7 Eylül 2019 Cumartesi

Amerikan Dış Politikasının Kökenleri ve Amerikan Dış Politik Kültürü. BÖLÜM 1

Amerikan Dış Politikasının Kökenleri ve Amerikan Dış Politik Kültürü. BÖLÜM 1


Amerikan Dış Politikasının Kökenleri ve Amerikan Dış Politik Kültürü 

Gültekin Sümer* 
E-mail: bilgi@uidergisi.com 
Web: www.uidergisi.com 
 *Yrd. Doç. Dr., Maltepe Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler ve Avrupa Birliği Bölümü 

 Bu Makaleye atıf için: Sümer, Gültekin, “Amerikan Dış Politikasının Kökenleri ve Amerikan Dış Politik Kültürü”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 5, Sayı 19 (Güz 2008), s. 119-144. 

Bu makalenin tüm hakları Uluslararası İlişkiler Konseyi Derneği’ne aittir. Önceden yazılı izin alınmadan hiç bir iletişim, kopyalama ya da yayın sistemi 
kullanılarak yeniden yayımlanamaz, çoğaltılamaz, dağıtılamaz, satılamaz veya herhangi bir şekilde kamunun ücretli/ücretsiz kullanımına sunulamaz. 
Akademik ve haber amaçlı kısa alıntılar bu kuralın dışındadır. 

Aksi belirtilmediği sürece Uluslararası İlişkiler’de yayınlanan yazılarda belirtilen fikirler yalnızca yazarına/yazarlarına aittir. 
UİK Derneğini, editörleri ve diğer yazarları bağlamaz. 
Uluslararası İlişkiler Konseyi Derneği | Uluslararası İlişkiler Dergisi 
Söğütözü Cad. No. 43, TOBB-ETÜ Binası, Oda No. 364, 06560 Söğütözü | ANKARA 
Tel: (312) 2924108 | Faks: (312) 2924325 | Web: www.uidergisi.com | E- Posta: bilgi@uidergisi.com 


ULUSLARARASI İLİŞKİLER, Cilt 5, Sayı 19, Güz 2008, s. 119 - 144 
Amerikan Dış Politikasının Kökenleri ve Amerikan 
Dış Politik Kültürü 
Gültekin SÜMER* 

ÖZET 

Amerikan dış politik kültürünü daha iyi anlayabilmek için Amerikan dış politikasının kökenlerine eğilmemiz gerekmektedir. ABD’nin sahip olduğu dış politik kültürün tek bir yüzünden bahsedilemez; farklı yüzleri bulunmaktadır. ABD sahip olduğu eşsiz konumla, yumuşak güç araçlarını etkili bir biçimde kullanarak klasik bir hegemonyacı bir güç olmak yerine dünyaya liderlik yapan bir güç olmayı amaç edinmiştir. 
Fakat dünya gücü olmanın gerekleri ile ABD’nin hegemonyacı eğilimlerinin birleşmesi ABD’nin sahip olduğu dış politik kültürün evrim geçirerek dış politikada bir Amerikan kültünün yaratılmasıyla sonuçlanmıştır. Bunda Soğuk Savaş yapılanmasının da önemli payı olmuştur. Bu durum, ABD’yi kökenlerinden uzaklaştırmış ve dış politikasını geri dönülmez bir noktaya getirmiştir. 


Giriş

Siyaset biliminde, siyaset ile siyasi kültür arasındaki baŞı iyi anlamak gerekmektedir. 
Çünkü siyaset, siyasi kültür süzgecinden geçerek oynanan bir oyun ve hayatiyet kazanan bir faaliyettir.1 Siyasi kültürün bu süzgeçlik işlevi son derece önemlidir. Siyasi kültürden söz edildiŞi zaman, ilk olarak anlaşılan iç politik kültürdür.

Etkisi iç siyasi kültür kadar yaygın olmamakla birlikte, dış politik kültürden bahsetmek de mümkündür. Dış politik kültürü bir devletin dış politikasına hâkim 
olan davranış kodu olarak tanımlayabiliriz. Dış politik kültürler, dış politika analizlerinde önemli bir yer işgal ederler. Bu değişken, dış politikanın tamamen 
rasyonellikle açıklanamayan yönünü ifade eder. Dış politikanın bu kültürel yönü, rasyonel sayılabilecek ortalama bir dış politikadan sapmalar konusunda 
açıklayıcı olabilir. Dış politika uğraş alanı olarak daha çok seçkinlere hitap eden bir alan olduğu için, dış politik kültürlerin etkisi iç politik kültürler kadar baskın 
hissedilmez. Dış politik kültürlerin etkili olmasında o ülkedeki kamuoyu seçkinlerinin büyük rolü vardır. Normal bir iç politik kültür gibi, dış politik kültürün oluşumu da zaman alır. 

Elbette her devletin belirgin bir dış politika kültürüne sahip olduğunu söyleyemeyiz. 
Her şeyden önce söz konusu ülkenin etkili bir dış politikasının bulunması gerekir. Bu gerçekleştiği takdirde, kökü derine inen dış politik kültürler bir devletin dış politikasında kendisini güçlü bir biçimde hissettirebilir. 
Bu durum dış politikanın kültürel veya ideolojik süzgeçten geçmesi durumuna işaret eder. Örneğin bazı devletlerin dış politik kültürlerinde Batı karşıtlığı 
önemli bir yer tutar. Bunların yanında, doğal olarak salt reelpolitik çıkar anlayışına dayalı olarak dış ilişkilerini yürüten ve herhangi bir geleneğin etkisinde olmayan devletler de söz konusudur. 

Dış politik kültürdeki en köklü değişim devrimlerde görülür. Devrimler, bir devletin dış politika referanslarını değiştirerek o devletin dış politik kültürünün 
yeniden oluşturulması anlamına gelir. Dış politika referanslarda görülen değişiklikler dünyanın yeniden tanımlanmasına işaret eder. İç politika dış politika ayrımı ortadan kalkar. Klasik al-ver tipi bir diplomasiden ayrılarak, aşkın değerlerle hareket etmek, biz-onlar şeklinde ayrımlar yapmak bu değişimdeki en bilinen referanslardır. Örneğin Bolşevik Devrimiyle birlikte Rus dış politik kültüründe köklü bir değişiklik olmuştur. Bolşevik Devriminden sonra yeni rejim, diplomasiyi uluslararası kapitalizmin bir maskesi olarak algılamıştır. Bu yüzden, dış ilişkilerden sorumlu halk komiseri Troçki, Bolşevik rejimi alışılmış düzenin dışına çıkartmak istemiştir. Bolşevik rejim, dış ilişkilerini klasik diplomasi aygıtıyla değil, parti aygıtı eliyle yürütmeye başlamıştı.2 
Nazi Almanyası da bu yansımanın en uç tipini göstermesi açısından önemli bir örnektir. 

Uluslararası politikanın birincil aktörü olan devletlerin dış politikalarında benzerlikler bulmak mümkündür. Uluslararası sistem analizleri, aktör davranışları konusunda ipuçları verir. Ancak izlediği dış politika bakımından farklılık gösteren bir devletin dış politikasını anlayabilmek için, o devletin içyapısına ve siyasal gelişimine bakmak gerekir. Dış politikayı etkileyen öğeleri James N. Rosenau “teori öncesi” (pre-theories) değişkenler olarak sınıflandırmaktadır. 
Rosenau bu değişkenleri kişi, rol, devlet, toplumsal ve sistemik olmak üzere 5 Grupta toplamıştır. Kişi değişkeni karar alıcıların belirleyiciliğine, rol değişkeni 
karar alıcıların bulundukları pozisyonlara uygun davranma eğilimlerine, devlet değişkeni devlet yapısının karar alıcıları ne derece sınırlandırdığına, toplumsal 
değişken bir toplumun sahip olduğu değerlerin, ulusal bütünlük düzeyinin ve sanayileşme derecesinin o devletin dış ilişkilerinin etkisine, son olarak sistemik 
değişken bir devletin dış dünyadan gelen coğrafi ve ideolojik etkilere ne kadar açık olduğuna işaret eder.3 Bu çalışmada bizi asıl ilgilendirecek olan kişi, 
toplumsal ve sistemsel değişkenlerin ABD’nin dış politikasının gelişiminde ne derece etkili olduğudur. 

Demokratik rejimleri ele alırsak, bu rejimler ne kadar demokratik olursa olsunlar, siyasal gelişimleri bakımından büyük farklılık gösteririler. Devletlerin iç 
politik süreçleri gibi dış politik süreçleri de birbirine benzemez. Her devletin kendine özgü bir dış politika gerçeği vardır; çünkü her şeyden önce hiçbir devlet 
kendisini çevreleyen dış dünyadan aynı derecede etkilenmez. Bu etkileşimde, devletlerin iç politik gelişim süreçlerine kadar giden nedenler bulmak mümkündür. 
Doğal olarak da, bir devlet kuruluşundan itibaren gücü ve ideolojinin etkisiyle daha aktif bir dış politika izleyebilir. İç politik yapıların dış politikaya olan 
etkileri bakımından Amerikan dış politikası bizi yakından ilgilendirmektedir. 

Çünkü Amerikan siyasal rejiminin kendine özgü değerleri kuruluşundan itibaren dış politikasına yansımakta gecikmemiştir. Kendine özgü siyasi gelişimi gereği 
ABD uzun bir süre etkili bir dış politika izlemekten uzak durmuştur. Bu bakımdan ABD’nin dünya gücü statüsüne yükselişinin altında yatan nedenleri büyüteç 
altına almak zorundayız. Çünkü ABD’nin dünya gücü olma statüsüne yükselmesi realist anlamda rasyonel bir seyir izlememiştir. Amerikan dış politikasının 
özgünlüğünü araştırırken aklımıza şu sorular gelmektedir: Eğer bugünkü ABD’yi oluşturan topraklarda ABD olmasaydı, yerine gelecek gücün veya devletin dış 
politikasında neler farklı olurdu? Benzer bir şekilde, Amerikalıların çevresinde sömürgeci güçlerin bulunmadığı bir kıtaya göç etmesi durumunda Amerikan dış 
politikası nasıl bir şekil alırdı? Bu sorular ABD’nin bugünkü statüsüne ulaşmasının bir tercih mi yoksa bir zorunluluk mu olduğu konusu üzerinde odaklanmaktadır. 

Amerikan Dış Politikasının Gelenekleri ABD’nin İngiltere’ye karşı verilen bağımsızlık savaşının yanı sıra bir siyasal felsefe ile kurulmuş olması, onu herhangi bir değer içermeyen bir dış politikadan farklı kılmış; ona büyük bir özgüven vermiştir. Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi’nin evrensel nitelikte olan karakteri de, ABD’yi kuranların ABD’nin özgün karakterine olan inançlarını kuvvetlendirmiştir. Bu özgün karakterde din çok önemli bir yere sahipti. Çünkü din ABD’nin siyasi kültürünün yapı taşlarından biri olmuştur. Bu siyasal kültürün ana unsuru olan Püritenler, ABD’yi her türlü dinsel baskıdan kurtuldukları ve kendi inançlarına göre oluşturacakları bir ülke olarak görmekteydiler. Bağımsızlığın kazanılmasından önce de, Amerikalılar Tanrı’yı gerçek kralları olarak görmekteydiler.4   

ABD’nin kuruluş felsefesinde, dinsel ve siyasal özgürlükler biri olmadan diğerinin düşünülemeyeceği tamamlayıcı değerler olarak algılanmıştır.5 
ABD’nin kurucu babalarından Thomas Jefferson, Amerikalıların Tanrının seçilmiş halkı olduğu inancındaydı.6 
Bu yüzden Jefferson, ABD’yi kuran 13 koloniden oluşan toprakların genişlemesinin son derece doğal olduğunu düşünüyordu.7 ABD’nin Kurucu Babalarından James Madison da, ABD’nin kuruluşundan önceki dönemi, “ Kaba kuvvetin egemen olduğu karanlık çağ ” olarak nitelendirmekteydi.8 Keza daha sonraki başkanlardan John Adams, ABD’nin bütün Kuzey Amerika’ya hâkim olmak istemesinin ABD’nin doğal bir hakkı olduŞuna inanmaktaydı.9 Adams’a göre Kuzey Amerika ile Amerika kıtası aynı anlama geliyordu.10 Adams Tanrı’nın ABD’yi özellikle kutsadığını ve Amerikan dış politikasının hakiki gidişatının ancak böyle anlaşılabileceğini düşünüyordu.11 Bu eşsizliğin bu devletin dış politikasına yansımasını, ABD’nin kurucusu George Washington’ın görevden ayrılırken yayınladığı veda mesajında görüyoruz. 

Washington mesajında, doğası itibariyle Avrupa siyasetinin Amerika’ya yabancı olduğunu belirterek, ABD’nin ileride Avrupalı güçlerle aynı ittifak içersinde 
yer almaktan uzak durması gereğinin altını çiziyordu.12 
İşte, ABD’nin eşsiz olduğu inancının, yeni kurulan her devletin bir süre sonra kazandığı güvenlik arzusu birleşmesi kendisini tek taraflılık (unilateralism) 
şeklinde gösterdi. Bu tek taraflılığın en açık şekli, 1823’te Başkan James Monroe’nun ilan ettiği Monroe Doktrini’nde görülmektedir. Monroe Doktrini’nin 
temeli, Eski Dünya olarak adlandırılan Avrupa ile Yeni Dünya olan Amerika’nın kalın çizgilerle birbirinden ayrılmasına dayanır. Monroe Doktrini’nin altında 
yatan felsefeye göre, çalkantıyı temsil eden Avrupa kıtası Amerika kıtasından uzak tutulmalıydı. Monroe Doktrini ile ABD, aynı zamanda Avrupalı sömürgeci 
güçlerin Amerika kıtalarındaki nüfuzunu sona erdirmek ve kendi nüfuzunu pekiştirmek amacındaydı. ABD’nin Monroe Doktrini’ni ilan etmesine İngiltere’nin 
ön ayak olduğunu söylemek yanlış olmaz. İngiltere, Amerika kıtalarının sunduğu ekonomik kazançları diğer Avrupalı güçlerle paylaşmamak için ABD’ye Amerika 
kıtalarının diğer Avrupalı güçlerin nüfuzuna karşı korunması teklifinde bulundu.13 

2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder