Türk İstihbaratını Yeniden Yapılandırmak, BÖLÜM 1
Mustafa Güler
14 Nisan 2014
Türk İstihbaratı Sorgulanıyor.,
İstihbaratı konu alan tüm çalışmaların ilk problemi, "İstihbarat nedir?" sorusuna cevap bulmaktır. Bu problemin sebebi, istihbarata; zamana, coğrafyaya, devletlere, kurumlara, hedeflere göre farklı anlamlar yüklenmiş olmasıdır. Örneğin, geçmişte istihbarat sadece düşman hakkında bilgi sahibi olmak için haber alma faaliyeti olarak algılanırken; bugün istihbarattan beklenen asıl fonksiyon, geleceği şekillendirmek için faydalı bir perspektif sunmasıdır. Emperyalist devletler için istihbarat, yeryüzü küresinden ve hatta uzaydan azami ölçüde faydalanmak üzerine yoğunlaşırken açlıkla mücadele eden kabile devletleri için komşu kabilelerle paylaşım sorunu üzerine yoğunlaşır. Bir devletin gizli servisi için istihbarat, ulusal güvenlik sorunları ve ulusal politikalar konusunda politikacılara müşavirlik süreci iken kolluk için istihbarat suçla mücadele ve suçluları ortaya çıkarmada kullanılmaktadır. İstihbarat genellikle haber alma ve bu haberleri yorumlama süreci olarak değerlendirilirken, kimilerine göre örtülü operasyonları içine alan bir fonksiyon olarak da görülebilmektedir. Yine, demokratik devletlerde istihbarat demokratik hukuk düzeni kuralları içinde halk yararına yürütülen bir faaliyet iken dikta rejimleri için istihbarat diktatörün güvenliğini sağlamak için kullanılan bir rejim aygıtıdır.
İşte tüm bu nedenlerle istihbaratın tanımı konusunda uzlaşmak mümkün değildir.[1] Aslında buna ihtiyaç da yoktur. Bilimde tanım ve tasnif esastır. Ancak, istihbarat, matematik bilimi gibi pozitif bir bilim dalı değildir. Bu çalışmanın amacı da bir istihbarat tanımı yapmak değildir.
İstihbarat alanında inceleme yapmak öncelikle durumsallık yaklaşımını esas almayı gerektirmektedir. Bununla birlikte, inceleme yaparken, subjenin farklı özelliklerini dikkate almak zorunlu ise de benzer subjeler için aklın ve tarihsel tecrübelerin ışığında bazı ortak temel kaidelerin ortaya konması da mümkündür. İşte bu nedenle, çalışmamızda, demokratik hukuk devleti niteliğinde olan ve değişen güvenlik algısına paralel olarak istihbarat sistemini reformdan geçiren ABD ve İngiltere sistemleri ile Türk istihbarat sistemi mukayeseli olarak incelenecek, aynı zamanda Türkiye'nin ihtiyaçları dikkate alınarak istihbarat dünyamızdaki zafiyetler ve bu zafiyetleri giderici tedbirler konu edilecektir.
TÜRK İSTİHBARAT SİSTEMİNİN SORUN ALANLARI ve ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Türk İstihbarat Topluluğu’nun sorunları var mıdır, varsa ne ölçüde sorunludur? İncelemeye, bu soruyu başka sorularla destekleyerek başlayalım:
- İstihbarat kurumlarımız dış politika alanında yeterince doğru ve güncel bilgi sağlayabilmekte mi?
- Bir savaş veya kriz durumunda, Türkiye'nin istihbarat sorunu yaşamayacağından emin miyiz?
- Otuz yıldır devam eden ayrılıkçı etnik terör probleminin hâlâ çözülememiş olmasında ve diğer terör örgütlerinin mevcudiyetlerini sürdürmesinde istihbarat zafiyetinin etkisi var mı?
- Sadece 2012’de 52.044 kişinin terörle mücadele kapsamında mahkumiyetine hükmedilmesi[2] istihbaratın başarısına mı yoksa başarısızlığına mı bir işaret?
- Askeri ve sivil istihbarat ve güvenlik kurumlarının personel ve bilgi güvenliği konularında gösterdikleri zafiyet, karşı istihbarat faaliyetlerinin yetersizliğinin bir sonucu mu?
- İstihbarat kurumlarımızın, sadece ulusal güvenlik politikalarını gözeterek çalıştığı konusunda endişemiz var mı?
- Devletin istihbarat faaliyetlerini yürütürken özel hayatımıza ve kişi haklarına saygı duymadığı konusunda şüphelerimiz var mı? Şüphelerimizi giderecek etkin denetim mekanizmaları mevcut mu?
Kanaatimizce, bu ve benzeri sorulara verilecek cevaplar, Türk İstihbarat Topluluğunun önemli sorunlarının bulunduğunu konusunda ipuçları vermektedir. Çalışmanın bu bölümünden itibaren bu sorunları kısaca ortaya koymaya ve çözüm yolları önermeye gayret edeceğiz.
1. YAPI SORUNU
Bir ülkede istihbarat servisinin nasıl yapılandırıldığının ve devlet sistemi içinde hangi düzeyde ve önemde konumlandırıldığının, o ülkenin rejimine dair bir gösterge olduğuna ilişkin tez,[3] günümüz dünyasında geçerliliğini yitirmiş görünmektedir. Bugün, demokratik hukuk devletlerinde de dikta rejimleriyle yönetilen devletlerde de istihbaratın en üst düzeyde yapılandırıldığına ilişkin çok sayıda örnek mevcuttur. Bu nedenle, istihbarat yapılarının konumundan çok, çalışmanın ilerleyen bölümlerinde inceleyeceğimiz üzere istihbaratın denetimi konusunun rejimle ilişkili olduğunu söylemek bugün için daha doğrudur.
Yapı sorunu; istihbarat kurumlarının hacmi, istihbarat topluluğu ile bu topluluk içerisindeki her bir kurumun iç yapısı ve kurumlar arası koordinasyonun sağlanması şeklinde üç boyutlu bir sorundur.
1.1 Hacim Sorunu
Sanılanın aksine, Türk istihbarat sistemi diğer devletlerle kıyaslandığında hacim olarak oldukça küçüktür. Örneğin, ABD istihbarat yapılanması ile karşılaştırıldığında tüm istihbarat sitemimiz ABD'nin bazı istihbarat örgütlerinin ancak bir departmanı kadardır.
ABD İstihbarat Topluluğu incelendiğinde, dikkat çeken ilk husus çok sayıda istihbarat örgütünün mevcudiyetidir. ABD istihbarat sisteminin hacmi konusunda basit bir fikir vermesi için sadece NSA'da 40.000'den fazla[4] asker veya sivil personelin görev yaptığını belirtmek yeterli olacaktır. Şekil-1'de gösterilen stratejik seviye istihbarat kurumlarının yanında sadece Kara Kuvvetleri (Army) bünyesinde 25 adet tugay seviyesinde istihbarat birliğinin bulunması, bu tugaylarda ortalama 4 istihbarat taburunun olması (bazılarında daha fazladır, örneğin 407'nci İstihbarat Tugayında 10 tabur mevcuttur) operatif seviye askerî istihbaratın devasa boyutunu gözler önüne sermektedir.
İkinci husus, resmi kurumlarla yapılan istihbaratın yanı sıra ABD'nin her konuda olduğu gibi istihbarat işinde de ticari yöntemler kullanmasıdır. Öyle ki 2000'e yakın şirket, resmi kurumların taşeronu olarak istihbarat işinin içindedir. Bu şirketler, uydu görüntüsü kıymetlendirmekten, e-posta izlemeye hatta insan istihbaratı icrasına kadar pek çok alanda resmi kurumlara hizmet sunmaktadır. ABD'de istihbarat, terörizmle mücadele ve güvenlik işlerinde çalışan resmi veya gayri resmi personel sayısı 854.000 olarak hesaplanmıştır.[5] Öte yandan, bu ölçüde büyük bir sistemin verimliliği önemli bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır.[6]
Dikkat çekici ikinci husus ise en üst düzeyde kabine mensuplarından oluşan bir yönetim ve koordinasyon mekanizması ile daha aşağı seviyede yatay ilişkiler ağıdır.
Hacim unsuru bakımından Türkiye ile kıyaslanması daha uygun bir örnek olabilecek İngiltere İstihbarat Topluluğu ise ABD sisteminde olduğu gibi tüm istihbarat oluşturma yöntemlerini ihtiva edecek şekilde çeşitlilik içermesi ve çok katmanlı koordinasyon mekanizmalarının varlığı ile dikkat çekmektedir. Örneğin, Hükümet İletişim Başkanlığı'nda (yurt dışı sinyal istihbaratını yürütür) 4.000 civarında personel çalışmaktadır. Stratejik seviyede istihbarat kurumlarının yanı sıra, sadece Kara Kuvvetleri'nde (Army) 5 istihbarat taburundan (seferde 7 tabura çıkar) oluşan askeri istihbarat birliklerinin mevcudiyeti, operatif seviye askeri istihbarat kapasitesi hakkında fikir vermeye yeterli olacaktır. İngiliz istihbaratı ile ABD istihbaratının neredeyse iç içe geçmiş yapılar olduğu dikkate alındığında İngiltere'nin bu alanda ABD'nin imkanlarından faydalandığı da dikkate alınmalıdır.
Türk İstihbarat Topluluğu, genel olarak askerî ve sivil istihbarat birimleri olarak gruplandırılabilir. Askeri istihbarat Genelkurmay Başkanlığı’na, kolluk istihbaratı İçişleri Bakanlığı’na, dış istihbarat ise Başbakana bağlı teşkilatlandırılmıştır. Türk istihbarat kurumlarının birim ve personel sayıları kamu oyunda pek bilinmez.[9] Ancak, istihbarat kurumlarımızın, ne ABD ne de İngiliz istihbarat kurumlarının hacmi ölçüsünde olmadığı açıkça ortadadır.
İstihbarat sistemimizin temel yapı taşı durumundaki MİT, aşağıda daha ayrıntılı olarak açıklanacağı üzere bir koltukta birden çok karpuz taşımaya çalışmaktadır. Kuruma, kanunla[10] büyük sorumluluklar verilmesine rağmen, nicelik ve nitelik olarak verilen görevleri yapabilecek yetenekten uzaktır. Bu zafiyetini telafi etmesine yardımcı olabilecek hükümet dışı örgütlerle bağları da zayıftır.
Kurumların fonksiyonel çeşitliği göz önüne alındığında istihbarat topluluğumuz daha da fakirdir. Bu sonucun, Soğuk Savaş döneminde NATO'ya tam bağımlılık politikaları çerçevesinde izlenen ve her şeyi NATO'dan bekleyen anlayıştan; Soğuk Savaş dönemi sonrasında ise değişen jeopolitik ihtiyaçlara henüz ayak uyduramamasından kaynaklandığı söylenebilir.
Türk İstihbarat Topluluğunun içinde -dönemsel olarak belli siyasi gruplar tarafından ele geçirilmiş olmakla birlikte- hacimce en yeterli olanı polis istihbaratıdır. En yetersiz olanı ise kuşkusuz askerî istihbarattır. NATO'nun en büyük ikinci ordusuna sahip olan Türkiye, belki de NATO'da en güçsüz askerî istihbarat sistemine sahip bir kaç ülkeden biri durumundadır. Bunda, "askerî istihbarat" kelimesinin siyasilerde yarattığı antipati ve bu antipatiden çekinen askerî otoritelerin irade yoksunluğunun etkisi büyüktür.
Askerî istihbarat yapılanmasının en büyük sorun alanı modern ordulardaki gelişmelerin aksine istihbarat faaliyetinin sadece karargâh çalışması olarak algılanması, nicelik ve nitelikçe yeterli toplama vasıtasından mahrum olunması, bazı istihbarat disiplinlerinin adının bile zikredilmesinden çekinilmesi, Kuvvet Komutanlıklarının istihbarat birimlerinin müşterek bir mekanizma içinde görev yapmaması, çok disiplinli müşterek bir istihbarat komutanlığının kurulamaması ve karşı istihbarat konusunda ciddi zafiyetlerin bulunmasıdır. Tüm bu sıkıntıların üzerine bir de GES Komutanlığı’nın TSK'dan ayrılarak MİT'e bağlanması işin tuzu biberi olmuştur. Dünya üzerinde sivil sinyal istihbaratı kurumlarının olduğu reddedilemez. Ancak o kurumlar daha çok kamu güvenliğine yönelik olarak telefon dinlemesi ve e-posta izlemesiyle meşgul olan kurumlardır. Böyle olmasına rağmen bu kurumların (örneğin NSA) idaresi bazı ülkelerde askerlere bırakılmıştır. Öte yandan dünya üzerinde askerî sinyal istihbaratı (muhabere istihbaratı+elektronik istihbarat) ve ölçüm/iz istihbaratını sivil bir kuruma devretmiş başka bir ordu göstermek mümkün değildir. Üstelik devredilen elektronik harbin sadece istihbarat fonksiyonu (elektronik destek) değil aynı zamanda harp (elektronik taarruz) fonksiyonudur. Böyle bir ordunun modern bir harbi başarıyla icra etmesi beklenemez.
1.2 Fonksiyon Çatışması Sorunu
Hemen hemen tüm devletler; iç-dış istihbarat, istihbarat (espinonaj)-karşı istihbarat (kontr-espiyonaj) fonksiyonlarını farklı kurumlar eliyle yürütürken Türk İstihbarat Topluluğu bu hususta nev'i şahsına münhasır bir yapıdadır.
1.2.1 Aynı Kurumda Dış ve İç İstihbarat
Bu durum, kendini en bariz şekliyle, devletin temel istihbarat kurumu olan MİT'in, hem içten hem de dıştan gelebilecek tehditlere karşı istihbarat görevi yürütmekle yükümlendirilmiş olmasıyla kendini göstermektedir. İlk bakışta, koordinasyonu sağlama bakımından faydalı gibi algılanan bu durum, istihbaratın özü ile taban tabana zıttır. Örneğin, yurt dışında zorunluluk gereği tamamen kanunsuz olarak yapılan istihbarat kültüründen gelen alışkanlıklara sahip görevliler, meslek yaşamlarının bir döneminde rotasyon gereği olarak yurt içinde belli kanunlar çerçevesinde faaliyet yürütmeyi kabullenmekte zorlanmaktadır. Bu durum, ayrıca, uzmanlaşmayı engellemekte ve hatta deşifre olmayı da beraberinde getirmektedir. Sistemin en önemli sıkıntısı ise kolluk istihbaratı ile MİT'in ortak sorumluluk bölgesi olan ülke topraklarında yetki çatışmasında kendini göstermektedir. Öyle ki, Türk istihbarat kurumları zaman zaman birbirlerini takip eder duruma gelebilmektedir. Bu yapı, ciddi bir devlet için kabul edilemez ve sürdürülemez bir durumdur.
1.2.2. Aynı Kurumda İstihbarat ve Karşı İstihbarat
Tüm istihbarat kurumlarının kendi güvenliklerini sağlamak bakımından bir karşı istihbarat kapasitesine sahip olması gerekirse de istihbarat ve karşı istihbarat; esas olarak gizlilik, uzmanlık ve hukuki sebepler nedeniyle ayrı kurumlar tarafından yürütülmesi gereken faaliyetlerdir. İstihbarat siyasi, askerî, iktisadî, sosyal vb. hedefleri gerçekleştirmek için gerekli olan bilgiye odaklanırken; karşı istihbarat güvenliğin sağlanması ve rakip istihbarat servislerinin faaliyetlerine odaklanır. Bu nedenle, hukuki açıdan bakıldığında, karşı istihbarat kanun uygulayıcıları (law enforcement personnel) tarafından yürütülmelidir.[11] Bilindiği üzere, istihbarat servislerine sızmak yabancı istihbarat servislerinin öncelikli hedefleri arasındadır. Bir istihbarat kurumunun kendi bünyesindeki sızmalara karşı tetkik ve operasyonların yine kendi bünyesindeki bir ekip tarafından yapılması işin tabiatına aykırıdır. Hemen hemen tüm devletlerde kabul gören bu anlayışa rağmen, Türk dış istihbarat servisi (MIT), yurt içinde de karşı istihbarat görevi icra etmekten birincil derecede sorumludur.
Öte yandan, askerî istihbarat ile kolluk istihbaratı arasında da sıkıntı yaşanabilmektedir. Askerî istihbaratın 5442 sayılı Kanunun 11/D maddesi gereğince iç güvenlik harekâtında genel güvenliğin sağlanması bakımından önleyici idari kolluk istihbaratı yetkisine sahip olduğu dikkate alındığında yetki karmaşası daha da büyümektedir. Bu duruma bir de Jandarma istihbaratının çift başlı sorumluluğu da eklenince sistem tamamen içinden çıkılmaz bir hâl almaktadır.
Kolluk istihbaratı bakımından en önemli sorun ise idarî ve adli kolluğun aynı görevliler tarafından yürütülmesidir. Adli kolluk personelinin mülki amirlerin emrinde olması dolayısıyla sicil, atama, terfi vb. özlük haklarının yürütme yetkisinde bulunması etkin bir adli kolluk istihbaratı yapılmasının önünde engeldir.
Yukarıdakilere ilave olarak, günümüzde, istihbarat sadece devletin resmî kurumlarına bırakılabilecek bir fonksiyon olmaktan çıkmıştır. Batıda, örnekleri olduğu üzere ülkemizde de resmî istihbarat kurumlarına stratejik destek sağlayacak sivil düşünce ve araştırma kuruluşlarının, enstitülerin ve hükümet dışı örgütlerin desteğinin sağlanması önemli bir boşluğu dolduracaktır.
1.3. Koordinasyon Sorunu
Bilindiği üzere, istihbaratın temel prensiplerinden birisi merkezi planlama ademi merkezi uygulamadır. Dünya üzerinde, istihbarat alanında koordinasyon sorunu ile en fazla karşılaşan devlet ABD'dir. ABD'nin çok sayıda ve büyük ölçekte istihbarat kurumuna sahip bir ülke olması, kurumlar arasında koordinasyon zorunluluğunu ön plana çıkarmıştır. ABD, özellikle 11 Eylül 2001 saldırısından sonra yeniden yapılandırdığı istihbarat topluluğunda, bu sorunu çözmek için önemli bir çaba göstermiştir. ABD sisteminde koordinasyondan birinci derecede sorumlu kurum Ulusal İstihbarat Direktörlüğü (DNI)'dür. Kurumun direktörünün de yer aldığı, bazı bakanlardan oluşan Müşterek İstihbarat Topluluğu Konseyi (JICC) ise en üst düzeyde koordinasyonu sağlayan kurul işlevini yürütür.
İngiliz İstihbarat Topluğunda ise koordinasyon işlevi Müşterek İstihbarat Komitesi vasıtasıyla yerine getirilmektedir. Komitenin başkanı durumunda olan Güvenlik ve İstihbarat Koordinatörü, Başbakana karşı sorumludur.
Türk İstihbarat Topluluğuna gelince, 2937 sayılı Kanun'da bir fıkra ile düzenlenmiş bulunan ve üç ayda bir toplanması emredilen Milli İstihbarat Koordinasyon Kurulu ile kurumlar arası koordinasyonun sağlanması mümkün değildir. Buna bir de kurumlar arası rekabet kültürü de dahil edildiğinde koordinasyon sorunu daha da büyümektedir.
1.4. Yapı Sorununa Çözüm Önerisi
Türk İstihbarat Topluluğunun yapı sorununa ilişkin olarak yukarıda yapılan tespitlere bir çözüm önerisi olarak sunulan Şekil-4'deki yapının yeterince açıklayıcı olduğu düşünülerek burada kısa açıklamalarla yetinilecektir.
Öneri, istihbarat ve karşı istihbaratın; iç ve dış istihbaratın diğer devletlerde olduğu gibi ayrı ellerden icrasını esas almakta, istihbarat fonksiyonlarının tümünü kapsayacak şekilde çeşitliliği artırmakta, en üst seviyeden itibaren koordinasyon sorununu çözmeyi hedeflemektedir. Bu amaçla, MİK (Milli İstihbarat Komitesi) ve Milli İstihbarat Sekreterinin başkanlığında bir İK (İstihbarat Komitesi)'nin teşkil edilmesi gerektiği düşünülmektedir. Çağımızın güvenlik algısının odağında yer alan asimetrik tehditlere karşı modern ordularda kullanımı gün geçtikçe artan istihbarat fonksiyonunun, TSK bakımından da geliştirilmesi ve operatif seviye muharebe sahası haber toplama vasıtalarının teşkil edilmesi önerilmektedir.
Öneride terörle mücadelede istihbarat birimlerinin yer almaması eleştiri konusu olabilir. Soru şudur: "Münhasıran terörle mücadelede eden istihbarat kurumları mı (İngiltere, Fransa, Kanada, Avusturya sistemi) yoksa iç istihbarat kurumları bünyesinde terörle mücadelede istihbarat birimleri (ABD sistemi) mi?"[12] İkinci seçenek; idari yapımıza, teamüllere, istihbarat ve hukuk sistemimize daha uygundur. Dolayısıyla, terörle mücadelede istihbarat birimleri kolluk istihbaratı kurumlarının içerisinde düşünülmüştür.
Ayrıca, önerilen yapının kapsamlı bir istihbarat yasası ve ulusal istihbarat programının çıkarılması ile mümkün olduğunu da belirtmek gerekmektedir.
2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder