bir yıl sonra, Fâni.nin “memleket lehine çalışmak” üzere Antakya.ya giderek yayıncılık yapmak yönündeki talebini de karşılanmamıştır. 
Bu konuda Fâninin Türkiyenin Paris Büyükelçisi.ne yazdığı mektup da Emniyet Genel Müdürlüğü Arşivi.nde yer almaktadır. 
Fâni, mektubunda şu ifadeleri kullanmıştır: 
“Ben milletimin aza kabul etmez bir kuluyum ve onun şan ve şerefi için değil sade kalemimle, fakat bütün varlığımla çalışmayı canıma minnet bilirim ve bugünki rejim ki bence Türkiye.yi kurtaran ve Türk milletini layik olduğu mevkia çıkaracak olan yegâne bir çaredir, onu müdafa etmekle derin bir zevk duymuş olacağım. 

Bu arzumu bir gün mevkiifale koyabilirsem ne mutlu. 
Şimdilik Allaha ısmarladık muhterem Beyefendimiz. 
Mesut Fâni (İmza)”30 

3. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder