1 Eylül 2019 Pazar

GENİŞ GRUP KİMLİĞİ VE BARIŞ SAĞLAMA ÜZERİNE BAZI DÜŞÜNCELER., BÖLÜM 2

GENİŞ GRUP KİMLİĞİ VE BARIŞ SAĞLAMA ÜZERİNE BAZI DÜŞÜNCELER.,  BÖLÜM 2 


Çocuk, Entegre edemediği ‘kötü’ kendilik ve nesne imajları için uygun bir rezervuar bulduğunda, çocuğun zihninde ‘diğer’ kavramının öncüleri deneysel düzeyde yerleşir. Türk çocuk bu noktada, Rum olmanın ne demek olduğunu tam 
olarak anlayamaz. Sofistike düşünceler, algılar ve duygular, ve ‘diğer’iyle ilgili tarihi imajlar bireyin nesne ilişkileri gerilimine bağlı duygudan kurtulmasına yardımcı olan ilk düşman sembolü, o farkında olmadan zamanla evrimleşir. Kıbrıs’taki neredeyse tüm Türk çocuklar aynı hedefi kullandığında gerçek dünya problemleri karmaşıklaştığında, hepsi aynı ‘öteki’ öncüsünü paylaşarak onu ‘düşman’ haline getirecektir. 

Birleştirilmemiş ‘iyi’ kendilik ve diğer imajlar da çocuk büyüdükçe, uygun kalıcı 
dışlama rezervuarları bulacaktır ve ‘biz-lik’ kavramını temsil edecek veonun 
geniş grubu için önemli kültürel değerler haline gelecektir. Finli çocuklar ‘iyi’ rezervuarı için Fin hamamını kullanırlar. Finli çocuklar büyüdüklerinde, Finli olmakla ilişkili sofistike düşünce ve duygular geliştirebilirler. Daha genel bir şekilde, dil, müzikler, yemekler, danslar, dini semboller ya da spesifik coğrafik yerler gibi belli kültürel değerler, kalıcı ‘iyi’ dışlaması için uygun hedefler haline gelir. Belli tarihi olaylar da uygun dışlama rezervuarına katılarak geniş grubun yatırımını artırabilir. 

İskoçya’da, on üçüncü yüzyıldan beri geleneksel İskoç kıyafeti giyiliyordu; 
ancak on sekizinci yüzyıldan sonra ekose İskoç eteği bir ‘iyi’ rezervuar haline gelmiştir. 
İngiltere 1746’da Bonnie Prens Charles’ı Culloden Savaşı’nda yenilgiye uğrattığında, İngilizler İskoç eteği giymeyi kanun ile yasaklamışlardır. Otuz altı yıl sonra bu yasak yürürlükten kaldırılmış ve İskoç eteği İskoçlar’ın askeri kıyafeti haline gelmiştir. IV. George, 1882’de İskoçya’ya resmi ziyaretinde, güçlü İngiltere sembolüne karşı İskoç ‘biz-liği’ni kıymetlendirmek için İskoç eteğine yatırımı güçlendirmiştir. 
Hatta birçok İskoç ailesinin kişisel giysilerinde kullandığı kendi ekose 
tasarımı bile vardır. İskoç eteğinin giyilmesini engelleme çabaları başarısız olmuştur ve bu giysi halen İskoçluğu simgelemeye yarayan bir etnik rezervuar olmaya devam etmektedir. 

Bir başka psikanalitik kavram ise çocuklarda geniş grup kimliğinin oluşumunda 
rolü iyi bilinen ‘özdeşim’ kavramıdır. Çocuklar gerçeklere, fantezilere, dileklerine 
ya da korkutucu görünümlerine göre çevrelerindeki önemli kişiler ve onların psikolojik fonksiyonları ile özdeşim kurarlar. Bu kişiler annelik, babalık, kardeşlik ve yol göstericilik fonksiyonlarıyla, sorunları ele alışlarındaki psikolojik yönlerle, 
inanç sistemleriyle, kültürel değerlere yapılan yatırımla, geniş grup ritüelleriyle içe alınırlar ve çocuğun küçük ve geniş gruplar ile uyumlu ya da bazen de uyumsuzşekilde ilişki kurmasında iç dünyalarını genişletmek için kullanılırlar. ‘Özdeşim kurma’ ve ‘kimlik’ ilişkili kavramlardır; ancak bunlar birbirleri arasında değişebilen olgular değildir. Erik Erikson’un11dediği gibi kimlik ancak özdeşim kurma işlemi tamamlandıktan sonra başlar. Bir çocuk ‘genellemeci’ olmayı bırakıp, kabileye kabul edilmeye, milliyetçilik, dini ya da politik ideolojiye bağlandığında bir geniş gruba bağlı olduğu deneyimini öznel olarak hisseder. Bir çocuk Katolik bir ailede büyürken, farkında olmaksızın ‘genellemeci’ olmayı bırakıp bir Katolik olur. Eğer Katolik mezhebini içselleştirerek büyüyen çocuk bir Katolik rahip tarafından taciz edilirse, dini geniş grup kimliği büyük olasılıkla entegre edilmeyecektir. 

Kim olduğumuzu oluşturmak, biyolojik ve genetik potansiyelimizin yanı sıra, 
çocukluk deneyimlerimizdeki kalıcı dışlaştırmalarımıza, önemli diğer kişilerle ve 
onların fonksiyonlarıyla özdeşim kurmamıza, kişisel ve geniş grup kimliklerimizi 
geliştirme kabiliyetimize bağlıdır. Çevrede var olan koşullar, çocukların ne tiptebir geniş gruba ait olmaya uğraştıklarını belirler. Örneğin, Hindistan’ın Haydarabad şehrinde doğan bir çocuk, oradaki yetişkinler kendilerini Müslüman ya da Hindu gruplarına dâhil olarak tanımladıklarından, geniş grup kimliğini dini/kültürel konularla ilişkili geliştirir.12Kıbrıslı Türk- Kıbrıslı Rum çatışması sırasında Kıbrıs’ta doğan bir çocuk geniş grup kimliğini etnik/milliyetçi duygularla tanımlarlar. 
Bunun nedeni o zaman o bölgede önemli olan şeyin, Rum Ortodoks Hıristiyan 
ya da Sünni Müslüman olmaktan ziyade Rum ya da Türk olmak olmasıdır. 
Etnisiteye karşı dini, milliyetçiliğe karşı ırkçı, ya da bir ideolojiye karşı diğer bir 
ideolojiye yapılan yatırım meselelerini anlamak; birey kimliğinin geniş grup kimliğiyle ilişkilendirildiği psikodinamik süreçleri ve geniş grupların etkileşimlerinde bunu nasıl kullandıklarını anlamak kadar önemli değildir. 

Bazı çocukların farklı iki etnik ya da dini gruba ait olan ebeveynleri vardır. 
Eğer bu iki geniş grubun uluslararası bir çatışması varsa, o zaman bu gençlerin,
hatta yetişkinliklerinde bile ciddi psikolojik problemleri olabilir. Örneğin ben Sovyetler Birliği’nin yıkılışından sonra Gürcistan Cumhuriyeti’nde çalıştığım sırada Gürcüler ve Kuzey Osetyalılar arasındaki savaşların karışık soydan gelenlerde ne kadar kafa karışıklığı ve psikolojik rahatsızlığa neden olduğunu fark ettim. Aynısı Transilvanya’da Romanyalı ve Macar evliliklerinden doğan çocuklarda da bu iki grup arasında düşmanlık ortaya çıktığı zamanlar için geçerlidir. 

Geniş grubun kabilesi, milliyeti, etnik, dini ve diğer unsurları ve geniş grubun 
düşman ve müttefikleri ile ilgili fikirler çocukluktan başlar. Buaynı zamanda bir 
politik ideolojik grup üyesi için de geçerlidir. Bukişinin de çocukluğunda ebeveynleri ya da çocukluğunda etrafındaki insanlar da aynı ideolojiye inananlardır ve büyürken bu ideolojinin spesifik sembol, inanç ve geniş grupla ilişkili tarihi hatıraları özümserler. Bir yetişkin olarak bir politik ideolojiye bağlanmakta başka psikolojik motivasyonlar da vardır. Ergenlik çağında kişinin kendi içinde bir psikobiyolojik gözden geçirme olur. Gençler çocukluklarındaki önemli diğerlerinin imajlarına yaptıkları yatırımını kaybederler, bu özdeşimleri modifiye edip bazen güçlendirir bazen ise hiçe sayarlar. Ayrıca bazen akranlarıyla ya da sınırlı çevreden uzaklaşarak yaşadıkları deneyimlerden edindikleri, yeni özdeşimler eklerler.13 Bu içsel aktivitelerde gençlerin kalıcı içsel aynılık duyusu gözden geçirilir. 

Sağlam bir kimliğin oluşması bu dönemde geniş grup kimliğiyle beraber tamamlanır 14 ve çocukların geniş gruba ait olma duygusu onları diğer geniş grup kimliklerinden farklılaştırmış olur. Ergenlik döneminden sonra, geniş gruba ait olma, tüm yaşam boyunca devam eder. Sadece nadiren bazı uzun süren zorlayıcı tarihi olaylar bir grup bireyin yeni bir geniş grup kimliği edinmesine neden olabilir.

Örneğin, belli bir grup güneyli Slav yüzyıllarca süren Osmanlı İmparatorluğu yönetimindeyken Bosnalı Müslüman haline gelmiştir. Bazen bir kişi özellikle gönüllü ya da zorunlu göçlerden sonra ya da ideolojik vepolitik olarak muhalif olduğundan kendisine sunulan gruba ait olmayı ret ederek ve diğer bir gruba olan aidiyetini gizleyebilir. Ancak, kendi gözlemime göre, bir kişi ergenlik çağından sonra narsistik yatırım yaptığı esas geniş grup kimliğini değiştiremez, onu sadece saklayabilir. 

“Yalancı Türler” ve Geniş Grup Kimliği Adına Öldürmek 

Kasım 2006’da Kuzey Afrika’daki Cape Town Üniversitesi’nde Başpsikopos 
Desmond Tutu’nun 75inci doğum günü kutlama ve 10. Yıllık Hakikat ve Barış 
Komisyonu’nun toplantısında açılış konuşmasını yapmak üzere onurlandırıldım. 
Bu toplantının ardından zamanımın bir kısmını vahşi hayvan ve kuşların korunduğu bir bölge olan Kruger Park’ta geçirdim. Orayı ziyaret eden insanların vahşi hayvanlardan korunmak için etrafı kapalı yerlerde kaldıklarını gördüm. Bir gün de bir rehber ve diğer turistlerle beraber dört saatlik bir safari turuyla hayvanları doğal ortamında gözlemlemek fırsatı buldum. Bize eğer şanslıysak hayvanların alışılmadık aktivitelerine tanık olabileceğimiz söylendi. Şanslı olduğumuz birkaç durum oldu. Ben hayvan davranışları konusunda uzman değilim; ancak onları izlerken aklıma gelen şeyleri burada paylaşacağım. 

Gezi sırasında filler tarafından sahnelenen bir tür ‘ödipal hikaye’ye tanık oldum. 
Biz etrafta dolaşırken havada tuhaf bir koku oluştu. Rehber bize kokunun cinsel 
olarak uyarılmış genç bir erkek filden geldiğini söyledi, bu testosteronun kokusuymuş. 
Bu heyecanlı fil, yanında iki tane dişi ve iki tane de yavru fil olan, kendisinden 
yaşlı fili gördü. Genç erkek fil, bu ‘aile’ toplantısının içine öfkeyle daldı 
ve dişi fillerin yavrularını alıp yavaşça uzaklaşmasına neden oldu. İki erkek fil, 
genç ve yaşlı olan, birbirlerine vurmaya başladılar. Biz bir süre onları şaşkınlıkla 
izledik; ancak bu fantastik savaşın sonunu göremeden oradan ayrıldık. Kruger 
Park’ta şaşırtıcı başka manzaralara da şahit olduk. Kendilerini korkutan bir gök 
gürültüsünün ardından gergedanların bir araya gelip bir göletin etrafında adeta 
dans edişi, ‘biz-lik’ kavramının somut bir örneği gibiydi. Bir de yavruları birkaç 
gün önce öldürülmüş bir dişi aslanı başka bir dişi aslanın yavrularına şefkat gösterirken gözlemledik. Ayrıca bir ağacın altında ahşaptan bir haç gördük, orada daha önce bir safari rehberi tuvalet ihtiyacı için durup cipten inmiş vebir aslan tarafından yenmiş. 

Gün sonunda, onca ilginç manzara ve olaya şahit olduktan sonra kapalı ve güvenli bir yerde otururken, o gün Kruger Park’ta hayvanların ne yaptığı konusundaki gözlemlerimi listelemeye karar verdim. Bunlar yiyecek arama, bir yeresahip olma, cinsel istek, üreme, yavrularını koruma, sevdiğini kaybetme, grup kurma, aynı gruptan erkeklerin birbiriyle rekabet etmeleri, agresyon veitaat sergileme, korku yaşama, türe özgü savunma, kaçma ya da savaşıp ‘diğer’ini öldürme vebireysel ve grup olarak hayatta kalmak için uğraşmaydı. Bana aynı türe ait olup kavga eden o iki filin birbirlerini öldürmeyeceği söylendi. Kruger Park’taki vahşi hayvan dünyasında genelde öldürülenler öldürenden farklı bir türden; tıpkı cipinden tuvalet ihtiyacı için inen talihsiz rehber ya da grup halinde gezen çok sayıda antilop gibi. İnsanların ise geniş grup kimliği adı altında tereddüt etmeden kendi türüne ait bazen binlerce hatta milyonlarca insanı nasıl öldürdüğünün nedenleri araştırılmalıdır. 


O Gece Erik Erikson’un insan türünün kendi arasındaki farklılıklarına karşılık olarak adlandırdığı yalancıtür kavramını anımsadım. Erikson 15‘ İnsan sanki zamanın başından beri doğaüstü bir nedenle ayrı türler olarak ayrılmış kabile, klan, sınıf gibi çeşitli yalancı türler halinde evrimleşir (her ne şekilde bir evrimleşme ve hangi duruma adaptasyon için ise)’ demiştir. Erikson ilkel insanın, çıplaklığına katlanamayıp bunun için bir korunma yolu aradığını ve diğer hayvanların zırhlarından faydalanarak, onların derilerini, kürklerini, pençelerini giymeye başladıkları kuramını öne sürmüştür. Bu dış kıyafete göre her bir klan, kabile ya da grup paylaşılan kimlik duygusunu ve aynı zamanda bunun yalnızca bir insan kimliği barındırdığı inancını geliştirmiştir. Erikson’un bu düşüncesini temel alarak, ben de büyük insan gruplarının ancak farklı türlere ait olduklarını hissederlerse birbirlerini öldürebileceklerini düşündüm. 

Biz Erikson’un bu varsayımına spekülatif olmakla beraber insanoğlunun evrimleşme sürecinde neler olduğuna dair başka bir düşünce daha ekleyebiliriz. Yüzyıllardan beri komşu kabileler doğal sınırlarından ötürü sadece birbirleriyle 
etkileşime geçmişlerdir. Komşu gruplar hayatlarını devam ettirebilmek için toprak, yiyecek, cinsel ihtiyaç ve fiziksel mallar için birbirleriyle yarışmak zorunda kalmışlardır. 

Sonuçta, bu primitif yarış daha çok psikolojik anlam içermeye başlar. Fiziksel 
esaslar, gerçek ihtiyaç statülerini korumanın yanı sıra; prestij, onur, güç, 
imrenme, öç, coşku, aşağılama, itaat ve kayıp gibi zihinsel anlamlar kazanmıştır. 
Ayrıca bunlar yaşam işaretleri olmaktan geniş grup sembolleri, gelenekleri, dinleri ya da tarihi “anılar”ı gibi bir geniş grubun öz saygısını, narsisizmini ve kimliğini içeren tarihsel anılar olmaya doğru çeviril miştir. 

Erikson’un varsayımları geçmişten kalan doküman ve dil aracılığıyla ‘diğer’ine yapılan göndermelerle desteklenmektedir. Eski Çinliler, kendilerini insan ve ‘öteki’leri kuei ya da “avlanan ruhlar” olarak görmüşlerdir. Apaçi Kızılderilileri, kendileriniindeh, yaniinsan, veötekileriindiah, düşman16olarak farz etmişlerdir. 
Brezilya yağmur ormanlarından Mundurucular, bazı belli komşuları hariç dünyayı Mundurucu olanlar, yani insanlar ve Mundurucu olmayanlar, pariwatlar (düşmanlar) olarak ikiye ayırmışlardır. Bir antropolog olan Howard Stein17bu kalıbın “bütün kültürlere genelleştirilemeyeceğini, ancak uç noktada ‘insan’ olmayanlara yönelik duygularda, onların algılanma şeklinde ve onlara karşı eylemlerde evrensel bir eğilim gösterdiğini” söyler. Yazılı tarihine ulaşabildiğimiz dönemlerde, Erikson’un yalancı türlerini ve bir grubun diğerlerini daha az insan olarak gördüğünü görebiliyoruz. Orta Çağda, Hıristiyan Avrupalıların Yahudilere, Amerika Birleşik Devletleri’nde beyaz Amerikalıların Afrikalı Amerikalılara muameleleri, Nazilerin davranışları, daha da yakın tarihten eski Yugoslavya, Rwanda ve sayısız birçok yerdeki olaylar, geniş grupların birbirlerini gayri insanileştirme örnekleridir. 

3. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder